7 Kasım 2018 Çarşamba

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 6

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI BÖLÜM 6




1.4. BİLİMSEL VERİLERLE EVANJELİZM 

Obama döneminde, Bush dönemindeki parlak günlerini yaşamasa da evanjelizm, Amerikan siyasetinde etkinliğini korumaya devam etmektedir. Bush gibi tutkulu bir evanjelistin ardından demokrat bir başkan olan Obama’nın gelmesini, halkın inanç yapısının değişmesinden ziyade ekmek kaygısıyla açıklamak lazım. Ne kadar dindar olsa da insanların en başta geçim derdini düşünmesi gayet doğaldır. Bu değişim biraz da Bush’un kıyamet senaryolarına kendini fazlaca kaptırıp ekonomiyi batağa sürüklemesinden de kaynaklanmıştır. Maalesef aynı hatayı baba Bush da yapmış, Körfez krizi nedeniyle ekonomi bozulmuş, faturasını Yahudilere kesmeye kalkınca da ismi anında çizilmiştir. Reagan’ın ve Bush’un evanjelistler sayesinde iki kez seçilmesi, Clinton’ın İsrail ziyareti, Obama’nın evanjelik olmamasına rağmen onlara yakın durmaya çalışması, evanjelizmin ABD’de ne kadar etkin olduğunu da göstermektedir. 

Evanjelizmin ilk atak yaptığı yıllar olarak 1950’ler gösterilebilir. Bunun asıl nedeni Amerika’nın o dönemdeki tek rakibi Sosyalist Rusya’nın siyasi akımından korkması olarak gösterilebilir. ABD’deki yönetim ve sermaye çevresi bu korkuyu en çok hisseden kimseler olduğu için, en büyük tepkiyi de onlar vermiştir. Halkını komünist düşünceye karşı savunmak için onun Tanrı tanımazlığına dikkat çekilmiş ve buna kalkan olarak Hıristiyanlık desteklenmiştir. Hıristiyanlık’ta kendini Donmuş İnsanlar* (frozen people) olarak gören grubun aksine, evanjelizm, aktivist ve yayılmacıdır. Bahsedildiği gibi o dönem medya patronlarına, sermayedarlarına ve idarecilerine göre evanjelizme arka çıkmak 
mantıklı bir yol olarak gözükmüştür. 
Bir diğer etkense, devrin büyük icadı televizyondur. Evanjelistleri köy-köy, kasaba-kasaba gezmekten kurtaran ve mesajlarını daha çok insana daha hızlı ve daha sık ulaştıran bu iletişim aracının da etkisi azımsanamaz. 

* Sadece dinini yaşayıp bunun başka insanlara yaymak istemeyen veya yaymaktan çekinen Hıristiyanları kasten kullanılan terim. 

1.4.1. GALLUP ANKET SONUÇLARI 




“Hiç kimseyi İsa’ya inanmaya veya onu kurtarıcısı olarak kabul etmeye davet ettiniz mi?” 
“Evet” 
Şekil 1: Gallup anket sonuçları, İsa’yı kurtarıcısı olarak gören ve diğerlerini de buna davet edenlerin yıllara göre oranlarıdır.143 

Şekildeki 1976–2005 yıllarını kapsayan son otuz yılın verileri incelenecek olursa, evanjelist sayısındaki sürekli artış dikkat çekmektedir. Fakat 80’li yıllardaki düşüş de gözden kaçmamaktadır. Bu, o dönem kimi medya kuruluşlarının da üzerine gitmesiyle evanjelik liderlerin yolsuzluklarının ortaya çıkmasına bağlanabilir. Homoseksüellikle mücadele eden televanjelist Jim Bakker’ın, eşcinsel olduğunun ortaya çıkması144, Ahlaki Çoğunluğun lideri Jerry Falwell’in, zimmetine para geçirdiği145 gibi iddialar, halkın evanjelizme olan güvenini zedelemiştir. Bu dönemde evanjelist Reagan devreye girmiş ve 1983’ü İncil yılı ilan etmiştir.146 İlerleyen yıllarda mezhebin yeniden toparlandığı görülmektedir. 


 “Yeniden doğmuş olduğunuzu ya da kendinizi İsa’ya adamanıza neden olan bir yeniden doğma deneyimi yaşadığınızı söyleyebilir misiniz?” 
“Evet” 
Şekil 2: Gallup anket sonuçları, yeniden doğmuş olduğunu kabul edenlerin yıllara göre dağılımıdır.147 

Bu soru, bir önceki sorudan daha sadık evanjelistleri ortaya çıkaran sorudur. Bu grafikteyse 80’li yıllarda yine benzer bir durum yaşandığı görülmektedir. Fakat bu düşüş yıllarından sonra mezhep inananlarında kayda değer bir artış dikkat çekmektedir. 11 Eylül saldırılarıyla birlikte kendini evanjelist diye nitelendirenlerin %45’lerden yukarıya doğru tırmandığı görülmektedir. 


1.4.2. EVANJELİZM VE İSRAİL SEMPATİSİ ANKETİ 

Washington Post ve ABC News 2002 yılında yaptığı bir araştırmada siyasetevanjelizm ve İsrail sempatisi-evanjelizm arasındaki ilişkiyi ölçmeye çalışmıştır.148 

Tablo 1: İsrail’e sempati duyma oranı 

Bu tabloda en dikkat çekici olan %82,9 ile en yüksek sempati oranının cumhuriyetçi evanjelistlerde tespit edilmiş olmasıdır. Sadece evanjelist olduğunu bildirenlerin %61 oranında sempati gösterirken, cumhuriyetçi evanjelistlerde bu oranın çok daha yükseldiği görülüyor. Katolik ve Protestanların da aşağı yukarı aynı çıkması, oranlarından ziyade birbirlerine olan bezerlikleri nedeniyle dikkat çekicidir. Evanjelist tabirinin geçen yüzyıllar içinde anlamının dindar Hıristiyan ’dan, Hıristiyan siyoniste doğru kaydığı belirtilmişti.
 Öyle ki Protestanlığın bir alt kolu olan evanjelizm, zamanla Protestanlıktan ve Katoliklikten ayrı bir mezhep haline gelmiştir. 
Tabloda dikkat çeken bir diğer husus da, evanjelizmin siyasi olarak demokrat partiden, cumhuriyetçi partiye doğru kaymasıdır. Woodrow Wilson, Harry Truman, Lyndon Johnson, Jimmy Carter gibi ABD’nin evanjelist başkanları Demokratken, Ronald Reagan’dan itibaren gelen evanjelist başkanların cumhuriyetçi olduğu görülmektedir. 

George Bush cumhuriyetçi iken, evanjelizme mesafeli duran Bill Clinton ve mevcut başkan Obama’nın da demokrat partiden olması dikkat çekicidir. Bu değişim tabloya da yansımaktadır ve evanjelik oyların, Demokrat partiden Cumhuriyetçi partiye doğru kaydığı açıkça görülmektedir. Bush’un politik danışmanı Karl Rove, İncil’in Tanrı’nın sözü olduğuna ve kıyametin yakın olduğuna inanan Hıristiyan muhafazakârların, Amerikan seçmenlerinin %20’sini oluşturduğunu iddia etmektedir. Daha ilginciyse, bu aynı zamanda Rove’a göre Cumhuriyetçi partinin oy kullanan tabanını oluşturmaktadır.149 

Demokrat partiye oy verenlerin İsrail’e sempati duyma oranı da düşüktür. Hatta evanjelist dahi olsa, Demokratları destekleyenlerde sempati oranının %53,1 gibi yarıya yakın oranlara düştüğü görülmektedir. Dispensalizme inanan sayısı arttıkça İsrail’e sempati oranı da artmıştır. İsrail’e sempati oranı arttıkça, Hıristiyan siyonistlerin ve siyonistlerin eli Ortadoğu’da rahatlamaktadır. Bu rahatlama hem siyasi destek hem de maddi destek olarak kendini göstermekte dir. Çünkü evanjelik cemaat sadece maddi bağışlarla değil, Ortadoğu ile ilgili konularda İsrail lehine karar alınması konusunda da kamuoyu oluşturarak siyasi karar alıcıları etkilemektedirler. Evanjelizm konusunu bu kadar önemli yapan Amerikan halkının hemen yarısının buna inanmasıdır. Ve insan inandığının gerçekleşmesi için de mücadele verir. Evanjelistler, dispensalist inançları nedeniyle kıyametin kopması için İsrail’e candan destek olmalarına rağmen, Yahudileri pek de candan sevdikleri söylenemez. Nitekim özel görüşmelerinde bunu bazen dile getirdiklerine de rastlanmaktadır. Bu durumun en azından evanjelik liderler seviyesinde böyle olduğu görülmektedir. Jerry Falwell’in 
bir konuşmasında, “Yahudilerden nefret etmeniz gayet normal. Çünkü sizin çalışıp çabalayarak kazandığınız paradan çok daha fazlasını bir Yahudi tesadüfen kazanabilir” dediği öne sürülmektedir.150 Yine aynı yerde Deccal’ın (Antichrist) kim olduğuna dair bir soru sorulduğunda, “Deccal kim olacak? Tabi ki bir Yahudi” demiştir. Billy Graham’ın sözleriyse kendisini bundan daha da zor bir durumda bırakmıştır. Graham’ın yaptığı bazı konuşmalar yıllar sonra ortaya çıkınca Yahudiler hakkında çok da samimi olmayan görüşlere sahip olduğu ortaya çıkmıştır. Nixon, başkanlığı sırasında Oval Ofis görüşmelerinin 500 saatlik bir kısmını gizlice kayda almıştır.151 1972 yılında geçen konuşmasında Nixon’a medyadaki Yahudi ağırlığının kırılması gerektiğini söylemektedir. Nixon’a eğer bir dönem daha seçilirse bir şeyler yapabileceğini aksi takdirde Yahudilerin ülkeye daha çok zarar vereceklerinden yakınmaktadır. Nixon, Hollywood’daki Yahudi etkisinden bahsedince Graham bu sefer de; “O Yahudilerden pek çok arkadaşım var. Hepsi de benim etrafımda dolanır ve beni çok severler. Benim İsrail’i sevdiğimi biliyorlar ya. Ama gerçekten ülkeye yaptıkları hakkındaki hislerimi bir 
bilseler. Ve bunu engelleyecek gücüm de yok.” demektedir. Bu görüşmeler 2002 yılında ortaya çıkınca; “30 yıl önceki bir görüşme. Ne söylediğimi pek hatırlamıyorum. Ama eğer kimseyi kırdıysam yürekten özür dilerim. Ben yıllarca Yahudiler ve Hıristiyanlar arasında köprü kurmak için çalıştım.” demek durumunda kalmıştır. 

Görüldüğü gibi evanjelistlerin İsrail’i desteklemeleri, bunun kıyametin şartlarından biri olmasından kaynaklanmaktadır. Diğer bir ifadeyle, Yahudiler, İsa’nın dönmesinde sadece araç olarak görülmektedir. Hatta İsa indikten sonra eğer Hıristiyanlığı kabul etmezlerse onlar da azap çekecek ve öleceklerdir. 
Bu kıyamet senaryosu çerçevesinde evanjelistler, Yahudileri kullanmaktadırlar. Akıllı siyonistlerin, bu durumun farkında olmaması imkânsızdır. ADL’den* Nathan Perlmutter, Amerika’da Gerçek Antisemitizm kitabında şunları yazmaktadır:152 * ADL (Anti Defamation League), Antisemitizme karşı mücadele veren en etkin İsrail lobilerinden biri. 

“Liberal Yahudiler kendilerinden son derece köklü bir biçimde farklı düşünseler de, Yahudiler Hıristiyan Sağın iç politika önceliklerine katlanabilirler, zira bu meselelerin hiçbiri, İsrail meselesi kadar önemli değildir. Bizim şu an İsrail’i desteklemek gerektiğine inanan dostlara ihtiyacımız var. Şayet Mesih gelirse, önümüzdeki seçenekleri o gün değerlendiririz. Şimdi efendiyi övüp mühimmatı ele geçirmeye bakalım.” Yazarın burada ‘iç politika öncelikleri’ ile evanjelistlerin zina, kürtaj, homoseksüellik, pornografi gibi konular karşısındaki tutumunu kastetmektedir. Yazar, bir kısım Yahudilerin özgürlükçü olmalarına rağmen, İsrail vatanı için buna katlanacaklarını belirtmektedir. Liberal olmak gibi bir kaygısı olmayan diğer Yahudiler ise mevcut durumdan zaten memnunlar. 


BÖLÜM - II 

EVANJELİZM’İN TÜRKİYE PLANI 


2.1. NİL VE FIRAT İDDİALARI 

“O gün Rab İbrahim’e ahdedip dedi: Mısır ırmağından büyük ırmağa, Fırat nehrine kadar diyarı senin zürriyetine verdim.”153 İşte Eski Ahit’te geçen bu ayet, evanjelistler ve siyonistler için ele geçirilmesi gereken toprakları göstermektedir. Evanjelistler için bu sınırlar arasındaki toprakları almak dispensalizmin şartlarından biriyken, siyonistler için inançları gereği vaat edilmiş toprakları göstermektedir. Nil ve Fırat arasındaki bu topraklar Irak, Suriye, Mısır, Sudan ve Türkiye’yi kısmen; Ürdün, Lübnan ve Kuveyt’in ise tamamını içermektedir. Bahsi geçen bölgelerin her zaman diken üstünde duran istikrarsız bölgeler olması dikkat çekicidir. Çünkü bu ülkeler, Amerika’nın evanjelist, İsrail’in ise siyonist ülküsü çerçevesinde sürekli manipüle edilmektedir. Bu ülkelerden Ürdün ve Lübnan hiçbir zaman istikrarı yakalayamamış ülkelerken, Sudan ise kendi iç sorunlarıyla başı dertte olan bir ülkedir. Irak, uzun dönem kargaşa içinde kaldıktan sonra şimdi Amerika ve İsrail’in istediği kadar istikrara kavuşmuştur. Fırat’ın ötesinde kalan Erbil yönetimi, işbirlikçi tavırlarından dolayı ödüllendirilmiş ve kendi hükümetlerini kurmayı başarmışlardır. Irak savaşı her ne kadar dışardan bakıldığında başarısız bir operasyon gibi gözükse de aslında amacına ulaşmıştır. Kuveyt ve Suudi Arabistan ne bilim alanında ne de askeri alanda ileri seviye ülkelerken, sahip oldukları zenginlik sayesinde görece bir istikrar yakalamışlardır. 

Türkiye’yi ilgilendiren kısmı, iddia edilen haritaya göre Adana, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Adıyaman’ı kapsamakta, bazı kaynaklarda ise Güneydoğu Anadolu’nun tamamı olarak gösterilmektedir. Türkiye için de bu bölgelerin istikrarsız olması dikkat çekicidir. 

 Evanjelistlere göre bu toprakların ele geçirilmesi İsa’nın dönmesini sağlayacak şartlardan biridir. Fakat bu planın Türkiye nedeniyle sekteye uğrayacağı belki de akim kalacağı anlaşılmaktadır. Bu korku, yaşanan Çuval Olayı ile iyice ayyuka çıkmıştır. 4 Nisan 2011 tarihli Taraf gazetesinde yayınlanan yeni Wikileaks belgelerinde, Kuzey Irak’ın ABD için önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Wikileaks tarafından açıklanan bu yazışmalara göre, Çuval Olayı olarak tarihe geçen 2003 Temmuzu’nda yaşanan Türkiye-ABD geriliminin ardında, bu iki ülke arasındaki menfaat çatışması vardır. Türkiye Irak’ın kuzeyinde bir Kürt yapılanmasına şiddetle karşı çıkarken, ABD ise birinci öncelik olarak bunu gerçekleştirme çabasındadır. Türk Özel Kuvvetlerine mensup 18 askerin Çuval Olayı ile etkisiz hale getirilmesi, Türkiye’de büyük bir şokla karşılanırken ABD tarafından bir başarı olarak görülmüştür. Olayla ilgili olarak Irak’ta bulunan hava indirme Tümen’inden Albay William Mayville, “Kerkük bugün kurtarıldı” demiştir.154 

Evanjelistler, Ahlaki konularda gösterdikleri hassasiyetten daha fazlasını Nil ve Fırat konusunda göstermektedirler. Nitekim Jerry Falwell bir konuşmasında, İsrail’den Nil ve Fırat arasındaki bütün toprakları işgal etmesini rica etmiştir.155 Falwell’in bu konuşması takipçileri tarafından da kabul görmüştür. Bir diğer ünlü evanjelist Pat Robertson da aynı sınırları Yahudilerin toprakları olarak göstermektedir. O da bu haritayı Fırat boyunca Suriye’yi sınırları içine alan ve oradan da Mısır’daki Nil’e kadar uzanan toprakları göstermektedir.156 
Robertson, İsraillilerin şimdiki hallerine acır. Çünkü şu anda sadece Beytullahim, Ramallah ve Batı Şeria onlarındır, Cenin ve Nablus için şu anda mücadele vermektedirler. 

Robertson’a göre Yahudilerin gidecek daha çok yolu vardır.157 Grace Halsell, Kehanet ve Politika adlı kitabında Nil ve Fırat arasında uzanan tüm vaat edilmiş toprakların 

Yahudilerin eline geçmesi için her gün dua eden üst düzey Amerikalı hükümet görevlilerinden bahseder.158 Tüm bu kaynaklar, İsrail’in sınırlarının komşularından sakınılmasından öte İsrail’e yeni topraklar kazandırılması gayreti olduğunu göstermektedir. 

Bunlardan başka İsrail ve evanjelistler arasında ne tür pazarlıklar yapıldığını bizzat gözleriyle gören gazeteci Serdar Turgut, başından geçen olayı gazetesinde de yazmıştır. 20 yıl kadar önce Washington’da geçen olayda, yazar, gazetesinin temsilcisi olarak Pentagon’a bir istihbarat yetkilisiyle görüşmeye gider. Görüşeceği kişi o dönem Türkiye masasındaki diğer görevliler gibi Yahudi’dir. Bu kişiler ABD kadar İsrail çıkarlarını da gözettiklerini açıkça ifade etmektedirler. Aradığı kişinin odasında olmadığını, bir grup misafiriyle görüştüğünü öğrenince onların odasına gitmeye karar verir. Odaya girdiğindeyse şaşırtıcı bir manzarayla karşılaşır. İstihbaratçı masaya bir harita açmış, sınırlarının bir bölümü Türkiye’nin güneydoğusuna da taşan, Kuzey Irak’ta yeni bir ülkeyi anlatmakta dır. Misafirleriyse, Barzani’nin Washington temsilcisi, Talabani’nin temsilcisi Behram Salih ve PKK Washington temsilcisidir.159 Irak savaşından yıllar önce böyle bir olayın yaşanmış olması dikkat çekicidir. Bu olayın ortaya çıkması, yaşanan Irak savaşıyla yapılan planların uygulama aşamasına geldiğini göstermektedir. 

 Yahudiler, Amerikalı dostlarından başka, bölgede kendi amaçlarına hizmet edecek grupları da kullanmaktan çekinmemektedir. Organik kimya profesörü Oded Yinon’un 1982’de İbranice yazdığı 1980’lerin İsrail’i İçin Bir Strateji* adlı rapor, siyonistler için bir el kitabı halini almıştır. Dünya Siyonist Örgütü tarafından Kıvunim. dergisinde yayınlanmış, ardından kitapçık olarak basılmıştır. Kitapta Siyonizm’in stratejik hedefleri ve zihniyeti hakkında çok önemli detaylar yer almaktadır. Yinon, makalesinin yazılı olarak çoğaltılması gerektiğini belirtmektedir. Çünkü ona göre alt rütbeli askerler aptaldır ve başka türlü izahtan anlamazlar. Yazılı olarak basılmasında bir sakınca görmemesinin nedeniyse Araplar cahildir; Arap – İsrail ilişkileriyle ilgili yazılıp çizilenleri hiç merak etmezler. 30 yıl kadar önce yazılmış bu eser eğer dikkatle incelenirse, yazarın ya medyum olduğu ya da yazılan strateji planının dikkate alınıp özenle gerçekleştirildiği kabul edilecektir. Yazar, eserinde, İsrail’in çevresindeki Arap komşularını ve kendine tehdit oluşturabilecek uzak Müslüman komşularını ele almaktadır. Ülkelerin sırasıyla analizini yapan yazar, her ülkenin zayıf 
noktasını ve daha nasıl zayıflatılabileceği nin yollarını göstermektedir. 

* Oded Yinon’un 1982’de yayınlanan makalesinin Türkçe başlığıdır. Orijinal adı: A Strategy for Israel in the Nineteen Eighties. 

. İsmi ‘Yönelim’ anlamına gelen dergi Siyonizm lehtarı yayın yapmaktadır. 

Yazara göre İsrail’in tüm Arap komşuları Batılılar tarafından mezhep ve aşiret esasınca kurulmuştur ve bu nedenle de istikrarsız rejimlerdir. Hatta yazar onları, Fransa ve İngiltere’nin 1920’lerde kurduğu iskambilden kulelerle benzetir. Bu siyasi yapılarına, sağlıksız ekonomik durumları da eklenince, İsrail’in aslında endişelenecek bir durumunun olmadığı ortaya çıkmaktadır. Ne var ki Yinon, bu şekilde düşünmemektedir. Kısaca çevre ülkelerin durumuna değinmek gerekirse: Arap ülkelerinin lideri konumundaki Mısır, 1967 savaşından sonra ağırlığını yitirmiştir. %50 Sünni Arap nüfusuna sahip ülkede bağımsızlık isteyen büyük nüfuslu azınlık grupları vardır. Ülkede tek düzgün işleyen kurum ordudur. Yolsuzluk, işsizlik gibi nedenlerle halk, yönetimden memnun değildir. Ülke, baskı rejimi ve Amerika’dan 1967’den beri aldığı yardımlarla ayakta durmaktadır. 

Suudi Arabistan ise sayılan diğer ülkelere göre daha refah düzeyi yüksek bir ülke izlenimi vermektedir. Fakat petrolden başka mamulü yoktur ve askeri yönden de zayıftır. Yoğun bir Filistin nüfusu barındıran Ürdün, yazara göre aslında Filistinlilere verilmeli ve böylece onlardan kurtulmalıdır. Suriye, yazara göre Filistinlilerin esas memleketidir. Orduyu Sünni askerler oluşturmasına rağmen yönetim kademesi Alevi’dir. Suriye sahilde Alevi, Halep’te ve Şam’da 
Sünni, alt kesimlerinde Dürzî bir yönetim olarak bölünmelidir. Yazarın tek memnun olduğu ülke Lübnan’dır. Çünkü ülkede yönetim zafiyeti vardır ve 
beş farklı de facto yönetim bulunmaktadır. 

İsrail’in uzak tehdidi Şii İran, Irak’taki Şiilerin de sempatisini kazanmıştır ve bu Irak için tehlikelidir. Pakistan 15 milyon, Afganistan 5 milyon ve Türkiye ise 12 milyon Şii-Alevi barındırmaktadır. Yazara göre Türkiye’de bulunan 6 milyon Sünni Kürt de Türkiye için tehdittir.160 

Dikkat edileceği üzere Prof. Yinon azınlıklar üzerinde önemle durmaktadır. Eserde kimi zaman Falanjistlerden kimi zaman Hıristiyan azınlıktan muhtemel tehdit olarak bahsedilmektedir. O dönemde İsrail’in neredeyse bütün komşularına kıyasla daha zayıf bir ülke olduğu için, diğer ülkelerin küçük parçalara bölünmesi gerektiğini öne sürmektedir. Böylece bu ülkeler boyut itibariyle küçülürken kendi aralarındaki çekişme nedeniyle de zayıflayacaklarını hesaplamaktadır. Eserde göze çarpan bir diğer nokta, yazarın Irak’la ilgili görüşleridir. Irak, Suriye’ye göre daha büyük bir tehdittir. Çünkü daha güçlü bir ordusu ve zengin petrol kaynakları vardır. Fakat Irak da aynı şekilde Şii tehdidi altındadır. Suriye’den farklı olarak ordu Şii, komutanlar Sünni’dir. Yazara göre bu durum ilerde sadakat sorunları yaşanmasına neden olabilir. Nitekim öyle de olmuştur. Savaş sırasında ordu komutanları olağanüstü çaba gösterirken, askerler Amerikan askerlerinin karşısına çıkmaktan imtina etmişlerdir. Irak da mezhep esasınca üçe bölünmelidir: güneyde Şii, Bağdat’ta Sünni, kuzeydeyse Kürt devleti. 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

143 Albert L. Winseman, “U.S. Evangelicals: How Many Walk The Walk?”, Gallup, Erişim: 
http://www.gallup.com/poll/16519/US-Evangelicals-How-Many-Walk-Walk.aspx (16 Aralık 2010). 
144 Kepel, s. 128. 
145 Peter Applebome, “Jerry Falwell, Moral Majority Founder, Dies at 73”, New York Times, 16.05.2007. 
146 Kepel, s. 150. 
147 Winseman, a.g.m. 
148 John Charles Tadayeski, “Evangelicals and the Republican Party: A Reinforcing Relationship for Israel”, 
(yayınlanmamış yüksek lisans tezi, Louisiana State University, The Department of Political Science, 2005), s. 37. 
149 Davidson, a.g.m. 
150 Halsell, a.g.e., s. 99. 
151 “Graham regrets Jewish slur”, BBC News, 02.03.2002, Erişim: 
http://news.bbc.co.uk/2/hi/americas/1850077.stm (26 Ocak 2011). 
152 Halsell, a.g.e., s. 102. 
153 Tekvin: 15/18. 
154 “Türkler Kerkük Valisini Vuracaktı”, Taraf, 4.04.2011. 
155 Vural, s. 77. 
156 Pat Robertson’ın resmi sitesindeki vaazlarından, Erişim: 
http://www.patrobertson.com/teaching/TeachingonIsraelTerritory.asp (14 Kasım 2010). 
157 Robertson, a.g.m. 
158 Grace Halsell’den aktaran, Vural, s. 40. 
159 Serdar Turgut, “İsrail-PKK işbirliği (Komployu gördüm)”, Habertürk, 02.06.2010. 
160 Yinon, a.g.e. 


7 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder