7 Şubat 2017 Salı

ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 3




ENERJİ GÜVENLİĞİ’NİN EKONOMİ POLİTİĞİ VE ULUSLARARASI ÇATIŞMALARA ETKİSİ BÖLÜM 3



2.3 Enerji Kaynaklarının Dünyadaki Çatışmalara Etkisi 

Sanayi devriminden bu yana dünyada enerji kaynaklarına sahip olabilmek için kıyasıya bir yarıs baslamıs ve bu yarıs birçok savasa da neden olmustur. Esas itibariyle uluslar arası sistemde dünya liderliği ile enerji kaynakları arasında doğrudan bir iliski mevcuttur. Bunun nedeni Ekonomik ve sosyal kalkınma için temel girdilerden olan enerjinin tüketimi, artan nüfus, sehirlesme, sanayilesme ve teknolojinin yaygınlasmasına paralel olarak sürekli artıs göstermektedir. Bir baska deyisle enerji ekonomik ve siyasi kalkınmanın temelini olusturmasıdır. Yani bir devletin uluslararası sistem içinde diğer devletlere göre gücünü arttırması ve zenginlesmesi enerji kaynaklarını verimli olarak kullanmasına bağlıdır. Ancak dünyamızda enerji üretmek için gerekli olan fosil yakıtların azalması buna karsılık dünya nüfusunun da dramatik bir sekilde artması nedeniyle enerjiye ulasım gittikçe zorlasmaktadır. 

Örneğin 1900 yılında dünya nüfusu 1,6 milyar, birincil enerji tüketimi 1.000 milyon ton petrol esdeğeri (Mtoe) iken, 2010 yılında dünya nüfusu 7 milyarı asmıs ve birincil enerji tüketimi de 12 milyar ton petrol esdeğerine ulasmıstır.65 Bu artısın en önemli nedeni kuskusuz dünyadaki sanayilesme nüfus oranındaki artıstır. 

İngiltere kömür çağı denilen 19. yüzyılın süper gücü iken, 1945 yılından sonra bu liderlik petrole hâkim olan ABD’ye geçmis, ancak geçisin gerçeklestiği 1914–1945 yılları arasındaki dönem savasları dünyaya çok pahalıya mal olmustur. En kritik dönem olarak kömürün tepe noktasına ulastığı 1913 yılında yasanan gelismeler oldukça önemlidir.66 Zira son yüzyıl içinde yasanan çatısmaya varan bazı önemli krizler, Birinci Dünya Savası, İkinci Dünya Savası, Kore Krizi, Küba Krizi, Vietnam Savası, Arap-İsrail Savasları, Süveys Krizi, Birinci Körfez Operasyonu, İkinci Körfez Operasyonudur. Söz konusu krizlerin bazılarının olusumunda basrolde ve bazılarının olusumunda da yan rollerde mutlaka enerji jeopolitiği ve enerji güvenliği kavramları yer almıstır.67 Bu olayların dısında elbette farklı sebeplerle ulusal veya uluslararası krizler meydana gelmektedir. Ancak söz konusu bu çatısmaların öncelikle enerji paylasımı sorunuyla ilgili olduğunu yani ekonomi politik yönlerinin olduğunu söylemek mümkündür. 

2.3.1 Enerji Kaynakları Açısından 1. Dünya Savası 

Sanayi Devrimi ve Sömürgecilik sonucunda ekonomik pozisyonlarını güçlendiren İngiltere ve Fransa, karsı taraftaki Almanya ve İtalya gibi ülkelerden ekonomik olarak çok ilerideydi. Almanya ve İtalya, siyasi birliklerini olusturduktan sonra 1914'e kadar olan süreçte aradaki farkı kapatmaya çalısmıslardır. İngiltere ve Fransa'nın ekonomik hakimiyet alanlarını koruma, Almanya'nın ise bu alanları ele geçirme niyeti savasın baslıca ekonomik nedenlerindendir. Bu nedenler; sömürgeler, deniz yollarının hâkimiyeti, uluslararası ticaret imtiyazları gibi ana baslıklarda değerlendirilebilir. Öte yandan 19. yüzyıl sonlarından itibaren kullanılmaya baslayan ve neredeyse 20. yüzyıla damgasını vuran petrol yataklarının mülkiyeti de savasın temel ekonomik nedenlerindendir. Osmanlı İmparatorluğu'nun hakimiyeti altındaki Orta Doğu petrol varlığı, 19. yy sonlarında özellikle İngilizler tarafından, çesitli gizli/açık yöntemlerle tespit edilmistir. İngiltere, petrol siyasetini, 1900'lerde tüm stratejilerinin birinci sırasına koymustur. 

Ancak petrolün öncesinde İngiliz ekonomisinin gelismesini sağlayan asıl fosil yakıt kömür olmustur. İlk birincil enerji kaynağı olarak kabul edilen kömür önce, Büyük Britanya daha sonra Fransa, Almanya ve ABD’de yoğun olarak üretilmeye baslanmıs ve 18 ve 19. yüzyılın temel enerji konumuna gelmistir.68 Dünyanın en fazla kömür üreten ülkesi olan İngiltere’de, 1800 yılının basında 10 milyon ton olan maden kömürü üretimi 1850’lerde 5 misline, 50 milyon tona çıkmıs ve 1900’da, 225 milyon tona ulasmıstır. Dünyada ise 20. yüzyıl basında büyük kömür üreticilerinin gerçeklestirdiği gelismelerle ve yeni üreticilerin ortaya çıkmasıyla maden kömürü üretimi 1 milyar tonu asmıstır. Kömürün sanayide 
kullanımının artmasıyla 1900-1914 yıllarında kömür üretimi ani bir yükselis ile iki kat artmıs ve 750 milyon tondan 1500 milyon tona ulasmıstır. Ortaya çıkan bu üretim artısı, 1870’li yıllardan itibaren basta Dngiltere’de olmak üzere Avrupa’da görülen sanayilesmenin ihtiyaç duyduğu enerjiyi karsılamak için gerçeklesmis olduğu söylenebilir.69 Söz konusu yüksek miktardaki kömürün paylasım sorunu dünyaya 1914–1918 yılları arasında büyük bir felaket yasatmıstır. 



Tablo 3: 1905 Yılı Dünya Kömür Üretimi 70 


Tablodan görüldüğü gibi Birinci Dünya Savası’ndan önce Almanya’nın tek basına kömür üretimi 121.298.167 ton iken Fransa sadece 35.869.497 ton üretebilmektedir. Bunun en önemli sebebi en zengin kömür yataklarına sahip Alsace-Loren bölgesinin 1871 Sedan Savası’ndan sonra Almanya’nın eline geçmesidir. Bu üretim farkı Fransa’nın yeniden bu bölgeyi Almanya’dan geri almak için her türlü mücadeleyi yapmak ihtiyacını hissettirmistir. Çünkü kömür o yıllarda sanayilesme için en fazla kullanılan birincil enerji maddesidir. Ayrıca 
Almanya, Dngiltere’nin basta kömür ve kısmen petrol olmak üzere hammadde kaynaklarını ele geçirip kendi hegemonyasını kurmak istemesi savasın diğer temel sebeplerindendir.71 

Bu dönemde enerji politikası, enerjinin baslıca kaynağı olan maden kömürü yataklarına sahip olan Büyük Britanya, Fransa, Almanya ve ABD üzerine kurulmustur. Fransa ve Almanya arasındaki basta zengin kömür yatakları ile Rusya ve Ortadoğu’daki yeni petrol bölgeleri enerji politikaları açısından, Birinci Dünya Savası’nın enerji-politik nedenini olusturduğu değerlendirilmektedir. Bu noktada Berlin-Bağdat-Basra Demiryolu 1. Dünya Savası’nın olusumuna etki eden bir baska faktör olarak değerlendirilebilir. Zira Almanlar tarafından insa edilen bu hattın amacı burada çıkarılan petrolün batıya naklini gerçeklestirmek tir. Dolayısıyla demiryolunun ilk büyük enerji nakil hattı olduğu söylenebilir. 
Ayrıca Bağdat Demiryolunun 20 km. sağında ve solunda her türlü maden arama yetkisi de Almanlara, anlasma gereği verilmistir. Bu nedenle İngiltere bu projeyi kendisi için büyük bir tehdit olarak kabul etmistir.72 Ayrıca o dönemde Sevr Antlasması ile Dngiltere Kafkaslara giden yolu sözde Kürdistan ve Ermenistan projeleri ile açmak ve Hazar petrollerine de ulasmak istiyordu.73 Bu sebepleri dikkate alarak 1914 yılında yasanan Birinci Dünya Savası’nın gerçek sebebinin enerji bölgelerinin ve nakil hatlarının paylasımına dayandığını ifade etmek mümkündür. 

2.3.2 Enerji Kaynakları Açısından 2. Dünya Savaşı 

İkinci Dünya Savası’nı hazırlayan sebeplerin altında basta petrol olmak üzere enerji kaynaklarına sahip olma fikri yatmaktadır. Zira Almanya’nın daha savas baslar baslamaz Birinci Dünya Savası’nda kaybettiği Alsace-Lorane’ni ele geçirdiği ve savasın gerektirdiği enerji ihtiyacını garantiye aldığı görülmektedir. Almanya ardından, yine savası sürdürebilmek için gereken yakıtı Bakü’yü ele geçirerek sağlamayı planlamıs ancak basarılı olamayınca doğu muharebelerini, müteakiben tüm savası kaybetmistir. Yani enerji kaynakları birçok 
devletin kaderinde en etkili aktör konumuna dönüsmüstür.74 Çünkü özellikle İkinci Dünya Savası’ndan sonra, dünya petrol üretimi olağanüstü yükselerek, 1945’de yıllık 3.000 milyon varile ulasmıstır. Bu yükselis, eski üreticilere ilaveten yeni yatakların isletmeye açılması ile mümkün olmustur. Petrol üretiminin bu gelisimine, doğal gaz ve nükleer enerji üretiminin ilk ürünleri de eklenmis ve böylelikle enerji kaynakları çesitlenmistir. Ancak petrol daha stratejik bir unsur haline gelmistir.75 Buna ek olarak Asağıdaki grafikte de görüldüğü gibi 2. Dünya Savasından sonra teknoloji ve ulasım vasıtalarında çesitlilik arttıkça kisi basına düsen petrol üretimi de artıs göstermektedir. Özellikle İkinci Dünya Savası’nın sonunda petrol bölgelerinin büyük devletler tarafından paylasılması ile üretim dramatik bir sekilde artmıs ve bu artıs önce 

1973’de ardından 1979 yılında tepe noktasına (peak oil) ulasmıstır. Bu yıllar arasında üretim artıs oranı sıfıra yakın meydana gelmistir. 



Grafik 8: 1920–2000 yılları arasında kisi basına düşen petrol Üretimi 76 


Bu verilerden hareketle İkinci Dünya Savası’nın da petrol paylasım savası olarak nitelemek mümkündür. Kömür çıkarımı sorunları ile petrol kullanımının ve tasınmasının kömüre göre kolaylığı, petrolü ön plana çıkarmaya baslamıs ve bu durum, petrol kaynaklarına sahip olmayan ülkeleri endiselendirerek petrol bölgelerine sahip olma eğilimini arttırmış tır. Dolayısıyla petrol bölgelerinde hegemonya kurmak ana hedefi, İkinci Dünya Savası’nın enerji-politik yönünü olusturmustur. 77 

2.3.3 Dünyada Meydana Gelen Diğer Önemli Çatısmalarda Enerji Kaynaklarının Rolü 

İkinci Dünya Savasından sonra dünyada simdiye kadar küresel çapta büyük çatısmalar görülmese de yerel ve bölgesel düzeyde birçok çatısma yasanmıs ve yasanmaya devam etmektedir. Bunların birçoğu kendi içinde etnik çatısmalara dayalı olmakla birlikte bir kısmı da tüm dünyayı etkileyen türde olmustur. Ayrıca bu çatısmaların bir kısmı da genellikle enerji paylasımı ve arz güvenliğine dayalı olan çatısmalar olduğunu söylemek mümkündür. Bu türde çatısmalara örnek olarak sunlar verilebilir. 


1) Süveys Krizi: Mısır Baskanı Cemal Abdül Nasır’ın 26 Temmuz 1956 yılında, Süveys Kanalı’nı kamulastırma istediğinden, İngiltere ve ABD’nin Aswan Barajı’nın kurulmasını reddetmesinden ve Mısır’ın Nasır yönetiminde Sovyetler Birliği’ne ve Çin’e dönmesinden dolayı gerçeklesmistir. 75 yıl İngiltere kontrolünde kaldıktan sonra Mısır’a geçen Süveys ile birlikte basta İngiltere olmak üzere Batı, en önemli petrol yolunu kaybetmistir. Bu kriz Dngiltere’nin enerji temin maliyetlerinin artması ve dıs borçlarının ödenemez hale gelmesi ile sonuçlanmıstır.78 Krizden sonra Batı Avrupalı devletler dünya egemenliklerini kesin olarak ABD’ye kaptırmıs ve ABD’nin desteği olmadan enerji bölgelerinde hareket edemeyeceklerini anlamıslardır.79 Yarım yüzyıl öncesinde dünyaya mutlak egemen olan Birlesik Krallık ve Fransa'nın artık ABD'nin askeri desteği olmadan hareket edemeyeceği ortaya çıkmıstı. Bu, dünya hakimiyetinin Avrupa'dan ABD ve Sovyetler'e geçtiğinin ilanı olmustur. Ayrıca Süveys Krizi, Birlesik Krallık'ın Falkland Adaları Savası'na kadar ABD'nin desteği olmadan yaptığı son harekattır. Bu süre içinde Birlesik Krallık, askeri harekatlarında 
hep ABD'nin desteğini aramıstır.80 

2) Arap – İsrail Savasları: İlki 1948 yılında yasanan Arap-İsrail Savası, müteakip yıllarda 1967’de 6 Gün Savası, 1973’de Yom Kippur Savası, 2006 yılında Lübnan-İsrail Savası ve en son 2008 ve 2014’te Gazze Çatısmaları seklinde tekrarlanmıstır. Bu savasların ortak özellikleri, ABD’nin İsrail’e tam destek vermesi ve Arap Devletleri’nin milli serveti olan petrolün büyük güçler tarafından kontrol edilmesinin engellenme çabalarıdır.81 Bu savasların en belirgin sonuçları, İsrail’in sürekli Arap topraklarını kendi ülkesine katmak seklinde görülmüstür. Yine 1967 yılında yasanan 6 Gün Savası sonucu İsrail topraklarını dört katına çıkarmıstır. 1973 tarihindeki Arap-İsrail Savası ise petrolün silah olarak kullanıldığı savas olarak tarihe geçmistir. OPEC üyesi ülkelerin ambargosu neticesinde petrol fiyatları yaklasık % 400 civarı artmıs ve  bunun karsılığında İsrail BM’in arabuluculuğunu kabul ederek geri adım atmak zorunda kalmıstır.82 

3) İran-Irak Savası: Görünürde sınır anlasmazlığı, yani Satt-ül-Arab’ın paylasımı gibi sebeplerden kaynaklandığı ifade edilse de, enerji kaynağı bölgesi ülkelerin birbirleri ile savasması ve petrole yön vermede hegemonya mücadelesi olarak tanımlanabilir.83 İslam Devriminden sonra ortaya çıkan karısıklık esnasında Irak 1980 yılında İran’a saldırmıstır. Çıkan savas petrol üretimini %10 düsürerek günlük bir milyon varile geriletmis ve fiyatlar 14 $’dan 35 $’a yükselmistir. Her iki ülke de petrole dayalı bir kalkınma modeli benimsemis ve fiyat dalgalanma larından oldukça etkilenmislerdir. Irak, petrol ihracını genel olarak boru hatları ile yaparken, İran daha ziyade Basra Körfezi’nden tankerler vasıtası ile yapmaktaydı. Dolayısıyla savasın Irak açısından en stratejik hedefleri İran’ın petrol tankerleri iken, İran da Irak’ın nakil tesislerini hedef almıstır. Savas sonunda Savasın sonucunda İran-Irak sınırı değismemistir. İki ülkenin birbirlerinin petrol tesislerine saldırılar düzenlemesi sonucu petrol üretimi düstü, 
petrol fiyatları arttı. Savas boyunca Irak, kendisini destekleyen devletlerden borç alarak silah satın almıstı. Bu borçları ödemekte zorlanması, 1990 yılında Kuveyt’e saldırarak oradaki petrol kuyularını ele geçirmeye çalısmasına yol açtı. Bu tavrı da Irak'ı uluslararası iliskilerde yalnızlığa sürükledi ve desteksiz bırakmıstır.84 

4) 1. Körfez Savası: 

1988'de Dran-Irak Savası'nı bitiren ateskes imzalandığında Irak borç batağında, halkı da sosyal patlamanın esiğindeydi. Irak'ın borçlarının büyük kısmı Suudi Arabistan ve Kuveyt'eydi. Irak iki ülkeden de borçlarının silinmesini istedi, ancak iki ülke de bunu reddetmistir. Irak ayrıca Kuveyt'i OPEC'in petrol üretimi için belirlediği kotayı asmakla suçluyordu. Kendisi de bir petrol üreticisi olan Irak üyesi olduğu OPEC'in 18$'lık fiyat politikasına uyulmasını istiyordu.85 Temmuz 1990'ın baslarında Irak, sikayetçi olduğu Kuveyt'in kota politikası nedeniyle bu ülkeyi askeri harekatla açık biçimde tehdit etti. 23 Temmuz'da CIA'in Irak'ın Kuveyt sınırına 30.000 asker kaydırdığını raporlaması üzerine Basra Körfezi'ndeki ABD filosu alarm durumuna geçti. 15 Temmuz 1990'da Saddam hükümeti isteklerini açık biçimde Arap  Ligi’nden istedi; " Bazı Arap hükümdarlarının politikaları Amerikan yanlısı...Onlar Arap çıkarlarının ve güvenliğinin zayıflatılması için Amerika tarafından tesvik  ediliyorlar" 86 sözleriyle birlikte Kuveyt ve BAE'den tazminat telebinde bulunup aksi takdirde askeri güç kullanma tehdidini savurdu. 31 Temmuz 1990'da Irak ile Kuveyt heyetleri aralarındaki petrol anlaşmazlığı nedeniyle Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde bir araya geldi. Cidde görüşmelerinin sonunda Irak, Rumeyla nedeniyle uğradığı kaybın telafisi için Kuveyt'ten 10 milyar $'lık tazminat talebine karsılık Kuveyt 9 milyar $ önerdi. Irak'ın buna cevabı ise Kuveyt'i isgal etmek oldu. 2 Ağustos 1990'da Irak Kuveyt'in başkenti Kuveyt şehrini bombalayarak işgali baslattı. 

4 . CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder