18 Mart 2015 Çarşamba

Örgüt Ceza ve Tutukevleri




Örgüt Ceza ve Tutukevleri


10 Temmuz 2000 Pazartesi 

"BANA BENDEN OLUR NE OLURSA, BAŞIM RAHAT OLUR DİLİM DURURSA..."

T.B.M.M. yasama yılını tamamlayarak yaz tatiline girdi. Milletvekillerimiz görevini yerine getirmenin huzuru ile tatil yörelerine ve seçim bölgelerine dağıldılar. Meclis gündeminde sıra bekleyen pek çok acil konunun görüşülmesi ancak bu uzun tatilden sonra mümkün olabilecek. Gündemde sıra bekleyen önemli konulardan biride MAHKUMLARIN AFFI ile ilgili olanı idi. Büyük bir ümitle verilen AF sözünün tutulmasını bekleyen mahkum ve tutuklular meclisin tatilini müteakip yine Türkiye'nin gündemine oturdular.
 Gündemimiz yurdun çeşitli yerlerinden gelen isyan ve başkaldırı haberleri ile doldu. Bu gidişle daha da dolacağa benzer. Konu ile ilgili olarak bir başkaldırı haberide İnfaz Koruma Memuru olarak çalışan hapishane görevlilerinden geldi. Gardiyanlar yaptıkları basın açıklamasında; " can güvenlikleri olmadığını anlattılar ve çok az para aldıklarından" yakındılar. Demekki hem içeridekiler ve hemde dışarıdakiler dertli.
 Acilen çözüm bulunması gereken bu önemli konu hakkında bundan 5 ay önce kaleme aldığım fikir ve düşüncelerimi güncelliği dolayısıyla yeniden yayımlamayı uygun buldum. İnşallah yetkililer ve ilgililer sağduyunun sesine kulak verirler ve bu yara kangren olmadan ve bütün ülkeyi huzursuz etmeden iyi bir sonuca bağlarlar. Bekleyelim ve görelim.( T.T.K )

* * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * * *

TARİH : 26 OCAK 2000.

Jandarma özel timleri Metris Ceza ve Tutukevindeki İBDA-C örgütünün kaldığı koğuşlara ŞAFAK BASKINI adı altında bir operasyon düzenliyor.

Operasyonun hedefi; bir yılı aşkın bir süredir tutuklu olduğu halde üç seferdir koğuşundan alınamadığı için mahkemeye götürülemeyen ve her mahkeme günü isyan eden örgüt lideri bir sanığı hakim önüne çıkarmak. İfadesinin alınmasını sağlamak. Operasyon başarı ile sonuçlanıyor, isyan bastırılıyor. Bu defa sanıklar koğuşundan alınıp hakim önüne çıkartılıyor.

Basın ve yayın ordumuzun fedakar çalışanları önceden mevzilenmişler. Bu büyük ve son derece önemli olayı canlı olarak kamuoyuna duyurmanın telaşı içindeler.Adalet sisteminin, yakalayıp tutukladığı 65 İBDA-C örgüt üyesi karşısındaki aczini sergilemeye gelmişler sanki.

Bu kaçıncı isyan bilmiyoruz. Örgüt; lideri Salih MİRZABEYOĞLU'nu vermiyor. Onlar vermeyince de biz alamıyoruz. Onlar isyan ediyor. Ceza ve Tutukevi bir kere daha yakılıyor, yıkılıyor. Cezaevi çalışanları yine rehin alınıyor. Karşılıklı silahlı mücadele yapılıyor. Devletle pazarlığa oturuyorlar. Saatler süren pazarlıklardan sonra verilen tavizleri beyler lütfen kabul edip lütfederek isyanı bitiriyorlar. Tabi çoğunlukla onların dediği oluyor. Adalet Bakanımız " malesef hapishanelerde yönetimi tam olarak sağlayamadık" diyerek seminerlerde ve basın karşısında açıklama yapıyor. İşte kendi çok küçük fakat neticesi devlet otoritesine indirilen darbe olarak çok vahim olan bu olaylar basınımız tarafından kamuyu oluşturmak için çok güzel fırsatlar olarak değerlendiriliyor.

İsyanlar bastırıldıktan sonra tutuklu koğuşlarına girerek arama yapan kolluk kuvvetlerimiz basını çağırarak ele geçirdikleri bir cephaneliği dolduracak çap ve vüsatteki silah ve cephaneyi göstererek başarılarını vurguluyorlar. Bu haber malzemesini alan tecrübeli basınımız bu görüntüleri ballandıra ballandıra yayınlıyor. Her isyanda ayni yakma, yıkma, silah, cephane ve hapishanede bulunması yasak bir yığın malzemenin sergilenmesine herkez alıştı. Artık bu görüntüler haber niteliğini yitirdi.

Adaleti sağlayamayan bir adalet sistemi ile devlet işlerinin sağlıklı yürüdüğünü iddia etmek mümkün değildir. Efendim;" hapishaneler koğuş sistemi olarak inşa edilmiş. Ondan böyle imiş. Hücre sistemi olsa imiş bunlar olmazmış."

Özür; kabahatinden büyük. Yapmak istedinizde kim size engel oldu.? Paranız mı yoktu ?, Demiriniz mi yoktu ?, Çimento mu bulamadınız? Yoksa bugünlerde Türk müteahhit ve mühendisleri yurtdışında dünyayı inşa ettikleri için elde inşaatçımız mı kalmadı?

Yapmıyorsunuz, veya yapmak istemiyorsunuz. Bu millet sizin 3 ayda 35000 ev yaptığınızın şahididir. Dünyaya karşı haklı kasılıyorsunuz. Japonların altı ayda yaptığını biz 3 ayda yaptık diye. Mazeretiniz bu olamaz sayın yetkililer. Lütfen devletimizi; Türk ve dünya kamuoyunda güçsüz gösterecek olayların gerçek sebebini açıklayınız. Gücünüz yoksa istediğiniz gücü bu millet size verir. Anlamak ve vatandaşın anlamasını beklemek mümkün değil.

Gelelim işin esas yanına, BU GÖRÜNTÜ ASLINDA DEVLET OTORİTESİN'İN ÇÖKTÜĞÜNÜN GÖRÜNTÜSÜDÜR. HUKUK SİSTEMİNİN ÇÖKÜŞÜDÜR. 65 milyonu temsil eden ve Cihan İmparatorluğunun mirası üzerine inşa edilen koca bir sistemin getirildiği yerin resmidir. Devletin koyduğu yasaları dinlemeyerek,yakalanıp cezalandırılmak için Ceza ve Tutukevine kapatılan 65 kişi; 65 milyonun gözünün içine baka baka " Biz senin yasalarını kabul etmiyoruz. Mahkemeni tanımıyoruz. Tanımadığımız bir sistemin mahkemesine de gelmiyoruz." diyorlar ve gelmiyorlar. Getirilemiyorlar.

Aslında kendi çok küçük ama yansıması çok büyük olan olayı, cezaevlerinin koğuş sistemi şeklinde inşa edilmesine bağlamanın yanlış olduğu görüşümü bir daha vurgulamak istiyorum. Olayların meydana gelmesinin sebebi devletimizin ve hukuk sistemimizin aczi ve sistemin bozukluğu değildir. Yetersiz ve yeteneksiz kadroların cezaevlerinde görevlendirilmesidir. Adam gibi adamların yokluğundandır. Bu sistemde , bu yönetmelikler ve kurallarla devletin gücü en iyi şekilde gösterilebilirdi. Gösterildi de. Bu cezaevleri yeni inşa edilmedi . İlk defa cezaevlerimize sanık ve suçlular getirilmiyor. Biz bu sistemle yıllarca hukukumuzu tatbik ettik. Bu derece acz içinde olduğumuz hiç bir dönem olmadı. Sorunun başı ve aslı personel zaafiyeti ve eğitim noksanlığıdır. Buradaki görüntünün asıl sebebi; gücünü gösteremeyen, yetkisini kullanamayan, basiretsiz ve cesaretsiz cezaevi yöneticileridir.

Binlerce yıllık köklü gelenekler üzerine inşa edilmiş devletimiz güçlüdür. Hiç kimse, hiç bir örgüt veya kuruluş devletten daha güçlü olamaz. Olmamalıdır. Fakat bugün devletimiz örgütler karşısında güçsüz durumda gösterilmiştir. Cezaevlerimiz devletin kontrolundan çıkmış ve ÖRGÜT CEZA VE TUTUKEVLERİ haline dönüşmüştür. Kanun ve kural dışı herşey buralarda yönetimin gözü önünde açıkça yapılabilmektedir. Buna ait haberler basınımız tarafından adeta dizi proğram halinde yayınlanmaktadır. Her türlü anarşi ve terör olayları buradan yönetilebilmekte, yeterince yetişmemiş militanlara buralarda akademik ve silah eğitimleri verilmektedir.

Burada mahkumlardan ziyade , onlara göz yuman, bilerek veya bilmeyerek cezaevlerini bu hale getiren yönetim başlıca sorumludur. Kanunları uygulamak yerine kanunsuzlukları destekler durumdaki sıralı yöneticilere bugüne kadar hiç hesap sorulmamıştır. Veya sorulamamıştır. Halkımız bu sorumsuzlardan hesap sorulmasını bekliyor. Üzülerek ve içi kan ağlayarak gelinen vahim durumu seyretmekle yetiniyor.

İsyan eden koğuşta ele geçen malzemeyi utancımızdan saklayacağımıza özenle bir araya toplar, gururla basını çağırır," işte biz bunları hapishanenin içinde ele geçirdik" diyerek takdir bekleriz. Gülelim ağlanacak halimize. Girmemize ramak kaldığımız avrupalı komşularımız bunları gördüğü zaman gülüyor halimize....

 - Kim bunlar ?
 - Kim bunları bu sorumlu mevkilere getirdi ?
 - Görevini bilmeyen, yetkilerini kullanmaktan aciz, asli sorumluluklarını yerine getiremeyen bu yönetim kadrolarını kimler atadı?
 - Hangi hak ve selahiyetle bu insanlar hala ayni görevlerinde tutuluyorlar?
 - Bu memlekette nice yetişmiş beyinler, "merkez valisi, merkez emniyet müdürü, APK Uzmanı" gibi uydurma isimlerle boş oturup hizmet beklerken bu millet bu yeteneksiz kadroları beslemeye mecburmu?

Birkaç gün önce Ulaştırma Bakanı Prof.Dr.Enis Öksüz'ün talimatıyla polis Sivil Havacılık Genel Müdürü Beyefendiyi 50.000 dolar rüşvet alırkan suç üstü yakaladı. Tutuklanan genel müdürün bürosunda yapılan aramada daha pek çok rüşvet olayının belgeleri çıktı. Balık baştan kokar. Genel Müdür, bunu bu kadar açık ve serbestçe yaptığına göre kimbilir aşağısı ne yapıyor.

Kızılay, Türk Hava Kurumu, anlı şanlı devlet ve özel sektör bankalarımız, Turban gibi en büyük turizm kuruluşumuz ve daha nice kuruluşun sayın yöneticileri, batırdıkları kuruluşları için bugün yargı önündeler. Yani hep yönetim , yönetici ve insan hatası.

Suçluya hesap sormayan ve ona ceza veremeyen bir ülkede adalet tesis edilemez. Adaleti tesis edemeyen devlet, devlet olma vasfını muhafaza edemez. Atamız Osmanlı Devletinin 3 kıt'ada, 24 milyon km.kare topraklarda, 600 sene süren hakimiyetinin tek özelliği; her hal ve şartta adaleti mutlaka uygulaması olmuştur.

Devletimizin birinci ve temel görevi; devletin gücünü yeniden tesis etmek ve bunu dosta-düşmana göstermektir. Suçluya kendini saydıramayan devlet; normal yurttaşına hiç saydıramaz. Avrupalı olmak gayret gösteren sayın büyüklerimize duyurulur.

Lütfen gücünüzü bilin ve kullanın. KENDİ MİLLETİNİN SAYMADIĞI BİR DEVLETİ BİLİN Kİ BAŞKALARI HİÇ SAYMAZ VE DİKKATE ALMAZ.

Dr. Tahir Tamer Kumkale
10 Temmuz 2000 Pazartesi
http://www.kumkale.net/yazi.asp?id=55

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder