27 Haziran 2017 Salı

Sıkmabaş Başağrısı



Sıkmabaş Başağrısı 



YEKTA GÜNGÖR ÖZDEN 
03.03.2008/Sayı:176

Kışın olanca ağırlığıyla dağları kapladığı bir dönemde gerçekleştirilen sınır ötesi operasyonla Irak’ın kuzeyinde yuvalanan terör örgütünün Türkiye’ye yönelik saldırıları durdurulup yinelenmesi önlenmek isteniyor. Yalnızca terör örgütüne yönelik temizlik harekâtına önce Barzani, sonra öbür Kürt kuruluşları, daha sonra da destekçileri karşı çıkmaya, Türk askerinin bir an önce ülkesine dönmesini istemeye başladılar. Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklamaları teröristlerin yaygın örgütlenmesini, silâh, cephane ve yaşam araç-gereçlerini depoladıklarını göstermektedir. Yapıları ve yerleriyle bu ölçüde geniş alanları tutmalarına ses çıkarmayan Irak Merkezî Yönetimi ve kuzeydeki Kürtler, temizliğe karşı çıkarak pisliğin ortağı ya da destekçisi olduklarını ortaya koymaktadırlar. Terör eylemlerine, olaylarına karşı çıkmayanlar, bu kötülüklerin ortadan kaldırılması çabalarına karşı çıkmaktadır. ABD’nin Irak’ı işgal etmesine seçim yarışındaki Başkan adayları karşı çıkarken, karşı çıkması gereken ülkeler, topluluklar susmaktadır. Türkiye’nin davranışı yerindedir, hattâ gecikmiştir. Askerlerimiz görevlerini kahramanca yerine getirmektedir. Askere uğurlama törenleri gururdan, toprağa verme törenleri de acıdan ağlatmaktadır. Ancak, ülke içinde hâlâ terör örgütü ve lideri övülmekte, pankartlar ve sloganlarla propagandaları yapılmakta, kolluk güçlerine saldırılmakta, verdikleri büyük zararlar gözardı edilerek kimi kişiler ve kimi kuruluşlar tarafından operasyonun durdurulması istenilmektedir. Terör örgütünü kınamadan, anlamı açıklanmayan “Siyasal plân, siyasal çözüm” önerileriyle Türkiye Cumhuriyeti Silâhlı Kuvvetleri ve izlenen politika, yürütülen operasyon karşıtı yazılar, bildiriler yayımlanmakta, toplantılar düzenlenmektedir. Olumsuzlukların hiçbirine ses çıkarmayan, PKK ve DTP’ni kınamaya dilleriyle elleri varmayanlar “Kürt sorunu” demekte direnerek bölücü ve ayrılıkçı yaklaşımları desteklemektedirler. Yabancı uyruklu teröristler dış desteğin katkısıdır.
DTP’lilerin yarattığı olaylar, provokasyon, kışkırtma, tehdit bir yana bırakılıp çözüm önerenlerin neler yapılması gerektiğine değinmedikleri, kapalı sözlerle amacı belirtmekten kaçındıkları açıktır. Operasyonun yararlı olmayacağını söylenerek Kürt kökenli yurttaşların eşitlik istedikleri savunulmaktadır. Aymazlık ve sapkınlık örneği eleştiriler medyanın Atatürkçü geçinen organlarında yer alabilmektedir. Hangi konuda eşitlik olmadığını söylemeye dilleri varmıyor. Ayrı ulus, ayrı devlet çabalarını görmezlikten geliyorlar: “Kürt halkının tepkisini görmediler” diyen Belediye Başkanı, “Ya özgürlük ya ölüm” diyerek yurttaşları ayaklanmaya çağıran milletvekili, “Özerk Kürdistan” istemlerinin ayyuka çıktığı yasadışı toplantılar ve yürüyüşler. “Eşit haklara sahip olması gereken vatandaşlar” olarak söz edilen Kürt kökenliler acaba hangi haklardan yoksun? Hem vatandaş olduklarını yazıyorlar, hem de haklarda eşit olmaları gerektiğini söylüyorlar. Ayrıca DTP’lilerin yurtdışına şikâyet çirkinlikleri var. Yandaşların dayanışması ilginç örneklerle sürüyor. Devlete ve Silahlı Kuvvetlere saldırıları nasıl övdükleri ve destekledikleri ibretle izleniyor.

ABD ve AB ikili oynuyor. Ya içimizdekiler? Üzülmemek, kınamamak elde değil. Gerçeklerin ayırdında olmamaları olanaksız. Amaçları bozuk. PKK’yı ve Kürtçüleri kayırdıkları belirgin karşıtların yaklaşımlarındaki sakatlık, kişiliklerine bağlanmalıdır. Cesetlerden çıkan peşmerge kimlikleri, kaçanların Barzani’ye sığındıklarının, Barzani’nin PKK’lıları koruyup kolladığının kanıtıdır.

ABD’nin PKK’lıları Barzani güçleri içinde eriterek Barzani’yi desteklediği, böylece PKK’yı kaldırıp Barzani’yle Kürt devletini oluşturup amacına ulaşmayı hesapladığı, Türkiye’yi de gücendirmeden avucunda tutmayı düşündüğü sanılmaktadır.

Fransa Cumhurbaşkanı’nın yurttaşlarına karşı Recep Tayyip üslûbuyla söyledikleri, Kıbrıs seçimleri, Ermenistan, Pakistan, Afganistan olayları dış dünyadaki durumun dalgalanma ve çalkantı yerlerinden kimileridir.

Haftanın olayları

Cumhurbaşkanı’nın Anayasa değişikliğine ilişkin yasayı imzalayıp Resmî Gazete’de yayımlanmak üzere Başbakanlığa gönderirken eklediği gerekçe inandırıcı değildir. İçtenlikli değildir. Şimdiye kadar örneği görülmüş bir yöntem de değildir. Kamuoyunu doyurmak için açıklanmış yapay nedenlerdir. Uzlaşma beklentisinin hukuksal ve siyasal hiçbir gerçek yanı yoktur. Uzlaşılsa geri çevirme nedenlerinin belirtilmesi zorunlu idi. Bu anlayışa göre geri çevirme olasılığı vardı. Öyleyse imzalama bu olası gerekçelere karşın yapılmış ve yanlış olmuştur. Beklemekle geçen süreyi kendilerince haklı göstermek için izlenen yolun bahaneler olduğu kanısındayız. Geri çevirme nedenleri vardıysa imzalama tersine bir tutumdur, olumsuz örnektir. Değiştirilmesi önerilemez anayasal ilkelere dolaylı dokunmanın açık dokunmadan ayrılığı yoktur. Amaç, gerekçe denilen imza zorunluluğu yazısında itiraf edilmiş, yinelenmiştir. Milletvekillerinin biçime ilişkin sınırlı iptal davasının olumlu ya da olumsuz sonucu hiçbir değişiklik getirmez. Özel kural zorunludur.

Aldatanlar da aldatılmış, yasa sözünde durulmamış ve usandıran sıkmabaş sorun durumuna getirilmiştir. İktidarın öncülüğünde ülkenin huzuru bozulmuştur. Hem dinsel gereklilik olduğu savunulmakta hem de siyasal olsa bile sakıncası bulunmadığı ileri sürülmektedir. Kadın-erkek din bilginlerimiz dinsel zorunluluk olmadığını kezlerce anlatmışlardır. Hukuk devleti ilkesini, yargı kararlarını gözardı ederek lâiklik niteliğini sözde ve kâğıt üzerinde bırakacak biçimde direnmenin, hukuku araç kılarak Anayasa ile oynamanın sayısız sakıncalarına karşın sıkmabaşı yaygınlaştırma çabası iktidarın meşruiyetine (geçerliğine) kadar kimi hukuksal yoklukları gündeme getirir. Cumhurbaşkanı, Başbakan, kimi Bakanların, milletvekillerinin, üstdüzey yöneticilerin, kimi organların başındakilerin eşlerinin sıkmabaşlı olmaları, bu durumlarıyla resmî iç ve dış etkinliklerde yer almaları baskı ve dayatmaların somut kanıtıdır. İlköğretime kadar inen sıkmabaş geleceğin göstergesidir. Başağrısı olmuştur.

Hele YÖK başkanı

Ne için görevlendirildiği Maliye Bakanı’nın mikrofon kaçağında iyice ortaya çıkan YÖK Başkanı hukuksal yönden “yok” sayılacak bir genelge yayınlamış, valileri rektörlerle karşı karşıya getirme öğütlerine uymuş, bunlar yetmiyormuş gibi yeterli bilgiden yoksunluğunu ortaya koyan “Cumhuriyetin nitelikleri özgürlükleri kısıtlayamaz” türü, konumuyla asla bağdaşmayacak bir söz etmiştir. Özgürlüklerin yaşama geçmesini, yaşanmasını cumhuriyetin kendisi ve onunla bütünleşen nitelikleri sağlamaktadır. Anayasa’nın yasalarla yapılabileceğini öngördüğü sınırlamalar bu nedenle olur. Rektörleri yargı kararlarına uymamaya çağıran Başkan Üniversitelerarası Kurul’un en doğal hakkı, hattâ görevi olan üniversitelerle ilgili bir konuyu görüşemeyeceğini ileri sürerek 28 Şubat’ta yapılacak toplantıya katılmayacağını bildirmiştir. Bu anlayışta bir profesörün, bir başkanın varlığı çok düşündürücüdür. Anayasa’nın 10. maddesine getirilen ekin sıkmabaş uygulamasına hiçbir katkısı yoktur. Fazla bir tümcedir. 42. maddeye getirilen ekin öngördüğü yasa yürürlüğe konulmadan sıkmabaşlılara serbestlik tanınması da hukuksal yönden olanaksızdır. YÖK Başkanı rektörlere suç kışkırtarak suç işlemekte, ama ne yaptığının ayırdında olmadan rektörlere gözdağı vermektedir. Beklentileri olan rektörler de görevlerini kötüye kullanarak YÖK Başkanınıyla aynı duruma düşmektedir. 2547 no.lu Yasa’nın ek 17. maddesinin yürürlükte olduğu ve bu kurala Anayasa Mahkemesi’nin yorumlu red kararıyla ne anlam verdiği unutulmamalıdır. Yetkisiz işlemler yapan (genelge yayınlayan) Başkan olamaz.

Kitaplar

Turgut Özakman’ın Çanakkale Destanı’na ilişkin yeni romanı Diriliş ile S. Eriş Ülger’in yenilenerek ikinci baskısı yapılan Zafere Giden Yol adlı romanını okurlarımıza öneriyorum. Bilgi ve Remzi kitabevi yayınlarından bu yeni yapıtlar, ulusal kıvancımızı artırmaktadır. Yazarlarını ve yayıncılarını kutluyorum.


http://www.turksolu.com.tr/176/ozden176.htm



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder