25 Şubat 2019 Pazartesi

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 5

TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER.,  BÖLÜM 5


25- Komisyonumuzca 01.03.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Şemdinli İlçe Jandarma Komutanı Erdem YILMAZ: 

Patlama sesini duymadıklarım ama, ilçede bir karışıklık ve koşuşturmadan haberinin olduğunu, süratle istihbarat hizmet aracının da bulunduğu bölgeye gittiğini, gittiğimde aracın üzerinde tepinenleri gördüğünü, aracı daha önceki görevlerinden bildiğim, Kalabalığın da da gittikçe arttığını, kontrolden çıktığını, bağırıp, çağırıp, slogan attıklarını, esnafla görüşmeye çalışırken Ali Kaya Astsubayı yaklaşık bir 5-6 metre sağ tarafta gördüğünü, yüzünde de hafif bir kan parçası gördüğünü, Ali KAYA'mn kendisine"- Komutanım evraklarımız araçta kaldı, aracı mahvediyorlar, bize saldırdılar" dediğini, Hatta bir anda ilçedeki mevcut kuvvetlerinin yetersiz olacağı fikrine bile kapıldıklarını; kalabalığın kontrolsüz olup, kısa sürede 1 000 kişiyi geçtiğini, Kendisini önce Özcan İLDENİZ'in telefonla arayıp "-Komutanım saldırıya uğradık, ben emniyete doğru gidiyorum" dediğini, Kendisini de emniyette gördüğünü, Ali Kaya'yı, İlçe Jandarma Komutanlığının da çok merkezde obuası dolayısıyla, askerlerine, doğru garnizon komutanlığına, Taktik Alaya doğru götürün, şeklinde talimat 
verdiğini, sonra Özcan Astsubayı da Emniyette görüp aynı yere gönderdiğini, 
Çok kısa bir zaman sonra Emniyet Müdürlüğüne, hükümet konağına taşlı sopalı yoğun bir saldın başladığını, süratle komando bölüğünü çağırdığını, 
Şemdinli İlçesinde, Emniyet Müdürlüğünden kuzeye doğru Ziraat Bankası 
bulunduğunu, Ziraat Bankasının olduğu yere kadar kalabalık uzaklaşınca hükümet konağı ve Emniyet Müdürlüğü için riskin geçici bir süre ortadan kalkmış olduğunu, bu arada garnizon komutanının lojmanın camlarına taş atıldığını, hükümet konağının önündeki bayrağa saldın olduğunu, hükümet konağının ve emniyet müdürlüğünün aşağı yukan o cepheye bakan tüm camlannın kınldığını, 
Kalabalığı geriye doğru aldıklarında polis noktasının taşlandığı bilgisinin geldiğini, sonradan öğrendiğine göre, polis noktasında, naylon eritmek suretiyle oradaki sürekli memurların kullandığı kurt cinsi eğitilmiş köpeklere eziyet yapıldığım, güvercinlerin duvara çiviyle çakıldığını öğrendiklerim, İlk gün polis noktasında 4 polis bulunduğunu, oraya takviye kuvvet olarak Dağ Komando Tabur Komutanının bizzat kendisi, yanında yeteri kadar kuvvetiyle, gidip oradaki olaya müdahale ettiğini, Ertesi günü polis noktasının ateşe verildiğini, 
Araba ile Seferi Yılmaz'ın kitapevi arasındaki mesafenin en fazla 200 metre 
olduğunu, Olay yerine gittiğinde, devletin aracının tahrip edildiği, belki de uzaklaştumasa linç girişimi olabileceğini, Ali KAYA ile Özcan İLDENİZ'in gönderilmesi arasında çok zaman yok, onlan aşağı yukan peş peşe gönderdiklerini, tamamen koruma amaçlı gönderdiğini, Arabanın bagajında Saat 17.00 sıralarında ya da daha önce 16.00 sıralarında C. Savcısı, Milletvekili Esat CANAN'la araç üzerinde gerekli inceleme yapmak üzere olay mahalline beraber gittiklerini, Aynı anda da, henüz olay yerine gitmeden, Hakkâri Valisi, II Emniyet Müdürü, II Jandarma Komutanının helikopterle geldiklerini, kendilerine, gördüğü kadarıyla ve devam etmekte olan toplumsal faaliyetleri, ertesi güne de sarkabilecek, akşam alınabilecek emniyet tedbirlerini arz etmek üzere helikopter pistine gittiğini, Tanju Çavuş'un, Van'dan geri dönerkenki olayında bulunduğu yerde o silah seslerini duymadığını, Savcının hiçbir çalışma yapmadığını, bu arada, devlete ait aracın, yaklaşık 10 saat, belki de 11 saat tamamen kendi kontrollerinde olmayıp, kalabalığın kontrolünde kaldığım, İkinci olay olmasaydı bu sürenin 6 saat olabileceğim, bu sefer, tekrar, Savcı Bey geriye dönünce, kendisinin de beraber bulunduğunu, akşam 20.30 sıralarında, tekrar araç 
üzerinde gerekli incelemeyi yaptığını, İki adet el bombasının cinsinin Alman yapımı olduğunu, DME yazdığım, üç adet kaleşnikof bulunduğunu, 
Savcı Bey'in oradaki astsubaya tehlikeli olabilir diye ilk önce bombayı teslim ettiğini, Savcımn bunu sehven MKE diye yazdığım, savcının sehven yazdığını düşündüğünü, zaten seri numarasının aynı olduğunu, araç üzerindeki çalışma bitince, biz yaya olarak pasajm bulunduğu yere doğru geldiklerini, orada da polis arkadaşlarının tedbir aldığını, Akşam 10 sıralarında araç üzerindeki çalışma bitince, karanlık ve yeterli görüş imkanının olmadığını, Savcı Bey'in ertesi güne bıraktığını, O zaman, kendisinin de Savcı Bey'e eşlik ettiğini,Pasajın içini kendisinin de gördüğünü, ertesi günü savcı Bey'in pasaj içerisindeki 
keşfe kendisinin gittiğini, kendisinin eşlik etmediğini, Van Savcısının son derece gizli bir şekilde soruşturmayı yürüttüğünü, Bir bombanın patlaması 4-5 saniye sürebileceğini, 

26- Komisyonumuzca 01.03.2006 tarihinde bilgisine basvwm'«n Hakkari MİT Bölge Müdür Yardımcısı Seyfettin ŞENER; 

Seferi YILMAZ'a yönelik herhangi bir çalışmanın kendisinin göreve başladığı 
2004'ün Temmuzundan itibaren bugüne kadar herhangi bir çalışmaları olmadığını, Kendisinin de Şemdinli de olduğu, 9 Kasımda saat 12.00 sularında bir patlama meydana geldiğini, bu patlama sonucunda orada yer alan 2 tane Jandarma mensubunun eleman olarak belirttikleri Veysel Ateş ile birlikte orada tesadüfen bulunduklarını öğrendiğini, sonraki gelişmeleri, İlçe Emniyet Müdürlüğünde bulunması nedeniyle olayları ilk önce İlce Emniyet Müdürlüğünden takip etmeye çalıştığını, halk isyanı tabir etmek istemediğini ancak ufak çaplı bir toplumsal gösteri başladiğnı, daha sonra bu toplumsal gösterinin büyümeye başladığım, daha sonra güvenlik güçlerinin başta o dönemin valisi olmak üzere bir kriz masası oluşturduğunu, kriz masası tarafından güvenlik önlemlerinin alınmaya çalışıldığım, olayları yatıştırmaya yönelik girişimler olduğunu, sonunda da 11 Kasımda da olayların dinmeye 
başladığını, ondan sonra o bölgeden ayrıldığını, bunun dışında yoruma dayalı bilgi veremeyeceğini, 

27- Komisyonumuzca 22.02.2006 tarihinde bilgisine başvurulan Gazeteci- Yazar Murat YETKİN:

Ayın 11 'inde, Çankaya Köşkünde, Cumhurbaşkanlığı Köşkünde, Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülleri töreninde, gazete yöneticisi olarak davetli olduğunu, bütün, devletin yüksek yöneticileri de orada davetli bulunduğunu, bu törenin sona ermesinden sonra, Çankaya Köşkünde bir küçük resepsiyon verildiğini, kuvvet komutanları ve Genelkurmay Başkanın da orada bulunduğunu, 

Kendisi ve birkaç gazeteci arkadaşının, Jandarma Genel Komutanı Sayın Fevzi 
Türkeri'nin yanına giderek, işte, yakalananlar yada tutulanların üzerinden jandarma kimliği çıktığını, bunun ne anlama geldiğini sorduklarım, 
Onun da "-Soruşturma sonuçlanana kadar yorumda bulunmayacağım. Bu bir lokal olaydır. Güvenlik güçlerinin mücadele gücünü düşürmemek lazım." diyerek yakalanan kişilerin üzerinde jandarma belgeleri çıkmış olması konusuna da girmek istemediğini, "-Bunu Kara Kuvvetlerine sorun" diye bilgi verdiğini, kendilerinin üzerinden jandarma kimliği çıktığını, O'nun da Kara Kuvvetlerine sorun diye üstelemiş olduğunu, biraz ileride, yine aynı salonun içinde, Kara Kuvvetleri Komutanı Sayın Yaşar Büyükanıt'ın yanma gittiklerini ve "- 
Efendim, böyle böyle bir şey oldu, biz de Sayın Türkeri'ye sorduk, o da dedi ki, Kara Kuvvetlerine sorun, biz de size soruyoruz" dediklerini, Sayın Büyükanıt'ın ise "Ben bilmiyorum." dedikten sonra sorularında böyle bir şeyin bulunmaması, hiç aklımıza gelen bir şey olmamasına rağmen, "-Gazetelerde resmi çıkan astsubay benim yanımda görev yaptı. Çelik operasyonunda -bu, Kuzey Irak'a yapılan çok büyük bir operasyondu, 97 yılıydı zannediyorum- Peşmergeler bizimle işbirliği yaparken yanımdaydı. Çok iyi Kürtçe konuşur, suç işleyecek biri olduğunu sanmıyorum; ama, soruşturmada meydana çıkar." şeklinde 
beyanda bulunduğunu, Sayın Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök yanına da gittiklerim ve ona da bu soruyu sorduklarını, O'nun ise: "-Olaylara anında müdahale edildi. Van'daki asayiş komutam hemen Şemdinli'ye gitti. Biz, idarî soruşturma yürütüyoruz; ayrıca, adlî soruşturma yürüyor. Ben personelimi ne suçlarım ne korurum. Soruşturmanın sonucunu bekleyelim, yargıya güveniyoruz." dediğini, Dolayısıyla, orada bulunmalarının, o toplantıda olmalarının büyük bir şans olduğunu, Yaşar Büyükanıt'ın bunu ne amaçla söylendiğini gerçekten bilmediğini çünkü, akıllarında böyle bir soru olmadığını, 
Fevzi Türkeri'nin "-Bunu Kara Kuvvetlerine sorun" demesinin nedenini bilmediğini ama belki de, bunu, bu sorunun doğru olarak yöneltileceği şahıs hem oranın valisi olabileceğini hem de oranın esas bütün komutanlığının bağlı olduğu -Van'da galiba merkezi bölgedeki asayiş komutanlığı olduğunu, çünkü, kendi içlerini bilemediklerini Türk Silahlı Kuvvetlerinin belki kendi içinde, o anda farklı bir görevlendirme yapmış olabileceğini, şahısların jandarma kimliği taşımasına karşın, belki, başka bir şekilde görevli olabileceklerini, O konuda bir bilgi eksikliği olduğunu, Belirtmişlerdir. 

28- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Avukat Sedat TÖRE: 

"9 Kasım saat 11 .OO'de büroda bulunduğunu, bürosunun aracım park ettiği yere 40-50 metre mesafede olduğunu, bomba olup olmadığına tam olarak kanaat getiremediği bir ses duyduğunu, bomba atılan dükkânın pasajın içinde derinde yer aldığım, patlamanın ardmdan hemen balkona çıktığını, san montlu bir şahsın geldiğini arkasından da birkaç kişinin takip ettiğini, saat 11.00-11.30 arası bir vakitte halkın toplanmaya başladığım, arabanın karşısında 
bulunan Gökalp Markette kardeşini gördüğünü, uzaktan meraklı bir şekilde bakarak yaklaştığım, olayı adi bir kavga olarak tahmin ettiğini kardeşini almak için bürodan aşağı indiğini ve kardeşini alarak tekrar balkondan olayı takip etmeye başladığını ardmdan tekrar aşağı indiğinde vatandaşların pasaja bomba atıldı arabada da var dediklerini bunun üzerine yeniden balkonuna çıktığını, bu sırada Avukat Mehmet Ekici'nin duruşmayı yarım bırakıp geldiğini, Yüksekova'da çalışan, aslen Şemdinli'li avukat arkadaşı Abdürrezzak Ertaş'ında orada bulunduğunu, araca yaklaştıklannda kalabalığın arabayı hırpalamaya başladığını, aracm etrafının boşaltılması gerektiğini, Savcı Beyle irtibata geçip keşif yaptıracaklannı söylediklerini, o sırada olay yerine gelen Emniyet Müdürü, Kaymakam ve Avukat Mehmet Bey'in aracın üzerinde çıkarak halkı sakinleştirmeye çalıştığını, bu sırada ölüm haberi gelince ortalığın karıştığını, birkaç kişinin Kaymakam Beyle Emniyet Müdürünün üstüne yürüdüğünü, 5-10 dakika bu kargaşanın devam ettiğini, hemen büroya giderek üç avukat 
olarak ne yapacaklarını konuştuklarını, Mehmet Bey'in Yüksekova'da olduğunu bildiği Esat Canan'ı arayarak gelmesini rica ettiğini, bu sırada Shortland tipi zırhı bir aracın geldiğim, Veysel Ateş isimli şahsı araçtan aldığını, baro başkanım arayarak Van Barosundan avukat gönderilmesini istediğini, kalabalığın arabayı yakalım diye bağırdığım, araca zarar verilmemesi hususunda ikna edici konuşmalar yaptıklarım, bir saat sonra da Esat Canan ve Yüksekova'dan 9 tane avukatın intikal ettiğini, emniyete geçtiklerini, Kaymakam, Emniyet 
Müdürü ve Savcı Bey'in o sırada emniyette olduğunu, aralarında bir saat görüştüklerini, Savcı Bey'in olay yeri sakinleştirilirse keşfe gelebileceğini söylediğini, halkı uzaklaştırarak keşif için gerekli şartlan oluşturduklarım, yaklaşık yarım saat ila kırk beş dakika sonra Savcı Bey'in geldiğini, keşfin başladığım ve araçta bulunan belgeleri, silahlan, bombalan keşif tutanağına yazdırdıklannı, keşfin bitimine yakın havanın karardığım, keşif yaparken alanın 
sakin olduğunu, birden bire 20-30 tane mermi sesi duyduklarını, Emniyet Müdürü Tacettin Bey'e müdahale edilmesini söylediklerim, yaklaşık bir 10-15 dakika sonra tekrar bir silah sesi geldiğini, bir kişinin yaklaşarak ölüler olduğunu Sava Bey'e ilettiğini, üç tane kaleşnikofiı zapta geçirmek için yere koyduklarını, kalabalıktan birisinin elini silaha attığını hemen müdahale edildiğini, o esnada da Savcı Beyin aynlmasıyla keşfin yanda kaldığını, keşif tutanağına belgelerin geçtiğini, araçta bulunan dosyaların hepsini Esat Canan'a teslim ettiklerini, orada bulunan birkaç kişiye de aracın başında bekleyin, kimse yaklaşmasın dediklerini, Vali, Kaymakam ve Emniyet Müdürü'nün Sınır Taktik Alay Komutanlığında 
toplandığım, halkın yatışması için muhakkak keşfin bitirilmesi gerektiği konusunda hemfikir olduklarım, savcı beyin olay mahalli boşaltılırsa keşif yapılabileceğini söylediğini, emniyetin gelerek güvenliği aldığını ve Savcı Bey'in gelerek keşfi tamamladığını, elektrik kesintisi nedeniyle pasajda keşif yapılamadığını, Murat Şendoğan isminde bir jandarma başçavuşun zabıt tutanağım imzalayarak iki adet el bombasını teslim aldığım, zapta da MKE yapımı olarak geçtiğini gördüklerini, Van Cumhuriyet SavcılığVnm bu konuda inceleme başlattığım, Savcı Bey'in MKE yapımı olduğunu hatırlamadığım Murat Şendoğan'ın ise siyah bir poşetin içerisinde verilen iki bombayı poşetle aldığı gibi götürüp odasındaki dolaba bıraktığım, daha sonra istenildiğinde verdiğini bu bombaların ne yapımı olduğunu bilmediğini söylediğini, keşifle bulunmalarına 
rağmen ifadelerine başvurulmadığını, bu şekilde kafalan kanşnrarak olayın örtbas edilmek istendiğini, keşif esnasında karanlık olmasına karşın kameraların çekim yaptığım ve MKE yapımı olduğunun görüldüğünü, Van'daki dava açıldıktan sonra gidip mağdur, müşteki vekilleri olarak dosyalan aldıklarını, araştırırken bombaların değiştiğini gördüklerini, araçtaki iki tane el bombasının MKE yapımı olduğunun yazılı olduğunu bu hususun zapta geçmesi gerektiğim söylediklerini, Mehmet Ekici Bey'in müdahale ederek bu el bombalanmn hangi fabrikadan çıktığı, hangi seri üretimi olduğu belli mi diye sorduğunu, çağrılan bomba uzmanının MKE yapımı bombalarda seri. numarası bulunmayacağım söylediğini, ilçe jandarma bölük komutam Erdem Yılmaz'ında orada bulunduğunu, Kitapçıya atılanların Alman yapımı Spliter olduğunda şüphe olmadığı, ilk ekspertiz raporunda arabadaki bombalar için MKE yapımı denildiğini, ikinci incelemeden sonra ise Spliter olarak geçtiğini, hatırladığı kadanyla bombalann siyah bir poşetin içinde bulunduğunu, kamera çekiminde aracın şasi, motor numarası, silah ve bombalann kayda alındığım, CD'lerinin dava dosyasında yer alması gerektiğini çünkü delil niteliği taşıdığım/' 

29- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Metin KORKMAZ: 

" 1995 'ten beri Ozipek Pasajında esnaflık yaptığım, ayakkabı üzerine çalıştığını, 
işyerinin pasajda Seferi Yılmaz'ın dükkanına giderken sağda olduğunu, aralannda iki dükkân bulunduğunu, Olay günü sabah 08.00'de dükkânını açtığım, girişte Süvarioğlu Kırtasiye sahibiyle merhabalaştığmı, 09.00 civarında yabancı bir adamın geldiğini birini arar gibi kafasını içeriye soktuğunu, kapıda adamla yan yana olduklarını, adamın dikkatti bir şekilde Umut kitabevi tarafına baktığını, köyden gelen öğretmen olduğunu tahmin ettiğini, daha sonra o kişinin merdivenlerden aşağı indiğini ancak nereye gittiğini bilmediğini, televizyonda gördükten sonra o kişinin Ali Kaya olduğuna kanaat getirdiğini, yarım saat falan geçtikten sonra Seferi Ydmaz'ın da iş yerine geldiğini, daha sonra üç kişinin pasaja girdiğini bunlardan sabahleyin pasajda gördüğü kişinin önde olduğunu, yukarı kütüphaneye doğru gittiklerini. 

Esnaf komşusu Naif Erler'in de o sırada iş yerinde iki müşterisinin bulunduğunu, 
müşterilerden Zeydan ÖZEL'in bu adamları gördükten sonra, ben buradan korkuyorum, ben burada çay içemem, ben çıkacağım" dediğini, Patlamada ölen Mehmet Zahir Korkmaz'ın amcasının oğlu olduğunu, taksicilik yaptığını, o gün abisiyle annesini akraba ziyaretine götürdüğünü, öğle yemeğinde kendilerine 
misafir olduğunu, yemeği umut kitapevinde yaptıklarını, dükkanın iki bölümden oluştuğunu bir bölümün kütüphane bir bölümün de mutfak olarak kullanıldığını, kitabevinde çay ocağı ve yemek malzemelerinin bulunduğunu, patlamada ölen Mehmet Zahir Korkmaz'ın isteği üzerine salçalı yumurta yaptıklarım, yemek hazır olduğunda Seferi Yılmaz'ında arka bölüme geldiğini, pasajdaki komşuların da yemeğe geleceklerini, Seferi'nin onları çağıracağını söylediğini, Seferi'nin arkadaşları çağıracağından kapıya daha yakın bölümde ayakta olduğunu, o sırada şiddetli bir şekilde cam kırılma sesi duyulduğunu, Seferi'nin hemen 
kütüphaneye doğru giderek bomba diye bağırdığını, "bomba! bomba!" deyince bir tane bombanın yanlarına gelmiş olduğunu gördüklerini, ilk bombanın açık kapıdan atıldığım, kapı o anda açık olduğu için fark etmediklerini, ikinci bombanın ise camın kırılarak içeriye atıldığım, Seferi'nin bomba deyince, hem adamı takip ettiğini, hem de kendilerini uyardığını, Ölen amca oğlu'nun da ayağa kalktığı esnada bombanın patladığını, ilk bombanın ona tam isabet ettiğini, ilk bombayı görmediklerini, ikinci bombanın camdan kırılarak içeri atıldığını, 
Ali Kaya'mn olay sabahı pasaja iki sefer geldiğini, Seferi Yılmaz işyerine geldikten sonra pasaja girip çıktıklarım, ilk seferde Ali Kaya'mn tek olduğunu, ikinci seferde ise üç kişi olduklarını, bombayı atam bilmediğini ancak Ali Kaya'yı sabahleyin gördüğünü," 

30- Komisyonumuzca 30.03.2006 tarihinde Şemdinli İlçesinde bilgisine 
başvurulan Seferi YILMAZ: 

"1962 Şemdinli doğumlu olduğunu, Şemdinli Lisesi mezunu olduğunu, yaklaşık 5 yıldır kitapçılık yaptığım, daha önce bir itirafçının ifadeleri doğrultusunda yargılandığım ve 15 ağustos 1984 Şemdinli olaylarına katıldığı gerekçesiyle 15 yıl Diyarbakır, Eskişehir, Bursa cezaevlerinde yattığını belirtmiş devamında aynen; "9 Kasım 09.00-09.30 arasıydı ben kitapevini açtım. Her zamanki normal zamanda. Günlük gazeteleri filan okuyordum. O anda işte... Arada sırada sıkıldıkça koridorda dolaşıyordum, dışarıda, pasajm dışında güneşleniyordum. Tekrar içeride oturduğumda yanımda olan esnaf ayakkabıcı, kunduracı vardı Metin Korkmaz. Amcasının oğluyla beraber içeride oturuyorlardı. Ben kütüphanedeyken işte yemek yapalım dediler. Benim kütüphane iki bölümden oluşuyor. Köyden geldiklerinden dolayı her zaman köye gitme durumları yoktu. 
O gün de işte biz ikimiz yemek yapalım dediler. Kendileri yemek yaptılar. Ben de dışarı çıktım, arada koridorda dolaşıyordum. Yemeğe çağırdılar, yemeğe falan gel dediler, yemeğe gittim. Yaklaşık saat 11.30-12.00 arası o arada. Tabiî ben yumurtalı, salça yumurtalı tam pişmemişti, ben de biraz daha pissin dedim. İşte bunlar da böyle olsun diye, ben de biraz daha pişsinler. Israrım üzerine biraz daha kaynadı. Ben de dışarıda bir başka arkadaş vardı güneşleniyor onu yemeğe çağıracaktım. İşte görünürde tam perdeyi açarken cam sesi geldi. 

Bu cam sesi geldiğinde kendi camınım kırıldığını bilmedim tabiî. Daha işte pasajda birinin camının kırıldığım, kim kırdığını işte biraz daha hızlandım. Tam ikinci bölüme geçeceğim sırada baktım benim camım kırıldı ve yere dökülüyordu, hemen önümde de bir el bombası dönüyordu filan. Bir el bombası da beni geçmişti, ben onu fark etmemiştim öyle. Üst katta bilardo salonu var, bilardo toplan düşüyor, fark etmedim. Ben sadece ilk bombayı gördüm, bomba attılar diye kendimi hemen kalktım dışan attım. Merdivenlerin zaten başında yaklaşık 
2-3 metre önümde bir kaçan, patlamalardan kaçan birini gördüm. Zaten seslenmeyle birlikte bomba patladı. İşte kahverengi montluydu, sarışındı. Aramızda 3-4 metrelik bir mesafe vardı ve kovaladım, pasajdan sağa doğru kaçtı işte çarşıya falan. Ben de gelen esnafa patlama sesi diye, pasaja gelenler oldu esnaflardan. Ben de seslendim işte bunu kaçırmayın, işte kahverengi montlu, bombayı atan bu yakalayın diye. Yani, yaklaşık bir 30-40 metreden 
fazladır, S0 metreye yakın da kovaladım. Daha sonra işte ben onu koşan esnaflara gösterince, esnaflar tekrar onu kovalamaya doğru gitti ve ben de içerideki arkadaşları almaya döndüm; ama, pasajın çıkışında karşılaştığım ilk insana içeride yaralı insan üç kişiydi filan diye söyledim. İçeri girdiğimde, zaten kapıya girdiğimde Metin Korkmaz'in sesi geliyordu, işte beni kurtarın, yaralıyım biçiminde. Daha sonra iki arkadaşla beraber dışarı çıkardık, hastaneye kaldırdılar." dediği, Dükkânın iki bölüm olduğunu, arkaya perdeyle geçildiğini, 
Olay sırasında dükkân kapısının acık olduğunu, Dükkân kapısı açık olduğu halde camın niçin kırıldığı sorusuna, "İki tane atılmış, mutlaka koşmuştur ya da işte panik heyecandan..." cama atılmış olabileceğini, Olay sırasında neden ayakta olduğu, cam kırılmasına istinaden mi yerinden kalkıp hemen kapıya yöneldiği sorusuna, dışarıda arkadaşım yemeğe çağırmak için zaten ayakta olduğunu, paravanın arkasında olduğunu, tam elini perdeye atarken cam sesi geldiğini, özel olarak cam sesiyle değil ayağa kalkmadığını ama, tabiî perde açılıp cam kırılınca biraz daha hızlandığım, O camın önüne düşen bombayı gördüğünü, öbürünü görmediğini, fark etmediğini, Zaten merdivenin başındayken, kapının hemen önündeki basamaktayken bombanın patladığım, hemen duvarın kenara döndüğünü, herhangi bir yara filan almadığını, o esnada o kahverengi montlu şahsın, merdiven basamaklarım henüz inmemiş olduğunu, onu dükkanın 
önündeki yaklaşık 3,4 metrelik düz bir mesafede bomba patlamadan kaçarken gördüğünü, Bomba patladıktan sonra pasajdan, esnaftan çıkan olup olmadığı, bu adam oradan pasajın basma kadar koşarken şunu tutun diye bağırıp bağumadığı sorusuna, pasajda zaten ilk dükkânların açık, diğer ikisinin kapalı olduğunu, zaten birinin içeride yemek yaptığını, berberin kapalı, iddaa bayisinin zaten kapalı olduğunu, pasajın dışına çıktığında diğer esnafın pasaja doğru zaten koşuyor olduklarım, kendisinin onlara kaçanı göstererek bu adam 
bombayı attı, bunu^ kaçırmayın diye seslendiğini, orada Zeydan Özel ve birkaç kişi daha olduğunu, Zeydan Özel'e bu kahverengi montluyu kaçırmayın dediğini, bombayı atanın bu olduğunu söylediğini, diğer insanların da olduğunu ama isim olarak hatırlamadığını, tekrar içeri girdiğini yaralının çıkarılarak hastaneye getirildiğini, kendisinin de oradan tekrar beyaz aracın yanına döndüğünü, 
Bomba patladığında öğlen yemek saati olduğunu, yaklaşık 11.30-12.00 arası 
olduğunu, ama tam saat olarak bilmediğini, Patlama öncesi Metin ve Mehmet Zahir Korkmaz'ın öteki bölümde yemek yaptıklarını, o anda kendisinin onların yanında ayakta olduğunu İki bombanın atılması ve patlama süreleri konusunda Metin Korkmaz ile kendi ifadeleri arasında biraz çelişki olduğu, onun yemekle meşgul olduğu halde tam net bir şekilde bombanın önce kapıdan, ondan sonra camdan atıldığı şeklinde ifade verdiğini, kendisinin meşgul olmadığı ve aynı yerde oldukları halde nasıl atıldığım bilemiyor olması sorusuna, 
"Ben ona nasıl, ne, şu olarak demiyorum. Ben nasıl gördüysem, nasıl yaşadıysam ben onu anlatıyorum. Yani, şimdi ben olaydan sonraki fotoğrafları bir araya getirip bir şey oluşturmak değil, ben o olay anını anlatıyorum. Yemek, ikisi yemek yapıyor, Mehmet Zahir Korkmaz ile Metin Korkmaz ikisi yemek yapıyorlar. Ben ilk bölümde başta gazete okuyordum. Onlar uğraşırken ben pasajda dolaşıyordum, dışarı çıkıp geliyordum, içeri de geliyordum, fakat, 
beni yemeğe çağırdılar, yemek hazır dediler. Ben de yemek için gittim içeri. O zaman da Metin Korkmaz da ekmek almışlardı beni çağırdılar, yemeğin daha pişmediğini, biraz daha pissin diye ısrar ettim. Tekrar yemek... Cam kınlmasaydı ben yine dışan çıkacaktım, yani, arkadaşı yemeğe çağırmak için ben ayaktaydım yani. Ben dışarıya çıkmaya geliyordum ki, hatta bir iki adım attım, elimi perdeye attım cam sesi geldi yani. Ben o anda kim camın kırdığını, kendi camımın kırıldığım değil. Yani, perdeyi açtım bir baktım cam sesi geldi. Ben başka birinin camının kırıldığını düşündüm." cevabını verdiği, Dükkanın ön kapısı açık olduğu halde neden birinin kapıdan diğerinin camdan atılmış olabileceği sorusu üzerine bunu, "Adam alıyor eline bombasını cebine koymuş, pimini çekmiş, gelmiş o hızla birini savurmuştur, bunu da savururken en yakın kapının yanındaki 
cama değmiştir yani." şeklinde yorumladığını, Cam kırıldığında bomba atıldığının farkına vardığını, o anda önündeki bombanın yerde döndüğünü, yuvarlandığım gördüğünü, Metin Korkmazdın kapıdan atılan bombanın önce patladığını söylediği hatırlatılarak, hangisinin önce patladığı sorulduğunda, Metin Korkmaz'ın içeride olduğunu, kendini yere atmış görmüş olduğunu, yarımdaki yakın bombayı da görmüş olduğunu, ancak kendisinin hangi bombanın önce patladığını bilmediğini, kendisinin tek bir bombanın atıldığını fark ettiğini, ikinci bombayı fark etmediğini, yani patlayan mı ilktir ya da camdaki mi ilktir bunu 
bilmeyeceğini, Bombayı attığı iddia edilen kişiyi daha önce görmediğini, tanımadığını, ancak daha bomba patlamadan 3 metre önünde kaçarken gördüğünü, orta boylu kahverengi montlu, saçları arkaya doğru tarayan, sarışın, kumrala çalan saçları olan biri olduğunu, Arabanın yanma döndüğünde o zaman yanında 10-15 kişi falan olduğunu, aradığı insanı arabanın arka koltuğunda oturmuş olarak gördüğünü, aracın yanında da daha sonra kimliği açıklanan Ali Kaya'nın olduğunu, Ali Kaya'nın arabada oturmadığını, dışarıda arabanın solunda bekliyor olduğunu, arka bölümde de işte top sakallı, zayıf, uzun boylu, daha sonra ismi açıklanan Özcan Üdeniz'in olduğunu, Gelen insanların Ali Kaya'ya değil, içerideki insana doğru tepkilendiğini, işte kimliğini göster kimsin diye, hatta kendisinin de sorduğunu, Ali Kaya'nın "Bizim görevlimizdir, işte uzman çavuştur, yanlış yapıyorsun ben emniyettenim dediğini" ama 
bizden önceki insanlara da ilk önce ben TED AŞ memuruyum demiş olduğunu, 
Kendisinin arabanın yanında olduğu sırada Ali Kaya'nın hep ayakta olduğunu, ama kendisinden önce ulaşan 10,15, 20 kişi falan olduğunu, onların sonra Ali Kaya ile Veysel Ateş'in ikisinin de arka koltuğa oturduğunu söylediklerini, 
Şahsın koşarken nasıl telefonla arama yaptığının sorulması üzerine, kendisinden 
sonraki, kendisi pasaja döndükten sonraki esnafların bunu görmüş olduklarım, 
Telefonlarının jandarma tararından dinlemeye alındığını ve Sabri kod isimli birisiyle görüştüğünü, kendisine Almanya'dan ya da yurtdışından bir paketin geleceğini, bu paket meselesinin ne olduğu, Sabri (K)'nin kim olduğu, onunla ne görüştükleri sorulduğunda, Sabri (K)'yi tanımadığını, kendisinin de basından öğrendiğini, bunların gerçeği yansıtmadığını, böyle bir görüşme olsa bile, paket olsa bile bir insanı öldürme gibi bir şeyin olmaması lazım geldiğini, kendisinin öyle bir görüşmesinin olmadığını, o konuda mahkemelere gerekli ifadeleri verdiğini, Ali Kısıkyol'la telefon görüşmesi yapmadığını, bu konuda kayıtlar olduğunun hatırlatılması üzerine, kayıtların olabileceğini, çok farklı düzmece bir sürü şey de olduğunu, bunların düzmece olduğunu, telefonların kendisine ait olduğunu ve bunu izah ettiğini, Demokratik Toplum Partisinin bir delegesi, üyesi olduğunu, toplantılara gittiği zaman genelde kitapevinin açık olduğunu, Pasajda olan arkadaşların, farklı insanların baktığını, kendisinin telefonu her zaman çekmeceye bıraktığını, eğer telefon görüşmelerinde bir suç unsuru varsa mahkemenin kendisini yargılayıp ceza vereceğini, ama bu Ali Kaya'nın veya 
Veysel Ateş'in kendisini bombalayacak anlamına gelmemesi gerektiğim, 
Paket konusunun da açık olduğunu, teknik dinlemeden bahsedildiğini, bu gelen 
paketin, İran'dan, Irak'tan gelmediğini, PTT'nin denetiminde gelen bir paket olduğunu gelen paketin içinde ne olduğunun da belli olduğu, kendisiyle görüşmeleri olmadığını, kendi aralarında bir telefon görüşmesinin de olduğunu gazetelerden okuduğunu, MP3 player, işte Parker bir kalemin gönderildiği, değerinin bu kadar olduğunun kendi aralarındaki görüşmelerinde olduğu, 
Bu olay öncesinde, gerek askeriyeden gerekse emniyetten gelip herhangi bir şekilde yahu sen şu işleri yapıyorsun gibi bir görüşmede bulundular mı? Sorusuna bu konuda hiç kimseyle görüşmediğini, hiç kimsenin bu konuda ne çağırdığını ne de uyardığını, 15 yıl cezaevinde yattığını, Devlet nezdinde ya da askeriye nezdinde potansiyel olarak bir suçlu olarak görüldüğünü, tüm basın açıklamalarında fotoğrafının çekildiğini, izlendiğini, takip edildiğini, böyle küçük bir yerde değişik bir faaliyet içerisine girmesinin mümkün olmadığını bildiğini, 
Sabri (K) adlı birini, tanımadığını, bilmediğini, Sabri (K) adlı kişinin babasının memleketten gelmiş olduğu, onu kendisinin görüştürmüş olduğu şeklinde bir görüştürme olayının başından geçip geçmediği sorusuna, böyle bir şeyin başından geçmediğini, babasının zaten görüşmek isterse görüşme yollan  olduğunu, devamla "İşte bazı şeylere göre Almanya'da kalıyor, Almanya'dan uçakla çeker gider yani. Görüşme o açıdan çok önemli bir sorun, yani görüşemez gibi bir kaide yok. Hele bir talip olsaydı gelseydi, babası dese ben oğlumu göreceğim. Benim o konuda bir kaybım olmaz.", biçimde cevap verdiği,  Kendisinin Eskişehir Ceza evinde yattığı sırada ailesi Kürt olduğundan dolayı otellerde yer verilmediğini, yani oğlu dağlarda diye 87-88'lerde ailelerine otellerde yer verilmediğini; yani, kendileri içeride diye ziyarete gelen ailelerinin görüştürülmediğini, kendisinin bununla karşılaştığını, bu sıkıntıları bilen bir insan olduğunu, Dağda kimsesinin olmadığım, Ceza evinden çıktıktan sonra herhangi bir ceza almadığım, daha önce ceza evinde birlikte bulunduğu birinin, göndermiş olduğu bir mektup nedeniyle bir soruşturma geçirdiğini, o mektubu okumadığım, alındığını, kendisine de okutulmadığını," 

6.CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder