18 MART ÇANAKKALE DENİZ MUHAREBELERİ VE MR. CHURCHİLL
18 Mart Çanakkale Deniz Muharebeleri ve Mr. Churchill
1914 yılında savaşın başladığı günlerde Türkiye’deki Deniz Kuvvetlerini geliştirmek amacıyla davet edilen ve Türk Deniz kuvvetlerini yönlendiren İngiliz Amirali Limpus komutasındaki heyetin verdiği raporlarla gelişen siyasi olayları, özellikle Türk-Yunan ve Türk-Rus ilişkilerini yakından izleyen Churchill, şahsi olarak diğer pek çok İngiliz politikacısı gibi,Osmanlı Devletinin ne Ege ve Doğu Akdeniz, ne de Karadeniz’de bir varlık göstermesini istemiyordu. Hatta savaş sonu ne olursa olsun Osmanlı topraklarındaki kazançlar öne sürülerek tarafsız Balkan ülkeleri ve İtalya’nın tarafsızlığını bozabileceği hesabını yapıyordu.
Esasen savaşta en ağır yükü Ruslara taşıtmak istedikleri için Rusya’nın Türk Boğazları üzerindeki tarihi hâkimiyet isteğine olumlu yanıt vermişlerdi. Şimdi de sıra tarafsız ülkelerde idi. Bu nedenle Türklerin dost veya düşman tarafta değil de tarafsız kalmasını ve hiçbir şeye karışmadan kaderine razı bir şekilde beklemesini arzu ediyorlardı.
Avrupa’nın siyasi havası bozulmaya başlayınca 27 Temmuz günü kabine toplantısında teslim edilmek üzere olan iki geminin Türklere verilmemesini, bu gemilerin Alman Donanmasına katılacağını bildiğini, bunun önlenmesi için tek çarenin bu gemilere el koymak olduğunu öne sürdü ve başardı.
Berlin bu iki gemi olayından yararlanmakta gecikmedi. Birinci Dünya Savaşının başlamasının arifesinde Akdeniz’de, hem Avusturya Donanmasını üstün İngiliz ve Fransız Donanması karşısında Adriyatik Denizinde yalnız bırakmama, güç ve moral verme ve aynı zamanda da, İtalyanları etkileyerek kendi yanlarına çekme amacıyla 1912 yılında gönderilen iki güçlü Alman gemisi vardı. Zamanının en güçlü savaş gemilerinden Göben (1911’de denize indirildi. 23.000 tonluk, azami sürati 29 mil, boyu 186 m. ve mürettebatı 1031 kişi,10 tane 28 cm.lik, 12 tane 15cm.lik,12 tane de 8,8 cm.lik topa sahip) ,yardımcısı Breslav da (1911 tarihinde denize indirilmiş,4550 ton hacimde, azami hızı 27,6 mil,136 m. uzunluğunda, personel sayısı 373 kişidir. Silahları: 10 ad.10,5 luk top ve 2 torpil kovanıdır). (1) Deniz Bakanı Winston Churchill bu iki gemiyi savaş başlar başlamaz yok edip hem Ak denizde kesin bir hâkimiyet ve hem de savaşacak askerler için büyük bir moral kazandırmayı düşlüyordu. Başbakan Asquit’in ifadesiyle “ Göben Churchill’in ağzını sulandırıyordu” (2)
Ak denizdeki İngiliz Donanması savaş başlar başlamaz bu iki gemiyi saf dışı etmek için büyük bir heves ve hazırlık içindeydiler. 4 Ağustos günü İngiltere Almanya’ya savaş ilan ettiği zaman Mesina’da kömür ikmali yapan gemiler birden kayboldular.
Güçlü İngiliz ve Fransız donanması bütün aramalara rağmen bu gemileri yakalayamadılar ve her iki gemi 10 Ağustos günü Çanakkale Boğazını savunan Türk tahkimatının karşısına geldiler. Türkler, Almanya ile yaptıkları anlaşma gereği, bu iki geminin Boğazdan geçmesine izin verdiler. Bununla da kalmadılar, İngiltere’nin parası ödenmesine rağmen teslim etmeyerek el koyduğu ve kendi donanmasına kattığı iki gemi yerine, Alman hükümetinin bu iki gemiyi Türklere sattığı belirtilerek iki gemiyi Yavuz Sultan Selim ve Midilli adları ile Türk Donanmasına dâhil ettiler. Bu arada Churchill’in Türk gemilerine karşı düşmanca davranışı Amiral Limpus heyetinin varlığını gereksiz kıldı ve 5 Ağustos günü Amiral Donanma Komutanlığından alındı ve kendilerine Türkiye’de kalmak isterlerse Deniz Kuvvetleri Komutanlığında çalışmaya devam edebilecekleri bildirildi. 16 Ağustos günü Göben ve Breslav birliğinin komutanı Amiral Suchon, İngiliz amiralin yerine Donanma Komutanlığına atandı. Amiral Suchon karargâhını Haliçte sahile bağlı Korkuvado Yatında kurdu. (3)
Bu iki geminin göz göre göre kaçırılması, Churchill ve İngiliz Donanmasının prestijine indirilmiş büyük bir darbe olarak algılandı. Bu iki geminin kaybı sonradan İngiltere ve müttefiklerine büyük dertler açacak, Karadeniz’de Rus deniz hâkimiyetine son verdiği gibi 29 Ekimde Karadeniz’de Rus limanları Odesa, Sivastapol ve Teodosya’yı bombalayınca Türkiye bir emrivaki ile Almanların safında savaşa katılacaktır. Bu skandal sonrasında Churchill bakanlıkta kaldı. İngiliz Akdeniz Filo Komutana Amiral Milne 18 Ağustos günü emekli edildi. Fakat yardımcısı Amiral Troubridge Harp Divanına verildi. Kasım ayında yargılama sonucu suçsuz bulunmasına rağmen bir daha kendisine filo komutanlığı görevi verilmedi.(4)
Churchill bu gelişmeler karşısında o kadar kızmıştı ki, Başbakan Asquit onun “17 Ağustos günü Kabine toplantısında, o bilinen havası ile, Çanakkale boğazına gönderilecek bir filo ile Marmara’ya girip Göben ve Breslav gemilerini batırmayı teklif ettiğini ancak Savaş Bakanı ve Hindistan Bakanının Türklere karşı yapılacak böyle bir hareketin mahzurlu olacağını söyleyerek karşı çıktılarını” belirtmektedir. (5)
Gelişen siyasi durumdan yararlanmak isteyen Yunan Başbakanı Venizelos 19 Ağustos günü Yunanistan’ın bütün Deniz ve Kara gücünü İngiltere’nin emrine vermeğe hazır olduğunu bildirdi. Dışişleri Bakanı Edward Grey bu teklifi reddetti.(6) Ama Churchill hala Boğazlara yapılacak bir saldırının cazibesi altındaydı. 1 Eylülde kurmay heyetine Boğazlara zamanı gelince bir harekât yapmak için gerekli planlamanın yapılmasını emretti, ayni zamanda Boğaz çıkışındaki İngiliz Filo Komutanına Yavuz ve Midillinin çıkışını önleme emri verdi. Bir Türk torpido gemisi 27 Eylül günü Boğazdan çıkınca İngiliz gemileri geçişine izin vermedi. Bu düşmanca ve tahrik edici davranıştan büyük rahatsızlık duyan Türk Komuta Heyeti Boğazın uluslar arası trafiğe kapatıldığını ilan etti ve Boğazı mayınlamaya başladı. Bilindiği gibi Boğazlar Rusya için buzlarla kapanmayan tek ihracat yolu idi ve Rusya ihracat ürünlerinin %50’sini bu yolla gönderebiliyordu. Boğazlar kapanınca yüzlerce Rus gemisi Marmara’da kapalı kaldı ve daha sonra da Rusya’ya döndüler. Bu Churchill’in Türklere ve kendi müttefiklerine karşı yaptığı bir başka ölümcül hata oldu. Bu nedenle de Venizelos’un teklifinden yararlanmak istedi.
31 Ağustos günü Türklere karşı yeni bir Balkan Birliği oluşturma amacıyla Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan Devlet liderlerine İttifak Devletlerine katılmaları için birer özel mektup gönderdi. Dış İşleri Bakanı Edward Grey’e gönderdiği bir başka mektupla, “Hıristiyan Balkan Devletlerinin müşterek bir harekâtına karşı artık Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının kendilerine ilgilendiremeyeceği” konusunda uyardı.(7)
2 Eylül günü Türkiye’ye karşı yapılması muhtemel bir müşterek harekât için Yunan temsilcileri ile özel görüşmelere başladı. Tarafsız Balkan devletlerini ve İtalya’yı kendi yanlarına almak için Türkiye’yi dilim dilim parçalayıp bu ülkelerin önüne atmak gereğine inanan Churchill ve bazı politikacılar Türkiye’nin karşı tarafta olmasını arzu eden bir tutum içindeydiler.(8)
Avrupa cephesinde savaş durağan bir hal almıştı. Rus Cephesinde General Hindenburg çok usta manevralarla Tanenberg ve Masurian Gölü çevresinde iki Rus Ordusunu ard arda mağlup edince, savaşta Rusya’nın büyük insan gücüne güvenen İngiliz ve Fransızlarda rahatsızlık başlamıştı. Eğer mühimmat ve malzeme sıkıntısı çeken Rus Orduları yardım alamazlarsa Rus Cephesi çökebilirdi. Bu durum tek cephede savaşacak Almanya karşısındaki İngiliz ve Fransızları bir felaketle baş başa bırakabilirdi.(9)
1915 yılının ilk günlerinde Kafkasya’da saldırıya geçen Türk Ordusunun muharebeleri sürpriz bir şekilde gelişiyordu. Bu durumda Türklerin dikkatini dağıtmak için bir harekât yapılmasını isteyen Rus Komutanlığının mektubu alınınca, Churchill yeniden harekete geçti. Bu sefer Savaş Bakanı Lord Kitchener de aynı görüşü benimsiyordu. 9 Kasım günü yapılan bir görüşme sırasında esasen Lloyd George’un teklif ettiği Selanik, Sir John Maxwell’in teklif ettiği İskenderun bölgelerine çıkarma yapma teklifleri kabul görmemiş, Yunanlıların teklifi de Rusların itirazı nedeni ile reddedilmişti. Sonunda Churchill’in Çanakkale Boğazına saldırma teklifi ayakta kalmıştı.(10)
3 Ocak günü, Savaş Konseyinin yaptığı toplantı sırasında Çhurchill bütün ustalığını kullanarak sadece yaşlı savaş gemileri ile Boğazın geçilebileceği konusunda herkesi ikna etti. Tıpkı 100 sene evvel olduğu gibi Boğazı geçen gemiler İstanbul önüne gelince panik başlayacak, bir hükümet darbesi sonucu iktidar değişecek, hem Türkler savaştan çekilecek, Rusya’ya yardım imkanı sağlanacak ve savaştan çekilmesi önlenecek, hem de tarafsız Balkan ülkeleri ve İtalya’nın birliğe katılması sağlanabilecekti.(11) Bu nedenle Boğazların kaybı, aynı zamanda Avrupa’daki savaşın da sonunu getirebilecek bir değer taşıyordu. Böyle bir harekâtın yapılıp yapılamayacağı bölgedeki komutan Amiral Sackwill Carden’e sorulduğunda, o safha safha üstün ateş gücünden yararlanmak suretiyle yapılabilir cevabını verince Savaş Konseyinin bütün tereddüdü giderildi ve ateş gücünü arttırmak için Donanmanın en büyük ve güçlü gemisi “Queen Elizabeth” de bu kampanyaya dâhil edildi.(12)
Winston Churchill’i sadece deniz silahlarının Türk kıyı topçusunun menzili dışındaki muhtelif mesafelerden yapacağı atışlarla, her metrekareyi ateşle döve döve Boğazı geçebileceğine inandıran bilgiler nelerdi. Tabii en önemli bilgiler iki seneye yakın Türk Deniz Kuvvetlerini elinde tutan Amiral Limpus ve heyetinden alınmıştı. Churchill ve İngiliz Denizcileri Boğaz tahkimatlarını, silahların, cephane ve malzemelerin durumunu çok iyi biliyorlardı. Bulgaristan ve Romanya tarafsızlığını korumak için Almanya’dan yardım konvoyunun geçişine henüz izin vermemişlerdi. Silahların menzilini de hesaplamışlar, Türk topçusuna yakalanmadan hangi hedefleri nasıl vuracaklarını da tespit etmişlerdi.
Churchill ve İngilizleri en çok tahrik eden 100 yıl önce Napolyon Savaşları sırasında İngilizlerin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Duckwood’un inanılmaz macerası olmuştu. O günlerde Amiral Duckwood’un İstanbul seferi Deniz Harp Okulunda Korvet Kaptanı Bogarth tarafından okutuluyordu. Duckwood 8 savaş gemisi, 2 Firkateyn, 2 kalyondan müteşekkil bir filo ile 19 Şubat 1807 günü Çanakkale Boğazından girmiş, Nara açıklarında küçük bir Türk filosunu tahrip ederek Marmara’ya geçmiş, 20 Şubat günü İstanbul önüne gelmiş, Napolyonun Elçisi General Sebastiyani’nin kovulması ve Türk Donanmasının teslimini talep etmişti. İsteklere olumlu yanıt vermeyen Osmanlı Devleti görüşmeleri uzatırken kıyıda savunma tedbirlerini arttırdı. Sonuç alamayacağını anlayan Duckwood 1 Mart’da Çanakkale’ye doğru döndü. 3 Mart günü Boğazdan çıkarken sert bir dirençle karşılaştı. 29 ölü ve 138 yaralı zayiat verirken bütün gemileri ağır hasara uğradı.(13)
Türk kaynaklarına göre Duckwood bir öğle namazı vaktinde Boğaz girişine geldi ve kıyıdakiler onun dost bir filo olduğunu ve İstanbul’u ziyarete geldiğini düşünerek ateş açmamışlar. Duckwood Marmara’da beklerken işlerin çıkmaza girdiğini görünce geri kaçmak istedi ama rüzgâr olmadığı için beklemek zorunda kaldı ve rüzgâr yelkenlerini şişirince de Çanakkale’ye doğru hızla uzaklaştı. Gerçekleri duymak istemeyen İngilizler bu konuda gösterdiği cesaret ve beceri nedeni ile Duckwood’a ne kadar hayranlık duyuyorlarsa, İngiliz Donanmasını Boğaz önünde görünce Boğazı savunan askerlerin korkup kaçacaklarına da o kadar inanıyorlardı. Churchill o muazzam donanma ve ateşine karşı Türk askerinin yine bir şey yapamayacağını ve büyük bir ihtimalle korkup kaçacaklarını zannediyordu. Böylece efsanevi Amiral Duckwood’un başaramadığını başarmış biri olarak tarihe geçmiş olacaktı.
Bir akşam Başbakan Asquıt’in evindeki bir akşam yemeğinde, Başbakanın kızı Violet Asquıt, Lord Kitchenerle sohbet ederken “ Çanakkale ile ilgili kazanılacak zaferin onurunun tamamen Winston Churchill’e ait olacağını” söyledi. Onun Amiral Fisher ve diğer muhaliflerin baskılarına karşı nasıl büyük bir güven ve cesaretle sorumluluğu üzerine aldığından bahsedince, Savaş Bakanı “ Tamamen öyle değil, ben de başından beri bu harekâtı destekliyorum” cevabını vermişti.(14)
Amiral Carden planlandığı gibi 19 Şubat’tan itibaren Boğaz girişindeki mevzileri bombalamağa başladı. Emrinde 14 İngiliz ve 4 Fransız Muharebe gemisi, 35 kadar mayın temizleyici ve yeteri kadar yardımcı gemi toplanmıştı. Bombardımana katılan gemiler Türk toplarının menzili dışında kaldığı için hasara uğramadan rahatça görevlerini yapıyorlardı. 25 Şubatta gemiler Boğaz girişini bombalamaya devam ettiler ve bu bombardımanlar 16 Mart gününe kadar tekrarlandı. O gün Filo Komutanlığında çok önemli bir gelişme oldu. Ağır baskı ve stres sonucu Amiral Carden rahatsızlandı ve görevinden alındı. Aslında Churchill bu görevi baştan itibaren Türkiye’deki İngiliz Misyonu komutanı Amiral Limpus’a vermeği düşünüyordu. Çünkü o Boğaz savunmasının bütün inceliklerine hâkimdi. Ancak böyle bir görevlendirmenin uluslar arası nezaket kuralları ve dürüstlükle bağdaşmayacağı düşünülerek vazgeçilmiş (15) ve komutanlığa Amiral Carden atanmıştı. Hiç vakit kaybedilmeden görev yardımcısı Amiral de Robeck’e verildi. Churchill kendisine fazla gecikmemesini tavsiye edince iki gün sonra asıl saldırının bağlıyacağını belirtti.
Saldırı 18 Mart günü başladı.Sabahın ilk saatlerinden itibaren Boğaza giren 18 savaş gemisi altışarlı üç hat halinde yerlerini aldılar ve 11.30 dan itibaren her tarafa mermiler yağdıran devasa bir ateş ve çelik grubu olarak ilerlemeye başladılar. Ellerindeki cephanenin sınırlı oluşu ve menzil sınırlaması gibi nedenlerle Türk tarafı 12’den sonra ciddi olarak karşılık vermeğe başladı. Akşama kadar 6 saate yakın bir muharebeden sonra. Amiral de Robeck saat 17 civarında donanmasına geri çekilmeyi emretti. Saldırı sırasında 3 savaş gemisi batmış, 3savaş gemisi çok ağır yaralanmış, dört gemi de ağır hasar görmüş ve Toplam 800 denizci ölmüştü. Türklerin kaybı ise 8 top,40 ölü ve 70 yaralı olarak tespit edilmişti.(16)
Winston Churchill ve Lord Kitchener’in en büyük endişesi ikinci saldırının geciktirilme ihtimali idi. Her ikisi de Türklerin savunma gücünün tükendiğine, cephane stoklarının %80 inin harcanması nedeni ile savunma gücünün kalmadığına inanıyorlardı.(17)
Fakat 18 Mart günündeki saldırı sırasında Türkler öylesine soğukkanlı ve güçlü bir direnç göstermişlerdi ki, savaşanlar bir daha aynı şartlarda Boğaza girmeye istekli görünmediler. 22 Mart günü Amiral de Robeck’in Sancak gemisi Queen Elizabeth’de, bölgeye yeni komutan olarak atanan General Hamilton ve üst rütbeli general ve amirallerin de katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda durum detaylı olarak görüşüldü ve bundan sonra sadece deniz kuvveti ile değil kara ve deniz kuvvetlerinin birlikte yapacağı müşterek bir harekâtla saldırının yenilenebileceği kararı alındı ve bu karar teklifi Savaş Konseyine sunuldu.
Deniz Bakanlığında Churchill Çanakkale’ye yeni takviyeler göndermek için büyük gayret sarf ediyor, bölgeye gönderilecek, her gemi, her subay, her asker ve her mermi için olağanüstü bir uğraş veriyordu. Onun bu kadar ısrarlı olmasını anlamakta güçlük çeken yaşlı Amiral Fisher, bir gün ona gönderdiği bit yazının altına şu notu düşecekti: “ Sen Çanakkale ile kafayı yemişsin, başka bir şey düşünemiyorsun. Allah kahretsin şu Çanakkale’yi, orası bizim mezarımız olacak.” (18) Deniz saldırısı bir daha tekrarlanmadı ve alınan karar gereği İngiliz, Fransız ve Koloni ülkeler askerleri 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Gelibolu Yarımadasına muhtelif kıyılardan çıkarak Çanakkale Muharebesinde, Kara Harekâtı olarak yeni bir safha başlattılar.
Bundan sonra her geçen günde Amiral Fisher ile Churchill arasındaki ilişkiler gittikçe bozuldu, nihayet 15 Mayıs günü Churchill Fisherin istifa dilekçesini masasında buldu. Yıllar süren yakın ilişkilerini başından beri yakından izlediğimiz bu ikilinin ayrılması Churchill’i çok üzdü. Ama onu daha çok üzecek başka gelişmelerde olmuştu. Hemen hemen bütün ülke onun aleyhine dönmüş, Churchill’e karşı cephe almışlardı. Boğaz saldırısı ile çok büyük bir hayranlık ve şöhret kazanacağına inanan Deniz Bakanı, cepheden gelen ağır zayiat haberlerinin sonucunda ölüm ve kayıplardan sorumlu tutulmağa başlandı. Mayıs sonlarına doğru, Churchill Deniz Bakanlığından ayrılmağa zorlandı. Ancak istifasına rağmen onun Savaş Konseyi üyeliğine devam etmesi istendi. Kasım ayında Savaş Konseyi yenilendi ve onun devre dışı bırakılması Chuchillde hayal kırıklığı yarattı.
Bir savaş lideri olarak görev yapmasına imkân kalmayınca, bir savaşçı olarak ülkesine hizmet etmek isteyen Churchill müracaatı üzerine Fransız Cephesine gönderildi. Kendi arzusu en az bir Tugaya komuta etmekti. Ancak Londra’dan gelen emirde onun taburdan büyük hiçbir birliğe komuta etmemesi istendiğinden, Churchill’e binbaşı rütbesi ile bir tabur komutanlığı görevi verildi. Bir ay kadar cephede kalan Churchill, mevzilerde yaşamanın bütün zorluklarını gördü, sıkıntıları arkadaşları ile paylaştı. Daha sonra Albaylığa terfi ettirilerek 6ncı Kraliyet İskoç Fusilier birliği komutanlığına atandı. Altı ay daha bu görevle cephede kalan Churchill, cepheden ayrılarak Londra’ya döndü ve milletvekili olarak görevine devam etmek için Parlamentoda yerini aldı ve siyasi yaşamına yeniden başladı.(19)
DİPNOTLAR:
(1) İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu: Çanakkale Zaferi 1915,s.39 (Ankara–1975)
(2) Violet Benham Carter: Winston Churchill As I Know Him s.320–321 (London–1966)
(3) İ.Kayabalı-C.Arslanoğlu: s.38–39
(4) David Walder: The Chanak Affairs,27–28 ( Hunchinson of London–1969)
(5) David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.65–66 ( Avan Boks, New York–1963)
(6) Binbaşı Demaz: Çanakkale Seferi, s.12 (İstanbul Askeri Matbaası–1930)
(7) David Fromkin: s.74–75
(8) Aynı Eser s.74
(9) Joseph Murray: Gallipoli As I Saw It, s.11 ( London–1965)
(10) Elizabeth Monroe: British Moments In The Middle East 1914–1956,s.27–28 (London–1963)
(11) Philip. J.Haythornthwhite, Gallipoli–1915 Frontal Assault On Turkey, s. 8–9 (London–1991)
(12) Aynı Eser, s.9
(13) Bnb. Demaz, s.14
(14) David fromkin, s. 135–136
(15) C.F. Aspinal-Oglander: Çanakkale Cilt–1,s.14; Alan Moorehead: Gallipoli, s.76–77(London–1956)
(16) Birinci Dünya Harbinde Türk harbi, V cilt, Çanakkale Cephesi harekâtı, Inci Kitap, s.211–212 (Ankara–1993)
(17) Tim Swifte. Gallipoli The Incredible Campaign, s.29-30 (Australia,Sidney-1985)
(18) Violet Benham: s.378
(19) Quentin Reynolds: Winston Churchill, s.90–93 ( Random House New York–1963)
Dr. M. Galip Baysan
...
Esasen savaşta en ağır yükü Ruslara taşıtmak istedikleri için Rusya’nın Türk Boğazları üzerindeki tarihi hâkimiyet isteğine olumlu yanıt vermişlerdi. Şimdi de sıra tarafsız ülkelerde idi. Bu nedenle Türklerin dost veya düşman tarafta değil de tarafsız kalmasını ve hiçbir şeye karışmadan kaderine razı bir şekilde beklemesini arzu ediyorlardı.
Avrupa’nın siyasi havası bozulmaya başlayınca 27 Temmuz günü kabine toplantısında teslim edilmek üzere olan iki geminin Türklere verilmemesini, bu gemilerin Alman Donanmasına katılacağını bildiğini, bunun önlenmesi için tek çarenin bu gemilere el koymak olduğunu öne sürdü ve başardı.
Berlin bu iki gemi olayından yararlanmakta gecikmedi. Birinci Dünya Savaşının başlamasının arifesinde Akdeniz’de, hem Avusturya Donanmasını üstün İngiliz ve Fransız Donanması karşısında Adriyatik Denizinde yalnız bırakmama, güç ve moral verme ve aynı zamanda da, İtalyanları etkileyerek kendi yanlarına çekme amacıyla 1912 yılında gönderilen iki güçlü Alman gemisi vardı. Zamanının en güçlü savaş gemilerinden Göben (1911’de denize indirildi. 23.000 tonluk, azami sürati 29 mil, boyu 186 m. ve mürettebatı 1031 kişi,10 tane 28 cm.lik, 12 tane 15cm.lik,12 tane de 8,8 cm.lik topa sahip) ,yardımcısı Breslav da (1911 tarihinde denize indirilmiş,4550 ton hacimde, azami hızı 27,6 mil,136 m. uzunluğunda, personel sayısı 373 kişidir. Silahları: 10 ad.10,5 luk top ve 2 torpil kovanıdır). (1) Deniz Bakanı Winston Churchill bu iki gemiyi savaş başlar başlamaz yok edip hem Ak denizde kesin bir hâkimiyet ve hem de savaşacak askerler için büyük bir moral kazandırmayı düşlüyordu. Başbakan Asquit’in ifadesiyle “ Göben Churchill’in ağzını sulandırıyordu” (2)
Ak denizdeki İngiliz Donanması savaş başlar başlamaz bu iki gemiyi saf dışı etmek için büyük bir heves ve hazırlık içindeydiler. 4 Ağustos günü İngiltere Almanya’ya savaş ilan ettiği zaman Mesina’da kömür ikmali yapan gemiler birden kayboldular.
Güçlü İngiliz ve Fransız donanması bütün aramalara rağmen bu gemileri yakalayamadılar ve her iki gemi 10 Ağustos günü Çanakkale Boğazını savunan Türk tahkimatının karşısına geldiler. Türkler, Almanya ile yaptıkları anlaşma gereği, bu iki geminin Boğazdan geçmesine izin verdiler. Bununla da kalmadılar, İngiltere’nin parası ödenmesine rağmen teslim etmeyerek el koyduğu ve kendi donanmasına kattığı iki gemi yerine, Alman hükümetinin bu iki gemiyi Türklere sattığı belirtilerek iki gemiyi Yavuz Sultan Selim ve Midilli adları ile Türk Donanmasına dâhil ettiler. Bu arada Churchill’in Türk gemilerine karşı düşmanca davranışı Amiral Limpus heyetinin varlığını gereksiz kıldı ve 5 Ağustos günü Amiral Donanma Komutanlığından alındı ve kendilerine Türkiye’de kalmak isterlerse Deniz Kuvvetleri Komutanlığında çalışmaya devam edebilecekleri bildirildi. 16 Ağustos günü Göben ve Breslav birliğinin komutanı Amiral Suchon, İngiliz amiralin yerine Donanma Komutanlığına atandı. Amiral Suchon karargâhını Haliçte sahile bağlı Korkuvado Yatında kurdu. (3)
Bu iki geminin göz göre göre kaçırılması, Churchill ve İngiliz Donanmasının prestijine indirilmiş büyük bir darbe olarak algılandı. Bu iki geminin kaybı sonradan İngiltere ve müttefiklerine büyük dertler açacak, Karadeniz’de Rus deniz hâkimiyetine son verdiği gibi 29 Ekimde Karadeniz’de Rus limanları Odesa, Sivastapol ve Teodosya’yı bombalayınca Türkiye bir emrivaki ile Almanların safında savaşa katılacaktır. Bu skandal sonrasında Churchill bakanlıkta kaldı. İngiliz Akdeniz Filo Komutana Amiral Milne 18 Ağustos günü emekli edildi. Fakat yardımcısı Amiral Troubridge Harp Divanına verildi. Kasım ayında yargılama sonucu suçsuz bulunmasına rağmen bir daha kendisine filo komutanlığı görevi verilmedi.(4)
Churchill bu gelişmeler karşısında o kadar kızmıştı ki, Başbakan Asquit onun “17 Ağustos günü Kabine toplantısında, o bilinen havası ile, Çanakkale boğazına gönderilecek bir filo ile Marmara’ya girip Göben ve Breslav gemilerini batırmayı teklif ettiğini ancak Savaş Bakanı ve Hindistan Bakanının Türklere karşı yapılacak böyle bir hareketin mahzurlu olacağını söyleyerek karşı çıktılarını” belirtmektedir. (5)
Gelişen siyasi durumdan yararlanmak isteyen Yunan Başbakanı Venizelos 19 Ağustos günü Yunanistan’ın bütün Deniz ve Kara gücünü İngiltere’nin emrine vermeğe hazır olduğunu bildirdi. Dışişleri Bakanı Edward Grey bu teklifi reddetti.(6) Ama Churchill hala Boğazlara yapılacak bir saldırının cazibesi altındaydı. 1 Eylülde kurmay heyetine Boğazlara zamanı gelince bir harekât yapmak için gerekli planlamanın yapılmasını emretti, ayni zamanda Boğaz çıkışındaki İngiliz Filo Komutanına Yavuz ve Midillinin çıkışını önleme emri verdi. Bir Türk torpido gemisi 27 Eylül günü Boğazdan çıkınca İngiliz gemileri geçişine izin vermedi. Bu düşmanca ve tahrik edici davranıştan büyük rahatsızlık duyan Türk Komuta Heyeti Boğazın uluslar arası trafiğe kapatıldığını ilan etti ve Boğazı mayınlamaya başladı. Bilindiği gibi Boğazlar Rusya için buzlarla kapanmayan tek ihracat yolu idi ve Rusya ihracat ürünlerinin %50’sini bu yolla gönderebiliyordu. Boğazlar kapanınca yüzlerce Rus gemisi Marmara’da kapalı kaldı ve daha sonra da Rusya’ya döndüler. Bu Churchill’in Türklere ve kendi müttefiklerine karşı yaptığı bir başka ölümcül hata oldu. Bu nedenle de Venizelos’un teklifinden yararlanmak istedi.
31 Ağustos günü Türklere karşı yeni bir Balkan Birliği oluşturma amacıyla Sırbistan, Karadağ, Romanya, Bulgaristan ve Yunanistan Devlet liderlerine İttifak Devletlerine katılmaları için birer özel mektup gönderdi. Dış İşleri Bakanı Edward Grey’e gönderdiği bir başka mektupla, “Hıristiyan Balkan Devletlerinin müşterek bir harekâtına karşı artık Türkiye’nin toprak bütünlüğünün korunmasının kendilerine ilgilendiremeyeceği” konusunda uyardı.(7)
2 Eylül günü Türkiye’ye karşı yapılması muhtemel bir müşterek harekât için Yunan temsilcileri ile özel görüşmelere başladı. Tarafsız Balkan devletlerini ve İtalya’yı kendi yanlarına almak için Türkiye’yi dilim dilim parçalayıp bu ülkelerin önüne atmak gereğine inanan Churchill ve bazı politikacılar Türkiye’nin karşı tarafta olmasını arzu eden bir tutum içindeydiler.(8)
Avrupa cephesinde savaş durağan bir hal almıştı. Rus Cephesinde General Hindenburg çok usta manevralarla Tanenberg ve Masurian Gölü çevresinde iki Rus Ordusunu ard arda mağlup edince, savaşta Rusya’nın büyük insan gücüne güvenen İngiliz ve Fransızlarda rahatsızlık başlamıştı. Eğer mühimmat ve malzeme sıkıntısı çeken Rus Orduları yardım alamazlarsa Rus Cephesi çökebilirdi. Bu durum tek cephede savaşacak Almanya karşısındaki İngiliz ve Fransızları bir felaketle baş başa bırakabilirdi.(9)
1915 yılının ilk günlerinde Kafkasya’da saldırıya geçen Türk Ordusunun muharebeleri sürpriz bir şekilde gelişiyordu. Bu durumda Türklerin dikkatini dağıtmak için bir harekât yapılmasını isteyen Rus Komutanlığının mektubu alınınca, Churchill yeniden harekete geçti. Bu sefer Savaş Bakanı Lord Kitchener de aynı görüşü benimsiyordu. 9 Kasım günü yapılan bir görüşme sırasında esasen Lloyd George’un teklif ettiği Selanik, Sir John Maxwell’in teklif ettiği İskenderun bölgelerine çıkarma yapma teklifleri kabul görmemiş, Yunanlıların teklifi de Rusların itirazı nedeni ile reddedilmişti. Sonunda Churchill’in Çanakkale Boğazına saldırma teklifi ayakta kalmıştı.(10)
3 Ocak günü, Savaş Konseyinin yaptığı toplantı sırasında Çhurchill bütün ustalığını kullanarak sadece yaşlı savaş gemileri ile Boğazın geçilebileceği konusunda herkesi ikna etti. Tıpkı 100 sene evvel olduğu gibi Boğazı geçen gemiler İstanbul önüne gelince panik başlayacak, bir hükümet darbesi sonucu iktidar değişecek, hem Türkler savaştan çekilecek, Rusya’ya yardım imkanı sağlanacak ve savaştan çekilmesi önlenecek, hem de tarafsız Balkan ülkeleri ve İtalya’nın birliğe katılması sağlanabilecekti.(11) Bu nedenle Boğazların kaybı, aynı zamanda Avrupa’daki savaşın da sonunu getirebilecek bir değer taşıyordu. Böyle bir harekâtın yapılıp yapılamayacağı bölgedeki komutan Amiral Sackwill Carden’e sorulduğunda, o safha safha üstün ateş gücünden yararlanmak suretiyle yapılabilir cevabını verince Savaş Konseyinin bütün tereddüdü giderildi ve ateş gücünü arttırmak için Donanmanın en büyük ve güçlü gemisi “Queen Elizabeth” de bu kampanyaya dâhil edildi.(12)
Winston Churchill’i sadece deniz silahlarının Türk kıyı topçusunun menzili dışındaki muhtelif mesafelerden yapacağı atışlarla, her metrekareyi ateşle döve döve Boğazı geçebileceğine inandıran bilgiler nelerdi. Tabii en önemli bilgiler iki seneye yakın Türk Deniz Kuvvetlerini elinde tutan Amiral Limpus ve heyetinden alınmıştı. Churchill ve İngiliz Denizcileri Boğaz tahkimatlarını, silahların, cephane ve malzemelerin durumunu çok iyi biliyorlardı. Bulgaristan ve Romanya tarafsızlığını korumak için Almanya’dan yardım konvoyunun geçişine henüz izin vermemişlerdi. Silahların menzilini de hesaplamışlar, Türk topçusuna yakalanmadan hangi hedefleri nasıl vuracaklarını da tespit etmişlerdi.
Churchill ve İngilizleri en çok tahrik eden 100 yıl önce Napolyon Savaşları sırasında İngilizlerin Akdeniz Filosu Komutanı Amiral Duckwood’un inanılmaz macerası olmuştu. O günlerde Amiral Duckwood’un İstanbul seferi Deniz Harp Okulunda Korvet Kaptanı Bogarth tarafından okutuluyordu. Duckwood 8 savaş gemisi, 2 Firkateyn, 2 kalyondan müteşekkil bir filo ile 19 Şubat 1807 günü Çanakkale Boğazından girmiş, Nara açıklarında küçük bir Türk filosunu tahrip ederek Marmara’ya geçmiş, 20 Şubat günü İstanbul önüne gelmiş, Napolyonun Elçisi General Sebastiyani’nin kovulması ve Türk Donanmasının teslimini talep etmişti. İsteklere olumlu yanıt vermeyen Osmanlı Devleti görüşmeleri uzatırken kıyıda savunma tedbirlerini arttırdı. Sonuç alamayacağını anlayan Duckwood 1 Mart’da Çanakkale’ye doğru döndü. 3 Mart günü Boğazdan çıkarken sert bir dirençle karşılaştı. 29 ölü ve 138 yaralı zayiat verirken bütün gemileri ağır hasara uğradı.(13)
Türk kaynaklarına göre Duckwood bir öğle namazı vaktinde Boğaz girişine geldi ve kıyıdakiler onun dost bir filo olduğunu ve İstanbul’u ziyarete geldiğini düşünerek ateş açmamışlar. Duckwood Marmara’da beklerken işlerin çıkmaza girdiğini görünce geri kaçmak istedi ama rüzgâr olmadığı için beklemek zorunda kaldı ve rüzgâr yelkenlerini şişirince de Çanakkale’ye doğru hızla uzaklaştı. Gerçekleri duymak istemeyen İngilizler bu konuda gösterdiği cesaret ve beceri nedeni ile Duckwood’a ne kadar hayranlık duyuyorlarsa, İngiliz Donanmasını Boğaz önünde görünce Boğazı savunan askerlerin korkup kaçacaklarına da o kadar inanıyorlardı. Churchill o muazzam donanma ve ateşine karşı Türk askerinin yine bir şey yapamayacağını ve büyük bir ihtimalle korkup kaçacaklarını zannediyordu. Böylece efsanevi Amiral Duckwood’un başaramadığını başarmış biri olarak tarihe geçmiş olacaktı.
Bir akşam Başbakan Asquıt’in evindeki bir akşam yemeğinde, Başbakanın kızı Violet Asquıt, Lord Kitchenerle sohbet ederken “ Çanakkale ile ilgili kazanılacak zaferin onurunun tamamen Winston Churchill’e ait olacağını” söyledi. Onun Amiral Fisher ve diğer muhaliflerin baskılarına karşı nasıl büyük bir güven ve cesaretle sorumluluğu üzerine aldığından bahsedince, Savaş Bakanı “ Tamamen öyle değil, ben de başından beri bu harekâtı destekliyorum” cevabını vermişti.(14)
Amiral Carden planlandığı gibi 19 Şubat’tan itibaren Boğaz girişindeki mevzileri bombalamağa başladı. Emrinde 14 İngiliz ve 4 Fransız Muharebe gemisi, 35 kadar mayın temizleyici ve yeteri kadar yardımcı gemi toplanmıştı. Bombardımana katılan gemiler Türk toplarının menzili dışında kaldığı için hasara uğramadan rahatça görevlerini yapıyorlardı. 25 Şubatta gemiler Boğaz girişini bombalamaya devam ettiler ve bu bombardımanlar 16 Mart gününe kadar tekrarlandı. O gün Filo Komutanlığında çok önemli bir gelişme oldu. Ağır baskı ve stres sonucu Amiral Carden rahatsızlandı ve görevinden alındı. Aslında Churchill bu görevi baştan itibaren Türkiye’deki İngiliz Misyonu komutanı Amiral Limpus’a vermeği düşünüyordu. Çünkü o Boğaz savunmasının bütün inceliklerine hâkimdi. Ancak böyle bir görevlendirmenin uluslar arası nezaket kuralları ve dürüstlükle bağdaşmayacağı düşünülerek vazgeçilmiş (15) ve komutanlığa Amiral Carden atanmıştı. Hiç vakit kaybedilmeden görev yardımcısı Amiral de Robeck’e verildi. Churchill kendisine fazla gecikmemesini tavsiye edince iki gün sonra asıl saldırının bağlıyacağını belirtti.
Saldırı 18 Mart günü başladı.Sabahın ilk saatlerinden itibaren Boğaza giren 18 savaş gemisi altışarlı üç hat halinde yerlerini aldılar ve 11.30 dan itibaren her tarafa mermiler yağdıran devasa bir ateş ve çelik grubu olarak ilerlemeye başladılar. Ellerindeki cephanenin sınırlı oluşu ve menzil sınırlaması gibi nedenlerle Türk tarafı 12’den sonra ciddi olarak karşılık vermeğe başladı. Akşama kadar 6 saate yakın bir muharebeden sonra. Amiral de Robeck saat 17 civarında donanmasına geri çekilmeyi emretti. Saldırı sırasında 3 savaş gemisi batmış, 3savaş gemisi çok ağır yaralanmış, dört gemi de ağır hasar görmüş ve Toplam 800 denizci ölmüştü. Türklerin kaybı ise 8 top,40 ölü ve 70 yaralı olarak tespit edilmişti.(16)
Winston Churchill ve Lord Kitchener’in en büyük endişesi ikinci saldırının geciktirilme ihtimali idi. Her ikisi de Türklerin savunma gücünün tükendiğine, cephane stoklarının %80 inin harcanması nedeni ile savunma gücünün kalmadığına inanıyorlardı.(17)
Fakat 18 Mart günündeki saldırı sırasında Türkler öylesine soğukkanlı ve güçlü bir direnç göstermişlerdi ki, savaşanlar bir daha aynı şartlarda Boğaza girmeye istekli görünmediler. 22 Mart günü Amiral de Robeck’in Sancak gemisi Queen Elizabeth’de, bölgeye yeni komutan olarak atanan General Hamilton ve üst rütbeli general ve amirallerin de katıldığı bir toplantı yapıldı. Bu toplantıda durum detaylı olarak görüşüldü ve bundan sonra sadece deniz kuvveti ile değil kara ve deniz kuvvetlerinin birlikte yapacağı müşterek bir harekâtla saldırının yenilenebileceği kararı alındı ve bu karar teklifi Savaş Konseyine sunuldu.
Deniz Bakanlığında Churchill Çanakkale’ye yeni takviyeler göndermek için büyük gayret sarf ediyor, bölgeye gönderilecek, her gemi, her subay, her asker ve her mermi için olağanüstü bir uğraş veriyordu. Onun bu kadar ısrarlı olmasını anlamakta güçlük çeken yaşlı Amiral Fisher, bir gün ona gönderdiği bit yazının altına şu notu düşecekti: “ Sen Çanakkale ile kafayı yemişsin, başka bir şey düşünemiyorsun. Allah kahretsin şu Çanakkale’yi, orası bizim mezarımız olacak.” (18) Deniz saldırısı bir daha tekrarlanmadı ve alınan karar gereği İngiliz, Fransız ve Koloni ülkeler askerleri 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Gelibolu Yarımadasına muhtelif kıyılardan çıkarak Çanakkale Muharebesinde, Kara Harekâtı olarak yeni bir safha başlattılar.
Bundan sonra her geçen günde Amiral Fisher ile Churchill arasındaki ilişkiler gittikçe bozuldu, nihayet 15 Mayıs günü Churchill Fisherin istifa dilekçesini masasında buldu. Yıllar süren yakın ilişkilerini başından beri yakından izlediğimiz bu ikilinin ayrılması Churchill’i çok üzdü. Ama onu daha çok üzecek başka gelişmelerde olmuştu. Hemen hemen bütün ülke onun aleyhine dönmüş, Churchill’e karşı cephe almışlardı. Boğaz saldırısı ile çok büyük bir hayranlık ve şöhret kazanacağına inanan Deniz Bakanı, cepheden gelen ağır zayiat haberlerinin sonucunda ölüm ve kayıplardan sorumlu tutulmağa başlandı. Mayıs sonlarına doğru, Churchill Deniz Bakanlığından ayrılmağa zorlandı. Ancak istifasına rağmen onun Savaş Konseyi üyeliğine devam etmesi istendi. Kasım ayında Savaş Konseyi yenilendi ve onun devre dışı bırakılması Chuchillde hayal kırıklığı yarattı.
Bir savaş lideri olarak görev yapmasına imkân kalmayınca, bir savaşçı olarak ülkesine hizmet etmek isteyen Churchill müracaatı üzerine Fransız Cephesine gönderildi. Kendi arzusu en az bir Tugaya komuta etmekti. Ancak Londra’dan gelen emirde onun taburdan büyük hiçbir birliğe komuta etmemesi istendiğinden, Churchill’e binbaşı rütbesi ile bir tabur komutanlığı görevi verildi. Bir ay kadar cephede kalan Churchill, mevzilerde yaşamanın bütün zorluklarını gördü, sıkıntıları arkadaşları ile paylaştı. Daha sonra Albaylığa terfi ettirilerek 6ncı Kraliyet İskoç Fusilier birliği komutanlığına atandı. Altı ay daha bu görevle cephede kalan Churchill, cepheden ayrılarak Londra’ya döndü ve milletvekili olarak görevine devam etmek için Parlamentoda yerini aldı ve siyasi yaşamına yeniden başladı.(19)
DİPNOTLAR:
(1) İsmail Kayabalı-Cemender Arslanoğlu: Çanakkale Zaferi 1915,s.39 (Ankara–1975)
(2) Violet Benham Carter: Winston Churchill As I Know Him s.320–321 (London–1966)
(3) İ.Kayabalı-C.Arslanoğlu: s.38–39
(4) David Walder: The Chanak Affairs,27–28 ( Hunchinson of London–1969)
(5) David Fromkin: A Peace The End All Peace, s.65–66 ( Avan Boks, New York–1963)
(6) Binbaşı Demaz: Çanakkale Seferi, s.12 (İstanbul Askeri Matbaası–1930)
(7) David Fromkin: s.74–75
(8) Aynı Eser s.74
(9) Joseph Murray: Gallipoli As I Saw It, s.11 ( London–1965)
(10) Elizabeth Monroe: British Moments In The Middle East 1914–1956,s.27–28 (London–1963)
(11) Philip. J.Haythornthwhite, Gallipoli–1915 Frontal Assault On Turkey, s. 8–9 (London–1991)
(12) Aynı Eser, s.9
(13) Bnb. Demaz, s.14
(14) David fromkin, s. 135–136
(15) C.F. Aspinal-Oglander: Çanakkale Cilt–1,s.14; Alan Moorehead: Gallipoli, s.76–77(London–1956)
(16) Birinci Dünya Harbinde Türk harbi, V cilt, Çanakkale Cephesi harekâtı, Inci Kitap, s.211–212 (Ankara–1993)
(17) Tim Swifte. Gallipoli The Incredible Campaign, s.29-30 (Australia,Sidney-1985)
(18) Violet Benham: s.378
(19) Quentin Reynolds: Winston Churchill, s.90–93 ( Random House New York–1963)
Dr. M. Galip Baysan
...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder