Atatürk’ün Yurt Gezilerinde Yaptığı Konuşmaların İçerik Analizi., BÖLÜM 2
1.2. Laik Eğitim
Laiklik, Atatürk dönemi eğitim politikalarının bilimselliği esas alan yapısıyla örtüşen başlıca niteliklerindendir. Eğitime yönelik açıklamalarında toplumların düşünce yapısının önemine dikkat çeken Atatürk, “Fikirler manasız, mantıksız safsatalarla mali olursa o fikirler hastalıklıdır.” (1922, 30 Ekim, Hâkimiyeti Milliye Gazetesi, 1; Hikmet, 2008, s.19) sözleriyle toplumsal hayatta akıl ve mantıktan
uzak düşüncelerin ortaya çıkaracağı faydasız uygulamaların milletin varlığına yönelik olarak oluşturduğu tehlikenin altını çizmiştir.
Bireylerin zihinlerinin, bilim ve aklın rehberliğiyle şekillendirilmesi, hayat görüşlerinin çağdaş eğitim aracılığıyla oluşturulması bu dönemde uygulanan programların başlıca hedefi olmuştur. Bu bağlamda gerçekleştirilen 3 Mart 1924 tarihinde çıkartılan Tevhid-i Tedrisat kanunuyla eğitim, dogmalardan arındırılmış ve laik temellere oturtulmuştur. (Sakaoğlu, 1992, s.37)
Ulusal eğitimin laikleştirilmesini sağlayan bu kanunla Şeriyye ve evkaf vekâletinin kapatılmış, bu kuruma bağlı olan medreseler kaldırılarak yerine Milli Eğitim Bakanlığı’na bağlı okullar açılmıştır. Aynı yasa ile hilafetin kaldırılması ve hanedan ailesinin yurt dışına çıkartılması ile laikleşme siyasi düzene de yansıdığı gibi hukuki bir güvenceye de kavuşmuştur. (Genç, 1998, s.19).
Tablo 4: Laik Eğitim Esasına İlişkin Kullanım Sıklığı
Atatürk, yaptığı konuşmalarda Türk eğitiminin yapısı ve toplumun yeniden şekillendirilmesinde etkin biçimde yararlanılan ilim, irfan, fen gibi kavramları sıklıkla kullanmıştır. Böylece eğitim alanında oluşturulan yapının ileriye dönük, çağdaş programlara dayandırılmasının önemini ortaya koymuştur. Modern dünyada, kaynağını pozitivist esaslardan alan eğitim programlarının
uygulanmasıyla özgür ve çok yönlü düşünebilen, Cumhuriyet nesillerinin yetiştirilmesi hedeflenmiştir. Türk Milleti, çağdaş ve karakterine uygun olan bu eğitim sayesinde ilerleyecek ve kendisini kuşatmış olan cehalet perdesinden sıyrılacaktır. Dolayısıyla düşünceyi daraltan ve vicdan özgürlüğünü kıran her türlü etkiden uzak bulunmak; bireylerin yetenek ve zekâsını ön plana çıkartan
bir eğitim yapısının oluşturulması, laik nitelikteki Türk eğitim programlarının en önemli özelliği olmuştur. (Fer, 2005, s.21).
1.3. Bilimsel Eğitim
Akılcı, milli bir anlayış doğrultusunda kurulan genç Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitim, devletin varlığını sürdürebilmesi noktasında hayati bir öneme sahip olmuştur. Bu süreçte Aydınlanmayı ve devrimi içselleştirerek Cumhuriyet değerlerini benimsetecek tek yolun bilim olması, yeniden yapılandırılan eğitim sisteminin en temel esaslarından birini teşkil etmiştir. (Binbaşıoğlu, 2009, s.501)
Hedefi Türk toplumunun eğitim seviyesini yükselterek onu gerçek kurtuluşa ulaştırmak olan bu yeni eğitim sisteminde bilim tek rehber olarak kabul edilmiştir. (Akyüz, 2004a, s.185) Buna paralel olarak yaptığı konuşmalarında Atatürk, temelleri yeni atılacak eğitim sisteminin gözlem ve deneye yer veren bir yapıda olması gerektiğinin altını çizmiştir. (Doğan, 1981, s.70) Türkiye gibi çağının gerisinde kalarak yıkılmanın eşiğine gelmiş olan bir ülkeyi kalkındırmak ve onun gelişmiş dünya devletleri arasında yer almasını sağlamak için izlenecek tek seçenek bilim ve teknolojidir. Bu bağlamda ülkede bilimsel eğitim almış, donanımlı, özgür düşünebilen bireylerin yetiştirilmesi temel hedef olmuştur. Akılcı ve özgür düşünebilen yeni nesiller ülkenin gerçek kurtuluşunun sahibi olarak görülmüşlerdir.
Tablo 5: Bilimsel Eğitim Esasına İlişkin Kullanım Sıklığı
Toplumların karşılaştığı felaketlerden kurtulabilmesinin tek yolunun akla, mantığa, pozitif düşünceye dayalı bir sistem oluşturmak olduğunu düşünen Atatürk’ün yaptığı konuşmalarda ilim sözcüğünü sıklıkla kullanarak aklın rehberliğini vurgulaması onun bilimsel düşünceye hayati bir önem verdiğini kanıtlamıştır. Bunun yanında kendisinin, ilim- irfan- fen sözcüklerini bağlantılı olarak sıklıkla kullanması bu öğeleri Cumhuriyetin eğitim politikalarında vazgeçilmez unsurlar olarak gördüğünün kanıtıdır. Dolayısıyla Atatürk, Türk eğitim politikasının oluşturulmasına yönelik açıklamalarında da bilim ve fen esaslarının rehber kabul edilmesine yönelik düşüncelerini ortaya koyarak rasyonalist ve pozitivist düşünceye açık, dogmatizme karşı kapalı tavrını gözler önüne sermiştir. (Süzgün, 2015, s.40)
Kaynağını akıl ve bilimden alan eğitim programlarının uygulanmasıyla özgür düşünce ve ülkedeki gelişimin önü açılacak, Türk toplumu uygarlık yolunda ilerlemiş bir millet olarak yerini alacaktır. Bu koşulların sağlanması da ancak ve ancak bilim, akıl ve pozitivizm ile gerçekleşecektir. Atatürk, bu durumun önemini “İlim ve fen nerede ise oradan alacağız ve her ferdi milletin kafasına koyacağız,
ilim ve fen için kayıt ve şart yoktur.” sözleriyle belirtmiştir. (1922, 30 Ekim, Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi, 1; Hikmet, 2008, s.19.) Ona göre uygarlaşma ve hayatın her alanında başarıyı elde etmenin tek yolu bilimsel düşünceyi benimsemektir. Bunun dışında bir yol gösterici aramak ise toplumlara felaketi getirecek asıl unsurdur. Bu bağlamda çağdaş dünyadaki bilimsel ve teknolojik ilerlemeler günü gününe takip edilmeli ve sürekli gelişerek değişen uygar dünya seviyesinin üzerine çıkılmalıdır. Bilimsel zihniyeti geliştirmek, derinleştirmek ve yerleşik kılmak devrime yapılan en büyük hizmet olacaktır. Bilimsel eğitim aynı zamanda düşünce tarzında birliği de beraberinde getirecektir. (Binbaşıoğlu, 2009, s.501.)
1.4. Yararcı-İşlevsel Eğitim
Eğitim ülkelerin kalkınmasındaki en önemli faktörlerden bir tanesidir. Dünyadaki gelişmiş ülkelerin genel durumunu göz önüne alındığında gerçekleştirdikleri kalkınmaya yönelik atılımların eğitim seviyelerinin yüksekliğiyle paralel olduğu görülür. Atatürk’e göre ise eğitim, sosyal kültürel ve ekonomik kalkınmanın temel araçlarından biridir. Bu sebeple kendisi, yaptığı açıklamalarda yeni
kurulan devletin hızla, her alanda kalkınmasının zorunluluğunu özellikle vurgulamıştır. (Aytaç, 1984, s.9)
Bu doğrultuda yeni ve aktif bir insan tipi yetiştirebilmek, Türk Cumhuriyetinin başlıca hedefi olmuştur. (Akyüz, 2004a s.186) Dolayısıyla yeni eğitim politikasında ülke gençlerinin bir an önce
yaşama hazırlanması ve üretici konuma getirilmesi öngörülmüştür. Böylece Türk eğitim sistemine dünyevi ve işlevsel bir nitelik kazandırılmıştır. Bu bağlamda yeni devletin kuruluş aşamasında eğitim,
ekonomik gelişme ve bağımsızlığın birlikte düşünüldüğü görülmektedir.
Atatürk, İzmir İktisat Kongresi’nde yaptığı konuşmasında da eğitim ve ekonomik gelişim arasındaki bağlantıya değinerek, “Arkadaşlar, bence yeni devletimizin, yeni hükümetimizin bütün esasları, bütün
programları iktisat programından çıkmalıdır. Çünkü demin dediğim gibi her şey bunun içinde mündemiçtir. Binaenaleyh evlâtlarımızı o suretle talim ve terbiye etmeliyiz, onlara o suretle ilim ve irfan vermeliyiz ki, âlemi
ticaret, ziraat ve sanatta ve bütün bunların faaliyet sahalarında müsmir olsunlar, müessir olsunlar, faal olsunlar, ameli bir uzuv olsunlar.” sözleriyle dikkat çekmiş, uygulamalı eğitimin öneminin altını
çizmiştir. (Doğan, 2008, s.71; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, 2006, s.103.)
Tablo 6: Yararcı-İşlevsel Eğitim Esasına İlişkin Kullanım Sıklığı
Atatürk’e göre eğitim kişiye hayatta başarı getiren bir araçtır. Bu nedenle önemli olan eğitimin uygulamaya dönük ve kişinin yeteneklerini geliştiren bir yapıya sahip olmasıdır. (Binbaşıoğlu, 2009, s.419.) Hayatta faydası olmayan bilgi, öğrenme güçlüğü yaratabileceği gibi bireyin öğrenme isteğini de olumsuz etkileyebilir. Bu bağlamda ülkenin geleceği olan gençlerin zihinleri faydasız ve gerçeğe uygun olmayan bilgilerle doldurulmamalıdır. Bu anlayış ile oluşturulan Atatürk dönemi eğitim programlarının en dikkat çekici özelliği kitaplara dayalı değil, hayata dönük olmasıdır. Hayatta başarıyı ilke edinen bu programlarla Türkiye’nin bütünüyle kalkınmasını sağlayacak geleceğin Cumhuriyet vatandaşlarını yetiştirmek hedeflenmiş, Türk gençlerinin, uygulamalı, pratik, işlevsel, bilgi ile donatılması amaçlanmıştır.
Cumhuriyetin aktif insan tipinin ortaya çıkaracak olan ameli yani uygulamalı eğitim, yöntemiyle ülkenin her bireyi ekonomik hayatta etkin, üretici ve başarılı olacak şekilde yetiştirilecektir. Bireyler, toplumsal hayatta yapıcı ve verimli insanlar olacak; ticaret ve sanayi gibi ekonominin pek çok kolunda etkin rol üstleneceklerdir. Ülkenin öncelikli ihtiyacı olan kalkınma için gerekli niteliklere sahip nitelikte insan gücünü yetiştirmek ve bu amaçla mesleki, teknik eğitime önem verilmesi eğitim programlarının önemli bir parçası olmuştur. (Fer, 2005,s.22.) Bu bağlamda Atatürk’ün 1922-1925 yılları arasında İzmir’e yaptığı yurt gezilerinde üç kez İzmir Sanayi Mektebi’ni ziyaret etmiş olması onun
uygulamalı eğitime verdiği önemin bir diğer göstergesidir. Ayrıca 1933’te Milli Eğitim Bakanlığı’nın bünyesinde Mesleki ve Teknik Öğretim Genel Müdürlüğü’nün oluşturulması ve teknik okul sayısının hızla artış göstermesi eğitimin yararcı bir niteliğe sahip hale getirilmesi ve işlevsel olması için atılan önemli adımlar olmuştur. (Doğan, 1981, s.73.)
Dolayısıyla Atatürk döneminde ekonomik kalkınmada eğitimin işlevi göz önünde bulundurularak yararcılığa dayalı bir eğitim anlayışının benimsendiğini söylemek mümkündür. Bu dönemde hazırlanan eğitim programlarında gelecek neslin millete ve ülkeye faydalı insanlar olarak yetiştirilmesi amaçlanmış, Türkiye gerçeklerinin dikkate alınmasıyla mevcut sorunların çözümünde ülke ihtiyaçlarına dönük yöntemler geliştirilmiştir. (Binbaşıoğlu, 2009, s.384.)
2. Atatürk Dönemi Eğitim Politikasının Amaçları
2.1. Cehaletle Mücadele
Toplumdaki yaygın cehaleti ortadan kaldırma amacı Atatürk dönemi eğitim politikalarının en önemli niteliklerinden biri olmuştur. Cehalet, bir toplumu durağanlığa iten en önemli sebeptir. Buna kaynaklık eden durağanlık ise çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmayı amaç edinmiş bir toplum için felç olmak ile eşdeğerdir. Dolayısıyla kurtuluş ve ilerlemenin sağlanması ancak toplumdaki derin bilgisizliğin önüne geçerek bilimi yaşama hâkim kılmaya bağlı görülmüştür. Bu doğrultuda yeniden yapılandırılan Türk Eğitim Politikasının temel özelliği toplumdaki yaygın cehalete karşı verilen mücadele olmuştur. (Akyüz, 2004a, s.178.)
Tablo 7: Cehaletle Mücadele Amacına İlişkin Kullanım Sıklığı
Bir toplumun esir hale gelmesi, başka güçlerin kölesi olarak konumlanması, vatanı üzerindeki tasarruf hakkını kaybetmesi, temelinde cehaleti barındıran unsurlardır. Bu mücadele dikkate alınarak Atatürk’ün çeşitli merkezlerde yaptığı konuşmaları içerik olarak irdelendiğinde cehalet, sözcüğünün ilk sırada yer aldığı görülür. Bu konunun Toplumun ve yeni kurulan ülkenin temel sorunu olması
bağlamında Atatürk, “Türk Milleti, karanlık çöker gibi üzerine çöken, onu taassuba ve benliğini unutmaya iten bu sorundan sıyrılarak onu kontrol altına almalıdır.” diyerek Milletine kesin çözüm yolunu göstermiştir. (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri II, 2006, s.157.)
Toplumdaki derin bilgisizliği yenmek, Milletin yaşamını devam ettirebilmesinin en önemli şartı olmuştur. Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati, “Bir insan fazla okutmak cahillik kalesinden bir taş almaktır.” sözleriyle ülkenin o dönemdeki koşullarına ışık tutmuştur. (Binbaşıoğlu, 2009, s.500) Bu nedenle cehaleti engelleyerek toplumun genelinin aydınlanmasını sağlamak gerçek kurtuluşun
sağlanması yolunda büyük bir adım olacaktır. Kurtuluş, toplumda bilgiyi eğitimle hâkim hale getirmekle sağlanacaktır. Bu nedenle inşa edilen sistem, eğitimi araç olarak kullanacak, zihinleri bilginin ve aklın ışığıyla aydınlatacaktır. Akıl ve ilimin ışığını rehber kabul ederek, devrimleri içselleştirmiş aktif genç bireyler yetiştirebilmek eğitim politikasının en önemli amaçlarından olmuştur.
(Akyüz, 2004b, s.298.)
2.2. Çağdaş Eğitim
Türkiye Cumhuriyeti’nde yeni eğitim programlarının uygulanmasıyla çağdaş düşüncenin ülkedeki gelişimi ve uygarlaşma yolunda ilerleme hedeflenmiştir. Atatürk, çağdaş dünyanın koşullarına uyulması, ilerlemeyi sağlayacak, yeni bir zihin yapısının ortaya konulmasının önemine,
“Bütün Türk ve İslam âlemine bakınız. Zihinleri medeniyetin emrettiği Şümul ve tealiye uyamadıklarından ne büyük felâketler, ne ıstıraplar içindedirler. Bizim de Şimdiye kadar geri kalmamız ve nihayet son felâket çamuruna batışımız bundandır. Beş altı sene içinde kendimizi kurtarmışsak; bu zihniyetimizdeki tebeddüldendir. Artık duramayız. Behemehâl ileri gideceğiz. Geriye ise hiç gidemeyiz. Çünkü ileri gitmeğe mecburuz. Millet vazıhan bilmelidir. Medeniyet öyle bir kuvvetli ateştir ki ona bigâne olanları yakar ve mahveder.” sözleriyle dikkat çekmiştir. (1925, 26 Ağustos, Açıksöz Gazetesi, 1.)
Bu doğrultuda dünya uygarlığının bir parçası olan Türkiye, bu koşulu görmezden gelerek ve içe kapanarak değişimi ve yenilenmeyi sağlayamaz. Bu durum, Türkiye’nin büyük fedakârlıklarla elde ettiği bağımsızlığını yeniden kaybetme tehlikesini ortaya çıkarabilir. Türkiye’nin bağımsız bir devlet olarak varlığını uzun yıllar sürdürmesi onun ilerlemeyi ve gelişimi sağlayarak uluslararası dünyada
çeşitli roller üstlenmesiyle gerçekleşecektir.
Tablo 8: Çağdaş Eğitim Amacına İlişkin Kullanım Sıklığı
Eğitim politikalarının uygar dünyada ilerleme hedefi doğrultusunda Atatürk’te yaptığı açıklamalarda bu konuya ilişkin kavramları sıklıkla kullanmıştır. Bu bağlamda medeniyet ve medeni sözcüklerine ayrı ayrı önem vermiştir. Farklı coğrafyalarda yaşayan insanların ve varlığını sürdüren ülkelerin aslında bir bütünlük oluşturduğu düşüncesinde olan Atatürk, dünya medeniyetinin birliğini
savunmuştur. Dolayısıyla yüksek uygarlık seviyesine ulaşma hedefine yönelik açıklamalarında Medeni, Medenileşmek, asri ve dünya sözcüklerini sıklıkla ve bağlantılı olarak kullanması, bu kavramların her birine özellikle vurguda bulunması kendisinin, dünya uygarlığını bir bütün olarak gördüğünün kanıtıdır.
Dünya uygarlığı, iç ve dış değerleriyle bir bütündür. Tüm öğeleri bir aradadır. Bunlar birbirlerini karşılıklı olarak etkileyerek bir uyum oluştururlar. Dolayısıyla toplumlar, kendilerini dünya ile bütünleştiren zihniyetin kaynağını akıl ve bilimle içselleştirdikleri oranda çağdaş uygarlık hedefinde ilerleme kaydedecekler ve başarılı olacaklardır. Çünkü çağdaş uygarlık, milletlerin tek yaşam yoludur, bu yolda ilerlemeyen toplumlar tükenmeye mahkûmdur. (Tezcan, 1981, s.38.)
Atatürk, çağdaş uygarlığı temsil eden gelişmişlik düzeyi olarak Batı’dan yararlanma fikrini benimsemiştir ancak Batı emperyalizmine her zaman karşı olmuştur. Bu nedenle Türk eğitimi, çağdaş uygarlık seviyesini aşma hedefiyle reformlar gerçekleştirirken kendisini batıdan gelen, karakterine yabancı olan fikirlerden korumasını bilecek ve önlemini alacaktır.
3 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder