12 Mart Muhtırası: Vesayetin Pekişmesi ve Ara Rejim Süreci. BÖLÜM 1
(12 Mart 1971- 14 Ekim 1973)
Dr. Tekin ÖNAL.,
Özet: Bu makale 12 Mart 1971 askeri muhtırasıyla başlayıp 14 Ekim 1973 genel seçimleriyle son bulan ara rejim dönemini incelemektedir. Makale muhtıranın ana sebebi olarak Ordu’nun istediği idarecileri işbaşına getirmek ve kendi reformlarını halka dayatmak amacıyla milli iradeyi bir tarafa bırakıp, ara yönetimi kurduğu tezini savunmaktadır.
Giriş
1960’lı yılların sıkıntılı olayları 70’li yıllara da yansımış, öğrenci hareketleri nitelik değiştirerek, birtakım gerilla grupları silahlı eylemlere başlamıştır. Aslında Avrupa’da başlayan öğrenci eylemleri belli bir süre sonra durulurken, bu eylemlerin Türkiye’ye etkisi sanıldığı kadar çabuk geçmemiştir. Haziran 1970’te devrimci sendikalar 20 bin kişiyle Tuzla’dan İstanbul’a yürürken, biri polis olmak üzere, dört kişi hayatını kaybetmiştir. Bunun üzerine Hükûmet 16 Haziran’da “İstanbul ve Kocaeli illerinde önceden yapılan tahrik ve alınan tedbirler sonucunda vuku bulan hadiselerin yatıştırılması sırasında devlet kuvvetlerine karşı mukavemet ve amme tesislerini tahrip şeklinde tezahür eden hareketler bir ayaklanma mahiyetini almış bulunduğundan”1 her iki ilde bir ay süre ile sıkıyönetim kararı almıştır. Eylül’de bir grup Ankara’da Ürdün Büyükelçiliği’ni işgal ederken, diğer bir grup ise Kurtuluş Parkı’nda “Komünizm her görüldüğü yerde ezilmelidir. K. Atatürk” yazılı bir ışıklı pano asmıştır. Aralık’ta ABD Büyükelçiliği önündeki polis kulübesi kurşunlanırken, diğer taraftan da bazı banka şubeleri soyulmuştur. Ankara-Eskişehir ve Ankara-Konya yollarının trafiğe kapatılması ise bardağı taşıran damlalardan olmuştur.2 Ayrıca muhtıranın dış etkilerine bakıldığında, İdris Küçükömer’in yorumuyla “Demirel, kendine göre deneyleriyle yeni bir denge kurmaya çalıştığında, emperyalizmin bazı sahalardaki oyunlarıyla uyuşmaz bir pratiğe girmiş”,3 Hükûmetin iç ve dış sorunlardaki tutumu, Batılı müttefiklerin gözünde güvenilir olmayan bir Türkiye yaratmıştır.4
U-2 Hadisesi, Ortadoğu sorunu, haşhaş ekimi anlaşmazlığı gibi meselelerde ise ABD’nin gözünde güvenini yitiren bir Türkiye’nin ortaya çıktığını, ayrıca CIA’nın 12 Mart’a doğrudan müdahil olduğunu da bizzat dönemin Dışişleri Bakanı İ. Sabri Çağlayangil anlatmıştır.5 Ancak Erim Hükûmetinin Başbakan Yardımcısı Sadi Koçaş, haşhaş yasağının CIA ile hiçbir alakasının bulunmadığını, Başbakan Erim’in haşhaş ekim bölgelerine Amerikalılar vasıtasıyla sanayi tesisleri kurdurmayı planladığını dile getirmiştir.6 Banka soygunları, kaçırılmalar ve anarşinin günlük olaylar haline geldiği bu dönemde, insanlar sabah okula giden çocuğunun akşam eve ne şekilde geleceği, daha doğrusu gelip gelmeyeceğinin tedirginliğini yaşamaktaydı.7 Bu cümleden olarak 4 Mart sabahı Ankara Balgat’taki Hava Üssü’nde görevli 4 Amerikalı askerin kaçırılması ve eylemi başında Deniz Gezmiş’in bulunduğu Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu’nun üstlenmesi sonucunda, yaklaşık 30 bin polis ve asker, şehrin giriş ve çıkışlarında tüm araçları durdurup arama yapmıştır.
Aramalardan sonuç alınamayınca bu defa örgütün karargâhı olarak görülen Orta Doğu Teknik Üniversitesi ablukaya alınmıştır. ODTÜ’de çıkan çatışmalarda 3 kişi hayatını kaybederken, Üniversite de süresiz olarak kapatılmıştır. Ülkede gerilimin artmasına sebep olan eylem üçüncü gününde sonlandırılmış ve Amerikalı askerler serbest bırakılmıştır. Ancak ordu olaylardan rahatsız olmuştur.
Faik Türün’ün ifade ettiği gibi 1968’de başlarında Cemal Madanoğlu’nun bulunduğu, bazılarını eski 27 Mayısçıların, bazılarını da yeni heveslilerin oluşturduğu sivil-asker bir grup devrimci bir araya gelerek, Korgeneral Faruk Gürler, Koramiral Kemal Kayacan ve Korgeneral Muhsin Batur ile görüşmüşler ve darbe hazırlıklarına başlamışlardır. Bundan iki yıl sonra, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Memduh Tağmaç’ın göz ardı edildiği darbe planları, 27 Ağustos 1970’te 2. Ordu Komutanlığından Kara Kuvvetleri Komutanlığına atanan8
Orgeneral Faruk Gürler’in 9 Mart gecesi devreye girerek “Bu hareketi durduracaksınız” sözleriyle rafa kaldırılmıştır.9 Aslında içerisinde Mahir Kaynak ve Mehmet Eymür gibi MİT mensuplarının da yer aldığı 9 Mart darbe planı, bizzat Kaynak’ın Genelkurmay Başkanı Tağmaç ve 1. Ordu Komutanı Türün’e haber vermesi üzerine akamete uğratılmıştır. Anlaşılan bu defa müdahale belli gruplar ya da cunta değil, Türk Silahlı Kuvvetleri adına emir-komuta zinciri içerisinde olacaktır.
Adı geçen genç subaylar sadece Ordu içerisinde değil, dışarıda da Dev-Genç, THKP-C gibi yasadışı sol gruplarla temasa geçmiş ve bu gruplara türlü vaatlerde bulunmuşlardır.
Cumhuriyet Gazetesi’nin yayınladığı “Mahir Çayan” dizisinde geçen ifadelere bakılacak olursa olayın vahameti daha net anlaşılacaktır:
“9 Mart 1971 Salı günü gecesi, THKP-C kadroları da beşer kişilik gruplar halinde değişik evlere dağıtılmışlardı. Yüzbaşı İlyas Aydın, Selçuk Şahin Polat, Ertuğrul Kürkçü, Sinan Eren, İrfan Özbalcı ve DTCF’den iki kişi daha Emek’te bir balerinin evinde; Hüdai Arıkan, Şaban İba, Sinan Kazım Özüdoğru ve Yusuf Küpeli ise Sıhhiye’de karargâh olarak kullandıkları evlerde silahlarıyla birlikte düşmenin basılmasını, radyodan verilecek mesaja göre ve kendileriyle irtibatlı olan havacı subaylar aracılığıyla hazır bir şekilde beklemekteydiler. Ayrıca Ankara’da 11 Fakülteden 55 kişilik Dev-Gençli de beşer kişilik timler halinde ve her timin başına başkan olabilecek birer kişiden oluşan gruplarla, Ankara’nın değişik mekânlarında Dev-Genç’in kendi silah imkânlarıyla sabaha kadar
bekletildiler... Erterne edecekleri asker ve subaylar ile askeri depolardan silah temin edecekler, en önemlisi de Ankara Emniyet Müdürlüğü’ne el koyacaklardı...”10
Bu esnada isimleri en çok geçen üst düzey komutanlar şunlardır: Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Faik Türün’le birlikte 30 Ağustos 1973’te emekliye sevk edilecek11 olan Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Muhsin Batur, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Plan ve Prensipler Daire Başkanı Tümgeneral Celil Gürkan, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı Teknik Dairesinde görevli Tuğamiral Vedii Bilget, Tuğgeneral Ömer Çokgör, Havacı Tuğgeneral Aydın Kirişoğlu, Tümgeneral Şükrü Köseoğlu ve Tuğgeneral M. Ali Akar. Planlar programlar yapılmış, ihtilâlden sonra kurulacak Hükûmet ve Devrim Meclisinde kimler yer alacak, çalışmalar nasıl yapılacak, Devrim Konseyi nasıl işleyecek hepsi planlanmıştır.
Buna göre darbe sonrasında Cumhurbaşkanlığına Faruk Gürler, Başbakanlığa Muhsin Batur, Başbakan Yardımcılığına Celil Gürkan, Genelkurmay Başkanlığına ise Korgeneral Atıf Erçıkan getirilecekti. Gürler; Selim Bey, Batur; Yavuz Bey; Gürkan; Nuri Bey, Erçıkan ise Erci Bey rumuzunu taşıyorlardı.12
Ülkedeki huzursuz ortam Adalet Partisi’ni Demokrat Parti’nin devamı olarak gören Silahlı Kuvvetleri de derinden etkilemiştir. Ordu, Başbakana mektuplarla çeşitli reformların yapılması gerektiğini bildirmiş, bu durum da askeri müdahale söylentilerinin yaygınlaşmasına sebep olmuştur. Nitekim Ordu, tavrını 12 Mart’ta belli etmiş ve Cumhurbaşkanı, Cumhuriyet Senatosu Başkanı ve Millet Meclisi Başkanı’na verdiği muhtırayla, olağanüstü bir ara rejim dönemini açmıştır.13
Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, müdahaleyi Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bildirmek için MİT Müsteşarı Fuat Doğu’yu devreye sokmuştur. Doğu, derhal Sunay’a giderek durumu bildirmiştir. Ertesi gün bir darbe yapılacağı bildirilmiş ve Başbakan Süleyman Demirel’in görevi bırakması istenmiştir. Cumhurbaşkanı ise haberi Demirel’e Fuat Doğu’nun vermesini istemiştir. 12 Mart sabahı Fuat Doğu, Demirel’i arayarak, bir darbe olduğunu ve Cumhurbaşkanı’nın kendisinin Başbakanlık görevinden çekilmesi gerektiğini bildirdiğini
söylemiştir. Ardından da dört Komutanın imzalarını taşıyan Muhtıra metni TRT ve Meclis’e ulaştırılmıştır. Saat 13.00’da Muhtıra, TRT radyolarından tüm ülkeye duyurulmuştur.14
Muhtırada şu noktalar vurgulanmıştır:
1. Parlamento ve Hükûmet süregelen tutum, görüş ve icraatı ile yurdumuzu anarşi, kardeş kavgası, sosyal ve ekonomik huzursuzluklar içine sokmuş, Atatürk’ün bize hedef verdiği çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmak ümidini kamuoyunda yitirmiş ve Anayasa’nın öngördüğü reformları tahakkuk ettirememiş olup, Türkiye Cumhuriyeti’nin geleceği ağır bir tehlike içine
düşürülmüştür.
2. Türk milletinin ve sinesinden çıkan silahlı kuvvetlerinin bu vahim ortam hakkında duyduğu üzüntü ve ümitsizliği giderecek çarelerin partiler üstü bir anlayışla meclislerimizce değerlendirilerek mevcut anarşik durumu giderecek ve Anayasa’nın öngördüğü reformları Atatürkçü bir görüşle ele alacak ve inkılap kanunlarını uygulayacak ve inandırıcı bir Hükûmetin demokratik kurallar içinde teşkili zaruri görülmektedir.
3. Bu husus süratle tahakkuk ettirilmediği takdirde, Türk silahlı kuvvetleri kanunların kendisine vermiş olduğu Türkiye Cumhuriyeti’ni korumak ve kollamak görevini yerine getirerek idareyi doğrudan doğruya almaya kararlıdır.15
1- Muhtıra Sonrası Durum;
“Demokrasinin yıkılışı içten ve dıştan alkışlandıkça, sistemi yerleştirmek güçtür” diyen ve “Anayasa ihlali”16 olarak tanımladığı muhtırayı radyodan dinleyen Başbakan Süleyman Demirel, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a yazdığı mektubunda, durumu Anayasa ve Hukuk Devleti kavramlarıyla bağdaştırmanın mümkün olmadığını ifade ederek, Bakanlar Kurulu’nun istifasını bildirmiştir.17 Sunay ise yeni Hükûmet kurulana kadar Demirel’in görevine devam etmesini istemiştir.18 İşte bu sırada TSK’nın disiplinsiz davranışları nedeniyle dört General ve sekiz Albay’ın re’sen emekliye sevk edilmesini öngören kararnamesi sabık Başbakan Demirel tarafından imzalamıştır. Yani Demirel, başında bulunduğu Hükûmeti devirmeye çalışan askerlerin TSK’dan ilişiğini bizzat kendisi kesmiştir.
1966 yılında AP’li çoğunluk tarafından Cumhurbaşkanı seçilen Cevdet Sunay, AP’ye darbe niteliğindeki muhtıranın ardından sivil idarenin üstünlüğü ve Anayasal düzenin devamını korumak yerine, Generalleri tatmin edecek çözümlere yönelmiştir.19 Metin Toker bu dönemdeki çalkantılı siyasi hayatı istikrarsızlığa bağlarken,20 İnönü’nün “Sizin bildiğiniz iki darbe girişimi var, ancak biz on beş darbe girişimini daha hazırlık aşamasında engelledik”21 sözleri ise Ordu içerisindeki çalkantının ve darbe yanlısı birçok kişinin bulunduğunun kanıtı niteliğindedir. Öte yandan muhtıradan sonra Genelkurmay Başkanlığı’nda Devrim Anayasası komisyonunun kurulması ve Devrim Konseyi ya da Devrim Meclisi gibi yapılanmalara gidilmek istenmesi, muhtıranın çok da masum bir hareket olmadığını göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
Öte yandan ülkenin içinde bulunduğu buhrandan çıkış için çareler arayan grupların da bulunduğunu dile getiren Kurtul Altuğ, eğer bu gruplara cunta denilebiliyorsa, Türkiye’nin hemen her köşesinde bir cuntaya rastlamanın mümkün olduğunu ifade etmiştir. O’na göre kahvehaneler, postaneler, lokantalar, hatta evlerde bile birçok insan gruplar halinde çare aramaktaydı ve bu insanlar muhtıradan sonra vatan hainliğiyle suçlanmıştı. Ayrıca Altuğ, 27 Mayıs’ı amacının dışına çıkan DP iktidarının çağırdığını vurgularken, 12 Mart’ı acze düşen ülkede, devlet otoritesini zayıflatan bir iktidarın çağırdığını belirtmiştir.22
Ayrıca Demokratların artan şehir nüfusunu anlayamadığı, her şeye 1950’lerdeki tarım ülkesinin eskimiş değer yargılarıyla baktığı için ülkeyi çıkmaza götürdüğü 23 yorumuyla birlikte, onlarla aynı temele dayanan Adalet Partisi’nin bu yeni ihtiyaçları karşılamak üzere meydana çıktığı, ancak 12 Mart’a gelindiğinde onların da elinde sadece güvenilir halk yığınları kaldığı ifade
edilmiştir.24 Kuşkusuz bu güvenilir yığınlar da kısa bir süre sonra farklı limanlara yolculuk yapmaya başlayacaktır.
BU BÖLÜM DİPNOTLARI;
1 Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Fon Kodu: 30.18.1.2, Yer Numarası: 252.41.11. (Bu dipnottan itibaren
“Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi” kısaltılarak “BCA” şeklinde kullanılacaktır. Eğik çizginin (/); sol tarafı fon
kodunu, sağ tarafı ise yer numarasını ifade edecektir.)
2 Füruzan Tekil, Türk Demokrasisi İçinde Süleyman Demirel, Göktürk Yayınları, İstanbul 1976, s. 204-206.
3 “1970 Bütçesinin Reddi ve Demirel’in Geleceği”, Milliyet, 15 Şubat 1970.
4 İsmail Cem, 12 Mart, 1. Cilt (Yazılar), Cem Yayınevi, İstanbul 1973, s. 52.
5 İsmail Cem, Tarih Açısından 12 Mart, Cilt 2, Cem Yayınevi, İstanbul 1977, s. 48-52.
6 Sadi Koçaş, 12 Mart Anıları, CEM-MAY Dağıtım, İstanbul 1978, s. 148.
7 Koçaş, age, s. 15.
8 BCA, 30.11.1.0/357.35.6.
9 M. Ali Birand-Can Dündar-Bülent Çaplı, 12 Mart: İhtilalin Pençesinde Demokrasi, 9. Baskı, İmge Kitabevi, İstanbul 2008, s. 231-244.
10 Cumhuriyet, 21 Nisan 1996, s. 12.
11 BCA, 30.11.1.0/393.42.1.
12 Muhsin Batur, Anılar ve Görüşler (Üç Dönemin Perde Arkası), Milliyet Yayınları, İstanbul 1985, s. 233.
13 İsmet İnönü, Defterler (1919-1973), Cilt II, 3. Baskı, Haz: Ahmet Demirel, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2008, s. 1209-1210.
14 Birand-Dündar-Çaplı, age, 246-253.
15 Türk Basını, 13 Mart 1971. ; Erol Maraşlı, Balans Ayarları: Cumhuriyet Döneminde Askeri Muhtıralar, Metropol
Yayınları, İstanbul 2008, s. 230-231. ; Ayrıca Bkz. Mete Tunçay (Vd.), Cumhuriyet Ansiklopedisi 1923-2000, Cilt
3/1961-1980, 5. Baskı, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 2005, s. 263.
16 Yavuz Donat, Cumhuriyetin Kara Kutusu Süleyman Demirel Anlatıyor, Merkez Kitapçılık, İstanbul 2005, s. 82.
17 Tekil, age, s. 208-209. ; Demirel, muhtıranın verildiği gün Bakanlar Kurulu’nda konuşulanları şu şekilde
aktarmıştır: “Toplandık... Önce muhtıra okundu... Haklılık veren yoktu... Yüzde beş enflasyon, yüzde yedi kalkınma
hızı... Altı yıl sürekli sağlanmış... Ne ondan önce, ne ondan sonra Türkiye böyle bir dönem yaşamadı... Bu muhtıra
sebebi mi?” Donat, age, s. 83.
18 TC. Resmî Gazete, 12 Mart 1971, S. 13777.
19 Rıdvan Akın, Gazi’den Günümüze Cumhurbaşkanlığı 1923-2007, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2009, s. 97-98.
20 Metin Toker, Demokrasimizin İsmet Paşalı Yılları: İnönü’nün Son Başbakanlığı, 1961-1965, 2. Basım, Bilgi Yayınları, İstanbul 1992, s. 36.
21 Milliyet, 14 Aralık 1964, s. 1.
22 Kurtul Altuğ, 27 Mayıs’tan 12 Mart’a, Koza Yayınları, İstanbul 1976, s. 389-390.
23 Ali Gevgilili, “Mendereslerin Trajedisi”, Milliyet, 11 Mart 1972.
24 Cem, 12 Mart, 1. Cilt, s. 56-57.
2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder