30 Eylül 2014 Salı

STRATEJİ

STRATEJİ

11 Ağustos 2014   


YENİLGİYİ DÜŞMANIN GÜCÜ DEĞİL, SİZİN HATALARINIZ GETİRİR.

Strateji (Stratagos) Yunanca bir sözcük olup, “Savaş ve generallik sanatı” demektir. Stratejinin mükemmelliği üç temel dayanağı olan zamanı, gücü ve mekanı; önce çok iyi hesaplamak, sonra çok iyi planlamak, en nihayetinde de, çok iyi uygulamaktan geçer..

Savaş dahil, mücadelenin tipi ve tarzı ne olursa olsun, eğer stratejide hata yaparsanız taktik alanda bir seri başarılar kazansanız bile sonuç da kaybedersiniz. Bu ilke bir doğa yasası gibidir, insanoğlunun beş bin yıllık yazılı tarihinde bir kez bile tersine rastlandığı görülmemiştir..

2500 yıl önce Çinli general ve filozof Sun Tzu’nun kaleme aldığı Savaş Sanatı adlı kitapta yer alan: “Ne düşmanınızı ne de kendinizi tanımıyorsanız, her savaşı kaybedersiniz.” “ Zafer istiyorsanız çok hesap yapın. Az hesap yaparsanız yenilirsiniz. Bunu bildiğim için, kimin kazanacağını, kimin kaybedeceğini önceden söyleyebilirim.” ve “Örgütünü en küçüğünden en büyüğüne, bütün unsurlarıyla şevkle savaştıramayan kazanamaz.”

Cumhurbaşkanlığı seçimleri daha henüz başlamadan iki ayrı TV programında ve aralıklarla kaleme aldığım üç ayrı makalede (Halen parti sitesinde mevcut) seçimlere böyle girilirse mağlup olunacağını yazdım. “Benim oğlum bina okur, döner döner yine okur.” kafasıyla gidildiği için, işte sonuç ortada..

Bahaneler, mazeretler ve sebep aramaların tümü, stratejik gafilliği ört bas etme çaresizliğinden başka bir şey değildir.. Dünya tarihinde hangi savaşta ve hangi mücadelede, askerler gelmedi, firar ettiler, dövüşme azimleri yoktu, o nedenle de yenildik diyen bir tek savaş önderi görülmüş mü? Tek bir örnek, tek bir misal dahi yoktur. Sen savaş stratejisini kurama yenil, sonra da askerleri suçla! Bu da yetmiyor, kazandık bile diyeni var. Daha da öteye gidip biz iyiydik ama müttefikimiz yeteri kadar çarpışmalara katılmadık diyenleri de çıktı..

Trajedi mi, komedi mi, orta oyunu mu? Ne dersen var..

Madem stratejinin hayati olduğundan bahsediyoruz. O zaman şunu söyleyeyim: Savaş ve bir mücadele planlanırken ana hedeften önce, ana hedefe bizi ulaştıracak olan ara hedefler tespit edilir ve öncelikle onlar ele geçirilir. Cumhurbaşkanlığı seçimi AKEPE için ara hedefti! AKEPE’nin rejime ve Anayasayı değiştirerek ülkeyi bölünmeye götürecek olan siyasi amaçlı nihai hedefi, Haziran 2015 Genel Seçimlerdir..

Eğer; önümüzdeki 7-8 ay zarfında Türkiye’de siyaset yapan partiler de radikal ve yenilikçi bir yapılanmaya gidilmezse, AKEPE’nin önü kesilemez. Kesinlikle güçlü bir yığınak ve sağlam bir siyasi cephe kurmak artık kaçınılmazdır..

Bunun gerçekleşmesi de ancak kamuoyunun, oy verdiği parti yönetimlerine baskısı, ısrar ve inadı sayesinde mümkün olacaktır. Aksi halde Haziran 2015 Genel Seçimlerinin sonucunu bu günden söylemek hüner sayılmaz…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

http://hepar.org.tr/strateji.aspx

..

TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.





TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.

ekonomi_slayt
YABANCILAR “EFENDİ” TÜRKLER KÖLE OLMAYACAK!.
Türkiye Dünya’nın en borçlu ekonomilerinden birine sahiptir.
“Sıcak para sarhoşu” AKP iktidarının eliyle ülkemiz, -bir anlamda- ağır yaralıdır.
Cumhuriyet’in kazanımları tasfiye edilmiş, “ithalat çılgınlığı” toplumu tutsak etmiştir.
Türkiye’nin üretim damarı çatlamıştır. Ekonomi kan kaybetmektedir.
Emekçiler işlerini, ‘aile bütçesi’ dengesini, giderek yitirmektedirler.
Özelleştirme, “yabancılaştırmaya” dönüşmüştür.
Piyasayı düzenleme ve denetleme mekanizmaları körelmektedir.
Bu durumdan hemen her sektör etkilenmektedir.
Kimi zaman işe “Türk ortakla” başlayan yabancılar bile, süreç içinde kontrolü tamamen ele almaktadır.
Türk insanı daha düne kadar patronu olduğu iş yerinin çalışanı olmaya zorlanmaktadır.
Türkler, kurdukları otellerin garsonları, sürdükleri tarlanın ırgatları ve bir zamanlar devletin kurduğu fabrikaların -güvencesiz- ameleleri haline getirilmek istenmektedir.
Çünkü, bizde piyasa ekonomisi, “fiyatlar serbest, tüketici ‘tutsak, çalışanın hak araması yasak” şeklinde işlemektedir.
Bunu da “yabancı” “girişimci” çok iyi bilmekte ve değerlendirmektedir!
Tıpkı Osmanlı İmparatorluğunun son döneminde olduğu gibi, “hasta adam” deyişi hortlamıştır.
Dahası, “yabancı girişimci”, gerçek ve doğrudan yatırım için gelmemektedir.
Karşımızda doğrudan yatırım yapan değil, çuvalını borsada dolduran yabancılar vardır.
“Dışarıya net kaynak transferi” şeklinde işleyen bir düzenek mevcuttur ve tıpkı Gümrük Birliği’nde olduğu gibi; söz konusu alış-verişten her yönüyle Türkiye, zararlı çıkmaktadır.
Denilebilir ki, “çağımız küresel bir çağ, yatırımın, mülkiyetin, işletmeciliğin Milliyeti mi olur?”
Eğer öyleyse;
Peki ya “gurbetçilerimiz” ne olacaktır?.. Bir üretim faktörü olarak emeğin serbest dolaşım hakkı, niçin Türk işçilerinden yıllardır esirgenmektedir?
Üçüncü Ülkelere mal satım olanaklarımızın kısıtlanması gerçeği nasıl açıklanacaktır?.
Ya da pamuğumuza, tütünümüze kota konulması gibi uygulamalar nasıl yorumlanabilir?..
Daha da geniş bir açıdan bakıldığında; örneğin, Kıbrıs Türk Halkı için konulan ambargo ve bütün bu yukarıda özetle sayılan haksızlıklar, “ekonomik ırkçılık” değilse ne anlama gelir?
Biz, elbette, Dünya ile bütünleşen bir Türkiye’den yanayız ancak, önce kendi girişimcisini ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız…
Bizim itirazımız çifte standartlaradır!
Bizim isyanımız, efendiyken, köle yapılmak istenmemizedir!
Açıktır ki, Türkiye’mizin ekonomisinde nesnel/pratik koşullar bizim insanımızın alın terinden yana değildir.
Buna karşılık, Dünya’nın çeşitli yerlerine çalışmak amacıyla giden Türkler sosyal haklar açısından ülkemize oranla daha istikrarlı koşullara kavuşabiliyorlar.
O arada, çalışma hayatına işçi olarak başlayıp, giderek işveren olan Türkler de bulunuyor.
Fakat bu hak ve olanakların “istikrarı” zımnen –adeta- o ülkenin vatandaşlığına geçmekle sağlanabiliyor.
Yani Türk’e biçilen “en alttakiler” rolü bir ekonomik kefen gibi bedenini sarıyor.
İşte bu nedenlerle de biz, “önce kendi girişimcisi ve emekçisini gözeten bir ekonomiden yanayız” diyoruz…
Böyle bir ekonomi, girişimcisi için rekabet avantajını karşılıklılık ilkesini de hatırda tutarak en etkili şekilde destekler; desteklemelidir.
Böyle bir ekonomi, çalışanın, işçisinin haklarının yurt içinde ve yurt dışında korunması ve geliştirilmesi için en etkin tedbirleri alır, uygular ve takip eder; etmelidir de…
Buna karşılık, iç piyasada rüzgar “yabancılaştırma” lehine eserken, ‘iş’ / konu; girişimcimizin, işçimizin ve çiftçimizin haklarına gelince, burada ve yerkürede, adeta yaprak kımıldamamaktadır.
Öte yandan AKP Hükümeti’nin izlemekte olduğu dış siyaset sonucunda, bazı ülkelerle ticari ilişkilerimiz durma noktasına gelirken, kaçakçılık almış başını gitmektedir…
Bu genel tablonun doğal sonucu olarak da ekonomimiz ve maliyemiz kayba uğramaktadır.
Hak ve Eşitlik Partisi, “Tam Bağımsızlık” derken: Ekonomi alanında da ve bütün unsurlarıyla tam bağımsızlıktan yanadır.
Kendi topraklarımızın, kaynaklarımızın ve varlığımızın yabancısı ve kölesi olmayacağız!
Tam tersine, tüm olanaklarımızı seferber ederek, geçerli, kurallı, rekabetçi, teknolojik ilerlemeye dayalı bir ekonomik yapıyı oluşturacağız.
Alın terimizi, ne içeride ne dışarıda sömürtmeyeceğiz. Varlıklarımızı talan ettirmeyeceğiz.
Her insanımızın birinci sınıf hayat yaşadığı, emeğiyle, bilgisiyle, girişimcilik ruhuyla vatandaşlarımıza saygı duyulan, bir sosyal-ekonomik düzeni kuracağız!
Bizim ekonomi anlayışımızın şu şekilde özetlenebilir:
Yapı Taşında Milli Sanayimiz, Özünde İnsanımızın Refahı, Hedefinde Tam Bağımsızlık olan bir ekonomi!..
Türkiye üretecek, Türkiye büyüyecek, Türkiye lider ülke haline getirilecektir…
Gerçekte biz tüm insanlar için ekonomik köleliği ret eden bir anlayıştayız ve..
Ekonomimizin de, kaderimizin de, geleceğimizin de, efendisi biz olacağız…
Genel Başkanımız Sayın Osman Pamukoğlu’nun dediği gibi: Başı Dik Devlet, Onurlu Millet!
Haydi Türkiye, Tam Vaktidir!
R.Bülend KIRMACI
Parti Sözcüsü ve Medya Sorumlusu
http://hepar.org.tr/turkler-kole-olmayacak.aspx

29 Eylül 2014 Pazartesi

HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.

HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.

savas_cocuklar
SİYASETİN SİLAHLA YAPILDIĞI COĞRAFYALARDA UZAĞI YAKINI OLMAKSIZIN, HERKES HER AN ÖLEBİLİR!.
Savaş, sebebi ne olursa olsun, uygulanması; akıl almaz ölümler, mezbaları aratmayacak ölçüde kan, bir göl havzasını dolduracak kadar gözyaşı, anne ve babalarını kaybeden çocuklar, çocuklarını kaybeden ebeveynlerin kahreden acılarını getirir..
Savaşın bitmesiyle de huzur gelmez.
Bugün Irak’ta, günlük ölüm ortalaması 8 ila 100 kişi, aylık ise 1000 kişi civarındadır!.
ABD ve Avrupa yönetimleri bile sorumluluğu üzerinden atabilmek için kongre ve meclislerinden kararlar çıkartmaya çalışırken, Türkiye’de bulunan hükümet, Suriye ile savaşmaya can atıyor..
Can atma yetmiyor, Birleşmiş Milletler ve NATO olmasa da “Koalisyon kurup” saldıralım peşine düşmüş..
Türkiye Cumhuriyeti Devleti tarihinde ilk kez böyle bir şey oluyor.
Savaşacağı ülke de, 900Km sınırı olan müslüman bir devlet!.
Ulu Önder M.Kemal Atatürk’ün “Ulus için hayati olmadıkça, savaş cinayettir.” veciz sözü dünya durdukça da değişmeyecektir..
Suriye meselesinde Türk Milleti için hayati olan hiçbir şey söz konusu değildir..
Tuhaf olan şu ki, ne meclisteki partilerden ne de, güya medya hizmeti verdiğini sananlardan, birkaç cılız ses dışında doğru dürüst meselenin üzerine giden yok. “Uyduk imama” hallerindeler..
Suriye savaşı Irak’a da benzemeyecek!.
Türkiye, göz göre göre yazgısına sürükleniyor ve bu yazgıyı yaşayacaktır..
Savaşların tek kaybedenleri vardır, o’da annelerdir…
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/herkes-her-an-olebilir.aspx

..

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

.

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

son_viraj_slayt
1960’lı yıllarda, Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani Kuzey Irak’ta, Irak devletine karşı özerk Kürdistan için mücadele ediyordu. Siyasi destekçisi Amerika, lojistik destekçisi ise İsrail’di..1965’de, Amerika zamanın Türk hükümetine bir planla geldi..
Plan şuydu: “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de birer kürt federasyonu kurmak ve bu federasyonlardan oluşan bir konferasyon oluşturmak.” Esas amaç, Musul ve Kerkük petrollerini uydu bir siyasi yapı üzerinden tam kontrol altına almaktı..
1965 yılı Amerika’nın bütün gücüyle Vietnam’a da savaş açtığı yıldı. Savaş yedi yıl sürdü ve 1973’de Amerika’nın tam bir bozgunu ile sonuçlandı. 53.000 ölü ve 6000 helikopter kaybetti. Vietnam’dan çekilme değil, apar topar kaçtı. Bozulan morallerini rambo filmleriyle gidermeye çalıştılar!.
Vietnam’da can derdine düşen Amerika’nın, aynı yıllarda Mustafa Barzani’ye bakacak hali yoktu. Geçici olarak Musul-Kerkük işinden vazgeçti. Mustafa Barzani’de mücadeleyi sürdüremedi, hastalanınca Amerika’ya gitti ve orada öldü..
Amerika, geçen on yıl içinde Vietnam sendromunu üzerinden attı. Bu kez Irak’ın tamamını hedefe oturttu. Birinci Irak savaşına girerken müttefikleri Arap devletleriydi. Yıl ise 1991’di..
1984’de Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla ortaya çıkan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) önceleri çalı bacaklı iken, zamanın aymaz hükümetleri, beceriksiz her düzeydeki bürokratları sayesinde gün geçtikçe palazlanıyordu.. 1991’e gelindiğinde, aradan geçen yedi yılda çok etkili olmasa da fırsat buldukça eylemlerini sürdürmeye devam ediyordu. Bu dönem, PKK’nın daha çok kürt vatandaşlarımızdan genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, bebek demeden kitleler halinde öldürdüğü dönemlerdi..
Amerika, Birinci Irak savaşı öncesi gene Türk hükümetine geldi. “ Siz de kuzeyden Irak’a girin orayı işgal edin” dedi. Zamane adamlarının “ Bir verip üç alalım” dediği dönemler. “Bir” verilecek olan neydi? Türk milletinin çocuklarının canı! Amerika’nın yapmak istediği neydi? Kuzey ve güney Kürdistan’nın bütünlüğünü (kendilerine göre) kaynaştırmak.. İran ve Suriye kısmına da sonra bakılacaktı, yürümedi..
1991 savaşında Irak hükümeti yıkılmadı ama Amerika, Irak’ın kuzeyinde 36’ncı paralelinin yukarısını uçuşa yasak bölge ilan ederek, Güney Kürdistan’ın sınırını resmen tescil ettirdi. Adana İncirlik üssünde kurulan Çekiç güç isimli havadan operasyon örgütü bu mıntıkanın korunmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin muhteşem meclisi de, oybirliği ile Çekiç gücün devamlılığını altı ayda bir uzattı!..
36’ncı paralelin kuzeyinde Irak devletinin tümen, tugay, alay, tabur ve bölüklerine ait yüzlerce silah ve mühimmat deposu mevcuttu. Bunların hepsi PKK’lıların ve peşmergelerin eline geçti. PKK’nın eylemlerde bize karşı kullandığı Doçka uçaksavarları, RPG7-11 roket atarları, 82mm’lik havanlar, tank ve İtalyan tipi topuk mayınları, BCK makineli tüfekleri, kaleşnikoflar, keskin nişancı tüfekleri ile bunların tonlarca cephanesinin yüzde doksanı bu yağmalanan cephaneliklerden temin edildi..
Suriye’de bulunan komitacı başı aniden füze gibi dışarı fırlatıldı, çeşitli ülkelerde turlar attırıldıktan sonra 1999’da Amerika tarafından Türkiye’ye “Asılmamak kaydı” ile zimmetlendi. Eşkıya başının Suriye’den çıkarılmasını, Türkiye Suriye’ye saldıracaktı, korktu da yaptı diyen saftriklerin sayısı da az değildir.. Türkiye Suriye savaşı öyle mi? Kime karşı, Rusya, Amerika, Fransa, İran’a karşı öylemi? Bakın! Patriotlarınız bile yeni geldi, komedi!..
2002’ye gelindiğinde, Amerika ilk savaşın siyasi ve askeri hedeflerindeki enayiliğini anladığından, yeni bir savaşa hazırlığını hızla tamamladı. Türkiye’de ise, o dönemde bir koalisyon hükümeti vardı. Başbakan’da öyle her şeyi olup bittiye getirebilecek biri değildi. Aniden bir şey oldu ve hükümet ortaklarından biri ortada fol yok yumurta yokken erken seçim istedi! Akılla, mantıkla, siyasetle asla ölçülemeyecek bir hareketti bu, yaptırdılar!.
Ve 2002 seçimleri, Amerikan marka, ılımlı İslam modeli, içinde kürt tuzağı da olan bir parti, ilk seçimde hem de yüzde otuz dört oy alarak geldi, hükümet oldu.
Hazırlanmıştı çünkü!.
Amerika Mart 2003 tezkeresinin kuyruk acısını bırakır mı? Önce Süleymaniye çuvalı, ardından Ergenekon, balyoz ve 28 şubatlar tesbih gibi dizildi. Ara da iki küçük varyasyon da uydu partilerine çekildi. Birinin genel başkanını, öbürünün de genel merkez muhteremlerini toptan temizledi!…
Ana muhalefetin başına senaryoya uygun biri lazımdı, getirildi. Elinden geldiğince, aklının erdiğince rolünü oynamaya çalışıyor. Kendisinde, çözüm için on madde varmış, açıklayamazmış! Ben söyleyeyim, altısı komitacı başının talepleri..
Kandil’dekiler çağrıya uymuş, ateşkes ilan etmiş! Sanki nisan, mayıs aylarında bir halt yapabilirlermiş gibi. Çekilecek olanları da sanırsın meydan muharebesin de bulunan 100.000 kişilik ordu! Trabzon’da da varmışlar! madem varsınız, bir görünün de bakalım! Kendilerine büyük bir havalar vererek, sayıları 1200-1500 kişi üzerinden Gobells vari propaganda yürütüyorlar. “ Akil adamlar” tam bir Şarlo işi. Halkı hazırlayacaklarmış! Ortaya dökülen isimlere bakar mısınız? Bunlar zaten ezelden beri kürtçülük yapanlar. Verin bunlara PKK’nın boz elbiselerini, taksınlar poşularını, giydirin mekapları.. Salın dağlara diyeceğim ama, o coğrafya da bunların yarısı telef olur!.
PKK siyasi hedeflerini net ve açık diplomatik bir dille de söylüyor.. “Komitacı başını serbest bırak, özerkliği sağla, Anayasayı bizim isteklerimize göre düzenle” yapmazsan, savaşırım hem de daha beteriyle diyerek, üstelik meydan okuyor..
İnsan beyni üç bölümden oluşur. Duygular kesimi, içgüdüler kesimi, entelektüel kesim. Entelektüel kesim edindiği bilgiler deposudur. Hadi diyelim bu kesim gelişmemiş dolayısıyla kullanılamıyor. Kabul edelim ki duygu kesimi de dumura uğramış ve vicdan yok olmuş. İçgüdü milyonlarca yıldır insan oğlunda var ve tehlikeyi sezmesini sağlıyor. Bu sezgi gücü olmasa hayatta bile kalamazdı diyor antropologlar.
PKK, anlaşılıyor ki Türkiye’den çekilecek olanları İran ve Suriye topraklarına konuşlandırılacaktır. Bu, onlara stratejik yönden daha çok askeri avantajlar sağlayacaktır. İran’ın müsamahası olmadan bu tertiplenmeyi yapamaz! Güney de ise eskiden 340 km’lik bir cepheden saldırıyordu, Suriye’yi de ilave edince bu hat 1200km’lik bir cepheye ulaşacaktır. Suriye’nin kuzeyi boşuna mı anarşistlere terk edildi?
Televizyon ve gazete köşelerine tünemiş yüzsüz demagoglar gelince! Sizden olsa olsa “borazancı” olur. O da kolay değil, bir yerinize güvenmeniz lazım!.
Siz hiç gayri nizami harp diye bir şey duydunuz mu? Bunu başlatanları eğer yenemezseniz onların pes edeceğini ve isteklerinden vaz mı geçeceğini sanıyorsunuz? Geçmezler, kimse de geçiremez. Somun pehlivanları! Siz hiç rutubet içindeki bir mağarada 24 saat kaldınız mı? Kaç parçalanmış 20 yaşında çocuk bedeni gördünüz? Sizin üzerinize hiç roket atıldı mı? Kaç gün bir patates haşlayarak yemek ihtiyacınızı giderdiniz? Karşıdan gelen makineli tüfek ateşlerinin altında kayalıklara tırmandınız mı? Uzatmayayım! Susun da oturun nankörler. Bu milletin çocuklarına nankörlük yapıyorsunuz.
Yaptığınız manevi ve fiziki terördür. Küstahça hareketlerdir, ödlek bir kozmopolitliktir. Benlik ve kişiliği olmayan da, erdem hiç olmaz. Türkiye derin ve karanlık bir vadiye düşmek üzeredir. Hayat tarafsızlık nedir bilmez. Hayat daima bir seçimdir. Belki siz de yazgınızla doğru yol alıyorsunuz!.
Tepeden önceki son virajdayız. Hacı yatmazlığın alemi yok. Yalanı sürekli tekrar ederek gerçek olacağını sanıyorsunuz. Milli şeref duygusu eninde sonunda hakkını arar ve kazanır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan:
“Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan, uyanacak değil…”
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/tepeden-onceki-son-virajdayiz.aspx

27 Eylül 2014 Cumartesi

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.

hepar.org.tr

DEVLETİN PARTİLEŞMESİ!.
İspanya’da Franco, İtalya’da Faşistler Partisi ve Almanya’da Nazi Partisi aşama aşama şunları yaptılar:
* Devlet, partinin denetimi altına alındı.
* Hükümet ve devlet birbirine kaynaştırıldı, örüldü.
* Parti, devlet yargı organının üzerine çıktı.
* Muhalefete kesinlikle katlanmadılar.
* Eğitimi ve gençliği sıkı bir denetim altına aldılar.
* Parti mevkilerinin devletle kaynaşması, en alt basamaklara kadar indi.
* Ordu ve polis teşkilatı partinin müfrezeleri haline getirildi.
* Özgürlükleri her alanda, keyfi hareketlerdir, zapt olunmalıdır; diyerek kaldırdılar.
* Basını güdümlü hale getirerek, kof ve korkak insanlardan oluşturdular.
* Halkı, biçimsiz, eleştirimsiz, düşüncesiz kitleye dönüştürdüler.
* Gösteri ve bildiri dağıtmaya dahi göz açtırmadılar.
* Propaganda ile bağnazlık aşılayarak uzağı görmeyi engellediler ve sezgiyi perdelediler.
* Kitle çok ilkel düşünce ve duyma cihazına bağlıdır. İçgüdü ile hareket eder, mantık ve muhakeme kullanmaz. Kitlesel hitaplarda fikre yer yoktur diyerek, halkı maytaba aldılar.
* Umursamaz bir kitle siyaset için tehlikelidir. Uyuşukluk kitlenin savunmasıdır, geçici sığınağıdır. O nedenle kitle kışkırtılmalıdır. Ve yaptılar.
* Kitle siyasete alet edilmek için de bağnazlaştırılmalıdır, diyerek her türlü propaganda aracını kullandılar.
* Eğer halkın karşısına akla yakın kanıtlarla çıkılırsa, onlar seni anlamazlar. Onlara özgü olan duygulara dokunulduğunda verdiğimiz mesajları hemen kabul ederler. Bu ilke tatbik edildi.
* Fiat düşürme, enflasyon gibi, gel git ekonomik işlerden halk anlamaz. Ona azar azar da olsa, arada bir şeyler verilsin yeterlidir.
* Ülke kaynak ve gelirleri, partili ve yandaş kalantorlar arasında paylaşılarak, servet sahibi yapıldılar.
* Yasa görevleri yürütme kuvvetinin eline geçince, hükümet de yasa ve yasa gücünde kararname çıkarma konusunda olağanüstü yetkiye sahip oldu.
Parlamentonun rolü sadece biçimsel kaldı ve içerisi tamamen boşaltıldı.
Totaliter devlet, yapısı itibariyle, insanı ve halkı baskı altında tutmak için geliştirilmiş bir sistemdir. Baskının her çeşidini uygulamakla kalmaz, halkın büyük bir kısmını da kendi tarafına çekmek için, ne kadar düzenbazlık varsa, sonuna kadar kullanır..
Eğer şimdi biri çıkıp ta, “Bunlar 1930’larda 1940’larda olmuş, bizimle ne ilgisi var derse!” Onu, hemen ilkokul birinci sınıfa alıp okuma yazma eğitimine almak lazım. Yukarıdaki partiler de zaten bunlar böyledir demiyor mu?..
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı

24 Eylül 2014 Çarşamba

AH KERKÜK AH MUSUL!.

AH KERKÜK AH MUSUL!.

20 Haziran 2014


Projenin büyük bir bölümü tamamlandı. Irak ve Suriye’de devam eden etnik ve mezhepsel çatışma yıllarca sürse bile, sonunda siyasi coğrafya kesinleşecektir..
Irak; kuzeyi Kürtlerin, ortası Sünni arapların, güneyi Şii arapların eyaletleri olarak ortaya çıkacak, ama nasıl inşa ederlerse etsinler, merkezi hükümet bunları hiçbir zaman ortak bir çıkarda birleştiremeyecektir..

Suriye’nin kuzeyi henüz, tamamen PYD Kürt yönetiminin elinde değilse bile, önümüzdeki zaman içerisinde batıya, Akdeniz kıyılarına doğru genişletilecektir..

Ortadoğu’da planlı olarak parçalanan bu iki ülkede; kimisi merkezi hükümeti, kimisi etnik bir grubu, kimisi bir mezhebi tutan devletler mevcuttur. Bunlar, ABD, Rusya, İran, Çin, Suudi Arabistan, Katar gibi ülkelerdir. Büyük çoğunluğu Irak’ta olan Türkmenler’ in ise sahibini arada bulasın! En çaresiz, en korumasız, en zor durumda kalanlar, Türklerdir..

Her kesimin bir veya birkaç koruyucu devleti var, ama Türklerin yoktur.. Evlerinden barklarından, topraklarından oldular. Kaçırılıyorlar, sürülüyorlar, öldürülüyorlar..

Türkmenler’ in umudu her zaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti olmuştur; ama şu son haftalarda olup bitenlere mevcut hükümet, değil kükremek, kedi gibi bile miyavlayamayınca tüm beklentileri boşa çıkmış ve kararmıştır..

Irak Türkmenleri gördüler ve anladılar ki, kendi diplomatik misyonunu, şoförlerini, işçilerini dahi oradaki bataklıktan çekip çıkarmayı beceremeyen Türkiye’deki hükümetin, kendilerine hiçbir faydaları olmayacaktır. Bunu açık ve net olarak anladıkları için de, çok zayıf imkanlarla başlarının çaresine bakmaya çabalıyorlar..

Bölme ve parçalama planının bir bölümü de Güneydoğu Anadolu’nun Türkiye’den kopartılmasıdır. Bu da, “demokrasi ve barış” örtüsü altında, zamanı gelince, Irak ve Suriye’deki Kürt bölgelerine dahil edilecektir. Son birkaç ayda görüldü ki, bölge de devletin ne egemenliği ne de güvenliği kalmamıştır..

Irak’ın orta bölgesinde İŞID’in yürüttüğü işgaller sonunda, Musul bu terör örgütünün, Kerkük’te kolayca Kürt peşmergelerin eline geçmiştir..

Kerkük ve Musul, 1926 Ankara antlaşmasıyla o dönemde İngilizlerin mandası olan Irak devletine bırakılmıştır. Musul ve Kerkük Ulu Önder Mustafa Kemal’in, yeniden Türkiye’ye katılmaları yönünde yanıp tutuştuğu iki vilayettir. Bu iki vilayetin Türk topraklarına katılması için plan yaptırmış, harekatı hangi generalin yöneteceğini bile tespit etmiştir. Ancak bu plan, hem sağlığı hem de o günkü uluslar arası koşullar nedeniyle uygulamaya konulamamıştır..

Bu gün alt üst olan Irak’ta devlet düzeni ve bir otorite olmadığından hiçbir teminat da kalmamıştır.. Yani, 1926 Ankara antlaşmasının artık geçerliliği söz konusu değildir. Türkiye’nin Kerkük ve Musul’daki haklarına 1926 öncesi gibi geri dönüldüğünden, talep ve hak arama zamanı gelmiştir..

“Başı Dik Devlet, Onurlu Millet” sloganı, Hak ve Eşitlik Partisi’nin ilk kurulduğu günden itibaren dillendirdiği bir söylemdir. Bölgede ve Türkiye’de olup bitenlere bakıldığında ise ne kadar isabetli olduğu bir kez daha ortaya çıkmıştır..

Çakallar düze indiyse, gösterişli bir meydan okuma hareketi, uyuşuk toplumlar için şarttır…

TEK UMUT TEK YOL HEPAR

Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/ah-kerkuk-ah-musul.aspx   
http://hepar.org.tr/ah-kerkuk-ah-musul.aspx


PKK Şah Dedi...!!!!!

PKK Şah Dedi...!!!!! 

PKK Şah dedi

anda_haber_slayt
PKK Şah dedi
Eskiden PKK bir karakol bassa bütün Televizyon Kanalları, Gazeteler Osman Pamukoğlu’nun görüşlerini alırdı. Ne yapılması gerektiği konusunda bilgisine başvururdu. Son zamanlarda özellikle İmralı sürecinde Osman Pamukoğlu’nun basında fazla yer almayışını merak ettik. Görüşlerini süreç hakkındaki düşüncelerini almak için kendisiyle güzel bir röportaj yaptık.
Başkanlık Sisteminden, Suriye’deki gelişmelere, PKK’nın çekilmesinden, Ordunun durumuna, TSK-Hükümet ilişkilerinden Muhalefet partileri CHP ve MHP’ye kadar birçok konuda keyifli bir sohbet yaptık.
Osman Pamukoğlu samimi ve içten cevaplar verdi bize.
Bir röportajda tabiî ki bir cümlenin bir konunun öne çıkması gerekir. Osman Pamukoğlu askerliği kadar siyasi becerilerini de konuşturdu. Ve bekli de PKK sürecinin en can alıcı cevabını verdi. Bu cevap Hükümetin, TSK’nın, Muhalefet Partilerinin, Akillerin ve tabi ki Yurtsever Türk Halkının zihninin en önemli yerinde olmasıdır.
Osman Pamukoğlu: 15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu İzmir’e çıkarken de oradaki kolordu komutanı hiçbir şey yapmadı. Kışlada tuttular birlikleri.
İşte HEPAR Genel Başkanı Osman Pamukoğlu ile andahaber.com ekibinden Meral Ülkeroğlu’nun röportajı:
Sayın Pamukoğlu bu açılım nedir? İmralı ile görüşmeler, BDP, AKP, Hükümet ve Kandil’in açıklamaları hakkında ne düşüyorsunuz?
Amerika’nın bildiğimiz o Ortadoğu projesinin bir parçası. PKK bu söylemleri eylemleri başka coğrafyalarda yapsa kıymeti yok. Çünkü burada doğal kaynaklar, petrol var.
PKK bütün dünyanın gözü önünde Türkiye Cumhuriyeti Devletine meydan okuyarak siyasi istekleri yerine getirmediği taktirde neler yapabileceğini diplomatik bir dille anlatmıştır.
Bunun Türkçesi: “şah” demektir. Buna bizim memlekette “kedinin kuyruğuna farelerin zil takması” denir..
Sürüsüne bereket bir sürü şaşkın, gelecekte nelerle karşılaşacağını bilmeden öngörüsüz, sezgisiz, cahilce, bol bol nutuk atarak ahmakça konuşmaya devam ediyorlar…
Hiç bir şey, ama hiç bir şey bilmiyor ve anlamıyorlar. Tabii seçilmiş işbirlikçiler hariç…
Murat Karayılan’ın Kandil’de yaptığı açıklamasından önce Basının üstü dikik dikik arandı, saatlerce bekletildiler, Devlet Başkanı protokolü uygulandı düpedüz. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
O tam bir rezalet. Hem kurumsal hem bireysel haysiyetlerini beş paralık etmişler.
İleride askerler yargılanmasın diye geri çekilme sürecinde termal kameralar, gece görüş dürbünleri kapatılacak diyorlar. Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
Kameralar kapanmış, pusuya çıkmamış, yol kesmemiş ne yaparsanız yapın. PKK’nın 30 yıldır girip çıktıkları güzergâhlar belli bunu öğrenemediniz mi daha hangi güzergâhta olduğunu? Git pusuya yat.
Ordunun yıllardır mücadele ettiği terör örgütüne hiçbir şey yapmamak bu orduya, bu millete yakışır mı?
15 Mayıs 1919’da Yunan Ordusu İzmir’e çıkarken de oradaki kolordu komutanı hiçbir şey yapmadı. Kışlada tuttular birlikleri.
PKK’lılar sözde geri çekiliyorlar ama halkın arasına karışmış provokatörlerini, örgüt üyelerini Türkiye’de bırakarak çekiliyorlar sözde.
O çekiliyor dedikleri şu kırsalda, mağaralarda, sığınaklarda yaşayan dağ kadrosu. Milisler yerinde duruyor.
Milisler bütün haber, keşif, istihbarat hepsini onlar yapar. Yani bir dağ kadrosu bir hedef seçip saldırı yapacaksa bütün bilgileri getiren milislerdir. Milisler olmadan olmaz.
Başkanlık sistemi hakkında düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Türkiye buna hazır değil. Parlamenter sistem devam etmelidir.
Anayasa sürecine bakışınız ve bu süreçte CHP ile MHP tutumu hakkında düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Parti olarak bizde komisyona hazırlık yaptık bizimde ödevlerimiz var partiden hukukçu arkadaşlarımız uzlaşma komisyonuna gittiler önerimizi sundular. Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Anayasası’nın ilk değişmez 3 maddesi esastır. Onun içerisinde hak ve eşitliğe özgürlüklere ait her şey serbesttir. Oraya hiçbir sınır koymuyoruz. Bizim için partinin adı bile Hak ve Eşitlik Partisi. Ben bu topraklarda ne hak ne eşitlik görmedim. Bizim partinin adı bu ülkede olmayan iki sözcükten oluşur.
Tutuklu Milletvekilleri konusunda ne düşünüyorsunuz?
Seçildikleri zaman normal meclise girebilmeliler. Ama tutuklu olduklarını bile bile oradan aday göstermekte de biraz partilerin kurnazlığı var. Bunu da bilmek lazım. Oradaki adamın kara kaşı ela gözü için mi onları Milletvekili yapıtılar?
Hani belki aday gösterilir ve seçilirlerse çıkarlar düşüncesiyle mi?
Kaç kişi var? Niye 2-3 kişi madem içerden daha çok insan çıkartmak istiyordunuz niye üç dört yazmadınız koskoca 550 kişilik listenize de niye bir iki kişi yazdınız? Bakın buna politik kurnazlık denir. Yemin etmeyeceğiz demişlerdi ama yemin ettiler. Politik kurnazlık denir. Sonra dedikleri sözleri de tutmuyorlar.
MHP için tek bir kişi Engin Alan var hepsi için mi aynısını diyorsunuz?
Fark etmez yani Milletvekilini gazeteci, akademisyen, paşa diye falan ayırmıyorum. Yani genel anlamda… Bakın siyaset kurnazların elinde köylü kurnazlığı yaptığı için çıkar ve bencilliğe dayandığı için bazı kimlikleri yazarak oradan a b c seçiyorsun niye d e f g seçmediniz? Seçildikten sonra Meclise gitsinler o ayrı. Ama gelin şimdi baştan yaptığınızı konuşalım. Niye aday yaptılar? Efendim bize oy gelsin değil mi? Sonra ne oldu? Sonra işi götüremediniz de yani kendi seçtirdiğiniz insanları oradan çıkarma becerisini gösteremediniz.
Balyoz davasında verilen mahkûmiyetler ve Ergenekon davasında savcının mütalaası ile ilgili fikirleriniz öğrenebilir miyiz?
İkisi de siyasi dava; ikisinde de tutarsızlık var. İkisinde de uydurma CD’ler bir takım programlar var. Hukukun hak esasına dayanan ve adalet yapısına dayanan yargılamalar değil.
Artık HEPAR da bir siyasi parti olarak Silivri’ye gidiyor.
Biz Silivri’ye gidiyoruz. Yalnız bunlar gibi de gitmiyoruz. Mesela 8 Nisanda gittiler değil mi? Ne oldu? Dava ertelendi. 11 Nisan’a ertelendi. 11 Nisan’da gittiğimizde bizden başka bir tek canlı yoktu orada. Öyle yapılmaz. Strateji de bilmiyorlar 8 Nisanda her tarafı zorluyorlar baskı yaratıyorlar. Üç gün sonra niye bir tek canlı yoktu? Bunlar strateji de bilmiyorlar.
Bu da bir hata mı?
Tabii ki böyle olmaz. Bakınız kayayı kum haline, çakıl haline getiren dalgaların sürekliliğidir. Dalgaların bir biri arkasına kayaya vurmasıdır. Bizde bir dalga büyük bir dalga geliyor ve gidiyor bir daha yok. O kaya zayıflamaz. Erimez, çakıl olmaz, kuma dönmez.
Samimi bulmuyorsunuz oradaki şeyleri?
Samimiyet değil. Beceremiyorlar. Böyle olmaz 8, 11, 18, 24 dalgalar halinde bunu yapamıyorsunuz ki yani yapamadığınız ortada. Üç gün sonra sadece biz gidiyoruz. Benimde öyle büyük araçlarım, gereçlerim, televizyonlarım, dergilerim yok ki. Bunlarda para pul hepsi var. Bende bunlar olmamasına rağmen yapıyorum.
Siz de her şey var ama siz strateji bilmiyorsunuz taktik bilmiyorsunuz. Bu işlerin nasıl yürütüldüğünü bilmiyorsunuz. Merak eden 8 Nisan Silivri’nin önüne bakar merak eden çok meraklıysa 11 Nisan Silivri’nin önüne bakar. Ama bunu da yazamaz bu kartel medya. 11 Nisan’da biz vardık. Bir grup falan filan dediler partinin adını söyleyemiyorlar ödleri kopuyor.
Bu ülkede bir sürü parti var mecliste, içeride, dışarıda… 2009’da Avrupa Birliği raporu ilerleme ekinde aman dikkat edin bir parti kuruldu geliyor şöyle yapın böyle yapın önünü kesin diyordu. Avrupa Birliği raporu ilerleme ekinde böyle bir şey olabilir mi? Niye bu Meclis’teki partilere sataşmıyor bu Avrupa Birliği? Neden Hak ve Eşitlik Partisine sataşıyor? Kaldı ki daha bir yıllık yeni kurulmuştuk ne anlama geliyor bu? Bu sokakta ben yurtseverim diyen kadın ya da erkekler bunu düşünsün. Diğerleri sistemin düzenin bir parçası oldular.
Ve düzenin parçası insanlarda kendini bu parçaya dâhil etmişler. Hep beraber gidiyorlar. Gemici usulü he ya baba he ya baba… Yok, böyle bir şey olmaz mesela Hak ve Eşitlik Partisi ne manası var? İşte çıktı. Bir sürü parti var. Siyasi mücadele yapılıyor hepsi düzenin parçası olmuşlar. İktisada vurmuşlar, siyasete vurmuşlar, iş adamları olarak olmuşlar, olmuşlar da olmuşlar.
Parti ekonomik anlamda zorlanıyor mu? Mesela Genel Merkez binanız kira mı?
Bir halk tipi parti. Para olmadan çok zor. Bizimki iğneyle kuyu kazmak, dağlara tırmanmak. Genel Merkez binamız kira evet. Şöyle halk tipi iş çok zor. Ama olacaksa da böyle olacak. Aksi halde ondan para bundan para yurtiçi yurtdışı değil mi böyle sistemlerde onu o zaman ninemde yapar.
Üyelerinizden hiç yardım geliyor mu partiye?
Aidat var.
Yani her şeyi toplanan aidatlarla mı yapıyorsunuz?
Aidatla. Ya bir yerde para varsa söyleyin gideyim ben alayım yani. Benim şuandaki sıkıntım propagandaya çıkamamak. Yani reklam.
Maddiyattan dolayı mı?
Evet maddi. Çok para istiyor. Ama bugün biz 65 ilde fiilen kuruluyuz. Tabi ki biliyorsunuz seçimlere 15 parti falan giriyor. Diğerlerinin böyle bir durumu yok. Biz 8. sırada girdik. Bütün seçimlere de gireceğiz.
Bizim partiden içerde de dışarıda da insanların ödü kopuyor. Niye bu böyle oluyor acaba? Avrupa Birliği birinci yılda neden böyle yapıyor?
Siz peki korkuyor musunuz başıma bir şey gelir diye, hiç böyle kaygınız var mı?
Benim teyzem Türkiye’de ilk kolej öğretmenlerinden biridir. Eğitimini Londra’da aldı. Şimdi 74-75 yaşlarında oda geçenlerde söyledi sen çocukluğundan beri korkuyu öğrenemedin, küçükken ormanlarda dağlarda yatıyordun diyordu. Nasıl bir şey korku bilmiyorum. Ne olacak en fazla hayattan atılırsın ne var atıl. Zaten sonunda atılmayacak mısın?
Bugün Türkiye’de bütün paşalar tutuklanırken siz korkmuyor musunuz? Sizi neden tutuklayamıyorlar? Size neden bir şey yapamıyorlar? Komplo diyoruz kasetler çıkıyor bunlar sizin başınıza da gelebilir mi?
İnsanlar her zaman her şeyi yapabilir. Ama insanlar her zaman her şeyi yapacak diye yaşamı mı sınırlandıracaksınız? Hayatın her bölümünde, her konumunda siyasi mücadeleye girmeyeyim aman bana kimse sataşmasın, kimse bulaşmasın, zaten bu saha kirli bir saha burada şeytanlar çelik çomak oynuyor benimde başıma bir şey gelebilir diye düşünürseniz hayat size zehir olur, hiçbir şey yapamazsınız.
Benim zihnimde endişe, şüphe ve kaygı olmaz. Zihniyetinde endişe, şüphe ve kaygı olanın başına her şey gelir. Çünkü her şeyi düşünce yaratır.
Türkiye’nin dış politikası ve özellikle Suriye politikası ile ilgili fikirleniz nedir?
Aslında salt Suriye politikası diye bakmamak lazım. Suriye, Irak ve İran diye bakmak lazım. Daha da ötede Afganistan diye bakmak lazım. Bir zincir Akdeniz doğrusu kenar alanından başlayayım Lübnan İsrail’den başlayıp Afgan dağlarının en doğusuna kadar götürmeniz lazım. Suriye politikası çok mezhepçi bir politika. Sıkıntı var. Bu hükümet kendi kendine gelin güvey oluyor. Amerika müsaade etmiyor. Ağa müsaade etmiyor. Toprak düzeninde ağa esastır. Ağaya bağlı kâhyalar vardır. Kâhyanın mahiyetinde marabalar vardır. Sistem böyle çalışır. Komşu kapısı gibi zaten ABD Dışişleri Bakanı iki ayda üç kere geliyor. Talimatları verip gidiyor. PKK meselesinde de öyle talimatları verip gidiyor.
Şunu anlatmak istiyorum 1923’ten beri ilk defa güney bölgemiz bu kadar alevler içinde yanıyor durumda. Kötü bir dış politikaları var. Çünkü politika milli ve ulusal değil. Amerika hizmetinde. Amerika’nın yaptığı şey şu bölgede kendine tabii yönetim ve devletlerle elini ateşe sokmadan maşalarla işi götürüyor.
PKK yok geri çekildi yok çekilecek falan bunlar ahmakça sözler. PKK’nın bir parçası zaten içeride. PKK bütün gücüyle ve azmiyle şöyle söyleyeyim savaşma arzusuyla duruyor şuanda.
Suriye’de Esad’a karşı savaşan kanatlardan çoğunluğu Özgür Suriye Ordusu’ndan mı? PKK’nın Suriye kolu olan PYD’nin bazı bölgeleri elinde tuttuğu söyleniyor. PKK’nın geri çekilmesiyle PYD’nin orada güçlenmesi arasında herhangi bir bağ var mı?
Şöyle tabi orayı tahliye ettiğiniz zaman kuzey Suriye’de otomatikman PKK’nın kontrolüne giriyor. Dolayısıyla eskiden PKK’ya 340 km’de normal muhatabımızdı şimdi buna bir 900km Suriye sınırımızda daha eklenince 1200-1300km çıktı. Güneyden tamamen Türkiye sınırları kuşatılmış oluyor. Ama tabi bunlar bölgedeki büyük Kürdistan’ın hazırlıkları. Kuzey Suriye, Kuzey Irak dedikleri yerlerde olabilecekler bizim Güneydoğu için çok kritik ve tehlikeli. Ben gelecekte hiç huzur görmüyorum. Bana göre gittikçe kaosa gidiyor.
Büyük Kürdistan projesinin ilk aşaması Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimdi. Sizce ikinci aşama Suriye’nin kuzeyindeki bölge mi? Türkiye’nin Güneydoğusu mu?
Esas nüve temel Irak’ın kuzeyidir. Merkez Irak’ın kuzeyi, kanatlar İran topraklarının bir kısmı ve Suriye’nin kuzeyi, göğüs-gövde Güneydoğu Anadolu’dur.
Gülen Cemaatinin Adalet Sistemi ve Emniyet’te gerçekten etkin olduğunu düşünüyor musunuz?
Çok yaygın ve yerleşmiş bir kanaat var bunun böyle olduğuna dair. Ve benim elimde bunu kanıtlayacak bir şey yok. Yani kanıt derken şu: ben sonuçta bir kurmay subayım. Her şey bir temele esasa dayandırırım ama belirttiğiniz hususta herkeste çok yaygın net bir kanaat var. Birazda söylemler hareketler vs ile de halktaki bu kanaati pekiştiriyorlar.
TSK-İktidar ilişkileri hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şuanda Hükümetle birlikte hareket ediyoruz diyorlar. Ben onların ne yaptığı ne ettiğiyle hiç ilgilenmiyorum. Siyasi işlere karışmalarını da sevmiyorum. Böyle beyanatları da sevmiyorum. Ara ara çıkıp beyanatlarda veriyorlar. Bence hiç konuşmasalar, ağızlarını hiç açmasalar daha iyi. Ne yapıp ne ettiklerine gelince, öyle tuhaf şeyler yapıyorlar ellerinden de bir şey gelmiyor.
Atatürk’ün eski resimleri varmış onları yayınlıyorlar. Yani çaresizlik. Onların yapacağı şey mücadeleyi iyi yapmak. Ne oldu dün Kandil’de bütün dünyayı toplamışlar meydan okuyorlar. Hani ne oldu daha önce Kandil’e gittik yok 140 hedef vurduk 80 hedef vurduk ne oldu? Millet ortada kabak gibi dolaşıyor. Vurmuş da nereye vurmuş boş boş şeyler. Geçen sene PKK çok zayiat vermişte şudur budur ben onları ne yaptığıyla hiç ilgilenmiyorum.
Çünkü benim planım çok belli. Ben general sayısını 300’den 100’e indireceğim. 700.000 kişilik orduyu da 200.000 kişiye indireceğim. Öyle eski battal, hantal şeyler istemiyorum. Askerliği de 6 aya indireceğim. Partinin programıdır bu söylediklerim. Şimdiki sistem NATO yapısı NATO sistemidir. Bunların hepsini değiştireceğim.
NATO sistemi Türk ordusuna çok mu zarar veriyor diyorsunuz?
Her şeyiyle bağlı silah onda mermi onda kitap onda her şey onda kendi bir şeyimiz yok ki milli bir pozisyon yok. Türk ordusu 1947 Mayıs’ında kendi üniformasını değiştirdi. Ben şuraya getirmek istiyorum; kendi işlerini böyle savaşçılara yakışır şekilde yapsınlar. Şuanda Parti Genel Başkanı olarak söylüyorum bu yapıyı değiştireceğim. 700 bin kişi 200 bin kişiye inecek, askerlik 6 aya inecek, biz her şeyi düzenleyeceğiz. Kıbrıs’ta 40 bin kişilik ordu bekliyor niye? Biz ne kadar sürede gideriz Mersin’den ya da hava yoluyla Kıbrıs’a?
Ne olacak yarım saatte gideriz. Niye orada 40 bin kişi besliyorsunuz? 40 bin kişi ne demek? Amerika bile Sovyetler çöktüğü andan itibaren 20 tümeni vardı 1 yılda on kolunu kaldırdı. 1 dolar bile vermem dedi. Aşağıda 650 bin Rum var yukarıda 200 bin Türk var. Ne olacak yani 650 bin Rum çoluk çocuk 200 bin kişiye mi saldıracak? Yunanistan mı gelecek? Yunanistan’ın Kıbrıs’a mesafesi 1500 küsur mil bizim 45 mil 50 mil bilemedin 60 mil. Savaşçılık öyle bir sürü kalabalıklarla falan olmaz.
Seferberlik planı yaparsınız. Savaş istemeseniz de savaş her zaman var insanın yeryüzünde olduğu günden beri savaş var. 5 bin yıllık tarihe bakın, insanoğlu 236 yıl barış içinde yaşamış. Bu tür (insanoğlu) savaşır bu tür şunu yapar: beslenir barınır ürer ve savaşır ne demek savaşır ya bir şeyi elinden vermemek isteyecektir ya birinin başka bir şeyini almak isteyecektir. Bu hep böyledir mağara devrinden beri.
Yani işin üzerinde doğru gidince nelerle karşılaşıyorsunuz ama ondan sonra herkes Türkiye’de 774 lira asgari ücretle çalışıyor değil mi? Ondan sonra eğitim ortada, sağlık da ortada para pul yok.
Askerleri 3 aylık bir eğitimin ardından PKK ile mücadele için Şırnak’a Hakkari’ye vb bir yere gönderiyorlar. Bu doğru mu?
Yanlış. Öyle olmaz. Profesyonel iş değil.
Programlarda karşınızdakilerin PKK’yı öven konuşmalara nasıl tahammül ediyorsunuz?
Annem de diyor. Annem her an ayağa kalkacağım diye bekliyor. Çünkü kadıncağız biliyor tabiatımı. Tahammül etmem aslında. Şu var fiziksel bir şey yapacak halimiz yok karşında kaç kişi varsa ağzının payını alacaktır. Geriye ne kalıyor fiziksel o da canlı yayında olmaz.
CHP ve Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu ile MHP ve Genel Başkan Devlet Bahçeli hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ellerinde örgütler var araçlar gereçler var, paralar pullar, şunlar bunlar var. Ama bir türlü yükselmiyor bu partiler. Bakınız ne MHP ne CHP oyu falan artığı yok hatta koşullar biraz değiştiğinde MHP baraj altına da düşüyor. Baraj zaten rezillik biliyorsunuz. Neyse PKK sayesinde baraj da düşecek. PKK’nın memlekete böyle faydaları da oluyor. Normalde CHP’nin %35’e yakın oy alması lazım alamıyor, insanları etkileyemiyor. Mesela CHP Genel Başkanı, PKK meselesinde Başbakan’a 10 maddelik bir şey sundu. Bunlardan 6 tanesi İmralı’dakinin talepleriydi. Hepsi PKK’nın istekleri bunları tuttu Başbakan’a götürdü. Bunları görmüyor mu?
Sonra bir dedikleri bir dediklerini tutmuyor. Halk bunu görüyor. Gençlik içinde yani Türkiye’de CHP’ye karşı ilgi merak yok. Ama bizde öyle değil gençler üye olmasa bile HEPAR taraftarı bir şekilde. Bir İngiliz şirketi Türkiye’de bir araştırma yaptı. AKP’ye en çok oy veren il Ankara biliyor musunuz? CHP’ye oy verenlerin yaşı 55 ve üzeri bu araştırmaya göre. Yani gelmiyor insanlar orada bir şey görmüyorlar. Mustafa Kemal Atatürk kurdu elbette ama o başkaydı. Onunla bir ilgisi yok şimdi bu partinin. Herkes Atatürk’ü seviyor ama CHP ile bağdaştırmıyorlar. Zaten Mustafa kemal Atatürk kurdu diye onunla idare ederek bu günlere geldiler. Sonuç farkında değiller MHP de CHP de artık Türk siyaset sistemin birer düzen parçası olmuştur.
Farkında değiller. Alışkanlıklarla gidiyorlar. Bunlara ne diye oy verecekler? Türkiye’de sosyal yapı belli, doktrinler belli, siyasi düşünceler belli CHP’ye niye gelsinler? Mesela ben gidiyorum İzmir’de ilk defa orta da bir şey yokken süreç falan filan uyduruk laflar İzmir’de 3 bin kişi yürüdük biz. İlk defa biz yaptık bende yürüdüm. Bunlar miting falan yapabiliyor mu?
Neler olup bittiğinden benim haberim yok diyorlar dağdaki çoban biliyor. Dağdaki çoban ne olup olmayacağını biliyor.
Benim gördüğüm birbirlerini yiyorlar bakınız parti disiplini bir güçtür. Bireysel görüş falan o başka bir şey.
Her kafadan bir ses çıkıyor dediklerinde “Biz demokratik bir partiyiz” diyorlar.
Bireysel görüşü şuydu buydu yazılı ve sözlü ifade ayrı bir şey, parti disiplini ve ilkelerine uymak ayrı bir şeydir. O partide 2011 seçiminden önce PKK silah bıraksın TSK’da silah bıraksın diyen adamlar var. Öyle parti falan olmaz. Dersim falan diyorlar ya Atatürk’e sataşamıyorlar.
Atatürk Dersim harekâtını hangi tabur nereden gidecek hangi alay nereden gidecek bizzat kendisi yönetiyor. Merak edenler alır haritayı bakar. Harita da Trabzon’da kaldığı köşkte duruyor. Kendi el yazısı ile kırmızı mavi işaretlerle.
Paşam bütün gazeteleri okuyor musunuz?
Hayır. Ama 7-8 tane okuyorum
Mesela iktidara yakın gazetelere bakmıyor musunuz?
Hiç bakmıyorum.
Dizi izler misin?
Hiç izlemem ona zamanım yok. Bir yılda 3 kitap yazdım. Ona zamanım yok.
TRT 1’deki Sakarya Fırat dizisini hiç göz attınız mı?
Bir kere tesadüfen gördüm ama yapmacık.
Paşam kaç çocuğunuz var?
2 kızım var. Torunlarım var Batuhan ve Doğuhan, Atahan ve Öykü. İlk torunum Galatasaray Lisesi 3. Sınıfta okuyor. Galatasaray Lisesi öğrenci konseyi başkanı.
Osman paşa da günlük hayatında ailesinde etrafında sert midir?
Ben sert ve yumuşak meselesini anlamıyorum. Sert olunca sert, yumuşak olunca yumuşak diyorlar bir doğru yolu bulamadı bu insanlar. Günlük yaşamım çok doğaldır benim şaka ve nüktedanlığa dönüktür. Ama insanlar beni hep televizyonlarda PKK yandaşlarıyla konuşurken gördükleri için yanılgıları ondandır. Ben insanlarla hiç uğraşmam. Ben daha çok yalnızlığı severim, kitap okumak, yazmak ve doğada yaşamak…
Televizyonları uzun zamandır çıkmıyorsunuz. Sizden kaynaklı mı?
Bir şey söyleyeceğim diye ödleri kopuyor. Bu bilinen bir şey tabi ki hükümetin baskısı var
Paşam eşinizi de alıp sinemaya gider misiniz?
Gidiyordum eskiden. Ama siyasette buna zaman bulamıyorum. Siyasette her çeşit insan var. 40-50 il, 500 ilçe, bir sürü insan çok disiplin istiyor.
andahaber.com ekibi olarak bu içten ve samimi sohbet için HEPAR Genel Başkanı Sayın Osman Pamukoğlu’na teşekkür ediyoruz.

http://www.hepar.org.tr/pkk-sah-dedi.aspx

..


..