Muhtemel Tehditler Çerçevesinde 2020’li Yıllarda Türkiye’nin Ordu Yapılanması Nasıl Olmalı? 2
e) Siber Güvenlik
İçerisinde bulunduğumuz bilgi ve teknoloji çağında gerek günlük hayatta gerekse devlet kurumlarında bilgisayarın ve elektronik sistemlerin kullanımı her geçen gün artmaktadır. İnsanoğlunun her geçen gün bilgisayara bağımlı hale gelmesi ve en ufak bir problemin günlük hayatımıza yansıması büyük aksaklıklara yol açabilmektedir. Bu yüzden hayatımızın önemli bir parçasını oluşturan bilgisayar sistemlerinin ve haberleşme altyapısının güvenlik altına alınması büyük önem arz etmektedir.
Devlet, kurumları arasında yapmış olduğu elektronik yazışmalarını, telefon vb. araçlarla yaptığı haberleşmelerini, kullanmış olduğu bilgisayarlı sistemlerini ve kamu hizmetlerini gidermek için kullanılan sistemlerini güvenli bir hale getirmelidir. Bu konuda geçtiğimiz haftalarda ortaya çıkan “ Ulusal Siber Güvenlik Stratejisinin” hızlı bir şekilde hayata geçirilmesi gerekmektedir. Peki, ordu bu noktada ne yapmalıdır? TSK öncelikle kendi haberleşme ağını daha fazla koruma altına almak zorundadır. Bilgisayar altyapı sistemleri kullanılarak yapılacak olası bir saldırı için ordu içerisinde 7/24 hazır bir birim kurulmalıdır.
Çünkü hâlihazırda böyle birimin olmadığını, varsa bile yeterince performans gösteremediğini 13 Haziran 2012 günü ulusal basına yansıyan haberde görebilmekteyiz. 9
Siber Güvenlik önlemlerinin alınmadığı takdirde, siber saldırıyı gerçekleştiren teröristlerin ülkenin birçok sistemini devre dışı bırakabileceğini unutmayalım ve verdiği zararın ekonomik boyutunu da göz önüne alalım. Geçtiğimiz yıllarda ABD ve İsrail tarafından İran’ın nükleer santrallerini devre dışı bırakmak için geliştirilen Stuxnet virüsünün verdiği 800 milyon dolarlık zararı göz önüne alıp ülkemizdeki çalışmaların bu çerçevede yürütülmesi gerekmektedir.10 Çünkü nükleer enerjiye yönelen Türkiye’yi yakın gelecekte bu tür saldırılar beklemektedir. Ayrıca İsrail’in bu kez düğmeye Türkiye için basmayacağını hiç kimse garanti edemez.
Her geçen gün insansız hava araçlarının ve silah sistemlerinin geliştiği günümüz dünyasında, bu sistemlerin savaş sahalarındaki artan kullanım oranını dikkate alırsak, bu sistemlere yönelik bir saldırının gerçekleşmesi hayal bile değildir. Bu yüzden ordumuzun sahip olduğu kendi sistemlerini koruyacak olan, gerektiğinde ülkemizin ulusal güvenliğine yönelecek olan bütün siber tehditlere karşı koyabilecek bir üniteyi kurması gerekmektedir.
3) Yakın Havzamızdaki Askeri Gelişmeler
Türkiye olarak ülkemizin bulunduğu coğrafi konumdan dolayı üç kıta arasında ve istikrarsızlıklarla dolu bir coğrafyaya, nükleer yarışın var olduğu ve yakın havzamız itibariyle eski bir süper güce / günümüzün önemli bir küresel aktörüne komşu olmak hiçbir açıdan kolay değildir, ne siyasal, ne ekonomik, ne de askeri olarak. Büyük olayların, çatışmaların ve tehlikeli silahlanma yarışlarının ortasında kalan Türkiye için güçlü ve caydırıcı bir orduya sahip olmak her daim hayati bir gereklilik olmuştur. Hele ki 2023 yılına yönelik büyük vizyonların dile getirildiği bir dönemde ve dış politikada 2002 sonrası başlayan şahlanmanın arkasında duracak bir ordunun gerekliliği daha da ön-plana çıkmaktadır.
Kafkasya’dan Orta Doğu’ya, Balkanlar’dan Kuzey Afrika’ya kadar uzanan alanda yer alan komşu devletler ise silahlanma adına hiç vakit kaybetmemektedirler. Geçtiğimiz aylarda Rusya Federasyonu Devlet Başkanlığına yeniden seçilen Vladimir Putin’in 20 Şubat 2012’de Rossiiskaya Gazeta’ya yaptığı açıklamalar Rusya’nın 2020’li yıllara yönelik ciddi planlara sahip olduğunun önemli bir göstergesiydi. Putin tarafından yapılan açıklamada 600 yeni nesil savaş uçağının yanı sıra 400 balistik füze, 8 nükleer denizaltı, 20 denizaltı ve 28 S-400 hava savunma sistemi, 2300+ modern tank, 1000’den fazla helikopter, 2000+ yeni nesil kundağı motorlu topçu sistemi ve 50’den fazla su üstü savaş gemisinin Rus Ordusunun envanterine dâhil edileceği belirtildi. Ayrıca Rusların Fransa’dan almakta Mistral sınıfı amfibik harekât gemilerini ve geçtiğimiz günlerde yapılan açıklamayla orta menzilli, nükleer başlık taşıma kapasitesine sahip taktik İskender füzelerinin seri üretime geçecek olmasını unutmamak gerekir. Putin’in yapmış olduğu konuşmasındaki diğer bir önemli nokta ise Rus Ordusunun profesyonelleştirilmesiydi. Rusya gibi çağın modern faaliyetlerini geriden takip eden bir ülke dahi ordusunu profesyonelleştirmeyi planları dâhiline almıştı. 2017 yılına kadar ordusunda görev alan bir milyon askerin % 70’i profesyonel asker olacaktı ve bu geri kalan 300 bin kişilik zorunlu askerlik hizmeti kapsamındaki personelinde 2020 yılına 145.000’e düşürülmesi hedefleniyordu.11
Bu verilerden yola çıkacak olursak Rusya’nın yakın gelecekte önemli bir şahlanış göstereceği ve ABD ile Çin’in arasında süren silahlanma yarışına dâhil olarak dikkatleri üzerine çekmesi beklenebilir. Peki, Rusya’nın yapacak olduğu bu atılım Türkiye için tehdit oluşturmakta mıdır? Bu soruya doğrudan yanıt vermek oldukça güç olacaktır, çünkü “Bizim hiçbir ebedi müttefikimiz yoktur ve hiçbir düşmanımız daimi değildir. Ebedi ve daimi olan çıkarlarımızdır ve bu çıkarları takip etmek bizim görevimizdir."12 diyen Lord Palmerston’un bu sözünü akılda tutarak bu sorunun cevabını bulabiliriz. Rusya’nın yapacak olduğu yeni alımlar içerisinde özellikle nükleer denizaltılarının ve Fransa’dan satın alacağı Mistral sınıfı amfibik harekât gemilerinin Karadeniz’e konuşlandırılıp Akdeniz’e açılması sağlanarak uluslararası sularda boy göstermesi Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de sahip olduğu çıkarlarına gölge düşürebilir.
Kadim komşumuz İran’ın her sene yapmış olduğu füze tatbikatları ve nükleer araştırmaları Orta Doğu’dan Avrupa’ya kadar uzanan hatta birçok ülkeyi huzursuz etmektedir. Rahatsızlık duyan ülkelerin başında Orta Doğu’nun sorunlu devleti İsrail ve bölgenin jandarması konumunda bulunan ABD gelmektedir. Yakın gelecekte İran’ın sahip olacağı nükleer füzelerin tüm bölge için tehdit yaratacağını ve bu nükleer yarışın İsrail’in herhangi bir hamle yapmasına sebebiyet vereceğini göz önünde bulundurmak gerekir. Gelecekte İran ile yaşanacak olası bir krizde İran’ın sahip olacağı füzeleri Türkiye’ye yöneltmesi durumunda ise ülkemiz büyük bir tehlikenin altına girecektir. Türkiye’nin şu an için yüksek irtifa hava savunma sistemine ve herhangi bir nükleer ya da orta / uzun menzilli balistik füzeye sahip olmayışı ülkemizin ulusal güvenlik yapılanmasında büyük boşluk yaratmaktadır.
Irak’a baktığımızda ise ülkemiz için şu an en tehlikeli güvenlik sorununu Irak’ın kuzeyinde var olan Özerk Kürt Bölgesi ile Irak merkez hükümeti arasında yaşanan gerilim oluşturmaktadır. Irak’ın kuzeyinde ortaya çıkacak tam bağımsız bir Kürt devletinin yaratacağı sonuçların neler olacağının farkında olmamız gerekir. İran’ın merkezi hükümet üzerindeki etkisini ve Irak’ın parçalanmasının ülkemize ve Irak’ta yaşayan Türkmen varlığına büyük tehdit oluşturacağını da unutmamak gerekir.
Orta Doğu’daki en büyük rakibimiz olan ve geçtiğimiz sene Arap Baharı sürecinde önemli gelişmelere ev sahipliği yapan Mısır’ın yakın dönemde izleyeceği stratejileri oldukça yakından takip etmemiz gerekmektedir. Şu an için yakın ilişkilerimiz bulunan Mısır ile aramızda herhangi bir sorun bulunmayışı, bu sürecin uzun dönemde tersine dönmeyeceğine dair bir kanıt oluşturmamaktadır. Politik anlamda istikrarı yakalayacak olan bir Mısır’ın bölge içerisinde Türkiye’ye rakip bir güç olarak var olmak istemesi Türkiye’nin Orta Doğu’daki çıkarlarına ters düşebilir. Mevcut konjonktürde Mısır Hava Kuvvetlerinin ve Kara Kuvvetlerinin sahip olduğu modern savaş ve silah sistemlerini göz ardı etmemek gerekir. Bölgede Türkiye ve İsrail’den sonra en fazla F-16 uçağına sahip ülke olarak ortaya çıkan Mısır’ın, şu an yaşamış olduğu iç politik sorunların üstesinden gelmesinden sonra Doğu Akdeniz’de var olan hâkimiyet mücadelesinin parçası olmak adına deniz kuvvetlerini güçlendirme planlarını hesaba katmak gerekir. Çünkü Mısır’ın Doğu Akdeniz’de var olan hâkimiyet yarış adına kısa vadeli, bölgenin genel durumu adına ise uzun vadeli bir strateji izleyeceği düşünülebilir.
Bölgenin önemli siyasi ve askeri gücü İsrail ile olan ilişkilerimizde yaşanan petrol piyasalarına benzeyen inişli – çıkışlı ilişkilerden dolayı İsrail’in yapmış olduğu stratejik adımları iyi değerlendirmek gerekmektedir. İsrail’in Ege açıklarında yaptığı deniz tatbikatını ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile gelişen siyasi – askeri ilişkilerini Türkiye’nin Akdeniz’deki çıkarları adına es geçmemek gerekir. Bu noktada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlemiş olduğu askeri politikalarını devam ettirerek artırması gerekmektedir. Devriye olarak dolaşan donanma güçlerimizin sayısının yakın geleceğe yönelik ve Türkiye’nin 2020’li yıllarda izleyeceği politikalara paralel şekilde güçlendirilmesi gerekmektedir. Unutmayalım ki, Afro-Avrasya coğrafyasının can damarlarından biri olan Akdeniz üzerinde egemenlik oldukça hayati çıkarlar taşımaktadır.
Ekonomik krizin ağır etkisine kapılan Yunanistan ve Arap Baharının ise hala çetin kış şartları şeklinde gerçekleştiği Suriye için askeri anlamda analiz yapmak şu an için yanlış sonuçlar doğurabilir. Bu yüzden bu ülkelerde var olan siyasal istikrarsızlıkların düzelmeye başlamasıyla birlikte bu coğrafyalar üzerindeki stratejik planlarımızı tekrardan gözden geçirmemiz gerekmektedir. Bu konu üzerine analiz yapmamamın sebebi bölge üzerine net bir strateji geliştirmenin her iki ülkede de var olan siyasal istikrarsızlıklara bağlı olduğunu bir kez daha vurgulamak gerekir.
Türkiye’ye yakın bölge ülkelerinde ve komşu ülkelerde yaşananlara kısaca değindikten sonra ortaya çıkan tablo yine aynı şeyleri ortaya koymaktadır: Türkiye’nin güçlü, caydırıcı bir silahlı kuvvetlere sahip olması.
4) Öneriler
2012 Ocak ayı içerisinde Birleşik Devletler Savunma Bakanlığı tarafından yayınlamış olan “ABD’nin Küresel Liderliğini Sürdürmek: 21. Yüzyıl Savunma Öncelikleri”13 raporunda Birleşik Devletlerin önümüzdeki yıllarda izleyeceği savunma politikası ve yapılanmasına dair bir takım bilgiler verilmişti. Afganistan ve Irak’ta giriştiği savaşların maliyetini azaltmak için askeri personel indirimine giden Pentagon, yeni stratejisinde dünyanın çeşitli noktalarına yayılmış amfibik harekât gemileriyle ve bu gemilerde konuşlandırılacak olan Özel Kuvvetler unsurlarıyla nokta operasyonları gerçekleştirmeyi hedefliyordu.
Yine geçtiğimiz haftalarda İngiltere tarafından “Army 2020” olarak yayınlanan rapora göre İngiliz ordusu Tepki ve Uyum güçleri adı altında mobil kabiliyetleri ve ateş gücü yüksek, nokta operasyon kabiliyetine sahip, sonuç odaklı bir yapıya kavuşturulacaktı.
Ayrıca az önce yukarıda da bahsettiğim üzere Rusya’nın 2020’li yıllara yönelik politikası ise apaçık ortadaydı: Yeniden şahlanmak isteyen bir Rusya !
Değişen küresel eğilimleri yakalamak adına ordumuzun bu kapsamda 2020’li yıllara yönelik atacağı sağlam ve yenilikçi adımlar, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 2020’li yıllara gelindiğinde çağın önde gelen ordularından olmasını sağlayacaktır. Bu noktada 2020’li yıllara yönelik stratejimizin İngiltere ve ABD’deki yeni stratejilerden yola çıkılarak - doğrudan tercüme
edilip şeklen uygulanmış bir aktarma yapmak yerine14 - iki ülkenin de stratejilerinin incelenip, bizim coğrafyamıza ve yakın havzamıza en uygun şekilde, etrafımızdaki mevcut ve muhtemel tehditlere karşı maksimum koruma ve caydırıcılık sağlayacak şekilde oluşturulması gerekmektedir. Bunun için aşağıda yer alan bir takım öneriler bulunmaktadır.
a) Kara Kuvvetleri İçin Öneriler
İngiltere’nin Tepki ve Uyum güçlerinden yola çıkarak kolordularımızın yapısını değiştirebiliriz. Kolordularımızın yapısını standart hale getirip, Kara Kuvvetlerinde yeni yapılanmalara gidilebilir. Bu birlikler 21.yüzyılın gerekli kılmış olduğu modern harp araç ve gereçleri ile donatılmış, yüksek seviyedeki teknolojik iletişim ve istihbarat (C4ISR) sistemleri ve özellikle genel maksat ile saldırı helikopterleri ile takviye edilmiş olarak oluşturulabilir.
Bölgesel kolorduların; Mekanize ve Zırhlı birlikler, Komando ve Piyade birlikleri, Topçu birlikleri, Kara Havacılık birlikleri ve Özel Kuvvetler birlikleri gibi muharip unsurlarınca desteklenmiş bir yapıya kavuşturulup Kara Kuvvetleri içerisinde yeniden yapılandırılması söz konusu olabilir.
Kara Kuvvetlerinin helikopter filosunun yeni yapılacak alımlara ilaveten ağır nakliye helikopteri alımıyla güçlendirilmesi gerekmektedir. (Mevcut alınacak olan CH-47’lerin ve personel taşıma helikopter sayısının yeterli olmadığı kanaatindeyim). Her ne kadar Türk mühendislerimizin yaptıkları başarılı çalışmalar ile modernize edilmiş dahi olsa artık UH-1 serisi helikopterlerin envanter dışına çıkarılması gerekmektedir.
b) Hava Kuvvetleri İçin Öneriler
Hava Kuvvetlerinde istihbarat ve keşif unsurlarının modern savaş teknolojilerinin gerekli kıldığı uydular ve İnsansız Hava Araçları (İHA) ile sağlanan bir yapıya kavuşturulması gerekmektedir.
Hava Kuvvetlerinde muharip ve ulaştırma uçaklarının sayısı arttırılmalıdır. Savaşların büyük kara savaşlarından havaya doğru geçiş yaptığı 20. yüzyılın ikinci yarısı sonrası ortaya çıkan dönemde hava kuvvetlerinin vurucu güç kapasitesi büyük önem taşımaktaydı.
Bu önem 21.yüzyılda artarak devam etmektedir ve bu çerçevede adım atmak faydalı olacaktır. Nakliye uçaklarındaki sayının arttırılmasının temelinde ise stratejik ulaştırma unsuru bulunmaktadır. Düşman hattına ve muhtemel kriz bölgelerine yapılacak olan personel taşımasının hızlı ve yüksek kapasite ile gerçekleştirilmelidir.
Orta Doğu’daki mevcut silahlanma yarışı ve İran’ın nükleer programı göz önüne alınarak 2020’li yıllarda güçlü bir hava savunma ağı kurulmalıdır. Oluşturulacak hava savunma ağı için öncelik milli imkânlardan yana olmalıdır ve geçici boşluklar NATO uyumlu sistemler ile giderilmelidir. Çünkü Rusya’dan yapılacak bir S-400 Hava Savunma Sistemi, İran ile olası bir tehditte devre dışı kalabilir ve İran’ın geliştirmekte olduğu nükleer füzelere karşı boşluk yaratabilir. Fakat menzil itibariyle S-400 şu an sınıfının en iyisi olarak ön plana çıkmaktadır. Türkiye için günümüz tehditleri Batı yerine apaçık bir şekilde Rusya’dan Suriye’ye kadar uzanan hat boyunca Ermenistan, İran, Irak, Suriye gibi devletlerden gelmektedir – tabi İsrail’in nükleer füzeleri görmeden gelinemez. Bu yüzden orta ve yüksek irtifada güçlü bir hava savunma ağı yaratılmasının önemine kulak vermek gerekiyor.
Çağımızın en önemli unsurlarının başında gelen insansız hava araçlarına yönelik çalışmaların artırılması gerekmektedir. İHA filosu güçlendirilmelidir. Silahlı İHA’ların envanterimize katılmasına yönelik çalışmalar hızlandırılmalıdır.
CSAR kapasitemizi arttırmak adına sabit ve döner kanatlı hava filomuza yeni araçların temin edilmesi gerekmektedir.
c) Deniz Kuvvetleri İçin Öneriler
Deniz Kuvvetlerinde 2020li yıllar sonrasında caydırıcılık adına ve Doğu Akdeniz’deki hâkimiyet mücadelesini güçlendirmek adına uzun menzilli füze fırlatma kapasitesine sahip, nükleer reaktörle denizaltıların yanı sıra su üstü savaş gemilerimizin vurucu güç kapasitesini artırmak adına uzun menzilli güdümlü füze fırlatma kapasitesine sahip yeni nesil fırkateynlerin ya da Birleşik Devletler donanmasındaki Arleigh Burke sınıfı gemilerin donanmamıza dâhil edilmesi önemli bir artı olarak karşımıza çıkacaktır. Bu yönde atılacak olan adımlar Türk Donanmasını Yakın Deniz Havzasında oldukça güçlü kılacaktır.
Deniz Kuvvetleri bünyesinde oluşturulacak, bünyesinde LHA ya da LHD sınıfı amfibik harekât gemisi bulunduran, firkateyn ve denizaltılarla desteklenmiş olan bir daimi bir görev gücü ülkemizin caydırıcılık gücünü arttıracak olup, denizlerdeki hâkimiyetimizi
pekiştirecek ve olası kriz dönemlerinde hızlı müdahalede bulunmamızı sağlayacaktır. (Ekonomik imkânlar ölçüsünde 2. bir görev gücünün oluşturularak Aden Körfezinde devriye görevine çıkarılabilir ve böylece Hint Okyanusu üzerinde uluslararası sularda boy göstererek ticari faaliyetlerimizin güvenliği tesis edilip, uluslararası sulardaki varlığımız güçlendirilebilir). Peki, bu noktada Amerikan donanmasındaki gibi bir uçak gemisine ihtiyacımız var mı sorusuna yönelik, bu yönde yapılacak bir alımın Türkiye için tamamen gereksiz olacağı kanaatini taşımaktayım.
Kara Kuvvetlerinin stratejik füze kabiliyetini geliştirmeye yönelik çalışmaların deniz kuvvetlerinin kullanımına yönelik füzeleri kapsayacak şekilde genişletilmesi gerekmektedir.
Ayrıca Deniz Kuvvetlerinde bünyesinde görev yapan Amfibi Deniz Piyade Tugayı’nın güçlendirilerek Tümen seviyesine çıkarılması düşünülebilir.
d) Genel Öneriler
Savunma Bakanlığımızın yapısının değiştirilerek bünyesine askeri uzmanlarla birlikte görev yapacak sivil (Uluslararası güvenlik, uluslararası ilişkiler, coğrafya, psikoloji, istihbarat ve terör alanlarında) uzmanların dâhil edildiği bir yapının tesis edilmesi gerekmektedir. Böyle bir yapıya sahip TSK’nın, 2020’li yıllarda karşılaşacağı muhtemel tehditlere karşı daha stratejik planlara sahip olması kaçınılmazdır.
Kara Kuvvetleri açısından Bosna-Hersek, Kosova, Azerbaycan, Afganistan, Filistin, Somali gibi bölgelerde BM ve NATO görevlerinden bağımsız üsler açılarak ikili askeri ilişkilerin geliştirilmesi yönelik adımlar atılmalıdır.
Yapılacak ikili antlaşmalar ile Somali, Malezya, Güney Kore eksenindeki hatta deniz üsleri kiralanarak bu hat boyunca deniz ticaretimizin güvenliği tesis edilmelidir.
Profesyonel askerliğe geçisin üzerinde çalışmalar yapılmalı, temel vurucu güç kapasitesine sahip birliklerin profesyonelleştirilmesi hızlandırılmalıdır. (Tankçı, Topçu ve Piyade Komando gibi). Ordumuzun profesyonel askerliğe geçişte aslında çağı yakalayamadığını söylemek yanlış bir ifade olacaktır. Çünkü 1980’li yılların ortasında başlayan uzman erbaş alımına yönelik çalışmalar çerçevesinde hazırlanan 3269 sayılı Uzman Erbaş Kanunu 18.3.1986 tarihinde yürürlüğe girmiştir. 3269 sayılı Kanun uyarınca uzman erbaş istihdamına ise 1989 yılında başlanmıştır.15 Peki, neden hala gereken profesyonel yapıya kavuşamadığımızı cevabını ise ülkemizin 1990’lı yıllar boyunca siyasal ve ekonomik krizler içerisinde aramak doğru olacaktır. Ayrıca ülkemizde mevcut olan asker – millet ilişkisinin tarihsel kodlarını göz önüne alarak bu yapıya da zarar gelmemesi adına belirli birliklerde zorunlu askerlik uygulaması devam ettirilebilir. Burada verilecek olan eğitimler çok ağır askeri eğitimler olmak yerine vatandaşların askerlik sonrası dönemde sağlıklı bir bedene sahip olmaları adına spor ağırlıklı, temel silah ve hayat-ı idame eğitimlerini ön plana çıkaran bir eğitim olmalıdır. Ayrıca askerlik süresinin tüm vatandaşlar için aynı süreyi kapsayacağı 3 ya da 4 aylık bir süre oluşturulabilir. Tabii ki bu noktada Genelkurmay’ın belirleyeceği ihtiyaçlar ve gereken asker sayısı üzerinde elimizde derinlemesine detaylar olmadan konuşmak yanlış olabilir. Bu yüzden ordumuz için gerekli toplam asker sayısının Genelkurmay’ın yapacağı çalışmalarla, kendileri tarafından belirlenebilir.
Ayrıca Jandarma Teşkilatında sistemli bir küçülmeye gidilmeli ve küçülme sonrasında bünyesinde bulunan uzman personellerinin bir kısmının TSK bünyesine alınmasıyla birlikte “Profesyonel Ordu” dönüşüm sürecinde ortaya çıkması beklenen uzman asker açığının da bu şekilde giderilmesi sağlanabilir. Ayrıca Jandarma Teşkilatının tamamen ordudan bağımsız, doğrudan İçişleri Bakanlığı’na bağlı bir kurum haline getirilmesi ülkemiz adına ordunun üstlenmiş olduğu güvenlik anlayışının sadece dış tehditlere odaklanması açısından pekiştirici nitelikte olacaktır.
Neden Böyle Bir Yapıya Gerek Var?
Mekanize ve Zırhlı birlikler uçak ve füze teknolojilerinin gelişmesine rağmen modern savaşların halen en kilit unsurlarının başında gelmektir. Sahada operasyon yapan birliklerinizi koruma ve düşmana etkin saldırıyı gerçekleştiren bu unsurlardır.
Dağ ve Komando Tugayları ise her türlü coğrafyada düşmanla nizami ve gayrinizamî taktiklerle savaşabilecek olacak birliklerdir.
Topçu birlikleri ise topun savaşlarda kullanılmaya tarihten itibaren muharip unsurların temel taşlarından birisi haline gelmiştir ve topçu roketleri olarak adlandırdığımız yeni teknolojilere paralel olarak varlıklarını hayati bir şekilde sürdürmektedirler.
Kara Havacılık unsuru olarak adlandırdığımız helikopter birlikleri ise nakliye ve saldırı amaçlı olmak üzere 2 farklı şekilde kullanılarak modern dönem ordularının önemli bir parçasıdır. Piyade ve Özel Kuvvet unsurlarını harekât sahasında hızlı ve güvenli bir şekilde intikal ettirme misyonunu üstlenen Kara Havacılık Birlikleri modern orduların başat unsurlarından birisi olmaya devam edecektir.
5) Sonuç
Yıllardır gerek kendi dilimizden gerekse Batılı devletlerin dillerinden düşmeyen Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumu açıklamasının belki de ilk defa gerçek anlamda değer kazanacağı bir yüzyılın içerisindeyiz. 21. yüzyıl enerji ve su gibi iki önemli hayati kaynakların mücadelesine söz konusu olacak bir yüzyıl olacak. İleride yaşanacak olan rekabet, devletleri farklı terör örgütlerini ve silahlı grupları desteklemeye itecek, hayati öneme sahip enerji ve su havzalarında istikrarsızlar yaratılmaya çalışılacaktır. Bu kaynakların bir kısmına ve bazı enerji nakil hatlarına ev sahipliği yapması, aynı zamanda yüksek oranda hidrokarbon enerji kaynaklarına sahip ülkelere de komşuluk yapması Türkiye’yi her türlü saldırıya karşı koyabilen ve caydırıcı bir silahlı kuvvetlere sahip olmasını gerekli kılmaktadır.
Yukarıda bahsi geçen muhtemel tehditlerin yanı sıra, Türkiye Cumhuriyeti olarak, 2002’den sonra dış politikada yaşanan olumlu gelişmeleri – bazı olumsuz gelişmeleri hariç tutuyorum – göz önüne alırsak ülkemizin son 10 yılda önemli derecede mesafe aldığını görebilmekteyiz. Yaşanan bu gelişmeleri sürdürmek ve pekiştirmek için “ Davutoğlu Doktrini ”olarak adlandırılabileceğimiz günümüz dış politika sürecini tamamlayıcı nitelikte olan, 2020’li yıllarda ve sonrasında yaşanacak gelişmelere karşı çelikten bir kale kadar güçlü, modern çağa uygun, milli harp sanayi ürünleri ile donatılmış etki odaklı bir doktrine sahip caydırıcı bir ordumuzun bulunması gerekiyor.
Sonuç olarak, yapılacak bir reform sürecinin bir gecelik oldu-bitti ilişkisi içerisinde gerçekleştirilemeyeceği göz önünde bulundurulmalıdır ve mümkün olan en yakın zamanda bu sistem için adımlar atılması gerekmektedir. 2023 yılına, Cumhuriyetimizin 100.yılına gelindiğinde gerçek anlamda “ dosta güven, düşmana korku veren ” son derece etkin, hızlı, mobil ve sonuç odaklı bir orduya sahip olmalıyız.
2 http://time-demo.newscred.com/article/1a51632e75492bf9fffc6413a4743ebe.html/edit , Time Magazine, Erişim Tarihi: 15.07.2012
3 Bayar, F, Küreselleşme Sürecinde Türkiye’nin Gücü: Siyasi, Askeri Ve Ekonomik Açıdan Bir Değerlendirme, Güvenlik Stratejiler Dergisi, Yıl: 2, Sayı: 4, ss 145
4 Şattülarap Su Yolu Sorunu hakkında detaylı bilgi için: http://www.tasam.org/tr-TR/Icerik/4005/iranin_irak_politikasinda_sattularap_suyolu_sorunu
5 Saltürk, M (2006), Orta Doğu’da Su Sorunu Ve Türkiye Açısından İncelenmesi, Güvenlik Stratejileri Dergisi Cilt: 2, Sayı 3, ss 21 - 38
6 Saltürk, M (2006), Orta Doğu’da Su Sorunu Ve Türkiye Açısından İncelenmesi, Güvenlik Stratejileri Dergisi Cilt: 2, Sayı 3, ss 21 - 38
7 John J. Mearsheimer & Stephen M. Walt, İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, Küre Yayınları, 2009, ss 41
8 Steven, M, State Support For Terrorism, 2002, ss 21
9 http://www.sabah.com.tr/Gundem/2012/06/13/tskya-siber-saldiri Sabah Online, Erişim Tarihi: 23.07.2012
10 http://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/05/30/iran-alev-alev Sabah Online, Erişim Tarihi: 23.07.2012
11 http://premier.gov.ru/eng/events/news/18185/ Erişim Tarihi: 10.07.2012
12 Lord Palmerstone ait, 1848 tarihinde Avam Kamarasında yapmış olduğu konuşmadan bir alıntı.
13 http://www.defense.gov/news/Defense_Strategic_Guidance.pdf ABD Savunma Bakanlığı, Erişim Tarihi: 24.07.2012
14 Doğrudan tercüme ile kastedilen 1950’li yıllarda ABD tarafından muhtemel Sovyet İşgaline karşı çıkması için Paramiliter güçlere rehber olması maksadıyla kaleme alınan Field Manual / FM 31-15, daha sonraları ülkemize Sahra Talimnamesi / ST 31-15 olarak doğrudan çevrilmiş ve bunu benimseyen bazı yasadışı yapılanmaların ülkemize vermiş oldukları zarar ortadır. Bu yüzden yapılacak yeni bir tercümenin doğrudan olmak yerine, ne demek istediği anlaşılarak ve ülkemizin sahip olduğu tehditlere yönelik yeniden kaleme alınacak şekilde bir savunma & güvenlik politikası oluşturulmalıdır.
15 http://www.askerihukuk.net/FileUpload/ds158941/File/madde_1_-_amac_ve_kapsam.pdf Erişim Tarihi: 25.07.2012
|
Son Güncelleme ( Salı, 31 Temmuz 2012 16:52 ) |
http://tr.caspianweekly.org/ana-kategoriler/turk-dis-politikasi/3695-muhtemel-tehditler-cercevesinde-2020li-yillarda-turkiyenin-ordu-yapilanmasi-nasil-olmali.html
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder