27 Ocak 2015 Salı

Kemalizme İhanet Eden CHP


Kemalizme İhanet Eden CHP




Özgür Billur
23.09.2002


CHP, bir ABD operasyonuyla KEMAL Derviş Partisine dönüştürüldüğü günden itibaren tüm seçim sonrası senaryoların merkezine yerleşti. Bir darbeyle DSP’nin ikiye bölünerek saf dışı edilmesi, darbe partisi YTP’nin ise darbeciler ve Kemal Derviş tarafından ortada bırakılması CHP’nin öne çıkmasını kolaylaştırdı. Geçtiğimiz seçimlerde meclis dışında kalan CHP’nin bu kez sermayenin önemli bir kesimini, medyayı ve Derviş’in şahsında ABD’yi de arkasına alarak oylarını arttıracağı görülüyor. 

“Atatürk’ün Partisi”, “solcu” CHP bir kez daha umut haline geliyor. Baykal da yeni “Karaoğlan”, yeni “Umut” olarak CHP tarihine geçmeye hazırlanıyor. Kimi solcular CHP’nin yükselişini halkın mevcut uygulamalara tepkisinin bir sonucu olarak alkışlarken “toplumsal uyanışın meclise taşınacağı” günleri düşünerek sevinç çığlıkları atıyorlar. Onlara göre artık “halkı ezdirmeyecek, devleti soydurtmayacak” bir iktidar gelecek, AKP’nin önü böylece kesilmiş olacak ve Cumhuriyet’in teminatı olarak kurulan parti şeriata geçit vermeyecek.

Bu yüzden de bizlere önerilen şey, bu tarihsel fırsatı kaçırmamak ve solun zaferini engellememek için susmak oluyor. CHP’nin sağcı çizgisini ömrü boyu eleştirmiş isimlerin bile AKP korkusu ve solun zaferine engel olma çekingenliğiyle CHP’ye sınırsız bir kredi açtığı bir dönemi yaşıyoruz.

CHP seçimlere ABD’nin partisi olarak giriyor


CHP gerçekten Atatürk’ün partisi olsa veya toplumsal uyanışı örgütleme ve şeriatın önünü kesme gibi niyetleri olsa bu yükseliş gerçekten bizi mutlu edebilirdi. Oysa ki CHP tüm bu niteliklerini kaybedeli uzun yıllar oluyor. CHP’deki tahribat, devrimci ve halkçı niteliğini kaybetmekle de sınırlı değil. Zaten 60 yıldır CHP’nin böyle bir çizgide olmadığı açık. ABD’nin Derviş’i CHP’nin başına getiren operasyonu ise daha büyük bir dönüşüme işaret ediyor. Yeni CHP’nin işlevi artık kesin olarak belirlenmiş durumda: Kuvayı Milliye’nin, toplumsal uyanışın ve şeriata karşı mücadelenin karşısında konumlanmak.

CHP’nin seçimlere ABD’nin partisi olarak katıldığını bilelim. ABD’nin gözünde de CHP artık Atatürk’ün kurduğu parti değil Derviş’in katıldığı partidir. ABD’nin bir numaralı adamı Derviş Türkiye’de siyaset yapmak için CHP’yi seçmiştir. IMF programını en başarılı şekilde uygulayan Kemal Derviş eliyle Atatürk’ün kurduğu parti, liberal Amerikancı bir partiye dönüşmüştür. Derviş’in yedinci okunun anlamı altı okun çöpe atılmasıdır. Yeni CHP’de ne devletçiliğe yer vardır ne de halkçılığa. Atatürk’ün bütün okları kesin bir şekilde CHP’den kovulmuştur ve hiçbir okun Amerikancı CHP kapısından içeri girme şansı kalmamıştır. ABD operasyonunun en büyük başarısı da budur.

Yeni CHP’nin hükümet programı şimdiden bellidir. Yeni CHP hükümeti kesinkes bir IMF hükümetidir, öyle ki ekonomi IMF’nin en güvenilir memurunun eline teslim edilecektir. Ama operasyon bununla da sınırlı değildir. Yeni CHP hükümeti aynı zamanda bir savaş hükümetidir. Baykal Irak’a karşı ABD’nin yürüttüğü operasyonda komutan olmaya hazırlanmaktadır.

CHP, Şeriatın Alternatifi değildir


Hem IMF’ci hem Amerikancı olup halkı peşine takmanın ve solcuların oyunu almanın kolay olmayacağı ortada. Bu noktada solcu ve ilerici kesimleri avlamak için bir süredir başka bir tuzak kuruluyor. CHP’nin laikliğin teminatı olduğu ve AKP’nin önünü kesecek tek güç olduğu söyleniyor. CHP’nin sağcılaştığını teslim eden kimi Atatürkçüler “başka seçenek yok” diyerek şeriatın önünü kesmek için CHP’ye oy verme çağrısı yapıyorlar. Bu tuzak medyada AKP’yi birinci parti, diğer partileri barajın altında gösteren anketlerle destekleniyor. Böylece CHP şeriatın alternatifi olarak ön plana çıkarılıyor. CHP’ye atılmayan her oy AKP’nin hanesine yazılıyor.

İşin ilginç olan tarafı medyanın ve kimi solcuların CHP’ye şeriatın önünü kesmek gibi bir görev bahşetmelerine karşın Baykal’ın hiç de böyle bir niyetinin olmaması. Baykal, Tayyip’i bir tehdit olarak görmüyor ki onu engellemeye çalışsın. Baykal bırakalım Tayyip’in önünü kesmeyi düşünmeyi onunla koalisyon kurmaya bile sıcak bakıyor. Tayyip’le koalisyon kurabileceğini açıklayan Recai Kutan değil Tayyip’i engelleyeceği söylenen Baykal oldu. 70’lerin CHP’si de aynı şekilde Erbakan’ı başbakan yardımcılığına taşımıştı. Hem de gericilerin önünü keseceği düşünülürken.

CHP 28 Şubat günlerinde de Ordu partiyi şeriata karşı mücadeleye çekmek için elinden geleni yapmasına karşılık şeriatla uzlaşmayı seçmişti. Baykal öyle bir dönemde ordunun siyasete müdahalesinin demokrasiye yakışmadığını söylemiş ve kapatılan RP’nin yanında yer almıştı. 28 Şubat öncesinde Şeriata karşı mücadelenin kitle gösterilerine dönüştüğü bir zamanda bile CHP’nin rolü bunları yatıştırmak olmuştu.

Şimdilerde ise Baykal’ın türbanlılardan oy isteyen açıklamaları, Derviş’in üniversitelerde türban yasağının kaldırılması yönündeki söylemi CHP’nin şeriata karşı nasıl bir mücadele vereceği ve AKP’nin önünü nasıl keseceği konusunda bir fikir verebilir.

CHP’ye atılacak her oy aynı zamanda Şeriatı güçlendirecek


Olası bir CHP iktidarı, yalnız laiklik ilkesinden vazgeçtiği için şeriatçıları güçlendirmeyecek. Asıl sorun, Türkiye’yi uçuruma sürükleyecek bir siyasi programın “laik ve Atatürkçü” bir iktidar tarafından uygulunacak olmasıdır.

Türkiye’de şeriatçı hareketin yükselmesinin temel sebebi, liberal iktidarların uyguladıkları siyasi ve ekonomik programların faturasıdır. Bu programlar sayesinde halk yoksullaştı ve düzene tepki şeriatçı hareketlere kaydı. Bir de bu programları uygulayanların Atatürkçü maskesi taktıklarını düşündüğümüzde şeriatçılığın nasıl geliştiğini anlayabiliriz.

Atatürk’ün laiklik ilkesi halkçılık ve devletçilikle beraber uygulandığı için şeriatçılar sürekli güç kaybettiler. Halkçılık ve devletçiliğin ortadan kalktığı Batıcı iktidarlar ise laikliği halka karşı Batıcı değerlerin ve komprador yaşamlarının bir simgesi olarak dayattılar. Bunun sonucu ise halkın şeriatçı örgütlerin kucağına düşmesi oldu.

CHP, DYP ile koalisyon kurduğu dönemde IMF programlarını eksiksiz uygulayıp halka acı ilacı içirirken büyüyen Adil Düzen sloganı altında halkın tepkisini örgütleyen şeriatçılar oldu. 28 Şubat’tan sonraki gelişmeler de “sol” bir iktidarın hiç de sanıldığı gibi şeriatçılığı zayıflatmadığını bir kez daha ortaya çıkardı. ANAP ve DSP’nin kurduğu ve CHP’nin dışarıdan katıldığı laik ve “solcu” hükümetin yarattığı Türkiye ortadadır. AKP ile SP’nin bugünkü oylarını topladığımızda 28 Şubat’a göre %10’luk bir artışla karşılaşırız. Bunun nedeni ise basittir. IMF programları “Atatürkçü ve solcu” hükümetlere uygulattırıldığı sürece şeriatçı hareket büyüyecektir.

Yeni CHP iktidarı da hem bir IMF iktidarıdır hem de savaş iktidarı. Halk ise hem IMF düşmanıdır hem de Irak dostu. Bu programla iktidara gelecek bir CHP’nin başarabileceği tek şey şeriatçıların bir dahaki seçimlerde oylarına bir %10 daha eklemek olabilir. Bu yüzden CHP’ye atılacak her oy bir dahaki seçimde şeriatçı partinin hanesine yazılacaktır.

CHP’nin Misyonu: Toplumsal Uyanışı Engellemek


CHP’ye kullanılan oylar şeriatı güçlendirmekle kalmayacak aynı zamanda toplumsal uyanışın sahte bir umut peşinde boğulması anlamına gelecek. CHP dün olduğu gibi bugün de toplumsal uyanışı boğmak, halkın öfkesini yatıştırarak düzene entegre etmek gibi tarihsel bir görev üstleniyor. Bu yüzden de CHP’yi sadece sağcılaştığı için veya şeriatla mücadele etmediği için eleştirmek çok hafif bir eleştiri olur. CHP’nin rolü bunun da ötesinde Türkiye’nin sömürgeleşme sürecine meydan okuyacak her uyanışın da karşısına dikilmesidir. CHP’nin tarihsel rolü düzenin emniyet sübapı olmaktır. Ne zaman ki halk arasında ciddi bir uyanış başlar, milliyetçi tepkiler gitgide solculaşarak Kuvayı Milliye Ruhu yaygınlaşır, CHP birden halkın önüne bir kurtarıcı olarak çıkıp düzenin devamını sağlar. Her seferinde sağcı, Batıcı bir programla gelir ama Atatürk’ün mirası üzerine kurulduğu ve Türkiye’nin en geniş tabanlı sol partisi olduğu için yükselen sol muhalefeti kandırmayı başarır.

Atatürk’ün emperyalist Batı’ya karşı mücadele ederek kurduğu bağımsız Türkiye, İnönü’nün CHP’si eliyle tekrar Batının kucağına çekilmişti. Gericiliğe tavizler de ilk defa İnönü döneminde verilmişti. Türkiye’nin küçük Amerika olma sürecine ve gericileşmesine karşı gençlik ve Ordu bir devrim yaparak DP’yi devirdiğinde ise devrimin ateşini bir günde sürdüren yine İnönü’nün CHP’siydi. Türk halkı tam parlemento dışında devrimci bir seçenek üretme noktasına geldiğinde İnönü’nün CHP’si eliyle tekrar parlementarizmin içine çekildi. Menderes hortlamasın diye İnönü’ye verilen destek Demirel’in kılığında Menderes zihniyetini daha da güçlenerek iktidar yaptı.

Morrison Süleyman’a karşı gençlik İkinci Kurtuluş Savaşı’nı başlattığında CHP, TİP’in de önünü kesmek için ortanın solu olduğunu duyurmuştu. “Toprak işleyenin su kullananındı” Ama bağımsız Türkiye ve Kuvayı Milliye ağza alınmadı. CHP yükselen Kuvayı Milliye’yi arkasına alacağına Reddi Miras yoluyla Atatürk’ün devrimci mirasını terkettiğini duyurdu. Bir yandan da “ortanın solu” sloganıyla halkı arkasına alarak toplumsal uyanışın boğulmasını sağladı. 70’lerde gelişen parlemento dışı sol muhalefet de “umudumuz Ecevit” sloganlarıyla parlementarizme hapsedildi. O gün gericiler gelmesin diye CHP’yi destekleyen sol, Erbakan ile Ecevit’in koalisyonuyla karşılaştı. Irkçı hareketin önü kesilmek şöyle dursun CHP ile birlikte onlar da büyüdü.

12 Eylül’den sonra Kemalizmin ve Kuvayı Milliye Ruhu’nun önemli bir atılımı yapabileceği zaman 28 Şubat dönemi oldu. Gericiliğe ve emperyalizme karşı geniş bir halk hareketi başladı. Ordu da bu hareketin en önünde mücadele veriyordu. Emperyalizm, parlemento ve gericilik halk ve ordunun hedefleri haline gelmişti. Bu devrimci ortam içinde en çok sesi çıkması gereken dönemde CHP birden sustu. Laikliğin ve Cumhuriyet’in teminatı olduğunu tekrarlamakla yetindi. Hatta konuştuğu zamanlar şeriatçılara umut verecek açıklamalar yaptı. Kurulan yeni ANAP’lı hükümete destek olarak bu hükümetin sol ve laik bir hükümet olduğu havasının yaratılmasını sağladı. Böylece CHP eliyle halkın gericiliğe karşı öfkesi dindirildi ve halk hareketinin yerini gerici tehditin bittiği yanılsaması üzerine kurulu bir rehavet aldı.

Kemalizme ihanet eden CHP Kuvayı Milliye’nin önünden çekilsin,

Bugün CHP’nin yerine getirdiği misyon ise her zamankinden daha tehlikeli. Türkiye, tarihinin en büyük sömürgeleşme saldırısını yaşıyor. Kurtuluş Savaşı yıllarından beri ilk defa Türkiye’nin paylaşılma planı emperyalistler tarafından yürürlüğe konulmuş durumda. Türkiye, ekonomisi çökertilip bütünüyle Batıya bağlanmakla kalmıyor tamamen yok olma sürecine girmiş bulunuyor.

Türkiye yok olmaya doğru giderken buna karşı güçlü bir tepki ve toplumsal bir uyanış olgunlaşıyor. Türkiye’nin tüm kesimlerinde milliyetçi ve devrimci tepki tek kelimeyle ifade ediliyor: Kuvayı Milliye. 68’den beri ilk defa Kuvayı Milliye bu kadar geniş kesimlerde tartışılıyor. Kuvayı Milliye Ruhu yıllardır ilk kez bu kadar güçlü çağrışımlarla kitleleri etkiliyor. Öyle ki Kuvayı Milliye sağ kesimlerde bile güçlü bir yankı buluyor. Ordu da yakın dönemde uyanışa katılarak Kuvayı Milliye söylemini sahipleniyor. Gericiliğe karşı amansız bir mücadele veriyor, siyaset kurumunu çoğu kez karşısına almak ve parlemento dışı bir mücadeleye girişmekten çekinmiyor. Ordu ve halk arasında Türkiye’nin sömürgeleşmesine karşı ciddi bir Kuvayı Milliye direnişinin şartları her geçen gün daha da olgunlaşıyor.

“Atatürk’ün Partisi” ise ülkeyi kaplayan Kuvayı Milliye ruhuna karşılık tüm bu tartışmaların dışında kalıyor. Bununla da kalmayıp Atatürk’ten o partiye kalan ne varsa yıkıyor, yok ediyor. Ortada kaynağını Atatürk’ten alan milliyetçi bir tepki ve toplumsal bir uyanış söz konusu ama Atatürk’ün partisi kendini bu uyanışa karşı konumlandırmış durumda.

Kaynağını Atatürk’ten alan Kuvayı Milliyeci uyanışa CHP’nin verdiği cevap Kemalizme bütünüyle ihanet etmek oluyor. Atatürk’ün CHP’si “serbest piyasayı en çok savunan, IMF programını en iyi uygulayacak Parti” olmakla övünüyor. Özelleştirmelere devam edeceğini duyuruyor. Devletçiliğe ihanet böyle gerçekleşiyor. Baykal halkçılığı Kemal Derviş’in CHP’ye getireceği Yuppilerle sağlamayı düşünüyor. Aday listelerindeki iş adamlarıyla övünüyor. Kapısı sendika patronlarına, gerçek patronlara ve Arı Grubuna açık ama halka kapalı bir CHP yaratılıyor. Halkçılığa da böyle ihanet ediliyor. Bölünme yasaları alkışlanıyor, Irak’ta ABD askeri olmak kabul ediliyor. Gericilikle mücadele terkediliyor.

Buna karşın halktan Atatürk’ün partisine oy vermesi isteniyor. Kuvayı Milliyecilere de Ak Parti ve sağcılar gelmesin diye Atatürk’ün partisine destek olma çağrısı yapılıyor. Kuvayı Milliyeyi yok etmek için çalışan parti iktidara gelmek için Kuvayı Milliyecileri peşine takmaya koyuluyor. İşin en tehlikeli yanı da bu.

CHP’nin sağcılaşması toplumsal uyanışı peşine takarak söndürme işlevinin yanında çok çok önemsiz kalıyor. Hatta sağcılaşan CHP bu kulvardan çekilip Kuvayı Milliye’nin yolunu açsa Türkiye için pek de hayırlı olacak. Kemalizme ihanet eden CHP’ye Derviş’le birlikte yolun açık olsun diyoruz.

http://www.turksolu.com.tr/13/billur13.htm


.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder