1 Ağustos 2016 Pazartesi

Arap Baharı’nın Rüzgarında '' Osmanlı Arayışı ''



Arap Baharı’nın Rüzgarında '' Osmanlı Arayışı ''


Dr. B. Senem ÇEVİK- ERSAYDI* 

* Siyasal İletişim ve Politik Psikoloji Uzmanı ve 21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü Politik, Sosyal ve Kültürel araştırmalar 
Merkezi Bilimsel Danışmanı, bsenem@hotmail.com 
Aralık’11 • Sayı: 36 
21. YÜZYIL Sosyal Bilimler Derğisi
Dr. B. Senem Çevik-Ersaydı 


Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ayaklanmalar, “Arap Baharı” olarak ifade edilmekte, tüm halk hareketleri “Arap” kimliği etrafında toplanarak yönetim değişikliklerinin baharla sonuçlanacağını varsayılmaktadır. Yeni yönetimlerin Batı’nın “bahar” tanımına ne kadar uyacağı tartışmalıdır. Kimileri “Arap gururu” veya “Arap Onuru”nu uygun görmektedir. 
Gurur ve onur gerek iç gerekse dış politika açısından büyük öneme sahiptir. Çünkü bu gibi psikolojik etmenlerle bir toplum istenilen yöne çekilebilmekte, toplumsal algılar şekillenebilmektedir. Bu çalışma Arap Baharı olarak adlandırılan hareketlerin iki farklı psiko-politik yönünü ele almaktadır. Birincisi Arap Baharı hareketlerinin yansıtılmayan gerçeği, Türkiye’nin çatışma içine çekilme ihtimali, ikincisi de Arap Baharı ülkelerinde Türkiye’nin mevcut veya abartılmış etkisinin Türk halkındaki izdüşümüdür. 




Ulus Devletlerin Emperyal Hayalleri ve Arap Baharı 

Ulus devlet ile ilgili büyük güçlerden gelişmekte olan ülkelere iletilen tek yönlü mesajlarda bir algı yanılsaması mevcuttur. 
“Ulus devlet bitti” söyleminin gerçekçi olmadığı ve dış politikada sıfır sorun tarzı romantik yaklaşımların yarar getirmediği ABD, Çin, İran gibi bölgesel güçlerin stratejilerinde açıkça belli olmaktadır. Büyük ulus devletler eski emperyal güçlerine kavuşma hayali ile daha küçük ülkelerde nüfuzlarını arttırmak istemektedir. Hegemonyasını İngiltere Krallığı’ndan devralan ABD, gücünü, savaşları psikolojik operasyonlar ile devam ettirerek sağlam bir ulus devlet olmasına borçludur. 

Zakaria, ABD’nin Ortadoğu’da başat güç olduğunu, bölgedeki tüm ülkelerin Washinton ile yakın ilişkileri önemsediğini, petrol, stratejik bağlar ve Amerika’nın İsrail ile özel ilişkisinin bölgede Amerikan müdahalesini mutlak kıldığını ifade etmektedir.1 

11 Eylül sonrasında ABD, İngiltere ve Avrupa’nın asırlık Ortadoğu projeleri yeniden canlanmıştır. ABD açısından radikal eğilimlerin törpülenebilmesi, ehlilleştirilmesi ve zamanla daha ılımlı anlayışların hakimiyeti gerekmekteydi. Tam da bu sırada radikal İslam’ın bir alternatifi ortaya çıkmıştır. Yönetim ve rejim değişikliklerinin “bahar” adı altında anıldığı dikkate alındığında, bölgedeki ilk “bahar”ın Türkiye’de 2002’de gerçekleşen yönetim değişikliği ile başladığını söylemek mümkündür. 
İslami öğeleri barındıran, laik demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nde AKP, hem halkta büyüyen memnuniyetsizliğe hem de Batı’da gelişen tedirginliğe bir alternatif olarak ortaya çıkmıştır. 


Türkiye’deki bu yeni yönetime mesafeli duran ABD’deki muhafazakar çevreler dahi artık daha modern ve ılımlı duruşu ile Ortadoğu’da yegane örneğin AKP modeli olabileceğine kanaat getirmiştir. Batı devletleri Ortadoğu’da “din” olgusunu dışlayamayacaklarına, benzeri modellerle aşırı uçlardan ılımlıya geçişin gerektiğine ikna olmuşlardır. Bu bağlamda, Türkiye laiklik ve demokrasinin yanı sıra dinin sosyal-siyasal hayata uyum sağladığı en başarılı ülke olarak Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya örnek teşkil etmektedir. 

Batı’nın Türkiye desteği ile bölgede yeni bir siyasal yapı ve akabinde yeni bir ekonomik düzen inşa etme niyetinde olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim, Obama başkan seçildikten sonra ilk ziyaretlerinden birini Türkiye’ye yapmış, kendisinden önce de Dışişleri Bakanı Clinton’ı göndererek Türkiye’nin Obama dönemi politikalarındaki stratejik konumunu netleştirmiştir.2 

Bu çerçevede Türkiye’nin bir taşeron mu yoksa ekonomik pastadan pay kapmaya çalışan ortak mı olduğu tartışmaları, Arap Baharı olarak lanse edilen olayların bir başka yüzünü gölgelemektedir.3 

Afganistan ve Irak’ın “teröre karşı savaş” propagandasıyla işgal edilmesi yeni emperyal düzenin önemli bir adımıdır. 
Ekonomik kriz, Avrupa’nın içindeki düşmanlık duygularını ve güçlenen ulus devleti ortaya çıkarmıştır. Kendini Avrupa medeniyetinin beşiği olarak gören Fransa ve İngiltere, Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da sömürgelerini canlandırmak niyetini belli etmektedir. 

Bu bağlamda tarih tekerrür etmekte, eski güçler yeniden dünya siyasetinde yer bulmaktadır.4 

Arap Baharı mı, Yoksa Arap Aldatılışı Mı? 

Tek yönlü bilgi akışı ile zihinleri ve algıları isyanlar lehine yönlendiren propaganda mekanizması bölgedeki bu hareketleri bir uyanış, bahar olarak sunmaktadır. Yüzyıllarca Osmanlı topraklarının parçası olan Ortadoğu ve Kuzey Afrika gerileme ve yıkılış dönemlerinde İngiltere, Fransa ve İtalya tarafından işgal edilmiştir. Uzun yıllar bölgede sömürgeci varlıklarını sürdüren 
devletler şimdi Ortadoğu’ya barış, demokrasi getiriyor algısı oluşturmaktadır. 

Oysa ki, Ortadoğu’daki karmaşayı, çatışmayı, otoriter rejimleri yaratan, 1917’de bölgeyi şekillendiren bizzat 19. ve 20. yüzyılın bu emperyalist güçleridir. 


<  Yönetim ve rejim değişikliklerinin “ Bahar ” adıyla anıldığı dikkate alındığında bölgedeki ilk “ Bahar”ın Türkiye’de2002’de gerçekleşen yönetim değişikliği ile başladığı açıktır.  >


Ortadoğu’da İngiltere’nin, Batıcı liderlerin ve İsrail’in kurulmasının Arap dünyasında bir ezilmişlik ve aşağılanmışlığa yol açarak Arap milli kimliğinde bir yaraya dönüştüğü söylenebilir.5 

Arap kimliğindeki Filistin travması yönetim değişikliği ile da göz ardı edilmemeli dir. Dolayısıyla Arap halkının hafızasında Batı ve Batı’nın aleti olan liderleri tarafından aldatılmış duygusu hakimdir. Mısır’da da kırılma noktalarından bir tanesi Süveyş Kanalı’ndaki İngiliz hakimiyeti ve İsrail’in bağımsızlığı olmuş, Arap milliyetçisi Nasır, Arapların kırılan onurunu tamir etmeye çalışmış vizyonu tüm bölgeyi etkisi altına almış ancak Enver Sedat Camp David görüşmeleri sebebiyle Amerika’nın piyonu olarak görülmüştür.6 Ekonomik ve sosyal adaletsizlik ile toplumsal baskı Mısır halkının Tahrir’e giden yolunda tetikleyici unsurlar olmuştur. Bu unsurların yüz yıllık Arap psikolojisi ile birleşmesi meşru nedenleri bulunan halk isyanların katalizorü olmuştur. 

Arap Baharı tartışmalarında Mısır ve hatta Tunus’u, Libya ve Suriye’den ayırmak yerinde olacaktır. Çünkü Tunus ve Mısır’daki yönetimler son ana kadar Batı’nın dostu olmuştur. Zakaria, Ortadoğu yönetimlerinin otoktarik, baskıcı ve yolsuzluğa batmış olmasına rağmen yerlerine geçebilecek alternatiflerden çok daha liberal, anlayışlı ve çoğulcu olduğunu; bu liderler yerine daha İslami yönetimlerin gelebileceği tehlikesini savunmaktaydı.7 

Oysa ki Suriye’de Esad yönetimi Bush döneminde “şer ekseni”nin bir parçası olarak tanımlanmıştır.8 

Kaddafi yönetimi sevilmemekle birlikte son dönemde Batı ile işbirliğine girmiş fakat bu bile onu hazin sondan kurtaramamıştır. 
Bu tutum farkı büyük ulus devletlerin emperyal güç olma hevesi ışığında daha net anlaşılacaktır. 
İran’ın müttefikleri konumundaki Libya ve Suriye’deki yönetim değişikliği, İran’ın köşeye sıkışması, Rusya’nın bölgedeki etkisinin azalması ve ABD başta olmak üzere Batı’nın bölgedeki artan nüfuzu ile sonuçlanmıştır. 


Kaddafi liderliğindeki Libya demokratik bir yönetim olmamakla birlikte diğer Arap ülkelerine göre refah içinde yaşamaktaydı.9 Libya özellikle son yıllarda İngiltere ve İtalya başta olmak üzere Batı ülkeleri ile iyi ilişkiler içindeydi.10 Libya’nın 11 Eylül sonrası teröre karşı duruşu Batı’nın takdirini görmüş, Kaddafi Libya’nın kaynaklarını Batı’ya açmaya başlamıştı. Bunlar hazin sonu engelleyememiştir. Kaddafi’nin Libya’yı “ Özgürleştiren ” saldırılarda hunharca katledildiği görüntülerin bir amacı da Libya’da Kaddafi yönetimine olan desteği söndürmek, bölgedeki liderlere psikolojik baskı kurmak olabilir. 
Verilen mesaj benzeri bir olayın bölgedeki bir başka liderin de başına gelebileceğini “ Korku ” teması ile işlemektedir . 

Libya’yı “özgürleştirme” ve “insani yardımın” ardında Libya’yı sisteme dahil ederek enerji kaynaklarını kullanma, yeni bir saha açma yatmaktadır.11 Nitekim “ İsyancıların ” Kaddafi’yi öldürmesinden sonra İtalya ve Fransa ganimet bulmuşcasına yıktıkları ülkeyi yeniden inşa etmek için yarışa girmiştir. İngiltere Savunma Bakanı Yardımcısı Philip Hammond Libya liderinin öldürülmesinden sonra İngiliz şirketlerine derhal Libya’ya gidip ülkenin yeniden inşasında aktif yer almalarını önermiştir.12 


Suriye’deki Esad yönetimi de baskıcı bir yönetimdir, fakat Bayreyn’den, Suudi Arabistan’dan daha baskıcı olduğu söylenemez.
Bu durum Bush’un şer ekseni tanımlaması bağlamında düşünülmelidir. Medyada Suriye protestolarında Esad yönetiminin 3000’e yakın sivili öldürdüğü iddia edilmektedir.13 

Bu protestolar dünya medyasını tekelinde bulunduran Batı medyası tarafından barışcıl hareketler olarak tanımlanmış; ABD muhaliflere destek verdiğini açıklamıştır. Suriye’deki Londra merkezli Adalet ve Kalkınma Hareketi’ne ve Barada TV adlı televizyon kanalına $6.3 milyon, fazladan bir 6 milyon dolar da muhalif gazetecilere 2006-2010 arasında dağıtılmıştır.14 
Suriye’deki gelişmelerin bir özelliği de muhalefetin kısmen dışarıdan destek görmesi ve karışıklıktan istifade yabancı güçleri ülkeye müdahale etmek için provoke etmeleridir.15

<  İsrail’in kurulması, Arap dünyasında bir ezilmişlik ve aşağılanmışlığa yol açarak Arap milli kimliğinde bir yaraya dönüşmüştür.  >

Batı, Libya ve Suriye’de değişim, demokrasi ve insan hakları arayışında iken Bahreyn’de ve Yemen’de Suudi Arabistan desteği ile ezilen muhalefeti görmezden gelmektedir. Aksine Suudi Arabistan’ın baskıcı yönetimi ABD tarafından 60 milyar dolarlık bir silah satış anlaşması ile ödüllendirilmiştir.16 
Mübarek sonrası İngiltere Başbakanı yanına sekiz silah sanayi -savunma firmasını alarak Mısır’da demokrasi turuna çıkmıştır.17 

Batı’nın Libya ve Suriye’de iki yüzlü davrandığı aşikarken Ortadoğu emellerinin rafa kaldırıldığını beklemek bir hayal olacaktır. 
Bölgedeki etkin güç ABD, Fransa ve İngiltere, Suriye ve Libya’yı kendi ekonomik ve siyasal sistemine katmak istemektedir. 
Türkiye de ya bu dönüşüm içinde Batı saflarında yer alarak ekonomik pastadan payını alacaktır ya da etik gerekçelerle Batı’nın karşısında olacaktır. 
Türk dış politikasının karar yapıcıları neticede Türkiye’nin reel, pragmatik bir anlayış benimsemesini uygun görerek kazananı belli olan tarafta açıkca yer almasını sağlamıştır. Bu politikaların doğruluğu tartışılabilir olsa da, bunlara toplumun onay vermesi de önemlidir. Bu ikna sürecinde Türk halkı Osmanlı rüzgarında savrularak belki de farkında olmadan Türkiye’nin etki alanını genişletme hayallerine onay vermiştir. 

Geçmişe Dönüş 

Yüzyılların verdiği hantallık ve büyük güçlerin Ortadoğu’daki siyasi-ekonomik çıkarları nedeni ile Birinci Dünya Savaşı sonunda fiilen yıkılan Osmanlı İmparatorluğu görkemli tarihi ve hatırlattıkları ile Türk toplumunun tarihi belleğinde önemli bir yer tutmaktadır. İmparatorluğun hatırlanmak istenmeyen yönü kaybedilen topraklar, savaşlar, Balkanlar ve Kafkaslar’dan büyük 
göçler ve neticede çöken bir imparatorluk, yıkım içindeki halktır. 

<  Mazlumun hakkını savunan bir Erdoğan imajı Arap belleğindeki yüz yıllık makus talih algısı bağlamında panzehir etkisi
yaratmaktadır.  >


Yine aynı dönemde, özellikle Osmanlı’nın gerileme döneminden itibaren Türkler ve Müslüman dünyası Batı tarafından hor görülmüş, küçümsenmiş ve aşağılanmıştır. Yüzyılların getirdiği bu hor görülme duygusundan ancak Türk’ün Batı’nın bölgesel emellerini kursağında bırakan bağımsızlık savaşı yani Kurtuluş Savaşı sonunda kurtulabilmiştir. 

Son dönem gelişmeleri, çevresindeki ülkeleri etki altına alabilecek bölgede sosyoekonomik olarak en güçlü ülkenin Türkiye olduğunu göstermektedir. AKP’nin iktidara gelmesi ile partinin dindar imajı gereği Türkiye’nin Ortadoğu ülkeleri ile yakınlık kurması, bir etki alanı oluşturması daha kolay olmuştur. Bu durum bir açıdan Türkiye’nin kendi emperyal geçmişini de hatırlaması, bu geçmişi kucaklaması açısından önemlidir. 
Son yıllarda Türkiye’nin Balkanlar ve Ortadoğu’daki artan etkisi başarılı bir kamu diplomasisi ve yumuşak güç stratejisinin ürünüdür. Ticaretin gelişmesi, Türk dizilerinin ihraç edilmesi gibi faktörler bu gücü oluşturmaktadır. 

Arap tarihi belleğinde 100 yıllık bir utanç, aşağılanma olan İsrail devletinin kurulması ve bunun son yıllarda Gazze ile sembolleşmesi de önemli diğer noktadır. AKP, Arap halkının bu hassasiyetini iyi kavramış ve tam da Türkiye’nin yumuşak gücünün artmaya başladığı dönemde Ortadoğu ülkelerinin Filistin konusundaki başarısızlığını kendi başarısına dönüştürmüştür. 
İsrail’e karşı kafa tutuyor imajı, Filistin davasını her kulvarda savunması ve dindar imajı Başbakan Erdoğan’ı Arap halkları gözünde karizmatik bir lider yapmaktadır. Bunun yansıması Erdoğan’ın Arap Baharı ülkelerini ziyaretinde açıkça görülmektedir. 

Erdoğan’ın liderlik karizmasını olarak öne çıkması hem Filistin tutumu hem de mazlumun yanında olma imajı arttırmaktadır. 
Türkiye’nin ekonomik ve sosyal anlamda Ortadoğu’da giderek etkinleşmesi, bu paralelde Erdoğan’ı ve Türkiye’yi öne çıkarmakta; ülkenin gelişmişliği ve Erdoğan’ın dindar imajı Türkiye’nin etki alanını arttırmaktadır. 
Arap onurunu savunamamış Batıcı yönetimler yerine gerektiğinde Batı’ya kafa tutuyor görüntüsü çizen, delikanlı imajı ile hem sert hem de şefkatli bir lider olarak algılanan Erdoğan, Türkiye ile özdeşleştirilmektedir. Bu doğrultuda Türkiye’nin artan etkisi, Alman Stern dergisinin Kasım sayısında “ Turbo Devlet ” olarak tanımlanmıştır. 

<  Liderleri Batı önünde hor görülen, ekonomik krizlerden kurtulamayan bir Türkiye yerine lideri takdir gören bir Türkiye toplum psikolojisinde yaraları sarmakta, Egoları Şişirmektedir. >

Türkiye’nin Ortadoğu’daki etkisinin attığı şu son yıllarda yeni Osmanlıcılık sıklıkla gündeme getirilmiştir. 
Türkiye, Batı tarafından devamlı dışlanırken AKP iktidarının dindar imajı ile hizmetleri öne çıkarması, tek hedefin Batı olmadığını, eski topraklara el uzatmak gerektiğini belirtmesi yeni bir kapı açmıştır.18 
Erdoğan’ın Arap ülkelerinde “ İslam’ın kurtarıcısı ”, “ Mısır’da Allah’ın gönderdiği melek ” olarak anılması,19 
Erdoğan nezdinde, Türkiye’yi yüceltmiş ve başarı ihtiyacı içinde olan Türk kimliğinde gurur kaynağı olmuştur. 
Liderleri Batı önünde hor görülen, ekonomik krizlerden kurtulamayan bir Türkiye yerine lideri takdir gören bir Türkiye toplum psikolojisinde yaraları sarmakta, egoları şişirmektedir.

Ortadoğu’daki etki iç siyasette etkin olarak sunularak toplumun kendine güvenmesi, eski emperyal geçmişi hatırlaması sağlanmaktadır. Elbette, Osmanlı geçmişi sürekliliğin idraki açısından önemlidir. Ancak Arap ve Türk belleğinde Osmanlı’nın isyanlarla dolu son yılları hakim olduğundan karşılıklı güven sorunsalı bulunmaktadır. Türkiye’nin yol göstericiliği beğenilse de, ağabeylik yapması, Müslüman aleminin liderliğini üstlenmesi Arap kimliği nezdinde kabul görmeyebilir. Türk kimliği Osmanlı gururunu yaşamak isterken Arap kimliğinin Osmanlı himayesini hissetmek istemesi şüphelidir. 



Kaynak;

1 Fareed Zakaria, The Future of Freedom, New York, W.W. Norton &Co, 2004, s. 151. 
2 Clinton In Turkey, Obama Next To Go, CBS News, 
http://www.cbsnews.com/stories/2009/03/07/politics/main4851650.shtml, 8 Mart 2009, (Erişim 14 Kasım 2011; Turkey Warms to Clinton’s Candor, 9 Mart 2009, 
http://www.csmonitor.com/World/2009/0309/p06s01wogn.html, (Erişim 14 Kasım 2011. 
3 Sami Kohen, “Turkey a Partner, Not a Subcontractor”; UK-Turkey Relations and Turkey’s Regional Role, 14 Ekim 2011, 
http://www.publications.parliament.uk/pa/cm201012/cmselect/cmfaff/writev/turkey/turk05.htm, (Erişim 14 Kasım 2011. 
4 Robert Kagan, The Return of History and The End of Dreams, London: Atlantic Books. 
5 Fareed Zakaria, s. 134; Lloyd C. Gardner, The Road to Tahrir Square, London, Saqi, 2011, s.9,10 
6 Lloyd C. Gardner, a.g.e, s. 23-40; Fareed Zakaria, age, s. 132-141. 
7 Fareed Zakaria, The Future of Freedom, New York, W.W. Norton & Co, 2004, s. 120. 
8 Bush State of the Union Address, CNN.com, 29 Ocak 2002, http://edition.cnn.com/2002/ALLPOLI
TICS/01/29/bush.speech.txt/, US Expands Axis of Evil, BBC News, 6 Mayıs 2002, 
http://news.bbc.co.uk/2/hi/1971852.stm, (Erişim 15 Kasım 2011. 
9 Michael Chossudovsky, “Destroying a Country’s Standard of Living: What Libya Had Achieved, What Has Been 
Destroyed”, Global Research, http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=26686, 20 Eylül 2011, 
(Erişim 5 Kasım 2011. 
10 Tony Blair Libya’ya askeri eğitim, daha az riskli savunma stratejileri ve ekonomik ilişkileri geliştirme önerisinde 
bulunmuştur. Blair and Qaddafi: Tony Blair’s Big Tent, The Economist, 25 Mart 2004, 
http://www.economist.com/node/2545931, (Erişim 5 Kasım 2011) ; İngiltere’nin 2010 döneminde Libya ile 55 
milyon dolarlık silah ve askeri anlaşması bulunmaktaydı. Reza Pankhurst, “Gaddafi, Imperialism and Western 
Hypocrisy”, 22 Ekim 2011, http://www.foreignpolicyjournal.com/2011/10/22/gaddafi-imperialism-and-westernhypocrisy/, 
(Erişim 5 Kasım 2011. 
11 Iftekhar A. Khan, “The Lynching of Libya”, 3 Kasım 2011, 
http://www.globalresearch.ca/index.php?context=va&aid=27441, (Erişim 16 Ekim 2011. 
12 Libya’s Image ‘stained’ by Gaddafi Death-Hammond, 23 Ekim 2011, http://www.bbc.co.uk/news/uk-15420312, 
(Erişim 16 Kasım 2011. 
13 The Syrian Opposition Before and After The Outbreak of the 2011 Uprisings, http://www.gloriacenter.
org/2011/10/the-syrian-opposition-before-and-after-the-outbreak-of-the-2011-uprising/, (Erişim 17 Kasım 
2011. 
14 US Admits Fuhnding Syrian Opposition, http://www.cbc.ca/news/world/story/2011/04/18/syria-united-statesbacking-
wikileaks.html, (Erişim 17 Kasım 2011. 
15 Bayram Sinkaya, İran Suriye İlişkileri ve Suriye’de Halk İsyanı, Ortadoğu Analiz, Cilt 3, Sayı 33, ss. 38- 48. 
16 US Confirms $60 bn. Saudi Arms Deal, Al Jazeera, 20 Ekim 2010 http://www.aljazeera.com/news/middleeast/
2010/10/20101020173353178622.html, $60 bn US-Saudi Arms Deal Sends Message to Iran, CBS News, 21 October 2010,
http://www.cbsnews.com/stories/2010/10/21/world/main6977941.shtml, 
(Erişim 16 Kasım 2011. 
17 Prime Minister David Cameron Takes Arms Dealers to Egypt to Promote Democracy, 22 Şubat 2011) 
http://www.dailymail.co.uk/news/article-1359316/Prime-Minister-David-Cameron-takes-arms-dealers-Egypt-promote-democracy.html, 
(Erişim 16 Kasım 2011) 
18 Bkz.Mehmet Şahin, “Türkiye’nin Ortadoğu Politikası: Süreklilik ve Değişim”, Akademik Ortadoğu, Cilt 4, Sayı 2, 2010, ss.9-21 
19 http://www.haberpan.com/news/gods-patron-saint-the-savior-of-islam-erdogan-joyous-welcome-in-egypt 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder