1990 SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’DE DIŞ BORÇ STOKU ÜZERİNDE ETKİLİ BÖLÜM 1
1990 SONRASI DÖNEMDE TÜRKİYE’DE DIŞ BORÇ STOKU ÜZERİNDE ETKİLİ OLAN EKONOMİK FAKTÖRLERİN ANALİZİ
Fatma TURAN KOYUNCU
Anadolu Üniversitesi İİBF Yunusemre Kampusu, Eskişehir
E-posta: faturan@anadolu.edu.tr
Seda TEKELİ
Anadolu Üniversitesi İ.İ.B.F. Yunusemre Kampusu, Eskişehir
E-posta: sakyalcin@anadolu.edu.tr
Özet
Türkiye, yeni bir politika dönemine girdiği 1980 yılı ile birlikte dış borçlanma konusunda hızlı bir sürece başlamıştır.1990’lı yıllarda uluslararası para piyasasından alınan krediler nedeniyle dış borçlanmada artış olmuş ve borçlanma artık bir problem olarak görülmeye başlamıştır. Bu nedenle harcamaların reel olarak kısılması ve bütçe gelirlerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir.
Bu çalışmanın amacı Türkiye’de dış borçlanma üzerinde etkili olan faktörleri incelemektir. Bu amaçla 1990-2009 dönemine ait veriler kullanılarak cari
işlemler açığı, yurtiçi tasarruf miktarı, iç borçlar ve kamu harcamalarının dış borç stoku üzerindeki etkileri analiz edilmiştir.
Anahtar Kelimeler: Dış Borç, Dışa Açılma, Türkiye.
Alan Tanımı:
Genel Ekonomi,
Dış Ticaret:
Genel
THE ANALAYSIS OF ECONOMIC FACTORS EFFECTING FOREIGN BARROWING IN TURKEY SINCE 1990
Abstract
In 1980, a new period of increasing foreign debt started as a result of change of policy. By the 1990’s foreign debt, occurred from international finance markets began to accumulate and debt began to become a problem. Therefore a policy shift that aimed to decrease real spending and increase budgetary revenues.
This study examines the factors effecting foreign barrowing in Turkey. Towards this end current accounts balance, domestic savings, domestic barrowing and public spending data for 1990-2009 period are used to analyze the effects of each of the named factors on foreign debt stock of Turkey.
Key Words: Foreign Debt, To Barrow International, Turkey.
JEL Classification: E20, C10.
1. GİRİŞ
Türkiye 1980 yılı ile birlikte “dışa açılma” olarak tanımlanan yeni bir politika dönemine girmiştir. Bu dönemle birlikte dış borçlanma konusunda belirgin olarak hızlı bir süreç başlamıştır. 1990'lıyıllara gelindiğinde, uluslararası para piyasalarından sağlanan krediler nedeniyle dış borçların artış hızı yaklaşık üç kat artarak devam etmiştir. 1996 yıllında dış borç ödemelerinin ağırlaşması
hazineyi güç durumda bırakmıştır. Bu nedenle harcamaların reel olarak kısılması ve bütçe gelirlerinin geliştirilmesi hedeflenmiştir. Ancak, harcamaların reel olarak daraltılamaması ve vergi dışı gelirlerde hedeflenen düzeylere ulaşılamaması mevcut açıkların dolayısıyla da borçlanmaya duyulan ihtiyacın devam etmesine yol açmıştır.
Bu çalışmayla 1990-2009 yılları arasında Türkiye’de dış borçlanma üzerinde etkili olan ekonomik faktörler üzerinde durulacak ve her bir faktörün dış borç üzerindeki etkisi analiz edilecektir.
2. TEORİK ÇERÇEVEDE DIŞ BORÇLANMA
Basit anlamda dış borçlanma, devletin ya da bir kamu kuruluşunun çeşitli amaçlarla dış kaynaklardan gelir sağlaması olarak tanımlanmaktadır. Genel olarak borçlanma iki yönlü bir finansman yöntemidir. Bunun nedeni ortada hem borçlanmayla elde edilen bir gelirin bulunması hem de ana para ve faiz ödemeleri nedeniyle bir harcamanın oluşmasıdır (Şeker, 2006:75). Bir
başka deyişle, borcu alan devlet veya kamu kuruluşu ancak yatırımlarını, tüketimlerini ya da her ikisini birden kısarak borcunu ödeyebilme imkanına sahip olmaktadır (Karluk, 2007: 157).
Devletler artan kamusal faaliyetlerin finansmanında üç temel araçtan yararlanabilmektedir. Bunları kısaca vergilendirme, emisyon ve borçlanma olarak sıralamak mümkündür. Ancak emisyon imkanı olmayan ülkeler için finansman kaynağı olarak sadece vergilendirme ve borçlanma kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin sürekli olarak bir finansman sıkıntısı içerisinde olması
yadsınamaz bir gerçektir. Aslında, devlet vergi oranlarını arttırarak ya da yeni vergiler koyarak kamu faaliyetlerinin finansmanını sağlayabilir durumdadır. Ancak siyasiler mevcut durumlarının etkilenmemesi amacıyla, finansman kaynağı olarak çoğunlukla borçlanmayı tercih etmektedir (Şeker, 2006: s.80-81). Az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler hedefledikleri büyüme hızına
erişebilmede bazı engellerle karşı karşıya kalmaktadır. Gelişmekte olan ülkelerin iç tasarruflarının yetersiz olması, yatırımların finanse edilmesinde zorluklar yaşanmasına neden olmaktadır. Bu tür ülkelerde karşılaşılan bir diğer zorluk ise, ihracat gelirlerinin düşük olması nedeniyle ülkede döviz kıtlığının yaşanmasıdır. Bu nedenle az gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler sözü edilen engelleri
aşarak, hedefledikleri büyüme hızına erişebilmek amacıyla dış borçlanma yolunu tercih etmektedir (Bilginoğlu, 2008:1). Buradan da anlaşılabileceği üzere sadece olağanüstü dönemlerde dış borçlanmaya gidilmemekte, dış borçlanma aynı zamanda ekonomilerin gelişiminde de bir finansman kaynağı olarak tercih edilmektedir.
3. TARİHSEL AÇIDAN TÜRKİYE’DE DIŞ BORÇLANMA
Türkiye ekonomisinin dünyadaki mal piyasasına dahil olması 1980 yılı ile birlikte başlamıştır. Bu süreç 1989 ve 1990 yılındaki gelişmelerle devam etmiştir. 1989 yılında ulusal mali piyasaların serbestleşmesi ve devamında uluslararası sermaye hareketleri üzerindeki kambiyo hareketlerinin kaldırılmasıyla Türkiye dünya mal piyasası içersindeki yerini almıştır (Yeldan, 2004:6).
3.1. Türkiye’de 1990 Yılına Kadar Olan Dönemde Dış Borçlanma Türkiye ilk dış borçlanmasını, Osmanlı Devletinden devralmıştır. Osmanlı İmparatorluğu
döneminde alınan borçların alınış amacını mimari yapılar inşa etmek, askeri yapılanmanın sağlanması ve üst yönetim maaşlarının ödenmesi oluşturmaktadır (Yavuz, 2009:206). Ülkenin II. Dünya Savaşı’ndan sonra Batı’ya yönelmesi, OEEC ve NATO’ya üye olması ve bunları takip eden gelişmeler açıkların büyümesine ve beraberinde dış borçlanmanın olumsuz bir duruma düşmesine
neden olmuştur (Tandırcıoğlu, 2000:4). 1957 yılında Türkiye, vadesi gelen borçlarını ertelemek zorunda kalmıştır (Adıyaman, 2006:26). Bunlara ilave olarak planlı ekonomiye geçilmesiyle birlikte yurtiçi tasarruflardaki eksikliği gidermek amacıyla da borçlanmaya gidilmiştir. 1960’dan önce mevcut olan dış borçlanma, 1960’lı yıllardan sonra da varlığını devam ettirmiştir. 1970 ve
1980 yılları arasında yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar hem dünya hem de Türkiye açısından bir dizi sıkıntıların yaşandığı bir dönem olmuştur. Bu dönemde finansman ihtiyacı artmıştır. Tüm bu gelişmeler sonrasında yaşanan devalüasyon, dış borçların TL cinsinden değerinin de artmasına neden olmuştur (Yavuz, 2009:213).
Türkiye’de 1980 yılından başlayarak, özellikle 24 Ocak 1980 kararlarıyla birlikte, 1990 yılına kadar gelen dönem içerisinde ekonomi yoğun bir döviz darboğazı içerisine girmiştir. Bu dönemde darboğazı aşmanın temel yolunun ihracatı teşvik etmek olduğu sonucuna ulaşılmış, bu nedenle de dış borç miktarında artış oluşmuştur (Karagöz, 2007:103). Ancak buna rağmen dış ticaretteki
dengesizlikler ortadan kaldırılamamış ve mevcut dış borç miktarı daha da artmıştır (Tandırcıoğlu, 2000:5). Dış borç miktarındaki artışın bir diğer nedeni de ABD dolarının diğer paralar karşısında giderek değer kaybetmesi olarak açıklanmaktadır (Adıyaman:28). 1984 ve 1988 yılları arasında dış borçlanma ikiye katlanırken, 1989 yılından sonra dış borç miktarı azalmaya başlamıştır.
3.2. Türkiye’de 1990 yılından Günümüze Kadar Olan Dönemde Dış Borçlanma 1990’lı yıllara gelindiğinde Türkiye’nin dış borçlanmasında, önceki yıllarda olduğu gibi bir artış gözlenmektedir. Bu yıllarda uygulanan ekonomik politikalar dış borçlanma üzerinde etkili olmuştur. Uygulanan yüksek faiz politikası iç borçlanmayı daha maliyetli hale getirirken, düşük kur politikasıyla dış kaynak kullanım maliyeti azaltılmıştır.
Tüm bunlara ilave olarak vergi yapısındaki bozukluk ve kayıt dışı ekonominin varlığı finansman kaynağı olarak önemli ölçüde dış borçlanmaya başvurulmasına neden olmuştur (Sarı, 2004:55). 1990’lı yılların başlarında dış borçlanmada artışa neden olan bir diğer faktör olarak uluslararası para piyasalarından sağlanan krediler gösterilmektedir (Tandırcıoğlu, 2000:5).
1994 yılında uygulanan istikrar programı ile kamu açıklarının ortadan kaldırılması ve enflasyonun düşürülmesi hedeflenmiştir. Bu amaçla, daraltıcı maliye politikası ile kamu gelirlerinde artış sağlamaya yönelik politika uygulamalarına geçilmiştir. Bu uygulamalardan en önemlileri, ekonomik denge vergisi, ek motorlu taşıtlar vergisi ve ek gayrimenkul vergisi gibi ek ödemelerdir. Böylece kamu kesimi açıkları az da olsa azaltılmış ve dış borç stoku gerilemeye başlamıştır (Sarı, 2004: 56). 1994 ve 1996 yılları arasında dış borç stokundaki azalmada etkili olan bir diğer faktör ise, bu yıllarda dış borç servis ödemelerinin ağırlaşmasının hazineyi güç duruma düşürmesi nedeniyle dış borçlanmaya çok az miktarda başvurulmasıdır (Karagöz, 2007:99-110). Bu durum da ülkenin dış borç krizine doğru sürüklendiğinin ve uluslararası finans kuruluşlarından kredi temininde güçlük çektiğinin bir göstergesi olarak belirtilebilir (Tandırcıoğlu, 2000:6). 1996-1997 yılları arasında dış borç oranında görülen azalmanın nedeni konsolide bütçede denkliğin sağlanabilmesi için harcamaların reel olarak daraltılması ve bütçe gelirlerinin geliştirilmesinin
hedeflenmesidir. Ancak 1998-2000 yılları arasında, dünyada yaşanan ekonomik krizlerin ihracat olanaklarını azaltması; ekonomik büyümenin sağlanması ve ödemeler bilançosu açıklarının kapatılması ile tüm bunlara ilaveten 1999 yılında IMF ile yapılan stand-by anlaşması gibi iç ve dış ekonomik nedenler bu dönemde dış borçlanmada artışa neden olmuştur (Ünsal, 2004:98). 2000 yılında ise dış borç önemli ölçüde artmıştır. İncelenen dönemler itibariyle yurtiçitalep ve gayrisafi milli hasıla artmış, iç talebe bağlı olarak ekonomide hızlı büyüme gerçekleşmiş, tüketici kredilerindeki genişleme yaşanmış, aynı zamanda Türk lirasının değer kazanmasıyla ithalat ve cari işlemler açığında hızlı bir yükselme gerçeklemiştir. Bunun sonucunda 2000 yılında cari işlemler açığında yükselme olmuş ve buna bağlı olarak da dış finansman ihtiyacı artmıştır (Sarı, 2004:59).
Aynı yıllarda dışarıya çıkan negatif sermaye transferinin karşılanması ve cari işlemler dengesinin sağlanması amacıyla dış borçlanmaya ağırlık verilmiştir (Akyüz-Boratav, 2002:31). 2000 yılı Kasım ve 2001 yılı Şubat ayında yaşanan krizler ekonomide hızlı bir sermaye çıkışına neden olmuştur. Mevcut sermaye çıkışının yarattığı olumsuzlukları ortadan kaldırabilmek amacıyla IMF’den kaynak talebinde bulunulmuştur. Buna göre, 2000 yılında 2,9 milyar dolar kaynak transferi yapılırken bu rakam 2001 yılı için 10,2 milyar dolar olmuştur. 2002 ve 2003 yıllarında GSMH’ deki büyümeyle birlikte Türk Lirasının değer kazanması cari işlemler dengesinin açık vermesine neden olmuştur. Cari işlemler açığını finanse edebilmek için bu dönemde de dış kaynak kullanılmıştır (Adıyaman, 2006: 29–30). 2004 ve 2005 yıllarında ise ihracattaki ve ekonomik büyümedeki artışa rağmen cari işlemler dengesindeki açıklar nedeniyle dış borçlanmaya devam edilmiş ve dış borç stoku artış göstermiştir.
Şekil 1. Türkiye’nin 1990 Yılı Sonrası Dış Borç Stoku
dış borçlanmasının bu yıldan sonra artış göstermesi kısa vadeli borçlanmada da artışa neden olmuştur. 2000 yılından 2006 yılına kadar olan dönemde kamu borçlarının özel sektör borçlarından daha fazla olduğu gözlenmektedir. Kamu sektörü borçlarındaki artışın sebebi IMF kredileridir. Aynı dönem içerisinde özel sektör borçlanmasının az olmasının sebebi ise 2000 ve 2001 yıllarında yaşanan ekonomik krizdir. Ancak özel sektör borçlanması 2003 yılı ile birlikte artış trendine girmiştir. Dış borç stoku içerisinde özel sektör borçlanmasının payı 2003 yılında %34 iken 2007 yılına gelindiğinde bu oran %62’ye kadar yükselmiştir (Bağımsız Sosyal Bilimciler, 2008:136). Bunun nedeni ise 2003 yılı ve sonrasında finansal olmayan özel kamu kuruluşlarının borçlanmasında artış olmasıdır (Adıyaman, 2006: 34). Dış borç stoku içinde kamu sektörü yerine özel sektörün payının artması dış borç stokunun vadesinin kısalmasına ve borç
faizinin yükselmesine neden olmaktadır (Sarı, 2004:69).
http://dergipark.ulakbim.gov.tr/ebd/article/viewFile/5000145114/5000132454
2 Cİ BÖLÜMLE DEVAM EDECEKTİR
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder