5 Ağustos 2015 Çarşamba

ADD NEREYE.. 2




ADD   NEREYE..

BÖLÜM 2


Yekta Güngör Özden:
ADD uygar davranışların ve
etkin çalışmaların ortamı olmalıdır

ADD’nin kuruluş süreci

TÜRKSOLU: Atatürkçü Düşünce Derneği’yle ilişkiniz nasıl başladı?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: 1980’li yılların sonlarına doğru komşum, meslektaşım ve dostum Muammer Aksoy, ülkenin içinde bulunduğu sorunların giderek karmaşık duruma geleceğini, Atatürk ilkelerinin yaşam felsefemiz ve varlık nedenimiz olarak benimsenmesinde gerilemeler izlendiğini, baro başkanlığımdan beri bu konulardaki çabam nedeniyle yararım umulduğunu, kendilerine katkıda bulunmam gerektiğini söyleyip toplantıya gelmemi istedi. Bahçelievler 2. Cadde’deki bürosunda buluştuk. Kurucular arasında yer alan 4-5 kişi daha vardı. Yönetimi benden istedi. Tartışmalar sonunda anlaşmazlık oldu, ayrıldılar. Bu ikinci toplantıymış. Ben üzerime düşeni yaptığım inancıyla evime döndüm.

Tüzük hazırlıklarını, gelişmeleri sürekli bana anlatarak bilgilendiriyordu. “Atatürkçü” adının alınması konusunda güçlüklerinin giderilmesi konusunda yardımcı oldum. Yargıçlar kurucu olamadıklarından, kuruluştan sonra 23.07.1990 günlü üyelik başvuru formu benim adıma doldurularak 1.8.1990 günlü, 30 sayılı kararla üye oldum. O zaman Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili’ydim.

Mahkemenin 19.7.1990 günlü, Değişik İşler 1990/4-5 sayılı kararıyla tüm Anayasa Mahkemesi üyelerinin ADD’ye üye olması uygun bulunmuştu. Bu kararı zamanın dernek yöneticileri sevinçle karşıladılar. Benim üye olmamı kendileri ısrarla istediler. Sanıyorum 23.7.1990 günlü öneriyi de zamanın Genel Başkanı Nejat Kaymaz ile Gürbüz Tüfekçi yaptı.

TÜRKSOLU: Daha sonra ADD Genel Başkanlığına getirildiniz. Bu süreci biraz anlatır mısınız?

ADD’ye nasıl başkan oldum

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Anayasa Mahkemesi’nden emekli olmadan önce bana gelerek Dernek’le ilgilenmemi söylediler. İlgilendim. Danışmanlar arasınfuda gösterdiler, toplantılara çağırdılar. Söyleşi düzenleyip imza günü verdiler. Dergilerinde benimle ilgili söyleşiler yayınladılar. Yazılarımı istediler. Atatürkçü Düşünce Vakfı’nın kurucusu yaptılar. 1996’da Yılın Atatürkçüsü ödülünü belgesiyle birlikte verdiler.

Genel Başkan Suphi Gürsoytrak’ı görevden alıp yerine Burhan Apaydın’ı seçince aralarında tartışma çıkmış. İkisi de bana gelerek birbirlerinden ve durumdan yakınıp yardım istediler. Onlara hukuksal görüşümü yansızlıkla bildirdim. Emekliye ayrılmam nedeniyle, ayrılmadan 15 gün önce 16 Aralık 1997’de Şinasi Sahnesi’nde, Jülide Gülizar’ın sunuculuğunu yaptığı bir gece düzenlediler. Fotoğrafları bir albüm oluşturuyor. TV kaseti var. Sabiha Gökçen, Anayasa Mahkemesi üyeleri, Türkiye Barolar Birliği Başkanı, Gazeteciler Birliği Başkanı, Mustafa Balbay, İlhan Şeşen ve şimdi anımsayıp saymam güç başka tanınmış kişiler, dostlar geldiler. H. Burdan Apaydın konuştu. Benim için iyi şeyler söyledi. Konuklar da konuştular. Suphi Gürsoytrak’ı konuşturmak istemediler. Ben araya girerek konuşmasını sağladım. O da iyi şeyler söyledi. Ben emekli olunca Genel Başkan olmamı isteyenler gelip gitmeye başladı. Tersine, benim böyle bir şeye kalkışmamam için beni düşünür, sever, sayar görünüp etkilemek için konuşma yapanlar oldu. Kabul etmedim. Suphi Güsoytrak Gürsoytrak’ın onurunu korumasının doğru olduğunu, Olağanüstü Genel Kurul’da bu olanağın kendisine tanınması gerektiğini söyleyerek uzak durma gerekçemi de açıkladım. Olağanüstü Genel Kurul’da Suphi Gürsoytrak Genel Başkanlığa seçildi.

Aradan geçen bir iki ay içinde yine bana geldiler. Anayasa Mahkemesi Başkanlığım sırasında devlet lojmanına gelerek görüşen merkez valisi Aydemir Ceylan başta, ADD Ankara şube başkanları, avukat Arif Çavdar, Burhan Apaydın, üyelerden tanıdığım saygın kişiler, Uluç Gürkan, Vural Savaş, Şerafettin Turan ve hepsini anımsamam olanaksız birçok kişi, şubelerden faks yağmuruyla üyeler, yurttaşlar derneğin içinde bulunduğu sorunların aşılması için görev almamı istediler. Yine olur vermedim.

Genel Kurul’un yaklaştığı günlerden birinde evime telefon eden bir yakını benim Suphi Gürsoytrak’ı kötülediğimi söyledi. Böyle bir şey olmadığını ve olmayacağını söyledikten az sonra Gürsoytrak aradı. O da kendi durumunu belirtip yeniden seçilmek istediğini söyleyince “Olağanüstü Genel Kurul’da seçilerek iade-i itibar ettiniz. Uzun süre çalıştınız. Dinlenmeniz, başkalarına yer açmanız iyi olur. Ben de istemiyorum. Bir başkasını bulalım” dediğimde “Adaylıktan vazgeçmeyeceğini” söyledi. Ben de Derneğin karışmaması, dağılma olmaması, daha iyi duruma gelmesi için özveride bulunmayı göze alarak “Siz aday olursanız ben de olurum” dedim.

1998 Haziran ayında yapılan Olağan Genel Kurul’da en çok oyu alarak Genel Yönetim Kurulu’na seçildim. Bu kurul da ilk toplantısında beni Genel Başkan yaptı. Bir kez ayrıldım. Yeniden seçtiler. Yönetim Kurulumuzda beş profesör, bir SBF bitirmiş işadamı (şimdi milletvekili), bir merkez valisi, iki ev hanımı, bir üniversite öğrencisi vardı. Yurtdışında aynı adı taşıyıp da şubemiz olmayan kuruluşlarla ilişkileri düzenlemeye çalıştık.

TÜRKSOLU ADD Genel Başkanlığınız süresince neler yaptınız?

Genel başkanlığım sırasındaki faaliyeitler

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Kısa sürede düş kırıklığı yaşadım. Ben zorla gelmemiştim. Kimsenin kapısını kırarak, kasasını çilingire açtırarak, belgelerine el koyarak görev almamıştım. Önceki yönetimde görev alanlar, bana Yılın Atatürkçüsü ödülünü verenler, hakkımda etkinlik düzenleyip olumlu konuşmalar yapanlar, yazılarımı isteyip yayınlayanlar, kurullara ve vakfa alanlar, saygıyla karşılayıp uğurlayanlar, hemen karalamaya, engellemeye, olumsuz konuşmaları televizyonlara, toplantılara taşımaya başladılar. Gereken yanıtları verdim. Gereken uyarıları yaptım. Direnenleri disiplin kuruluna gönderdik.

Anladım ki bunlar kişisel çıkarları peşindeler. Kendilerini tanıtmak, toplumda yer edinmek için rozet Atatürkçülüğünü seçen zayıf kişiler. Bir dernekte üye olup da birbirine karşı böyle düşmanca davranmanın uygarlıkla, insanlıkla ilgisi olamazdı.

Yaptığım çok şey vardır. Ama bunların hiçbirini kendime mal etmem. Arkadaşlarla birlikte yaptık. Bir insan tek başına bir şey değildir. Çevresiyle bir bütündür. Ortak çalışmalarımızın ürünü düzenli dergi yayınlamak, Tüzüğün öngördüğü amaç doğrultusunda çalışmalar. Tüzük değişikliği, kız öğrenci yurdu açılımı, şubeleri yönetime katmak, şubelerle ve üyelerle içtenlikli, yapıcı, sıcak ilişkiler kurmak, eleştiri, öneri, dilek ve uyarılarımızı kamuoyuna açıklamak. Kayseri, Antalya, Bursa şubelerimize çalışmaları için taşınmaz sağlamak. Milli Savunma Bakanlığı’ndan subaylar için, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurumu’ndan yargıç ve savcılar için Milli Eğitim Bakanlığı’ndan öğretmenler için izin almaya gerek kalmadan ADD’ye üye olmalarına olanak veren kararları çıkardık. Açılmış kapatılma dâvalarını reddettirdik. Yönetimle ilişkileri düzelttik. Valilik ve Kaymakamlık kapılarından kapalı olanlar açıldı. Güven yeniledik ve güçlendirdik. Yönetmelikler çıkardık. Yılın Atatürkçüsü ödüllerini saptayıp verdik. Bilimsel etkinlikler, anma günleri düzenledik. Atatürk takvimi ve günlükleri çıkardık. Gençleri eğittik, burslar verdik.

En üzüldüğüm yanı Gençlik Kolları’nın sık değişmesi, etkinliğinin doyurucu olmamasıdır. Ben aday olurken düzenlenen listede etkili olamadım, herkesi tanımıyordum, düzenlenen listeyle göreve geldim. Ayrıca, ayrılmalar üzerine karşı listeden gelen iki üyeyle gereksiz engellemelere, güç kırıcı davranışlara girdiler. Bir de çok değerli Ahmet Taner Kışlalı’nın alçakça öldürülmesi bizi sarstı. Bu olumsuzluklara karşı oybirliğiyle, alkışlarla aklandık. (ibre aldık)

Gençleşmeyi ve yenileşmeyi isteyip Genel Başkanlıktan bir dönem sonra ayrıldım

Yine pek karışmamamla birlikte görüşlerimi açıkladığım liste düzenlenerek ikinci dönem seçime katıldım. En çok oyu aldım. Genel Yönetim Kurulu’nda yine Başkan olmamı istediler. Kabul etmedim. Ağlayanlar oldu. Gençleşmeyi, yenileşmeyi, güçlenmeyi, ilgilenen ve çalışan sayısının artmasını, örnek olunması gereğini savunarak geride kaldım. Böylece bir dönem Genel Başkanlık, bir dönem de Genel Yönetim Kurulu üyeliği yaptım.

Üyelik dönemimde ancak toplantılar zamanında Derneğe gittim. İstenen yardımı ve çalışmayı yaptım. Bunun dışında hiçbir karışmam olmadı. Destek verdim, köstek olmadım. Hukuk Komisyonu Başkanlığı’nda yararlı olmaya çalıştım, o kadar.

Benim Genel Başkanlık dönemimin sona erdiği 2000 Genel Kurulu’nda dağıtılan Çalışma Raporu kitap gibidir. Her şey vardır. Kötüleyip gerçekdışı anlatımlarla toplumsal dayanışmaya zarar verenler oraya bakmalıdır. Genel Yönetim Kurulu üyeliğimin sona erdiği 2002 Haziran’ının 2. günü yaptığım konuşma da ayakta dakikalarca alkışlandı ve yine aklandık. O gün kendileri parti kurma hazırlığı yapıp tüzüklerini bastırıp dağıtanlar arkadaşlarımızın parti hazırlığı çalışmalarını çirkin saldırılarla eleştirdiler. Parti kurulması olmadığı halde. Nitekim 45 gün sonra kurularak Tüzüğe uygun davranış yeğlenmiş oldu. Kendileri Tüzüğü çiğneyenler “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” sözünü anımsatırcasına olmadık, olmayacak nedenlerle sözde eleştirilere kalkıştılar.

TÜRKSOLU: Sizce bu eleştiriler nereden kaynaklanıyor?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Önce, ruhsal ve beyinsel yapısı kimi bozukluklar taşıyan bir-iki üyenin gerçekdışı söylentiler çıkarması, ahlakla bağdaşmayacak olaylar uydurması, sonra kimi partililerin kendi amaçları için Derneğimizi araç kılma girişimlerini engellemem bunlara neden oldu sanıyorum. Doyumsuz, muhteris, karıştırıcı, kavgacı, dolu görünüp boş olan, sıfat ve ünvanlarıyla bir şey sanılan kimileri, benden sonraki dönem için liste düzenlenirken tam bir yansızlıkla, Derneğimizin yararı için ara vermesini istediğim kişilerin bencilliği, üyelerimizin ilgisizliği bu duruma yol açtı.

İçimize sızan partizanları saptadıkça etkinliklerini önledim

Genel Başkan olduktan sonra kendi yayın çalışmaları için yardım ve desteğimi isteyip alan, danışmanlık görevimi tartışmasız yerine getirdiğim bir kuruluşa egemen olan bir siyasal partinin iki yöneticisi beni ziyaret ederek partileriyle işbirliği yapmamı istediler. Kendilerine “Ben CHP’nin başhukuk Danışmanlığı, Yüksek Danışma Kurulu Üyeliği, bu yolla Parti Meclisi Üyeliği’nden geldim. CHP Genel Merkezi’nde 28 yıl kesintisiz kaldım. Onlarla işbirliği yapmıyorum ki sizinle yapayım” yanıtını verince aleyhime yayınlara başladılar. Gerçekdışı anlatımlarını sağladıkları tanıklarla dava açtılar. Hem onların açtığı davayı reddettirdim hem de benim açtığım iki davayı kazandım. Özür dilemediler, 3 Kasım 2002 seçmlerinde adaylık önerdiler, dergilerinde fotoğrafımı basıp ulusal cephenin bir onurlu yüzü olarak gösterdiler, ilgilenmedim. İnanmadığım, güvenmediğim, yeterli bulmadığım kimselerle birlikteliği hiçbir zaman düşünmem.

Toplumumuzda yanlış yönelişler oluyor. Gösteri, şamata kimi zaman öne çıkıyor. Ben içlerinde subay, öğretmen, hukukçu, bilimadamı, ev hanımı, emekli, çalışan, öğrenci saygın üyelerin çoğunlukta olduğu bir kuruluşu güç durumda bırakmak istemem. İçimize sızan partizanları saptadıkça etkinliklerini önledim.

Derneğimize siyasetçi girer, siyaset giremez

“Derneğimize siyasetçi girer, siyaset giremez. Polis copuyla üyelerimizi karşı karşıya bırakmam. Bilimsel ağırlıklı etkinlikler yapacağız, sokak hareketleri, bizim işimiz değil ama gerekirse dağa çıkarız. Rozet takmakla, nutuk atmakla, resim asmakla Atatürkçülük olmaz. Atatürkçülük yürek ve beyin işidir. Bu onuru her omuz taşıyamaz. Ölmek de yok dönmek de yok” dedim. Bunu sömürüp durgunluk ve donukluk yarattığımı savladılar.

Durum ortada. İlçelere, mahallelere, köylere açılmak, Atatürkçülüğü anlatıp sevdirmek, ilkelerde birlikteliği sağlamak çalışmaları yapılamadı. İstediğimiz her şeyi yapamadık. Akçalı durumumuzu destekleyen anlayışlı yurttaşlar oldu. Onları durdurmak için kötüleyip gerçekdışı yayın yaptılar. Olmadığım ve olmakta sakınca bulmamama karşı gerçekdışı yayın yaparak mason olduğumu yayıp hakkımda kötü duygular yaratmaya çalıştılar. Disiplinsiz demokrasi anlayışının sakıncaları bu tür tutarsızlıklar sonunda görüldü.

Haziran 2002 Genel Kurulu kimi çirkinliklere sahne oldu. Atatürkçü Düşünce Derneği her yönden düzeyli, örnek, doyurucu, yararlı, toplumsal barışın, dayanışmanın, efendiliğin, dostluğun, kardeşliğin, uygar davranışların, etkin çalışmaların ortamı olmalıdır. Terbiyesi kıt, ahlakı bozuk, çıkarcı, gösterişçi, yalancı, saygısız, ilkesiz insanlar orada bulunmamalıdır. Derneğini güç duruma düşüren, yöneticilerini ve arkadaşlarını kötüleyip karalayan üye olamaz. Eleştiriye kimse bir şey söyleyemez. Herkesin konuşma ve yanıt hakkı vardır. Ama eleştiri adı altında saldırı hukuk dışıdır. Atatürkçü, sapkın da olamaz, saldırgan da olamaz.

TÜRKSOLU: ADD Genel Başkanlığınız döneminde ne gibi saldırılarla karşılaştınız?

Genel Başkanlığım döneminde bana saldıranlar

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Anlatmak, bir söyleşinin sınırlarına sığdırmak güçtür. Örneğin bir üyemiz dergisinde “Senin anlattıklarını Apo da, Erbakan da anlatıyor. Sen ya sahte Atatürkçüsün ya da bunları bilmeyecek kadar kara cahilsin” diye yazdı. Bu çirkinliğin disiplin soruşturmasına karşı çıkan üyemiz, kendi konferansı için verilen güne karşın sonucu salonu verecek Belediye’nin sözünden dönmesi nedeniyle bildirmeyen şubemiz için disiplin soruşturması istedi. Beni kendisine Genel Kurul Başkanlığı için oy vermediğim için suçlamıştı. İşte tipik bir demokrasi anlayışı. Daha önce bu görevi yapmıştı. Yeni bir Başkan olmasını daha uygun bulmuştum.

Bir başka örnek, İstanbul Şubemiz Atatürk’ün Samsun’a gitmek üzere 16 Mayıs’ın yıldönümünü kutlamak için temsili bir etkinlik düzenlemişti. Ameliyat geçirmiştim. Kalkalı bir hafta olmamıştı. Yönetim Kurulumuzdaki arkadaşlardan hiçbiri benim yerime gitmeyi kabul etmedi. Hasta hasta gittim, kanama geçirerek döndüm. Bandırma Vapuru’na biniş, vapurun yolalışı gençler tarafından canlandırılarak coşku yaratılması, olayın bilinmesi ve benimsenmesi amacıyla yapılmıştı. Düzenleyen, İstanbul İl Şubemizdi. Deniz Kuvvetleri Komutanlığı büyük bir anlayış gösterip gemi vermişti. 1. Ordu Komutanlığı ilgilenip yardımda bulunmuştu. Konuşma yapanlar arasında ben de vardım. Bunu çocukça bulup, müsamere gibi gösterip küçümseyerek alaya alanlar oldu. Yazdılar bile. Anlam, amaç üzerinde kimse durmadı. Unutulan bir gerçeği anımsatmak, bu vesileyle duyarlığı yenilemek çabası gözardı edildi.

TÜRKSOLU: Genel Başkanlığınız döneminde faaliyet giderlerinizi nasıl karşıladınız?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Şimdi söylediğim İstanbul gidiş-gelişi dışında hiçbir gezimin, toplantımın vs. giderini Derneğe yaptırmadım. Kendim karşıladım. Hiç unutamıyorum, 1998 yazında Yalova’ya gittik. Giderleri 133 milyon tutmuştu. Kaldığımız yerin yöneticisi “Sizin için indirim yaptım, 103 milyon yeter” dedi. Benim ve arkadaşlarımın giderini cebimden ödedim. Hiçbir hesap yanlışlığımız, açığımız olmadı. Bizden önceki döneme ilişkin, durumları Genel Kurul kararı gereği yargıya taşıdığımız için eleştirildik, darılanlar oldu.

TÜRKSOLU: ADD’yle ilgili olarak sizi en çok düşündüren nedir?

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: Hangi birini sayayım. En önemlisi gençlerin uzaklığıdır. Atatürkçü olduğunu söyleyip birbirine karşı birkaç gençlik grubu var. Birleştirmeye çalıştım. Danıştıkları, yakın oldukları kimselerin olur vermediğini sanıyorum. Gençlerin iyi duruşlarına karşın onları kullanmak isteyenler var.

Sonra, aynı adı taşıyan dernekler var. İlkede birliktelik varsa, amaç ayrılığı giderilip birleşmeli. Adlarını vermeyi uygun bulmuyorum. Ankara’da ve Ankara dışında Atatürkçülük konusunda çalıştığını söyleyen kuruluşların ayrılığı acıdır. Gelip konuşarak söz verenlerden sözlerini tutmayanlar oldu. Dağınıklık sürüyor. Nasıl üzülmezsiniz? Atatürkçülerin birbirine karşıtlıkları ve dağınıklık, Atatürk ve Türkiye düşmanlarının gücü oluyor.

TÜRKSOLU: Genel Başkanlığınız döneminde ADD’nin yapmaya başladığı kimi faalyetlerin artık sürmediğini görüyoruz. Bu konuda neler düşünüyorsunuz?

Düşük ödentiyi üye yazdıkları adına ödeyip kendisini yeniden seçtiren başkanlar

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: İki şey daha söyleyebilirim. Biri ADD Batıkent Ahmet Taner Kışlalı Kültür Merkezi’nin yapımı. Özlenen hızla sürmüyor. Şubemizin şimdiki ve önceki başkanlarına çok yardım ettik. Destek verdik. Çok çaba gösterdiler. Ancak toplumdan beklediğimiz ilgi gelmiyor. Aynı yerde 4-5 cami aynı sürede tamamlandı.

Sorunların en önemlisi ödenti sorunu. 1999’da Tüzük değişikliği için yaptığımız Olağanüstü Genel Kurul’da ödentiyi ayda 1 milyon TL’ye güçlükle çıkardık. Kırılıp küsenler oldu. Duygusallıkla, yanlış anlayışla karşıtlık sergileyenlere rastlandı. Düşük ödentiyi üye yazdıkları adına ödeyip Genel Kurul’larda kendisini yeniden seçtiren başkanlardan yakınıldı. Geçerli-gereksiz birçok gideri fazlasıyla yapıp kendi Derneğine ayda 1 milyon TL’yi esirgeyenin üyeliği asla yararlı olamaz. Öğrencilerden giriş ödentisi de alınmıyor. Yasa gereği eşitlik nedeniyle aylık ödentide öğrenci ayrıcalığı yapılmıyor. Yöneticiler de oy almak için karşıtlıkları önlemek için ödenti artırımı öneremiyorlar. Böyle bir soruna yaklaşamıyorlar. Bu tutum da çok yanlış. Çalışanların aylıklarını veremedikleri zaman oldu. Ben sağladığım yardım ve bağışlar dışında Nisan 2002’de 4 milyar bağış yapınca çalışanlardan ağlayanı gördüm. Üst perdeden atıp tutan yönetici ve üyelerden kaç kişi kaç kuruş bağış yapmış, belirtilse iyi olur. Bağışçı bir bayan için de söylenip yazılmayan kalmadı. Tüm olumsuz ve yakışıksız tutumlarına karşın o bayan, iyiliği ve insanlığı gereği, yine bağış yapıyormuş. Genel Merkez’e ve çalışan şubelere.

Tek amacım derneğin daha iyi duruma gelmesi

Bu söyleşiyi Derneğin daha iyi duruma gelmesi, daha güçlenmesi amacıyla, hiçbir beklenti ve istem olmadan yapıyorum. Şimdi hatırıma gelen birkaç hususa daha değineyim. Genel Kurullar verimli geçmiyor. Seçim telaşıyla başlayıp bitiyor. Bir öneri, bir tebliğ tartışılıp bir ilke kararı, bir ortak düşünce sergilenmiyor.

Ayrıca üyerler arasında karşılıklı sevgi, saygı ve güven özlenen düzeyde değil. Birbirlerine karşı bildiri yayımlayabiliyorlar. İmzasız mektuplarla çirkinlikleri yaygınlaştırıyorlar. Disiplin Kurulları çalıştırılmıyor. Genel Başkan’ına saldıran üyeye, bir şey yapılmayan, hiç değilse uyarmayan kuruluş olabilir mi? Halkla kaynaşma yok. Derneği tanıyan az. Destekleyen yok gibi. Kuruluşlar arası ilişki zayıf. Bunda kusur yalnız Derneğimizin değil. Benim zamanımda Türk-İş’in ve kimi meslek odalarıyla demokratik kitle örgütlerinin içinde bulunduğu bir birliktelik oluşturuldu. 84 kuruluş adına Yürütme Kurulu’nun başına getirildim. Beklediğim çalışma gerçekleşemedi. Vakıf vakıfla, sendika sendika ile, dernek dernekle çalıştı. Üstelik kişisel ve kurumsal ilişki özelliği, yakınlıklar gözetildi, kaldı. Uygarlık gereği sonuç alınamadı. Şimdi kimi etkilerle, uyarılarla bu yolda adım atıldığını, kimi üniversitelerin desteğinin alındığını duyuyorum. Olumlu sonuç vereceğini, somut bir yapı oluşacağını sanmıyorum. Resmi kuruluşlar destekler ama birlikte davranamaz. Dayanışma olur, birleşme olmaz. Siyasal güç sağlanmadıkça dernek, vakıf vd. yetersiz kalır. Verimsiz oldukça fazla şubenin de önemi ve değeri yoktur. ADD doyurucu bir program yapmalı. Kamuoyunun önüne böyle çıkmalıdır.

TÜRKSOLU: Peki, siyasal güç için adınız geçti, bir parti kuruldu, ne oldu?

Bize siyasete girme çağrısı yapanlar şimdi parti kurduk diye eleştiriyor

YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN: CHP’de 28 yılımın geçtiğini, üstdüzey görevden ayrıldığımı söylemiştim. Anayasa Mahkemesi’ne Cumhuriyet Senatosu’nda asıl üye olarak seçilince 18 Ocak 1979’da yazılı dilekçe vererek CHP’den ayrıldım. Siyasette teknisyen olarak çalıştım. Hukukçuluğumdan ödün vermedim ve başka bir görev beklemedim. Siyaseti sayarım ama sevmem. Benim işim değildi. Deniz Baykal 1999 Genel Seçimleri’nde beni aday göstermek istemiş, ulaşamadı, görüşemedik. İzmir’i beğenmediğime ilişkin söylentiler gerçekdışıdır. Kendisiyle görüşüp durumu beğenmeyen arkadaşlar parti kurmak istediklerini bildirdiler. Daha önce istediği yere girebileceklerini bana ilişmemelerini söylemiştim. Direttiler. Toplantılar yapıldı. Bu arada ADD 14.10.2001’de Ankara Ticaret Odası Salonu’nda Şube Başkanlarını çağırarak konuyu görüştü. Şimdiki Genel Başkan Ertuğrul Kazancı, önceki Genel Başkan Halil İbrahim Şahin, Genel Yönetim Kurulu üyelerinden Ahmet Saltık, Halil Önder, Ali Nihat Bozcuk, önceki Genel Başkanlardan Özer Ozankaya, şimdiki Yüksek Disiplin Kurulu Başkanı Arif Çavdar ile şube Başkanlarından Lemanser Sükan (Bursa), Yıldız Bilgin (Kartal), Aydın Yaşar Yılmaz (Adıyaman), Ali Şam (Tarsus), Necmi Püskülcü (Bartın), Ahmet Kuşçu (Antalya), Celal Akpınar (Batıkent), Mahmut Özyürek (Isparta), Cemil Sakınmaz (Çorum), Mustafa Karacan (Üsküdar-Başkan) ve Ethem Coşkun (Üsküdar), Ali Saral (Keçiören), Birdal Ertuğrul, Zafer Sönmez (Genel Merkez Gençlik Komisyonu Başkanı-Muğla), Erol Ertuğrul (Aydın), Yüksel Bütün (Silifke), Haydar Algan (Düziçi), Melih Çınar (Bandırma), Mustafa Şimşek (Çankırı), Bayram Gök (Kastamonu), Coşkun Gürel (Kadıköy), Bilge Bilgiç (İsatanbul), Sabri Yavuzyılmaz (Zonguldak), Nuran Altunel (Balıkesir), Nadide Esen (Ayvalık), Mesut Ay (Kayseri), Remzi Boyacıoğlu (Ödemiş) ve Genel Yönetim Kurulu üyelerinden İhsan Tayhani, Necla Karacaoğlan, Aydemir Ceylan ve önceki yöneticilerden Tevfik Kızgınkaya’nın imzalarını taşıyan önerge verilmiş. Tamamının 102 imzalı bu önergenin fotokopisinden iki bölümü okuyayım: “...Toplumun morale ve güvenilir önderlere gereksinimi vardır. Uzun yılların birikimi, sağlam, sağlıklı, kişilik yapısı ile Atatürkçü düşüncenin saygın ideoloğu önceki Genel Başkanımız Sayın Yekta Güngör Özden siyasete girmelidir. Politikada uğraş vereceğini halkımıza duyurmalıdır. Kendisi halkımız tarafından desteklenmektedir. Bu bilgiden hareketle, şube başkanları olarak bu seçeneği sunuyoruz. Kendilerini politikaya girmeye, nereye, nerede ve nasıl bir konumla yön çizeceğini kendisine bırakıyoruz. Maddi ve manevi desteğimizi vermeye hazırız... Derneğimiz tüzel kişiliğinin ve bağımsızlığının üzerine titreyerek koruyacağını, partileşmeyeceğini de kamuoyuna duyururuz.”

Ben bu konu görüşülürken yoktum. Sonrasında 168 olumlu, bir ya da iki olumsuz oy ile aynı doğrultuda karar alınmış.

Biz de toplantılar yaparak, CHP’de birleşmekten başlayan görüşleri dinleyerek yeni parti kurma önerisini aylar sonra gündeme geçirdik. Bu arada 1 Şubat 2002’de bir sergide karşılaştığım Deniz Baykal’a önerilerim, kendimi dışlayarak yaptığım birleştirme çağrım karşılık bulmadı.

Parti kuruldu. ADD’nin desteğini istemedik, beklemedik. Ama bizi bu yola itenler, karşıtlıktan da çekinmediler. Kimilerini belirtmek zorunda kaldığım isimlerin tutumlarını onları tanıyanlar değerlendirmeli, kendileri de düşünmelidir. Birleştirip bütünleştirme, bu olumlu çabalara örnek ve öncü olması amacıyla, spor ve sanat türü siyaseti benimsetme dileğiyle, ulusumuzun seçeneğine sunduğumuz parti gereken ilgiyi görmedi. Dernekte ve Türk Hukuk Kurumu’nda olduğu gibi partideki özverim de karşılık bulmadı.

CDP’den neden ayrıldım

Birleşerek büyüyüp güçlenme çağrımı tek tek oylarıyla benimseyip görüşmelere katılanlar, protokolü yazanlar, son biçimini vermek üzere benim imzalamamı ve Kurucular Kurulu toplantısının yapılmasını günüyle birlikte karara bağlayanlar, son gün toplantıyı sonuçsuz bırakma oyununa girince partiyi bıraktım. Diktatörce dayatmalara karşıyım. Birlikte yola çıktığımız kimileri güven sarsınca orada duramazdım. Kendileriyle birlikte birleşmeyi öngördük. Onlar istemese, ben de isteyemezdim. Kendi kararlarına, imzalarına sahip çıkmayanlar, kendilerini yadsımış olurlar. Toplantı yapılır, tartışılır, uygun bulunan onanır, bulunmayan geri çevrilir, düzeltilir ya da tümüyle vazgeçilirdi. Toplantıyı engellemek, kulislere, kliklere, hiziplere başvurmak, başka partilerdeki hastalıkları içimize taşımak benim karşı olduğum durumlardır. Bu nedenlerle partiyi bir daha siyasete dönmemek üzere, bıraktım. Arkadaşlığı, dostluğu hiçe sayarak tutkuyla yürümek bana yakışmazdı. Bu değerleri ve olguları çiğneyenlerle de artık birlikte olamazdım. Şimdi orada yararlı olmaya çalışanlar var, başarılarını diliyorum. Gençlere siyaset öneriyorum. Onları gerçek güç sayıyorum. Bu nedenle TÜRKSOLU’nda yazıyorum. Ayrıldığımız kimselerin kişilikleriyle ilgili konuşmak bana yakışmaz.



DEVAM EDECEK..


http://www.turksolu.com.tr/53/add53.htm

..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder