31 Ağustos 2018 Cuma

Şirket (İŞ) İstihbaratı..


Şirket (İŞ) İstihbaratı.. 






















Prof.Dr.Sait Yılmaz 
03 Temmuz 2018 

 Giriş 

 Bahsettiğimiz, devlet güvenliği istihbaratı veya onu desteklemek için ihaleler alan özel (sözleşmeci) istihbarat şirketleri değil. Şirket yöneticilerinin karar vermesini kolaylaştıran risk değerlendirme şirketleri ya da jeopolitik risk şirketleri de değil. Artık, sizin şirketiniz içinde de bir istihbarat ünitesi olması gerektiğini söylüyoruz. İstihbaratı bir süreç olarak şirketiniz içinde sürekli hale getirmeniz ve bunun için bir teşkilat kurmanızı tavsiye ediyoruz. Sürekli 
şekilde istihbarata ihtiyacınız var, para kazanmak için yeni fırsatları ve riskleri sürekli öngörmek zorundasınız. Bulunduğunuz resimi daha iyi okumak, bilgi toplamak, analiz etmek (işlenmiş bilgi yani istihbarat haline getirmek), istihbaratı kullanmak ve paylaşmak, ardından yeni duruma göre bu döngüyü sürdürmek ihtiyacındasınız. Bunu artık eskisi gibi kendi başınıza ya da görev verdiğiniz birkaç sırlı adama yaptıramazsınız. İhtiyaç oldukça yerel bir 
şirketten müşteri profili ve pazar hakkında destek alarak sistem kuramazsınız. Eğer yeni pazarlar ve ortaklar arıyor, rekabet etmek ve riskleri azaltmak istiyorsanız artık şirketiniz içinde bir istihbarat birimi kurmanın zamanıdır. 

 Neden şirket için istihbarat birimine ihtiyaç var? 

Bu soruyu, şirketler neden haber, veri, analiz gibi açık bilgiler yerine istihbarat 
dediğimiz daha gizli kapsamda işlenmiş bilgilere ihtiyaç duyar diye de sorabiliriz. Sherlock Holmes bir keresinde şöyle demişti; “Benim işim, başkalarının bilmediğini bilmektir.” Küreselleşme ile birlikte artık pek çok şirket, başkalarının bilmediğini öğrenmek için çalışıyor, bunun için teşkilat kuruyor. Eğer Çin, Güney Afrika veya Arjantin’de yeni bir pazara girmek istiyorsanız, paranızı riske atmadan evvel çok önemli bilgilere ihtiyacınız var. 

Bazı ülkelerde yatırım yapmadan önceki bilgi eksikliğiniz sadece para kaybetmenize değil, şirketinizin yok olmasına hatta kişisel olarak başınızın belaya girmesine neden olabilir. Aslında iş istihbaratının James Bond dünyasında yapacağı fazla bir şey yoktur. Şirketler; pazarlar, müşteriler, ortaklar ve rakipler gibi hemen ellerinin altında olmayan bilgilere ihtiyaç duyarlar ama bunları genellikle saklı yollardan elde etmezler. Yoğun finasal ve rekabet baskısı altındaki şirketler hızlı hareket edebilmek için güvenilir bilgiye, harekete geçilebilir istihbarata ve durumu anlamaya ihtiyaç duyarlar ve bu telefon konuşması ya da Google araması ile olacak şey değildir. 

Yaklaşık on yıl önce sadece dünya çapında büyük şirketler örneğin petrol ve finans şirketleri bu tür bilgilere ihtiyaç duyardı. Şimdi ise aşağıdaki nedenlerle şirketler ve kuruluşlar istihbarat birimlerine ihtiyaç duyuyor; 

 - Küresel olmak; şirketler gittikçe büyüyor ve yeni bir ülkenin ya da bölgenin 
jeopolitiğini anlamadan yatırım yapmak çok riskli hale geliyor. 

 - Katı rekabet; rekabetin yoğun olduğu pazarlarda rakiplerin görmediğini görecek, fırsat yaratacak daha yetenekli ve kapsamlı istihbarat birimlerine ihtiyaç var. 

 - Stratejik liderlik; Stratejinin ana girdisi istihbarattır, sadece stratejik düşünme zihniyeti olan şirketler başarılı olabilir. 

 İstihbarat en çok duyan şirket kategorileri serbest yatırım fonları, yatırım bankaları, girişimci sermaye şirketleri, çokuluslu şirketler ve hukuk firmalarıdır. Örneğin yeni (başka bir ülkede) bir pazara girecek şirketiniz, yerli bir ortak edinmek isteyebilir. Bu tür anlaşmalar yapmak farklı riskler ve sorunlar getirebilir. Bu ülkedeki siyasi, yasal veya düzenleyici değişikliklerin bilinmesi ve takibi gereklidir. Bu tür şirket birleşmeleri her yıl trilyonlarca dolarlık bir faaliyet alanı oldu. Son yıllarda çok kullanılan bir kavram olan ‘due diligence’ın 
rolü, şirket değerinin ve fiyatının tespitidir ama bununla birlikte alıcının pazarlık pozisyonunu güçlendirdiğini söyleyebiliriz 

 İyi istihbarat, pazarın payının ve karın artırılmasında çok önemli katkı sağlar, 
şirketinizi sıkıntılardan korur. Ancak, şirket istihbaratının yanlış kullanılması huzursuzluklara, yasal kovuşturmalara ve prestij kaybına neden olur. Şirket yöneticileri hem bilginin değeri hem de onu elde etmekteki gerçeklerin farkında olmalıdır. İş istihbaratı şirketinizin stratejik iş planlarını desteklemek için gerekli bilgiyi sistematik olarak toplama, analiz etme ve datayı anlamlandırma faaliyetidir. Bilgi toplamakta en çok kullanlan yöntemler arasında; 
dokümanlar okumak, pazar trendleri ve ülkelerin yasama faaliyetlerini takip etmek, özel tahkikatlar yapmak, arama motorları ve online arşivler kullanmak, tedarikçiler, rakipler ve müşteriler ile konuşmak başta gelmektedir1. Bu dolandırıcılık işi değil, şirketin iş ile ilgili kararlarının kalitesini artırmak ile ilgilidir. 

 Bir şirketin istihbarat birimi nasıl kurulmalıdır? 

Uzun vadeli dostluklarınız sayesinde elde ettiğiniz bilgilerin birleşik bir yöntemi 
yoktur; hassas bilgiler pek çok kaynaktan gelmeli, doğruluğu ve güvenirliği teyit edilmelidir. 
Analizci sahada gezmeli ve teknik vasıtalar dışında özel bir insan istihbaratı şebekesi olmalıdır. İhtiyaç oldukça doğru kişiler kiralanmalıdır. Bir şirkette istihbarat birimi kurmak için hem insan gücü hem de vasıtalar bakımından yeterli bir yatırım yapmak gerekir. İstihbarat birimi şirketin ya da örgütün amaçlarına hizmet edecek istihbaratı toplamalıdır. Bu yüzden istihbarat birimi öncelikle ne tür bilgilere ihtiyaç olduğu fikrinden yola çıkılarak teşkil 
edilmelidir. Bu bilgiler açık kaynaklardan, insan yani kişisel temaslarla, ya da elektronik, sinyal veya haberleşme vasıtaları kullanılarak elde edilebilir. 

Yasal ve şeffaf yöntemlerle pek çok değerli bilgi elde edilebilir. Ancak, bu uzmanlık gerektiren bir iştir ve bu yüzden ticari şirketler, eski ya da emekli casusları işe alıyor. Bazen bu tür değerli bilgilere bağımsız olarak ulaşanlar, bire bir şirketlerle görüşerek elindekini satma yoluna gidiyor. Şirketler bu işleri üçüncü taraflara havale ettiklerinde ya da kiraladıklarında hangi bilginin alındığı ya da transfer edildiği konusunda dikkatli olmalılar. Prestiji yüksek olan şirketler daha etkili, yasal ve şeffaf yöntemler kullanmak zorundadır. Ancak, bu örneğin İsrail şirketleri için geçerli değildir. Bazı İsrail şirketleri, devlet istihbaratı 
tarafından desteklenen teknikler ve teknolojiler ile pazarda avantajlı konum elde etmeye çalışmaktalar2. İsrail’in kullandığı bu yöntemde şirketler böylece kendilerini yasal sorumluluktan kurtarmaktalar. 

 Şirket istihbaratı; size doğru kararlar vermek, şimdiki ve gelecekteki ortaklarınızı seçmek, şirketinizi geleceği ile ilgiki öngörülerde bulunmak, riski azaltmak, yeni pazarlara girmek, şirket problemlerini çözmek, araştırmalar yapmak, iş fırsatlarını artırmak gibi temel konularda yardımcı olur. Yeni yatırımlar, müşterek girişimler ve büyük tedarik programları öncesi istihbarat çok önemli hale gelir. Özellikle yabancı pazarlar için gerekli ve doğru 
bilgiye ulaşmak çok zordur. Farklı yetenek ve tecrübedeki kişiler kurdukları şebekelerle küresel kaynaklara ulaşarak sizin iş planınızın ihtiyacı olan değerli bilgileri sağlarlar. Örneğin 190 bin çalışanı olan uluslararası vergi, denetim ve danışmanlık şirketi KPMG’nin iş istihbarat biriminde şunlar bulunmaktadır; due diligence (şirket değeri belirleme), soruşturma desteği, hukuki destek3. Çalışanları şu alanlardan seçilmiştir; araştırmacı gazetecilik, siyasi risk analizi, adli tıp, özel soruşturma ve polis istihbaratı. Bu kişiler mevcut ve yeni pazarlarda hassas görevler almaktadır. Şirket istihbaratı çözümleri arasında şunlar sayılabilir; 

 - Operasyonel risk değerlendirme yazılımı, 

 - Sosyal medya takibi, 

 - İstihbarat analiz sistemi, 

 - Üstün istihbarat sistemi, 

 - Büyük data analiz yazılımı. 

İstihbarat birimi hiyeraşik olarak ana merkezden bölgesel yöneticilere, oradan ülke ve şehir yöneticilerine bilgi akışı sağlayacaktır. 

Şirketin Güvenlik Şefi, espiyonaja karşı bir program oluşturmalıdır. Bu programın içinde aşağıdaki temel hususlar bulunmalıdır, personel güvenliği (iş gücünün takibi), mülkiyet haklarını korumak için yasal tedbirler, eğitim ve farkındalık, fiziksel güvenlik (izinsiz girişlerin önlenmesi vb.), istihbarat (iş/pazar ortamını anlamak), kolluk güçleri ile sıkı ilişki, bilgi güvenliği. 

Ticari Şirketler için temel Espiyonaj tehdit alanları şunlardır4; 

- Ticari sırlar/patentler; formüller, süreçler, dizaynlar, yenilikler vb. 

- İcra/Kurul üyeleri; hassas tartışmalar, stratejik vizyon, strateji, büyüme planları, birleşme ve ortaklıklar. 

- İnsan kaynakları/eleman temini; işe alma süreci, kilit personelin maaş ve tazminatları, performans değerlendirmeleri. 

- Araştırma/Geliştirme; yeni dizaynlar hakkında hassas bilgiler, bekleyen patentler, değerli bilgiye sahip kilit kişiler. 

- Üretim; tedarik zinciri ortakları ve unsurları, özel üretim metodolojileri, bitmiş ürünler, ham maddeler ve kritik süreçler. 

- Satış ve pazarlama; satış stratejileri, fiyat planları, pazarlama planları, müşteri listeleri ve satış şebekeleri. 

- Şirket operasyonları; Masraflar, bütçe, IT alt yapısı ve iş süreklilik planları. 

Şirket İstihbaratı Nasıl Elde edilir? 

 İstihbaratı nasıl elde edeceğiniz istihbarat biriminizin yapılanmasına da etki edecektir. Ancak yönteminiz için üç alan vardır; yasal, ahlaki olmayan, kesinlikle suç olan. İstihbaratın temel işlevi, yöneticilerin doğru karar vermelerine ya da planlama yapmalarına yardımcı olmaktır. Bu yüzden, ne tür istihbarata ihtiyaç olduğunu belirlemek yöneticinin sorumluluğudur. Aynı şekilde ahlaki ve yasal sorunlar da istihbarat biriminin değil, yöneticilerin sorumlıluğundadır. 

İstihbarat toplama sadece bir kere yapılan iş değildir; sürekli ve tekrarlanabilir bilgi akışına ihtiyaç vardır. İş istihbaratı toplamak zaman alıcı, toplama ve gizlilik arasında nazik denge isteyen bir faaliyettir. Bu bilgilerin toplandığı ortam; gittikçe daha fazla kısıtlayıcı düzenlemelerin olduğu, kanun yapıcıların muhbirler ve entelektüel mükiyet hakları konusunda daha çok dikkatli davrandığı bir hale gelmektedir. Örneğin MGA Enterntainment şirketi 2011’de rakip oyuncak şirketi Mattel’i gizli show odalarına sızdığı için dava etti. 

Mahkeme Mattel’e 26 kategorideki ticari sırları çalmaktan dolayı 309 milyon dolar para cezası verdi. 

Bazen bilgi kaynağımız büyük miktarda kitlesel bilgi depolayan bir merkezdir. 
İstihbarat birimi bu bilgi yığınını ayaklamalı ve bilgiyi yapılandırmalıdır. Böylece5; 

 - Elimizdeki bilgi diğer kaynaklardan geliştirilerek yeni bir anlama seviyesi yaratılır. 

 - Stratejik girişimler için gerçek zamanlı öngörü sağlanır. 

 - Operasyon, imajımız vb. için riskler azaltılır. 

 - Gerçek zamanlı bilgi ve anlama haritası oluşturulur. 

 - Yeni düzenleme ihtiyaçları belirlenir. 

 - İhtiyaca göre bilgi sağlayacak bir toplama sistemi kurgulanır. 

 - İş ve analitik timler için ihtiyacı olan dataya nüfuz imkânı sağlanır. 

Şirketlerden bilginin çalınma özel metotları çeşitlidir. En çok kullanılan ve karşılaşılan yöntemler şunlardır; kilit bilgiye nüfuz yetkisi olan içerideki çalışanlar (muhbirler), (mülkiyet haklarını çalan) suç örgütleri, pazar rakipleri, dış istihbarat servisleri/devlet kurumları, dikkatsiz yayınlar, ajan kullanımı, gizli dinleme ve izlemeler, teknik operasyonlar, yabancı öğrenci/işçiler, ticaret konferansları, şirket birleşmeleri, rakip kilit personeli işe almak, sosyal mühendislik. 

İş dünyası detektiflerinin en çok kullandığı yöntemler arasında bal tuzağı (cinselliği kullanarak casusluk), telefon dinlemeleri ve bilgisayar şebekelerine sızma bulunmaktadır. 
Herşey rakibe karşı üstünlük sağlayacak bir avantaj sağlamak içindir. Bu tür yöntemler yasal ve etik değildir, en azından işinizi kaybetmenize ya da medyaya haber olmanıza neden olabilir. 

İş İstihbaratı Döngüsü.. 

 İş istihbaratı döngüsü basit olarak toplama ve tasnif, işleme ve analiz, üretim ve dağıtım safhalarını içerir. 

(1) Toplama; En kolay ve ucuz istihbarat açık kaynaklardan elde edilir. İnsan 
istihbaratı ülkelere ve hukuki düzenlemelere bağlı olarak illegal boyuta geçebilir. Sinyal istihbaratı en pahalıdır ve devletin istihbarat teşkilleri dışında kullanmak suçtur. 

İstihbarat birimi, bir toplama süreci oluşturmalı ve aradığı şeyleri takip edebilmelidir; 

- Perakende haberleri; ileride yapacağı analizler için tüm perakende satış haberlerini depolanmalı. 

- Ülkeler hakkında küresel haberler; gerek siyasi gerekse uluslararası alanda her ülke hakkında küresel haberler ülke ülke ya da bölgesel olarak dosyalanmalıdır. 

- Emlak haberleri; yeni açılanlar, yer değiştirenler ve satış öneri de dâhil faaliyet gösterilen her şehirdeki emlak haberleri takip edilmelidir. 

- Ulusal istatistik bürosu; faaliyet gösterilen her ülkenin işsizlik oranları, istihdam büyümesi, ulusal iç üretim (GDP), eğitim seviyesi, yerleşim büyümeleri vb. makroekonomik metrik bilgileri takip edilmelidir. 

- Sosyal medya bilgileri; rekabete yönelik olarak sosyal medya akımları, marka arayışları ya da çalışan angajmanları gibi bilgiler izlenmelidir. 

- Özel web tarayıcısı; kurgulanacak otomatik web taramaları ile rekabet alanındaki değişikliklerin tespit edilmesi yanında ürün ve fiyat bilgileri de depolanabilir. 

- Finansal raporlar; her ülke hakkında yıllık finansal raporların rekabet analizleri için hazır bulundurulması. 

İstihbarat birimi, küçük bir insan istihbarat timi kurarak, pazarda müşterilerin satın alma eğilimlerini tespit etmek için kullanabilir. İnsan istihbaratı elemanları diğer markaların gizli müşterisi olarak da bilgi sağlarlar. Bu çalışmalar ile en fazla satış miktarları, müşteri özellikleri, ortalama müşteri vb. gibi ölçümleri yapabilirler. 

 (2) İşleme; Bilgi toplandıktan sonra bilgiyi filtreleme süreci başlar. İnsan kaynakları dışında elde edilen bilgiler de dâhil tüm haber, veri, datanın işleme tabi tutulması, test edilmesi gerekir. 

 Bütün istihbarat izole ve şifrelenmiş bir bilgisayar şebekesi içinde depolanmalıdır. 
İzinsiz girişleri önlemek için belirli gizlilik protokolleri hazırlanmış olmalıdır. Hacker’ların şirket sistemine sızmasını önlemek için sistemin izole edilmiş olması önemlidir. 

 - Filtre (süzgeç) sistemleri; istatistik modeller, potansiyel alanlar gibi her bilgi filtrelenmelidir. Filtreler; rekabet eden şirketlere, markalara, çalışanlara, ülkelere, şehirlere ve potansiyel meraklılara göre hazırlanmalıdır. 

 - Öngörü modelleri; istihbarat birimi şirkete/örgüte yönelik potansiyel riskleri değerlendirmek için filtreli data kullanabilen öngörü modelleri inşa etmelidir. 


Şekil: Data, Bilgi ve İstihbarat İlişkisi 
    Kaynak: U.S. Joint Chief of Staff; Joint Intelligence / Joint Publication 2-0. 

(3) Analiz; ham bilginin ayıklanmasından sonra uyumlu bir resim ortaya çıkarılması için parçalar bir araya getirilir. Bu resim örgütün ihtiyacına göre farklı formatlarda hazırlanabilir. 

Gerekli gereksiz büyük bir yığın halindeki istihbaratı toplamak ve tasnif etmek kadar, doğru analiz etmek de önemlidir. İstihbarat analiz yöntemleri için şirket içinde bir mekanizma oluşturulmalı, eski istihbarat profesyonelleri ve farklı milletlerden tecrübeli kişiler kullanılmalıdır. Toplama ve analiz için şirketin kendine has yöntemleri ve kültürü, vasıtaları, oyun kitabı olmalıdır. 

 (4) Dağıtım; İstihbarat birimi yerel yöneticilere periyodik raporlar gönderir. Her raporda aşağıdaki hususlar bulunur; 

 - Mevcut jeopolitik durum; Şirket için önemli haberleri ve potansiyel tehditleri de içerecek şekilde mevcut durum hakkında özet bilgi. 

 - Potansiyel yer değiştirme fırsatları; Yapılan analize dayalı olarak, rekabeti sürdürürken daha az masraflı muhtemel yeni yerler. 

 - Potansiyel yeni alanlar; Pazarda muhtemel yeni mağazalar açmak için analiz. 

 - Fiyat analizi; Ülkedeki benzer ürünlerin fiyat dalgalanmaları. 

 - Demografi analizi; Ülkedeki hedef müşteri kitlesini evrimi ile ilgili çalışma, bölgede ya da şehirde pazarın evrimi, önde gelen kişiler, en büyük masraflar vb. 

 - Yeni rakipler; Ülkeye veya şehre girmek isteyen potansiyel yeni rakiplerin değerlendirilmesi. 

 - Rakiplerin stratejileri ve istatistik; en önemli rakipler ve tipik müşteri davranışları, ortalama satış, müşteri tipi vb. ile ilgili araştırma. 

 Şirket operasyonları devam ederken, daha fazla bilgi ve daha fazla istihbarat üretilir. Önce, istihbarat birimi bu bilgileri yerel oyunculara aktarır. Başlangıçta bunlar, yerel örgütlenme için neyin yararlı olacağı konusunda sensör görevi de görürler. Zamanla, her yerel timin artan ihtiyaçlarına dayalı olarak yeni raporlar ve istihbarat geliştirirler. 

 Stratejik şirket (iş) istihbaratının kapsamı.. 

21. Yüzyılda Şirketler için stratejik istihbarat, riskleri önemli ölçüde azaltır ve hayati stratejik kararların verilmesinde güveni artırır. Stratejik iş istihbaratın üçlüsü; 

- İş istihbaratı, 

- Pazar istihbaratı ve 

- Rekabetçi (üstün) istihbarattır. 

Bu üç istihbaratın odak noktasında “kesin karar” vardır. İş istihbaratı, bilgisayar 
teknikleri ile iş alanı ile ilgili verilerinin geliştirilmesi ve analiz edilmesidir. Pazar istihbaratı, pazar ile ilgili koşulların ve fırsatların analiz edilmesi için gerekli bilgilerin toplanmasıdır. Rekabetçi istihbarat ise rakiplerin zayıf ve kuvvetli tarafları ile ilgilidir. 

İş (ticaret) istihbaratının temel konsepti, anlama yaratmaktır. Sadece herhangi bir anlayış değil, hedefe odaklı, harekete geçilebilir belirli müşteriler için öngörü sağlayan bilimsel bilgidir. Gizli kaynaklar ve yöntemler bu sürece katkıda bulunur ama sadece onun bir parçasıdır6. 

İş istihbaratı modeli, işe vizyonun açıklanması ile başlar ve stratejik planlama ile birlikte yürür. İşin farklı bölümleri şirketin genel stratejisine dayalı olarak doğrusal bir iş istihbaratı stratejisi yaratır. Bu süreçten stratejinin nasıl yürüyeceği ve nasıl başarılacağına ilişkin stratejik sonuçlar modeli ortaya çıkar. İşin her bölümü, kendi uygulama araştırma modeli ile bölüm ile ilgili farklı odak konularını oluştururlar. Sonunda iş süreci farklı zamanlarda ve farklı nedenler için devam ederken, bölümlerin verdiği düşünceler analiz edilerek, niçin bazı parçaların strateji ve öngörülerin dışında negatif veya pozitif olarak 
çalıştığı anlaşılmaya çalışılır. Bu analizlerin ürünleri Anahtar Performans Göstergeleri ve SWOT analizidir. 


Tablo : SWOT Analizi 

Strateji belirlendikten sonra sürece başlamak için iş planı ve yeni projelere göre farklı iş istihbaratı model süreçleri kullanılabilir. Bu süreç için farklı bölümlerden çalışanlar, dışarıdan sağlanan uzmanlar ile bir araya getirilebilir. Bu yüzden, Doğrusal İş İstihbaratı Stratejisi olarak tanımlanmaktadır. Bütün bölümler önce şirket stratejisini, daha sonra kendi hedeflerini, çalışanlarını, süreçlerini, teknolojilerini ve istenen sonuçları gözden geçirirler. Bu çalışmadan sonra ilk görüşler tartışılmak ve analitik çalışmalar için kurula rapor edilir. 
Bundan sonra daha detaylı bir stratejik süreç başlatılmalı yapılacak değişikliklere göre yeterince zaman verilmelidir. 

Stratejik sonuç modeli, bilgiye dayalı karar verme için beş aşamalı bir süreçtir; 

(1) Veri toplayarak ve analiz edilerek performans hedefleri piramidi (hiyerarşisi) çıkarılır. 

(2) Geçmişteki ve hâlihazırdaki süreçler modellenerek daha öngörülü bir analiz yapmak için odaklanılmamış iş verileri analitik olarak derinliğine analiz edilir. 

(3) Stratejik ve operasyonel geri besleme sağlayacak sistemler oluşturularak raporlama yapılır ve üst yönetim ile rapor içeriği tartışılır. 

(4) İş alanının içindeki ve dışındakiler (tedarikçiler vb.) hedefler, veriler, işle ilgili bugünkü ve gelecekteki çıkarların uyumu koordine edilir. 

(5) Süreçlerin daha iyi anlaşılması ve ekinliği için bir eğitim ve anlayış yönetim programı oluşturulur. 

Sürecin beş unsuru (veri toplama, veri analizi, bilginin rafine edilmesi, açıklık analizi, nihai iş istihbaratı) kaydedilmelidir. Rafine bilgi, bir rapor veya görsel sunu şeklinde katılanlara verilmelidir. 

 Şirketlerin rekabette üstünlük sağlamak ve karşılaştıkları tehditlerle baş etmek için yetenekli ve enerjik kişilerden kurulu bütüncül istihbarat birimlerine ihtiyaçları var. Bu birimlerin temel işlevleri arasında tehdit istihbaratı, jeopolitik analiz ve stratejik öngörü gibi geleneksel istihbarat çalışmaları bulunacaktır. Bu da son yıllarda başta ABD, İngiltere ve Fransa’da olmak üzere devlet istihbarat teşkillerinden ticari teşkillere büyük ölçüde eleman transfer olmasının arkasında yatan nedendir. Şirketin çıkarlarının sürekli olarak geliştirilmesi, yeni fırsatlar ve pazarlar yaratılması, rekabet için yeni teknoloji ve avantajlar edinimi gibi işlevler ancak profesyonel olarak istihbaratı iş edinmiş yetenekli ve kalıcı kişiler ve yapılar ile mümkün olabilir. 

Şirket İstihbaratının Bugünü ve Yarını.. 

 Son 20 yılda istihbarat servisleri ve özel istihbarat şirketleri, kendilerine iş dünyasında önce iş istihbaratı, finans ve yatırım danışmanlığı işleri buldular. Son on yılda yeni pazarlar bulmak ve görünümlerini kamufle etmek için lobicilik, güvenlik ve kriz yönetimi alanlarına da el attılar. Uluslararası kuruluşlar ile ilişkileri düzenleme işine soyunan şirketler, lobiciliğin ötesinde hizmetler de sunmaktalar. Fransa, özel sektör ile istihbarat dünyası arasında yeni 
fikirlerin ortaya çıkmasını sağlayacak yeni süreçler düzenlenmekte ve iş istihbaratı şirketlerinin statüsü ile ilgili yeni yasal düzenlemeler yapmaktadır. Avisa; AB içinde doğru kişiye doğru mesajı iletmek, yumuşak istihbarat, üye ülke hükümetleri ile işbirliğini geliştirme gibi vaatlerde bulunmaktadır. Fransız Gaz şirketi GDF, faaliyette bulunduğu Kuzey Afrika (Cezayir, Libya) ve Ortadoğu (Katar, Suriye ve Yemen) gibi ülkeler hakkında ülke risk analizi ve danışmanlık hizmeti de sağlamaktadır. Siemens firması telekomünikasyon bölümünün 
Alman dış istihbarat teşkilatı BND ile yakın ilişkileri Der Spiegel’e konu oldu. 

 Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte devlet istihbarat örgütleri gittikçe artan ölçüde 
ekonomik espiyonaja yönelmiştir. Bu CIA için başlangıçta teknolojik sırların çalınarak Amerikan şirketlerine verilmesi şeklinde oldu. Bunun için açık bilgi toplama yöntemlerinin dışında ciddi suçlar oluşturan hileli yollara başvuruldu7. Ekonomik casusluk ile endüstriyel casusluk arasındaki anahtar fark, ekonomik casusluğun bir devletin bilgi toplamak için sarf ettiği çabalar olmasıdır8. Endüstriyel casusluk, devletlerin bilgisi dâhilinde ve teşviki ile daha ziyade tüzel kişiliklere sahip vb. organizasyonlar tarafından yapılır. ABD’de Çinlilerin 
karıştığı yılda ortalama 7 teknoloji casusluğu vakası meydana gelmektedir. Çinlilerin en meraklı olduğu teknolojiler arasında; hava-uzayla ilgili mikroçipler (cep telefonu teknolojisi olmakla birlikte roket ve jetlerde kullanılabilir), organik ışık yayan diyot, melez araç teknolojisi başta gelmektedir. Rus enerji devi Gazprom’un silahlı helikopterleri ve gözetleme uydusu bulunmaktadır. Fransız iş istihbaratı şirketi Safran grup, ülkenin en önemli kuruluşlarının bir araya geldiği paneller düzenlemektedir. Halen Ortadoğu’da son derece aktif olan İngiliz lobicilik şirketleri iş yapacak yeni hükümetler aramaktadır. Amerikalı ajanlar, lobi firmaları içinde hukuk müşaviri ve halkla ilişkiler uzmanı sıfatında dünyanın her köşesinde gezmektedir. Lobicilik ve danışmanlık; istihbarat servislerinin hem örtüsü hem de diğer işlere harcamak için para kazanma kaynağı oldu. 

 Uber’in küresel istihbarat birimi; illegal bilgi sızdırmadan, karşı istihbarata, siber saldırılara ve örtülü operasyonlara kadar pek çok yöntem kullanmaktadır. UBER’in çalıştığı bağımsız sözleşmesi şirketlerden LAT istihbarat toplarken, TalGlobal ise uluslararası güvenlik yönetimi sağlıyor. UBER örneği iki ortaya iki sonuç çıkardı9. Öncelikle istihbarat faaliyetleri sadece şirketlere özel değildir. Teknoloji dünyası öyle acımasız bir rekabet alanındaki, en küçük bir avantaj bile çok büyük etkiler yaratabilir. Öte yandan angajman stratejilerimiz kapsamında öngörülerimizi yaymak, iş kararları tavsiye etmek, dostlarımızı ve küresel sahnede toplum liderlerini desteklemek için de bu birimlere ihtiyacımız var. 

 İstihbarat, iş istihbaratının ötesinde çeşitli şirketlerin istihbarat örgütleri ile iç içe çalışması ile de ilgilidir. Örneğin, 08 Mart 2016 tarihinde İstanbul’da yapılan Üçüncü Uluslararası Nükleer Santralleri Zirvesi’nde dünyanın büyük enerji şirketleri bir araya geldi. 

Bugüne kadar, Türkiye’deki nükleer enerji santrallerinden ilkini Ruslar (Akkuyu), ikincisini Fransız-Japon ortaklığı (Sinop) aldı. Henüz yeri belli olmayan üçüncüsünün ihalesi ise Çin tarafından alındı. İngiltere bu zirveye kendi ülkesinde faaliyet gösteren 17 şirketin bir arada olduğu bir tanıtım bölümü (stand) açarak katıldı10. İhaleleri almadığına göre, İngiliz istihbaratı 
nerede diye sorabilirsiniz. İngiliz istihbaratı, ihaleyi alan ülke ile ortaklık kuran şirketlerin içindedir. İngilizler, arkasındaki oldukları bu şirketlerle alana nüfuz etmektedir. Bu tür şirketleri satın alıp, sisteme entegre etme stratejisi izlemektedirler. 

Yaşadığımız dünya birbirine oldukça irtibatlı ve bu irtibatlar küresel sahnede rekabet için daha önce tarihte hiç olmayan fırsatlar sunuyor. Bu cari rekabet alanında artık şirketler için de istihbarat birimleri, şirketler için de olmazsa olmaz hale geldi. Önde gelen kurum ve kuruluşların zaten pazar araştırma ve rekabetçi istihbarat grupları yıllardır var. Bunlar sophistike istihbarat birimlerinin öncü yapıları olarak kabul edilebilir. Küçük şirketler bu tür ihtiyaçlarını ihtiyaca göre dış kaynaklardan tedarik ediyor. Ticari şirketlere hizmet için kurulan özel istihbarat şirketleri için küçük ama karlı bir pazar var. İkinci önemli sonuç ise artık dışarıdan tedarikle bu tür faaliyetleri yürütmemiz çok zor, çünkü devamlılık ve gizlilik ön plana çıkıyor. Kısaca, kendi istihbarat birimizi kurmak artık bir zorunluluk haline geldi. 

 Şirket istihbaratının yasallığını kontrol etmek için ABD’de Yurtdışı Yolsuzluk 
Faaliyetleri Kanunu (FCPA11) ve bazı rüşvetle mücadele düzenlemeleri var. Ancak, sizin ülkenizdeki yasalar başka ülkede geçerli olmayabilir. Örneğin Çin’de açıklanan rakamlar güvenilir olmadığından eski elemanlarına ulaşarak doğru bilgiye ulaşmak zorunda kalabilirsiniz. Dolandırıcılıkla savaşmak da gittikçe büyüyen bir endüstri oldu. HSBC, Meksika ve diğer ülkelerdeki para aklama işleri için 1.9 milyar dolar ceza ödedi. İngiliz sorgulama elemanları telefon dinlemeleri skandalı ile gündeme geldi. 

 Sonuç yerine.. 

 İstihbarat artık sadece devlet güvenliği için değil, şirketler için de hayati bir işlev, yapılanma ve kabiliyettir. Küresel rekabet, data toplama ve katı rekabet artık şirketleri ve örgütleri daha akıllı olmaya zorluyor. Eğer rakipleriniz çok iyi bilgilendirilerek kararlar alırken, siz böyle yapmıyorsanız, kaybeden ve güncel gelişmelerin dışında kalan şirket olacaksınız. İstihbarat olmadan rekabet etmek, gözleri kapalı boks yapmaya benzer. Üstelik iş dünyası dijitalleşirken, şirketler gittikçe daha fazla bilgi depolamaktadır. Data ihtiyacı şirketleri daha kapsamlı toplama süreçleri geliştirmeye itmektedir. Nitekim bazıları şimdiden 
yapay zekâ sistemleri ile rekabet güçlerini artırdılar. Bu sistemler şimdi istihbarat amaçlı da kullanılacak. Şirket liderleri artık etraflarındaki istihbarat operasyonlarını geliştirmeliler. 

Ancak, her yöntem kabul edilebilir değildir. Bazıları illegal ya da ahlaki sınırları aşmaktadır. Bu yüzden istihbarat gayetleri için açık ahlaki prensipler belirlenmelidir. Bu şirketi gereksiz soruşturmalardan veya yasal sorunlardan koruyacaktır. Bu bir bilgi savaşıdır ve gerekli vasıtalara sahip olmayan kaybedecektir. Eğer istihbaratı unutursanız, en iyi ihtimalle elinizdeki pazar payı eriyecektir, en kötü ihtimalle ise pazardan tamamen silineceksiniz. 

Şimdi beklemeden gerekli iş istihbaratı kabiliyetlerini edinmenin zamanıdır. Devletin de bu alanda şirketlerine destek olmak için yapacağı çok şey var. 


 DİPNOTLAR;

1 Economist, Corporate intelligence, (Jan 5th, 2013). 
2 Daniel Rudder, Corporate Intelligence Is No Spy Game, Leader of Business Intelligence in Control Risks, forbes.com, (May 29, 2014). 
3 Milena Rodban, Myths vs. Realities: The Private Intel Cycle, (January 12, 2015). 
4 Robert Dodge, Addressing Corporate Espionage in the 21st Century, Security Magazine, (December 1, 2014). 
   http://www.securitymagazine.com/articles/85958-addressing-corporate-espionage-in-the-21st-century 
5 Milena Rodban, Myths vs. Realities: The Private Intel Cycle, (January 12, 2015). 
6 Andrew Rathmell, Towards Postmodern Intelligence, Intelligence and National Security, (Autumn 2002), Vol.17 (3), 87-104. 
7 Steve Kangas, A Timeline of CIA Atrocities, Global Research, (October 13, 2015). 
8 Hedieh Nasheri, Economic Espionage and Industrial Spying, Cambridge University Press, (2005), 12. 
9 Aleph Report, It’s time to set up your organization’s Intelligence Unit, (Dec 18, 2017). 
10 Bu şirketler; Rolls Royce, Board of Britain's Energy Coast Business Cluster, Prospect Law, Mott MacDonald, 
    Lloyds, Centronic Register, Trant, NIS Limited, Nuvia, Atomic Acquisitions, M+W, University of Bristol, 
    Geoquip, Esterline, Delta Controls Ltd, HR Wallingford ve Fircroft. 
11 FCPA: Foreign Corrupt Practices Act. 

 ***

Merkel Almanyası..

Merkel Almanyası.. 





















Prof.Dr.Sait Yılmaz 
23 Ağustos 2018 

 Bir süredir Almanya’nın güneybatısında Lüksemburg, Fransa, Belçika ve Hollanda sınırlarına yakın bir yerde tatildeyiz. Günlük olarak çeşitli ülkeleri gezip, değişimleri gözlemliyoruz. Özet olarak söylemek gerekirse, diğerleri ile Almanya arasındaki farkın giderek açıldığını söyleyebiliriz. Fransa’nın durumu özellikle kritik ama bunu başka bir makaleye bırakalım. 2008’deki büyük krizden beri Avrupa Birliği ülkeleri liderlerinden sadece biri iktidarda kaldı; Almanya Başbakanı Angela Merkel. Merkel, birliğin kumanda odasında, borç krizinden göçmen akımına her çözümün odağında o var. İç ve dış politikada
gösterdiği performans, ülke içi muhalefeti de eritti. Merkel’in başarısının arkasında hem ülke içinde kendi halkına verdiği istikrar duygusu, Avrupa’da ise istikrarlı bir birlik hedefi var1.

Ama bu istikrarın görünmeyen yüzünde; Avrupa Birliği entegrasyonunun yavaş ilerlemesi, Avrupa kuralları ve normlarını daha Alman yapmak ve dünyanın sorunlarını Almanya’dan uzak tutmak var. Bu politika başarılı oldu; kimse Para (Avro) Birliği bölgesini terk etmedi ve birlik 2007’den beri hala genişliyor. Tek kayıp, İngiltere oldu. Almanya, neden böyle yapıyor, Merkel’in misyonu ne, tarihsel perspektiften anlatalım.

Alman JeoEkonomisi..

Almanya, düz bir ülkedir. Kuzeyindeki Ren nehri, ana ekonomik damarıdır. Ren nehri, hem insanların etrafında yaşaması hem de zenginlik ve ticaret bakımından Frankfurt ve Köln gibi şehirlerin kurulmasını sağladı. Aynı şeyler diğer iki Alman suyolu olan Elbe ve Tuna için de söylenebilir. Ancak zenginlik, barış demek değildi. Ren nehrinin iki tarafında yaşayanlar kaleler kurarak Cermen dünyasını bölünmüş durumda tuttular. Almanya’nın bugün bulunduğu topraklarda, M.S. 800-1806 yılları arasında, Orta Avrupa’da Kutsal Roma İmparatorluğu’nun
mirası olan çeşitli ölçekte devletler vardı. Bunlar prensler tarafından yönetiliyordu, bazıları bağımsız şehirlerdi. Bu Cermen halkları komşularını yenerek tek bir devlet haline gelecek kadar askeri yönden güçlü değildi. Hayatta kalmaları ekonomik kaynaklarına ve aralarındaki koalisyonlara bağlıydı. 13. yüzyılda bu devletlerin bir grubu kuzeydeki Lubeck ve Hamburg merkezli bir ticaret federasyonu kurdular. Federasyon, Baltık sahillerine kadar genişledi ve
Loncalar Ligi olarak biliniyordu2. Ligin gücü ticarete dayanıyordu, dev gemilerle İngiliz limanlarına kereste ve tahıl da dâhil olmak üzere ham madde taşıyorlardı. Dönüşlerinde ise Rusya’daki Novgorod’a elbise ve fabrika yünü götürüyorlardı. Gelişen Alman sanayisi 16. yüzyılda Londra’da ağırlık sahibi olmuştu. Ancak, yeni kıtanın (Amerika’nın) bulunması ile ticaret yollarının Atlantik’e kayması Loncalar Ligi’nin 1669’da dağılmasına yol açtı. Kutsal Roma’nın mirasını endüstrileşme döneminde Prusya aldı.

19. yüzyılda Avrupa’da Prusya’nın da dâhil olduğu büyük güçler tarafından Viyana Kongresi (1815) ile getirilmeye çalışılan ittifak sistemi ve güç dengesi üç olayın etkisi ile aşınmaya başladı; milliyetçiliğin yükselişi, 1848 devrimleri ve Kırım Savaşı. 1856’daki Kırım Savaşı ile Avusturya, Prusya ve Rusya’nın muhafazakâr birliğini dağıttı. İngiltere ve Fransa, İstanbul ve Akdeniz’e inmek isteyen Rusları durdurmak için Osmanlı tarafında savaşa girdi.

Sonuçta, Viyana Kongresi’nin ittifak sistemi paramparça oldu. Rusya’nın tecrit edilmesi, Avusturya’nın tecrit edilmesi sonucunu doğurdu. Almanya içinde Prusya hareket serbestîsi kazandı. Avrupa’daki büyük değişimlerin dayanak noktası iki devlet adamıydı; Avusturya Dışişleri Bakanı Klemens von Metternich ve Prusya Başbakanı Otto Von Bismarck. Her iki devlet adamı da muhafazakârlık timsali ve usta güç dengesi manipülatörleri olarak tanındı. Metternich’e göre düzen, ulusal çıkarların peşinde koşulmasından çok, ulusal çıkarı öteki
devletlerin çıkarlarıyla ilişkilendirebilme yetisinden doğardı. Bismarck, gücün üstünlük prensibiyle kontrol altına alınabileceği önerisine karşı çıkıyordu. Güvenlik, ancak gücün bileşenlerinin doğru bir biçimde bir araya getirilmesi ile sağlanabilirdi. Bismarck, Alman ulusal devletini yaratma fırsatını gördü ve 1862-1870 arasında Prusya’yı birleşik bir Almanya’nın başına ve Almanya’yı da yeni bir düzen sisteminin merkezine oturttu.

 Güçlü Prusya bürokrasisi ve askeri gücü Otto Von Bismarck’ın diplomatik dehası ile birleşince sonunda birleşik bir Alman devleti ortaya çıktı. Ancak, yeni devletin ekonomik gücü ve Kuzey Avrupa Ovası’ndaki özel konumu savaşları kaçınılmaz kıldı. Sonraki 70 yıl bu savaşlar büyük yıkım getirdi. 1871 Fransa-Prusya savaşında ağır yenilgiye uğrayan ve tazminat olarak Alsace-Lorainne’yi Almanya’ya veren Fransa değişmez hasma dönüşmüştü. Almanya baskın bir ülke idi ve her şey güç hesaplarına dayanıyordu. Artık Avrupa’da beş büyük güç vardı ve Bismarck her zaman üçlü grupta olma öğüdü vermişti. Bismarck’ın
1890’da II. Wilhelm ile otorite çatışması sonucu görevden ayrılınca yerine gelenler onun ustalığını sürdüremedi. Önce Rusya kaybedildi. İngiltere’nin 1904’den sonra Fransa ve Rusya arasındaki Dostluk Antantı’na katılması diğer bir darbe idi. Almanya, umutsuzca Fransa-Rusya ittifakını diplomasi ile bozmaya çalıştı. Ardından önce Birinci ve İkinci Dünya Savaşları geldi. Almanya’nın doğal fiziki sınırlarının olmaması, tarihsel olarak komşuları ile neden savaştığını açıklar. Bu yüzden Almanya, iki dünya savaşında da doğu’da Moskova önlerine kadar, batıda ise Atlantik’e kadar karadan genişleme ihtiyacı hissetti. Jeopolitik
açıdan Ural Dağlarına kadar ulaşma istediğinin arkasında ise dünya adasının kalpgahını ele geçirme hedefi vardı.

 İkinci Dünya Savaşı sonrası Almanya.. 

 Batı Almanya, 1948’de eski gücüne dönmek için rekabet, ticaret ve ihracatı seçti. Para sisteminin birleştirilmesi için Alman Markı’na geçildi. Alman Markı ekonomiyi ileri taşıdı, ihracat patladı ama halk fakirdi. İstikrarlı bir pazar için 1951’de Fransa ile birlikte Avrupa Kömür ve Çelik Birliği teşkil edildi. Adaneur, Avrupa’nın birleşmesi fikrine kendine öyle adamıştı ki 1955 yılında Sovyetlerden gelen ve Federal Cumhuriyet’in Batı ittifakını terk etmesi halinde Almanya’nın yeniden birleşebileceği teklifini reddetti. 70 yılda Almanya
tarafından üç kez işgal edilen Fransa’nın amacı, Avrupa’nın gelişmesinde lider rol alarak Almanya’ya karşı kalkan oluşturmaktı. Almanya bu dönemde pazara ürünlerini gümrüksüz sokma imkânı buldu ama sesi az çıkıyordu. Alman ihracatı 1950’de %8.5’den 1985’de %27.6’ya yükseldi. Bugün ise Alman GDP’nin %50’sini oluşturuyor. Almanya’nın mükemmel mekanik, elektrik ve kimya mühendisliği yanında güçlü otomotiv sektörü onu dev bir ticaret ülkesi haline getirdi.

 Soğuk Savaş uluslararası düzeni, tarihte ilk kez birbirlerinden oldukça bağımsız iki güç kümesini yansıtıyordu; Sovyetler Birliği’yle ABD arasındaki nükleer denge ve Atlantik ittifakındaki iç denge. İkinci Dünya Savaşı sonrası ABD, İngiltere ve Fransa, Hint Çini’nden Irak’a kadar geniş bir bölgede savaşlara girişirken, Almanya hep tasarruf etti ve yatırım yaptı. Oynadığı barışçı rol zengin olmak için değil, yarattığı korku ve nefreti unutturmak içindi. 1990’ların operasyonlarında Balkanlar veya Afganistan gibi yerlerde başka ülkelerin arkasına saklandılar. 1991 yılında Slovenya ve Hırvatistan’ın bağımsızlığını teşvik ederek, kanlı etnik
savaşın mimarlarından biri oldular3. Libya’da da oyunun tamamen dışında kaldılar. Bugün de gücüne, zenginliğine ve etkisine rağmen, Almanya’nın özellikle Doğu Avrupa’ya yönelik kaotik dış politikası, ülkenin devam eden stratejik körlüğünü gösteriyor4.

1999 yılında Ekonomist dergisi Almanya’yı hasta adam ilan etmiş, Fransa’dakine
benzer sosyal refah odaklı siyasi-ekonomik model işsizliği artmıştı. Uzun süre iyi çalışan Almanya kurgusu, 2000 yılında Avro’ya geçiş ile birlikte sıkıntılar yaşamaya başladı. Volkswagen Group’un personel direktörü Peter Hartz’ın önerileri ile başbakan Gerhard Schröder bir seri reform (Gündem 2010) uyguladı ve işsizliği değil, çalışmayı teşvik etti. Öncesinde Alman şirketleri çok pahalıya geleceği için verimsiz işçilerin sözleşmesini feshetmek istemiyordu. Reformlar; part-time ve geçici işler getirdi, kaynaklar ekonominin canlanmasına yönlendirildi, çalışma teşvik edildi, vergiler azaltıldı, gençler ve işini
kaybedenler iş eğitimine alındı5. 2005 yılında Schröder iktidarı kaybetti ama Merkel geldiğinde herkes ekonominin canlanmasının eski başbakanın sayesinde olduğunu biliyordu. Merkel 2005 yılında başbakan olduğunda; Avrupa Birliği’ne girmek için birçok ülke yarışıyordu. Almanya; rahat, emniyetli bir konumda birliğe komuta ediyordu. Rusya ise çöküş sürecinden kurtulmaya çalışıyordu.

Merkel Almanyası.. 



Bugün AB derin bir kriz içinde ve pek çok ülke bu durumdan Almanya’yı suçluyor.

Almanya’nın saldırgan ihracat politikaları ve kendine hizmet eden sertliği krizin köklerini ekti. Avro, kendi şirketlerini koruyacak şekilde AB politikasına yön vermesine, kendi çıkarlarına hizmet ediyor. İyi huylu Almanya düşüncesi buharlaşıyor ve eski Almanya korkusu yerini alıyor. Finansal kriz Avrupa’da milliyetçiliğin dramatik yükselişine yol açtı. Ukrayna Savaşı, Almanya’nın dünyasını da dönüştürüyor. Rusya karşısında Almanya, siyasi veya askeri bir rol üstlenmekten kaçınıyor. Almanya’nın ikiz problemi şu; bir yandan birliği
bir arada tutmak istiyor, diğer yandan birliğin yükünü üzerine almak istemiyor6. Ortak para, diğer ülkelerin Alman ticaret makinesine karşı tek silahı olan devalüasyon imkânını elinden almıştı. Üstelik Avro, Mark’tan daha ucuz olduğundan Alman ihracatı daha da güçlendi. Bu haksız rekabet 2008 yılına kadar dengeleri bozdu. Alman GDP fazlası %5.8 iken; İrlanda, Portekiz ve İspanya’nın açığı sırası ile %9.4, %12.1 ve %9.6 idi7. Bu gelişmeler 2008
sonrasında borç patlamalarına yol açtı ve 2011 Avro krizine katkıda bulundu. Almanya, kendi pazarı tarafından aşağı çekilme tehlikesi ile karşı karşıya gidi. Akla diğer ülkelerin de Almanya gibi kendi pazarlarını oluşturma fikri geldi.

ABD ile Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması için görüşmelere
başlanması tesadüf değildi. Ticaret yapmak için daha büyük bir pazara ihtiyaç vardı. Almanya, iflasını açıklayan Portekiz, İspanya, İrlanda ve Yunanistan’a reform diye acı reçete kullanmaya zorladı. İflasını açıklamaktan kaçınan Fransa ve İtalya’ya ise daha az reform baskısı yapıldı. Frankfurt’taki AB Merkez Bankası, Alman Merkez Bankası (Bundesbank) yapısı ve hedefleri içinde yönetiliyor8. Almanlar işlerini kaybetmediler, savaşlardan uzaklar. Ülkenin işsizlik oranı AB ortalamasının yarısı kadardır. Merkel’in politikaları pragmatizm ile birlikte sorunlardan kaçınmayı öngörüyor. Bu politikaların arkasında ise sık yapılan ülke içi anketlerde ortaya çıkan ‘sessiz çoğunluk’ yani popülizm var. Ancak, Avrupa Birliği içinde var gözüken istikrar sorunların çözüldüğü anlamına gelmiyor ve ‘yavaşça’ demek hala sorunların devam ettiği anlamına geliyor. Bu sorunların başında göçmen konusu ve Avro Bölgesi geliyor. Pragmatizm ile artık daha devam edilemez ve daha karalı çözümler gerekiyor.

 Almanya daha fazla iç popülizm ve dış aktivizm arasında bir yol ayırımında, bu
konuda verilecek karar Almanya’nın da geleceğini belirleyecek. GDP’nin yarısını ihracattan elde ediyor ve bunun yarısı Avrupa serbest ticaret bölgesinden gidiyor. Bu da zaten AB projesinin kalbidir. Bu yüzden tüketeceğinden çok fazla üretim kapasitesi geliştirdi. Ya başka pazarlara girecek ya da kendisin de ciddi ekonomik krizle karşılaşacaktır. Ekonomik kriz milliyetçiliği artırınca bu ülkeler AB düzenlemelerini kendi refahlarına tehdit görmeye başladılar. Düzenlemelerin ve Avro’nun arkasındaki Alman elini fark ettiler. Bu saldırgan Almanya’nın yeniden doğmakta olduğu imajı doğurdu ve Almanya’nın refahı için hayati olan
serbest ticarete tepki söz konusu. Almanya için önemli olan serbest ticaret bölgesidir yani para birliği o kadar önemli değildir. Ancak para birliği kalkarsa, korumacılık hızla artar. Yunanistan’ın serbest ticaret bölgesi ve para birliğinden çıkması başka ülkeleri arkasından getireceğinden bu yüzden tehlikeli bulundu. Özetle Almanya’nın gücü diğer ülkelerin Almanya’ya pazarlarını açma isteği ve yeteneğine bağlıdır. Pazarlara giremezse Alman gücü bölünür.

Sonuç.. 

 ABD, 19. yüzyıldan beri Avrupa’ya hiçbir gücün tek başına domine etmesini
istemiyordu. Ama şimdi birleşik bir Avrupa tehdit olarak görülüyor. Ukrayna ile birlikte Rus hegemonyası da tehdide başladı. Almanya, Rusya’yı karşısına almak istemiyor çünkü AB krizde iken bir savaşı finanse edemez. Almanya’nın zaten küçük bir ordusu var ve bu ordu örneğin Ukrayna gibi bir yerde melez savaş yapamaz. Bütün bunlar güçlü gözüken Almanya’nın aslında ne kadar zayıf ve hassas konumda olduğunu gösteriyor. Almanya, kendi sanayi üssü için Avrupa’nın geri kalanına ihracat pazarı olarak ihtiyaç duyuyor. Bu yüzden,
Avrupa Birliği’nin devamı en önemli önceliğidir. Böylece Almanya, çevresini finansal olarak destekleyebilir, işçiler ve mallar yerlerine ulaşabilir, ortak para ile çevre ülkeler Alman mallarını tüketmeye devam edebilir. Avrupa Birliği içinde, Almanya dışında tüm üye ülkeler mutsuz ama aynı umutsuz yolda gidiyorlar. Merkel biliyor ki eski korkular asla ölmez, büyük sopayı devamlı saklı ve kilitli tutuyor.

 DİPNOTLAR,

1 Hans Kundnani The Paradox of German Power, C Hurst & Co Publishers Ltd., (2014), 78.
2 Mark Fleming-Williams, Seeking the Future of Europe in the Ancient Hanseatic League, Stratfor, (December 9, 2014).
3 Josef Joffe, Why Germany Is Leading From Behind, Wall Street Journal, (November 4, 2011).
4 Matthew Dal Santo, Germany's Fatal Flaw: Strategic Blindness, Australian Broadcasting Corporation, (July 28, 2014).
5 Milton Ezrati, Thirty Tomorrows: The Next Three Decades of Globalization, Demographics, and How We Will Live, Thomas Dunne Books, (2014), 23.
6 George Friedman, Germany Emerges, Stratfor, Geopolitical Weekly, (February 10, 2015).
7 Fleming-Williams, ibid, (December 9, 2014).
8 John Richard Cookson, The New 'German Question' The National Interest, (September 17, 2015).

***


BÜYÜK RESİMDEN ORTA DOĞU VE TÜRK-İSRAİL GERİLİMİ

BÜYÜK RESİMDEN ORTA DOĞU VE TÜRK-İSRAİL GERİLİMİ 





















21. Yüzyıl Türkiye Enstitüsü                            
Orta Doğu ve Afrika Araştırmaları Merkezi
10 Haziran 2010 Perşembe
BÜYÜK RESİMDEN ORTA DOĞU VE TÜRK-İSRAİL GERİLİMİ
PROF. DR. Sait Yılmaz 
tarafından yazıldı.


Türkiye ile İsrail arasında geçen hafta yaşanan kriz ve bu krizin gerek bölgesel ve gerekse küresel yansımaları Orta Doğu’daki dengeler ve neyin gerçekte ne 
olduğu ile ilgili bir iyi test oldu.

Türkiye'nin hesapsız ve lüzumsuz yardım seferi arı kovanına çubuk sokacak kadar yakınlaşamadığı için daha büyük bir çatışmaya yol açmadı ama tarafları ve eğilimlerini anlamamız açısından iyi bir keşif vazifesi gördü. Böylece mikro 
açıdan İsrail-Filistin çatışmasını ve İsrail-Türkiye ilişkilerini analiz etme 
imkanı bulurken, küresel güçlerin yaklaşımları ve Orta Doğu'yu nelerin beklediği 
ve büyük resimden gerçek durumun nasıl görüldüğü hakkında daha iyi fikir sahibi olduk. Uluslararası ilişkilerin terazisi ülke çıkarlarıdır. Bu açıdan 
bakıldığında Türkiye'nin (sözde) yardım girişiminin hiçbir bilimsel ve mantıksal 
açıklaması yok. Bu yüzden Türkiye'nin ve İsrail'in ne yaptığından çok öncelikle 
Orta Doğu'da ve İsrail-Filistin çatışmasında neyin ne olduğu ve bölgeyi neyin 
beklediği üzerinde duracağız. Son bölümde ise Türkiye-İsrail krizinin nelere mal 
olabileceği ve bölgeye yansımaları üzerine odaklanacağız.

Orta Doğu için Büyük Resim; ABD her yerimizde…

Son 50 yıldır ABD'nin Arap dünyasına yönelik politikası büyük ölçüde bölgedeki 
statükonun korunmasının kendi çıkarlarına en iyi hizmet edeceği yönündeydi. 
Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Bahreyn, Kuveyt ve Fas gibi ülkeler ABD ile iyi 
ilişkiler içinde idi. 11 Eylül saldırıları, ABD'nin Orta Doğu politikası için de 
yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Orta Doğu, bugün ABD'nin kendine göre dönüşüm projesi uyguladığı bir bölgedir. Irak harekâtı sonrası " Demokratikleştirme iddiası Washington'un Orta Doğu'da sürdürdüğü hegemonya mücadelesinin başlıca ideolojik bahanesi haline gelmiştir. Ancak ABD için demokrat olmak, Batılı güçlerin müvekkili olmanızı gerektirir. Seçimleri kötü adamların kazanma şansı olduğundan; Türkiye, İsrail ve Lübnan'ın dışında Orta Doğu'da devam eden otoriter rejimlere ses çıkarmamaktadır.

Büyük resime göre; Orta Doğu'da mevcut otoriter ve totaliter devlet yapıları 
ürettikleri istikrarsızlıkları küresel sisteme yansıtmaktadırlar. Yapılması 
gereken bu devlet yapılarının yeniden yapılandırılarak küresel sisteme entegre 
edilmesidir. Bu dönüşümü zorlaştıran direnç faktörlerinin başında demokrasiyle 
uzlaşması zor, Batı karşıtlığını kimlik formu haline getiren İslam dini 
gelmektedir[1]. Dolayısıyla İslam'ın "ılımlı" hale getirilerek demokrasiyle 
uzlaştırılması ve Batı karşıtlığından arındırılması gerekmektedir. "Ilımlı 
İslam" fikri İslam dininin özünün şiddete, totalitarizme eğimli olduğu 
düşüncesinden hareket etmektedir. İslami köktencilik de ABD siyasetinin 
ürünüdür. Buna karşılık seküler (laik) ulusalcılık onu düşman gören ABD 
tarafından zayıflatılmıştır. Arap ve Müslüman dünyasında yıllardır güçlü bir 
seküler ulusalcılık vardı. İslamcı akımlar bugün özellikle Cezayir, Mısır, 
Libya, Türkiye, Ürdün ve İran gibi anahtar ülkelerde önemli değişimlere yol 
açabilecek bir potansiyele sahiptir. Cezayir, Tunus, Mısır ve Suudi Arabistan'da 
İslamcı muhalefet radikal bir şekil almıştır.

11 Eylül saldırıları sonrası yanlış adımlar atan ABD, psikolojik harekât 
timlerinden, CIA'nın örtülü operasyoncularına, açıkça finanse edilen medya ve 
think-tank kuruluşlarına kadar bir yapılanma içinde, Orta Doğu'da Müslüman 
toplumların çehresini değiştirmek için on milyonlarca doların harcanmakta olduğu bir kampanya başlatmıştır. En az iki düzine ülkede ABD İslamcı radyoları, TV şovlarını hatta okul müfredatlarını değiştirmek, İslamcı think-tank 
kuruluşlarını ve politik atölye çalışmalarını desteklemek için fonlar 
kullanmaktadır. Bütün bunlar, bizzat ABD'liler tarafından "dolar ile kalpleri ve 
düşünceleri satın almak" olarak özetlenmektedir. ABD'nin bölgesel çıkarları için 
engel oluşturmayacak tarzda bir İslam anlayışının yaygınlaştırılması için CIA; 
toplantılar, sempozyumlar düzenlenmekte, yeni tür İslamcı aydınlar 
yetiştirilmekte ve piyasaya sürülmektedir.

İsrail-Filistin sorunu Hamas oldukça çözümsüzlüğe mahkûmdur.

Filistin kendi içinde iki farklı ve düşman tarafa sahiptir. Bir tarafta Batı 
Şeria'ya hükmeden Fetih hareketi, diğer tarafta Gazze Şeridi'ni yöneten Hamas. 
Aralarındaki düşmanlığın ana kaynağı ideolojiktir. Fetih hareketi, laik, 
sosyalist, Arap milliyetçisi ve militer bir hareket olarak 1950'li yılların 
Mısır'daki Nasır etkisinden doğdu. Yaser Arafat'ın lideri olduğu Filistin 
Kurtuluş Örgütü (FKÖ), Fetih'i de içine alan ve Filistin hareketi içindeki 
farklı örgütleri toplayan çerçeve bir yapı idi. Arafat'tan sonra karizmatik bir 
lider sıkıntısı çeken Fetih, devlet yönetiminde tecrübe ve iyi bir bürokrasiye 
sahiptir. İslamcı bir örgüt olan Hamas ise Fetih'ten dine bakışı açısından 
oldukça farklıdır ve pek çok ülke rejimi için tehdit olarak görülmektedir. Hamas 
için Filistin'in bağımsızlığı sadece milliyetçi değil dini bir zorunluluktur. 
Hamas, Arafat'ın yolsuzluklarını ve laikliğini kullanarak bugünkü konumunu 
edindi. Fetih ve Hamas'ın bir araya gelip koalisyon oluşturması bir yana 
birbirlerini can düşmanı olarak görmektedirler.

Fetih ve Hamas arasındaki derin ideolojik ve coğrafi bölünme İsrail, Mısır, 
Ürdün ve Suriye gibi ülkelerin Filistin sorununa yaklaşımlarını da 
etkilemektedir. Laik bir Arap devleti olan Mısır, kendi içindeki İslamcı 
Müslüman Kardeşler Örgütü ile işbirliği yapan ve hatta kökleri bu örgüte dayanan Hamas'ı doğrudan bir tehdit olarak görmektedir. Koltuğu oldukça sallanan ve ülke üzerindeki otoritesi tartışılan Mısır lideri Mübarek, Gazze şeridi ile olan kapısını ve diğer tüm geçiş imkanlarını kapatarak İsrail ile birlikte Hamas'ın yok olmasını beklemekte ancak Fetih'i desteklemektedir. Batı Şeria ile komşu olan Ürdün ise Fetih'e karşı derin bir güvensizlik yanında, Hamas'a da yakın değildir. 1970 yılında Arafat'ın Ürdün'de Haşimi yönetimine karşı yapmaya 
çalıştığı ve yaklaşık 10.000 Filistinlinin ölümüne neden olan ayaklanma girişimi 
bu güvensizliğin temel nedenidir. Nüfusunun çoğunluğu Filistinli olan Ürdün için 
Filistin'in bağımsızlığı bir endişe konusudur. Öte yandan İslamcı zihniyeti 
nedeni ile Hamas'a da iyi gözle bakmamaktadır. Ayrıca, Mısır ve Ürdün'ün askeri olarak yerinde kalmak için İsrail ile bir barış anlaşması yaptıkları 
unutulmamalıdır.

BÜYÜK RESİMDEN ORTA DOĞU VE TÜRK-İSRAİL GERİLİMİ

Kendi çıkarlarının peşindeki Suriye ise Filistin'den ziyade Lübnan'a 
odaklanmıştır. İran ile birlikte Lübnan'da yuvalanan Hizbullah'ı destekleyen 
Suriye, İsrail karşıtı bu örgütü kullanarak Lübnan'ı kontrolü altında tutmak 
istemektedir. Lübnan Şii hareketi olan Hizbullah'ın, çoğu Sünni olan Filistin 
hareketi ile doğrudan bir ilgisi yoktur. Ortak düşmanları İsrail olmakla 
birlikte, Hizbullah'ın Filistin'de nasıl bir rejim istediği belli değildir. 
Özetle Suriye Filistin'den yana değil ama İsrail karşıtı olarak Filistin'deki 
iki tarafla da ilişki içindedir. Tıpkı Ürdün gibi Suudi Arabistan ve diğer Arap 
rejimleri de Nasır'dan beri FKÖ'nü kendi rejimi için tehlike olarak görmekte, 
Filistin'deki istikrarsızlığın kendi ülkelerine yayılmasından endişe 
etmektedirler. 1500 km. ötedeki İran ise ara sıra taraflara silah yardımı 
yapmakla birlikte Fetih tarafından sevilmemektedir. Sünni Hamas ise bazı taktik 
paylaşımlarına gitmekle birlikte İran ile aynı vizyonu paylaşmamaktadır.

Türkiye'de Birileri Hesap vermelidir. 

Gelinen aşamada İsrail'in bağımsızlığını istemediği Gazze'nin ablukası Fetih'in 
açıktan desteklediği, Mısır'ın işbirliği yaptığı, Ürdün ve Suriye'yi ferahlatan 
bir oluşumdur. Üstelik bölgede İsrail'e karşı oluşturabilecek askeri bir 
potansiyelin alt yapısı dahi yoktur. İsrail'in askeri olarak dilediğini yapma 
özgürlüğüne karşı başvurulacak yollar çok vahim bir durumda Suriye'nin 
SCUD'ları, Lübnan ve Gazze'den atılacak roketler dışında terörist saldırılar ve 
intihar bombacılarıdır. Türkiye'nin burada taraf olsun ya da olmasın Arap 
dünyasında bulacağı ne siyasi ne de askeri bir müttefik vardır. Arap dünyasının 
tetikleyici gücü ve ağırlık merkezi ancak Mısır olabilir ama o da 1974'deki Camp 
David ile İsrail'den alacağını almış ve ordusunu oldukça zayıflatmıştır. 
İsrail'e karşı Türk-Mısır askeri işbirliği ise hayalden öte bir şey değildir. 
Özetle, bölgede güç dengesi diye bir şey yoktur, İsrail dilediğini yapmaktadır. 
Gazze'yi idare eden Hamas oldukça bu ablukanın bitmesi de söz konusu değildir.

Son kriz göstermiştir ki, bölge dışındaki büyük güçlerin ve BM ya da AB gibi 
kurumların İsrail'e karşı askeri bir girişimde bulunması asla söz konusu olamaz. 
Hatta İsrail'e karşı imiş gibi gözüken tepkilerin ciddi bir siyasi ve ekonomik 
bir yaptırıma yol açması bile düşünülemez. Öbür taraftan Arap ülkeleri de biraya gelerek, İsrail'e karşı bir askeri koalisyon oluşturamaz. Peki, yukarıdaki 
açıklanan resim içinde Türkiye, neden Hamas'ı tercih etmiştir, neden hiçbir Arap 
devleti desteklemediği halde kendine böyle bir rol edinmiştir, bunun açıklaması 
yoktur. Ankara, son krizde ulusal çıkarları yok sayarak ve Dışişleri, 
Genelkurmay Başkanlığı gibi bürokratik kurumları bir kenara bırakarak ideolojik 
bir yaklaşımla kendi başına bir yardım harekatı düzenlemiştir. Eğer bu kurumlar 
atlanmamış olsa idi şimdi onlardan hesap sormamız gerekirdi. Türkiye, bu 
girişimi ile devlet olmanın hasletlerini unutarak İran olmaya özenmiştir.

Türkiye ile İsrail arasındaki son kriz ise iki ülke arasındaki 60 yıllık siyasi, 
askeri ve istihbari ortaklığı sona erdirmek üzeredir. Bundan en çok Türkiye'nin 
güvenliği için elzem olan istihbarat ortaklığı yara alacaktır. Türkiye, sadece 
güçlü bir müttefikini kaybetmedi, etkili bir düşman da kazanmış oldu. Ankara'nın sözlü beyanlarında olduğu gibi köprüler tamamen atılırsa bu düşmanlığın semeresini Barzani'ye bel bağlanan Irak'ın kuzeyinde yeni girişimler ile görebiliriz. Keza, Irak-Türkiye petrol boru hattını by-pass etmeye yönelik 
Irak-İsrail projesi de gündeme gelebilir. İki ülkenin bugüne kadar ki 
işbirliğinin askeri alanda da TSK.ne pek çok katkısı unutulmamalıdır. 'Sıfır 
sorun' sloganını benimsemiş olan son dönem Türk dış politikası bugüne kadar 
hiçbir konu da ne çözüm üretmiş ne de kimseye bir şey kazandırmıştır. Ama kadim iki dost ülke olan Azerbaycan ve İsrail'i kaybettik. Elimizde sadece kimsenin istemediği terör örgütü Hamas kaldı. Türkiye'nin askeri maceralara, yeni belalara ve kağıttan dostlara değil güçlü ve faydalı aktörlerle işbirliğine 
ihtiyacı vardır. Türkiye ile İsrail asla askeri olarak karşı karşıya gelmeyecek 
iki ülkedir. Çünkü iki ülkenin âli çıkarları bunu gerektirmektedir. Bu yüzden 
mevcut konjonktür geçici ve gerçek bir kriz için gerekli alt yapı ve kamuoyu 
desteğinden yoksundur.

Sonuç Yerine

İsrail'i ablukası sivil halkı hedef aldığı için haksızdır ve Gazze Şeridi'nde 
yaşayan insanlara mutlaka yardım götürülmelidir. Bölgedeki barışa engel teşkil 
eden gerçek sorun, ABD'nin Orta Doğu'daki çıkar politikaları, İsrail'in 
Filistin, Suriye ve Lübnan topraklarındaki işgalidir. İsrail barış çabalarını 
yıllardır sistematik bir şekilde engelleyerek bu topraklar üzerindeki işgalinden 
vazgeçmediği, komşularını yok sayıp şiddet politikasını değiştirmediği müddetçe 
bölge sorunları büyümeye devam edecektir. İsrail'in Filistin topraklarındaki 
yeni yerleşim merkezleri kurmayı sonlandırması ve bağımsız Filistin devletinin 
varlığını tanıması çözüme giden en kısa yolun anahtarı olacaktır. Eğer terörizme 
fırsat veren sebepler ortadan kaldırılırsa bölge barışının sağlanması mümkün 
hale gelecek, şiddet ve karşı şiddet sarmalı sürdürülürse barış çok uzaklarda 
kalmaya devam edecektir. Son krizde İsrail de önemli acemilikler yapmış, krizin 
gereksiz yere büyümesine yol açmıştır.

Filistinliler İsrail ile barış yapmak dışında başka bir seçeneğe de sahip 
değildir. Hamas'ın varlığından şikayetçi olan İsrail ve ABD asıl çözümün işgal 
topraklarının Filistinlilere geri verilmesi gerektiğini itiraf etseler de bu 
yönde gerçekçi adımlar atmamışlardır. Bölgede İsrail'in askeri karşı 
konulmazlığına karşın, barışın savaşarak tesis edilemeyeceği ortadadır. Üstelik 
Orta Doğu'daki büyük bir çatışmanın iç çatışmalar şeklinde başlayıp, tüm bölgeyi sarma riski vardır. Bölgedeki dinamiti ateşleyecek olan Irak'ın bölünmesi kadar başta Suudi Krallığı'nın sonunun gelmesi ve diğer rejim değişiklikleri 
olacaktır. Orta Doğu'daki İsrail-Filistin gerginliğinin yeni oyuncusu 
Türkiye'nin kendi başına aldığı inisiyatiflerin Batı'yı gittikçe endişelendirdiğini ve Batının da önümüze yeni kartlar ile gelebileceğini unutmayalım. 

Türkiye bölgede taraf olmak yerine " İçerden kolaylaştırıcı " rolü 
oynamalı ve Önceliğini Irak'ın kuzeyine vermelidir.


[1] GÜNEY, Çetin. (2005), Büyük Orta Doğu Çerçevesinde İslam ve Demokrasi, Avrasya Dosyası; İslam ve Demokrasi, Cilt: 11, Sayı:3, Ankara: ASAM Yayınları, 6.


Uzman Hakkında
Sait Yılmaz
Milli Güvenlik ve Dış Politika Araştırmaları Merkezi
sait.yilmaz@yeditepe.edu.tr

Uzmanın Diğer Yazıları

  İsrail’in Kıyamet Senaryosu 
  Orta Doğu’da Kovboy Diplomasisi 
  ABD Çöküyor... 
  Türk-Yunan Savaşı Ne Zaman? 
  CIA ve Analiz 
  Ermenistan’da neler oluyor? 
  Suriye’de Şimdi Neler Olacak? 
  NATO-Rusya Savaşını Kim Kazanır? 
  Bizi Kim, Neden ve Nasıl Takip Ediyor? 
  Rus Suikast Kültürü 
  Sahipsiz Türkçülük ve Türk Dünyası 
  40. Gününde Afrin ve Zeytin Dalı Harekâtı İçin Notlar 
  Suriye’de Bir Çözüme Ne Kadar Yakınız? 
  Afrin Harekatı ve Türkiye’yi Bekleyenler 
  Savaş ve Kahramanlık Üzerine: Kimler Kahraman Olabilir? 
  Orta Doğu’da Rus Realizmi ve Türkiye 
  Rusya İle İlişkilerin Askeri Matematiği 
  Küresel Sermayenin Kudüs’teki İzleri ve Siyonist Plan 
  Kuzey Kafkasya’nın Çalınmış Savaşları 
  21. Yüzyılda İstihbarat 
  Afrika’da Terör ve Sessiz Savaşlar 
  Kuzey Kore Gerçekleri 
  Devlet Adamı ve Kriz Yönetimi 
  Post-Modern İstihbarat 
  Rusya Örtülü Operasyonlarının Dönüşümü 
  ABD-İran Savaş Senaryosu 
  Transatlantik ilişkiler ve Ortadoğu’nun NATO’su... 
  Ortadoğu’da İngiliz İstihbaratı; 1914-1918 
  Suriye'deki İç Savaşın Gerçek Yüzü ve Türkmenler 
  Gelecek 25 Yıl; Büyük Avrasya Projesi (BAP) 
  Türk-Yunan Sorunlarının Neresindeyiz? 
  (H)iç Güvenlik Paketi Bizleri Nasıl Etkileyecek, Hükümetin Hedefi Ne? 
  Ortadoğu’daki Kuzey Kore: Suudi Arabistan 
  Dünya Orduları 2015’e Nasıl Girdi? 
  Ermeni İddiaları ve Gerçekler 
  Aselsan Cinayetlerinin İzini Sürmek... 
  Küresel Terörün Geldiği Aşamayı Nasıl Okumalıyız? 
  Fransa’daki Terör Olaylarının Anlamı 
  2015'e Girerken Uluslararası Güvenlik Ortamı 
  Yükselen Güç Türkiye Masalı 

http://www.21yyte.org/tr/arastirma/orta-dogu-ve-afrika-arastirmalari-merkezi/2010/06/10/4661/buyuk-resimden-orta-dogu-ve-turk-israil-gerilimi

***

Amerikan Büyük Strateji Çıkmazı..


Amerikan Büyük Strateji Çıkmazı.. 





















Prof.Dr.Sait Yılmaz 
01 Ağustos 2018 


Amerika Birleşik Devletleri (ABD) kurulurken iki büyük avantajı vardı. Öncelikle 
Avrupalı emperyal güçler için ikinci derecede önemli idi. Diğer yandan, ülke kurulurken ciddi bir coğrafi zorluk yoktu, tarım kolaydı. İki büyük okyanus ABD’yi Avrupalı ve Asyalı güçlerden izole etmesi güvenliğini kolaylaştırmaktadır. Kuzeydeki göller ve ormanlar, Kanada ile doğal sınır oluşturmaktadır. Atlantik sahillerinde dünyanın geri kalanına açılan iki büyük liman vardır. Kuzey Amerika’nın en önemli özelliği nehir şebekesidir. Bu şebekede altı ayrı 
nehir sistemi vardır; Missouri, Arkansas, Red, Ohio, Tennesse ve Mississippi. Bol su ve verimli topraklar nüfusu yerinde tutan ve siyasi entegrasyonu sağlayan bir unsur olmuştur. ABD’nin stratejik zorunlulukları şunlardı1; 

(1) Mississippi düzlüğüne hâkim olmak. 

(2) Mississippi düzlüğüne yönelik tüm karadan tehditleri (Meksika) önlemek. 

(3) Kuzey Amerika’ya gelen Okyanus istikametlerini kontrol etmek. 

(4) Dünya okyanuslarını kontrol etmek. 

(5) Herhangi bir potansiyel rakibin büyümesini önlemek. 

Amerika Birleşik Devletleri (ABD), 1861-1865 Amerikan iç savaşından sonra devlet olarak ortaya çıktı. Louisiana Fransa’dan, Florida İspanya’dan, Alaska Rusya’dan satın alındı. 

Teksas ise iç savaş çıkartılarak Meksika’dan zorla ele geçirildi. Bununla da kalınmayarak Meksika’nın üçte biri savaşla ele geçirildiğinde Kaliforniya, Nevada, Utah, Kolarado, Arizona ve Yeni Meksiko da ABD eyaletleri oldu2. Amerika’ya köle olarak Afrika’dan getirilen zenciler ise kölelikten Abraham Lincoln’un Başkanlık döneminde 1865’deki Anayasa değişikliği ile kurtuldular. Zenciler bugün nüfusun %12’sini teşkil etmektedir3. 1890 yılında son olarak Oglala Siu yerlileri de yok edilerek büyük yerli temizliği tamamlandı. Bugün 2 milyondan az olan Kızılderili nüfusu daha çok ülkenin batısında yaşamaktadır. 

 ABD bir tarım ülkesi iken 19 ve 20. yüzyıllarda çelik, kömür, demiryolu ve buhar gücünün yardımıyla sanayi ülkesine dönüştü4. II. Dünya Savaşı’na kadar olan dönemde ülke 1920’li yılların ekonomik sıkıntıları, göç sorunları, sivil haklar, kültür savaşı, 1929’daki büyük ekonomik depresyonun etkileri ile uğraştı. 1933 yılında Başkan olan Franklin Roosevelt’in bankacılık, finans, işsizlik, tarım, sanayi ve çalışma hayatı ile ilgili düzenlememeleri ülkenin önünü açtı. ABD, 50 eyaletten oluşan bir Federal Birlik’tir. Nüfusunun %60’ı Protestan, % 24’ü 
Katolik, %2’si Musevi’dir. Tarihsel olarak ‘eritme potası’ olarak nitelenen ABD’ye 1890-1920 yılları arasında 19 milyon, 1920-1973 yılları arasında ise 46 milyon göçmen gelmiştir. 

Amerikan nüfusu sadece 1990-2000 arasında 33 milyon artarken yılda ortalama 1.7 milyon göçmen almıştır 5. 

ABD’nin Büyük Stratejisi.. 

ABD başkanlarının 19. yüzyılda aldığı üç önemli karar ABD’yi büyük güç yaptı. James Madison’un 1812’de İngiltere’ye savaş açması büyük riskti ama sonuçta İngilizlerin planları bozuldu. Aksi takdirde, ABD diye bir devlet kurulamazdı. James K. Polk’un 1846’da Meksika’ya savaş açması ile büyük bir toprak parçasının kazanıldı; bu hem ABD’nin genişlemesine ve büyük bir güç olmasına yol açtı. William McKinley’in İspanya ile savaş kararı da büyük riskti ve ardından Filipinlerdeki ayaklanmayı bastırmak zorunda kalındı. Ancak, bu savaşlar ABD’yi dünya deniz gücü yaptı. ABD büyük stratejisi üç farklı geleneğe sahiptir6; 

 (1) Başlangıçta Amerikan kıtasına yönelik bir tehdit yoktu, diğer büyük güçlerden uzak bir coğrafyaya sahip olmanın avantajı ile kendi refahı ve gelişmesine odaklı, ekonomi ve ticaret öncelikli, tecrit (isolationism) stratejisi izledi. 

 (2) İkinci gelenek, küresel düzeni demokratik değişim ile sağlamak fikrine dayanmaktadır. Siyasi ve ekonomik çıkarlar için ideolojik olarak, demokrasi ve kapitalizm kullanılmaktadır. 

 (3) Üçüncü gelenek ise nükleer çağ ile başladı; ittifakları ve ortaklıkları kullanarak sorumlulukları paylaşmak “çevreleme” stratejisi ile uygulandı. 

 ABD’nin büyük stratejisi, 1914’den beri aynıdır; güvenlik bölgelerinde (Avrupa, 
Ortadoğu, Asya-Pasifik vb.) güç dengesinin kendi kendini muhafaza etmesini beklemek, dengeyi muhafaza etmek için gerekirse yardım etmek, son seçenek olarak ittifak/ortaklık/savunma anlaşması dâhilinde askeri müdahalede bulunmak7. Güç dengesi, kuruluşundan beri ABD dış politikasının her zaman en önemli unsuru oldu. Kuruluş safhasında bağımsızlığını kazanmak için İngiltere’ye karşı Fransa ile ittifak yaptı. Sonrasında kendi bağımsızlığını ve çıkarlarını geliştirmek için Avrupa’nın güç mücadelelerinden uzak durmayı seçti. 20. yüzyıl boyunca yaşanan savaşlarda ise dünyanın diğer yarısındaki kaynakların rakip 
bir gücün eline geçmemesi için çıkarlarına uygun şekilde güç dengesi sağlayacağı müttefikler ve düşmanlar belirledi. 

ABD’nin büyük stratejisi kapsamında her zaman dünyanın çeşitli güvenlik bölgelerinde amacına yetecek kadar asgari askeri varlık bulundurdu. Birinci Dünya Savaşı’na çok geç girdi, İkinci Dünya Savaşı’nda düşük masraflı çevre operasyonları yaptı. Soğuk Sovyetler Birliği’ne yönelik güvenlik stratejisini iki şey üzerine oturtmuştu; 

(1) Coğrafyayı kullanmak; Sovyetler kuşatılabilir, ABD kuşatılamazdı. Bu savunma alanında çevreleme (containment) stratejisinin temeli oldu. 

(2) Güç; Sovyetler karaya sıkışmış bir güçtü, ABD ise küresel bir deniz gücü. Bu da ABD’nin denizi gücüne dayalı deniz aşırı varlık bulundurma ve takviye (hızlı reaksiyon güçleri) stratejisinin temel varsayımı idi. 

Sonuçta, Batı deniz ticareti ile ayakta kalırken, Sovyetler sosyalizmin verimsizliği ve coğrafyanın olumsuzluğu yüzünden parçalandı. 

 Soğuk Savaş döneminde nükleer silahlar da bu güç rekabetinin parçası oldu. İdeolojik rekabet içinde uydu devletler oluşturmak için halk savaşları, darbeler, ayaklanmalar bu rekabetin diğer uygulamalarını teşkil etti Bugün bu güç dengesi rekabetinde ekonomi savaşları ve devlet-dışı aktörlerin kullanıldığı “halklar arası savaş (war amongst the people)” öne çıktı8. Soğuk Savaş’ın ‘çevreleme’ stratejisinden sonra ABD ‘dolaylı angajman’ stratejisini geliştirdi9. 1989-2008 arasında Amerikan dış politikası gereği askerler ‘doğrudan ve erken’ 
kullanım stratejisi ile Panama’dan Somali, Afganistan ve Irak’a kadar pek çok görev aldılar. 

Soğuk Savaş’ın sonundan itibaren ABD’nin büyük stratejisinin temel ayaklarından birisi demokratik barış inşası oldu10. Bu stratejinin bir parçası liberalizmin liderliğini yapmaktı. Diğer parçaları ise11; Amerikan anavatanını saldırılardan korumak; büyük güçler arasında kendi çıkarlarına uygun bir dengeyi muhafaza etmek; serseri aktörleri cezalandırmak ve diğer ülkelerde iyi yönetimi ve müttefik kabiliyetlerini geliştirmekti. 

 ABD Güvenliği.. 

Tarihsel olarak ABD anavatanını tehdit eden tehlikeler içerisinde; Meksikalıların 
1846’da Rio de Grande’deki 70 kişilik Amerikan karakoluna baskınını saymaz isek, Japon Hava Kuvvetleri 7 Aralık 1941’de Hawaii’deki Pearl Harbour’a saldırabilmiş, İkinci Dünya Savaşı esnasında Alman denizaltıları Mississipi Deltasını tehdit etmeyi başarmıştı. Ancak El-Kaide, ABD’yi direkt olarak kalbinden vurdu12. 11 Eylül 2001 saldırıları, ABD’nin toprakları üzerinde gerçekleştirilmiş ve Pearl Harbour saldırısından daha fazla sayıda insanın yaşamını yitirmesine neden olmuştur. ABD’yi güvenli ülke kılan iki temel faktör vardır; elindeki nükleer silah kombinasyonu ve coğrafyasının sağladığı koruma. Amerika’nın karadan işgal edilmesi çok zordur, denizden yapılacak bir milyon kişilik bir amfibi harekât çok uzak ihtimaldir. 

 ABD ulusal güvenlik politikaları ile ilgili olarak üç tarihsel karar dönüm noktası 
olmuştur13. İlk karar ABD’nin bağımsızlığını kazandıktan sonra ortaya çıkan eyaletlerinin düzenli bir barış ordusuna sahip olup olmayacağı ile ilgili idi. İkinci karar, ABD’nin I. Dünya Savaşı sonrasında Uluslar Ligi (Milletler Cemiyeti)’ne girmeyerek kendi güvenliğini diğer ülkelerden soyutlaması oldu. Bu durum, II. Dünya Savaşı sonrası NATO’nun kurulması ve 5. 
Madde (Avrupa güvenliği ile ilgili verdiği karar) ile birlikte sona erdi. Bugünkü üçüncü karar aşaması, ABD’nin kendi güvenliğini en yüksek düzeye çıkarmak için, hangi mali ve siyasi masraflar ile ne kadar ileri gideceği ve müttefikleri ile siyasi bağlarını ne kadar riske edeceği ile ilgilidir. 

ABD’nin 230 yıllık tarihinde dokuz ulusal güvenlik doktrininden bahsedilebilir14; 
Washington’un Ayrılma Konuşması, Monroe Doktrini, Gelecek Bildirisi, Açık Kapı, Kıyı Dengeleyici, Çevreleme, Liberalizasyon, Ön Müdahale, Geriden İdare. 

 - Washington’un Ayrılma Konuşması; 1796 yılında Washington ve Hazine Bakanı Alexander Hamilton tarafından hazırlandı. Bağımsızlık savaşına ve ülkenin ilk 100 yılına rehberlik etti. Bu doktrin, Avrupa’nın büyük güçleri arasında tarafsız kalarak ülkenin büyümesi ve güçlenmesini hedefliyordu. Öte yandan, diğer ülkelerle ticareti artırmayı ama asgari siyasi temas kurmayı öngörüyordu. Bununla beraber ülkenin çıkarlarını korumak için geçici ittifaklar 
kurulabileceğini de ifade ediyordu. 

 - Monroe Doktrini; ABD bağımsızlığını kazandığından hala İngiliz ve İspanyollar 
kıtada büyük topraklara sahipti. İlk hedef Avrupalıların kıtada genişlemesini önlemek sonra da çıkarmaktı. Bu da Monroe Doktrini ve Gelecek Bildirisi’ni getirdi. 1823 yılında Monroe doktrinini açıkladığında Ruslar Pasifik’ten Kuzey Amerika’ya yaklaşmaya çalışıyorlardı. 

 - John L. O’Sullivan ise 1839’da açıkladığı Gelecek Bildirisi ile ABD’nin batıya doğru genişlemesini istedi. Genişleme doktrini ile ABD 1840’da yeni eyaletler (Texas, California, New Mexico, Arizona, Colorado, Oregon) ele geçirdi, 1867’de Alaska satın alındı. 

 - 1898’de ABD-İspanya Savaşı’ndan galip çıkılması üzerine Uzak Doğu’ya açılma hedefi “Açık Kapı” doktrini ile hayata geçti. ABD’nin Asya’daki ticari ve ekonomik çıkarlarını geliştirilmesi güç dengesi ile sağlanacaktı. Böylece ABD, Pasifik ve Asya gücü oldu; Hawaii, Guam ve Filipinleri ele geçirdi. Bu doktrinin geliştirilmesinde, ABD’nin bir deniz gücü olmasını savunan Alfred Mahan etkili oldu. Mahan’ın görüşlerini uygulama sahasına sokan ise başkan Theodore Roosevelt idi. 

 - Kıyı Dengeleyicisi; aslında İngilizlerin Birinci Dünya Savaşı öncesi Almanlara karşı geliştirdiği doktrindi. ABD, 1917’de Wilson’un kararı ile İngilizlerle müttefik oldu. Doktrinin amacı, Avrupa ve Asya’da düşman güçleri dengelemekti. Ancak, iki dünya savaşı arası dönemde ABD deniz güçleri ülkelerine geri döndüler. 

 - İkinci Dünya Savaşı sonrası Sovyetler Birliği’nin Avrupa’ya yönelik saldırgan 
niyetleri Çevreleme Doktrini’ni getirdi. Harry Truman, Avrupa’da sorumluluk almayı göze aldı ve bu doktrin 1980’lere kadar devam etti. Doktrinin ortaya çıkışında Dışişleri Bakanlığı’ndan George F. Kennan’ın 1947’de Foreign Affairs dergisinde yayınladığı “Sovyet Davranışının Kaynakları” başlıklı makale etkili oldu. Kennan, İngiliz jeopolitikçi Sir Halford Mackinder’in görüşlerini benimsemişti. Çevreleme doktrini; Kuzey İran ve Boğazlar, Marshall Planı, Truman Doktrini, Berlin Hava Köprüsü, NATO, CENTO ve SEATO’nun kurulması gibi gelişmelerin altındaki doktrin oldu. 

- Soğuk Savaş’ın bitişi yeni bir doktrin arayışına yol açtı ancak ortada açık bir düşman yoktu. 11 Eylül 2001 saldırıları ile sadece terör odakları değil kitle imha silahları üreten ülkelere karşıda ‘Ön Müdahale’ doktrinini getirdi. Bush yönetimi doktrini, Afganistan ve Irak Savaşları ile hayata geçirmeye çalıştı. Ancak, terörle mücadelede büyük asker sayıları ile müdahalenin hem çok masraflı olduğu hem de sonuç getirmediği görüldü. 

- Geriden İdare; Obama döneminin mirası olan bu doktrin önce Libya’da ardından Suriye’de denendi. Büyük sayıda asker kullanmaktan kaçınan ve operasyonları daha ucuza getirmek isteyen ABD’nin müttefikler ve vekil güçler ile Ortadoğu haritasını yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Ancak bu yöntemin de verimli olmadığı her iki ülkede de durumun eskisinden daha kötüye gittiği görüldü. 

Soğuk Savaş döneminde ABD gündeminin ana çerçevesini; ABD hegemonyasının kurgulanması ve Soğuk Savaş’ın idaresi, SSCB’nin çevrelenmesi, Vietnam Savaşı ve iç politika konuları (uzay programları başta olmak üzere teknolojik ve ekonomik gelişmeler, bütçe açıkları, yeni toplumsal ve kültürel programlar) teşkil etti. Soğuk Savaş sonrası dönem internet ve haberleşme teknolojisindeki yenilikler ile küreselleşme kapsamında ABD’ye önemli avantajlar sağladı. 1990’lardaki Körfez Savaşı ve Bosna müdahalesi gibi bölgesel sorunlarda ABD’nin barışı koruma rolü tek hegemon güç olma konumuna katkıda bulundu. 11 Eylül saldırıları ise ABD anavatanına yönelik yeni tehdit algılaması ile ABD dış politikasında terör ile mücadele kapsamında önemli revizyonlara neden oldu. 

ABD Milliyetçiliği.. 

Tarihin büyük bölümünde Washington’un güvenlik stratejisi idealist seferlerden çok hesaplanmış bir (aydınlanmış) milliyetçiliğe dayanmıştı. Her iki dünya savaşında da uygulanan “kıyı dengeleyici” rolü ile müttefiklerinin büyük kayıplara uğramasına engel olmuş, ABD kendisi için en az kayıp ve masrafa mal olacağı zamanda savaşa girmişti. Kore ve Vietnam savaşları hariç, Soğuk Savaş boyunca ucuz yöntemler, vekilli savaşlar, ambargolar ve silahlanma yarışları ile Sovyetleri iflas ettirmeye çalıştılar. Sovyetler, Soğuk Savaş boyunca GDP’nin üçte birini savunmaya harcarken; ABD’nin %15’i geçmemiş, zorunlu askerlik 
getirmemişti. Sözde demokrasi ve özgürlüklerden yana olmakla birlikte, ABD bugün olduğu gibi pratikte askeri diktatörler veya otokrat kraliyet aileleri (Latin Amerika, Asya, Afrika ve Ortadoğu’da) ile müttefik olmayı seçti. 

 Aydınlaşmış liberal milliyetçilik, iki yüzyıl boyunca Amerikan çıkarlarına hizmet etti. Post-Milliyetçiliğe geçiş Nixon ve Clinton dönemleri arasında oldu. Nixoncu milliyetçilik, Amerika’nın askeri olarak aşırı büyüdüğü ve göreceli olarak ekonomide küçüldüğü algısına dayalı alternatif bir büyük strateji idi ama tutmadı. Dwight Eisenhower gibi Richard Nixon da, Sovyetlere karşı yürütülen ve pek sevilmeyen, pahalı vekilli savaşların hızını kesiyordu. Nixon; yumuşama, böl ve yönet, Sovyetlere karşı Çin’i kullanmak gibi masrafız yöntemleri istiyordu. 
Nixon Doktrini’ne göre, vekil devletler Amerikan askerlerine güvenmektense kendi savaşlarını kendileri yapmalı idi. 

Reagan yönetimi esnasında siyasi ideoloji yeni muhafazakârlar (neo-conlar) ile 
aralarında başkan yardımcısı George H. W. Bush, James Baker ve Brent Scowcroft gibi isimlerin bulunduğu realistler arasında bölünmüştü. Soğuk Savaş’ın bitişi ve Sovyetler Birliği’nin dağıldığı dönemde zafer kazanmış havasından kaçınan baba Bush, çok gevşek ölçüde neo-con idi. 1990’lı yıllarda masraf ve fayda analizleri Amerikan realizmini düşüşe geçirdi. 

ABD’nin Soğuk Savaş sonrası büyük stratejisi, iki partinin elitlerinin paylaştığı ve post-milli küreselci yeni ideolojinin payanda yapıldığı, Amerikan küresel hegemonyası oldu. Eski moda Wilson ve Roosevelt’in ‘uluslararasıcılık’ anlayışından farklı olarak, yeni post-milliyetçi yaklaşım Amerikan ulusal çıkarı ve insanlığın çıkarını birleştirecek ve aynı şey olacaktı15. Post-milliyetçilik başlangıçta konsept olarak kendi kaderine tayin hakkına ve bölücü hareketlere 
karşı idi ama devlet egemenliğini zayıflatmayı benimsedi ve bunu Amerikan 
bombardımanlarının, işgallerinin ve diğer müdahale şekillerinin meşru çatısı haline getirdi. 

Post-milliyetçiler yeni norm olarak ABD ve müttefiklerinin istediği zaman devlet egemenliğini yok edebileceğini öngörüyordu16. Bunun gerekçesi, sadece bir devletin soykırım uygulaması değil, kendi vatandaşlarını korumakta zorlanması da olacaktı. Bu nedenle, R2P17 yani “koruma sorumluluğu” denilen konsept icat edildi. R2P, ABD ve müttefikleri için dünya genelinde avlanma ehliyeti oldu; seçilen ülkelerin iç işlerine siyasi ve askeri müdahale etmek için kullanıldı. 
Bu aslında ne post-milliyetçilik ne de uluslararasıcılık idi. 

ABD’nin geçmişinde büyük politika olarak yalnızcılık, korumacılık ve yerlicilik var18. 
Çok pahalı Amerikan küresel hegemonyasından II. Dünya Savaşı öncesinin yalnızlığına dönmek için henüz erken çünkü ülke hala küresel hegemonyayı temsil ediyor ve pek çok itiraz alabilir. Korumacılık ise ABD’nin yoğun ihracat yaptığı, tek taraflı başkalarını sömürdüğü ve teknolojik yeniliklerine pazar aradığı küreselleşmiş bir dünyada diğer ülkelerin itirazını çekeceğinden bir yere kadar uygulanabilir. Yerlicilik ise sıkı göçmen politikaları ile çok kültürlülüğü birleştirmek demek ama bu da yabancı korkusu ve moral sorunlar yaratıyor. 

Nixon döneminden kalma aydınlanmış milliyetçiliğin yeni versiyonu, Amerikan 
müttefikleri ve ortakları daha fazla yük paylaşması, üretim endüstrilerini ulusal güvenlik vasıtası gibi görmesi olabilir. Amerikan küresel hegemonyası Avrupa, Asya ve Avrupa’da başka bir gücün hegemon olmasını önlemeyi öngörürken, yeni ve ara bir model bulunabilir. Gerçek olan küresel olarak hem güç dengesi hem de kıyı dengeleyici rolünün çok pahalı olduğudur. Bazı ülkelerin kendi haline bırakılması, ABD’nin masraflarını ve yükümlülüklerini azaltır. Bunun yolu Avrupa ve Asya’daki Amerikan askerlerinin çekilmesidir. Diğer bir ara formül bu yükümlülük ve masrafların karşılıklı dengelenmesi olabilir. İşte yeni ABD başkanı Trump’ın yapmaya çalıştığı da budur. 

Özet olarak ABD, küresel hegemonya ve post-milliyetçi dönemi geride bırakarak 
aydınlanmış Amerikan milliyetçiliğine geri dönüyor. Önce gelme stratejisine göre; ABD, bugüne kadar müttefiki olan ve koruduğu ülkelerden masraflara katılmasını hatta bazılarından başının çaresine bakmasını isteyecek. Merkantilist ülkelerden kendi sanayisini koruyacak ve ticarette karşılıklılık esas olacaktır. Kıyı dengeleyici rolünü ise ekonomik milliyetçilik ile birleştirecektir. Göçmen politikasının temeli ise yetenek avcılığı ve uzun dönemli nüfus artışı olacak, göçmenlerin ekonomik entegrasyonu ve kültürel asimilasyonu temel alınacaktır. 

Bu Amerikan güvenliği ve borçlarını ödemesi için seçilen restorasyon yolu; 25 yıldır süren yanılgı, bozgun ve akılsız işlerden sonra ulusal çıkara geri dönüştür. İşte Trump, bu rolü oynamak zorunda kalmıştır. 

Sonuç.. 

Amerika, küresel güç üstünlüğünün zirvesine bu hafızayı yaratan ve kullanan 
Washington’daki tarafsız elitin geliştirdiği değerler ve stratejilerin vasıtası ile ulaştı. Bu hafızanın çimentosu ise kendine güvenen ve özür dilemeyen Amerikan milliyetçiliği oldu. Amerikan Soğuk Savaş’ta amacına “çevreleme” stratejisi ile ulaştı. Bugün onun yerine literatüre “kıyıdan denize dengeleme19” veya “stratejik destekleme konsepti20” gibi stratejiler giriyor. ABD, Soğuk Savaş sonrası büyük stratejisini belirlemede iki önemli zorluk yaşamaktadır; 

(1) Geleneksel değerlere uygun şekilde günümüzün tehditlere ilişkin temel prensipler belirleme zorluğu, 

(2) Diğer yandan kısa vadeli önceliklerin uzun vadeli bir stratejinin sık sık önüne geçmesi. 

1949’da Truman için öncelik Avrupa ve Avrupa-sonrası yeni dünya düzeni idi. 1985’te Reagan için öncelik Sovyetler Birliği, hedef şeytan imparatorluğuna son vermekti. Clinton döneminde NATO’nun genişlemesine önem verilirken, bugünün Asya-Pasifik ekseni için bu ittifak çok ta gerekli olmayacak. Soğuk Savaş’ın bitişi ile birlikte ABD, aydınlanmış çıkar anlayışından vazgeçerek, post-milliyetçiliğin hâkim olduğu bir küresel hegemonya stratejisi izlemeye başladı. 2001’den beri ise öncelik Ortadoğu ve bölge haritası ABD’nin çıkarlarına göre yeniden çizilmek isteniyor. Ancak, bu büyük strateji moral, özgürlük ve güvenlik gibi kavramların geliştirilmesini unuttu. 

Şimdi, Amerika hatta Batı sonrası bir dünyaya gidiyoruz. Bu tıpkı iki dünya savaşı arası dönemde olduğu gibi kutupsuz ve kaos içinde bir dünyadır. Bugünün dünyasında ABD’nin dünya genelinde yükümlülükleri, gücü ile orantılı olarak azalma sürecindedir. Mevcut ABD karar verme ve istihbarat yapıları artık küresel bir imparatorluğu sürdürecek yetenekte değildir. 

Bu sadece materyal kabiliyet anlamında değil, ABD’nin savuna geldiği moral ve demokratik değerlerde çürümüş, yozlaşmıştır. ABD’nin 19. yüzyıldan kalma elitleri ile hala oynayacağı bir büyük oyun artık ortada yoktur21. Amerika’nın doğu sahilindeki akademik-politikacı-medya kompleksi ve onların okulları doğru nesli yetiştirecek gerçek bir vizyon ve istek oluşturamadılar. 

Silikon Vadisi’nden Arap Baharına pek çok yapıcı ve yıkıcı proje ortaya çıktı. 
ABD düşünce yapısını daha da doğrusu kolektif kurumsal hafızasını kaybetti. Yanlış savaşlar ve müdahaleler ABD’yi şimdi tüm askeri, ticaret ve göçmen politikalarını ve dolayısı ile çıkarlarını yeniden gözden geçirme noktasına getirdi. Bunlar dünya düzenini değiştirmez ama ABD için yeni bir milliyetçilik zamanı. 

DİPNOTLAR;

1 Stratfor, The Geopolitics of the United States, Inevitable Empire, (July 4, 2016). 
2 US Department of State, Outline of U.S. History, Bureaue of International Information Programs, (2005), 130-139. 
3 US Department of State, İşte Amerika, Office of International Information Programs, Amerikan Basın ve Kültür Merkezi, (İstanbul, 2001), 11. 
4 US Department of State: a.g.e., (2005), 89. 
5 U.S. Census Bureau: America At the Dawn of New Century, Population Profile of United States, 
   http://www.census.gov/population/pop-profile/2000/chap01.pdf, (21 Eylül 2007). 
6 William C. Martel, Grand Strategy in Theory and Practice: The Need For an Effective American Foreign Policy, Cambridge University Press, (2015). 
7 George Friedman, The Virtue of Subtlety: A U.S. Strategy Against the Islamic State, Geopolitics Weekly, (September 9, 2014). 
8 Rupert Smith, The Utility of Force, Knopf, (New York, 2007), 66. 
9 George Friedman, From Estonia to Azerbaijan: American Strategy After Ukraine, Geopolitical Weekly, (March 25, 2014). 
10 Paul D. Miller, American Grand Strategy and the Democratic Peace, Survival, Vol.54, No.2, April-May 2012, 49–76. 
11 Paul D. Millar, Five Pillars of American Grand Strategy, Survival: Global Politics and Strategy, Vol.54, October–November 2012, 7-44. 
12 Volker Ruehe, Yeni Güvenlik Sorunlarına İlişkin Avrupa Bakış ve Politikaları, Dünya’da Yeni Güvenlik Anlayışları, Harp Akademileri Basımevi, (Yenilevent-İstanbul, 2003), 13-18. 
13 Zbigniew Brzezinski, Tercih, Çev. C.Küçük, İnkıkap Kitapevi, (İstanbul, 2004), 40-42. 
14 Francis P. Sempa, U.S. National Security Doctrines Historically Viewed, American Diplomacy, (April 6, 2004). 
15 Michael Lind, The American Way of Strategy, Oxford University Press, (2006), 81. 
16 Michael Lind, The Case for American Nationalism, TNI, (May 17, 2015). 
17 R2P: Responsibility to Potect. 
18 Lind, ibid, (2006), 117. 
19 Christopher Layne, From Preponderance to Offshore Balancing: America’s Future Grand Strategy, International Security, Vol.22, No.1, 
Summer 1997, 86-124; Stephen M.Walt, In the National Interest: A Grand New Strategy for American Foreign Policy, Boston Review, Vol.30, No.1, Feb/Mar 2005. 
20 Wayne Porter, Mark Mykleby, A National Strategic Narrative, Woodrow Wilson International Center for Scholar, (Washington DC, 2011). 
21 Louis Janowski, Neo-Imperialism and U.S. Foreign Policy, The Diplomat, (May 28, 2003). 



***