TBMM ARAŞTIRMA KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLER., BÖLÜM 7
KOMİSYONUMUZCA BİLGİSİNE BAŞVURULAN KİŞİLERİN 09.11.2005 GÜNÜ ŞEMDİNLİ'DE MEYDANA GELEN OLAYI DEĞERLENDİRMELERİ.,
34- Komisyonumuzca 27.03.2006 tarihinde Van İl'inde bilgisine başvurulan Jandarma Astsubay Ali KAYA;
a) Komisyoncun 27.03.2006 tarihinde Van'da yapılan toplantısında ifadesine başvurulan Ali KAYA; 1968 Bitlis Mutki Bağarası Köyü doğumlu olduğunu, 1989'da askerî okula girdiğini, 1991-1993'te Bingöl'de, 1993-1994'te Ankara Jandarma Astsubay Okulunda, 1994-1995'te Tekirdağ Muratlı üçe Jandarma Merkez Karakol Komutanlığında Karakol Komutanı olarak, 1995-2001 Diyarbakır İl Jandarma İstihbarat Tim Komutam ve Araştırma Sorgulama Kısmında, 2001-2004 Gaziantep İl Jandarma İstihbarat Tim Komutam olarak görev yaptığım,
2004 Temmuz ayından itibaren de Hakkâri İl Jandarma Komutanlığında istihbarat kısmı amiri olarak görevli iken tutuklandığını, Şu an Van Askeri Cezaevinde tutuklu olduğunu, Daha önce zaten savcılığa, sorgu hâkimliğine, Mülkiye müfettişlerine, İnsan Haklan heyetine ifade verdiğini, örgütün parti, cephe, ordu, yani, ARGK, bir de ERNK kısmının olduğunu, ERNK'nın cephe sorumlusu, yani, vatandaşla temasa giren, propaganda yapan, örgüt adına para toplayan, milis örgütleyen, aynı zamanda keşif yapan, yaptığı keşifleri de dağ kadrosuna aktarıp sonradan eyleme döken birim olduğunu, bunun başında Sabri(K) Ali Kısıkyol'un olduğunu, Ali Kısıkyol'a bağlı olarak da Agri(K), Reşit(K), Renas(K), Zuhat(K), Berhudan(K), Şorej(K), Çiya(K), Beritan(K), Agit(K), Zerdeş(K), Zelal(K) ve Delal(K)'un Şemdinli bölgesiyle faaliyet gösteren örgüt mensupları olduğunu, Bununla beraber, en son Van'da Devrim(K)'un bir patlaması olduğunu, patlamanın hemen arkasından örgüt yandaşlarının "bunu biz yapmadık, devlet yaptı." dediklerini, ölen örgüt mensubunun kimliği ortaya çıktıktan sonra HPG'nin "Van halkından özür diliyoruz, bunu aslında bizden kopan, bizim kontrolümüz dışında olan bir örgüt mensubu gitti kendi
inisiyatifiyle yaptı" şeklinde açıklama yapmasına rağmen Van Valiliğinin bunu örgütün yaptığına dair bildiri yayınlamak zorunda kaldığım, 5 Ağustos ve 1 Kasımın şu an örgütün kendi konuşmasından tavından, haritasından, konuştuğu yerden net durumda, açık ve belli olduğunu, bunların ikisini şu anda örgütün
kabullenmiş durumda olmadığını, bir tanesi Hakkâri merkezdeki 2 astsubayın şehit olması olayı, bir eylem Yüksekova'daki olay olmak üzere bu iki tane eylemi örgütün üstlenmemiş olduğunu, Bu büyük patlamadan sonra yukarılardan "bu kadar patlama oluyor, jandarmanın önüne bırakılıyor, siz ne yapıyorsunuz, araştırın" diye komutanlarına ve kendilerine doğal olarak baskılar geldiğini, bunun üzerine 7 Kasımda göreve gittiklerini, 5 Ağustos patlamasından sonra 156 jandarmaya bir ihbar geldiğini; ihbarda, kitapçı olan Seferi Yılmaz'ın örgütle işbirliği içerisinde olduğu, örgütün önemli bir adamı olduğu, olay günü de
patlamanın hemen akabinde Seferi Yılmaz ile Cahit Erler'in olay yerinden ayrılıp -bir bayan söylüyor bunu- evinin önüne geldiklerinde "ya işte ben intikamımı aldım, bu kadar cezaevinde kaldım, iyi oldu" falan şeklinde bir konuşma yaptığım söylediğini, bunun üzerine Seferi Yılmaz ismini istihbaratçı olarak not aldıklarını, ondan sonra araştırmaya başladıklarını, Şemdinli istihbarat sorumlusunun Özçan Başçavuş olduğunu, kendisinin onun amiri konumunda bütün ilçelerden sorumlu olduğunu, araştırma sonucunda Seferi Yılmaz'm
gerçekten örgütle işbirliği içerisinde olduğunu, çevredeki Sabri(K)'la ilişki içerisinde olduğunun, birçok eylemi yönlendirdiğinin, kırsala savaşçı aktardığının, malzeme aktardığının, Şemdinli'ye gelen Sabri(K) Ali Kısıkyol'un babası Hasan Kısıkyol Gaziantep'ten Şemdinli'ye geldiğinde onu karşılayıp kırsala götürdüğünün, kırsalda örgüt mensubuyla buluşturduktan sonra tekrar geri getirdiğinin duyulması sonrasında Seferi YILMAZ'ın cep telefonunun tespit edilip mahkeme kararıyla dinlemeye alındığını, Seferi YILMAZ'a gönderilen pakette, muhtemelen örgütün Avrupa sorumlusunun gönderdiği önemli örgütsel bilgiler olduğunu, çünkü, bir CD alınacaksa Sabri(K)'un CD'yi Şemdinli'den veya başka bir yerden de alabileceğini, bu düşünceyle arkadaşlara gidin, en son bir araştırma yapın, Seferi Yılmaz şu anda orada mı, dükkânı açık mı, ilişkileri devam ediyor mu, evine mi gelebilir, işyerine mi gelebilir, bilgileri toparlayın gelin" dediklerini, kendisi, Özcan Başçavuş ve haber elemanı Veysel'in birlikte aynı araçla ayın 7'sinde çıktıklarını, orada haber elemanları ile görüştüklerini, Seferi hakkındaki son bilgileri toparladıklarını, kendileri daha oradayken, daha Seferi hakkında araştırmaya devam ederlerken, saat 3,5' da Seferi ile Sabri'nin bir görüşme yaptığını, bu görüşme tutanaklarının mahkemede olduğunu,
görüşmede Sabri(K)'un Seferi'ye ısrarla "beni kontörlü telefondan ara." dediğini, bu görüşmeden haberleri olmadan, akşam alaya döndüklerini, gece kendilerine telefon dinlemesinin aktarıldığını, bu görüşmenin önemli olabileceği yönünde genel komutanlıktan ikaz gelince, komutanın ayın 8'inde tekrar kendilerini topladığını, 22 Ağustos'ta Seferi hakkında, 19 Eylülde de Sabri hakkında mahkemeden teknik takip ve izleme karan alındığını, mahkemenin teknik takip ve izleme karan olduğu için bunlar hakkındaki bütün bilgilerin değerlendirildiğini toparlandığını, dosyalandığını, yalnız Seferi Yılmaz'in bilgileri değil onunla beraber, 9-10 kişilik bir milis teşkilatının daha bilgilerinin değerlendirildiğini, Lokman Bilmez , Adnan Kaya isimli diğer eylemde yardımcı olanların,
haklarında diğer konuşma olanların, onların bilgilerinin de toparlandığını, telefon
konuşmalarının özetlerini çıkararak dosyaladıklarını, Özcan Başçavuş'un bunu çantasına koyduğunu, amaçlarının, gidip ayın 9'undaki görevlendirmeyi İlçe Jandarma Komutam Erdem Binbaşı'yla görüştükten sonra oradan işte bir paket gelme meselesi olduğunu, önceki durumlar hakkında bilgi vermek, teknik takip tutanaklarını göstermek, Şemdinli merkezde bulunan örgütsel faaliyetleri haber vermek, bunlan ya emniyete devretmek ya savcının koordinesinde bunları toparlayıp, sonbaharda emniyetle müştereken bir operasyon yapmak ve
kış ayı boyunca bunlan bitirmek, ilkbaharda da en azından Şemdinli'den temiz bir şekilde çıkmış olmak için cumhuriyet savcısına gitmek olduğunu, Tabiî yine haber elemanını yanlarına alarak çıktıklarını, silahlan araca bıraktıklarını, normal dokümanlan yanlarına aldıklarını, tahminen saat 8 gibi gidip bir pastanede kahvaltı yaptıklannı, saat 9 gibi Hakkâri merkezden Renault 19 ile intikal ettiklerini, Şemdinli girişine vardıklarını, Şemdinli'nin girişinde Kaymakam Çeşmesi denilen bir mevkiye varınca, şehre yaklaştıklan için, silahların ellerinde, hücum yeleklerinin ya yanlarında ya üstlerinde olduğunu, zaten uzun namlulu silah alınacağına dair komutanlık emirleri de olduğunu geçici durakladıklarını, kendisinin inip, bagajı açtığını, Özcan Başçavuş'un su içmek için çeşmeye
gittiğini, kendisinin şehir merkezine gittikleri, İstihbaratçı olduklan için silahlar sırıtmaması, tedirgin olunmaması, deşifre olmamaları mantığıyla silahlan bagaja koyduğunu, Bu arada, daha önce tam bu Kaymakam Çeşmesinden hemen 10-15 metre yukarıda yazın konvoy geçerken konvoya bir patlatma yapıldığını, bombanm uzaktan patlamayla yolun kenarına yerleştirmiş olduğunu, burada örgütün iki tane metodu olduğunu, bombanın bir telsizle, bir cep telefonuyla patlabldığuıı, kendisinin bu bombanın cep telefonuyla mı telsizle mi patlatıldığım merak ettiğini, telefonun çekip çekmediğini denemek amacıyla bagajı
kapattıktan sonra Veysel'e kendisini aramasını söylediğini, Veysel'in telefonla kendisini aradığını, Şemdinli'ye girip son göbekten aracı dönerek, AKP ilçe binasının önüne arabayı park ettiklerini, Özcan Başçavuş'un camiye lavaboya gittiğini, orada bir eleman çağınp, elemanı götürüp dışarıda bir görüşme yapmayı düşündüklerini, yanm saat kadar bir planlama yaptıklarım, sonra ilçeye gidip Cumhuriyet savcısına uğramak istediklerini, Özcan gidip gelinceye kadar camı açıp arabayı havalandırdığım, arabayı kendisinin kullandığım, Veysel'in
arkada, Özcan'ın da önde yanımda oturduğunu, bu arada bir gümleme sesi geldiğini, gümlemenin ilçe jandarmanın olduğu istikametten geldiğini, hemen arabadan indiğini, ilçe jandarmaya attıkların düşünerek hızla o tarafa gittiğini, 9-10 adım attığım, yukarıdan 3-4 gencin koşarak geldiğini, onlara arkadaşlar ne oldu dediğini, panikle "Ya patlama oldu, patlama oldu, bir sürü yaralı var" dediklerini, nerede diye sorduğunda, "Pasajda" dediklerini, kendisi görmemekle birlikte Veysel'in arkasından gelmiş olduğunu, onu görenlerin "Aha bu
şerefsiz itirafçı" dediklerin, bunun üzerine dönüp Veysel'e baktığını, "Ne demek istiyorsunuz, ne itirafçısı falan." dediğini, karşıdan İki tane genç "-Ya hem patlatıyorsunuz hem atıyorsunuz hem soruyorsunuz, siz yapıyorsunuz, PKK'ya yıkıyorsunuz" dediklerini, bu arada yukarıdan kalabalığın aşağıya doğru, kendilerine doğru gelmekte olduğunu, kendisinin ne demek istiyorsun, ne biçim konuşuyorsun, hem yapıyorsunuz, kim yapmış, PKK'yı yıkmış falan derken orada bir sürtüşme olduğunu, bu gençle yumruklaştıklannı, karşılıklı bir iki yumruk
salladıklarım derken Veysel'in de geldiğini, bir haber elemanı olduğu için vatandaşlara saldıracak olmasına kızdığım gidip arabada oturmasını söylediğini, onu gönderdiğini, bu arada, münakaşa ede ede arabanın başına kadar geldiklerini, birden o arabayı çevirdiklerini, arabanın başında en az 40-SO kişi olduğunu, kesinlikle başta gelenlerden kendilerine karşı bir saldın olmadığım, "bombayı atan arkada, bombayı atan arkada" diye gelenin gelene söylediğini, derken Veysel'e anormal bir saldın başladığını, kiminin camı açtığım, kiminin
yumrukladığını, kiminin arabanın üzerine çıktığım, kiminin saçına asıldığım, bu arada kendisinin de müdahale ettiğini, "-Bunu bize ver." dediklerini, "-Siz kimsiniz?" diye sorduklanm, sivil arabayla bir polis bölgesinde olduklan için önce güvenlik görevlisi olduklannı söylediğini, sonra emniyetten olduklannı söylediğini, çarşı merkezde, jandarma istihbarat olduklarını söylemenin inandırıcı olmayabileceğim düşünerek böyle söylediğini, birinin "ben seni hiç görmedim, nasıl emniyet, biz buradaki emniyettekileri tanıyoruz." "Kimliklerinizi görebilir miyim?" dediğini, şu anda kimlik falan gösteremeyeceğini, ama arkadaşı rahat bırakın dediğini, bu arada polisin geldiğini, önce özel harekâtcılann geldiğini,
arabayı çevirdiklerini, havaya ateş etmelerin olduğunu, derken shortland getirildiğini, kendisinin Veysel'in üzerine kapandığım, tekme tokat, o kalabalığın içinde Veysel'i arabaya bindirdiklerini, polislerin Veysel'i alıp götürdüklerini, polisler Veysel'i götürünce Özcan Başçavuş kalabalığın, halkanın dışında kaldığını, oradan seslenerek çantayı hatırlattığını, çantada dokümanlar, evrak, bir sürü istihbarı bilgi olduğunu, çantanın da arka koltuğun önünde olduğunu, kalkıp tam çantaya uzanacağı sırada, kendisine vurulduğunu, gözlerinin
karardığım, elini attığında, kan geldiğini gördüğünü, döndüğünü ancak vuranı görmediğini, bu arada arkadan duyan birinin "çantayı alın" dediğini ama o arada çantanın daha alınmadığım, tabancasının, ajandasının Renault 19 aracın ön tarafında torpido gözünde olduğunu, torpidoyu açıp hem ajandayı hem silahı aldıklarım, kendisinin en azından silahı kurtarmak için kalabalığı yarıp silaha doğrulduğunu, ancak başaramadığım, tamklann yalan beyanlarının aksine arabanın çalışır vaziyette olmadığını, aracın bagajını açtığım, anahtann
zaten elinde olduğunu, sılanı alıp yukanya ateş etmek istediğini, polislerin de yukanya ateş ettiklerini, ancak daha silaha sanlmadan küt üstüne saldırdıklannı, kendisini geri çekip bagajı kapatüklannı, etraftan "uuuu" şeklinde, zılgıt sesleri geldiğini, birden "-Kahrolsun TC. Kürdistan, Apo" şeklinde propagandalar başladığını, sloganlar atıldığım, kendisi darp alınca, birkaç tane olgun tipli vatandaşın "-Ağabey bunlar seni öldürecek, kaç" dediğim, Özcan'ın bu
arada gittiğini, kaybolduğunu, fakat, Özcan'ın ağzına birkaç tane iyi vurduklannı gördüğünü, Özcan Şemdinli sorumlusu olduğu için Şemdinli'ye sık sık gittiğini, Özcan'ın o ara top sakal bıraktığım, boyu poşu da olduğundan, deşifre olmuş olduğunu bu nedenle Özcan'ı tarudıklannı ama kendisinin Şemdinli'ye 1,5 sene içinde 3 defa gittiğini, bunun da kendisinin 7 ve 9 uncu görevleri olduğunu, Özcan uzaklaşınca, kaçıyor falan diye peşinden gittiklerini, kendisinin Allah'ını seven vurmasın diye bağırdığını, Devletin aracı olduğunu söylediğini,
"Yok, bomba atıyorsunuz, siz yapıyorsunuz" dediklerini bilinçaltlannda 5 Ağustos ile 1 Kasım olunca, "zaten devlet yapıyor, yok JİTEM yapıyor, yok kontrgerilla yapıyor, derin devlet yapıyor, yakaladık suçüstü"diye düşündüklerini, olmayacağını anlayınca hemen yavaşça kalabalığın içinden arkaya, duvara sırtını yapıştırdığını, bu ara yukarıdan AKP ilçe binasının balkonundan üstüne taş bıraktıklanm, taşı fark edip kendini attığım, taşın arabanın üst kaputuna vurduğunu, orasının çöktüğünü, bu arada Erdem Binbaşı'nın geldiğini görünce
Koşarak Erdem Binbaşıya vardığını, komutanım dokümanları kurtarın, dokümanlar araçta dediğini, Erdem Binbaşı'nın "Ya boşver dokümanı, siz şimdi sağsımz ya, gerisi önemli mi" "Geç shortlanda otur" dediğini, bunun üzerine geçip shortlanda oturduğunu, vanr varmaz telefonu çıkardığım, aklının Veysel'de kaldığım, çünkü Veysel'in çok hırpalandığını, ağzı burnu her tarafının kan içinde olduğunu, önce Özcan Başcavuş'un kendisini aradığını, "Ağabey, ben şu an emniyete ulaştım, senin durumun nasıl?" dediğini, "Ben shortlandın içindeyim, bende bir şey yok" dediğini, onun peşinden Veysel'in kendisini aradığım, Veysel
nasılsın dediğinde karşıdan "Ali Bey ben Veysel değilim. Ben Terörle Mücadele Daire Başkanı Selim Akyıldız" dediğini, "Geçmiş olsun, hayırdır, ne oldu" dediğini, kendisinin "Valla geldik, saldırıya uğradık. Allah için şu araç ile dokümanları, silahlan kurtarın" dediğini, 'Tamam tamam ilgileniriz" deyip telefonu kapattığım, bu konuşmanın muhtemelen 12.25, Özcan ile yaptıktan konuşmanın da 12.24 olduğunu, telefon konuşmasının bir 11.29'da, bir 12.24'te, bir de 12.25'te olduğunu, Kendilerine yönelik iddianamede dört tane konu olduğunu, tanık ifadelerinde, kaçarken cep telefonuyla "alo, ben bombayı attım, sen neredesin, bomba patladı mı, patladı, işte aşağı koş, gel" gibi telefondan bahsedildiğini, olayın oluş saatinin 11.50-12.10 arası olduğunu, polis kayıtlannda da, bütün tanık ifadelerinde de öyle olduğunu, merkezden savcılığın yaptığı telefon dökümünü istemiş olduğunu, kim kimi hangi saatte aramış hepsinin
kayıtlarda olduğunu, onlann hepsi tamamen 11.55-12.10 arası olduğunu ama savcının bunu 11.29'da Kaymakam Çeşmesindeki konuşmaya endekslediğini, el bombalarının benzerliği olduğunu, yani araçta çıkan el bombalarıyla pasaja atılan el bombalarının benzer olduğunu, ikisi de Alman el bombası; ama kendilerinde iki MKE el bombası olduğunu, Alman el bombası olmadığını,
PKK terör örgütünün bu adamlarının kendilerinin gittikleri gün, ayın 9'unda
Şemdinli'de olduklarım, kendileri saldırıya uğrar uğramaz bu adamların aracın başına geldiklerini, aracın başından silahlan aldıklarını, bombalan aldıklarını, dokümanları aldıklarım, halkı yönlendirdiklerini, halkı isyana sevk ettiklerini, bayrakları yaktıklanm ve dağdan talimat verdiklerini, örgütün uzantısı olan sendika, dernek, partileri kullandıklarını, aksi taktirde bunun hemen anında olabilecek bir şey olmadığını, hemen akabinde bir iki saat içinde Diyarbakır'dan, Söz TV'den, örgütün kanalından "Bunlar yaptılar, suçüstü edildiler." diye saldırdıklarını, olay günü Roj TV haber verirken spikerin "Bir uzman çavuş gözaltına alındı. İlk belirlemelere göre bu uzman çavuş 9 Kasım -o günkü patlama- 1 Kasım ve 5 Ağustostaki patlamalan ve bölgedeki diğer patlamaları bu ekibin gerçekleştirdiğini itiraf etti" ğini söylediğini, Ve uzman çavuş dedikleri şahıs olarak da Veysel'i gösterdiklerini, bunların tesadüf olamayacağını,
Roj TV'nin haberi olaydan ne kadar sonra yayınladığı sorulduğunda Roj TV'nin
olaydan sonra saat 12.32'de haberi verdiğini, akabinde verdiği haberlerde hemen 5 Ağustos ile 1 Kasımı ve 9 Kasımı bu ekibin yaptığım ileri sürdüğünü, Roj TV olaydan sonra canlı yayına geçti diye belirttiklerini, ancak Savcılığın yaptığı tespitte RTÜK'ün "canlı yayın değil, normal akış içerisinde Dicle Haber Ajansının aktardığı bilgiler üzerine aktarma yapmış" dediğini, sonuçta, bu haberin 12.32'de verilmiş olduğunu, oradaki bir terimde yanlış algılama
olabileceğini, sonuçta Roj TV 12.32'de Şemdinli'de bu şekilde olaylann olduğunu, suçüstü yapıldığı şeklinde canlı yayına geçtiğini, en enteresanı -canlı yayına geçmiş olması olmaması da önemli değil- en önemli olanı, spikerin hemen akabinde "gözaltına alınan uzman çavuş her şeyi itiraf etti, 5 Ağustos ve 1 Kasım patlamalanm da bu ekip yaptı" demesi olduğunu, örgüt kabullenmiyor olsa da, örgütün yaptıklarının bugün ortada olduğunu, kendileri yapmadığı
halde suçüstü yapıldı diye lanse edildiklerini, Roj TV'riin neden hemen bu üç tane şeyi bu ekibin yaptığım Şemdinli'ye veyahut da Türkiye'ye duyurmak istediğinin ayrı bir soru işareti olduğunu, "'
Zaten, 12 gibi, 12'ye 5 kala, 10 kala olayın olduğunu, kendilerinin toplam orada
kaldıkları sürenin 20 dakika olduğunu, en geç 12.24-25'te aracın başından ayrıldıklarını, aracın başından ayrıldıktan bir saat sonra yani 9.11.2005 saat 13.53'te Faik Duyan isimli Şemdinli'li bir şahsın adına kayıtlı bir telefonla Faik Duyan'ın, Sabri kodu aradığını görüşmenin dökümü Komisyon'a sunulduğunu,
Patlamadan sonra 12'sinde ifadelerinin alındığını, iki üç gün hiçbir tanığın gidip ifade vermediğini, sonra tanıklar ortaya çıktığını, tanıkların çıkış şeklinin de çok önemli olduğunu, Seferi Yılmaz'ın "bomba atıldı, bombayı gördüm, kendimi dışarı attım, ikinci bomba patladı, çöktüm, kalktım, biri kaçtı, bağırdım." Dediğini, aslında bu pasaja kesinlikle kendilerinden gidenin olmadığını, bunun kesinlikle yalan ve tamamen örgütün yönlendirmesi, talimatı ve örgüt adamı olan bir şahsın yaptığı bir iftira ve komplo olduğunu, Bunun üzerine bu kişilerin sizin oraya geleceğinizi de bilmeleri lazım geldiği sorulunca:
Başka türlüsünün mümkün olmadığım, devamlı kafalarım kurcalayan soruların
başında bu adamların kendilerinin Şemdinli'ye geldiklerini nasıl bildikleri olduğunu, oraya gitmiş olmalarını bilen her kimse, farzımuhal dış güçlerin bir servisi, teknik dinleme imkânına sahip olan bir servis olması lazım geldiğini, oraya gidişlerini bilen, örgüt mensuplarını o gün oraya getiren, yerleştiren, bu şekilde bir planlama yapan, birileri olması gerektiğini, bunu istihbarı olarak değil belgelerle arz ettiklerini, Komisyon'a verdiği ve bazı kısımlarını okuduğu telefon kayıt dökümlerinin ne zaman yapıldığı sorusu üzerine, iki tanesi hariç -iki tanesi sonradan geldi- bunlar tamamen kendilerinin Şemdinli savcılığına ifade vermeye gittikleri günün aksamı Şemdinli Savcılığına teslim edildiğini, ondan sonra buraya aktarıldığım, buradaki Savcıya, Sorgu Hâkimine arz ettiklerini, ayın 12'sinde gözlem altına alındıklarını, ayın 12'sinden sonrasına ait iki tane
dinleme kaydı olduğunu, Soru üzerine, kendilerinin Şemdinli'ye gideceklerinin teknik dinlemeyle öğrenilebileceğini, Soru üzerine bu pasajın önüne gideceklerine dair bir görüşmelerinin olmadığım, Devamla kendisine "O zaman şöyle yapmaları lazım. Bir mantık yürütüyoruz. Burada dört tane bomba ellerine alıp bekleyecekler. Siz ne zaman oraya gelirseniz ikisini kitapevine atacaklar, daha sonra sizi kaçırtacaklar, arabayı muhafaza edecekler, arabanın bagajını
açacaklar, öbür iki bombayı da oraya koyacaklar ki, şey tamamlansın. Ama, diyelim ki siz planınızda, programınızda savcılığın önünde bir olay olsa diyelim ki sizin savcılığa gideceğinizi bunlar tespit ediyor. Ama, sizin o pasajın önüne gideceğinizi teknik kayıtla da bilmeleri mümkün değil; çünkü, sizin anlattıklarınızla o pasajın önüne gitmeye dair hiçbir bilgi yok." denildiğinde Seferi Yılmaz'ı takip ederken oradaki insanlardan yararlandıklarının gözardı edilmemesi gerektiğini, o elemanlardan bir tanesinin ikili olup olmadığı, elemanını kendilerini örgüte satıp satmadığı hususunun şüpheli olduğunu,
Şu anda kendilerine göre yüzde 70, yüzde 80 şu andaki mevcut tekniklerle, delillerle bu işi yapmadıklarının çözülmüş durumda olduğunu, eninde sonunda yalmz bu değil, bütün patlamaları yüzde 100 PKK terör örgütünün yaptığının ortaya çıkacağını, çünkü, PKK tarihinde hiçbir olayın gizli kalmadığım,
Orada kendilerinin MK yapımı iki tane bombaları olduğunu ve onların kayıp
olduğunu, fakat o bombaların kendilerine ait olmadığım, çünkü kendilerininkinin Makine Kimya yapımı olduğunu, hücum yelekleri olduğunu, bombaların hücum yeleğinin üst cebinin gözünde kapalı olduğunu, Hakkari Milletvekili Esat Canan'ın canlı yayında "Makine Kimya el bombalandı!" dediğini, Savcının tutanağa Makine Kimya el bombası olarak geçtiğini, Bombanın dışına bakıldığında Makine Kimya mı değil mi belli olur mu ? sorusuna, bombayı gören birinin, askerî bilgisi olmasa dahi, ilkokul çocuğu bile olsa bunun Makine Kimya'ya ait olduğunu bileceğini, çünkü üstünde yazı olduğunu, ilk bakıldığında bagajı açar açmaz bombalan gördüklerini iddia edenler olduğunu, oysa bombalann ya hücum yeleklerinin cebinde ya da arabanın içinde olduğunu, savcının ilk keşti bırakıp aynlıp sonra tekrar geldiklerinde o esnada bombalar değiştirildiğini düşündüğünü, bombalann çıktığı yerin de çok ilgin olduğunu, bombalann hücum yeleğinin cebinde olduğunu ama, Savcı Beyin raporuna göre bombalann Özcan Başçavuşun kullandığı evrak çantasının içinde çıktığını, Özcan Başçavuşun evrak çantasının da arabanın arkasında olması gerekirken arabanın bagajında çıktığını, olay sonrası medya çekim yaparken zaten o kalabalığın arabanın arkasından çantayı alıp açtığını, dosyalan içinden çıkardığını, dosya çıkarırken o çantanın içinde el bombası varsa bunun da görülmesi ve çıkanlması görüntülenmesi gerektiğini, çantanın alınıp götürüldüğünü, dört beş saat ellerinde gezdirildiğini sonra getirildiğini, fotokopi çekildiğini, ondan sonra arabanın arkasında olması
gereken çantanın savcı bey geldikten sonra bagajda çıktığını, silahını kabul ettiğini, dokümanını kabul ettiğini, aracını kabul ettiğini, aracın içinde bulunan avadanlığın içindeki İngiliz anahtanna kadar her şeyin kayıt alanda olduğunu, bombalarının da MKE olduğunu bunun dışındakini kabul edemeyeceğini zira onun içine eroin de roket de ceset de koyulabileceğini, Ayın 9'unda Hakkâri'den Şemdinli'ye göreve giderken, yanlarında hangi malzemelerin olduğuna dair bir kayıt olup olmadığı sorulduğunda, göreve çıkarken bir liste yapılmadığını, ancak herkes göreve başladığında ona silahı, bombası ve görev aracının
zimmetlendiğini, o zimmetin görev yaptıklan sürece kendilerinde kaldığını, göreve gidileceği zaman aşağıda adı geçen personel bölgede istihbarat faaliyetlerinde bulunmak için şu şu saatler arasında görevlendirilmiştir diye mesaj çekildiğini, Hakkari Milletvekili Esat Canan'ın "MKE el bombalan gördüm" diye beyanı olduğunu,
Örgütün elinde hiçbir şekilde MKE el bombası olmaz mı? sorusuna, normalde MKE el bombasnını bulunabilecek tarzda bir bomba olmadığını ama, diyelim geçmişte karakol basmış, çatışmada şehit olan askerin üzerinden almış olabileceğini, Alman malı el bombasını atıp da sonradan kendilerinin el bombalarıyla değiştirmektense direkt MKE el bombası atıp da kendilerindeki MKE'lerle onu eşleştirmek örgüt için daha mantıklı ve kolay olmaz mıydı? sorusuna onu bilmediğini, tahminini söylediğini, bunlann kendi bombalan olmadığını, Agiri(K), Sabri(K), Reşit(K) bir de Demhal(K), bunlann hepsinin şu anda örgütten kaçtığını, aldıklan istihbari haberlere göre kimisinin Almanya'ya vardığını, birinin Kuzey Irak'ta olduğunu, birinin de gitmek üzere olduğunu,
Jandarma bünyesinde nasıl bir teftiş sistemi olduğu, idari tahkikat yapılıp yapılmadığı sorusuna, dört gün sonra ancak yapılabildiğini çünkü olayların büyüdüğünü, ayaklanma çıktığım, saldınlar olduğunu, teröristlerin Vali Beyin helikopterine ateş ettiklerini, Savcı Beye silah çekildiğini, fakat bunlann hiç gündeme gelmediğini, Diyarbakır'da Mehmet Ali Altındağ'la diyalogu, tanışıklığı veya sürtüşmesinin olup olmadığı sorusuna 2001 yılına kadar Mehmet Ali Altındağ'la hiçbir sürtüşmesinin olmadığını, 1999 veya 2001'de tam hatırlamadığı bir gün Savcı Nihat Beyin kendilerini çağırdığını, "Mehmet Ali Altındağ iki tane itirafçı tutmuş, onun tesisleri var, orada, zorla, bir çete var,
bunlar şöyle yapü böyle yaptı diye itirafçılara para karşılığında ifade verdirtmeye çalışmış; kaset ayarlamış, bunlar da sonra gelmişler, bunu mahkemede itiraf etmişler, Mehmet Ali Altındağ'a dava açılacak, şikâyetçi olun, sizin de adınız geçiyor." dediğini, orada bir ifade verdiklerini, ondan sonra Antep'e gittiğini, Lice kırsalında bir operasyonda, ele geçen bir dokümanda Mehmet Ali Altındağ'ın iki oğlu Selahattin Altındağ ile Mehmet Emin Altındağ'ın örgüte yardım yaptıklarının anlaşıldığı, o dokümanın Kulp kırsalından Lice Tugayına, Lice Tugayından 7 nci kolordu üzerinden DGM savcılığına, DGM savcılığı üzerinden de talimatla il jandarmaya bu şahısların ifadelerinin alınarak gönderilmesinin istendiğinin, bunun üzerine iki çocuğunun getirtilerek, ifadelerinin alındığını, mahkemeye
çıkarıldıklarını, o dokümana istinaden tutuklandıklarını, Mehmet Ali Altındağ'ın ise dokümanın sahte olduğunu ve bunu Ali Kaya'nın ayarladığını iddia ettiğini,
Bir el bombasının pimi çekildikten sonra patlama süresi nedir? sorusuna dünyada bunların çalışma mekanizmalarının standart olduğunu bütün bombaların patlama süresinin 3 ilâ 5 saniye olduğunu, bombanın piminin kıvrılmış durumda olduğunu, bu pimi çekip atmanın güçle orantılı olarak 3,4,5,6 saniye olabileceğini, bir kişinin aynı anda iki bombayı atmasının mümkün olmadığım, Seferi'nin ifadesine göre kapıdan atılmamış olduğunu, demek ki camdan atıldığım, ayrıca "ben arka taraftan ön tarafa geldim arka bölümün tam ortasındayken yerde cam kırıldı" dediğini, bu durumda Seferi'nin boynunu çevirmesi halende cam kırılırken bombayı atan şahsı görmesi lazım geldiğini, "Baktım ki bomba yerde yuvarlandı, bomba dedim kendimi dışan attım" dediğini, o halde bu adam ikinci bombayı atarken Seferi ile burun buruna gelmesi lazım geldiğini, Seferi'nin onu orada yakalaması lazım geldiğini, Metin'in ise "biz
öğle yemeği pişirmiştik, masanın üzerine koymuştuk, Seferi ile Ölen Zahit Korkmaz karşılıklı oturuyordu, ben masanın arkasında oturuyordum, çat diye bir ses geldi. Kırılma sesi gelince Seferi kalktı, dışan gitti, bomba diye bağırdı, kaçtı, kendini dışan attı" dediğini, görüldüğü gibi içerideki bu iki kişinin ifadesinde tutarlılık olmadığım, Emniyet ile jandarma arasında bir problem olup olmadığı sorusuna, kesinlikle olmadığını,
8.Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,
***
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder