4 Kasım 2016 Cuma

Irak’ta IŞİD’le Mücadelede Kritik Eşik: Musul Operasyonu





Irak’ta IŞİD’le Mücadelede Kritik Eşik: Musul Operasyonu


 
Bilgay Duman
2016-10-27



   17 Ekim 2016 tarihinde başlayan Musul operasyonu pek çok tartışmayı beraberinde getirmiştir. 

   ABD’nin tutumu, Irak’taki güçlerin dağılımı, Türkiye’nin Başika’daki varlığı, operasyon süreci ve sonrası gibi konular gündemin ana maddelerini oluşturmaktadır. Irak’ta IŞİD’le mücadelede kritik bir eşik olacağı düşünülen Musul operasyonuna ilişkin tartışmalar daha uzun sürecek gibi görünse de operasyona ilişkin bir ön değerlendirme yapmak yerinde olacaktır.
Musul operasyonu başlangıç tarihi itibariyle bir sürpriz değildir. ABD’nin bu operasyonu Kasım 2016’da düzenlenecek olan başkanlık seçimleri öncesinde yapmayı planladığı bilinen bir gerçektir. Operasyona ilişkin ABD’li yetkililer tarafından yapılan açıklamalarda Ekim 2016 tarihinin hedeflendiği çok kez ifade edilmiştir. ABD Başkanı Barack Obama’nın, dönemini, sözlerini yerine getirmiş olarak kapatmak istediğini söylemek mümkündür. Operasyonun Demokratlara da seçimde bir avantaj sağlayacağı hesap edilmektedir. ABD’deki başkanlık seçimleri için Demokrat Parti’nin adayı olan Hillary Clinton’un başkanlık yarışında bir adım önde olduğu, yapılan çoğu ankette ortaya çıkan sonuç olmuştur. Musul operasyonuna başlanmış olmasının Clinton’a avantaj sağlayacağı düşünülmekte dir.

Ancak ABD dahil bütün ülkeler Musul operasyonunun kısa vadede bitirilemeyeceğinin farkındadır. Aslında Iraklı yetkili makamların Musul operasyonuna başlanması konusunda pek de istekli davranmadıklarını da söylemek mümkündür. Operasyon için yeterli hazırlıkların tamamlanamadığı pek çok Iraklı yetkili tarafından kabul edilmektedir. Bununla birlikte her ne kadar Erbil ve Bağdat’ın operasyon planları konusunda anlaştığı söylense de sahada tam bir koordinasyon olduğundan bahsetmek mümkün değildir. Bu durum Musul operasyonuna ilişkin olarak Irak’ta tedirginlik yaratmaktadır. Ancak Iraklıların büyük bölümü için ABD desteği olmadan operasyonun başarıya ulaşması mümkün görünmemektedir.

Neredeyse Irak’taki hemen hiçbir bölgede ABD’nin hava desteği olmadan IŞİD’e karşı büyük bir ilerleme sağlanamadığı bir gerçektir. Tikrit operasyonu bu açıdan en büyük örneği teşkil etmektedir. Tikrit operasyonunda Irak merkezi hükümeti önce ABD’nin hava desteği olmadan operasyon yapmaya kalkışmıştır. ABD’nin hava desteği olmadan yaklaşık 3 ay süren Tikrit operasyonunda ilerleme sağlamak mümkün olmamıştır. Hatta ilerleme sağlanamaması nedeniyle sahadaki güçler arasında koordinasyon dahi kopmaya başlamış ve sorunlar çıkmıştır. Bunun üzerine Irak merkezi hükümeti operasyonu durdurmak zorunda kalmıştır. Operasyon durduktan kısa bir süre sonra ABD’nin hava desteği ile başlatılan operasyon sonucu Tikrit alınabilmiştir. Irak merkezi hükümeti, ABD’nin desteği olmaksızın Musul’da büyük çaplı bir ilerleme olmayacağının farkındadır. Bu nedenle ABD’nin öncelikleri ve yönlendirmesine uygun davranmak zorunda kalmaktadır. Bu durum sadece operasyonun başarısıyla ilgili değildir. Irak merkezi hükümeti özellikle Erbil tarafından ortaya konabilecek aşırı istekler konusunda da ABD’nin bir denge rolü oynadığını bilmektedir. Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin son Bağdat ziyaretinin bunun bir göstergesi olduğunu söylemek mümkündür. ABD, Erbil’i Bağdat’la anlaşması için teşvik etmiştir. Barzani de ABD desteğinden mahrum kalmamak için Bağdat’la uzlaşma yolunu seçmiş görünmektedir. Bu nedenle hem Erbil hem de Bağdat, ABD ile uyum göstermek zorunda kalmaktadır. Erbil ve Bağdat için bu durum bir tercihten çok zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır. Zira ABD’nin desteğindeki ağırlık merkezinin bir tarafın lehine kayması, dengeleri büyük oranda değiştirebilecek niteliktedir. Kısacası Musul operasyonunun zamanlamasındaki ilk tercihin ABD’de olduğu, ancak Erbil ve Bağdat’ın da buna uyum gösterdiğini söylemek mümkündür.

Musul Operasyonunda Son Durum

Operasyona 15 bin civarında Peşmerge ile 30 bin civarında Irak güvenlik güçlerinin katıldığı bilinmektedir. Bu güvenlik güçleri içerisinde Irak Ordusu çoğunluğu oluştururken, federal polis, yerel polis, aşiret birlikleri de bulunmaktadır. Ayrıca Irak’taki en tartışmalı aktörlerden biri olan Haşdi Şaabi’nin de operasyona katılıp katılmayacağı konusunda belirsizlik yaşanmaktadır. Ancak Haşdi Şaabi’nin operasyona katılsa bile Musul şehir merkezine girmeyeceği söylenmektedir. Bununla birlikte sayısal çoğunluktan öte IŞİD’e karşı savaşan güçlerin askeri yeterliliği de savaşın gidişatında belirleyici olacaktır. Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin yeterli oranda eğitim almadığı ve tecrübesiz oldukları yönünde tartışmalar bulunmaktadır.
IŞİD’in kullandığı farklı yöntemler, Musul operasyonuna katılan Irak güvenlik güçlerinin IŞİD’le savaşmadaki yeterliliğinin sorgulanmasına yol açmaktadır. IŞİD, standart savaş yöntemlerinin dışında yöntemler kullanmaktadır. Özellikle IŞİD’in tünelleri kullanarak Musul’daki güvenlik güçlerine verdiği karşılık, zaman zaman beklenmeyen, şaşırtıcı eylemler olarak ortaya çıkmaktadır. Bu nedenle IŞİD’le savaşta sadece doğrudan savaş yöntemleri yeterli görünmemektedir.
Operasyona uluslararası koalisyon güçlerinin eğittiği Irak güvenlik güçleri de katılmaktadır. Musul operasyonu bu güçlerin sınavı olacaktır. Burada sadece Musul’un IŞİD’den geri alınması değil, Musul’un korunması ve muhtemel çatışmaların da önüne geçilmesi önemli olacaktır.

Irak Başbakanı Haydar El-Abadi, operasyonun ilk haftasında beklenenden hızlı bir ilerleme sağlandığını açıklamıştır. Ancak büyük ilerleme Peşmergeler ve Irak Ordusu’nun ortak operasyon hattında gerçekleşmiştir. Özellikle Peşmergelerin ilerlediği doğu-batı hattında önemli bir ilerleme sağlanmıştır. Operasyon planlarına göre, Peşmergelerin Irak’ta tartışmalı bölgeler olarak bilinen ve Irak Anayasası’nın süresi geçmiş 140. Maddesi kapsamına giren bölgelerin ötesine geçmeyeceği bilinmektedir. Musul şehir merkezine sadece Irak merkezi hükümetine bağlı güvenlik güçlerinin girmesi planlanmaktadır. Peşmergeler operasyonun başlangıcından itibaren Musul’un güneyinde bulunan Dicle nehrinin batısındaki Mahmur’dan başlayarak, Musul’un kuzeyine doğru bir cephe açmış durumdadır. Peşmergeler bu hat doğrultusunda doğu-batı yönlü ilerleme sağlamıştır. Yani Erbil’den Musul’a doğru birkaç cephe açılmıştır. Bu hat şehrin dış çeperini oluşturmaktadır. Bu bölgeler daha çok Kürt nüfusla birlikte azınlık nüfusun yaşadığı yerlerdir. Ancak bu bölge neredeyse insansız bölgelerdir. IŞİD’in 2014’te Musul’u işgal etmesinin ardından buradaki nüfusun büyük bölümü göç etmek zorunda kalmıştır. Bu nedenle Peşmerge savaş alanında rahat ilerleme sağlayabilmiştir. Bu bölgelerin bir kısmında Erbil ve Bağdat’ın anlaşmasına dayalı olarak Irak Ordusu da Peşmerge ile ortak operasyon yapmaktadır. Yapılan operasyonlar sonucu 20’ye yakın yerleşim yerinin IŞİD’den temizlendiği bilinmektedir. Diğer taraftan Irak Ordusu da yine Musul’un güneyinde bulunan Dicle Nehri’nin batısındaki Geyyara’dan hareket etmiştir. Geyyara’dan bulunan hava üssü de aynı zamanda ABD öncülüğündeki koalisyonun operasyon merkezi konumundadır. Irak Ordusu ve güvenlik güçleri buradan güney-kuzey yönünde ilerlemekte ve Dicle Nehri’nin kıyısından kuzeye doğru önemli bir koridor açmıştır. Burada Irak güvenlik güçleri için ciddi bir zorluk bulunmaktadır. Nitekim Irak güvenlik güçlerinin açtığı koridorun hem doğusu hem batısı IŞİD’in elindedir. Yani Irak güvenlik güçleri operasyonu kuzeye doğru genişletirken, aynı zamanda batı ve doğu cephelerini de akılda tutmak zorundadır. Ancak bu konuda Peşmergeler daha rahattır. Zira Peşmerge arkasını güvenli bölgeye, yani Erbil’e dayamış durumdadır. Ancak Irak Ordusu dört bir yanını kollamak zorundadır. Bu durum önümüzdeki süreçte Irak güvenlik güçleri için bir problem ortaya çıkarabilir.

Ayrıca IŞİD’in Musul şehrinin dış çeperinde değil, daha çok şehir merkezinde ana savaş için hazırlık yaptığı söylenmektedir. Bu nedenle merkeze yaklaştıkça çatışmaların artması ve ilerlemenin zayıflaması beklenmektedir. Hatta zaman zaman IŞİD’in geri kazanım sağlayabileceği bölgeler ortaya çıkabilir. Musul’da halen yaşayan 1.5 ila 2 milyon arasındaki sivil nüfus da hesaba katılmalıdır. Bu nedenle şehir merkezine yaklaştıkça hava operasyonları konusunda da sıkıntı yaşanabilir. Zira sivil bölgelerde yapılacak hava operasyonlarında sivil kayıpların yaşanmaması için daha dikkatli davranılması gerekmektedir. Aksi takdirde büyük sivil ölümlerine ve insani krizlere yol açılabilir.

Musul operasyonunu çevresinden bağımsız düşünmemek gerekmektedir. Musul şehir merkezinin alınması, Musul operasyonunun sonuna gelindiğini göstermeyecektir. Önemli olan Musul’daki istikrarın sağlanmasıdır. Ancak Musul’un çevresi temizlenmeden ve IŞİD’in lojistik destek hatları kesilmeden yapılan operasyonun kısa vadede başarılı olması zor görünmektedir. Telafer, Havice, Kaim’deki IŞİD varlığı halen dikkat çekici boyuttadır. İşte Kerkük’te Musul operasyonundan sadece günler sonra yaşanan IŞİD baskını önemli bir mesajdır. Musul’dan çok daha küçük bir yer olan Kerkük’ün ilçesi Havice’deki IŞİD varlığı temizlenmeden operasyona başlanmıştır. IŞİD’in başka bölgelerdeki uyuyan hücrelerini de harekete geçirmesi muhtemeldir. Bu nedenle beklenmeyen gelişmeler yaşanabilir ve operasyon beklenenden uzun sürebilir.

Türkiye’nin Pozisyonu

21 Ekim 2016 tarihinde ABD Savunma Bakanı Ashton Carter’ın Türkiye ziyareti sonrasında Türkiye’nin Musul operasyonuna ilişkin pozisyonu daha netleşmiş görünmektedir. ABD Savunma Bakanı Carter ziyaret sonrası yaptığı açıklamada, Türkiye’nin operasyona dahil olmasını istediklerini ve Türkiye ile Irak merkezi hükümetinin prensipte anlaştığını açıklamıştır. Bu kapsamda Türkiye, Musul operasyonunda aktif rol alacak gibi görünmektedir. Zira Türkiye, IŞİD’e karşı yapılan hava operasyonlarına destek vermeye başlamıştır. Ayrıca istihbarat, lojistik ve askeri yardım desteği de sağlanabilir. Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı halen tartışılırken, Türkiye, Irak’ın toprak bütünlüğünün korunması ve siyasi birliğinin sağlanması konusundaki hassasiyetlerini sürdürmektedir. Bu nedenle Türkiye’nin Başika’daki askeri varlığı, sadece Irak’ın terörle mücadelesine bir destek olarak algılanmalıdır. Zira Başika’daki Türk varlığı, ABD Başkanı Barack Obama’nın 2014 Eylül’ünde açıkladığı, IŞİD’le mücadele stratejisine ters bir durum oluşturmamaktadır.
Başika’daki Türk varlığı IŞİD’e karşı mücadele ederken aynı zamanda IŞİD’e karşı savaşan gruplara de eğitim desteği vermektedir. Nitekim Türkiye’nin Başika’da eğittiği gruplar operasyonda yer almaktadır. Irak tarafı da bu gücün operasyona katılmasına onay vermiştir. Bu bir anlamda Türkiye’nin Başika’daki varlığının kabullenildiğinin bir göstergesi olarak ifade edilebilir. Türkiye’nin hiçbir şekilde ne Irak’ta ne de başka bir ülkede toprak kazanma hedefi yoktur. Irak, Türkiye’nin eğitim vermesine karşı olmadığını, Türkiye’nin Başika’da bulunan askeri yığınağının rahatsızlık verdiğini açıklamaktadır. Ancak, burada eğitim veren birliğin korunması söz konusudur. Irak güvenlik güçlerinin bu bölgede denetimi olmadığı bilinmektedir. Başika’da bulunan eğitim üssünün çevresinde IŞİD varlığı vardır. Bu nedenle Türkiye de kendi korumasını sağlamıştır. Nitekim Türkiye, Başika’daki kampa yapılan IŞİD saldırılarında şehit bile vermiştir. Başika çevresinde Türkiye’nin IŞİD’e karşı yaptığı saldırılarda 700’e yakın IŞİD üyesinin öldürüldüğü bilinmektedir. Türkiye, Musul operasyonunda uluslararası koalisyon güçleri ve Irak güvenlik güçleri ile koordineli olarak hareket etmek istemektedir.
Bu noktada Türkiye’nin hassasiyetlerinin anlaşılmaya başladığı görülmektedir. Öncelikle Türkiye, bölgede terör örgütü PKK’nin yeni bir yapılanma ve ikinci bir Kandil oluşturmasından endişe duymaktadır. Musul operasyonu ve sonrasında Irak’ın ve koalisyon güçlerinin bu konuda adım atmaması durumunda Türkiye kendisi inisiyatif alacaktır. Ayrıca bölgeden Türkiye’ye yönelik bir göç hareketi de Türkiye açısından bir endişe kaynağıdır. Bu sürecin doğru yönetilmesi Türkiye açısından kritik bir meseledir. Suriye’de yaşanan tecrübe, Irak konusunda daha dikkatli davranılmasını beraberinde getirmektedir. Eğer bu süreçte Irak ve uluslararası kamuoyu yetersiz kalırsa Türkiye yine önlemlerini alacaktır. Ayrıca bölgedeki Türkmenlerin durumu da Türkiye için önemlidir. 
  Özellikle Telafer hassasiyeti üst düzeydedir. 
Telafer’in kurtarılması sonrasında bölge halkının geri dönmesi durumunda etnik ve mezhep çatışması çıkmaması Türkiye’nin öncelikleri arasındadır. Ayrıca terör örgütü PKK’nın da Telafer üzerinde baskı kurabileceği söylenmektedir. Böyle bir tehlikenin ortaya çıkması durumunda da Türkiye hamle yapacaktır. Başika meselesi iki ülke ilişkilerini her zamankinden fazla germiştir. Ancak her iki ülke de uzlaşma yollarını aramaktadır. Türkiye bölgedeki istikrardan yana. Irak’ın istikrara kavuşması için de her türlü yardıma hazırdır. Bu yüzden Irak’ın Türkiye’den fayda sağlamayı gözetmesi yerinde olacaktır. İlişkilerin daha fazla gerginleşmesi ne Türkiye’ye ne de Irak’a bir fayda sağlayacaktır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder