7 Ağustos 2016 Pazar

Düşmanımızın kim olduğunu ve ne Dediğini iyi Anlayalım.,







Düşmanımızın kim olduğunu  ve ne Dediğini iyi Anlayalım.,

Gökçe Fırat

08 04 2002 
Sayı; 01


ABD emperyalizmini hedef alan 11 Eylül saldırısının hemen ardından, artık bu dünyada hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı neredeyse herkesin ortak görüşü olmuştu.

Bu, bir bakıma doğruydu. ABD başkanı Bush’un teröre karşı bir savaş başlattıkları ve bu savaşta herkesin önünde iki seçenek olduğu, ya ABD’yi ya da terörü tutacakları yönündeki açıklaması, bundan sonra neyin eskisi gibi olmayacağını ortaya koyuyordu.

Bush’un sözleri, artık tüm dünyada politik hareketlerin net bir tavır alması gerektiğinin açık bir kanıtıydı. Çünkü ABD tüm dünyada teröre karşı uzun süreli bir savaş başlattığını söylüyordu. Bu, manevra alanının kalmamasını işaret eden bir gelişmeydi ve bu özelliği ile de değişen durumu ortaya koyuyordu. Ancak Bush’un küstah açıklaması aynı zamanda, nelerin hiç değişmeyeceğini de ortaya koyuyordu. ABD’nin yanında yer almayanlar, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da ABD’yi karşılarında bulacaklardı.

Şaron’un açıklamalarında şaşacak bir şey yok

İsrail de, tüm dünyanın gözleri önünde, ne Birleşmiş Milletler’in kararlarını ne de neredeyse tüm dünya devletlerinin uyarılarını dikkate almadan Filistin’de büyük bir işgal ve soykırım başlattı. Ve yine tüm uyarılara aldırmadan bu işgali genişleteceğini söylüyor.

İsrail Başbakanı da tıpkı ABD gibi teröre karşı savaştığını Filistin devlet başkanının ve yöneticilerinin terörist olduklarını ve bu nedenle de işgali devam ettireceğini söylüyor. Şaron’un açıklamalarında şaşılacak bir taraf yok. Aslında Bush’un açıklamalarında da şaşırılacak bir şey yoktu. Ama Gerek ABD’ye karşı gerekse İsrail’e karşı suskunluk, ne yapacağını bilememe, hatta kimi tutacağını bilememe dün de bugün de yaşadığımızın durum. İşte bugün, bu suskunluğun, ne yapacağını bilememenin ve hatta yanlış tarafı tutmanın nedenlerini ortaya koymak ve muhasebesini yapmakla yükümlüyüz.

Daha 11 Eylül günü ilk yanlış ortaya çıkmıştı. Dünya’nın pek çok yerinde muhalif ve hatta “sol” kesimler ABD’ye yönelik saldırıları kınadılar ve ABD halkı ile dayanışma içinde olduklarını açıkladılar.

Bu, 500 yılllık sömürgecilik ve emperyalizm tarihinden sonra, emperyalizme verilen en büyük destek oldu. O güne kadar ezilen halkların en büyük düşmanı olan ABD emperyalizmi birden bire düşman olmaktan çıkmış, teröre maruz kalmış bir masum halk oluvermişti.

Bunun altında iki yanlış yatıyordu. Birincisi, ABD’yi bir emperyalist ülke olarak değerlendirmeme ve ezen ezilen ayrımının ortadan kaldırılması, ikincisi ise ABD emperyalizmine rağmen ABD emekçileri ile dünya ezilenleri arasında olduğu varsayılan bir dayanışmaya gidilmesi. Her iki yanlış da çok çabuk ortaya çıktı. ABD dünyanın en yoksul ülkesine hiç bir kanıt olmadan büyük bir savaş açtı, olduğu varsayılan ABD emekçileri ise bu savaşı klakson çalarak kutladılar.

Afganistan’a yönelik savaş, ABD emperyalizminin hiç değişmediğinin de dünyada ezilen ulusların kendilerinden başka dostları olmadığının da ortaya çıkmasını sağladı.

Masum emperyalizme tanınan saldırma hakkı

Ancak tüm bu süreçte yanlış tavır devam ettirildi. Emperyalizmin ne olduğu, ne yapmak istediği ve nasıl engellenebileceği konusunda da büyük yanlışlar yapıldı.

Yanlışın kökeninde ise ABD’nin teröre maruz kaldığı açıklaması yatıyordu. Terör en büyük düşman olunca da teröre maruz kalan emperyalizm artık “masum bir emperyalizm” oluyordu. Masum emperyalizminse elbette bazı ayrıcalıkları olacaktı. O nedenle ABD emperyalizmine düşmanından hesap sorma hakkı tanındı. Hatta bu o kadar meşrulaştırıldı ki kendisine yönelen terör ölçüsünde cevap verilmesi ve ölçüyü aşmaması çağrısı yapıldı. Elperyalizmden böyle bir istekte bulunulması onun iyiniyetine güvenildiğinin de kanıtıydı.

Ancak ABD’nin açtığı savaşın boyutları, hiç de iyiniyet beklentilerini haklı çıkarmadı. ABD, her zaman olduğu gibi Afganistan’ı da yeni silahlarını ve bombalarını denediği bir tatbikat alanına çevirdi. İyiniyetin son gösterisi ise Taliban esirlerinin maruz bırakıldığı durumdu.

ABD’nin saldırılarına karşı çıkmanın en “ileri” yolu ise savaş karşıtlığı oldu. Savaş karşıtı gösteriler de ABD’den iyiniyet ve savaşı durdurmasını istiyordu. Masum ABD vicdana gelip savaşı durduracaktı. Ya da dünya kamuoyu vicdana gelecek ve ABD’nin yanlış yapmasına engel olacaktı. Ancak ne ABD’nin ne de dünya kamuoyunun vicdana gelmediği, savaşla birlikte gözüktü.

ABD’ye karşı alınan tüm bu yanlış tavırlara eşlik eden büyük bir korku da vardı. ABD’ye hoşgörünerek ve onun yanında, onu anlamaya çalışan bir tavrın, onun muhtemel saldırılarına engel olabileceği beklentisiydi. ABD çok güçlüydü ve eğer daha fazla kızdırılırsa daha da saldırganlaşabilirdi, o nedenle daha fazla saldırganlaşmasını engellemek için onu yatıştırmak gerekirdi. En radikal olduğunu söyleyen hareketlerin bile birden bu kadar şefkatli olması, tam da böyle bir korkunun eseriydi.

Filistin’de yaşanan işgal 11 Eylül’de alınan yanlış tavır sayesinde ilerliyor

Bugün Filistin’de yaşanan işgal ve terör, işte bu yanlışlar sayesinde böyle pervasız ve alçakça ilerleyebiliyor. Düşmanını tanımayan sol, onun saldırısı ile karşılaşınca ne yapacağını bilemez halde kalıveriyor. Ancak çok daha vahimi, aynı yanlış tavrı devam ettirerek, İsrail’i durdurabileceğini bile düşünüyor. ABD’yi vicdana getiremeyen solcularımız, Şaron’u vicdana getirmek için yine savaş karşıtı gösteriler düzenliyorlar.

Bu düşmanını tanımamanın ötesinde bir durum. Çünkü düşman, çok açık bir şekilde tüm dünyanın ya kendisine tabi olması gerektiğini ya da hiç çekinmeden gerekirse tek başına herkese saldırma kararlılığında olduğunu açıklıyor. Düşmanın kim olduğunu unutanlara bu açıklamaların birşeyler anlatması gerekmez mi acaba?

Gerek ABD gerek İsrail, tüm ezilen halklara “siz bizim düşmanımızsınız ve biz sizi yola getirmeyi biliriz” derken, solcu olduğunu söyleyenlerin tavrı, “yok canım biz aslında kardeşiz, savaşı bırakalım bir arada kardeşçe yaşayalım” oluyor.

Manevra alanı olmadığını ve artık net bir tavır alması gerektiğini anlayamayan “sol”, emperyalistleri değil sadece kendini kandırdığını ve dahası son derece zavalı bir duruma düştüğünü bile göremiyor. Ama bunu gören emperyalistler, daha büyük saldırılar için uygun bir ortam yaratıyorlar ve operasyon yayılarak devam ediyor.

Afganistan’ın hemen ardından, Filipinler ve Kolombiya’ya müdahale geldi. Bugün Filistin’de süren savaşın yeni durağı ise Irak. Bu terörün daha sonra nereye yayılacağınıysa kim bilebilir? “Sol” daha kaç ülke için savaş karşıtı gösteri düzenlemek sorunda kalacağını acaba biliyor mu, ya da en azından tahmin edebilir mi?

Savaşmak bizim için bir olasılık değil zorunluluk

500 yıldır Sömürgecilikle ve Emperyalizmle birlikte yaşıyoruz. 500 yıl düşmanımızı tanımak için yeterli bir süre sanırız. Bu 500 yılda ezilen ulusların öğrendiği birşey olmalı. Biz dünyanın ezilen ulusları, bugüne kadar emperyalizme ne kadar geri adım attırdıysak hepsi savaşarak oldu. Savaşın ve direnişin dışında emperyalistlerin geri çekildiği, vicdana geldiği bir döneme tarih tanık olmadı. Bugüne kadar tanık olunmayan şeye bundan sonra tanık olacağımıza hangi “sol” garanti verebilir?

Ancak şunu çok iyi biliyouz, o “ Sol ”un tanık olmadığı aslında Emperyalizme direniş ve savaştır. Hiç tanık olmadığı, bugüne kadar emperyalizme karşı verilen mücadele ve savaşları küçümsediği ya da yok saydığı için, bundan sonrası için emperyalizmle savaşmak gibi bir olasılık olduğunu göremiyor. Kaldı ki emperyalistlerin savaş ilan ettiği koşularda bu bir olasılık değil zorunluluk haline gelmiştir. Savaşmamanın alternatifi teslim olmaktır. Teslimiyet, savaş karşıtlığı olarak sunularak aklanamaz. Bu numaraları kimsenin yutmadığının çok iyi bilinmesi gerek.

Her savaş, keskin bir dönemeçtir. O dönemeçte sağlam tavır alamayanlar emperyalizmin yanına sürükleniverir. Birinci Dünya savaşında bunu yapan sol viraji alamamış ve kendini emperyalistlerin kucağında buluvermişti. Bugünküler daha viraja gelmeden sarsılmadan emperyalistlerin kucağına atlıyorlar. Ne diyebiliriz ki onlara; yolunuz açık olsundan başka.

Ama emperyalistlere diyecek bir çift sözümüz elbet var: Biz sizin yanınızda değil karşınızdayız. Savaş isteyen savaş, saldıran karşılık bulur ve bu karşılık sizin de canınızı yakar!

İntifada’ya devam!

http://www.turksolu.com.tr/dusmanimizin-kim-oldugunu-ve-ne-dedigini-iyi-anlayalim/
...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder