PANZER VE KÜRT İSYANI KADEK’İN İLANI VE AVRUPADA PKK'YA DESTEK VEREN ÜLKE FAALİYETLERİ BÖLÜM 12
PKK terör örgütü HİK’i oluşturduktan sonra PKK karşıtı olan ve Kürtlerden oluşan PİK’i (Partiye İslamiye Kürdistanı) ele geçirmeye çalışmış,
bu amaçla hırsızlık kaydı olmasına rağmen dindar bir görüntü altında faaliyet gösteren PİK’li Hikmet Yıldız (Serbılınd) ile ortak bir eylem planı
hazırlamıştır. Bu amaçla Hikmet Yıldız, Abdurrahman Dürre, Mehmet Can Sönmez (Melle Can) ve Zubeyr Aydar Köln’de bir lokantada görüşerek
hazırlıklar yapmıştır. Örgütün hazırladığı bu plan PİK yönetimince fark edildiğinden plan gerçekleştirilememiştir.
Örgütün manevi lideri olan Abdurrahman Dürre daha sonra PKK’dan ayrılarak Öcalan’a muhalif olmuş, akabinde de kırsalda olan oğlu Berzan Durre Duran Kalkan tarafından Hınere kampında öldürülmüştür.
Kürdistan İslam Hareketi (KİH), 01 Mayıs 2005 tarihinde Almanya'nın Hagen Kenti'nde bulunan Şêx Mah Medeni Cami'nde iki gün süren kongrenin ardından ismini Kürdistan İslam Toplumu-CİK (Civaka
İslamiye Kurdistan) olarak değiştirmiştir. CİK Başkanlığına Melle Şafii seçilmiş, Kongre'de Melle Abdullah Xerzan (Pipuki) ile birlikte Şeyh Sait, Şeyh Mehmedi, Emin Bingöl ve Melle Muhyettin de manevi lider olarak
kabul edilmiştir.
Melle Şafi, aslen Muş'un Varto’lu olup, emekli olduktan sonra HADEP yönetiminde de yer almış ve 2002 yılından beride Almanya'da yaşamaya başlamıştır.
CÎK. Başkanı Melle Şafîî tarafından Dortmund’da 27 Kasım 2006 tarihinde PKK’nin kuruluş yıldönümü dolasıyla yapılan açıklamada; ‘’Biz şuna kanaat getiriyoruz ki, PKK'nin kurulması meşru bir partidir, Allah'ın buyurduğu haklı ve meşru davalardan bir dava için mücadele ettiğini inanıyoruz. Müslüman Kürt halkının dilinin ve kültürünün yasaklandığı ve bir halk olarak hakkı ve hukuku hiçe sayıldığı inkar edildiği bir dönemde, PKK'nin zulümkar bir rejime yani devlete karşı savaştığını ve bunun da Kürt halkının özgür ve eşit hakları için olmuştur. Kürt halkı PKK'nin mücadelesine sahip çıkmalıdır
ve kendi hakkı için meşru savaşı vermelidir” ifadeleri ile CİK’in örgütün bir alt örgütlenmesi olduğunu ima etmiştir.
CİK örgütünün PKK terör örgütünün paravanı olduğu ve örgütün dine bakışı örgüt mensuplarının ifadelerine de yansımıştır. Bu çerçevede N. A. Adlı üst düzey bayan örgüt mensubunun ifadesinde örgütün dine bakışı hakkında; “Namaz ve oruç gibi dini vazifeler örgüt içerisinde istisnalar dışında uygulanmamaktadır. Çünkü gerillanın yaşam tarzı, sürekli hareket halinde oluşu, her zaman yiyecek ve temizlik gibi imkânlar olmayışı doğal olarak bu dini vazifeleri uygulamamayı getirmektedir. Bu da zaman içerisinde dinden kopuk örgüt mensupları gibi bir görüntüyü ortaya çıkartmaktadır…
Sosyalizm ideolojisi doğal olarak materyalist bakış açısını koruduğu için dine karşıdır. Örgütün ideolojisi de bilimsel sosyalizm temelinde olduğu için din konusunda böyle bir yaklaşımı öne çıkartsa da, bu konuda bilinen sosyalist anlayışın aksine katı değil de esnek bir yaklaşımı içinde barındırmaktadır. Çünkü dini ret etmesi oldukça derin bir İslamiyet anlayışı
olan Kürt halkını kazanmak konusunda zafiyete düşmesi demektir.
Bu açıdan söylemde dine karşı çıkmamış fakat uygulamada dini referanslı kişilere tepkiyle yaklaşmıştır.
Örgüt içerisinde diğer dinlere de ilgi bulunmaktadır. Hz. İsa’ya, Zerdüşt inancına ve Zerdüşt’ün kendisine ilgi vardır. Örneğin; Suriyeli Kürtlerde Suriye’nin yapısından kaynaklı haç takmak, Hz. İsa’nın resmini asmak aile ortamından gelen çok doğal bir olgudur. Diğer yandan İslamiyet’ten önce Türklerin dini nasıl Şamanizm ise, Kürtlerin de dini inancı Zerdüştlüktür.
En azında bize böyle anlatıldı. Bu anlamda başlangıç inancına ilgi, bunu araştırma, Zerdüşt’ün Kürt toplumu üzerinde geliştirdiği etkiler önemsenmekte ve günümüzün inancı ile de harmanlanmaktadır. Özellikle Zerdüştlük, hem Kürtlerin İslamiyet öncesi dini olması ki bugün yezidi Kürtler bu inanç üzeri yaşamaktadırlar, hem de felsefik olarak önemli temaları içinde bulundurması, örgütün ve Abdullah Öcalan’ın eğilimini geliştirmiştir. Nedenlerine gelince ise;
MELE ABDULLAH - APO
Birincisi; Zerdüşt öğretisi hem bir dini inanç hem de felsefe olarak ele alınmaktadır. Zerdüşt’ün kendisi hem bir filozof, hem de bir peygamber olarak tanımlanmaktadır ve felsefenin çıkışı Atina olarak değil, Ortadoğu olarak ifadelendirilmekte, Zerdüşt ise Ortadoğu ve Avrupa arası felsefeye geçiş aşaması olarak tanımlanmaktadır. Zerdüşt’ün Avesta isimli gatalarının incelenmesi ve Zerdüşt felsefesinin derinliğinin anlaşılması, örgüt içerisinde kimi akademilerde ayrıca ele alınmıştır. Bu felsefede özellikle Zerdüşt’ün zıtların birliğine dayalı yaşama, insana ve doğaya bakan diyalektik bakış açısı önemsenmektedir… Elbette daha da açılacak bir konu olan bu felsefik yaklaşım örgüt içerisinde bir eğitim konusu olarak ele alınmakla birlikte, İslamiyet’in önüne çıkartılmamaktadır. Örgüt mensuplarının Zerdüştlüğe ilgisi olmakla birlikte, herkes bir dini inanç olarak Zerdüştlüğe tapma durumunda değildir.
Diğer bir önemli konuda örgütün değerlendirmesine göre; İslamiyet başlangıçta Ortadoğu açısından bir ilericilik yaratmışsa da (felsefe, tıp, matematik, vb.) bir süre sonra içe kapanmayı ve muhafazakârlığı yaşamış tır. Bundan dolayı bu tutuculuğun hem Ortadoğu hem de Kürt halkı üzerinde yarattığı etkiler örgüt içerisindeki eğitimlerde kapsamlı olarak ele
alınmaktadır. Bu açıdan örgütün özellikle Sünniliğe karşı olumsuz bir bakışı vardır.
Örgüt içerisinde din ve inanç olgusuna yer verilmediği gibi bir sonucu ortaya çıkartan diğer bir etken de, örgüt içerisindeki ideolojik eğitimin sosyalizm temelinde olmasından kaynaklı olarak süreç içerisinde gerçekleşen ideolojik
bilinçlenme din olgusunu daha geri plana itmektedir. Yukarıda belirttiğim hususlar doğrultusunda şöyle bir istatistik yapacak olursak;
Sünnilik: %50 civarında olup, bu oran sizin algıladığınız şekilde bir İslamiyet inancı değildir. Allah inancı esas olmak üzere Peygamber ve dini referansları daha farklı ele alır. Allah, Peygamber ve din konusunda normal Sünni inancından ayrışmaların ve farklı görüş ayrılıklarının olduğu şekliyle bir İslam inancıdır.
Alevilik: %30 civarında olup, bu kesim daha çok Türkiye üzeri Tunceli, Malatya, Bingöl, Adıyaman, Sivas, Kahramanmaraş katılımlardır. Alevilik konusunda sonuna kadar bağlı ve tutucudurlar. Hatta örgüt içerisinde bu tutumları çoğu zaman mezhepçilik yaklaşımını öne çıkartmaktadır. Kültürel ve eğitim düzeyi olarak kendilerini çok ileri olarak ele alırlar, Sünni kökenlileri ve diğer dinleri küçümserler. Aleviliği bir ayrıcalık olarak görürler, hatta Alevilik olgusunu, Kürtlük olgusundan önde tutarlar. Alevilik konusunda gelişen eleştirilere açık değillerdir.
Yezidiler: %5 civarında olup, daha çok Suriye, Mardin, Batman katılımlardır. Hem sayılarının az oluşu hem de güncel bir dini inanç olmayışı fazla bu dini etkin kılmamakla birlikte, yukarıda belirttiğim Zerdüştlüğe ilgiden kaynaklı
belirli bir ağırlığı taşımaktadır.
Materyalizm: %15 civarı olup, dini inancı olmayan kendince hiçbir dini kabul etmeyen bir kesimdir. Daha çok ideolojik dönem katılımları böyledir.“ şeklinde ifade edilmiştir.
Buna göre örgüt militanlarının yarısı Sünni kökenli olmasına karşın, İslam’ın Sünni inancı dışına çıktıkları ve kendilerine göre yeni bir inanış türü geliştirdikleri, bu şekilde meydana getirdikleri değişikliğe rağmen neredeyse tamamının ibadet etmedikleri, diğerlerinin ise İslam inancına tamamen karşı oldukları ortaya çıkmaktadır.
KARZAZ MAKBUZ.
Konu ile ilgili olarak örgütün eski merkez komite üyesi Baki Karer; “Egemen güçlerin izlediği seyre bağlı olarak PKK’nin de eşzamanlı bir biçimde aynı taktikleri ve yöntemleri izlemesi beklenen bir durumdu. Abdullah Öcalan,
SSCB’nin yıkılmasıyla birlikte artık sosyalizm maskesini bir tarafa bırakıyor, yerine İslamcı maskeyi takıyordu. İslamcı fırtınaların hızına kapılarak hemen tüm konuşmalarında ve demeçlerinde İslamcı düşünceyi işlemeye başlamıştı. 90’lı yılların başından itibaren güdümlü birçok İslamcı grup PKK’nin yedeğine verilmişti. Sosyalizmi eleştirilip yerden yere vuran A.
Öcalan, kendisini son peygamber olarak ilan etmeyi de ihmal etmiyordu. Hatta zaman zaman peygamberlikle yetinmeyi az buluyor, tanrılığa kadar yükseliyordu. Bunu müritlerine onaylatmaktaysa hiç zorlanmıyordu…279” derken,
Öcalan kendini ikici bir kişi olarak ele alarak, kendisini kitlesine anlatmaya çalıştığı bir kitabında; “Hiç bir felsefi tanımlama veya teorik yargı, tek başına Abdullah Öcalan’ı tümüyle kendi kapsamına alacak bir genişliğe sahip değildir. Bunun anlaşılması için ise, deyim yerindeyse insanın bugünkü sistem çerçevesi dahilinde oluşmak zorunda bırakılmış bir anlama gücü yetmemektedir. Başkan Apo’nun gerçeği, sadece onun sözle dile getirdiği teorik literatürün toplamı bir gerçek olmaktan son derece uzaktır ve bu türden bir yargı olayın anlaşılmasında eksiklik yaratmaktan da öteye,
oldukça yanılgılı sonuçlara götürecektir. Onun tanrısal bir güç olarak değerlendirilmesinin en başlıca bir sebebi de Onun anlaşılmasının zorluğundan kaynaklanmaktadır.280”
Yine diğer bir kitabında İslam dini için; “Hz. Muhammed İslamiyet’le birlikte, Allah kavramına ağırlıklı olarak devrimin politik ve askeri niteliğini çağrıştıran sıfatlar eklemiştir. Kahhar, Hakim, Malik gibi sıfatlar İslamiyet’le birlikte eklenen askeri ve politik özelliklerdir. Ezel, ebed, yaratılmamışlık, şah damarından daha yakınlık, Greek felsefi düşüncesinin, özellikle Eflatun ve Aristo felsefesinin etkilerini yansıtan teolojik kavramlardır.281”
“Bir şeyin varlığına aşırı bağlılık her zaman kuşkuyu bağrında taşır. Ölçüsüzlük, doğru olmamaya da işaret etmektedir. İslamiyet’in Allah inancı önemli ölçüde felsefi düşünceye dayanınca, kendiliğinden kuşkuculuğa düşülmüş olmaktadır. Hz Muhammed bu nedenle Allah’ın varlığı ve birliği konusunda hiçbir peygamberde görülmeyen bir çaba harcamaktadır. Sıfatlarını saymaktan tutalım, yaşam ve çalışma tarzına, ebedi ve ezeli olmasından tutalım, her şeyi yaratmasına kadar Allah üzerinde durmakta ve tanımlamaya çalışmaktadır. İnsanın şunu sorası geliyor: bu kadar bilen,
yaratan, hakim bir Allah, neden kendini kullarına açık bir izahla kabul ettirmiyor da, son peygamberi yoluyla zor bela kabul ettirmeye çalışıyor…282”
“Muhammed'in geçeceği her yola dikenler ekilmesi ve öldürülmesine karar verilmesi üzerine Mekke'den hicret gündeme gelir ve yol boyunca birçok pusu aşılarak Medine'ye ulaşılır. Muhammed orada devrimini örgütleme çalışmalarına hız verir ve ilk soygun eylemini, Bedir Savaşını yürütür…283” gibi ifadeleriyle Öcalan aslında dine nasıl batığını ortaya koymaktadır.
Örgüt tarafından dinden uzaklaştırılan bu kişiler zamanla tüm inançlarını kaybederek, birçoğu inançsız duruma gelmektedir. Fırat Haber Ajansı tarafından 2006 yılında Türkiye, İran ve Irak’ta faaliyet gösteren 300
PKK’lı teröriste yapılan bir anket çalışmasında, militanlara inançları sorulmuş ve alınan cevaplarda;
Zerdüşt % 34
Hz. İsa (a.s.) % 34
Mani % 11
Hz. Muhammed (s.a.v) % 10
Hz. Musa (a.s.) % 7
Hz. İbrahim (a.s.) % 4 şeklinde bir sonuç ortaya çıkmıştır. Bu durum bile örgütün kurduğu HİK veya CİK adlı yapılanmaların dindar Kürt halkını yönlendirmek için kullanılan ve gerçekte İslami inanışla ilgisi olmayan
yapılar olduğunu göstermektedir.
KARSAZ (Kürdistan Uluslararası İşverenler Birliği);
PKK terör örgütünün ele alındığı bir çalışmada yer alması gereken en önemli konulardan biri de örgütün mali kaynakları ile ilgili bilgilerdir. Bu açıdan bu kitapta örgütün mali kaynakları ile ilgili kısa bir bilgi arz edilecektir. Terör örgütünde hali hazırda; HPG’ye bağlı 7 bin civarında silahlı militanın yanı sıra, KCK, DYG, DTK, Siyaset Akademisi, CDK gibi üst örgütlenmelere bağlı on binlerce militan faaliyet göstermektedir.
Bu yapılara bağlı olarak faaliyet gösteren KON-KURD, YEK-KOM, Mala-Kurde, Kürt Enstitüsü, Roj Tv v.b. kurumların faaliyeti için önemli miktarlarda gelire ihtiyaç vardır. Yine örgütün silah alımı, silahlı kamp
giderleri, lojistik ve gıda ihtiyacı düşünüldüğünde muazzam bir maliyeye sahip olma zorunluluğu görülmektedir.
Örgüt ihtiyacı olan bu parayı çeşitli yöntemlerle elde etmektedir. Bunlar arsında uyuşturucu satışı, insan kaçakçılığı, mali değeri olan eşya kaçakçılığı, İran-Irak-Suriye sınırından yapılan legal-illegal ticaretten elde
ettiği ve gümrük geliri diye adlandırdığı kaynak, özellikle Avrupa sahasından elde edilen zorla halktan alınan ve vergilendirme diye tabir edilen paralar, bağışlar, düzenlenen gece ve organizasyonlardan elde edilen paralar, dergi
ve gazete satışından elde edilen gelirler, Türkiye’deki çeşitli belediyelerde yapılan usulsüzlüklerle elde edilen gelirler şeklinde sıralayabiliriz.
Bunun yanında doğrudan örgüt tarafından elde edilen gelirler, örgüte yakın kişilerin örgüt desteği ile yürüttüğü çalışmalardan aldığı pay ile örgütün mali destek sunarak, bu kaynakla örgüt adına ticaret yaptırdığı bir kitle bulunmaktadır. Özellikle uyuşturucu işi yapıp, bu süreçte örgütten destek alan çevreler elde ettikleri gelirlerin bir kısmını örgüte aktardıkları gibi, bu paraların aklanmasında da örgüt kaynaklarını kullanmaktadırlar.
Konu ile ilgili bilgi veren Z. K.; “…ayrıca örgütün yayın organı olan Serxwebun isimli derginin satışından elde edilen gelir kaynaklan, örgüt mensubu ses sanatçılarının satmış oldukları kasetlerden elde edilen gelir
kaynaklan bulunmaktadır. Benim bildiğim ses sanatçıları; Halil Xemgin, Şemdin, Seyitxhan, Bese Şahin, Serkan, Xemdin Birhat, Şehribana Kürdi, Diyar, Ozan Cane ve bunlar gibi 100'e yakın ses sanatçısı bulunmaktaydı.
Yine örgüt tarafından düzenlenen gecelerde, yürüyüşlerde elde edilen gelir kaynakları bulunmaktaydı. Ayrıca Rıza Altun'un kurmuş olduğu Kürt İşadamları Birliği olan KARSAZ'ın örgüte aktardığı gelir kaynakları bulunmaktadır.
Yine yılda bir sefer örgüt sempatizanlanndan alınan bir aylık gelirlerinin toplandığı aidatlar bulunmaktadır. Örgütün televizyon kanalı olan ve Belçika'dan yayın yapan ROJ TV'nin sorumluluğunu Rıza ALTUN yapmaktadır…” şeklindeki beyanlarıyla örgütün mali kaynaklarından bir kaçına vurgu yapmıştır.
Netice olarak örgütle bir şekilde mali konularda temas eden veya örgütün parasını aklayıp, bundan elde ettiği payla ticaret yapmaya başlayan bir zümre ortaya çıkmıştır. Bu zümre gayri meşru zeminde elde ettiği kolay
parayı ticarette daha da geliştirerek, paranın suç kapsamından arınmasını sağlamayı amaçlamıştır.
Gerek elde edilen paranın aklanması, örgüte yakın kişilerin sahip olduğu mali kaynağın örgütün gücü olarak kullanılması gerekse de ticaretin örgüt paralelinde denetim altına alınması amacıyla bir üst ticari kurumun
kurulması planlanmıştır.
Bu planlar özellikle PKK terör örgütünün Şubat 2000 tarihinde yapılan VII. Kongresinde ele alınmış, Kongre sonrasında gerçekleştirmesi planlanan faaliyetlere ilişkin olarak hazırlanan "Dönemsel Faaliyet Planında”
Kürt sermayesinin aynı çatı altında toplanması amacıyla, ticari kuruluşların oluşturulması hususuna yer verilmiştir284.
Örgütün Avrupa’da faaliyet gösteren üst yapılarından Kürdistan Ulusal Kongresinin 22-24 Ağustos 2000 tarihleri arasında Belçika’nın Bilzen kenti yakınlarında bulunan Alden Biesen Şatosu'nda yapılan 2. Genel Kurul
Toplantısında (15) maddelik sonuç bildirgesi belirlenmiştir.
Bu toplantıda Kürt sermayesinin birleştirilmesi ve Kürt işadamlarının bir araya getirilmesi için bir organizasyona gidilmesi kararı alınarak, en kısa sürede faaliyete geçilmesi istenmiştir.
Alınan kararlar akabinde, 30 Ağustos 2000 tarihinde İsviçre’nin Zürih kentinde, 30 kişinin katılımıyla Kürt Esnaf ve İşadamları Birliğinin kurulduğu, birliğin 9 kişilik yönetim ve 3 kişilik denetim kurulu seçiminin
yapılarak, üyelik aidatının 50–150 İsviçre Frangı olarak belirlendiği görülmüştür.
Bunun akabinde 2000 yılı Ekim ayından bu yana hazırlık çalışmaları devam "Kongreya Abori Ya Kurd (Kürt Ekonomi Kongresi)", 19–21 Ocak 2001 tarihleri arasında Hollanda/Rotterdam şehrindeki Hotel Inntel'de
yapılmıştır.
Kongre sonucunda "Kürt sermayesini bir çatı altında toplamak" amacıyla, Almanya merkezli olarak faaliyet gösterecek "Uluslararası Kürt İşverenler Birliği (Yekitiya Karsazen Kurd a Natnetevvi - KARSAZ)" adı altında
bir organizasyon oluşturulması konusunda görüş birliğine varılmıştır.
KARSAZ, PKK terör örgütünün ekonomi alanındaki girişimlerini örgütleyip, denetleme, ayrıca sürekli nitelikte istikrarlı gelir kaynaklarına sahip olma yönünde, son dönemde yoğunlaştığı faaliyetlerinin bir yansıması olarak ortaya çıkmaktadır. Ayrıca, KARSAZ’ın; yüksek miktarlarda elde edilen bedeller tutan gayrimenkul alanına yönelmesi ve örgüt mensuplarına kuracakları işletmeler için kredi sağlamayı hedeflemesi nedeniyle söz konusu organizasyonun, PKK’nın illegal yollardan temin ettiği paranın aklanması yönünde çalışmalara başladığının önemli bir göstergesi olmuştur.
Kürdistan Ulusal Kongresi (KUK) Başkanının da kongreye katılarak bir konuşma yaptığı bu ilk kongrede ayrıca; İsviçre Volksbank'ın öncülüğü ve yardımıyla bir "Kürt bankası" kurulması, PKK yandaşı işadamlarının çeşitli malların ithalinde tekel oluşturulması konuları görüşülerek karara bağlanmıştır.
KARSAZ tarafından 23 Eylül 2001 tarihinde yapılan toplantıda; (1) yıl süre ile görev yapacak olan (13) asıl (5) yedek üyeden oluşan yönetim kurulu , (5) Asil , (2) Denetleme kurulu, Yönetim kuruluna bağlı olarak çeşitli
meslek grupları ve hizmet alanlarını kapsamak üzere (14) komisyondan oluşturulmuştur.
Bu komisyonlarda; İnşaat-Mimarlık-Mühendislik, Tekstil-Hazır giyim, Gıda-içecek, Et ürünleri, Sanayi, Oto alım-satımı, Turizm, Telekomünikasyon, emlakçılık, sigorta ve bankacılık sektörleri bulunmaktadır.
Kongrede alınan karara göre, Ekonomi alanında dünyanın her tarafında dağılmış olan örgüte yakın iş adamlarının bir kurum etrafında örgütlenmesi öngörülmüş, bir çok ülkede (Güney Afrika, Orta Asya’da dahil) bulunan ekonomi sorumlularında bir sonraki toplantıya davet edilmesi ve 200 kadar delegenin çatı altında toplanması kararı alınmıştır.
Kongrenin ardından KARSAZ'a mensup bir heyet, Rusya'da Moskova Sanayi ve Ticaret Odası ve Rusya Federasyonu Savunma Bakanlığı Askeri Yardımlaşma Fonu yetkilileri ile görüşmeler yapmıştır285.
Abdullah Öcalan’ın 16 Ocak 2002 tarihinde İmralı cezaevinde avukatları ile yaptığı mutat görüşmesinde; “…Demokratik ittifaklara açık olsunlar.
Bu önemlidir.
Benim korkum arkadaşların gerçeklerin halen farkında
olmadıklarıdır. Bunun için de avlanma durumu yasayabilirler.
(Devletin güvenlik birimlerinin 12 maddelik "PKK'ye ültimatom" biçiminde bugünkü gazetelere yansıyan bir rapor hazırladığı aktarıldı. Bu raporda PKK'nin ve diğer kurumların adında bulunan Kürdistan kavramının çıkarılması, KNK'nin feshedilmesi, Medya TV'de Haber ve Hava durumun daki Kürdistan kavramı ve haritasının kullanılmaması, KARSAZ gibi kurumların oluşumundan vazgeçilmesi böylece ulusal temelde bir halk yaratma mantığından vazgeçilmesi, silahlı güçlerin teslim olması vb.. )
Bana böyle bir sey ulaşmadı henüz. Bu bir ültimatom mu? Demokratik çözüm önerisi midir? Daha sonra bunu değerlendiririz. (Bu şartlar oluşursa demokratik süreçte sorunların kendiliğinden çözüleceği belirtiliyor.) İhtiyatlı yaklaşmak gerekiyor. Demokratik çözüm yönünde böyle bir hazırlığın yapıldığı hissi veriliyor. Bir takım şeyler gizli yapılıyor. Avrupa Birliği
ilişkilerinde de terör mü değil mi şeyleri gizli yapılıyor. Amerika ve Türkiye bunları yoğun tartışıyor…286” gibi konular ele alınmış ve KARSAZ’ın kapatılması yönünde bazı Devlet Yetkililerinin talepleri olduğu ifade edilmiştir.
KARSAZ’ın ikinci kongresi, "İkinci Kürt Ekonomi Kongresi" adı altında Fransa’nın Başkenti Paris'te 11-13 Ocak 2002 tarihleri arasında gerçekleştirmiştir. Sözde Kongre'ye Almanya, Avusturya, Avustralya, Belçika, Fransa, Hollanda, İsveç, İsviçre ve Romanya'dan 130 PKK yandaşı işveren katılmıştır.
Özgür Politika gazetesinin 14 Ocak 2002 tarihli nüshalarında; kongrede KARSAZ'ın bir yıllık faaliyetlerinin değerlendirildiği ve bu çerçevede, "KARSAZ'ın 10 ayda kendi altyapısını oluşturma, çalışmalarına yönelik bir politika geliştirme ve bunları tanıtma çabası içinde olduğu, et, kuru gıda, içecek ve inşaat sektörlerini kapsayan üç komisyonun çalışmalarını koordine etmek amacıyla sektörleşme ve proje sunma çalışması yürüttüğü,
ancak bu çalışmaların henüz tamamlanmadığı belirtilmiştir287.
KARSAZ’ın merkezi Almanya olmakla birlikte birçok ülkede alt birimleri oluşturulmuştur. Bu birimlerin en önemlilerinden biri de Romanya’daki (Oriyental) Kürt İşadamları Derneğidir. Bu ülkedeki faaliyetlerle
ilgili olarak bilgi aktaran R. D.; “…Romanya'da kurulu bulunan Kürt (Oriyental ) İşadamları Derneği'nin Yönetim Kurulunda resmiyette Başkan Yardımcısı olarak görev yapmaktayım. Ancak PKK örgütü tarafından illegal Başkan olarak bu Derneğin başkanlığına ben atandım. Her ne kadar resmiyette Derneğin Başkanı olarak Suriye Uyruklu Mustafa hasan isindi
şahıs görünse de illegal olarak Başkanlığı ben yürütmekteyim.
13 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR
****
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder