28 Mart 2016 Pazartesi

Kenan Evren'i Nasıl Bilirim veya Nasıl Bilmem?



Kenan Evren'i Nasıl Bilirim veya Nasıl Bilmem? 


Ali Tartanoğlu 
17.05.2015    


Biz “ Az gelişmiş ülkelerin orduları, dış düşmana karşı ülkeyi korumaktan çok ülkenin yoksullarının ensesinde boza pişirerek varsıllarını korur” diye biliriz.

80’li yıllarda bir İran’lı ve bir Yunan tanıdık sormuştu: “800 bin kişilik orduyu, Yunanistan’a karşı besliyorsanız çok büyük; Rusya’ya, İran’a karşı besliyorsanız yetmez. Niye 800 bin kişilik ordu?.. Kime karşı?..”

1971 ve 1980 Askeri darbeleri ülke sınırlarını düşman saldırısına karşı korumaktan, kendi kanunlarında belirtildiği üzere “cumhuriyeti korumak ve kollamak”tan ziyade adıyla sanıyla ülke varsıllarını yoksullarına karşı korumanın en açık örnekleridir.

General, Polis, Belediye zabıta memuru… Devlet adına Üniforma giydirilen adam demokrat olmaz, olamaz. Onlar vurur, kırar, döver, söver, öldürür. Çünkü bunun için yetiştirilirler, bu yönde eğitilirler.

Demokrat olması gereken, sivildir.

12 Eylül 1980’in dünya ve Türkiye koşullarında, az gelişmiş bir üçüncü dünya ülkesi olan Türkiye’de fevkalade bilinçle “emir komuta zinciri” içinde, rütbesiz ere kadar ordunun bütününü pisliğe bulaştırarak darbe yapan Kenan Evren ve dört arkadaşının, demokrat olmamasında, zalim, kanlı faşist olmasında; iç ve dış sermayenin çıkarlarını kollamak amacıyla emeği ve solu biçmesinin anlaşılmayacak yanı yok. Türk-İslam sentezini icat etmelerini, üniversiteyi budamalarını, yargıyı hadım etmelerini, Atatürk’ün resmi mirası Türk Dil ve Tarih Kurumlarını biçmelerini dahi anlamak mümkün.

Amerika’nın, darbeyi öğrenince “our boys did it” diye sırıtmasını da anlayabiliriz. Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin’in “bugüne kadar işçiler gülmüştü, bundan sonra biz güleceğiz” demesi de, bütün saçmalığına rağmen, izah edilebilir.

Kenan Evren ve 12 Eylül zihniyetinin, o tarihten bu yana, PKK’yı doğuran ana rahmi olduğu defalarca yinelenen Diyarbakır Cezaevi vahşetini de…

Bu ülkenin yüzde 92’si Evren anayasasına “evet” demiş. Bu oran o kadar yüksek ki, o gün “hayır” diyen çok küçük azınlığın mensupları bile, bugün “ben hayır demiştim” diye bir tartışmaya girmekten kaçınıyor, inandırıcı olmaz endişesiyle. Bugünkü fevkalade demokratların kaçı 1982 anayasasına “evet” demişti acaba? Mesela Recep Tayyip Erdoğan… Abdullah Gül, Bülent Arınç, Cemil Çiçek, hele Burhan Kuzu… “Hayır…” mı demişlerdi?.. Seçime beş kala olmasaydı Evren’in cenazesine yine gitmezler miydi? 1982 Anayasasına “hayır” diyen yüzde 8’in içindeki Kürtçülerin oranı acaba neydi?

O gün darbeyi kemali ciddiyet ve memnuniyetle alkışlayan TÜSİAD’ın ve sair sermayenin bugün aynı kemali ciddiyet ve iştiyakla darbe karşıtı ve demokrat kesilmesi… Hele hele Erdoğan’ı demokrat, AKP’yi demokrasinin vazgeçilmez unsuru sayması… Kuşkusuz TÜSİAD ve sair sermayeye, Recep Erdoğan’ı demokrat, AKP’yi demokrasinin vazgeçilmez unsuru sayan bilumum liberalleri, eski solcuları ve saireyi de dahil etmeli…

Aynı şekilde… O gün darbeyi “our boys did it” diye sevinçle karşılayan Amerika… Onun, Türkiye’nin Avrupa Konseyi üyeliğini askıya almak dışında tık çıkarmayan Avrupa uzantısı, tıpkı Sivas-Madımak, Kahramanmaraş, Çorum demedikleri gibi Mamak, Metris, Maltepe zaten demezler ama, asla “Diyarbakır Cezaevi ne demek oluyor Kenan!..” da dememiş malum emperyalist Batı…

Bunlar da izah edilebilir. Bugün hepsi Kürt, Apo, PKK hayranı, yaranı kesilmiş durumda. Yetmiyor, dün solcu kesiyor diye Ordu’yu, Kenan Evren’i alkışlıyorlardı; bugün, 2012’ye kadar, Ordu’nun vesayetini ortadan kaldırıyor, hele Kürt açılımı yapıyor diye AKP’yi, Recep Erdoğan’ı, “Allahınfatihi” Gülen’i alkışladılar. Oysa HDP de ve PKK da solcu sayılıyor…

İğrenç bir riyakarlık. Yine de, bunlar bile izah edilebilir.

Ama öyle derin siyasi analizler, diplomasi, vb.den anlamayan sokaktaki adam bakışıyla, izah edilemeyecek pek çok nokta da var.

Kenan Evren, son derece abartılı bir şiddetle solun, sendikaların, işçinin üzerine gitti. Diyarbakır cezaevi vahşetini yarattı. Eh sağ ve sermaye adına darbe yapmış Amerikancı generaldir, ne yapsa yeridir.

Ama bakın aynı Kenan Evren, darbeden 27 yıl sonra, 2007 Şubat, Mart’ında gazetelere ne diyor, kabaca, özetle: “Türkiye’nin eyalet sistemine geçmesi gerekir… 8 eyalete bölünebilir; Ankara, İstanbul, İzmir, Adana, Erzurum, Diyarbakır, Eskişehir, Trabzon… Bu düşüncem yeni değil. Daha 1980'li yılların başında bunları düşündüm. Çünkü Ankara'dan 81 ile hákim olmak zor. Uykularım kaçıyordu. Bölge idare mahkemelerini kurarken bu zihniyetle hareket ettik. Türkiye'yi birtakım bölgelere böldük. Yetkileri oraya devrettik. … Birçok ülkede bu var. Almanya, Amerika da böyle yönetiliyor. Pakistan da… Yönetim zorlaşınca ülkeler eyaletlere bölünüyor. Türkiye de mutlaka buraya gelecek diyorum. Yoksa huzur bulmamız mümkün değil. Şimdi bakıyorum, ortada vatan kurtaran aslanlar geziyor. Tutturmuşlar bir karış toprak vermeyiz diye. Toprak niye gitsin? Bunlar dünyaya ayak uyduramayan insanlar. Huzur bulmak istiyorsak cesur adımlar atmalıyız. Özal bunu Güneydoğu'da bir yerde söylemişti. Onun annesi Kürt'tü. Şimdi ben söylüyorum. Birilerinin söylemesi lazım… Geldiğim yaş ve yaptığım işler bana bu cesareti veriyor. İşte ben de çıkıp söylüyorum. Yüzde 10 barajı yüzünden birçok parti seçime giremiyor. Kürtler de giremiyor. Biz o barajı Kürtler girmesin diye koymadık. Koalisyonlar çıkmasın, istikrar olsun diye koyduk. Kürtler bizim vatandaşımız. Marmaris'te Kürtler buraya gelmesin diyorlar. Ben de, ’Onları çalışmak için siz çağırdınız, bırakın çalışsınlar. 10-20 sene sonra onlar buranın insanları olurlar' diyorum. DTP, Meclis'e girmeli. Bu ortamı yumuşatır. Meclis'e komünist olan da, sağcı olan da, İslamcı olan da giriyor. Bu da gelsin girsin. Meclis'e gidemeyecekse neden parti kuruluyor? (...) Diyorlar ki 'Kürtler bağımsızlığını ilan eder…” Edemez! Aynı haklar tanınırsa niye ayrılmaya kalksınlar? Kürtlere kardeş muamelesi yapmalıyız. (...) Kaç senesi var bilmiyorum ama Türkiye ileride eyalet sistemine geçebilir. Biz isteğimiz kadar 'hayır' diyelim, Kuzey Irak'ta bir Kürt devleti zaten kuruldu.”

Evet!.. Döne döne Diyarbakır Cezaevi cehennemini, dolayısıyle PKK’yı yarattığı 35 yıldır tekrarlanan Kenan Evren’in sözleridir bunlar da!.. Ve bu sözlerin Recep Erdoğan’ın, Demirtaş’ın, Öcalan’ın, Karayılan’ın, Bayık’ın açıkça, Kılıçdaroğlu’nun çekinerek, yarım ağızla söylediklerinden ne farkı var?

Bu nasıl açıklanır? Kenan Evren’i nasıl bilelim?.. “Efendim insanlar zaman içinde düşüncelerini değiştirebilir. Değişmeyen tek şey değişimdir” zevzekliğiyle mi geçiştirivereceğiz?!..

Ayrıca, sendikacısıyla, sendikasıyla, üniversitesiyle, profesörüyle, genciyle, gençliğiyle, yazarı, çizeri aydınıyla solun tamamını biçen ama bir tek Abdullah Öcalan’a, nedense(!). gücü yetmeyen(!), 84’e kadar öğrencilikle ilişkisini, verdiği devlet bursunu kesmeyen, 12 Eylül’e beş kala, darbenin yaklaştığını öğreniverebilen(!) Öcalan’ın elini kolunu sallaya sallaya Suriye’ye geçip, tel örgülerin öte yanında Suriye Muhaberatı tarafından karşılanmasını seyreden de, aynı Kenan Evren vitrinli dış ve işbirlikçi iç yapıdır. Denizler asılırken, Erdal Eren yaşı büyütülerek asılırken, iç ve dış sermayenin ihtiyacı olan “istikrar” uğruna huşu içinde, el pençe divan onaylayan Batılı ağabeyler, sıra Abdullah Öcalan’a gelince, Cemaatçi olan ve olmayan İslamcı faşist yapıya gelince birden bire demokrat-çı, insanhakları-cı falan filan kesilivermiştir.  

Aynı Ordu, 12 Mart’ın Mamak askeri hapishanesindeki devrimcilere de, görevli bir “subay” mensubunun ağzından,

“-Atatürk’ünüz sağ olsaydı o da burada olurdu” diyebilmiştir.

Adamın, Atatürk’ün ordusu bildiğimiz Ordunun bir mensubu olması bir yana, Atatürk onların değil, solcu devrimcilerin Atatürk’üdür 1971 koşullarında.

Gerek 12 Mart, gerek 12 Eylül, gerek Tağmaç, Türün, Ünlütürk vb., gerekse 12 Eylül beşlisi, iç ve dış sermayenin, MESS’in, TÜSİAD’ın, IMF’nin, Dünya Bankası’nın istediği ama Demirel’in seçimlerin yapılabiliyor, parlamentonun açık olduğu iyi kötü demokratik koşullarda yapamadığını, onların yerine yine devletin silahıyla yapıvermişler, emeği ve solu ezivermişlerdir o kadar!.. 

Amerika’yı, Avrupa’yı, Batı’yı, Batı emperyalizmini, IMF’yi, çok uluslu şirketleri, onların içerideki uzantısı MESS’i, TÜSİAD’ı anlamak mümkündür. Ama Kenan Evren’deki bu muazzam değişimi, hatta dönüşümü, yani metamorfozu anlamak mümkün değil.

Ya da onu çok iyi anlayıp, soruyu “Batı emperyalizmini, MESS’i, TÜSİAD’ı, az gelişmiş ülke aydınını nasıl bilirdiniz” diye değiştirmek gerek.

Ali Tartanoğlu
17.05.2015

http://www.gercekedebiyat.com/haber-detay/kenan-evreni-nasil-bilirim-veya-nasil-bilmem-ali-tartanoglu/1913


..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder