7 Kasım 2018 Çarşamba

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI, BÖLÜM 7

EVANJELİZM VE TÜRKİYE PLANI, BÖLÜM 7



2.2. İSRAİL LOBİSİ 

İsrail lobisi ifadesiyle anlatılmak istenen, İsrail çıkarları için gaye birliği yapmış dernek ve örgütlerdir. Hepsi farklı yapılanmalar şeklinde ve farklı meslek grupları tarafından oluşturulan bu örgütlerin tek bir noktadan aynı anda kurulduğu söylenemez. Ne var ki organize olarak hareket ettikleri rahatlıkla söylenebilir. Esasında İsrail lobisi ifadesiyle anlatılmak istenen çatı bir örgüt değildir. Kastedilen İsrail çıkarları için birlikte hareket eden bu dernekler ve üyeleridir. 
Evanjelistler kıyametin kopması için çalışırken, siyonistler de bu lobiler vasıtasıyla kendilerine vaat edilen toprakları ele geçirme peşindedirler. Evanjelist ve siyonist derneklerinin dirsek teması halinde olduklarıysa gözden kaçmamaktadır. Pat Robertson, Tom Delay ve Jerry Falwell gibi ünlü evanjelik liderler en büyük İsrail lobisi olan AIPAC üyesidirler.161 İsrail devlet adamlarının dahi ABD’ye geldiklerinde çoğu zaman öncelikle evanjelik liderle görüşmesi de birbirlerini ne denli desteklediklerinin bir göstergesidir. 

2.2.1. İSRAİL LOBİSİNİN FAALİYETLERİ 

ABD’de yaşayan Yahudi halkının eğitimli ve zengin olması İsrail lobisinin işini oldukça kolaylaştırmaktadır. Lobinin yapması gereken zaten bilinçli olan Yahudileri, İsrail davasıyla ilgili konularda haberdar etmekten ibarettir. Medyayı da elinde bulundurmanın avantajlarını kullanarak kısa zamanda organize olup kendi görüşlerini siyasi karar alıcılara iletebilmekte hatta kabule zorlayabilmek tedirler. Nüfuslarının az olmasına rağmen bu bilinç hali sayesinde ve seçimlere katılmada gösterdikleri hassasiyet sayesinde dikkate alınan bir toplum haline gelmektedirler. 
Yahudi sermayedarları sayesinde ABD’nin önde gelen basın yayın kuruluşları da lobinin sözcülüğünü yapmaktadır. Aydoğan Vatandaş, Armagedon adlı kitabında, Harp Akademileri’nde görev yapan öğretim üyesi bir kurmay albayın lobi ile ilgili şu görüşlerine yer verir, “En önde gelen üç TV şebekesinden ikisi olan NBC ve CBS ortakları Yahudi’dir. Aynı zamanda En yüksek tirajlı ve siyasi etkinliğe sahip gazetelerden New York Times, New York News ve Washington Post’un sahipleridirler”.162 Bunun gibi Yahudi patronlu medya kuruluşları yanında siyasi ve maddi çıkar nedeniyle İsrail yanlısı yayın yapan medya organları da vardır. Wall Street Journal’ın eski editörü hakkında, “Shamir, Şaron, Bibi… Bu adamlar ne isterse istesin bana uyar” dediği iddia edilmektedir.163 Ayrıca Commentary, New Republican ve Weekly Standard gibi dergilerin de bu gibi nedenlerle İsrail’i şevkle savunduğu belirtilmektedir.164 Daha önce makalesinden bahsedilen Oded Yinon da İsrail hayranı liberal Amerikan basınından bahseder.165 

Medyanın bu etkin kullanımı, bilgilerin hızla Yahudi halkına iletilmesini ve uyarılmasını sağlamakta ve her türlü Yahudi karşıtı davranış, geri adıma zorlanmaktadır. Bir CNN yöneticisi İsrail karşıtı bir haber yaptıklarında, bir günde 6000 elektronik posta geldiğini ifade etmektedir.166 Siyasi olarak başta Kongre’yi olmak üzere, siyasi karar alıcıları “bilinçlendiren” dernekler de vardır. Bunların başında AIPAC, ADL, WINEP gibi dernekler gelir. WINEP (Washington Institute for Near East Policy), diğerlerinden farklı olarak lobinin fikir takımını oluşturmaktadır. Bünyesinde çalıştırdığı akademisyenler ve Ortadoğu uzmanı 
askerler ve gazeteciler vasıtasıyla bilimsel kaynaklar üretmektedir. Enstitünün İngilizce, Türkçe ve Arapça yayın yapması dikkat çekmektedir. 

En etkili örgüt olan AIPAC (American Israel Public Affairs Committee), Kongre binasına iki blok uzaklıktadır. Bu sayede İsrail’le ilgili bir konu gündeme geldiğinde zaman kaybetmeden senatörleri, Temsilciler Meclisi üyelerini ve ilgili Komite üyelerini bilgilendirmek amacıyla hazırlanan raporu bunlara ulaştırabilmekte dir. 167 Adından da anlaşılacağı üzere Amerikan-İsrail Kamu İşleri Komitesi, iki millet arasındaki diyaloğun üst düzeyde tutulması amaçlamakta dır. Derneğin yaptığı tüm etkinlikler İsrail sempatisi ve desteği kazanmaya yöneliktir. Bir kısım Amerikalı Ortadoğu uzmanları, İsrail’e karşı sempati kazandırma işini lobinin üstlendiğini, fakat bu görevin çoğunu 

AIPAC’ın hallettiğini belirtir.168 Bazı Amerikalı akademisyenler, Ortadoğu ile ilgili yasa çıkartılacağı zaman, AIPAC ve Hıristiyan Koalisyonunun Kongreyi etkilemek için birlikte hareket ettiklerinden bahseder.169 

En eski Yahudi derneklerinden biri olan ADL, antisemitizme karşı mücadele verir. Derneğin temel yayın organları incelendiğinde, açıkça Siyonizm için mücadele verdiği anlaşılmaktadır. Bu sırada halkı bilinçlendirmek için medyayı kullandığını ve hükümetleri bilinçlendirme görevi olduğunu açıkça ifade eder.170 Sadece ADL’nin değil diğer örgütlerin de amaçlarını açıkça ifade ettikleri yayınlarında görülmektedir. Tüm dernekler, Ortadoğu ile ilgili alınan kararlardaki etkilerini, İsrail karşıtı hareketleri nasıl önlediklerini derneğin başarısı olarak göstermeyi de ihmal etmezler. Bu başarılardan en önemlisiyse hiç şüphesiz yaptıkları baskı sayesinde İsrail için Kongre’ye aldırdıkları askeri ve mali yardımlardır. 

2.2.2. MALİ YARDIMLAR 

Siyonizm hareketi kendi gücünü sürdürmesi için gerekli olan mali yardımı evanjelik bağışlar ve Amerikalı Yahudi para babalarından başka, bizzat Amerikan hükümetinden de sağlamaktadır. ABD yönetim sistemine göre de bu yardım yasalarının kongreden onay alması gerekmektedir ve bu da lobi çalışmasıyla mümkün olmaktadır. Farklı kaynaklar, farklı rakamlar telaffuz etse de yıllık en düşük nakdi yardımın 3 milyar dolar olduğu anlaşılmaktadır.171 Bu yardım İsrail’e en çok yardım alan ülke unvanını kazandırmaktadır. Dahası bu miktar, ABD’nin geri kalmış ve gelişmekte olan ülkelere yaptığı yardıma tekabül etmektedir. Şimdiye kadar İsrail’in ABD’den aldığı doğrudan yardım miktarıysa, 2003 yılı itibariyle 140 milyar doları aşmıştır.172 Yıllık düzenli yardımların haricinde, olağanüstü durumlarda aldığı yardımlar, batı dünyasında OPEC 
petrol ambargosuna yol açacak kadar ciddi sonuçlar doğurabilmektedir. Ekim Savaşı* sırasında ABD’nin yaptığı 2,2 milyar dolarlık acil durum yardımı, böyle bir olayla sonuçlanmıştır.173  * 1973’teki Arap – İsrail savaşı

Tüm bu yardımların haricinde, Amerikan askeri modernizasyon ihaleleri de İsrail’e verilmekte, bu da İsrail için önemli bir kaynak teşkil etmektedir. Amerikalı Yahudilerin İsrail devlet tahvilleri alarak ülke sermayesine katkıda bulundukları da bilinmektedir. İsrail, bu yardımları lobi faaliyetlerinden başka, yeni yerleşim yerleri kurma, silahlanma hatta nükleer silahlar geliştirmede kullanmaktadır. Diğer ülkelerin aldığı şartlı borçların aksine, İsrail’in hibeyi gönlünce harcadığı anlaşılmaktadır. 

Ödedikleri vergilerin kendilerine hizmet olarak dönmeyip, hiç tanımadıkları insanların cebine gittiğini bilen kısıtlı sayıdaki Amerikalılardan başka hiç kimse, durumdan haberdar değildir. Emekli dış hizmet memuru olarak görev yapmış olan Richard Curtis, durumla ilgili şu ifadeleri kullanmaktadır: 

“Biz Amerikan vergi mükellefleri, ufacık İsrail devletine her yıl dış yardım ve askeri yardım çerçevesinde 6 milyar dolardan fazla para veriyoruz. Bu rakama federal bütçenin diğer bölümlerinden İsrail’e giden yüzlerce milyon dolar vergi mükellefi parası dâhil değildir. 

Amerika’nın İsrail’e yaptığı yardım daima hassas bir konu olagelmiştir. Kongre üyeleri yardımın toplam meblağını asla söylemezler. Eğer bunu açıklarlarsa belki de seçmenler İsrail’in aynı nüfus oranına sahip ve sakinleri federal hükümete vergi ödeyen ABD eyaletlerinden niçin daha çok para aldığının hesabını soracaktır.”174 

 Maalesef durumun farkında olan Amerikalıların ise duruma müdahale edecek güçleri yoktur. Bu duruma müdahale etmeye yeltenen Kennedy döneminin Illinois valisi Adlai Stevenson’ın hikâyesi ibretliktir. Stevenson, hazırladığı bir tasarıyla İsrail yeni yerleşim yerleri kurmaktan vazgeçinceye kadar yapılacak olan 150 milyon dolarlık yardımın askıya alınmasını istemiştir. İsrail’e kendi halkının ekmeğinden kesilerek yapılan yardımların bölgede huzuru sağlamaktan çok ABD’yi, daha da İsrail güdümüne soktuğunu düşünmektedir. Ne var ki Stevenson’ın başına olmadık dertler açılmıştır. Lobi, Stevenson’ın ismini çizmiş, Arap yandaşçılığıyla suçladıkları Stevenson’ın siyasi kariyerini bitirmişlerdir. Yeniden aday olduğunda hahamlar Stevenson aleyhine vaazlar vermiş, Yahudi mahallerinde el ilanları dağıtılarak, valinin seçilmemesi gerektiği ilan edilmiştir. Bu propaganda haricinde, işi garantiye almak için başka yöntemler kullandığı da anlaşılmaktadır. Çünkü seçimlerin hemen ardından 15 seçim sandığının  kaybolduğu, bazılarınınsa sandık görevlilerinin arabasında ya da evinde unutulduğu ortaya çıkmıştır. Stevenson, Yüksek Mahkemeye sandıkların yeniden sayılması için başvurduysa da bu talep, kabul edilmemiştir. Bu trajikomik olayın ardından, zaferin tadını çıkaran AIPAC başkanı Thomas Dine; “İsrail’e yönelik düşmanca tutumu ona seçimi kaybettirmiştir. İllinoisli Yahudi vatandaşların oyları onu defetmeye yetti.” demiştir.175 

 Lobinin İsrail aleyhine hareketlere ne kadar hassas bir tavır takındığı ve ne kadar acımasız tepki verdiği daha birkaç yıl önce gerçekleşen şu olaydan anlaşılabilir. Bu çalışmada da lobiyle ilgili en çarpıcı bilgileri sağlayan İsrail Lobisi adlı kitabın yazarı Harvard Üniversitesinden Profesör Stephen Walt, lobinin Amerikan dış politikasına etkisini gözler önüne sermiştir. Yazar eserinde, lobinin dış politikaya medya ve kamuoyu baskısıyla müdahale ettiğini ve bunun da Amerikan ulusuna zarar verdiğini vurgulamaktadır. Takibi yapılamayan ve gereğinden fazla Amerikan yadımlarının ve İsrail’e ihale edilen yersiz askeri modernizasyonların Birleşik Devletlere zarar verdiğini söylemesi, tüm dünyada yankı bulmuştur. Ne var ki bu durum Profesör Walt’un hayrına olmamıştır. Lobi yine harekete geçmiş ve kendisini acımasızca eleştiren bu adamı üniversiteden uzaklaştırarak işinden etmiştir. Böylece hem lobiyi eleştiren cezalandırılmış hem de böyle bir şeye kalkışabilecek olanlara gözdağı verilmiştir.176 Fikir hürriyetinin beşiği olan ABD’de bir akademisyenin üniversiteden uzaklaştırılması lobinin aslında ne kadar kudretli olduğunun da bir göstergesidir. 

2.2.3. GÜVEN SORUNU 

Önceki bölümlerde güvenle ilgili İngiltere olayından bahsedilmişti. Yahudiler, siyonistlerin desteğiyle İngiliz hükümetince dillendirilen Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması fikrine dahi, kendilerinden kurtulmaya çalışıldığından şüphelenerek, başlangıçta karşı çıkmışlardır. Bundan yıllar sonra 1980’li yıllarda bile kendilerine dini nedenlerle yardım eden ABD hakkında Oded Yinon, Amerikan vergilerinden gelen yardıma, dünyadaki gelişmeler nedeniyle çok uzun süre bel bağlanamayacağını belirtmektedir.177 Birleşik Devletlere dahi güvenemeyeceğini düşünen İsrail’in güvenebileceği başka hiçbir ülke yok demektir. 

 Bir kısım Yahudilerin, kendilerine çok büyük yardımları dokunmuş insanları, ilk yanlışlarında cezalandırdıkları anlaşılmaktadır. Bu isimlerden en dikkat çekici olanıysa İsveç kontu Folke Benedotte’tur. Kont Folke 2. Dünya Savaşı sırasında pek çok Yahudi’nin Nazi zulmünden kurtarılmasını sağlamış tarihi bir şahsiyettir. Bu hareketi Siyonizm’e meyilli olduğu yönünde değerlendirilmiş ve 1948 yılında Birleşmiş Milletler tarafından, Filistin’de barışın sağlanması için görevlendirilmiş tir. Ne var ki Kont Folke’un Yahudileri kurtarma sebebi tamamen insani nedenlerle dir. Yine bu duyarlılığı nedeniyle Filistin’de yaptığı incelemelerden sonra, yerlerinden edilen Filistinlilerin köylerine dönmeleri gerektiğini belirtmiştir. Fakat bu rapor siyonistlerin hoşuna gitmemiştir. 
Bu görevlendirmeden henüz üç ay sonra Kudüs’e girerken Stern Çetesi’nden* üç kişi tarafından suikasta kurban gitmiştir. En çarpıcı detaysa bu saldırganlardan birinin, daha sonra İsrail başbakanlığına kadar yükselen İzak Şamir olmasıdır.178 

 1967 Arap – İsrail Savaşındaysa İsrailliler, Amerika’nın Akdeniz’de bulunan istihbarat gemisi USS Liberty’i kendi toprak emellerine zarar verebileceği düşüncesiyle vurmuş ve 34 mürettebatını öldürmüşlerdir. Fakat böyle bir olayın gerçekleştiği, dönemin başkanı Johnson ve CIA’den başka kimse tarafından bilinmemektedir. Johnson ise tüm sadakatiyle İsrail’e desteğini sürdürmüştür.179 
Birleşik Devletler’de yaşayan Yahudilerin İsrail tutumu, her ne kadar kişiden kişiye değişiklik arz etse de genel itibariyle İsrail lehinedir. Buna örnek olarak, Jonathan Pollard olayı gösterilebilir. Bu olay, Amerikalı Yahudi vatandaşların asıl vatanları olarak ABD’yi değil İsrail’i gördüklerinin çok açık bir kanıtıdır. Hayatında hiç İsrail’de yaşamamış olan doğma büyüme Amerikalı Pollard, ailesinden aldığı Yahudi kültürüyle yetişmiştir. Donanma İstihbarat Servisi’nde (NIS- Naval Intelligence Service) yöneticilik yaptığı dönemde çaldığı istihbaratla, Amerikan tarihindeki diğer bütün gizli ajanları geride bırakarak tarihe geçmiştir. Yakalandığındaysa İsrail’i kastederek, 

“Devletimin menfaati için bu işi yaptım.” diyebilmiştir.180 

Profesör Walt ve Mearsheimer de Pollard’ın kaçırdığı bu belgeleri İsrail’e verdiği ve İsrail’inse bu belgeleri daha çok Yahudi’yi kurtarabilmek için Sovyet Rusya’yla takasta kullandığını iddia etmektedir.181 İlginç olansa İsrail’in, müttefikini azılı düşmanı Sovyet Rusya’ya satmasıdır. 

 ABD Genel Saymanlığına göre İsrail, Amerika’nın müttefikleri arasında en acımasız casusluk operasyonları düzenleyen ülkedir. İsrail, ABD’nin rakibi olabilecek tek ülke 

Çin’e de ABD askeri teknolojisi satmıştır.182 

Tarihi ilişkileri göz önüne alındığında Yahudi halkı ve Türklerin sıcak ilişkiler içinde olduğu görülmektedir. Buna örnek olarak diğer tüm milletlerin aksine din ve ırk ayrımı yapmayan Osmanlı, Yahudiler İspanya’dan kovulduğunda onlara kol kanat geren tek ülke olmuştur. Cumhuriyet dönemi Türkiye’si de Nazi zulmünden kaçan pek çok Yahudi’ye kucak açmıştır. Tüm bunlara rağmen Yahudi halkı arasında bir anket yapılması halinde Türkiye düşmanlığı çıkacağından kuşku yoktur. Muhakkak ki günümüzde yaşanan bazı gelişmelerin de bu duruma etkisi vardır. 
* Manda yönetimi İngiliz hükümetinin Filistin’i terk etmesi ve Filistin’de bir Yahudi devleti kurulması için mücadele vermiş olan silahlı siyonist örgüttür. İlginç bir not, örgütün İsrail ordusunun kurulmasıyla kendini feshetmesi dir. 

2.3. KÜRT – YAHUDİ İLİŞKİSİ 

 Yahudilerin, Kürtlerle ilişkisi diğer milletlerle olan ilişkisinden biraz daha farklıdır. Kürtlere karşı tutumunun diğer halklardan daha samimi olması, psikolojik olarak kader birliği yapmış olmalarına bağlanabilir. Yahudiler için durum değişmiş olsa da aynen Yahudiler gibi Kürtler de diaspora hayatı yaşayan bir millettir. Yahudiler, İsrail’in kurulmasıyla bu durumdan kurtulmuşken, Kürtler halen farklı ülkelerde azınlık olarak varlık göstermeye devam etmektedirler. Mezopotamya bölgesinde yıllarca iç içe yaşamış olmaları da birbirlerine karşı gösterdikleri sempatinin sebeplerinden biridir. Araplar için de benzer bir durum söz konusu olsa da Yahudiler ve Kürtler arasında toprak kavgası olmamıştır. Bu da iki millet arasında tarihi bir çekişmenin olmadığına işaret etmektedir. Yine aynı şekilde Müslüman Kürtler arasında cihat anlayışı, Arap milleti kadar canlı olmadığı için dini sebeplerle de bu iki millet karşı karşıya gelmemiştir. Dr. A. Medyalı, Kürdistanlı Yahudiler adlı kitabında tarihi gelişmeleri göz önünde 
bulundurarak, bu iki halkın müttefik olmaları gerektiğini ileri sürmektedir.183 

 Genel yaklaşım olarak Kürt ve Yahudi olmak üzere iki milletten bahsedilse de, bazı kaynaklarda Yahudi Kürt tabirinin de kullanıldığı görülmektedir. Bu durum, konuyla ilgili bir kavram karmaşasının yaşandığını göstermektedir. Kimi kaynaklar “Yahudi Kürt” diye müstakil bir milletin varlığından söz ederken, kimi kaynaklarsa “Kürdistan Yahudi”si ifadesini tercih etmektedir. 

2.3.1. YAHUDİ KÜRTLER 

Yahudi Kürt tabiri inanç olarak Yahudiliği kabul ederken, etnik olarak Kürt olan halkı ifade etmektedir. Yahudi Kürt ifadesi hem Yahudi hem de Kürt kaynaklarda geçmektedir. Kendisi de Kürtçe konuşan bir Yahudi olan UCLA* Profesörü Yona Sabar’a göre Kürdistan’da yaşayan Yahudiler, Asurî kralı tarafından İsrail’den sürülen Yahudilerdir.184 Bu verinin kesin olarak doğru olduğunu kabul etmek zordur. Sabar dahi eserinde bu şekilde bir kabul etme geleneğinin olduğundan bahseder. * University of California, Los Angeles. 

 Şaibeli bilgilerden başka tamamen uydurma efsaneler de söz konusudur. Bunlardan biri de cin efsanesidir. İsrail oğlu olan Hz. Süleyman’ın cinlerini beş yüz bakire bulmak için Avrupa’ya yolladığı, geri döndüklerinde Süleyman peygamber öldüğü için çok beğendikleri bu kızları kendilerine aldıkları gibi safsatalar da mevcuttur.185 İddiaya göre Yahudi Kürtler, bu evliliklerden doğan çocukların neslidir. 
 Yahudi Kürt ifadesini kullanmasa da Kürtler ve Yahudiler arasında etnik bir bağ olduğunu iddia eden çalışmalar da vardır. Bunlardan biri, 2001 yılında İsrail, Alman ve Hintli bilim adamları tarafından Hebrew Üniversitesi’nde yapılmış genetik çalışmadır. Araştırma aynı dil gurubunu konuşmasına rağmen, Arap ve Yahudi yakınlığından çok daha fazlasının Kürt ve Yahudi ırkı arasında görüldüğünü tespit etmiştir.186 Araştırmanın, Kürdistan olarak adlandırılan Türkiye, Suriye, Irak ve İran sınırlarının kesişim noktalarını kapsayan bölgedeki Kürtler üzerinde yapıldığı iddia edilmektedir. 

2.3.2. KÜRDİSTAN YAHUDİLERİ 

Kürdistanlı Yahudi tabiriyse, Kürdistan bölgesi olarak ifade edilen Kürtlerin yaşadığı bölgelerde yaşayan/ yaşamış olan Yahudileri ifade etmektedir. Kürdistan diye kastedilen topraklar farklı kaynaklarda ufak tefek değişiklikler arz etse de genel itibariyle şu şekildedir: Türkiye’de Doğu ve Güneydoğu Anadolu, Irak’ta Musul, Dohuk, Zaho, Amediye, Süleymaniye ve Kerkük, İran’da Erdelan, Mahabad, Suriye’de ise Ras Al-ayn, Darbissiya, Amuda, Kamışlı ve Derik’tir.187 
Siyasi açıdan olmasa da Kürt ve Yahudiler arasındaki ilişkiyi en iyi tasvir eden kitap Erich Brauer’in yazdığı Kürdistanlı Yahudiler olarak kabul edilir. Yazar kitabında kendi yaklaşımını şöyle özetler: 

 Kürt Yahudi teriminin çok net bir tanımını vermek kolay değil. Bir Kürt Yahudi’yi, Kürtlerin yaşadıkları topraklarda yaşayan ve Aramice (Targum) konuşan biri olarak en iyi şekilde tanımlayabiliriz; ancak, söz konusu bölgede Yahudilerin esas olarak Arapça konuştukları birkaç bölgeyi de dâhil etmeliyiz. (örneğin Nusaybin)188 
Tüm veriler dikkatle incelendiğinde Yahudi Kürt gibi müstakil bir etnik yapı yerine, Brauer’in Kürdistanlı Yahudi ifadesi daha kabul edilebilir gözükmektedir. Bu tez kabul edildiğinde, İsrail’in bölgedeki Kürtleri menfaatleri nedeniyle desteklediği kabul edilebilir. 

Kürtlerin de aynı şekilde, İsrail ile karşılıklı çıkar ilişkisi içinde olduğu söylenebilir. Çünkü Kürtlerin etnik temelli egemenlik arayışında olması halinde İsrail’den başka müttefiki olmayacaktır. Zira yoğun olarak bulundukları dört ülke, kendi toprak bütünlüklerine zarar gelmesine müsaade etmeyecektir. 

İsrail’in, Nil- Fırat arasındaki vaat edilmiş topraklar emeline ulaşması için bölgede, Suriye hariç, kendinden nüfus bakımından ve askeri bakımdan büyük olan ülkeleri karşısına alması söz konusudur. İsrail’in izlediği politika, bölgede bulunan azınlıklara egemenlik vaatleri vererek onları kışkırtmaktır. Böylece kendi içinde ciddi egemenlik sorunları yaşayan veyahut daha küçük, hazmedilir parçalara bölünmüş devletler amaçlamaktadır. 

 Egemenlik sorunu, sadece devletlerin kendi içindeki azınlıklarla değil, komşularıyla da yaşayabilecekleri bir sorundur. Nitekim Türkiye ve Kuzey Irak yönetimi arasında Kürt halkının vasisi olma çekişmesi daha da şiddetlenecek gibi gözükmektedir. Aynı durum Irak ve İran arasında Şii’ler nedeniyle yaşanmıştır. İran’ın, Irak’ta yaşayan Şii halkı kendi unsuru olarak görmesi ve Şii’lerin de İran sınırlarındaki Kum’u inanç merkezleri olarak görmesi, iki ülkeyi savaşa sürüklemiştir. Ariel Şaron, savunma bakanı olduğu dönemde bu savaştan duyduğu mutluluğu, “İranlılar ve Iraklılar birbirlerini öldürdükleri müddetçe, geceleri rahat uyuyabiliriz.” diyerek dile getirmiştir.189 

 Bugün de bölge Kürtleri için İsrail, tek dayanak noktasıdır. İsrail, güçlü askeri yapısıyla Kürtlerin askeri eğitimine destek verebilecekken, ekonomik gücü sayesinde de onlara mali destekte de bulunabilecek seviyededir. İsrail’in daha önceden farklı bölgelerde parçalanmış olarak yaşayan bir diasporadan, egemenliğini sağlamış bir devlete dönmesi de Kürt halkı için emsal oluşturabilir. Tüm bu nedenler, bu iki halkın bölgedeki müttefikliğini makul hale getirmektedir. İsrail-Kürt Liginin kurucusu ve Netanyahu ve Barak hükümetlerinde siyasi danışmanlık yapmış olan Muti Zaken de bu ittifakın mantıklı olduğundan bahseder. 23 Şubat 1993 yılında Jerusalem Post’ta yayınlanan makalesinde, Arap olmayan bir millet olarak Arap idaresinin zorluklarını yaşayan Kürtlerin, istediğini başaran İsrail’e hayranlık duyduğunu belirtmektedir. Zaken, Kürtlerin 
büyük bir kısmının İsrail’i bir model olarak gördüğünü, bu yüzden desteği hak ettiklerini ileri sürmektedir.190 

 Yahudilerin bölgeye nasıl geldiklerini açılayan ilk kaynak Eski Ahit’tir. Buna göre Samarya’yı* fetheden Asurî kralı, bir kısım Yahudileri Halep, Habur, Gozan ve Med. şehrine sürmüştür.191 * Batı Şeria’nın kuzeyi. . M.Ö. 6. yüzyıl ve 9. yüzyılda Dicle ve Fırat nehirleri arasında hüküm sürmüş imparatorluktur. 

 Kürdistanlı Yahudi ifadesini kabul edildiğinde, Kürdistan diye adlandırılan bölgede bulunan Kürdistanlı Yahudi nüfusuna da değinmek gerekir. Kürtlerin tarihleri boyunca bir bütün içinde devlet olarak varlık gösterememiş olmaları, tarihleri ve yaşamlarıyla ilgili sağlam ve güvenilir bilginin elde edilememesine neden olmuştur. Mevcut bilgiler o dönemde bölgede bulunmuş seyyahlara ait bölük pörçük bilgilerdir. Araştırmalar neticesinde en eski bilgi olarak Tudelalı Benjamin adlı seyyahın gezi notlarına ulaşılmıştır. Benjamin’e göre 12. yüzyılda Kürdistanlı Yahudilerin yaşadığı yerler, Musul (Ninova), Nusaybin, Cizre ve Amediye’dir.192 Bir başka seyyah ve aynı zamanda haham olan David, 1827 aldığı notlarına bu yerleşim yerlerine Urfa, Antep, Diyarbakır, Zaho, Dohuk ve Erbil’i de dâhil eder. Haham David’e göre bölgede 1875 aile ve 15 sinagog bulunmaktadır.193 

 Yüzlerce yıl önce bu topraklara sürülen Yahudilerden fırsatını bulanlar, yeniden eski topraklarına dönmüşlerdir. Fakat en büyük ilk göç, Osmanlı İmparatorluğu’nun yıkılmasıyla yaşanmıştır. Yaşadıkları bölgede çıkan anarşi ortamı, Yahudileri İsrail topraklarına göçe zorlamıştır.194 Bu dönmede 1900 kişinin göç ettiği ileri sürülmektedir. 

Bundan sonraki büyük göçse, İsrail devleti kurulduktan sonra gerçekleşmiştir. 1950 ve 1951 yıllarında gerçekleşen bu toplu göçte, 125,000 kişi havayoluyla İsrail’e taşınmıştır.195 Ezra ve Nehemya olarak adlandırılan bu göç operasyonunun ardından, İsrail’de yaşayan Kürdistanlı Yahudi nüfusunun 200,000 olduğu tahmin edilmektedir.196 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

161 Walt-Mearsheimer, s. 31. 
162 Aydoğan Vatandaş, Armagedon, Timaş Yayınları, İstanbul, 2008, s. 43. 
163 Walt-Mearsheimer, s. 39. 
164 Walt-Mearsheimer, a.g.e. 
165 Yinon-Shahak, s. 24. 
166 Walt-Mearsheimer, s. 40. 
167 Şahin, ss. 207, 208. 
168 Tadayeski, ss. 46, 47. 
169 Kiracofe, a.g.m. 
170 Derneğin resmi sitesi, Erişim: http://www.adl.org/about.asp?s=topmenu (12 Aralık 2010). 
171 Şahin, s. 206. ve Walt, Mearsheimer, s. 11. 
172 Walt-Mearsheimer, s. 11. 
173 Walt-Mearsheimer, a.g.e., s. 14. 
174 Halsell, a.g.e., s. 118. 
175 Vatandaş, s. 38. 
176 Doç. Dr.Emin Gürses’in kitap için yazdığı önsözden, Stephen M. Walt, John J. Mearsheimer, İsrail Lobisi, Çev. Elif Ocak, Profil Yayıncılık, İstanbul,2007, s.6. 
177 Yinon-Shahak, s. 22. 
178 David Hirst, The Gun And The Olive Branch kitabından aktaran: Christopher J Davey, “The Israel-Palestine Conflict:Reality and the Demise of Evangelical 
Christianity”, Zadok, S128, Summer 2003. s. 6. 
179 Hirst, a.g.m., s. 109. 
180 Halsell, a.g.e., s. 116. 
181 Walt-Mearsheimer, s. 18. 
182 Walt-Mearsheimer, a.g.e., s. 18. 
183 Abdülhamit Bilici, “Kürt Yahudiler”, Aksiyon, Sayı 291, 01.07.2000. 
184 Yona Sabar, Bir Antoloji: Kürdistan'ı Yahudilerin Halk Edebiyatı, Çev. Selahattin Çelik, Doz Yayınları, İstanbul, 2005, s. 14. 
185 Hakan Yılmaz Çebi, İsrail’in Şifresi, Pegasus Yayınları, İstanbul, 2009, s. 107. 
186 Sergey Minasian, “The İsraeli-Kurdish Relations”, 21st Century, no: 1, 2007. 
187 V. Minorsky-T. Bois-D.N. Mac Kenzie, Kürtler ve Kürdistan, Çev. Kamuran Fıratlı, Doz Yayınları, İstanbul, 2004, ss. 12, 13, 14. 
188 Erich Brauer-Raphael Patai, Kürdistanlı Yahudiler, Çev. Fahriye Adsay, Avesta Basın Yayın, İstanbul, 2005, s. 51. 
189 Vatandaş, s. 60. 
190 Bilici, a.g.m. 
191 Sabar, s. 17. 
192 Brauer-Patai, ss. 61, 62. 
193 Çebi, s. 110. 
194 Sabar, s. 38. 
195 Brauer-Patai, s. 14. 
196 Bilici, a.g.m. 


8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder