12 Eylül 2015 Cumartesi

AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME BÖLÜM 1




AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME  
BÖLÜM 1




Öner AKGÜL,

Özet;

Devletlerin ulusal egemenlik anlayısları ile yetki devrine bakısları arasında yakın bir iliski bulunmaktadır. Bu iliskinin en önemli boyutu güvenliktir. Devletin güvenligi genelde yetkilerin münhasıran muhafazasını içerse de özelde bu yetkilerin devri bir güvenlik sorunudur. Avrupa ülkelerine bakıldıgında 1951 yılında Avrupa Kömür Çelik Toplulugu ile baslayan yetki devri konusu bir çok
alana yayılmaya baslamıstır. 1957 yılında Roma Antlasması tarafından Avrupa Ekonomik Toplulugu’nun kurulması ile yetki devri hız kazanmıstır. Bir çok ulusal politika alanı uluslarüstü bir otoritenin yasama yetkisine bırakılmıstır. 1992 yılına kadar çesitli tadillere ugramıs Avrupa bütünlesmesi, devredilen yetkilerin kapsamını genisletmistir. Maastricht Antlasması tarafından 1992 yılında Avrupa
Birligi’nin kurulması ile birlikte ulus devletin yetki devrinin sınırlarına ulasılmıstır. Nitekim “Avrupa Toplulukları”, “Ortak Güvenlik ve Dıs Politika” son olarak “Adalet ve Iç islerinde Is birligi” alanlarından olusan üç sütunlu sisteme “Avrupa Birligi (AB)” adı verilmistir.
Devletin güvenligini dogrudan ilgilendiren, dıs politika ve iç islerine iliskin yetkiler AB’ye devredilmemistir. Bu konularda kararın oy birligi ile alınacagı belirlenmistir. Ancak bu alanların da dısında vergi, savunma sanayi, terör ve bazı ekonomi politikaları gibi alanların, devletin güvenligini ilgilendirmesi sebebiyle ülkelerin bu yetkileri münhasıran kendi tekelinde bulundurdugu gözlemlenmektedir. Bu arastırma ile AB ülkelerinin güvenlik gerekçesiyle hangi yetkilerini, uluslar üstü sisteme devretmedigini ortaya koymak amaçlanmıstır. AB ülkelerinin egemenlik yetkileri konusundaki tutumu, devletin güvenliginin gerektirdigi ölçüde devredilmesini gerekli kılmaktadır.

1 Yazar Hakkında;  Öner Akgül,  SAREN, Uluslararası Iliskiler Bölümü, Sivil 2’nci Sınıf Ögrencisi.
AVRUPA BIRLIGI ÜLKELERININ YETKILERINI GÜVENLIK GEREKÇESIYLE TÜMÜYLE AVRUPA BIRLIGI’NE DEVRETMEDIKLERI ALANLAR ÜZERINE BIR ÇÖZÜMLEME

Devredilmeyen yetkiler ise, Devletlerin güvenlik gerekçelerinin bir sonucudur.

Anahtar Kelimeler: Ulus Devlet, Avrupa Birligi, Avrupalı Devletler,
Güvenlik Gerekçeleri, Yetki Devri

Giriş

Dünya tarihi içerisinde Avrupa ülkeleri tarafından yapılan savaslar büyük yer tutmaktadır. Özellikle I. ve II. Dünya Savasları sonucunda Avrupalı devletlerin ekonomileri oldukça yıpranmıs ve ABD’ye olan bagımlılıkları artmıstır. Bu dönemden sonra savasların maliyeti, kazancından fazla hâle gelmistir. Savasların bu derece yıkıcı sonuçlar vermis olması uluslararası iliskiler biliminde barıs arastırmaları nın sayısını artırmıstır. Devletler, savasın engellenebilmesi için uluslararası isbirliklerinin yeterli olmadıgı kanısına varmıstır. Bu
nedenle çok taraflı is birliginin yerini yetki devri almıstır. Yetki devri konularının sıklıkla gündeme getirilmesi, bilim adamları ve Avrupalı
devlet adamlarını da etkilemistir.

II. Dünya Savası sonrasında Fransa, yeniden bir tehdit olması muhtemel Almanya’yı dengelemek amacıyla Avrupa Kömür Çelik Toplulugu fikrini ortaya atmıs ve yetki devrinin ilk örnegi gösterilmistir. Egemenlik yetkilerinin devrinin her alanda olabilecegini ileri süren bilim adamlarının görüsleri2 ile güvenlik üzerine de bir örgütlenmenin olabilecegi düsünülmüs ancak bunun çıktısı olan ‘Avrupa Savunma Toplulugu’(AST) projesi reddedilmistir. Nitekim, 1957 yılında kurulan Avrupa Ekonomik Toplulugu’nun (AET) basarılı olması da yetki devrinin
ancak ekonomik alanlarda mümkün oldugunu ortaya koymustur. Bu sürecin akabinde 1992 yılında Avrupa Birligi’nin (AB) kurulması, güvenlik konularında da is birligi olabilecegini ortaya koysa da,2  Güvenlik ve dıs politika konuları ile iç islerine yönelik yetkilerin devredilmemis olması yetki devrinin sınırlarını belirlemistir.

2 Bu çalısmalar David Mitrany ve Ernst Haas gibi siyaset bilimcilerin teorik anlamda ortayakoydukları fonksiyonalizm ve neo-fonksiyonalizm gibi entegrasyon teorilerini kapsamaktadır.


Bu baglamda en önemli husus, yetki devrinin devletler tarafından kapsamı çizilmis bir sınırının bulunmasıdır. Ekonomik anlamda yetkilerin bir üst kuruma devredilmesi tüm devletlerin ortak çıkarına dayanan bir konu iken, dıs politika ve iç isleri konuları güvenlik gerekçesiyle AB otoritesine devredilmemektedir. Bunlar AB mevzuatı içerisinde kurgulanmıs olmasına ragmen bazı yetkiler ise sadece ulus devlete özgü bırakılmaktadır. Savunma sanayi ile ilgili yetkilerin AB mevzuatı içerisine hiç dâhil edilmemis olması ulus devlet kimliginin
korundugunu göstergedir. Diger taraftan vergileme ile ilgili konularda AB sadece mevzuatın yakınlastırılması ile yetkili kılınmıs, vergi üzerine yasama yapma yetkisi devletin sahsına münhasır bir alan olarak bırakılmıstır. Ayrıca terörle mücadelenin adalet ve iç isleri baslıgında, devredilmemis yetkiler içerisinde bulundurulması da bu konuda ulus devletin yetkileri elinde bulundurdugunun göstergesidir.

Çalısmanın amacı AB ülkelerinde ulus devlet kimliginin hâlen korundugunun vurgulanmasıdır. Bunu açıklamak için güvenlik gerekçesi ile devredilmeyen yetkiler ortaya konulmustur. Avrupalı devletlerdeki yetki devri konusuna güvenlik çerçevesinden bakılmaktadır. Bu baglamda, arastırmada, AB ülkelerinde egemenlik yetkilerinin devri sorunu üzerine odaklanılmaktadır. 

Avrupa Toplulukları uluslar üstü bir kurum iken, yetki devri açısından Avrupa Birligi’nden farklı oldugu ortaya konulmaktadır.  Hangi yetkilerin dogrudan AB’ye devredildigi bu kapsamda aktarılmaktadır. Diger taraftan Avrupa Birligi’nin üç sütundan olusan yapısının yetki devri üzerindeki etkisi de açıklanmaktadır.

BÖLÜM I: 

AB Ülkelerinde Egemenlik Yetkilerinin Devri Sorunu


Açıklıga kavusturulması gereken temel husus, terimsel kavram karmasasını ortadan kaldırmaktır. Çünkü, yetki devrini esasen ilgilendiren husus bu kavramlardan hareketle literatüre girmektedir. Bu baglamda en önemli nokta uluslar üstü (supranational) ve hükûmetler arası (intergovernmental) kavramlarının ayrımıdır. Bu ayrımın net bir sekilde aktarılması çalısmanın saglıklı bir temele oturması açısından önemlidir. Buna göre uluslar üstü örgütlenmelerde devletler o konuya iliskin yetkileri tamamıyla üst kuruma devredebilmektedir.3
Uluslar üstü otorite devletlerden aldıgı bu yetkiye istinaden birligi temsilen kendiliginden, müdahaleye ihtiyaç duymaksızın karar alabilmektedir. Buna karsın, bir yetkinin uluslar üstü bir sisteme devri mutlak degildir. Ilgili politika alanı devletin hâlâ kendi politika alanıdır ve istedigi düzenlemeyi yapabilir. Zaten federe devletler bile yetkilerini mutlak bir sekilde federal devlete devretmemektedir ler. Ancak esas olan durum üye devletler, uluslar üstü otoritenin topluluk mevzuatına göre tesis etmis oldugu karara aykırı bir karar alamaz. Üzerinde durulan diger kavram, hükümetler arası kavramıdır.

Hükûmetler arası kavramı adından da anlasılabilecegi gibi devletlerin egemenlik yetkilerini devretmedikleri, hükûmetlerin düzenlenen bir uluslararası konferansta oy birligi ile karar aldıgı durumu belirtmektedir. Burada herhangi bir devletin aleyhte oy kullanması, alınacak karar üzerinde veto etkisi göstermektedir ki bu da güvenlik ile ilgili konularda bu yöntemle karar alındıgının bir göstergesidir.
Son olarak açıklıga kavusturulması gereken bir husus da “yetki devri” ile “yetki tanıma” kavramlarıdır. Yetki devri, yetki tanımaya göre daha mutlak niteliktedir. Devletler bir alandaki yetkilerini devrettikleri zaman üst otorite o konu ile ilgili her türlü düzenlemeyi yapabilir. Yetki tanıma ise egemen devletlerin üst otoriteye, bu devletler tarafından çerçevesi çizilmis bir politikanın uygulamasının ya da temsilinin bırakılmasıdır.  Türkiye’de TBMM’nin Bakanlar Kuruluna yetki tanıması degerlendirilebilir. 
Bu kavramlar ulusal hukuka özgü olup4, aynı zamanda uluslararası hukukta da uygulanmaktadır. Nitekim, AB içerisinde her iki kavram da görülmektedir.

3 Okan Gümüş, Aziz SEVI, Uluslararası Iliskiler Sözlügü, Dıs isleri Bakanlıgı Yayınları,. Ankara, 1996.

1. Avrupa Toplulugu ve Devredilen Yetkiler

1.1. Avrupa Toplulukları

Ikinci Dünya Savası özellikle Avrupa’ya dünya tarihinin en agır sonuçlarını yasatan olayıdır. Bu savasa sebep olan nedenlere bakıldıgında, Birinci Dünya Savası’ndan sonra Almanya’nın silahlanması ve hızlı sanayilesmenin beraberinde getirdigi asırı üretim bunalımı ya da 1929 Ekonomik Buhranıdır5. Ekonomik buhranın genis halk kitlelerinin alım gücünü düsürmüs olması, Avrupa ülkelerindeki makro(ayrıca mikro) ekonomik politikaları da etkilemis olması, fasist diktatörlüklere giden yolun önünü açmıstır6. 2 Eylül 1939 yılında
baslayan savas 1945 yılına gelindiginde henüz bir önceki savaşın sonuçları yüzünden toparlanamamıs Avrupa’yı iyiden iyiye yıpratmıs
ve ABD’ye olan bagımlılıgı hem üretim hem de borç iliskisi nedeniyle artırmıstır.


4 Yetki Devri ve Yetki Tanıma Konularında Iç Hukuk Düzenlemelerinden Örnek: Erdogan Teziç ve Necmi Yüzbasıoglu gibi bazı yazarlara göre,  Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesi, “yetki devri” niteliginde degil, “yetki  verme” veya “yetki tanıma” niteligindedir. Erdogan Teziç’e göre, “1961 Anayasasında oldugu gibi, 1982
Anayasasında da Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisinin tanınmıs olması, yasama yetkisinin devredilmezligi ilkesini ortadan kaldırmamaktadır. Söyle ki, Bakanlar Kuruluna KHK çıkarma yetkisinin verilmesi, kanunla düzenlenecek konuların yürütmenin düzenleme alanına sokulması, ya da yasama alanından çıkarılması (délégalisation) sonucunu dogurmamaktadır. Yasama organı verdigi yetkiyi her zaman bir kanunla geri alabilecegi gibi, o alanda, daha sonra yasal düzenlemede de bulunabilir” Necmi Yüzbasıoglu da aynı sekilde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kuruluna kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisi vermesinin “yetki devri” degil, “yetki verme” niteliginde oldugunu savunmakta dır. Yazara göre, “herhangi bir alanda aslî düzenleme yetkisi, yasama organında oldugu, yani yasama organının her an bizzat kendisinin düzenleyebilecegi, isten tamamen el çekmedigi sürece, yürütme organının kendi denetimi altında, geçici bir süre için, bu alanı yürütme organının düzenlemesine izin vermesi yetki devri degildir. Dolayısıyla, Meclis’in bir alanı asıl düzenleme yetkisini kendisinde alıkoyarak, yürütme organına kendisinin belirledigi bir konuda ya da alanda, yine kendisinin denetimi altında, belirli bir süre için sonunda kendisinin son sözü söyleyebilecegi bir yetki vermesi; yasama organının bu alandan elini çekmeyip her an bizzat düzenleyebilmesi kosuluyla, yetki yasama yetkisi niteliginde de olsa, yetki devri olarak kabul edilemez. 
(Kemal GÖZLER, Kanun Hükmünde Kararnamelerin Hukukî Rejimi, Ekin Kitabevi, Birinci Baskı, Bursa, Subat 2000).

5 Nalan Ölmezogulları, Ekonomik Sistemler ve Küresellesen Kapitalizm, 3.Baskı, Ezgi Kitabevi, 1999,sf:80.
6 Ölmezogulları, sf.83.


1.1.1.Avrupa Kömür Çelik Toplulugu 1951

Ikinci Dünya Savası tüm Avrupa ülkeleri için bir siyaset analizidir. Özellikle, Fransa’nın Almanya’yı Versay gibi anlasmalarla baglamaya çalısmasının bedelini çok agır bir sekilde ödemis olması, bölgesel üstünlüge yönelik stratejisinde degisiklikler yapmaya itmistir. Iste günümüzde Avrupa Birligi olarak adlandırılan bu kurumun temelleri Fransa’nın Almanya’yı çevreleme çabasının bir ürünü olarak “Avrupa Kömür Çelik Toplulugu” ile atılmıstır. Aslında ekonomik ürünleri ihtiva ettiginden bir ekonomik toplulugu olarak düsünülse de AKÇT tam
anlamıyla bir güvenlik toplulugudur.7 Nitekim, savunma sanayinin iki önemli materyali olan kömür ve çeligin uluslar üstü bir otoritenin yetkisine devredilmesi de Almanya’nın yeniden canlandırılabilecek savunma sanayini kontrol altına alma çabasının bir sonucudur. AKÇT’nin kurucu babası Fransa eski Dısisleri Bakanı Robert Schuman’ın 07 Mayıs 1951 günü yaptıgı konusmada;
“Almanya ile Fransa arasında savas düsünülemez degildir, ancak artık, materyal olarak imkansızdır” sözleriyle AKÇT’nin aslında bir güvenlik toplulugu oldugunu vurgulamıstır.

Baslangıç asamasında AKÇT bazı liderler tarafından sadece bir uluslararası örgüt olarak kabul edilirken, bazı liderler de bu örgütü Avrupa Birlesik Devletleri (ya da Federal Avrupa) fikrinin tohumu olarak görmüslerdir.8 Nitekim bu süreçten sonra ulus-devlet fikri bir süre için zayıflama egilimi içerisine girmistir. Ulus-devletin zayıflaması beraberinde uluslar üstü is birligini gelistirmis olsa da aslında bu is birliginin sadece “yumusak politika” alanlarında varlık gösterdigi de göze çarpmaktadır.


7 AKÇT’yi kuran Paris Antlasması imzalanırken, Robert Schuman bu toplulugun esasen güvenlik içerdigini su sözlerle aktarmaktadır. “Dünya barısı, ona yönelen tehditler ortak çabalar ile paylasılmadıkça hiçbir zaman güvende olmayacaktır.” Burada belirtilen ortak çaba, AKÇT’nin kendisidir. Pascal Fontaine, A New Idea for Europe: The Schuman Declaration-1950-2000, Brüksel, Office for Official
Publications of the European Communities, 2000.
8 Winston S. Churchıll, “The Tragedy of Europe”, (ed. By) Brent F. Nelsen & Alexander C-G.Stubb, The European Union: Reading on the Theory and Practise of European Integration, Ikinci Baskı, New York, Palgrave Publ., 1998.


1.1.2.Avrupa Savunma Toplulugu 1952


AKÇT’den hemen bir yıl sonra 27 Mayıs 1952 tarihinde Avrupa Savunma Toplulugu projesi yine Fransa tarafından ABD’nin Avrupa politikalarına karsı ileri sürülmüstür. Sebep bu sefer Kore Savası’nda ABD tarafından Sovyet tehdidine karsı silahlandırılmak istenen Almanya’nın, Fransa tarafından tehdit olarak algılanmasıdır.9 Bunun da ötesinde aslında dönemin Alman Basbakanı artık Almanya’nın yeniden silahlandırılması gerekliligi üzerinde durmaktaydı. Nitekim Almanya’da bulunan isgal kuvvetleri zayıf ve yetersizdi. Adenauer ani
bir Kızıl Ordu baskınına karsı bir Alman ordusunun kurulmasını sart görüyordu.10 Esasında proje, askerî ve politik uluslar üstü bir otorite
kurmayı amaçlamaktadır ve AKÇT’nin askerî kanadı olarak gösterilmektedir.

Dönemin Fransa Dıs Isleri Bakanı Réne Pleven tarafından ortaya atılan projede, Fransa’nın güvenlik endiseleri yatmaktadır. Buna göre Pleven, Alman ulusal ordusunu uluslar üstü bir birliktelik ya da komuta potasında eritmeyi amaçlamaktadır.11 Ancak bu sekilde Alman tehdidinin engellenebilecegi düsünülmektedir. Almanya ya ABD tarafından tampon bölge olarak silahlandırılacak tır ya da AST içerisinde sınırlı ve kontrollü sınırlandırılmasına izin verilecektir. ABD’nin AST’yi desteklemesi ise her iki durumda da Almanya’nın silahlandırılmasını istediginin göstergesidir.

Nitekim, Fransa tarafından ortaya atılan AST fikri, Almanya’nın arzulamasına ve Benelüks ülkelerinin destegine ragmen yine Fransa ulusal parlamentosu tarafından reddedilmistir. 



9 Seth G.Jones, “The European Union and the Security Dilemma”, Security Studies, Vol., 12,(3) Ilkbahar 2003, s: 114.
10 Desmond Dinan, Europe Recast: A History of European Union, Palgrave Mc Millan, 1998.
11 Mette Eilstrup-Sangiovannı & Daniel Verdıer, “European Integration as a Solution to War”, European Journal of International Relations, Vol. 11(1), pp: 99–135.

Fransa parlamentosu içindeki Komünist ve Milliyetçi gruplar, yeniden silahlandırılmıs bir Almanya’yı Fransa için tahammül edilemez  bulmus ve zekice hazırlanmıs Avrupa Savunma Toplulugu projesini reddetmislerdir.12

Fransa’nın güvenlik endiseleri bir ortak Avrupa ordusunun kurulmasını engellemis tir.


1.1.3 Avrupa Toplulukları ve Organları


Günümüz Avrupa bütünlesmesinin mihenk tası sayılan kurum Avrupa Ekonomik Toplulugu’dur (AET). AKÇT otoritesinin, bölgesel barısı ve kömür-çelik üzerinde sagladıgı denetimin basarısı her ne kadar Avrupa Savunma Toplulugunda görülmese de, bu birlikteligi ekonomik alanda da icraata geçirmek için 1957 yılında Roma Antlasması imzalanmıstır. Aynı zamanda Avrupa Atom Enerjisi Ajansını kurarak Atom arastırmaları konusunda is birligine giden yolun önünü açmıstır. Esasen bir takım ulusal yetkilerin tamamen devrinin söz konusu
oldugu örgüt AET’dir. AET, 1957’den sonra bir takım degisikliklere ugramıstır. Yıllara yaygın bir süre içerisinde kapsamı genislemis ve günümüzdeki Avrupa Toplulukları (AT) formunu almıstır. Devredilen yetkilerin hangi kurum tarafından icra edildigini aktarmak için, Toplulugun örgütsel yapılanmasını incelemek dogru olacaktır. 

Buna göre:

AT; genel siyaseti etkilemeyi haiz, 4 ana kurumdan olusmaktadır: Bunlar, Avrupa Parlamentosu, Konsey, Komisyon, Adalet Divanı’dır13.
(Avrupa Birligi, AT’yi, Ortak Savunma ve Güvenlik Politikası’nı ve Adalet ve Iç isleri Politikası’nı kapsıyor. Bu belirtildikten sonra AB kısaltması kullanılmaya devam edilebilir.) Bunların yanı sıra yılda en az iki defa toplanan AB Devlet ve Hükûmet Baskanları Konseyi bulunmaktadır. Bu zirvede devletler, Toplulugun genel siyasetine yön vermektedirler. AB Konseyi’nin niteligi hükûmetler arası olup oy birligi ile karar vermektedir. Ancak esasen islemleri yürüten organ AB Bakanlar Konseyi (literatürde sadece Konsey olarak geçer)’dir. 

12 Veysel Bozkurt, Avrupa Birligi ve Türkiye, Bursa, Vipas 2001.
13 Avrupa Toplulukları Kurucu Antlasması (ATKA), Madde 189-285.



Ancak Bakanlar Konseyi sadece oy birligi ile degil aynı zamanda agırlıklı çogunlukla14 da karar alabilmektedir15. Nitekim bu yönü ile uluslar üstü
bir nitelik kazandıgı söylenebilir.
Çalısmanın özünü olusturan kendilerine yetki devredilen kurumlar ise Komisyon, Parlamento ve Adalet Divanı (ATAD), uluslar üstü niteliktedir. Ilke olarak bu kurumların hiçbir üyesi atandıkları ülkeleri temsil etmezler. Bagımsızlık ve tarafsızlık esasen belirlenmistir.
Parlamento üyeleri geldikleri ülkeleri degil, baglı bulundukları siyasi parti fraksiyonlarını temsil etmektedirler.16 Komisyon ise üye devletler tarafından atanmıs komiserlerden mütesekkildir. Komisyon da uluslar üstü bir kurum olup esasen görevi topluluk mevzuatına uyulup uyulmadıgını kontrol etmektedir.17 Toplulugun yasama sürecini baslatan Komisyon, bu yetkiyi Konsey ve gerektiginde Avrupa Parlamentosu ile birlikte kullanmaktadır. Avrupa Birligi bütünlesme tarihinde Parlamentonun, Avrupalılık ruhunu yansıtması açısından
önemi bulunmaktadır. Nitekim süreç içerisinde asamalı olarak Avrupa Parlamentosu danıssal hizmet veren bir kurum olmanın ötesine geçmis,
karar verme sürecinde etkin rol oynamaya baslamıstır. Avrupa Parlamentosu, çesitli hâllerde yasama sürecine dâhil olur. Komisyon Parlamento ve Konsey’e herhangi bir konu ile ilgili tekliflerde bulunarak yasama sürecini baslatabilir. 

14 Agırlıklı Çogunluk ile Karar Alma Usulü: Agırlıklı Çogunluk ile karar alma prensibi: Bu kurala göre her devletin nüfusu ile orantılı olarak bir oy agırlıgı bulunmaktadır.(Örnegin; Almanya, Fransa, Ingiltere, Italya 29’ar oya sahipken, Belçika 12, Danimarka 7, Malta 3, 1 Ocak 2007’de üye olan Bulgaristan 10, Avusturya 10 oy hakkı bulunmaktadır.)ATKA’ya göre bir kararın Konsey
tarafından alınabilmesi için lehte en az 258 oy gerekmekte olup aynı zamanda topluluk üyelerinin de 2/3 ‘ünün olumlu yönde oy kullanmıs olması gerekmekte dir.Bu sartları saglamakla birlikte, elde edilen toplam oy sayısı, Birlik nüfusunun %62’sine tekabül etmesi gerekmektedir.Konsey bu üç sartı saglamadıkça karar alamaz (Kamuran Reçber, Avrupa Birligi Mevzuatı, Bursa, Ezgi Kitabevi, 2003).

15 ATKA, Madde 205.
16 John Fairhurst & Christopher Vincenzi, Law of the European Community, Fourth Edition, Essex- England Pearson-Longman, 2003, p:63.
17 a.e., sf:80.


Bunları yaparken danısma, rıza verme, isbirligi ya da ortak karar gibi prosedürler isletilmektedir. 18 Bu anlamda devletler tarafından devredilen yetki bu kurumlar tarafından bu sekilde kullanılmaktadır. ATAD ise hukuka uygunluk denetimi yapmakta olup gerektiginde gerçek kisiler bile ATAD’a devletleri dava edebilmektedir.19 Bu mahkemenin de uluslar üstü niteligi bulunmakta olup baglayıcı karar alabilmektedir.20


2.Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR
..



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder