1 Ağustos 2016 Pazartesi

BULGARİSTAN’DA ASİMİLASYON KAMPANYASI








BULGARİSTAN’DA ASİMİLASYON KAMPANYASI: 
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK YA DA YÜZLEŞEMEMEK 






















Birgül DEMİRTAŞ 
Doç. Dr., TOBB Ekonomi ve Teknoloji Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü. 

Özet: 

Bulgar kimliği Osmanlı karşıtlığı üzerine kurgulanmış ve Osmanlı’ya ilişkin ne varsa olumsuz bir anlam yüklenmiştir. Bulgaristan’ın Türklere yönelik 
politikasını Bulgar milliyetçiliği kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. 19501951’de 150.000 Türk’ün Türkiye’ye göçe zorlanmıştır. 1983 sonlarından itibaren ise Türklerin isimleri Bulgarca isimlerle değiştirilmiş, ibadet etmeleri, geleneksel Türk kıyafetleri giymeleri, halka açık yerlerde Türkçe konuşmaları yasaklanmıştır. 
1989 sonlarında Bulgar lideri Todor Jivkov’un parti içi bir darbeyle devrilmesi sonucu Türklere hakları geri verilmiştir. Ancak bugün hala Milliyetçi Bulgar gruplar bunu sindirebilmiş değillerdir ve Türklere verilen hakların geri alınmasını istemektedirler. 

Ancak Bulgaristan Parlamentosu, 1980’lerde Türklere yönelik asimilasyon politikaları nedeniyle özür dilemiştir. Sözkonusu özür metninin yayınlanması hem Bulgaristan’ın Avrupalı kimliğine yaklaşması açısından hem de yükselişteki milliyetçi parti Ataka’ya karşı bir hareket olmasından ötürü önemlidir. 

Anahtar Kelimeler: Bulgar Milliyetçiliği, Asimilasyon, Hak ve Özgürlükler Hareketi, Ataka, Özür Bildirisi 


Bu çalışmada Bulgaristan Parlamentosu’nun Ocak 2012’de yayınladığı, 1980’lerde Türklere yönelik asimilasyon politikaları nedeniyle özür dilediği metin 
ele alınacaktır. Parlamento’un bu deklarasyonu yayınlanmasının arkasında yatan dinamiklerin neler olduğu ve bu metnin gelecek için nasıl bir anlam ifade ettiği 
ele alınacaktır. 

Bulgaristan’ın azınlık politikalarını, ülkedeki milliyetçilik anlayışından ayrı düşünmek mümkün değildir. Bulgaristan’daki milliyetçilik olgusu diğer Balkan ülkelerindeki milliyetçilik düşüncesiyle benzerlikler taşımaktadır. 

19. yüzyıl tüm Balkan milliyetçiliklerinin inşa edildiği, kurgulandığı bir çağ olma özelliğini taşımaktadır. Kültürel canlanma çağı olarak da adlandırılan bu dönemde diğer Balkan halklarının elitleri gibi Bulgar entelektüelleri de bir Bulgar ulusu inşa etme planını hayata geçirmeye çalışmıştır. Bulgarların geçmişiyle ve Bulgarca’yla ilgili kitaplar bu dönemde yayınlanmıştır. Ortaçağ Bulgar devleti yüceltilerek tarihsel referans noktası olarak gündeme gelmiştir. Uzun 19. yüzyılda tüm Balkan halkları için olduğu gibi Bulgaristan için de tarih adeta yeniden yazılmıştır.1 

Bu dönemde Bulgar milliyetçiliğinin ötekilerinden biri “Osmanlı” olarak inşa edilmiştir. Bir başka deyişle, Bulgar kimliği Osmanlı karşıtlığı üzerine kurgulanmış ve Osmanlı’ya ilişkin ne varsa olumsuz bir anlam yüklenmiştir. Bulgaristan’ın 1908’de kazandığı bağımsızlığın ardından yaşanan tüm sorunlar Osmanlı’yla bağdaştırılmış, tamamen kapkara bir dönem olarak inşa edilen Osmanlı egemenliğinin ardından, bembeyaz bir Bulgar tarihinin başladığı iddia edilmiştir. 

Bulgaristan’da Türkler 

Bulgaristan’ın Türklere yönelik politikasını az önce anlatılan Bulgar milliyetçiliği kapsamında değerlendirmek gerekmektedir. Buna göre Türkler, o karanlık 
Osmanlı geçmişini hatırlatan bir unsurdur. Aşırı Bulgar milliyetçilerinin argümanına göre de bu kişiler, sonradan Müslümanlığa geçmiş Bulgarlar aslında. Dolayısıyla ne kadar çabuk Hıristiyanlığa ve Bulgarlığa dönerlerse o kadar iyi olacaktır. 

1908’deki bağımsızlığının ardından günümüze kadar olan süreçte Bulgaristan’ın Türklere yönelik politikası zaman içinde kısmi değişiklikler göstermiştir. 
1934’e kadar olan dönemde Türk okulları kısmen özerkliklerini koruyabilmişlerse de, bu tarihten itibaren yüzlerce okul kapatılmış ve 1944’e kadar olan dönemde 
Türk çocuklarının %75’i okula gidememiştir. Kısmen özerk olarak kalan Türk okullarının hepsi 1946’da kamulaştırılmıştır. 

İkinci Dünya Savaşı dönemde ilk yıllarda Türk okullarına karşı kısmen hoşgörülü bir politika izlenmiş olsa da 1960’dan itibaren pekçok bölgede Türkçe eğitime 
son verilmiştir. Sadece tüm nüfusun Türklerden oluştuğu bölgede Türkçe derslerinin devam etmesine izin verilmiş, Türklerin ve Bulgarların karışık yaşadığı bölgelerde ise tüm dersler Bulgarca yapılmaya başlanmıştır. 

Ayrıca 1950-1951’de 150.000 Türk’ün Türkiye’ye göçe zorlandığı belirtilmelidir. 
Bulgaristan ülkedeki Türklerin sayısını azaltabilmek için sistematik olarak belirli aralıklarla göç politikasına başvurmaktdır. 
1983 sonlarından itibaren ise Türklere yönelik yeni bir asimilasyon kampanyasına girişilmiştir. Türklerin isimleri Bulgarca isimlerle değiştirilmiş, ibadet etmeleri, geleneksel Türk kıyafetleri giymeleri, halka açık yerlerde Türkçe konuşmaları yasaklanmıştır. Hatta asimilasyon politikası öyle boyutlara varmıştır ki mezartaşlarındaki Türkçe isimler bile Bulgarca isimlerle değiştirilmiştir.2 

1989 sonlarında Bulgar lideri Todor Jivkov’un parti içi bir darbeyle devrilmesi sonucu yeni bir dönem başlamıştır hem Bulgaristan hem de ülkede yaşayan Türkler için. Bu dönemde Türklere hakları iade edilmiştir. Türkler eski haklarını yeniden kullanma imkanını elde etmişlerdir. Dini ibadetlerini yerine getirmeleri, 
Türkçe konuşmaları serbest bırakılmış, okullarda seçmeli ders olarak Türkçe eğitim tekrar başlatılmıştır. 

Bu süreçte çoğunluğu Türklerden oluşan Hak ve Özgürlükler Hareketi Bulgar siyasetinin anahtar partisi haline gelmiştir. Hükümetlerin kurulmasında ya da görevden alınmasında Meclisteki oylamalar vasıtasıyla önemli bir rol oynuyor hale gelmiştir. Hatta 2001 ve 2005’te kurulan koalisyon hükümetlerine katılmıştır. Böylece iktidara gelme fırsatı yakalamıştır ve Türk kökenli milletvekilleri göreve başlamıştır. 

Türklere 1990’ların başlarında eski haklarının geri verilmesiyle literatürde Bulgaristan etnik modeli adı verilen sistem ortaya çıkmıştır. Bulgaristan etnik modeli kavramı, azınlıkta olan grupların kendi kültürlerini, dilerini ve dinlerini yaşatmasına müsaade etmek, onları sisteme katmak olarak anlaşılmıştır. 

Ama bu dönemde yine de bazı sorunlar yaşanmıştır. Örneğin Bulgaristan’daki milliyetçi gruplar Türklere haklarının geri verilmesini kabullenememiştir. Asimilasyon kampanyasının sona ermesini protesto eden milliyetçi gruplar olmuştur. 

Bulgaristan’da son yıllarda dikkat çeken önemli bir olgu da aşırı milliyetçi parti Ataka’nın yükselişidir. 2005’te kurulmasından bu yana oy oranlarını arttıran Ataka, yaklaşık %10 civarında bir oya sahiptir. Ataka’ya göe Türklere verilen haklar gerialınmalı, Bulgar devlet televizyonundaki Türkçe yayın kaldırılmalı ve Hak ve Özgürlükler Hareketi Anayasaya aykırı olduğu gerekçesiyle kapatılmalıdır. 

Avrupa ülkelerindeki aşırı sağ partilerin benzerlerinin bugün artık Balkanlarda da görülmesi dikkat çekicidir. Aynı Batı Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Bulgaristan’da da aşırı sağ problemi bulunmaktadır. 

Bu durumun önemli bir tezahürü, Müslümanların dini binalarına yönelik saldırıların son zamanlarda artış göstermesidir. Reuters haber ajansının bildirdiğine göre son yıllarda bu binalara düzenlenen saldırıların sayısı 100’ü aşmaktadır. 

Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiser, Thomas Hammamberg de Bulgaristan’ daki insan haklarının durumuyla ilgili olarak hazırladığı raporda son 20 yılda İslam dinin temsil eden binalara ve ibadet yerlerine 110 saldırının olduğunu söylemiş ve hiç bir durumda sorumluların yargı önüne çıkartılmadığından şikayet etmiştir.3 Bu arada Bulgaristan Başmüftülüğü, İslami Kültürel Eğitim Merkezi kurmak istediklerini söylemiş, ancak resmi yetkililerin kendilerine izin vermediklerinin altını çizmiştir. 

Bu arada, son yıllarda Ataka’nın 1915 olaylarıyla ilgili Ermeni soykırımı iddialarıyla ilgili tasarısını Bulgar Meclisi’ne taşıması dikkat çekmektedir. Meclis, 
bu tasarıları bugüne kadar reddetmiştir, ancak Ataka düzenli olarak bu tasarıları Meclis’in gündemine getirmeye devam etmektedir. 

Başka bir sorun Türk azınlığın Türkçe derslerinin seçmeli olarak okutulmasıdır. Azınlık mensupları bu derslerin açılmasının Bulgar yetkililer tarafından pek de 
teşvik edilmediğini belirtmektedir. Tercih edilen, bu derslerin zorunlu ders olarak okutulmasıdır. 

Bu arada, mevcut iktidar partisi Bulgaristan’ın Avrupalı Gelişimi için Vatandaşlar GERB’in lideri Başbakan Boyko Borissov’un partinin muhalefette olduğu 
dönemdeki söylemleri de dikkat çekmiştir. Borissov bu dönemde kendisini Türk hissedenlerin Türkiye’ye göç etmesi gerektiğini belirtmiştir. Ayrıca Borissov’un 
1980’lerdeki asimilasyon kampanyasıyla ilgili olarak da amacın doğru, ama yöntemin yanlış olduğunu belirtmesi dikkat çekicidir.4 

Şu ana kadar çizdiğimiz tablo Bulgaristan’ın 1980’lerde gerçekleştirilen asimilasyon politikalarıyla pek de yüzleşemediğini açıkça göstermektedir. Jivkov’un görevden alınmasından sonra her ne kadar Türklere eski hakları iade edilse de yaşananların nedeni tartışılmamış ve mağdurların durumları yeterince dikkate alınmamıştır. Geçmişle hesaplaşmamak ya da hesaplaşamamak, Ataka’nın kurulmasıyla aşırı milliyetçiliğin tekrar ortaya çıkmasına yol açmış ve Bulgar siyasetinde Türklere yönelik olarak 1980’lerin politikalarına geri dönülmesine yönelik bir söylem duyulmaya başlanmıştır. Dolayısıyla Bulgaristan bir yandan AB üyeliği sayesinde Avrupalılaşma sürecini yaşarken, bir yandan da geçmişle yüzleşememe ve ekonomik sorunların ortaya çıkardığı aşırı milliyeçilik olgusunu aynı anda yaşamaya başlamıştır. 

Bulgaristan’da Geçmişle Yüzleşme 

Geçmişle yüzleşmek, geçmişteki hataları kabullenmek ve sorumluları bulmaya çalışmak, tüm halklar için zor bir süreçtir. Milliyetçilik sürecinin önemli bir unsuru, geçmişteki başarıların abartılı olarak gündeme getirilmesi ve hafızalarda canlı tutulmaya çalışılması; geçmişteki hataların ise unutturulmaya çalışılmasıdır. Bu durumun az çok tüm dünyadaki ulus devletler için geçerli olduklarını söyleyebiliriz. Geçmişle yüzleşmede yeni br dönemin II. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Federal Almanya Cumhuriyeti’nin Nazi geçmişiyle hesaplaşmasıyla başladığını söyleyebiliriz. 

Ancak genel olarak bakıldığında geçmişteki hataların kabullenilmesi trajik olaylar yaşandıktan epeyce sonra gerçekleşmekte ve bunu yapanlar da o politikaların 
doğrudan sorumluları değil, daha sonra başa geçen karar alıcılar olmaktadır. Soğuk Savaş sonrası dönemde geçmişle yüzleşme olgusu eskiyle kıyaslandığında yaygınlık kazanmaya başlamıştır. Şu örnekleri verebiliriz: 1990’da Doğu Almanya’nın Hitler döneminde işlenen suçlardan dolayı özür dilemesi, 1993’te Rus Devlet Başkanı Boris Yeltsin’in II. Dünya Savaşı sonrası Sibirya’ya sürgüne gönderilen 600.000 Japon savaş esiri nedeniyle özür dilemesi, yine 1993’te Papa John Paul’ün Katolik kilisesinin Afrika esir ticaretinde oynadığı rol nedeniyle özür dilemesi, yine Katolik Kilisesinin 1992’de Galileo Galilei’yi 1633’te ev hapsinde tuttuğu için özür dilemesi, İngiltere’nin 2007’de esir ticaretinden dolayı özür dilemesi, ABD Senatosu’nun 2009’da kölelikten dolayı özür dilemesi, Sırbistan Parlamentosu’nu Srebrenica’da yaşananlardan dolayı 2010’daözür dilemesi.5 

Bulgaristan’ın durumuna gelince Bulgar gazeteci Julian Popov’un tabiriyle 1980’ler dönemiyle ilgili 22 yıl boyunca “kolektif bir bellek kaybı” (“collective 
amnesia”, Popov) görmekteyiz. Bu konuyla ilgili birkaç belgesel ve kitap ortaya çıktığındaki genel tavır “şimdi bunun sırası değil”, “niye etnik gerilimler tekrar 
kışkırtılmak isteniyor?” şeklinde yorumlara yol açtı. Ivan Kostov’un başbakanlığı, Petar Stoyanov’ın da cumhurbaşkanlığı dönemindeki özürleri daha çok bireysel 
bir söylem olarak algılandı. Bu özürler sonrasında Bulgaristan’daki genel tutum Bulgar ulusundan oluşan aile içinde bu meselenin pek de konuşulmak istenmediği şeklindeydi.6 1990-1997 arası büyük ölçüde Bulgaristan Sosyalist Partisinin iktidarının olduğu hatırlanacak olursa, bu partinin zöyle bir geçmişle hesaplaşma dönemi yaşaması beklenemezdi. Daha sonra başa geçen partiler de milliyetçi seçmenleri kaybetmemek için kolektif bellek kaybını devam ettirmeyi tercih etti. 

Bu anlamda eski başbakan, Mavi Koalisyon hareketi eş başkanı Ivan Kostov’un öncülüğünde Meclis’e sunulan ve kabul edilen tasarı tarihi önem taşımaktadır. Tasarı metni şöyledir: 

“Bulgaristan Müslümanlarına Karşı Uygulanan Zorla Asimilasyon Sürecinin Kınanmasına İlişkin Olarak Bulgar Ulusal Meclisi’nde Kabul Edilen Bildiri 
(11 Ocak 2012, Sofya) 

-Avrupa ve dünya düşüncesinin, insan ve azınlık hakları alanında uluslararası hukukun en yüksek kazanımlarına atıfta bulunarak, 

-Avrupa İnsan Hakları Şartı ile Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak, 

-Demokratik değişimin başlangıcından bu yana geçen 20 yıl boyunca Bulgar adalet sisteminin, sözde “Soya Dönüş Süreci” de dahil, Bulgaristan Müslümanla-
rına karşı uygulanan zorla asimilasyon girişiminin suçlularını cezalandıra mamasından duyduğumuz üzüntüyü dile getirerek, 

-Bu tür suçlar için zamanaşımı olamayacağına ilişkin kesin kanaatimizi ifade ederek, Biz, 41. Ulusal Meclis’in milletvekilleri ilan ediyoruz; 

1. Totaliter komünist rejimin, sözde “Soya Dönüş Süreci” de dahil olmak üzere, Bulgaristan Cumhuriyeti’nde yaşayan Müslüman azınlığa karşı uyguladığı asimilasyon politikasını Şiddetle kınıyoruz. 
2. 360.000’den fazla Türk kökenli Bulgar vatandaşının 1989 yılında ülkeden kovulmasını, totaliter rejim tarafından işlenen bir tür etnik temizlik olarak ilan 
ediyoruz. 
3. Bulgar adaleti ve Bulgaristan Cumhuriyeti Başsavcısı’nı, sözde “Soya Dönüş Süreci”nin suçlularına karşı başlatılan davanın sonuçlandırılması için her türlü çabayı sarfetmeye çağırıyoruz. Bunun üzerinin zamanaşımı ile örtülmeye çalışılması, bu suçu gerçek suçlulardan tüm Bulgar halkı üzerine yıkmaktadır.”7 
Türk Dışişleri Bakanlığı açıklamasında bildiri metninden duyulan memnuniyet ifade edilmiş, gecikmiş ama yerinde bir karar olduğu ifade edilmiştir. Ayrıca sorumluların adalet önüne çıkarılması ve bu dönemde ortaya çıkan mağduriyetlerin giderilmesinin altı çizilmiştir.8 

Neden Bulgar Meclisi böyle bir bildiriyi kabul etti? Bildiri metninin en başında yer alan ifadeler bu bağlamda önem taşımaktadır: 

“Avrupa ve dünya düşüncesinin, insan ve azınlık hakları alanında uluslararası hukukun en yüksek kazanımlarına atıfta bulunarak, 

-Avrupa İnsan Hakları Şartı ile Avrupa İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne atıfta bulunarak…” 

Burada doğrudan doğruya Soğuk Savaş sonrası dönemde ortaya çıkan insan hakları rejimine atıf bulunmaktadır. Son 20 yıldır insan hakları konusu sadece ülkelerin içişlerini ilgilendiren bir konu olarak ele alınmamakta, aynı zamanda dış politikanın da önemli bir konusu olarak değerlendirilmektedir. Buna ek olarak, 

Bulgaristan’ın hâlâ içinden geçmekte olduğu Avrupalılaşma sürecinin etkisinden de bahsedebiliriz. Bulgaristan AB üyesi olsa da hâlâ Avrupa’nın merkezinde değil, kenarındadır (periphery). AB üyesidir, ancak ne Şengen’e kabul edilmiştir ne deEuro bölgesine. Örgütlü suçlar, yolsuzluk ve ciddi yargı sorunları AB tarafından da gündeme getirilmektedir. 

Bulgaristan Parlamentosu’nun bildiri metnini kabulünün ardından milletvekili Tunçer Kırcaliev şunları söylemiştir: “Neden şimdi, neden bu kadar zaman sonra, sorusu meydana gelmiştir? Uzun bir zaman mesafesinden sonra, duyguların üstesinden gelebilinmiş ya da en azından denge bulunmuştur. Diğer bir avantajı ise, Bulgar devletinin geçiş dönemi bu çocuksu zaman bölümünü yaşamış olmasıdır, demokrasi güçlendirilmiştir ve bu olayların uygun bir şekilde değerlendirilmesi için gerekli koşullar meydana gelmiştir.” 9 

Dolayısıyla HÖH milletvekinin de belirttiği gibi bu durum, Bulgaristan’ın siyasi olgunlaşmasının önemli bir dönüm noktası olarak düşünülebilir.10 (Popov) 

Bildirinin kabul edilmesindeki bir başka etken ise Ataka’nın tehlikeli söylemleri ve eylemlerinin Bulgaristan’daki etnik barışa verdiği zararın artık farkedilmeye başlanmasıdır. 
Bulgar Parlamentosu geçtiğimiz sene Mayıs ayında Ataka taraftarlanın Banyabaşı Camii’ne saldırmasının ardından etnik ve dini barışa zarar verilmesine 
yönelik çabaları kınadığını belirten bir bildiri kabul etmiştir. Bildiride Ataka’nın ülke için zararlı hale geldiği de belirtilmiştir.11 

Geçen sene Mayıs ayındaki bildiriyi geçen ay kabul edilen asimilasyon karşıtı bildiriyle birlikte okumak anlamlı olacaktır. Bundan sonra Sofya yönetiminden 
beklenen ise sorumluların cezalandırılması ve mağdurların zararlarının tazmini yönünde çaba harcamasıdır. 

Avrupa Birliği’nin azınlık meseleleri ve insan hakları konusuyla ilgili tavrı üye ülkelerin politikaları bağlamında önem taşımaktadır. İnsan hakları, azınlık haklarıyla ilgili Avrupa genelinde temel normlar oluşturulması ve bunlara uyulup uyulmadığının kontrolünün sağlanması öncelikli konu olarak AB kurumlarının 
gündemine gelmelidir. Avrupa’nın kendi içinde çelişkili uygulamaları dikkat çekicidir. 

Örneğin Fransa kendi Roman vatandaşlarını 2010’da ülke dışına sürerken, Sofya’daki Fransız büyükelçisi Bulgaristan’a Romanlar için ayrı bir bakanlık kurulmasını önerebilmiştir.12 

Avrupalılaşma sürecinin aday ve üye ülkelerde daha da ilerleyebilmesi için çifte standartların üstesinden gelinmesi çok önemlidir. 

Balkanlar coğrafyasında kolektif bellek kaybının kolektif hatırlamaya dönüşebilmesi için dışlayıcı milliyetçiliğin, kapsayıcı milliyetçilik ve vatanseverliğe dönüşmesi gerekmektedir. Bunun için de Bulgaristan özelinde Parlamennun kabul ettiği bildirinin somut sonuçlara ulaşılmasına yardımcı olması beklenmektedir. Bu da öncelikle 1980 olaylarından sorumlu olanlara yönelik yargı süreçlerinin canlanmasıyla başlayabilir. 


Birgül DEMİRTAŞ 
BULGARİSTAN’DA ASİMİLASYON KAMPANYASI: 
GEÇMİŞLE YÜZLEŞMEK YA DA YÜZLEŞEMEMEK 
21. Yüzyıl Sosyal Bilimler Dergisi, Sayı 1

Kaynakça ;

1 Barbara Jelavich, History of the Balkans, Vol. I, Eighteenth and Nineteenth Centuries, Cambridge, Cambridge 
University Press, 1990, s. 174-190. 
2 Birgül Demirtaş Coşkun, Bulgaristan’la Yeni Dönem, Ankara, Asam, 2001. 
3 Eleonora Naxidou, “Nationalism versus Multiculturalism: The Minority Issue in Twenty-First Century Bulgaria”, Nationalities Papers, Cilt 40, No 1, 2012, s. 85-105. 
4 Rifat Sait, “Bulgaristan seçimleri”, http://www.abhaber.com/ozelhaber.php?id=3677 
5 Julian Popov, “Bulgaria, Turks and the politics of apology”, Aljazeera, 26 Ocak 2012, 
http://www.aljazeera.com/indepth/opinion/2012/01/2012122102331935532.html 
6 Ibid. 
7 http://kircaalihaber.com/?pid=3&id_news=8136 
8 No:9, 12 Ocak 2012, Bulgaristan Ulusal Meclisi’nde Zorla Asimilasyon Politikasını Kınayan Bildirinin Kabulu Hk., 
http://www.mfa.gov.tr/no_9_-12-ocak-2012_-bulgaristan-ulusal-meclisi_nde-zorla-asimilasyon-politikasini-kinayan-bildirinin-kabulu-hk_.tr.mfa 
9 HÖH web sayfası, 
http://www.dps.bg/tr/events/1165/parlamento-uyeleri-bulgar-muslumanlaren-zorlaasimilasyonunu-kenayan-taslak-bildiri—kabul-ettiler.aspx 
10 Popov, “Bulgaria, Turks and the politics of apology”. 
11 Bulgarian Assembly Condemns Attack Party for ‘Aggression’ Against Ethnic Peace “Parliament Adopts Declaration against Attempts for Undermining Ethnic and Religious Peace in Bulgaria” 
— BTA headline BTA Friday, 27 Mayıs 2011. 
12 Eleonora Naxidou, “Nationalism versus Multiculturalism: The Minority Issue in Twenty-First Century Bulgaria”, s. 102. 


****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder