11 Ocak 2015 Pazar

MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BİR STRATEJİSTTİR



MUSTAFA KEMAL ATATÜRK BİR STRATEJİSTTİR




Erol Mütercimler'le 'Bu Vatan Böyle Kurtuldu'

Cumhuriyet-Denizcan KARAPINAR



ANKARA,  18  Ocak  2006  Çarşamba



''Bu Vatan Böyle Kurtuldu'' dünya tarihinde emperyalizme karşı eşi görülmemiş bir direnişin, Kuvvay-ı Milliye ruhunun, halk örgütlenmesiyle, cephe yolunda donarak can veren Anadolu kadınlarının fedakârlığıyla uyanışının öyküsüdür. Demiryolları, karayolları, Çanakkale ve İstanbul Boğazları işgal altındaydı. Kahraman Bahriyeliler, Anadolu kadınları yokluk içinde, yüzlerce yıldır yaşayagelen imparatorluğun yeniden küllerinden doğması için cepheye silah taşıyorlardı. Giyecek, cephane yok, kentler, köyler yakılıyor, yağmalanıyor, halk sefalet ve açlık içinde... Genç subayların yıllar önce Selanik'te yapılan hesaplarındaki kararlılık, intikam yeminleri, devrim ateşi yıllar sonra sarışın bir efsane yaratıyor, bir milletin yüzlerce yıllık tarihinin alacakaranlığı, insanlık tarihinin tanık olduğu en onurlu mücadelenin başaktörlerini örgütleyen, tam bağımsızlıkçı genç bir subayın aydınlığıyla ağarıyordu. O subayın adı Mustafa Kemal'di. Erol Mütercimler'in ''Bu Vatan Böyle Kurtuldu'' adlı çalışmasında bir milletin küllerinden doğuşunu okurken kahraman Türk kadınlarının, Bahriye subaylarının öyküsüne tanık oluyoruz. Çünkü, Hürriyet ve istiklal onların karakteriydi. Milletin bağımsızlığını yine milletin azmi ve kararı kurtarmıştı...

"Bu Vatan Böyle Kurtuldu''

-"Bu Vatan Böyle Kurtuldu'' Kurtuluş Savaşı'nın derinlemesine bir özeti olmasının yanı sıra, Mustafa Kemal-halk ikilisinin ördüğü Kuvvay-ı Milliye ağının sahip olduğu ruhun ve 1923 Aydınlanmasının aynadaki yansıması. Milli Mücadele dönemindeki belgeler, işgal ve ihanetler... Bu noktada hatırlamak gerekir ki, Fransızların devrimi de 1790, 1849 ve 1870 olmak üzere üç aşamalıdır ve devrim yüz sene sonunda kimliğini bulmuş. Biz ise milli burjuvazi oluşmadan, işbirlikçi Osmanlı burjuvazisine rağmen devrimi Mustafa Kemal önderliğinde gerçekleştirmiş bir üçüncü dünya ülkesi olmuşuz. Ve 1940 sonrası siyasal düzenle birlikte ''tam bağımsızlık'' ilkesi de çatallaşmış.Oysa milli demokratik devrimlerde, devrimler milli burjuvazinin önderliğinde gerçekleşir. Bize bakarsanız neler söylersiniz?Yazdıklarınızın arasında bu konuya dair, çok trajedik anekdotlar var...-Osmanlı'da burjuva sınıfının oluşamaması son derece doğal ve anlaşılır bir şeydir. Çünkü Osmanlı toprak düzeni buna izin vermiyordu. Böyle olunca da, Avrupa siyasi tarihinde ve devrim sürecinde görmüş olduğumuz, -her ne kadar klasik devrimler içine sokmasak dahi- devrim diye tanımladığımız endüstri devrimi de gerçekleşemedi. Burjuva sınıfı işçi devriminin yapılamayışının yanı sıra Batı'da görmüş olduğumuz klasik, burjuva devrimleri de işçi sınıfı olmadığından doğal olara yapamadı. Kanımca Gazi Mustafa Kemal yüzyıllardır süregelen insanlık tarihinin görmüş olduğu dört büyük strateji dehasından biridir. Gazi' nin burada dehası ortaya çıkıyor. Burjuva sınıfı yok, endüstri devrimi yapılamadığından dolayı proletarya da yok. Peki o zaman Gazi ne yaptı? Aydın, sanki bir sınıfmış gibi hareket etti. Öncelikle aydınlar ve bir grup subay, Mustafa Kemal'in önderliğinde Kurtuluş Savaşı'nı örgütledi. Böylece halk '14 mütarekesinin hemen ardından başlamak üzere, yerel direniş örgütlerini kurdu ve yeni direniş örgütlerini harekete gerçirmek adına kendi bulundukları bölgelerin düşman işgaline uğramaması ve de uğramış olanların bağımsızlığı için mücadele verdi. İşte Mustafa Kemal'in dehası, bir bütün olrak düşünülemeyen direniş hareketlerini bir örgüt adı altına toplamış olmasıdır. Nitekim daha sonra Rumeli ve Anadolu Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri altında birleştirilmiş olması zaten onun temel liderlik niteliğini ortaya koyar. Ve kısacası bizim Anadolu İhtilali'nin ve ardından gelen 1923 devriminin temel özelliği, sınıfa dayalı olmayan bir devrim olmasıdır. Bu pencereden bakarsak, Anadolu İhtilali insanlık tarihindeki ilk savaştır. Ve emperyalizme karşı örgütlendirilmiş bir mücadelenin zaferle taçlandırılabileceğini gösteren en net örnektir. Savaştan sonra başlayan bağımsızlık savaşı süreci O'nun dehasının ürünüdür. İşin başında ordu ve halk bu mücadelenin içinde yoktur. Bu ikili halife makamına karşı herhangi bir başkaldırı ve ya direnişi düşünmemektedir. Kurtuluş Savaşı'nda en önemli üç aktörden biri özellikle Kastamonu ve İnebolu başta olmak üzere Türk kadınlarıdır. Dördüncü olarak temel aktörler, bahriyelilerdir. Beşinci olarak da Sovyetler Birliği'dir. Fakat, bu asla sınıfa dayalı bir mücadele değildir. Bu anti-emperyalist bir Anadolu ihtilalidir. İşin özü de buradadır. İkincisi, ulusal sosyalizm meselesinin çok net olmadığını, dahası askıda kaldığına inanıyorum. Sosyalizmin koşullarının bu topraklarda uygulanabilirlik şartlarının oluşmadığını Gazi'nin konuşmalarında yakalayabiliriz.

"O DEV YALNIZLIĞI"
-Tarih sayfalarına baktığımda gördüğüm o ki; Milli Mücadele öncesindeki stratejik ve siyasi yapılanmanın, ilkesinin "tam bağımsızlık'' ve "anti-emperyalizm'' olduğunu anlamaksızın çevresindeki Ahmet İzzet Paşa, Karabekir Paşa gibi komutanlar Gazi'nin dehasını algılayamamışlar. İsmet Paşa ise o sırada henüz, inkâr edilemez askeri dehasına rağmen milli mücadelenin bir ulusal bağımsızlık davası olup, tam bağımsızlık ilkesine dayandığından haberdar bile değil. Burada Mustafa Kemal açısından, mucizevi bir deha ve daha da ibret verici olanı, dev bir yalnızlık su yüzüne çıkıyor.-Gazi Mustafa Kemal'i üç önemli liderle karşılaştırmalıyız. 32 yaşında imparator olan Makedonya Kralı Büyük İskender, Roma İmparatoru Sezar, üçüncüsü ise Napoleon Bonaparte. Dikkat edilirse üçü de imparatordur, ama üçünün de ortak yanı önemli komutan ve devlet adamları olmalarıdır. Gazi'ye baktığımızda ise, Gazi Mustafa Kemal de bir devlet adamıdır ve bir kumandandır. Fakat ne Bonaparte'ta, ne Sezar'da, ne Büyük İskender'de olmayan tek bir ışık vardır onda: Gazi bir devrimcidir. Üç bin beş yüz yıllık yakın tarihe baktığınızda kumandan, devlet adamı ve devirimci sıfatlarını kişiliğinde barındıran bir kişi daha göremezsiniz. O kişinin adı Mustafa Kemal'dir. Diğerleri yayılmacıdır. Gazi ise anti-emperyalisttir. Ve yine Gazi mucizevi üç devrim yapmıştır. Saltanatı kaldırmıştır, Cumhuriyeti kurmuştur, hilafeti kaldırmıştır. O bir laik cumhuriyet kurmuştur. Bu laiklik meselesinde belki birinci Elizabeth'le karşılaştırabilirsiniz. Ama daha sonra baktığımızda yazılı tarihte, bu sistemin devlet yapısına eklemlenmesinde ve sindirilmesinde Gazi'yi kolaylıkla karşılaştırabileceğiniz üçüncü bir kişi bulamazsınız. Napoleon ile karşılaştırması bu anlamda önemlidir çünkü Napoleon Bonaparte'ta da yer yer bu nitelikleri görebiliriz. Saymış olduğunuz diğer askerlere baktığınızda dâhinin dehasında değiller, ve bazılarında cumhuriyet düşüncesi, olsa dahi "laik cumhuriyet'' düşünceleri asla yok. Gazi büyük Söylev'inde "Benim kafamdaki Cumhuriyet'in kurulacağını Ali Rıza Paşa anlamıştı'' der. Ama Gazi'deki bu fikrin şekillenmesi 1906'ya dayanır. Yani daha 25 yaşında Selanik'te arkadaşlarına cumhuriyeti ve yeni rejimde kimlere ne gibi görevler vereceğini tek tek anlatır. Arkadaşları ise Gazi'nin çıldırdığını düşünürler. "Sen ne olacaksın?'' diye sorduklarındaysa, "Sizi o göreve getiren kişi olacağım'' der ve 17 yıl sonra da bunu gerçekleştir. Böyle baktığınızda sizin sorunuzun yanıtı buradadır. Diğer subaylar ancak savaşabilirler. Öyle ki, yine de Gazi birinci taarruzda 1. ve 2. orduya kumandan bulmakta zorlanmıştır. Ne Refet Paşa, ne Cebesoy Paşa bu görevi kabul etmemişlerdir. Sonunda Sakallı Nurettin Paşa gönüllü olarak kabul eder. Fakat o da şapka devrimi sırasında meclis'te Gazi'yi çok ağır bir şekilde eleştirir. Evet doğru; bütün büyük dehalar yalnızdır. Strateji dehaları olmanın nedeni yalnızlıklarıdır. Kanımca, Gazi'yle diğerlerini kıyaslamak en başta Gazi'ye yapılan bir haksızlıktır.

"MUSTAFA KEMAL BİR STRATEJİSTTİR"

-Kurtuluş Savaşı penceresinin yanı sıra siyasi arenadan bakıldığında da Mustafa Kemal'in "gel beni yönet'' diyecek bir devlet adamı olmadığı çok açık. Ve Sovyetler'deki birkaç diplomat o tarihte, Gazi'nin kafasında tasarladığı cumhuriyetin esaslarının Bolşevizm ilkelerine dayanması için Gazi'nin aklını çelmek adına politika üretiyorlar. Aldıkları cevap çok net: "Türkiye Cumhuriyeti'nin siyasi rejiminin temeli Bolşevizme değil, yalnızca demokrasiye, hukuka ve -halkların kendi kaderini tayin etme ilkesine dayanan- ulusalcı sosyalizmdir''. Ama bunun yanı sıra Gazi de Vladimir İlyiç'e Batı'ya karşı ittifak önerisi götürüyor. Yani Mustafa Kemal için devrim yalnızca 1923 ile sınırlı değil, ulusalcı sosyalizmi yürütmek de devrimin bir parçası. Bu açıdan yazdığınız Kurtuluş Savaşı yalnızca vatanı kurtarmakla bitmiyor, devrim Cumhuriyetle devam ediyor...Ve bir ironi daha: 3. Brüksel Enternasyonal'inde Çiçerin, Plehanov gibi kıdemli Bolşeviklerin aksine, daha sonra İsmet İnönü'nün anılarında tam ittifak sağladığını yazdığı Stalin, Bolşeviklerin ve Lenin'in Sevr'i tanımaması kararına şiddetle karşı çıkıyor. Bu bilgiler ışığında dış politikada, Gazi'nin vasiyet ettiğinin aksine Sovyetler'le ilişkiyi kesip Batı'ya yönelmek Cumhuriyet felsefesine geçişi algılayamamaktır diye düşünüyorum. Ne dersiniz?-Siz bir yerde hiç kuşkusuz bu alıntıya rastladınız ve bunu kullanıyorsunuz. Fakat burada Gazi'nin dış politikaya bakışının temel bir analizini yapmalıyız. Sovyetler'le olan temel siyasi ilişkilerindeki temel matematik akıl nedir? Lenin işin başında hiç de gönüllü olmamasına rağmen matematik akıl galip geldi ve Ankara'yla Moskova arasında bu ilişki kuruldu. Bunun temeli, hem Ankara'nın hem de Moskova'nın emperyalizme karşı bir savaşı olması ve her ikisinin de temel felsefesinin ve siyasetinin anti-emperyalizme dayanmasıdır. Anadolu'nun çılgın savaşçıları eğer bu savaşı kaybedecek olurlarsa Çarlık Rusyası'ndan bu yana Moskava'nın istemeyeceği bir şey olacak, Rusların yumuşak karnına yerleşecek olan İngilizler, Kafkaslar'ın doğal engeliyle birlikte Büyük Petro'dan itibaren yazılı olmayan ama daima Hem Çarlık Rusyası'nın hem Sovyetler'in hem de bugünkü Rusya'nın yüksek stratejisinin bir parçası olan aşağı sıcak denizlere inmek ve kontrol stratejisini hayata geçirmek... Üçüncüsü ise, hem Wilson'ın hem Lenin'in farklı konseptlerde dile getirdikleri, "Halkların kendi kaderlerini tayin etme hakkı" felsefesi doğrultusunda, eğer yeni yapılanmada ortaya çıkacak olan bağımsız, geçmişin bağımlı ülkeleri Batı emperyalizmi ile ekonomik nedenlerden dolayı ilişkiye girerlerse Moskova'da yapılmış olan devrim çok daha kalıcı olurdu. Devrimin genişlemesi için bir öncelikle Anadolu'daki anti-emperyalist savaşımın zafere ulaşması gerekiyordu. Hem Lenin, hem Mustafa Kemal birer matematik akıl adamıydı. Bu doğrultuda yapılan bir işbirliği başladı. Vladimir İlyiç'in mektupları da ortada. Fakat Mustafa Kemal'in yanıtı çok açık. İlk soruda değindiğimiz sınıf yoksunluğu zaten Bolşevik devrimle eklemlenme gibi bir şeyi imkânsız kılıyor. Gazi şunu biliyor ki; Türkiye'deki Moskova'ya öykünmenin ardından tam bağımsızlık ilkesinin sapmaya uğramaması mümkün değil. Batı eksenli bir sistemin uydusu olmak, Moskova merkezli bir sistemin merkezi olmakla aynı şeydi Gazi için. Gazi devrim davasının özünü çok net koymuş: Tambağımsızlık. Gazi, bu ilkenin barındırdığı felsefenin içinde, ne Wilson'ın ne de Lenin'in "halkların kaderlerini tayin etme hakkını'' kendilerince yorumlayışlarına yer vermiyor.Gazi buna özgün bir yorum getiriyor. İkicisi, ulusal sosyalizm meselesinin çok net olmadığını, dahası askıda kaldığına inanıyorum. Sosyalizmin koşullarının bu topraklarda uygulanabilirlik şartlarının oluşmadığını Gazi'nin konuşmalarında yakalayabiliriz. Gazi'nin çaresizlik karşısında söylediği çok net bir söz vardır: "Gerçek üretici olan köylü milletin efendisidir.'' Üretici olan yalnızca köylü var. Ne yapacağız, köylü devrimi mi yapacağız? Bana her zaman biraz tuhaf gelmiştir ulusalcı sosyalizm meselesi. Devletçilik ve halkçılık gibi ilkelerden yola çıkılarak sosyalizm gibi şeylerden söz edilir. Gazi'nin mimari yapısını kurmuş olduğu devletçilik, Sovyetler'deki sistemle benzeşme belki birileri tarafından kurulabilir fakat ben buna asla katılmam. Onun devletçili, İttihat ve Terakki'den itibaren ulusal burjuvazi yaratma çabasıdır. Mustafa Kemal'den sonra halkçılıktan uzaklaşılması CHP'ye çok ağır bir fatura ödetmiştir. Gazi'nin anlayışı, ulusal burjuvazi ve devletin kapitali olmadığından serbest girişimçi yaratmak için devletin gücüyle bu sistemi kurup daha sonra da özel sektöre devretmek ve böylece burjuvaziyi oluşturmaktı. Fakat bu serbest girişimci yaratma çabası sonucunda ortaya çıkan burjuvazinin devleti soyacağı Gazi'nin aklına gelmemiştir. Burjuvazi değil, çerçi çıkmıştır.Ve devleti soymuşlardır. Gazinin Moskova tipi sosyalizme prim verdiğine inanmıyorum. Çünkü o bir stratejist. Bir strateji dehası hiçbir zaman hayal üzerine plan kurmaz. Stratejinin kuralı bellidir: "Stratejide umut bir yöntem olamaz!''. Stratejide doğrunun gerçekliği aritmetik değil matematik algılamadır. Bir ideolojik yapı arıyorsak bu Kemalizm'dir. Anadolu İhtilali neyi emrediyorsa Gazi de onu yapmıştır.

"ABD'NİN KARŞISINDA BİR KUTUP OLUŞMAK ZORUNDADIR"

-1920'li yıllarda Anadolu'nun doğusunda İngilizlerin kışkırttığı Kürt ve Ermeniçetelerine karşı Gazi'nin yanında olacağını söyleyen yalnızca Ruslar vardı. Bugün yine Ruslarla yapılacak bir ittifak, diğer Asya devletlerinin de katılımıyla yeni bir anti-emperyalist cephe oluşturabilir mi? Sizin de "Komplo Teorileri'' kitabınızda işlemiş olduğunuz Avrasya Birliği projesinden bahsediyorum. Rusya-Çin-Hindistan arasında kurulacak ittifakta Kemalist Türkiye'nin ekonomik-siyasi ve stratejik açıdan önemli bir konuma sahip olması gerektiği kanısındayım. -Türkiye Cumhuriyeti güç parametreleri açısından baktığımızda, Türkiye Balkanlar'ın, Kafkasya'nın, Ortadoğu ve Kuzey Afrika'nın en güçlü devletidir.Birinci tahlillere göre Avrupa'nın yedinci büyük gücüdür. İkinci bir tahlile göre Almanya'dan sonra Avrupa Birliği'nın ikinci büyük gücüdür. Jeopolitik ve jeostratejik pencereden baktığımızda, Moskova'yı göz ardı ederek Türkiye burada senaryolar geliştiremez. Uluslararası stratejik ilişkilerin teme kuralı gerçekçilik ve ulusal çıkarları önce çıkarmaktır. İkinci bir kural da yoktur. Rusya Türkiye için önemlidir. Türkiye bir devletle stratejik ortaklık yapacaksa bu kesinlikle Rusya olmalıdır. 3 Ağustos 1995 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yazdığım bir başka önemli konu ise Türkiye İran'ın bu bölgede parçalanmaması için elinden geleni yapmalıdır. Türkiye bu bölgede üniter bir devlet olarak yaşatılmak zorundadır.. Üçüncüsü Rusya için Hindistan ittifakı önemlidir ve güç getirir. Ama kağıt üzerinde bu ittifakın stratejik güç taşıması, pratik olarak uygulanması anlamını taşımaz. Ama Avrasya Birliği kurulursa dünya için olağanüstü bir gelişme olur. ABD'nin tek kutupluluğu son bulur. Kutuplaşma kesinlikle yararlıdır. Şu andaki manzara şu: ABD tek başına bir kutup, geri kalan tüm dünya diğer bir kutup. ABD'nin karşısında bir kutup oluşmak zorudadır. Anca o zaman BOP gibi, dünya barışını ve istikarını bozacak olan bu emperyalist girişimler engellenebilir. Avrasya Birliği projesi ne kadar gerçekçidir sorusunun yanıtını vermeye çalışırsak, Türkiye'nin her zaman için alternatif senaryolarının olması gerektiğini söylemeliyim. "AB bizi kabul edecek mi?'' ve "AB böyle kalacak mı?'' Rahmi Koç kendisiyle yapılan bir söyleşide AB'nin parçalanmaya gideceğini söyledi. Rahmi Koç bugün Türkiye'in en büyük şirketlerinin yöneticilerinden biri ve bu çok önemsenmelidir. Bunu alternatifi Türkiye merkezli, Türkiye'nin nesne değil özne olduğu bir Avrasyacılığın geliştirilmesidir. Bu projede kimler yer alacak? Ukrayna'yı, Romanya'yı asla gözardı edemeyiz. 
Bu Vatan Böyle Kurtuldu/ 
Erol Mütercimler/ 
Alfa Yayıncılık/ 682 s.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder