7 Şubat 2017 Salı

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 1


ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 1


Mesut ŞÖHRET* 

* Gaziosmanpaşa Üniversitesi Öğretim Görevlisi, Kocaeli Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Doktora 
Adayı E-mail: sohretmesut@yahoo.com 


Özet

Bu Metin 23 – 24 Eylül 2014 tarihlerinde Kocaeli Üniversitesinde düzenlenen “Uluslararası Enerji ve Güvenlik Kongresi” başlıklı konferansta sunulan tebliğdir. 


Küreselleşmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hale geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı ortaya çıkmıştır. Bu nedenle enerji güvenliği, temel ve yeni güvenlik tehditleri kapsamında düşünüldüğünde, dıs politikanın farklı yönleriyle olan ilişkisi nedeniyle ayrı bir önem kazanmıştır. 
Buna göre yeni güvenlik tehditlerinin hem uluslararası ilişkilere hem de küreselleŞme sürecinde sosyal ve siyasi hareketlere etkisini incelerken, dıs politika analizinde enerji güvenliğini ele almamız gerekir. 
Zira günümüzde enerji piyasalarını yönlendiren politikaların üst düzeyde siyasi olduğunu ve modern ekonomilerin organizasyonunun merkezinde yer alan unsurlardan biri olduğu görülmektedir. 

Çünkü sadece ekonomik veya teknolojik etkenler değil, siyasi güçler de petrol, doğal gaz ve elektrik piyasasındaki sonuçları belirleme eğilimindedir. 
Ayrıca enerji kaynakları ve enerji güvenliği sosyal, kültürel, politik, ekonomik ve askeri gibi tüm güvenlik konularıyla yakından ilişkilidir. 

Enerji güvenliğinin ekonomi politik boyutunu ve uluslararası çatısmalara etkisini inceleyen bu çalışma genel itibariyle iki bölümde oluşmaktadır. İlk bölümde enerji güvenliğinin Realist, Liberal, İnsancıl ve Eleştirel kuramlardaki yerini inceleyerek ekonomik ve politik açıdan değerlendirmektedir. İkinci bölümde ise enerji kaynaklarının geçmişte ve günümüzde yasanan çatışmalara etkisi analiz edilerek enerji güvenliğinin önemi ortaya konulmaya çalışılmıştır. 

Anahtar Kelimeler: Enerji Güvenliği, Ekonomi Politik Yaklaşımlar, Fosil Yakıtlar, Uluslararası Çatışmalar, Mesut ŞÖHRET,

Giriş 

Günümüzde enerji güvenliği siyasi, ekonomik, askeri ve sosyal boyutları olan oldukça genis bir kavrama karsılık gelmektedir. Soğuk Savas sonrası dönemde ortaya çıkan yeni güvenlik tehditleri bağlamında enerji güvenliği, uluslararası iliskilerdeki dönüsüme paralel, enerji pazarında gelisen yeni yapısal değisiklikler doğrultusunda devletlerin ve uluslararası örgütlerin dıs politika stratejileri içinde önemli bir yer tutmaktadır. Son yıllardaki çesitli gelismeler Örneğin Avrupa’nın ithal petrol ve gaza olan bağımlılığının giderek artması, Çin ve Hindistan gibi yükselen ekonomilerin giderek artan enerji ihtiyaçları, en somut uygulamasını Rusya’nın enerji politikalarında anlam bulan kaynak milliyetçiliği, kritik enerji altyapılarını hedef alan enerji terörizmi, özellikle tankerin geçis yaptığı dar suyollarındaki korsanlık faaliyetleri, fosil yakıtların bu yüzyılın ortasından itibaren tükeneceği veya üretimlerinin zirve noktasına yönündeki beklentiler; iklim değisikliği konusundaki kaygılar enerji güvenliğinin uluslararası güvenlik tartısmalarında önemli bir konu haline gelmesine sebep olmustur.1 

Bu gelişmelerin temelinde Michael Klare’in tabiriyle “ Yeni Enerji Jeopolitiğinde ” veya yeni enerji düzeninde olduğumuz gerçeği yatmaktadır. Klare’e göre bu yeni dönemde, devletleri iki kategoriye ayırmak mümkündür: enerji fazlası ve enerji açığı olanlar. Eski düzende bir devletin küresel hiyerarsideki sıralaması nükleer savas baslığı sayısı, deniz gücü veya askeri personel sayısıyla belirlenmekteydi. Yeni düzende ise devletler arası güç hiyerarsisinin tayininde sahip olunan petrol/doğal gaz rezerv miktarı ve/veya enerji kaynaklarını satın alma (veya edinme) kabiliyeti gibi unsurlar gittikçe önem kazanmaktadır.2 

Uluslararası iliskilerde zenginlik ve güç devletler aracılığıyla yürütülen eylemlerle birbirine bağlanmıs konulardır. Dünya siyasetinde belirsizlik yaygındır, anlasmaya varmak güçtür ve hiçbir güvenlik önlemi ekonomik iliskilerden doğacak askeri ve güvenlik sorunlarını önleyemez. Ayrıca, karın (profit) dağılımı konusundaki anlasmazlıklar aktörler arasındaki iliskilerin önüne geçebilir.3 
Bu anlamda Uluslararası Ekonomi Politik, politikanın merkezindeki ‘‘güç’’ ile ekonominin merkezindeki ‘‘refah’’ konularının kesisimi olarak görülebilir. Ekonomik alanda bir aktör diğerine üstünlük kurduğunda bu ekonomik güç siyasallasır. Siyasallasan bu güç diğer aktörlerin siyasi ve ekonomik politikalarını kendi çıkarlarına uygun sekilde değistirmeye çalısır. Dolayısıyla modern ekonominin politik olduğunu söylemek yanlıs olmayacaktır. 

Çünkü tıpkı devletler gibi sirketler ve diğer organizasyonlar aktörler üzerinde kontrol kurma amacındadır. Bu noktada hükümet ve piyasa ekonomisi arasındaki iliskinin uluslararası boyutu Uluslararası Ekonomi Politik’in merkezini olusturmaktadır.4 

Bu kapsamda düsünüldüğünde enerji güvenliği konusunun da ekonomik olduğu kadar politik bir konu olduğu açıktır. 

Küresellesmeyle birlikte güvenlik konusunun çok boyutlu bir hale geldiği ve sadece ulusal güvenlikle sınırlandırılamayacağı, en genel tanımıyla güvenliğin “beseri güvenlik” kavramıyla ifade edildiği üzere insanların hayatındaki her alanla ilgili hale geldiği görülmektedir.5 Enerji güvenliği, temel ve yeni güvenlik tehditleri kapsamında düsünüldüğünde, dıs politikanın farklı yönleriyle olan iliskisi nedeniyle ayrı bir önem kazanmaktadır. Örneğin, insan, çevre ve güvenlik iliskisinde nüfus artısı, hızlı kentlesme ve iklim değisikliği sonucu ortaya çıkan tarımsal alan ve su sıkıntısı, enerji güvenliğinde doğal kaynakların önemini gündeme tasır. Bir baska örnek ekonomik yapılar ve insani güvenlik ilişkisine baktığımızda, küresellesme sürecinde kırılgan ekonomik büyüme ve gelismekte olan ülkeler ile özellikle Ortadoğu bölgesinde artan genç nüfus oranı doğrultusun da karsılasılan issizlik ve yoksulluk sorunları, ekonomik büyüme ve insani kalkınmanın sürdürülebilirliği için enerji güvenliğinin önemini vurgular. Dolayısıyla, yeni güvenlik tehditlerinin hem uluslararası iliskilere hem de küresellesme sürecinde sosyal ve siyasi hareketlere etkisini incelerken, dıs politika analizinde enerji güvenliğini ele almamız gerekir.6 

1. Enerji Güvenliği’nin Teorik Yaklasımlarda Yeri Ekonomi Politik Boyutu Enerji piyasalarını yönlendiren politikaların üst düzeyde siyasi olduğunu ve modern 
ekonomilerin organizasyonunun merkezinde yer alan unsurlardan biri olduğu ifade edilebilir. Çünkü sadece ekonomik veya teknolojik etkenler değil, siyasi güçler de petrol, doğal gaz ve elektrik piyasasındaki sonuçları belirleme eğilimindedir.7 Enerji kaynakları ve enerji güvenliği sosyal, kültürel, politik, ekonomik ve askeri gibi tüm güvenlik konularıyla yakından ilişkilidir. Enerji güvenliğinin artan önemini anlamamız için dünya enerji pazarındaki gelismeleri, devamlılıklar ve yapısal değisiklikler olarak iki ana grupta tanımlayabiliriz. 
Ancak bu iki ana grubun özelliklerine geçmeden önce enerji güvenliğinin tanımını yapmamız gerekir. Enerji güvenliği, bu çalısmada, “öngörülebilen bir gelecek için ülkelerin, sanayilerin ve tüketicilerin ihtiyacı olan enerji kaynaklarına makul fiyatlarla ve kesintide en az riskle ulasılabilirliğin devam etmesi durumu ve bu durumu sağlama yönünde yapılan politikalar” olarak tanımlanmıştır.8 

Bu çerçevede dünya enerji pazarındaki devamlılıkların en önemlisi, enerjide arz çesitliliğini arttırmaya olan ihtiyaçtır. Nitekim bu olgu, karsılıklı bağımlılık, enerjide asimetrik güç dağılımı ve jeopolitik gibi farklı kavramlarla hem kuramsal önerilerde hem de enerji güvenliğinin dıs politikada algılanmasında ve amaç-araç iliskisinin kurulmasında ele alınmaktadır. Arz çesitliliği ihtiyacı, kısa ve orta dönemde petrolün ana enerji kaynağı olarak kalması nedeniyle önemlidir. 




Tablo 1: Yıllara Göre Dünya’nın Artan Enerji İhtiyacı (1990 – 2035)9 

Nitekim petrol ithalatına bağımlılığı azaltmak için çevre kirliliği tehdidine rağmen kömüre talep, birçok ülkede yerel bir enerji kaynağı olması nedeniyle devam etmektedir. Öte yandan Avrupa Birliği (AB) ülkeleri doğal gaz talebinin önemli bir oranını mevcut durumda sadece üç ülkeden (Rusya, Cezayir, Norveç) karsılamaktadır. Kısaca, arz çesitliliğine olan ihtiyaç, hem sanayilesmis ülkeler, hem de kalkınmakta olan ülkeler tarafından artarak devam etmektedir. Asağıdaki grafikte görüldüğü gibi 2010 – 2035 döneminde neredeyse tüm enerji 
kaynaklarına olan talepte artıs görülürken göreceli olarak en yüksek artısın yenilenebilir enerji ve doğal gazda olacağı görülmektedir. 



Grafik 1: Enerji Kaynaklarına Göre Dünyadaki Öncelikli Enerji Talebi 

Dünya enerji pazarındaki en önemli yapısal değisiklik, petrol arzında OECD ülkeleri dısında yer alan ülkelerdeki devlet petrol sirketlerinin hem üretim hem de rezervler bakımından üstünlüğü sağlamasıdır Dünyanın en büyük petrol şirketlerinden 27 tanesi devlet şirketiyken, bu şirketler 2035 yılına doğru artan bir eğilimle dünya üretiminin % 66’sını karşılayacaklardır. Ayrıca, petrol sektöründe üretim artısını, sadece bu şirketler yapabilecektir. Böylece, OPEC dısı petrol üreten bölgelerde kaynakların hızla azalmaya devam etmesi, bir yandan yeni alternatif enerji kaynakları devreye girene kadar petrole orta dönemde olan bağımlılığı, diğer yandan Orta doğu bölgesinin jeopolitik önemini 
vurgulamaktadır. 

Bu bağlamda Orta doğu’nun jeopolitiği ve devlet sirketlerinin artan payı, enerji güvenliğinin dış politika sürecinde analizi için karşılıklı bağımlılık olarak tanımlanan liberal yaklaşıma ve liberal piyasa ekonomisinin öngörülerine karsı, hem “doğal kaynak milliyetçiliği” (resource nationalism) olarak adlandırılan realist yaklaşımı, hem de yeni güvenlik tehditleri kapsamında insacıl ve eleştirel yaklaşımları gerektirmekte dir.10Buna göre Kaynak milliyetçiliği esas itibariyle Kaynağa sahip devletin giderek ulusal enerji sektöründe daha fazla otoriteye sahip olması ve enerji politikalarını devletçi bir bakıs açısıyla sürdürmesini ifade etmektedir. Bu konuda özellikle Rusya basta olmak üzere İran, Çin ve Venezuella gibi devletler son yıllarda milli çıkarları doğrultusunda enerji oyununun kurallarını değiştirmekte ve enerji kaynaklarını bir manivela gibi dıs politika hedeflerini gerçekleştirmekte kullanmaktadır. “ Örneğin Rusya, 2000’li yılların basından itibaren bir “enerji süper gücü” biçiminde (yeniden) ortaya çıkarak, bu türden politikaların en ‘bariz’ örneklerini enerji fakiri Doğu Avrupa ülkeleri üzerinde tatbik etmiştir. Moskova lehine oluşan bu asimetrik güç dengesi NATO’nun özellikle de Rus enerji kaynaklarına yüksek oranda 
bağımlı üyelerini endiseye sevk etmektedir.”11 



Harita 1: Petrolün Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri12 

Tablo 2: 2013 Yılı Dtibariyle Bazı Bölge ve Ülkelerin Petrol Ticaret Miktarları13 

Bir baska önemli değisim, enerji arz ve talep merkezlerindeki kaymadır. Rusya ve Orta Asya ülkeleri, OPEC dısı yeni enerji arz bölgesi, Çin ve Hindistan ise enerji talebi en hızlı artan bölge olarak ortaya çıkmıslardır. Yeni enerji arz ve talep bölgelerinin yanında bölgeler arası enerji tasımacılığıyla önem kazanan transit ülkeler, boru hatları ve kritik boğazlar, sadece enerji geçis güvenliğini değil, küresel, bölgesel ve yerel düzeyde güvenlik yaklasımının önemini arttırmıstır. Zira Dünya petrol tasımacılığının 2/3’ü tankerlerle yapılmaktadır.14 



Harita 2: Dünyadaki Önemli Dar Suyolları (choke points) Üzerinde Gerçeklestirilen Petrol ve 

Doğalgaz Ticareti (2010-2035)15 


Yeni enerji jeopolitiğinde özellikle tüketici kanadında kaynak milliyetçiliği dısında giderek artan ikinci kaygı ise kritik enerji altyapılarını (boru hatları, petrol ve LNG tankerleri, enerji terminalleri, enerji santralleri, demir yolları, vs.) hedef alan “enerji terörizmi” olgusudur. Rakamlar da enerji altyapılarına yönelik ilgili tehdit unsurunun giderek daha önemli bir risk faktörü olarak ortaya çıktığını doğruluyor. 2003 yılında terör saldırılarının yaklasık % 25’i enerji sektörünü hedef almısken, bu oran 2003–2007 arası dönemde %30-35’lere sıçramıstır. Dünya genelinde petrolün %35’i, doğalgazın ise %75’i -giderek uzamakta ve çoğu zaman istikrarsız bölgelerden geçmekte olan boru hatları tarafından taşınmaktadır. 

Enerji tankerleri ise okyanuslar kat ederek gerek terör gerekse de kazaya yönelik çeŞitli güvenlik riskleri bulunan Hürmüz, Süveys, Malaga ve Türk Boğazları gibi dar su yollarından 
(choke points) geçerek bir kıtadan diğerine enerji nakletmektedirler.16 



Harita 3: Doğalgazın Dünyadaki Önemli Ticari Akıs Hareketleri17 

Esas itibariyle enerji güvenliği açısından gerek denizlerde görülen korsanlık faaliyetleri ve karada bulunan mevcut enerji altyapıları terör örgütleri için son derece çekici hedeflerdir. Bir boru hattının sadece belli bir kısmına yapılacak basarılı bir sabotaj eylemi, enerji üstyapıları karsılıklı bağımlı sebekeler olduklarından, enerji akısını tamamen kesebilir, enerjiye bağımlı bütün sanayi bransları otomatik olarak zarar görür, dahası bu ülkeye yapılacak yabancı yatırımlar gecikebilir veya toptan iptal edilebilir.18 Bu durum kuskusuz 
enerji güvenliğinin ekonomik ve politik açıdan ne kadar önemli olduğunu ortaya koymaktadır. 

1.1 Realist Kuram Açısından Enerji Güvenliği 

Realist kurama göre karsılıklı bağımlılık esitlik getirmez; aslında bağımlılık demektir ve bağımlı taraf, özellikle üstün olan tarafın tercihlerine göre zaaf gösterebilir. Örneğin, petrol ithalatına bağımlı bir ülke, petrol ihraç eden ülkelerin petrol ambargosuna veya fiyat artısına karsı kırılgan bir durumdadır. Dolayısıyla, petrol ya da doğal gaz ithalatına bağımlı ülkelerle bu enerji kaynaklarını ihraç eden ülkeler arasında asimetrik bir bağımlılık mevcuttur. Hatta güç dengesini de bir çesit karsılıklı bağımlılık olarak düsünen bazı eklektik realistler, enerji piyasasındaki çokuluslu petrol sirketleri ve devlet petrol sirketlerini bu asimetrik bağımlılık kapsamına alırlar.19 Diğer taraftan petrol ve doğalgaz ihraç eden devletler açısından ise söz konusu ürünlerin pazarlanması ve satısı konusunda ithalatçı devletler açısından bir sorun bulunmaktadır. Örneğin politik ve ekonomik sebeplerle ithalatçı devletlerin bu ürünleri baska 
petrol ihraç eden devletlerden temini durumunda zarara uğrayabilmektedir. Bu konuda verilebilecek en güncel örnek ABD ve AB ülkelerinin nükleer enerji konusundaki çalısmalarından dolayı Dran’a uyguladıkları petrol ve doğalgaz ambargosu gösterilebilir. Bu bağlamda enerji güvenliği, gerek ithalatçı gerekse ihracatçı devletler için ekonomik açıdan değil, siyasi açıdan ele alınmalıdır ve ulusal güvenliğin temel unsurlarındandır. 

Enerji güvenliği, realist yaklasıma göre uluslararası sistemde devletler temel aktörler olarak kabul edildiklerinden ve diğer aktörlerin etkileri olmadığından veya sınırlı olduğundan devletler tarafından sağlanır. Bir baska deyisle Petrol Dhraç Eden Ülkeler (OPEC) gibi uluslar arası örgütlerin etkileri kabul edilmemekte dir. Ancak 1973’te yasanan petrol krizinde de görüldüğü gibi OPEC gibi uluslar arası örgütlerinde uluslar arası sisteme etkileri olabilmektedir. Zira 1973 petrol krizinde dünya petrol ticaretinin sekteye uğraması, petrol 
sektöründe güç dengesinin değişmesine neden olmustur. Esas itibariyle ABD 1971’den sonra en büyük petrol üreticisi konumunu yitirmis ve petrol üretiminde üstünlük Suudi Arabistan ve genel olarak OPEC ülkelerine geçmistir. Bir baska deyisle 1960’ta kurulan OPEC’in petrol ambargosunu 1973’te uygulayabilmesi, petrol sektöründe değişen güç dengesini ifade etmektedir. 

Enerji güvenliği bağlamında dıs politika davranıslarını açıklamada kullanılan bir baska kavram, “doğal kaynak milliyetçiliğidir”. Buna göre enerji güvenliği, söz konusu devletin uluslararası sistemdeki yerine ve enerji arz ya da talep düzeyine göre hem amaç hem de araç olabilir. Örneğin, enerji kaynaklarına sahip veya kaynaklardan yoksun olma durumu, devletlerin uluslararası sistemde kontrolünü ya da gücünü arttırma amacı olabilir. “Petrol/doğal kaynak çatısmaları” olarak da nitelenen uluslararası sistemde kontrolünü veya gücünü arttırma amacıyla enerji kaynaklarına sahip ülkeler üzerinde kontrol sağlama ya da askeri harekâtta bulunma, son yıllarda dıs politika tartısmalarında ivme kazanmıstır.20 
Örneğin Çin devlet enerji sirketinin (China Shenhua Energy Company) Ortadoğu dâhil Afrika ve Latin Amerika gibi genis bir coğrafyada enerji ve diğer ham madde kaynakları için yatırımlar yapması göz önüne alındığında doğal kaynak milliyetçiliği ve Ortadoğu bölgesinin jeopolitiği dıs politika analizinde önemli değişkenler olabilirler. 

Benzer sekilde enerji güvenliği, üretici ülkeler tarafından, çıkarlarını enerji ithal eden ülkelere kabul ettirmede pazarlık aracı ya da tehdit aracı olabilir. Örneğin, Türkiye’nin İran’a doğalgaz olarak bağımlılığı bazı durumlarda Türkiye açısından tehdit olurken bazı durumlarda da kazanım olabilmektedir. Zira Türkiye her iki devletle olan ticaretinde zaman zaman doğalgaz fiyatında indirim talep ederek daha ucuza gaz temin edebilmektedir. 

Diğer taraftan petrol ve doğal gaz pazarının oligopolistik yapısından kaynaklanan zorluklar, realist yaklasımın devletler arasındaki asimetrik bağımlılık vurgusunu öne çıkarır. Bu bağlamda dıs politika sürecinin devlet merkezli olması öngörülür. Çünkü enerji pazarında artan altyapı yatırım ihtiyacı karsısında özel sektörün ya da enerji ihracatı yapan ülkelerdeki devlet petrol sirketlerinin fiyatları yüksek tutma amacıyla yatırım isteksizliği ve anarsik bir uluslararası sistem nedeniyle, enerji güvenliğini sağlamada nihai sorumluluğun devletin elinde olması gerektiği savunulur. Bu yaklasıma parelel olarak Rusya Federasyonu’nun 2004 yılının basında izlediği enerji stratejisi çerçevesinde devletin merkezî rolünü ve monopol konumunu sağlamlastırıcı hamleler attığı söylenebilir. Zira bu sayede uluslararası arenadaki güç dağılımında Rusya’nın yeniden “küresel aktör” pozisyonuna kavusması için çaba gösteren Putin’in kullandığı en önemli dıs politika enstrümanlarının basında gelmistir. 2000’li yıllar boyunca devletin enerji sektöründeki “amir” konumunu önceleyen ve tahkim eden bu strateji, Gazprom’un ülke ve dünya doğal gaz piyasasında devasa bir sirket haline gelmesine yol açarken, simdilerde de özellikle petrol üretimi ve ihracatı noktasında Rosneft’in rolünü ve sektör üzerindeki hâkimiyetini perçinleyecek sekilde yeniden gelistiriliyor. Yeni dönemde Rusya Federasyonu’nun üzerine önemli vazifeler yüklediği Rosneft, bu açıdan, Rusya’nın bir 
“ Enerji süper gücüne ” dönüşmesinin hayati sacayaklarından biri olacağa benziyor.21 

Genel olarak bir değerlendirme yapıldığında Realist yaklasımın savunduğu argümanların enerji güvenliği kapsamında birçok sorunu ve olayı açıklamada yetersiz kaldığı görülmektedir. Örneğin Realist yaklasım su soruları cevaplamada yetersiz kalmaktadır.22 

• Küresellesme sürecinde gücün ve zenginliğin yaratılması bağlamında enerji güvenliğinde devlet dısı aktörlerin, özellikle çok uluslu enerji sirketlerinin (7 Sisters)  teknoloji üretmede devam eden üstünlüğü ile uluslararası sistemde hegemonik bir istikrarın olmamasının dıs politikada önemi nedir? 
• Enerji talebinde orta dönemde petrole olan bağımlılık göz önüne alındığında, özellikle Ortadoğu’da devam eden daha fazla demokrasi ve refah için yapılan yerel mücadelelerin ya da iç çatışmaların enerji güvenliğine etkisi dıs politikada nasıl ele alınmalıdır? 
• Enerji ithalatı yüksek sanayileşmiş ülkelerin, benzer asimetrik bağımlılıklarına rağmen, enerji ihraç eden ülkelere yönelik dıs politikalarında tehdit algılamaları neden farklıdır? 
• Hem enerji tüketen hem de enerji üreten ülkelerde enerji güvenliği, dıs politikada hangi sartlar altında amaç ve/veya araç olmaktadır? 

Devletlerin ulusal çıkarları doğrultusunda davranmaları en iyi belki de “ Uluslararası ilişkilerde kalıcı düşmanlıklar ve dostluklar yoktur çıkarlar vardır” sözüyle açıklanabilir. 

Anarşik ortamda güvenlik en önemli sorun ve güvenliğin sağlanması sahip olunan güçle doğru orantılı olduğundan ulusal çıkar güçle özdeşleştirilmiştir. Buradaki güç elbette birçok değişkene sahip olsa da, gücün en önemli göstergesi diğer aktörlere emir verebilme kabiliyeti ve bu emirlerin yerine getirilmesini sağlayabilmek tir. Güç kavramı uluslararası ilişkilerin analizinde merkezi bir konuma sahiptir ve uluslararası politika güç mücadelesi biçiminde kavramlaştırılır. Buradaki güç elbette birçok değişkene sahip olsa da, gücün en önemli göstergesi başkalarına emir verebilme kabiliyeti ve emirlerin yerine getirilmesidir. Örneğin günümüzde İran ’ın nükleer programını sonlandırılmasına yönelik olarak basta ABD olmak üzere diğer uluslararası toplumun aktörlerine karsı direnebilmesi nükleer programından vazgeçmemesi güç ile ilgili bir durumu ifade eder.23 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR



****

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder