29 Eylül 2014 Pazartesi

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

.

TEPEDEN ÖNCEKİ SON VİRAJDAYIZ

son_viraj_slayt
1960’lı yıllarda, Mesut Barzani’nin babası Mustafa Barzani Kuzey Irak’ta, Irak devletine karşı özerk Kürdistan için mücadele ediyordu. Siyasi destekçisi Amerika, lojistik destekçisi ise İsrail’di..1965’de, Amerika zamanın Türk hükümetine bir planla geldi..
Plan şuydu: “İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de birer kürt federasyonu kurmak ve bu federasyonlardan oluşan bir konferasyon oluşturmak.” Esas amaç, Musul ve Kerkük petrollerini uydu bir siyasi yapı üzerinden tam kontrol altına almaktı..
1965 yılı Amerika’nın bütün gücüyle Vietnam’a da savaş açtığı yıldı. Savaş yedi yıl sürdü ve 1973’de Amerika’nın tam bir bozgunu ile sonuçlandı. 53.000 ölü ve 6000 helikopter kaybetti. Vietnam’dan çekilme değil, apar topar kaçtı. Bozulan morallerini rambo filmleriyle gidermeye çalıştılar!.
Vietnam’da can derdine düşen Amerika’nın, aynı yıllarda Mustafa Barzani’ye bakacak hali yoktu. Geçici olarak Musul-Kerkük işinden vazgeçti. Mustafa Barzani’de mücadeleyi sürdüremedi, hastalanınca Amerika’ya gitti ve orada öldü..
Amerika, geçen on yıl içinde Vietnam sendromunu üzerinden attı. Bu kez Irak’ın tamamını hedefe oturttu. Birinci Irak savaşına girerken müttefikleri Arap devletleriydi. Yıl ise 1991’di..
1984’de Şemdinli ve Eruh baskınlarıyla ortaya çıkan Kürdistan İşçi Partisi (PKK) önceleri çalı bacaklı iken, zamanın aymaz hükümetleri, beceriksiz her düzeydeki bürokratları sayesinde gün geçtikçe palazlanıyordu.. 1991’e gelindiğinde, aradan geçen yedi yılda çok etkili olmasa da fırsat buldukça eylemlerini sürdürmeye devam ediyordu. Bu dönem, PKK’nın daha çok kürt vatandaşlarımızdan genç, yaşlı, kadın, erkek, çocuk, bebek demeden kitleler halinde öldürdüğü dönemlerdi..
Amerika, Birinci Irak savaşı öncesi gene Türk hükümetine geldi. “ Siz de kuzeyden Irak’a girin orayı işgal edin” dedi. Zamane adamlarının “ Bir verip üç alalım” dediği dönemler. “Bir” verilecek olan neydi? Türk milletinin çocuklarının canı! Amerika’nın yapmak istediği neydi? Kuzey ve güney Kürdistan’nın bütünlüğünü (kendilerine göre) kaynaştırmak.. İran ve Suriye kısmına da sonra bakılacaktı, yürümedi..
1991 savaşında Irak hükümeti yıkılmadı ama Amerika, Irak’ın kuzeyinde 36’ncı paralelinin yukarısını uçuşa yasak bölge ilan ederek, Güney Kürdistan’ın sınırını resmen tescil ettirdi. Adana İncirlik üssünde kurulan Çekiç güç isimli havadan operasyon örgütü bu mıntıkanın korunmasını sağladı. Türkiye Cumhuriyeti’nin muhteşem meclisi de, oybirliği ile Çekiç gücün devamlılığını altı ayda bir uzattı!..
36’ncı paralelin kuzeyinde Irak devletinin tümen, tugay, alay, tabur ve bölüklerine ait yüzlerce silah ve mühimmat deposu mevcuttu. Bunların hepsi PKK’lıların ve peşmergelerin eline geçti. PKK’nın eylemlerde bize karşı kullandığı Doçka uçaksavarları, RPG7-11 roket atarları, 82mm’lik havanlar, tank ve İtalyan tipi topuk mayınları, BCK makineli tüfekleri, kaleşnikoflar, keskin nişancı tüfekleri ile bunların tonlarca cephanesinin yüzde doksanı bu yağmalanan cephaneliklerden temin edildi..
Suriye’de bulunan komitacı başı aniden füze gibi dışarı fırlatıldı, çeşitli ülkelerde turlar attırıldıktan sonra 1999’da Amerika tarafından Türkiye’ye “Asılmamak kaydı” ile zimmetlendi. Eşkıya başının Suriye’den çıkarılmasını, Türkiye Suriye’ye saldıracaktı, korktu da yaptı diyen saftriklerin sayısı da az değildir.. Türkiye Suriye savaşı öyle mi? Kime karşı, Rusya, Amerika, Fransa, İran’a karşı öylemi? Bakın! Patriotlarınız bile yeni geldi, komedi!..
2002’ye gelindiğinde, Amerika ilk savaşın siyasi ve askeri hedeflerindeki enayiliğini anladığından, yeni bir savaşa hazırlığını hızla tamamladı. Türkiye’de ise, o dönemde bir koalisyon hükümeti vardı. Başbakan’da öyle her şeyi olup bittiye getirebilecek biri değildi. Aniden bir şey oldu ve hükümet ortaklarından biri ortada fol yok yumurta yokken erken seçim istedi! Akılla, mantıkla, siyasetle asla ölçülemeyecek bir hareketti bu, yaptırdılar!.
Ve 2002 seçimleri, Amerikan marka, ılımlı İslam modeli, içinde kürt tuzağı da olan bir parti, ilk seçimde hem de yüzde otuz dört oy alarak geldi, hükümet oldu.
Hazırlanmıştı çünkü!.
Amerika Mart 2003 tezkeresinin kuyruk acısını bırakır mı? Önce Süleymaniye çuvalı, ardından Ergenekon, balyoz ve 28 şubatlar tesbih gibi dizildi. Ara da iki küçük varyasyon da uydu partilerine çekildi. Birinin genel başkanını, öbürünün de genel merkez muhteremlerini toptan temizledi!…
Ana muhalefetin başına senaryoya uygun biri lazımdı, getirildi. Elinden geldiğince, aklının erdiğince rolünü oynamaya çalışıyor. Kendisinde, çözüm için on madde varmış, açıklayamazmış! Ben söyleyeyim, altısı komitacı başının talepleri..
Kandil’dekiler çağrıya uymuş, ateşkes ilan etmiş! Sanki nisan, mayıs aylarında bir halt yapabilirlermiş gibi. Çekilecek olanları da sanırsın meydan muharebesin de bulunan 100.000 kişilik ordu! Trabzon’da da varmışlar! madem varsınız, bir görünün de bakalım! Kendilerine büyük bir havalar vererek, sayıları 1200-1500 kişi üzerinden Gobells vari propaganda yürütüyorlar. “ Akil adamlar” tam bir Şarlo işi. Halkı hazırlayacaklarmış! Ortaya dökülen isimlere bakar mısınız? Bunlar zaten ezelden beri kürtçülük yapanlar. Verin bunlara PKK’nın boz elbiselerini, taksınlar poşularını, giydirin mekapları.. Salın dağlara diyeceğim ama, o coğrafya da bunların yarısı telef olur!.
PKK siyasi hedeflerini net ve açık diplomatik bir dille de söylüyor.. “Komitacı başını serbest bırak, özerkliği sağla, Anayasayı bizim isteklerimize göre düzenle” yapmazsan, savaşırım hem de daha beteriyle diyerek, üstelik meydan okuyor..
İnsan beyni üç bölümden oluşur. Duygular kesimi, içgüdüler kesimi, entelektüel kesim. Entelektüel kesim edindiği bilgiler deposudur. Hadi diyelim bu kesim gelişmemiş dolayısıyla kullanılamıyor. Kabul edelim ki duygu kesimi de dumura uğramış ve vicdan yok olmuş. İçgüdü milyonlarca yıldır insan oğlunda var ve tehlikeyi sezmesini sağlıyor. Bu sezgi gücü olmasa hayatta bile kalamazdı diyor antropologlar.
PKK, anlaşılıyor ki Türkiye’den çekilecek olanları İran ve Suriye topraklarına konuşlandırılacaktır. Bu, onlara stratejik yönden daha çok askeri avantajlar sağlayacaktır. İran’ın müsamahası olmadan bu tertiplenmeyi yapamaz! Güney de ise eskiden 340 km’lik bir cepheden saldırıyordu, Suriye’yi de ilave edince bu hat 1200km’lik bir cepheye ulaşacaktır. Suriye’nin kuzeyi boşuna mı anarşistlere terk edildi?
Televizyon ve gazete köşelerine tünemiş yüzsüz demagoglar gelince! Sizden olsa olsa “borazancı” olur. O da kolay değil, bir yerinize güvenmeniz lazım!.
Siz hiç gayri nizami harp diye bir şey duydunuz mu? Bunu başlatanları eğer yenemezseniz onların pes edeceğini ve isteklerinden vaz mı geçeceğini sanıyorsunuz? Geçmezler, kimse de geçiremez. Somun pehlivanları! Siz hiç rutubet içindeki bir mağarada 24 saat kaldınız mı? Kaç parçalanmış 20 yaşında çocuk bedeni gördünüz? Sizin üzerinize hiç roket atıldı mı? Kaç gün bir patates haşlayarak yemek ihtiyacınızı giderdiniz? Karşıdan gelen makineli tüfek ateşlerinin altında kayalıklara tırmandınız mı? Uzatmayayım! Susun da oturun nankörler. Bu milletin çocuklarına nankörlük yapıyorsunuz.
Yaptığınız manevi ve fiziki terördür. Küstahça hareketlerdir, ödlek bir kozmopolitliktir. Benlik ve kişiliği olmayan da, erdem hiç olmaz. Türkiye derin ve karanlık bir vadiye düşmek üzeredir. Hayat tarafsızlık nedir bilmez. Hayat daima bir seçimdir. Belki siz de yazgınızla doğru yol alıyorsunuz!.
Tepeden önceki son virajdayız. Hacı yatmazlığın alemi yok. Yalanı sürekli tekrar ederek gerçek olacağını sanıyorsunuz. Milli şeref duygusu eninde sonunda hakkını arar ve kazanır.
Fazıl Hüsnü Dağlarca’dan:
“Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki yüzyıllar süren uykusuna
Uyandırmazsan, uyanacak değil…”
Osman Pamukoğlu
Hak ve Eşitlik Partisi
Genel Başkanı
http://hepar.org.tr/tepeden-onceki-son-virajdayiz.aspx

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder