23 Ekim 2020 Cuma

MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem

 MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem.,


MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem
Ümit Özdağ
24 Kasım 2015 Salı 23:49




Kaynak //http://www.gazete2023.com/gundem/umit-ozdag-mit-tirlarinin-nereye-gittigini-soylesem-h45673.html
Gazete2023
 
Ümit Özdağ: MİT Tırlarının Nereye Gittiğini Söylesem... 

MHP Genel Başkan Yardımcısı Ümit Özdağ, MHP’li heyetle Suriye sınırında Türkmenlerle görüşerek yaptıkları incelemenin sonuçlarını mecliste yaptığı basın toplantısında açıkladı. 24 Kasım 2015 Salı 23:49 Bayırbucak’a yapılan saldırının bir amacının da bölgede Türkmenlere yönelik bir etnik temizliği gerçekleştirmek olduğunun anlaşıldığını belirten Özdağ şöyle konuştu.   “Bayır Türkmenlerin insani yardımlar dışında ısrarla kendilerini savunmak için silah talep ettiklerini gördük. 
Heyetimiz AKP hükümetinin ısrarla Türkmenlere yolladığını iddia ettiği silahlar veya benzerleriyle ilgili bölgeden herhangi bir kanıt elde edemedik.”   

Gazetecilerin, “Silahlarla ilgili bir kanıta rastlamadık dediniz, kanıt olarak ne aradınız, sordunuz mu, sadece bize gösterir misiniz dediniz, yöntem olarak yanlış bir yöntemi seçmiş olabilir misiniz?” sorusuna Özdağ, “Emin olun ben o konuda yanlış bir yöntem seçmem. 

Arkadaşlarım da bu konuda deneyimli. Ondan dolayı yaptığımız araştırma böyle bir kanıtın olmadığını gösteriyor. 

Ama bunu size şimdi burada açıklarsam çok büyük bir devlet skandalı olur.” şeklinde cevap verdi.   MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli talimatıyla Osmaniye Milletvekili Doç.Dr. Ruhi Ersoy, Hatay Milletvekili Mehmet Ahrazoğlu ve Kahramanmaraş Milletvekili Oğuz Tor’un oluşturduğu bir heyetle Hatay ile sınır bölgesinde bir inceleme gerçekleştirdiklerini kaydeden Özdağ, “Bu incelememizin amacı Bayırbucak bölgesinin Bayır kısmında Türkmenlere yönelik gerçekleşen Rusya ve Esed rejiminin ortak saldırılarının geçici sonuçlarını tespit etmekti.” dedi.    

Heyet olarak sınırdan sıfır noktasından Yamadi Göçmen Kampı’nı incelediklerini kaydeden Özdağ, “Kampta yaşayan Türkmenlere Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin ve sivil toplum örgütlerinin gereken insani yardımları yaptığı izlenimi ortaya çıktı. Bayır’a yapılan saldırının bir amacının da bölgede Türkmenlere yönelik bir etnik temizlik gerçekleştirmek olduğu anlaşılıyor.   

İki sene önce Humus’ta rejimin Türkmenlere yönelik etnik temizlik gerçekleştirdiği bilgisine sahip olan Bayır Türkmenleri bundan dolayı çatışmaların şiddetine rağmen bölgeyi boşaltmamakta direniyorlar. En fazla da sınıra geliyorlar. 

Türkiye Cumhuriyeti Devleti kendilerini Türkiye tarafına davet etmiş olmasına rağmen Bayır Türkmenleri bu daveti kabul etmiyorlar. 

Diyorlar ki biz ancak sınıra kadar kaçarız ancak topraklarımızdan daha fazla uzağa gitmeyiz.” diye konuştu.    

Bayır Türkmenlerinin insani yardımlar dışında kendilerini savunmak için silah talep ettiklerini gördüklerini anlatan Özdağ, “Heyetimiz AKP hükümetinin ısrarla Türkmenlere yolladığını iddia ettiği silahlar veya benzerleriyle ilgili bölgeden herhangi bir kanıt elde edemedik.” dedi.  
  
Bir gazetecinin, “Türkiye bundan sonra Türkmenleri korumak için ne yapmalı?” sorusuna Özdağ şu karşılığı verdi:   


“Her şeyden önce tarafların soğukkanlı olması gerekiyor. Türk-Rus ilişkilerinde kontrolsüz bir gerilimin her iki tarafa da büyük zarar verme potansiyeli olduğu ortadadır. Türk ve Rus ekonomileri arasında karşılıklı bağımlılık üstünde durulması gereken bir husustur. 
Ancak Rusya’nın  Suriye’deki politikalarının Türkiye’nin milli menfaatlerine zarar vermesi de kabullenilebilecek bir nokta tabi ki değildir. 

Bu hassas dengeyi korumak siyasetin, diplomasinin işidir. Biz MHP olarak başından bu yana Suriye’de Suriye’nin toprak bütünlüğünü ve istikrarı savunurken Suriye’de maceracı politikaların ortaya çıkartabilecekleri tehditlerin bu boyutlara ulaşmasından ciddi şekilde endişe duyarak bu uyarılarda bulunuyorduk.
 Sonunda buraya geldi. 

Bundan daha kötü bir aşamaya ulaşmaması gerekiyor ve derhal kontrol altına alınması gerekiyor. Sakin olunması gerekiyor. Her iki tarafın da bunda 
sonsuz menfaati olduğunu düşünüyoruz.   Ancak Rusya bir gerçeği görmeli; Türkiye’nin yaşamsal menfaatleri Suriye’nin toprak bütünlüğü başta olmak 
üzere Suriye’nin Rusya’daki menfaatlerinden daha fazladır ve bu ancak çatışarak değil karşılıklı görüşmelerle ve Rusya’nın da Türkiye’nin yaşamsal menfaatlerini daha doğru tanıması ve bu yaşamsal menfaatlere saygı göstermesiyle mümkün dür.”    Başka bir gazetecinin, “Açıklamanızda Türkiye’nin gönderdiği iddia ettiği silahlara ilişkin herhangi bir emare göremediğinizi söylediniz. 
 
   Önceki gün Davutoğlu bunun tam tersi iddialarda bulundu. 
Nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusunu Özdağ, “Sayın Davutoğlu arzu ederse bu konuyu vallahi ve billahi bölgeye silah gönderilmedi diyen kamuoyu önünde açıklama yapan Başbakan yardımcısına sorsun.” diye cevapladı.  “Putin’in sırtımızdan bıçaklandık açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?” sorusuna ise Özdağ, “ Uçağı düşürülmüş Ülkenin cumhurbaşkanının vereceği tepkidir. Ancak Rus savaş uçaklarının daha önce Türkiye Cumhuriyeti Devleti hava sahasını hem de uzun süredir ve uzun mesafeli ihlal ettiği gerçeği göz önünde tutulmalıdır. Ancak varılan noktada yapılması gereken her iki tarafın arasındaki ilişkileri askeri anlamda daha iyi planlamasıdır. 

Moskova’dan önemli bir seyahat var, iptal edilirse üzülürüm. Ama görüşmeler bu meseleyi çözmek için tek yol olarak görülmeli. Keşke iptal edilmeseydi.” 
şeklinde açıklama yaptı.

    "BUNU SİZE ŞİMDİ BURADA AÇIKLARSAM ÇOK BÜYÜK BİR DEVLET SKANDALI OLUR"   

Osmaniye Milletvekili Doç.Dr. Ruhi Ersoy ise şunları söyledi:   
“Suriye’nin geleceğini tartışırken bölgedeki halklar açısından Türkmenlerin dörtte biri kadar nüfusu tartışmalı olanların Aynel Arap’ta Kobani’de feveranı kopartarak dünya kamuoyunun dikkatini çekmeleri ve uluslararası kamuoyu ile Türkiye’de sözüm ona bir kesim odakların ve sözüm ona insan hakları savunucularının fevkalade dikkatini çekmişken 2 Milyon ve üzeri nüfusa sahip olan Türkmenlerin bir kısmı Bayır Bucak’ta diğer kısmı muhtelif yerlerde Suriye’nin gelecek arayışında yeni Anayasalarında statülerini tanımlamak ve orada huzurlu bir şekilde var olmalarını takip edebilmek MHP’nin asli görevleri arasında.   
   Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin de Türk kamuoyunun da bu tarihi köklerden gelen kardeşlik hukukunun takipçisi olmasını bekliyoruz. 
Büyük Türk dünyası coğrafyasının en yakınında Ankara anlaşması ile birtakım haklarımızın da olduğu Suriye Türklerinin gelecek arayışına Türkiye 
kamuoyunun da Türk milletinin de yakından ilgi göstererek basınımızın da bu konuyu ciddiye alarak ilgi ile takip etmesini bekliyoruz. Kobani’ye 
selam olsun diyenlerin Türkmen kardeşlere selam olsunun ötesinde fiili anlamda da icraat yapmasını ve sahiplenmesini bekliyoruz.”   
    Başka bir Gazetecinin, “Silahlarla ilgili bir kanıta rastlamadık dediniz, kanıt olarak ne aradınız, sordunuz mu sadece bize gösterir misiniz dediniz, 
yöntem olarak yanlış bir yöntemi seçmiş olabilir misiniz?” Sorusuna Özdağ, “Emin olun ben o konuda yanlış bir yöntem seçmem. 
Arkadaşlarım da bu konuda deneyimli. 
Ondan dolayı yaptığımız araştırma böyle bir kanıtın olmadığını gösteriyor. 
Ama bunu size şimdi burada açıklarsam çok büyük bir devlet skandalı olur.” cevabını verdi.

Gazete 2023

Kaynak 


AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ? BÖLÜM 4

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ?  BÖLÜM 4



   11 Eylül tarihinde Amerikan imparatorluğunun ekonomik gücünü simgeleyen İkiz Kulelere ve askeri gücünü simgeleyen Pentagon'a yapılan terörist saldırılar Amerikan dış politikasını daha da sertleştirmiştir. Her ne kadar hegemonyayı sürdürme arayışı içerisinde stratejik coğrafyalara sert askeri müdahalelerde bulunulsa da Amerikan dış politika karar vericileri idealist söylemleri hiçbir 
zaman ağızlarından düşürmemişler ve idealist söylemler ile realist amaçlarına ulaşmaya çalışmışlardır. 

Oğul Bush tarafından 2002 tarihinde yayınlanan ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi adlı belgede şu noktalar ön plana çıkartılıyordu; ABD özgürlüğe öncelik veren adil bir barış için çalışmaktadır...
ABD ulusal güvenlik stratejisi ayrıcalıklı bir Amerikan enternasyonalizmi üzerine kuruludur...
Amerikan değerleri çıkarlarının bütününü yansıtır...ABD'nin tarihsel sorumluluğu saldırılara cevap vermek ve dünyayı kötülüklerden arındırmaktır.46 
Oğul Bush Beyaz Saray'da Amerikan ordu gazilerine yaptığı bir konuşmasında dinleyicilere şöyle sesleniyordu; Irak halkını Saddam'ın elinde köleliğe teslim edemeyiz.47 
Diğer konuşmalarında da Bush'un ağzından idealist söylemler eksik olmuyordu; Irak'ta herhangi bir emelimiz yoktur amacımız Iraktaki tehdidi ortadan kaldırmak ve ülkenin yönetimini yeniden Irak halkına devretmektir.(19.03.2003)... 
Biz Irak halkının dostuyuz... Bu savaş bir kurtuluş savaşıdır, işgal değil. 
Bu idealist söylemlerin arkasında Amerikan çıkarlarını gerçekleştirmeye çalışan realist bir amaç tabiki vardır. 
Carter döneminde ulusal güvenlik danışmanlığı görevinde bulunan ve hala Amerikan dış politikası açısından en önemli 2 isimden biri olan Zbigniew Brzezinski (diğeri Henry A. Kissinger'dır) 2003 yılındaki bir makalesinde Amerika'nın bölgedeki çıkarlarının ne olduğunu ve amacını söylüyordu; 
''Bölgenin (Orta Doğu bölgesi kastedilmekte) enerji kaynaklarına ilişkin veriler, ABD'ye buraya egemen olmaktan başka bir alternatif bırakmamaktadır. O nedenle ABD, Ortadoğu'yu kendi stratejik çıkarlarına uygun olarak şekillendirmelidir. 

Bu bölgeye egemen olmak ABD'ye başka bir stratejik manivela da sağlamaktadır: 

Bu, ekonomileri, bölgeden güvenli petrol akışına bağlı olan Avrupa ve Asya ekonomilerini denetim altında tutma gücüdür. Bu bölge o kadar önemlidir ki, ABD herhangi bir bölgesel gücün beklenti ve önceliklerini buraya dayatmasına izin vermemelidir.''48 
ABD, 11 Eylül sonrası Afganistan ve Irak gibi jeopolitik ve jeo-ekonomik önemi yüksek coğrafyalara saldırarak yaşamsal çıkar alanı ( the sphere of vital interest) olarak tanımladığı bölgelere siyasi ve askeri olarak yerleşmiş, hegemonyasının devamlılığı için elzem olan enerji kaynaklarını ve bunların dünya pazarlarına ulaşmasını sağlayan enerji nakil hatları yollarını kontrol etmeye çalışmıştır. Hegemonyanın sürdürülebilir olması için enerji kaynaklarının ve nakil hatları 
üzerinde bulunan coğrafyaların kontrolü olmazsa olmazdır. 

Küreselleşme süreci ile birlikte ise serbest pazar ekonomisi teşvik edilerek bunun tüm insanlığın çıkarlarına ve refahına olacağı belirtiliyor ve idealist bir iddia ortaya atılıyor. Fakat diğer taraftan Uluslararası ticaret alanında engellerin kaldırılması ve serbest pazar ekonomisine geçilmesi halinde bu durumdan en çok Amerikan ekonomisinin faydalanacağı şeklinde realist bir politika hesabı da yapılıyor. Kissinger'a göre küreselleşme Amerikan emperyalizminin diğer bir adıdır. Ayrıca, en iyi ve gerçekte en akla uygun seçim tüm dünya için Amerikan stili bir ekonomik ve siyasal önceliklerin uyarlanmasıdır.49 

2008 yılında Beyaz Saray'ı devralan ABD'nin ilk siyahi başkanı Barack Obama ile birlikte Amerikan dış politikası oğul Bush döneminden farklı gelişmeye başlamıştır. Obama Irak Savaşı'nı ve ABD'nin tek yanlı politikalar izlemesini eleştirerek çok taraflılığa ve işbirliğine vurgu yapmıştır. Rusya, Çin, Avrupa Birliği ve Japonya gibi güçler ile işbirliği içinde hareket etmenin dünyadaki sorunların çözümü için önemli olduğunu belirtmiştir. Tıpkı Nixon'un 1971 yılındaki açıklamalarına benzer olan Obama'nın bu söylemleri Amerikan dış politikasındaki idealist unsurları yansıtmış tır. 
Fakat 2008 ekonomik krizi ile birlikte Amerikan ekonomisinin zorlanması, Irak Savaşı sonrası dünyadaki iyiliksever hegemon/imparatorluk( the benevolent empire) algısının değişmesi ve anti-Amerikanizmin yükselişe geçmesi, yeni küresel güç merkezlerinin Rusya, Çin gibi ve yeni bölgesel güç merkezlerinin Türkiye, Brezilya, Hindistan gibi ortaya çıkması ve ABD'nin dünya jeopolitiğindeki hareket serbestisinin azalması gibi nedenlerden dolayı sorunlarla baş etmenin ve bu ülkeler ile rekabetin maliyetini ABD'nin kaldırabileceği bir seviyede tutmaya çalışması Amerikan dış politikasındaki realist unsurları yansıtmıştır. 

Obama, ABD'nin azalmakta olan güç kaynaklarını içeride ve dışarıda yeniden dağıtarak yeni şekillenmekte olan Amerikan sonrası dünyaya ülkesini hazırlamaya çalışmıştır. Obama tarihsel olaylardan şu sonucu çıkarmış gibi durmaktadır; doğal sınırlarına ulaştıktan sonra dengeli ve kontrollü bir şekilde geri çekilen imparatorluklar için enerjisini yeniden toparlayıp emperyal yeni bir sıçrama yapma ihtimali bulunmaktadır. 

Amerikan dış politikasında idealizm- realizm ilişkisine verilecek son güncel örnek ise İran ile anlaşmaya varılan nükleer mutabakattır. Bu olayda, bir taraftan İran'ın nükleer silahlara sahip olmasının engellenmesi ve nükleer yayılmanın önlenmesi amaçlanırken ki bu idealist bir dış politikayı yansıtır diğer taraftan ise nükleer silahlara sahip olan bir İran ile Basra Körfezi'nde rekabetin zor olacağını bilmesi ve bunun önüne geçmeye çalışması realist bir dış politikayı yansıtır. 

İDEALİZM-REALİZM İLİŞKİSİNE DAİR SÖYLEMLER 

• Geleneksel Amerikan idealizmi ile küresel güvenliğin yeni gerçeklerini ilgilendiren ağırbaşlı pragmatizmin birleştirilmesi gerekir.50 
• Amerikan dış politikasında idealizm ve realizm benzerlikler taşımaktadır.51 
• Amerikan idealizmi her zamanki gibi elzemdir. Geleneksel Amerikan idealizmi, Amerikan çıkarlarının uygun bir tanımını sağlamak için günümüz realitelerinin dikkatli bir değerlendirilmesiyle birleştirilmelidir.52 
• Devlet adamının nihai ikilemi değerler ile çıkarlar arasında ve ara sırada barış ve adalet arasında denge kurmasıdır.53 
• Realizm ve idealizm birbirlerine alternatif olarak görülmemelidir. Realist bir güç politikası anlayışı ideallerin hizmetinde kullanılmalıdır.54 
• 1940'lı yıllardan itibaren ABD iki büyük stratejiyi izlemektedir. Birincisi realizm odaklı ikincisi ise idealizm.55 
• Daha en başından idealizm ve materyalizmin çifte cazibesi Amerika’yı tanımlayan bir unsur oldu.56 
• Wilson idealizmi ile jeopolitik realizm birleştirilmelidir.57 
• Anglo-Sakson gelenek, idealleri konuşmak ve savunmak ama gerçeklere göre hareket etmektir. 
ABD, çıkarlarını idealleri ve değerleri görüntüsü altında gizlemektedir.58 
• Günümüzde Amerikan Dışişleri Bakanlığı görevinde bulunan John Kerry 2004 yılında girdiği Başkanlık seçimlerinde Demokrat Parti adayı iken şöyle diyordu; ''Dış politikamız sadece idealizm ve realizmin birleştiği zamanlarda azamete kavuşmuştur.''59 

SONUÇ YERİNE 

Amerika Birleşik Devletleri 1776 tarihinden bu yana önce Avrupalı sömürgeciler den bağımsızlığını kazanmış ardından bir zamanlar kendisini sömüren Avrupalı devletlere rüştünü ispat etmiş daha sonra kendi kıtasından başlayarak tüm dünyaya genişlemiş ve emperyalist yayılma yapmış en nihayetinde ise tüm dünya sistemi üzerinde etkili olmuş ve onu şekillendirmiştir. 

Birbirlerinin 'kurucu ötekileri' olan idealizm ve realizm Amerikan dış politikasında ilginç bir şekilde çatışmadan ziyade işbirliği içerisinde hareket etmektedir. Amerikan dış politikasına yön veren esas teori realizm olmakla birlikte Amerikan dış politika karar vericileri Amerikan çıkarlarını tüm dünyanın çıkarlarıymış gibi idealizm ile ifade etmişler ve eylemlerini meşrulaştırmaya çalışmışlardır. 
  Son olarak şunu belirtmek gerekir ki, Amerikan dış politikasının ana amaçları bellidir ve bu amaçlara ulaşabilmek için Amerikan dış politikasına yön veren beyinler hem idealizm hem de realizmden faydalanarak akıllı bir güç stratejisi uygulamaktadırlar. Amerikan dış politikasında idealizm ve realizm el ele kol kola işbirliği içinde yürümektedir... 

DİPNOTLAR;

1 Gültekin Sümer, Dış Politika Stratejileri ve Türkiye Neresinde?, İkinci Adam Yayınları, İstanbul, 2013, s.27. 
2 Emin Gürses, ''ABD Dış Politikasında Realizm ve İdealizm'', Jeopolitik, Mayıs, 2002 
3 Ramazan Gözen, ''Uluslararası Sistemde ABD'', Ramazan Gözen(ed.), Amerikan Dış Politikası, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayını No:2609, s.11. 
4 Gözen, a.g.e., s.13. 
5 William Blum, Emperyalizmin En Ölümcül Silahı Demokrasi Yalanı, çev. Ekin Duru, İstanbul, Say, 2013, s.351. 
6 Anthony Best et al., 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi, çev. T. Ulaş Belge, Ankara, Siyasal, 2012, s.153. 
7 Best, a.g.e., s.153. 
8 Haluk Gerger, ABD Ortadoğu ve Türkiye, İstanbul, Ceylan Yayınları, 4. Baskı, 2007, s.520. 
9 Füsun Türkmen, Kırılgan İttifaktan Model Ortaklığa: Türkiye-ABD İlişkileri, İstanbul, TİMAŞ, 2012, s.25. 
10 Hegemonya, bir devletin Uluslararası sistemdeki hakim konumunu korumak için diğer devletleri kendi taleplerine zor yolu ile ya da gönüllü olarak uymalarını sağlamak olarak tanımlanabilir.. Marksist literatürde hegemonya kavramı çok önemli bir yer tutmaktadır. Bkz. Robert Cox, ''Gramsci, Hegemony and International Relations'', (ed.)S.Gill, Gramsci, Historical Materialism and International Relations, Cambridge University Press, 1993, p.62. 
11 Anıl Çeçen, ''A.B.D. Süper Güç Olarak Kalabilir mi?'', Avrasya Dosyası ABD Özel Sayısı, Cilt:6, Sayı:2, Yıl:2000, s.235. 
12 P. R Viotti, M. V. Kauppi, International Relations Theory: Realism, Pluralism, Globalism and Beyond, third ed., Allyn and Bacon, Boston, 1999, p.8. 
13 (ed.) Mehmet Şahin, Osman Şen, Uluslararası İlişkiler Teorileri Temel Kavramlar, Ankara, Kripto, 2014, s.6. 
14 Tayyar Arı, Uluslararası İlişkiler ve Dış politika, Bursa, MKM, 9. Baskı, s.104. 
15 Wilson'un başkanlığı sırasında ABD Milletler Cemiyeti' nin kurulmasına liderlik etmiş fakat Kongre'de hala etkili olan Monroe Doktrini zihniyeti ve çeşitli diğer sebeplerden dolayı ABD Milletler Cemiyeti' ne üye olmamıştır. ABD'nin 
Cemiyete üye olmaması sebebi ile şu yorum yapılmıştır; ''MC sakat doğmuştur.'' Bkz. Anthony Best et al, 20. Yüzyılın Uluslararası Tarihi, çev. T. Ulaş Belge, Ankara, Siyasal, 2012 
16 Emre Çıtak, '' Uluslararası İlişkilerde Gerçekçilik'', (ed.) Mehmet Şahin, Osman Şen, Uluslararası İlişkiler Teorileri Temel Kavramlar, Ankara Kripto, 2014, s.30-31. 
17 Çıtak, a.g.e., s.32. 
18 Edward H. Carr, The Twenty Years Crisis, Macmillan, London, 1946, p.76. 
19 Anarşi; Uluslararası sistemde egemen devletlerin üstünde hiçbir gücün olmadığını anlatan terimdir. Devletleri yaptıkları eylemler sonucunda ödüllendirecek veya cezalandıracak üst bir otoritenin olmadığına işaret eder. Anarşi kavramının sosyal inşacı bir yorumu için Bkz. Alexander Wendt, ''Anarchy is what States Make of it: The Social  Construction of Power Politics'', International Organizations, Volume 46, Number: 2, Spring 1992, p.391 - 425. 
20 Gürses, a.g.m., s.x. 
21 Carr, a.g.e., p.42. 
22 Füsun Türkmen, ''ABD'nin Dış Politikası: Devamlılık ve Değişim'', Doğu Batı, Cilt:8, Sayı:32, 2005, s.158. 
23 Muhittin Ataman, Özkan Gökcan, ''Bush Dönemi Amerikan Dış Politikası: Bir Aşırı Yayılmacılık Denemesi'', Akademik İncelemeler Dergisi, Cilt:7, Sayı:2, Yıl 2012, s.201. 
24 Henry Kissinger, Amerika'nın Dış Politikaya İhtiyacı Var mı?, çev. Tayfun 
Evyapan, Ankara, METU Press, 2002, s.12. 
25 Gürses, a.g.m., s.x. 
26 Gürses, a.g.m., s.x. 
27 Gözen, a.g.e., s.14. 
28 Gözen, a.g.e., 
29 Best, a.g.e., s.63. 
30 Gözen, a.g.e., s. 
31 Gürses, a.g.m., s.x. 
32 Best, a.g.e., s.243. 
33 Paul Kennedy, Büyük Güçlerin Yükseliş ve Çöküşleri, çev. Birtane Karanakçı, İstanbul, Türkiye İş Bankası Yayınları, 13. Baskı, 2013, s.428. 
34 Türkmen, a.g.e., s.65. 
35 ''Rewiev of Current Trends: U.S Foreign Policy'', Top Secret, PPS/23, Washington, February 28, 1948 
36 Best, a.g.e., s.252. 
37 Emin Gürses, ''NATO ve Genişletilmiş( Büyük) Ortadoğu Projesi: Hattı Kontrolden Sathı Kontrole'', Jeopolitik, Ocak, 2004 
38 William A. Williams, The Tragedy of American Diplomacy, New York, Delta, 1962, p.167-168. 
39 Türkmen, a.g.e., s.68. 
40 S. E. Ambrose, Rise to Globalism: American Foreign Policy since 1938, Penguin, 1993, p.217-218. 
41 Kissinger, a.g.e., s.225. 
42 Gürses, Amerikan Dış..., s.x. 
43 Ambrose, a.g.e., p.382. 
44 Excerpts from Pentagon's Plan: ''Prevent the Emergence New Rival'', New York Times, March 8, 1992 
45 Anthony Lake, ''The Limits of Peacekeeping'', New York Times, February 6, 1994 
46 The National Security Strategy of the United States of America, The White House, Washington, September, 2002 
47 BBC World, 28 March 2003 
48 Zbigniew Brzezinski, ''Hegemonic Quicksand'', National Interest, Winter 2003/ 4, p.6. 
49 Henry Kissinger, Does America Need A Foreign Policy? Toward A Diplomacy 21st Century, Simon& Schuster, New York, London, 2001, p. 252. 
50 Zbigniew Brzezinski, Tercih: Küresel Hakimiyet mi? Küresel Liderlik mi?, çev. Cem Küçük, İstanbul, İnkılap, 2005, s.18. 
51 Martin Griffiths, Realism, Idealism& Internatioanal Politics, Routledge, London&New York, 1992, p.2. 
52 Henry Kissinger, Diplomacy, Simon& Schuster, New York, p.836. 
53 Kissinger, Amerika'nın Dış..., s.260. 
54 Jack Snyder, ''Imperial Temptations'', The National Interest, Spring 2003, p.40. 
55 G. John Ikenbery, '' America's Imperial Ambition'', Foreign Affairs,81(5), p.45-47. 
56 Zbigniew Brzezinski, Stratejik Vizyon Amerika ve Küresel Güç Buhranı, çev. Sezen yalçın, A. Taha Orhan, İstanbul, TİMAŞ, 2. Baskı, 2013, s.53. 
57 Madeleine Albright, '' Madam Secretary: A Memoir'', New York, Macmillan, 2003, p.505. 
58 John Mearsheimer, The Tragedy of Great Power Politics, New York: W.W. Norton & Company, p.x. 
59 Aktaran Jack Synder, 'One World Rival Theories'', Foreign Policy, N:145, Nowember- December 2004, p.54. 

***


AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ? BÖLÜM 3

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ?  BÖLÜM 3


  Amerikan dış politikası, idealizm,realizm,Gültekin Sümer, MUSTAFA KOCAKENAR,Strateji,

      'Amerika Amerikalılarındır' felsefi düşüncesinden ilham alan Monroe Doktrini, hem ABD'nin kendisi için hem de Amerika kıtasındaki İspanya'dan bağımsızlığını kazanmakta olan sömürgeler için geliştirilmiş bir projeydi. 'Eski Dünya'yı temsil eden Avrupa sistemi 'Yeni Dünya' Amerika'da ne kadar az temsil edilirse ABD o kadar güvende olur düşüncesi ve Avrupa'nın Amerika kıtasından geri çekilmesi ile oluşacak güç boşluğunun ABD tarafından doldurularak yayılmanın  gerçekleştirilmeye çalışılması realist dış politik zihniyeti yansıtmıştır. 
Monroe Doktrini'ndeki en temel idealist unsur ise cumhuriyetin herkes için krallıklardan daha iyi olduğu, küçük devletlerin geniş bir coğrafyayı kontrol eden imparatorluklardan daha yararlı ve kabul edilebilir olduğu anlayışıydı.26 
Monroe Doktrini ile birlikte ABD jeopolitik etki alanı olarak tüm Amerika kıtasını belirlemiş ve realist yayılmacı dış politika hedeflerini idealize etmiştir. ABD, Meksika'nin İspanya'dan bağımsızlık mücadelesine destek vererek idealist bir dış politika izlemiş fakat daha sonra kendisi Meksika'ya savaş açarak topraklarını genişletmiş yani realist dış politika izlemiştir. 

1. Dünya Savaşı ile birlikte ABD geleneksel Avrupa işlerine karışmama stratejisini terkederek savaşa müdahil olmuştur. Başkan Wilson Kongre'de 2 Nisan 1917 tarihinde yaptığı konuşmada ABD'nin Almaya'ya savaş açması gereğinin nedenlerini şöyle açıklıyordu; ''Almanya insanlığa karşı savaş açmıştır, insan yaşamı tehlike altındadır, demokrasinin gelişmesi için güvenli bir dünyaya ihtiyaç vardır.''27 
Wilson'un bu söylemleri idealist unsurları içerisinde barındırmaktadır. 
Wilson'un bu idealizm dolu konuşması ABD'nin savaşa sadece ideal değerleri gerçekleştirmek için girdiği anlamına gelmemektedir. Amerika kıtasından Avrupalı güçleri gönderen ABD için sıra Avrupa kıtasını dizayn etmeye gelmişti ve artık Amerikan çıkar alanı genişlemişti. Başkan Wilson tarafından açıklanan self- determinasyon (kendi kaderini tayin etme) hakkı ile Avrupa imparatorluklarının bazıları için ( Osmanlı, Avusturya- Macaristan) Amerikan çıkarlarına uygun bir 
şekilde tasfiye planı hazırlanmıştır. Burada da ABD realist dış politikasına self determinasyon söylemi ile idealist bir kıyafet giydirmiştir. 

Wilson, 8 Ocak 1918 tarihinde Amerikan Kongresi'nde yaptığı konuşmada 14 maddeden oluşan idealist prensiplerini ortaya atmıştır. Bu ideallerin barışçıl bir dünya düzeni kurmak amacı haiz olduğunu kabul etsek bile bunun ABD'nin ekonomik, ticari, siyasi ve küresel sistem üzerindeki Amerikan çıkarlarından bağımsız olduğunu düşünemeyiz.28 

Özellikle denizlerde serbest dolaşım ve uluslararasındaki bütün ekonomik engeller kaldırılmalı, serbest ticarete izin verilmelidir prensipleri dönemin en güçlü donanma ve ekonomik gücüne sahip ABD'nin çıkarları için ortaya atılmış prensiplerdir. Dolayısıyla Amerikan dış politikasında idealizm retoriği ile reel çıkarlar ilişkisi çok güçlüdür. 

Birinci Dünya Savaşı'na son veren Versailles Anlaşması ile Almanya'ya dayatılan şartlar, savaştan kalan sorunların çözümünü ertelemekten başka hiçbir işe yaramıyordu. 1929 yılındaki Büyük Buhran'ın da etkisi ile Alman halkı iyice aşırıcılığa kayıyor ve Nazi lideri Hitler 1933 yılında Alman Şansölyesi olarak statükoya meydan okuyordu. Aynı zamanlarda Faşist lider Mussolini 
önderliğindeki İtalya ve Asya kıtasının büyük gücü Japonya'da revizyonist güçler arasındaydı ve 'Asya Asyalılarındır' diyordu.. 1. Dünya Savaşı sonrası kurulan ve savaşları engellemesi arzu edilen Milletler Cemiyeti ise olayları sadece izlemekle yetiniyordu. Çünkü Milletler Cemiyeti'nin işi küçük devletlerin işlerini düzenlemekti. Büyük devletler ancak kendi işlerine hizmet edeceğini 
bildikleri durumda MC'ye başvuruyorlardı.29 

Bu ortamda 2. Dünya Savaşı'na giden yolun taşları döşeniyordu. 

Hitler'in 1939'da Polonya'yı işgali ile '2. Büyük Paylaşım Savaşı' da başlamıştı. Savaşın başlarında ABD geleneksel çizgisinde devam ederek tarafsızlığını ortaya koymuştu fakat İngiltere'yi silah bakımından desteklemekten de geri durmuyordu. Franklin D. Roosevelt 1941 yılında şöyle diyordu; 

''ABD Demokrasinin en büyük silah deposudur.''30 

   1941 yılında Japonya'nın Pearl Harbor baskını ile birlikte Amerikan çıkarlarına ciddi saldırılar başlamıştı. Faşizmin ve Nazizmin Washington için önemli birer tehdit olaya başlaması ABD'nin Monroe Doktrini'nin genişletilmiş yorumuna uygun olarak kendi 'çıkarlarını savunmak' ve 'dünyayı otoriter rejimlerden korumak ' çabası öne çıktı. Bu çabada hem idealist hem de realist argümanlar bir arada bulunmaktadır. Bir taraftan insani kaygılar öne sürülürken, diğer taraftan ulusal çıkarlar korunmaya ve yeni çıkar alanları yaratılmaya çalışılıyor.31 
    2. Dünya Savaşı bittiğinde Almanya harap, Fransa galip devletler tarafından dışlanmış ve Britanya artık Avrupa kıtasında başrolü oynayamayacak duruma düşmüşken, eski kıta üzerinde yalnızca iki güç ABD ve SSCB etkilerini baskın bir şekilde hissettirebilirlerdi.32 

Böylelikle de 1991 yılına kadar sürecek olan iki kutuplu 'Soğuk Savaş' dönemi başlamış oluyordu. 
2. Dünya Savaşı sonrasında ABD bir daha geri dönmemek üzere dünya meselelerine ve farklı kıtalara angajman siyaseti (engagement policy) izlemeye başlamıştır. Zaten geleneksel büyük güçler ortadan silinirken, ABD süreki olarak onların arkalarında bıraktığı boşluğu dolduruyordu; bir numara haline geldikten sonra, kendi kıyıları hatta kendi yarıküresi içine sıkışıp kalamazdı.33 
Artık çıkar alanları genişlemişti ve buna uygun olarak yeni bir dış politika stratejisine ve yeni bir doktrine ihtiyacı vardı. 

   2. Dünya Savaşı sonrası ABD'nin karşısına konumlanan Sovyetler Birliği'nin Türkiye'den talepleri ( boğazlarda üs ve Kars, Ardahan'ın SSCB'ye bırakılması) ve 1947 yılında Yunanistan'da komünistlerin kralcılara karşı savaşı ile başlayan iç savaş ABD yönetimi tarafından Sovyetlerin güneye iniş çabası olarak algılanmıştır. Başkan Truman bu gelişmeler karşısında kongrede yaptığı konuşmada Türkiye ve Yunanistan'a yardım edilmesi gerektiğini söylemiştir. Truman Doktrini olarak anılan bu konuşma ile Türkiye ve Yunanistan'a 400 milyon dolarlık askeri yardım yapılmıştır. 
Truman Doktrini demokrasileri koruma söylemi ile idealist, Amerikan çıkarlarını koruma söylemi ile ise realist bir içeriğe sahipti. Eski Amerikan dışişleri bakanı Dean Acheson'a göre; ''olay Yunanistan ve Türkiye'nin çok ötesindedir. Eğer bu iki kilit ülke kaybedilirse komünizm İran'dan Hindistan'a kadar yayılacaktır.''34 
   2. Dünya Savaşı ile küresel hegemon koltuğunu Britanya'dan alan ABD, Batı Avrupa'daki ekonomik pazarları komünist Sovyetlere kaptırmamak için entellektüel fikir babalığını Spykman'ın yaptığı 'Kenar Kuşak' teorisini dış politikasının ana stratejisi haline getirmiş ve Moskova'ya karşı 'çevreleme politikasını' (containment policy) yürürlüğe koymuştur. 

    24 Şubat 1948 tarihinde Marshall'a Amerikan dış politikası konusunda bir rapor ileten Siyaset Planlama biriminde görevli George F. Kennan raporunda şöyle diyordu; ''Biz insan hakları, yaşam standartlarının yükseltilmesi, demokratikleşme gibi belirsiz ve Uzak Asya için gerçek olmayan amaçlar konusunda konuşmayı bırakmalıyız. İdealist sloganlar ile ne kadar az ilgilenirsek o kadar iyidir.''35 

Başka bir yazısında ise Kennan şöyle diyordu; ''Sovyetler Doğu Avrupa'yı tamamen elde etse de tatmin olmayacak ve Batı Avrupa'ya da yayılmaya çalışacaktır. ABD komünizm tehdidini ciddiye almalı ve ona karşı savunma yöntemlerinde pısırık davranmamalıdır.''36 
      Truman döneminde dışişleri bakanlığı yapmış olan George C. Marshall ABD'nin refahının Avrupa ekonomisinin yeniden toparlanmasına bağlı olduğunu söylüyordu. Bunun üzerine Avrupa'nın ekonomik açıdan Amerikan çıkar alanı içerisinde tutulması için 1947 tarihinde Marshall Planı gündeme getirilmişti. Bu planın amacı Avrupa ekonomilerinin ABD hegemonyası altında canlandırılması ve böylece buralarda meydana gelebilecek olası radikalleşmenin önüne geçerek 

Sovyet blokuna doğru kaymaları engellemekti.37 Hazırlanan Marshall Planı ile Avrupa ekonomisinin toparlanması için 13 milyar dolar yardım Avrupa 
ülkelerine sağlanmıştır. 

 Dean Acheson'un 1944 yılında söyledikleri ABD'nin neden Avrupa ekonomilerini canlandırmaya çalıştığının kanıtı niteliktedir; ''Bu bir pazar meselesidir... Kapitalist bir sistemde hükümet yabancı pazarlar aramak zorundadır. Aksi halde ekonomik ve sosyal sistemimiz üzerinde çok kapsamlı etkileri olabilecek... kötü durumlara düşebiliriz.''38 

Yani ABD Marshall Planı sayesinde hem kendine yeni pazarlar yaratarak realist bir dış politika izlemiş hem de bozulan Avrupa ekonomilerini ayağa kaldırarak idealist bir dış politika takip etmiştir. 

Kominform'un kurucularından Andrei Jdanov şöyle diyordu; ''Truman Doktrini ve Marshall Planı ABD'nin Avrupa'yı boyunduruğu altına alma projesinin somut göstergeleridir.''39 

1960'lı yıllarda Kuzey Vietnam Güney Vietnam'ı ilhak etmeye çalışınca ABD Vietnam'a askeri müdahale etme kararı almış ve binlerce askerini bölgeye sevketmiştir. ABD'nin bu küçük ülkeye bu kadar önem vermesinin nedeni, eğer komünistler Vietnam'ı ele geçirirse bu 'domino etkisi' yaratarak tüm Asya'ya yayılır ve Asya pazarı kendisine kapatılır algılamasıydı. Sovyetlere karşı çevreleme - tahdit politikasını Güney Asya'da da uygulayan başkan Lyndon Johnson şöyle diyordu; ''eğer bugün Kızılları Güney Vietnam'da durdurmaz isek yarın Hawaii'de öbür gün San Francisco'da olacaklar.''40 

Kissinger'a göre ise Başkan Johnson Güney Vietnam'daki komünistlerin yönetimi ele geçirmelerini önlemeye çalışırken ulusal bir çıkarı değil, ahlaki bir görevi yerine getirdiği konusunda ısrar etti. 

Çünkü kendinden önce başkalarını düşünmek Amerikan dış politikasının temelini oluşturur.41 
Diğer devletlerin çıkarları söz konusu iken Amerika'nın ahlakının ve sorumluluklar ının olduğu zaten Amerikan dış politikasının en temel meşrulaştırma söylemidir. 
1971'de Richard Nixon, ABD, Avrupa, Sovyetler Birliği, Çin ve Japonya arasında bir denge kurulursa dünyanın daha güvenli bir yer olacağını söylemişti. İşbirliği anlayışı idealist bir yaklaşımken, Nixon'un 1970'li yıllarda baş gösteren doların gücünü kaybetmesi, petrolde kendi kendine yeterliliğin sona ermesi ve nükleer silahların yayılması gibi nedenler ile bu devletler ile rekabetin maliyetinin yüksekliğine göre dış politikayı yönlendirmeye çalışması realist bir karardır.42 

Reagan döneminde tırmandırılan ekonomik ve askeri rekabet ile Sovyetler iyice köşeye sıkıştırılmış bunun sonucunda ise 1991 yılında Sovyetler Birliği dağılmıştır. SSCB'nin dağılması ile birlikte ABD sistemdeki tek süper güç kalmış ve dış politikasını SSCB'nin boşalttığı coğrafyalarda oluşan güç boşluğunu doldurma stratejisi üzerine oturtmuştur. 
1990-1991 Saddam'ın Kuveyt'i işgali ile başlayan Körfez Krizi ABD için beklediği fırsatı yaratmış ve ABD Körfez bölgesine askeri olarak konumlanarak dünyanın jandarmalığı görevine soyunmuştur. Saddam'ın eylemlerinin ardından Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi' nden müdahale kararı alınmış ve realist dış politika idealist söylemler ile birleştirilerek, önceden önlem alınabileceği halde saldırganlığa belirli çıkarlara hizmet etmesi için göz yumulmuştur.43 

Baba Bush savaş sonrasında ''Yeni Dünya Düzeni saldırganlığa karşı sarsılmaz bir şekilde karşı durmak prensibi üzerine kurulmuştur'' diyordu ve Kuveyt ve Irak'ta insan haklarının korunduğunu iddia ediyordu. 
 1992 yılında Amerikan Savunma Bakanlığında görevli Paul Wolfowitz'in hazırladığı Savunma Planlama Kılavuzu basına sızdırıldığında Amerikan dış politikasının Soğuk Savaş sonrası temel amacı da anlaşılmış oluyordu. Raporda; ''ABD'nin birinci amacının Sovyet coğrafyasında ya da başka bir yerde ABD'ye rakip yeni 
bir alternatif güç merkezinin ortaya çıkmasını, herhangi bir düşmanca gücün küresel bir güç olmasına yardımcı olabilecek değerde kaynakların bulunduğu bölgeleri kontrol altına almasını engellemeye odaklanılmalıdır'' deniyordu.44 

ABD 1990lı yıllar boyunca çeşitli bölgelere insani müdahale (humanitarian intervention) adı altında operasyonlar düzenlemiştir. Bosna, Kosova ve Somali gibi yerlere insanların hayatlarının korunması için müdahale edilmesi elbette ki idealist bir yaklaşımı simgeliyordu fakat Clinton döneminde ulusal güvenlik danışmanlığı görevinde bulunan Anthony Lake şöyle diyordu; ''Açık olalım. Barışı korumak Amerikan dış politikasının ya da savunma politikalarının merkezinde değildir. Silahlı kuvvetlerimizin esas misyonu barış operasyonlarını organize etmek değil fakat savaşları kazanmaktır.''45 

Bu açıklama idealist söylem altında yapılan müdahalelerin altındaki jeopolitik Amerikan çıkarlarının hayata geçirilmesinin sağlanmaya çalışıldığı yani realist dış politika geliştirildiğinin en açık kanıtıdır. 

***

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ? BÖLÜM 2

 AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ?  BÖLÜM 2


 Amerikan dış politikası, idealizm,realizm,Gültekin Sümer, MUSTAFA KOCAKENAR,Strateji,

İdealizm, kökenleri çok öncelere dayanmakla birlikte Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra akademik literatürde kendine önemli bir yer bulmuştur. 'The war to end all wars' ( Tüm savaşları bitirecek savaş) terimi 1. Dünya Savaşı sonrası literatüre girmiştir. Bu terimde, bu savaşın büyük bir yıkıma yol açtığı fakat daha sonrasında büyük savaşların yapılmaması için bir zorunluluk olduğu fikri hakimdir. İdealizm işte bu noktada teori olarak bir şablona oturtulmaya başlanmıştır. 

İnsan doğasının iyiliği temel varsayımından hareket ile idealizme göre insanların kötü davranış göstermeleri insanların kötülüğünden kaynaklanmıyor, kötü kurumsal ve yapısal düzenlemeler insanları kötü olmaya itiyor.14 
Bu düşünceden esinlenen zamanın devlet adamları, ABD Başkanı Wilson gibi, Milletler Cemiyeti (League of Nations) örgütünün kuruluşuna liderlik ederek 15 çevresel koşulları değiştirmeye çalışmışlardır. 
İdealistler normatif değerler üzerinde yoğunlaşmış ve dünyanın ne olması gerektiği üzerine kafa yormuşlardır. 
Realizm ise 2. Dünya Savaşı'na giden süreçte idealizme tepki olarak ortaya çıkmıştır. Realistler insan doğasının kötülüğü ve bencilliği varsayımdan hareket ederek idealizmi ve idealistleri ütopist olmakla suçlamışlardır. Realistlere göre dünyanın gerçekte ne olduğu değil de ne olması gerektiği ile ilgilenen idealistler, Uluslararası ilişkilerin gerçek doğasını anlamakta yetersizdirler ve beyhude 
bir çaba içerisindedirler. 
Realizm dünyayı olduğu gibi kabul etmek üzerine kuruludur. Uluslararası ilişkilerde, Uluslararası sistemin değerler, idealler ya da olması istenilenler yerine sistemin ana unsurları olan devletlerin amaçlarını ve çıkarlarını gerçekleştirmeye yönelik davranışları doğrultusunda şekillendiğini ileri sürer. 1919-1939 arasında hüküm süren idealizmin insan doğasının iyiliğine ve gelişimine yaptığı vurgu, 
savaşların nedenlerinin araştırılması ile önlenebileceğine olan güveni, devletlerin 
pek çok ortak çıkarı paylaştıkları iddiası 16 realizmi idealizmin karşıtına konumlandırmıştır. 
   İdealizme göre devletler, kendi çıkarlarını dünya çıkarlarının arkasına koyabilirlerdi. 
Realistler, Uluslararası toplumda her zaman başat güçlerin olduğunu ve bu güçlerin kendi çıkarlarını tüm toplumun çıkarları gibi sunmaya çalıştıklarını, böylece de herkesin çıkarlarına olabilecek bir yapının olamayacağını savunarak idealizmin en önemli varsayımlarından birine meydan okumuştur.17 
Çünkü realist düşünürler açısından herkesin çıkarına olan mutlaka birinin çıkarları ile çatışır. 
Bir uluslararası ilişkiler kuramı olan fakat takipçileri açısından bir 'Uluslararası politika dini' gibi algılanan realizmin önemli peygamberlerinden İngiliz Edward H. Carr' a göre, ''hegemonyacı güçler insanlık için en iyi olanın kendileri için de en iyi olacağı düşüncesini tersine çevirerek, kendileri için en iyi olanın insanlık için de en yararlı olacağı söylemine dönüştürmektedirler.''18 
 İdealistlere göre, olması gereken ideal bir yapılanmanın önünde ne tür engellerin bulunduğunun anlaşılması ile dış politika açıklanabilir. Realistlere göre ise, dış politikada karar veren merciler açısından her ne kadar yasalar, kurallar ve ahlak anlayışları mevcutsa da, Uluslararası siyasi sistemin anarşik 19 bir yapısından 
hareket ile analiz yapmak doğru bir yol olarak görülür.20 
Realizm etiği siyasetin bir fonksiyonu olarak görürken, idealizm siyaseti etiğin bir fonksiyonu olarak değerlendirir.21 
İlk kez Thomas Jefferson ve Alexander Hamilton gibi 18. yüzyıl Amerikan siyasetçi ve düşünürleri arasında patlak veren idealizm- realizm tartışması, Amerikan dış politikası açısından günümüzde hala geçerliliğini korumaktadır.22 
Jefferson'un düşünceleri etrafında toplanan idealist politika yapıcılar, dış politikanın demokrasi mücadelesinden ve mirasından vazgeçilmeden hukukun ve ahlakın hakimiyeti altında yapılması gerektiğini savunmaktadırlar. Hamilton'un düşünceleri etrafında toplanan realist politika yapıcılar ise dış politikanın insancıl, barışçıl veya ideolojik düşünceler yerine ulusal çıkara göre yapılması gerektiğini savunmaktadırlar.23 
Amerikan dış politikası kendi değerlerini dünyaya yaymak için mi yani 'idealist mi' yoksa reelpolitik çıkarlarını gerçekleştirmek ve geliştirmek için mi yani 'realist mi' olmalıdır? 
ABD'nin kurucu babaları tarafından tartışılan bu konu günümüz Amerikan dış politikasına yön veren isimler tarafından da tartışılmaktadır. Nixon dönemi ulusal güvenlik danışmanı ve eski ABD dışişleri bakanı Henry A. Kissinger 2001 tarihinde şöyle diyordu; ''Amerikan dış politikasını değerlerin mi yoksa çıkarların mı idealizmin mi yoksa realizmin mi yönlendireceğine odaklanılmalı.''24 

Bu tartışmalar güncelliğini her daim devam ettirse de George Washington ve ondan sonraki başkanlar açısından realizm kötü, şeytanca fakat kaçınılmaz olarak içinde yaşanılması zorunlu ortam anlamında güçlü ve 'Amerikan olmayan dünya' ile bir arada yaşamayı sürdürmenin formülasyonu olarak algılanmıştır.25 
Beşinci Amerikan Başkanı James Monroe tarafından 1823 yılında bir başkanlık mesajı yayınlanmış ve bu mesaj tarihe Monroe Doktrini olarak geçmiştir. Neredeyse 1. Dünya Savaşı'na kadar 'Amerikan dış politikasının anayasası' olarak algılanan bu doktrin, Amerikan dış politikasındaki idealizm - realizm ilişkisini anlamak açısından çok yerinde bir örnek olaydır. 

***

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ? BÖLÜM 1

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ: 
ÇATIŞMA MI İŞBİRLİĞİ Mİ?  BÖLÜM 1


 Amerikan dış politikası, idealizm,realizm,Gültekin Sümer, MUSTAFA KOCAKENAR,Strateji,


MUSTAFA KOCAKENAR* 
* Sakarya Üniversitesi, Uluslararası İlişkiler Bölümü 
TASAM Stajyeri 


Giriş 

Bu çalışmanın amacı Amerikan dış politikasında idealizm ve realizm kuramlarının ne şekilde etkili olduğunu, çatışma mı işbirliği mi içinde ilişki kurduğunu analiz etmektir. Çalışma üç kısıma ayrılmıştır. 

Birinci kısımda Amerikan dış politikasının genel kodları incelenecektir.
İkinci kısımda örnek olaylar üzerinden Amerikan dış politikasında idealizm - realizm ilişkisi gösterilecektir. 
Üçüncü kısımda ise Amerikan dış politika karar merciinde bulunmuş diplomatlar ve akademisyenlerin idealizm-realizm ilişkisine dair söylemleri üzerinde durulacaktır. Sonuç kısmında ise genel bir değerlendirme yapılacaktır. Çalışmanın en temel argümanı Amerikan dış politikasında idealizm ve realizmin el ele kol kola işbirliği içinde olduğudur. 

Amerikan Dış Politikasının Genel Kodları 

Devletler varoluşlarını devam ettirebilmek başta olmak üzere çıkarlarını kollamak ve de Uluslararası politikada daha nüfuzlu bir konuma gelebilmek için dış politika oluşturmaya giderler. Bu bağlamda dış politikayı, bir devletin dış dünyadaki çıkarlarını kollamak ve Uluslararası politikada daha güçlü ve prestijli bir konuma yükselmek için sergilediği bir tutum olarak tanımlayabiliriz.1 

Devletlerin(ya da ülkelerin) dış politikalarının belirlenmesinde takip edilen sürecin her bir devletin içinde bulunduğu dahili (domestic) ve harici (external) koşullara göre şekillendiği açıktır. Siyasi, ekonomik ve toplumsal koşullar, yaşanılan coğrafyanın durumu(imkanlar, dayatmalar vs.) bölgesel - uluslararası gelişmeler ve yapılanmalar arasında tanımlanan ekonomik, askeri vs. güvenlik anlayışı 
gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin dış politika algılamalarındaki farklılaşmaları kaçınılmaz kılar. 

Farklı şartların, ülkelerin karşılıklı ilişkilerindeki beklentilerinde de belirleyici bir rol oynayacağı yadsınamaz. Bu beklentiler bir ülkenin dış politikasının oluşturulması sürecini değişik düzeylerde etkiler.2 

Yapısal gerçekçi teoriye göre devletler Uluslararası sistemdeki güç dağılımlarına (distribution of power) göre dış politik davranışlarını belirlerler. Bu bağlamda Uluslararası sistemde bulunan büyük güçler saldırgan ve yayılmacı dış politika stratejileri izlerken, orta ve küçük büyüklükteki devletler savunmacı dış politika stratejileri takip etmektedirler. 

Büyük güçler güç maksimizasyonu ile ilgilenirken, orta ve küçük büyüklükteki devletler güvenlik maksimizasyonu ile meşguldürler. 

 1776 tarihinde T. Jefferson'un kaleminden çıkan Bağımsızlık Bildirgesi ile Amerikan Bağımsızlık Savaşı da başlamış oluyordu. Birleşik Devletler, 13 İngiliz sömürgesinin Bağımsızlık Savaşı ile bağımsızlığını kazanmış daha sonrasında ise diğer Avrupalı güçlerin sömürgelerini ele geçirmesi ile genişleyerek topraklarını büyütmüştür. 

ABD'nin yayılmasının ve genişlemesinin yolları arasında;

(1) İşgal 
(2) İlhak 
(3) Satın alma ve 
(4) Devir gibi yöntemler vardır.3

    Kuruluşundan beri ABD'nin takip ettiği dış politika yayılmacıdır. ABD'nin yayılmacılığı sadece askeri güce dayalı realist politika üzerinden değil ABD'nin savunduğu değerler, inanışlar, kurumlar ve 'Yeni Ulus' imajı ile idealist politika üzerinden de gerçekleşmiştir. ABD'nin askeri ve ekonomik gücü ile savunduğu idealler/ idealizm ABD'nin dünyaya yayılmasında başrol oynayan faktörlerdendir.4
'Amerikan İstisnacılığı' (American Exceptionalism) Amerikan dış politik kültüründe önemli bir yer tutmaktadır. Bu inanışa göre Amerikan değerleri, kültürü, inanışları evrensel özellikler taşımaktadır. 

ABD'nin geçmişte ve günümüzdeki diğer uluslardan ve devletlerden farklı ve ayrıcalıklı olduğu, çünkü 'aşkın bir amaca' sahip olduğu bu anlayışta ön plandadır. Amerikan siyasal kültüründe ABD'nin davası tüm insanlığın davasıdır anlayışı günümüzde de hakim konumunu sürdürmektedir. 

Oğul Bush döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanlığı ve Dışişleri Bakanlığı yapmış olan Condoleezza Rice'nın şu sözleri Amerikan İstisnacılığı'nın Amerikan dış politikasındaki önemini açıklar niteliktedir; ''ABD tarihte hep doğru tarafta olduğundan ulusal güvenliğini sağlarken 'Uluslararası yasa ve kuralları' ya da 'BM gibi kurumları' göz önünde bulundurmak zorunda değildir.''5

Amerikan dış politik kültüründe etkili olan diğer bir inanış ise 'Kaçınılmaz Kader' (Manifest Destiny) anlayışıdır. Bu anlayışa göre Amerikalı yerleşimcilerin kaderlerinde kıtanın tamamına yayılmaları gerektiği yazmaktadır. ABD bulunduğu kıtada doğal yayılma hakkına sahiptir, Tanrı'nın bahşettiği bu hakkı onun elinden almak Tanrı'ya isyan etmektir. Brook Adams 1895 yılında yayınlanan Law of Civilization and Decay adlı kitabında ''ABD yeni yüzyılda genişlemeye devam 
etmezse çöküş dönemine girecektir. Beyaz ırk ve İngilizce konuşan halklar doğuştan üstün durumdadırlar''diye yazıyordu.6 Bir başka düşünür ''Anglo-Sakson uygarlığının nimetlerini Amerika yaymakla yükümlüdür.'' diyordu.7 Bu anlayış Amerikan yayılmacılığının temelini oluşturmuş ve meşruiyetini sağlamıştır. 
Edward Said'in şu sözleri 'Kaçınılmaz Kader' ve 'Amerikan İstisnacılığı' inanışları nın Amerikalılarca nasıl içselleştirildiğini gözler önüne sermektedir; ''ABD, Amerikalıların seçilmiş bir halk, Amerikan düzen ve devletinin de Tanrı'nın yeryüzüne indirdiği eşsiz bir deneyim olduğu, bunun yeryüzüne yayılmasının insanoğlunun hayrına bir ilahi misyon olduğu inancını içselleştirerek ortaya çıktı. 

Daha sonra bu ilahi misyonun yerine getirilebilmesi için gerekli Tanrısal güce sahip olunduğuna inanıldı. Amerikan hayat tarzına karşı olanların yok edilmesi vacip... insanlık düşmanı şeytanlar olduğuna hükmedildi.'' 8 
   Amerikan dış politikasını etkileyen dört düşünce bulunmaktadır. 
(1) dış politikada önceliğin ekonomik olduğu görüşüne dayanan Hamiltonculuk 
(2) Amerika'nın ahlaki değerlerinin dünyaya örnek olması gerektiği görüşüne dayanan Wilsonculuk 
(3) Amerikan devriminin ilkelerinin ve ülke içi demokrasisinin güvenlik politikasından daha değerli olduğu görüşüne dayanan Jeffersonculuk 
(4) vatanseverlik ve militarizme dayanan Jacksonculuk. 9 
Amerikan dış politikası makro perspektifte incelendiğinde kuruluşundan beri süreklilik içeren stratejiler ile sürdürülmüştür. Mikro perspektifte incelendiğinde ise amaç bakımından olmasa da araç bakımından farkılılıklar gözlemlenmektedir. D. Eisenhower, Nixon, Ford, R. Reagan ve oğul Bush gibi Cumhuriyetçi ontolojiye sahip olan başkanlar dönemlerinde güç politikaları yani realizm ön plana çıkarken, Kennedy, Carter, Clinton ve Obama gibi Demokrat ontolojiye sahip olan başkanlar döneminde güç göreceli olarak daha arka planda kalmış idealizm ön plana çıkmıştır. 

1776-2000'ler arası Amerikan dış politikası incelendiğinde ABD'nin küresel hakimiyet/imparatorluk stratejisinin adım adım gerçekleştiğini görmek mümkündür. 'Küresel güç olmanın yolu bölgesel güç olmaktan geçer' mottosundan hareket ile ABD, 19. yüzyılda Monroe Doktrini ile birlikte 'Amerika 
Amerikalılarındır' diyerek kendi coğrafyası üzerinde hegemonyasını 10 sağlamlaştırarak,  
1. İmparatorluğunu kurmuştur. 20. yüzyılın ortalarında, 2. Dünya Savaşı sırasında ve sonrasında, Normandiya Çıkarması, Kenar Kuşak Teorisi ve kurulan paktlar (NATO, CENTO ve SEATO) sayesinde Batı Avrupa ve Ortadoğu gibi önemli coğrafyalar üzerinde hegemonya kurarak kademe kademe küresel güç olma yolunda 2. imparatorluğunu kurarak önemli bir adım atmıştır. Soğuk Savaş sonrası ve 21. yüzyılda ise 'Satranç Tahtası' jeopolitik teorisi ile birlikte dünya anakarasının merkezi Avrasya coğrafyasında egemen olmak isteyerek 3. ve küresel Amerikan imparatorluğunu kurmaya gayret etmektedir. Kurulan ilk iki imparatorluğun devamlılığının sağlanabilmesi için üçüncü imparatorluğun kurulmasının elzem olduğunu Amerikan dış politikasına yön verin beyinler 
çok iyi bilmektedirler. ABD'nin dünya üzerindeki jeopolitik, jeostratejik ve jeoekonomik önemi yüksek coğrafyalara yayılması ve oralarda nüfuz elde etme arayışının arkasında siyasi ve ekonomik alan kazanma isteği yatmaktadır. Siyasi ve ekonomik alan kazanılmadan hegemonya sağlanamaz ve sürdürülemez. 
Günümüz açısından bakıldığında ise Amerikan dış politikasının üç amacı bulunmaktadır. Birinci amacı, kendi merkezi hegemon konumunu korumaktır. İkinci amacı, buna uygun bir 'Yeni Dünya Düzeni' oluşturmaktır. Üçüncü amacı ise bu iki amacı önleyebilecek bir başka yeni alternatif gücün ortaya çıkışını önlemektir.11 ABD'nin en temel dış politik amacı ise küresel hegemon gücünü mümkün olan en uzun döneme kadar genişleterek devam ettirmektir. 

AMERİKAN DIŞ POLİTİKASINDA İDEALİZM REALİZM İLİŞKİSİ 

Amerikan dış politikasında idealizm ve realizm ilişkisini örnek olaylar üzerinden incelemeden önce Uluslararası ilişkiler teorilerinin dış politika analizinde neden önemli olduğunu ve Uluslararası ilişkiler kuramlarının kurucu babaları olan idealizmin ve realizmin temel ontolojik ve epistemolojik özelliklerini belirtmek konuyu anlamak açısından oldukça önemlidir. 

Teori, dünyayı daha anlaşılır kılmaya yönelik çalışmadır.12 

Özellikle sosyal bilimler alanında karmaşık olayları açıklayabilmek için gerçekleşmiş bir olayı teori üzerinden okuyarak anlamlandırmaya çalışmak analiz etmeyi kolaylaştıran bir unsur olarak karşımıza çıkmaktadır. 

İşte tam da bu noktada uluslararası ilişkiler teorileri Uluslararası politikayı anlamak açısından çok önemlidir. 

Uluslararası ilişkiler uzmanları açısından irdelenen düşünce şudur; Devletlerin yürüttükleri dış politikalar Uluslararası ilişkiler teorileri ile nasıl açıklanabilirler? Uluslararası ilişkiler teorisi bilmeden Uluslararası politika ya da dış politika analizi yapılabilir mi? Ya da yapılabilse bile yeterli midir? 
Dış politikayı oluşturan unsurlar; güç, ekonomi, üretim ilişkileri, kimlikler, tarihsel süreç, sistemin yapısı, bireyler, siyasi partiler, ideolojiler ve şirketler olarak gösterilebilir. Bu unsurlar şayet sağlıklı analiz edilmez ise kokofoni gibi durabilir. Uluslararası ilişkiler teorileri işte bu kokofoniden senfonik bir eser çıkarmak için gerekli olan en önemli araçlardan biridir.13 



***
 

21 Ekim 2020 Çarşamba

Trumpın Suriye’den çekilme kararının etkileri..

 Trumpın Suriye’den çekilme kararının etkileri.. 

Prof.Dr.Sait Yılmaz, Trumpın Suriyeden çekilme kararı, etkileri, 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 
28 Aralık 2018 


Giriş 

Beyaz Saray sözcüsü Sarah Sanders, geçen Çarşamba günü ABD.nin Suriye.deki 2 bin özel kuvvetler mensubunu iki-üç hafta içinde çekeceğini açıklamıştı. Trump ise tweeter mesajı ile bu çekilmenin gerekçesini, sahada bulunma nedenleri olan IŞİD.in yenilmesi olarak açıkladı. Trump.ın kararı sonrası ABD.nin Suriye.deki anti-terör koalisyonu özel elçisi Brett McGurk tepki olarak istifa etti. Görev süresi 28 Şubat 2019.da biteceği halde Trump ile süregelen anlaşmazlıkları nedeni ile yakın zaman önce istifade eden Savunma Bakanı James Mattis de bu kararın Suriye.yi Rusya ve İran.a bırakmak olduğu gerekçesi ile itirazını dile getirdi. 

Bir askeri kurala göre; “eğer yenilgiye gidiyor ve zararını azaltmak istiyorsan, en kısa yol zaferini ilan edip, süratle çekilmelisin” der. Nitekim Trump.ın Suriye.den çekilme kararı Lyndon Johnson.ın Vietnam ile ilgili kararına benzetildi; zaferi ilan et ve çekil. ABD, geçmişte Kore ve Vietnam.dan olduğu gibi Lübnan (1982-1984) ve Nikaragua.dan da çekilmek zorunda kaldı. ABD.nin çekilmesi hiçbirinde zafer değildi ve geride hiçbir caydırıcılığı kalmadı. Bu makalede, Trump.ın Suriye.den çekilme kararını neden ve nasıl verdiğini açıklamaya çalışacağız. 

ABD’nin Suriye’den çekilmesi ne anlama geliyor? 

 ABD.nin Suriye.ye askeri müdahalesi 2011 yılında içlerinde Türkiye-Suudi Arabistan ve Katar.ın içinde bulunduğu ittifak içinde öncelikle Halep ve Şam.ı hedef alan vekilli savaşın desteklenmesi ile başladı. Ancak, Esat düşürülemeyince ve Rusya devreye girince, Ekim 2015.de sözde IŞİD ile mücadele için Suriye.nin kuzeyindeki bölgenin işgaline başlandı. Böylece ABD.nin Suriye stratejisi CIA destekli rejim değişikliğinden IŞİD ile sahada askeri mücadeleye kaydı. Suriye.de Rakka ve diğer önemli petrol bölgeleri, yeni vekil güç YPG/PKK kullanılarak ele geçirildi. Yakın zamana kadar ABD Savunma Bakanlığı, Suriye.nin kuzeyindeki yapının güvenliği için 30-35 bin asker göndermekten bahsediyordu. 

Amerikalılara göre; Suriyenin kuzeyindeki varlıklarının stratejik amaçları şunlardı 1; 

 - Esat.ın bu bölgedeki petrol bölgelerini tekrar ele geçirmesini önlemek. 
 - İran.ın Hizbullah ve Akdeniz sahili ile ulaşımını kesmek. 
 - Sahada tek güvenilir vekil güç olarak gördüğü YPG/PKK.yı korumak ve bunu 
yaparken Türkiye.nin kırmızı çizgilerine uyması için etkilemek. 
 - Suriye.nin geleceğine ilişkin masada verilecek kararı Rusya, İran ve Türkiye.ye 
bırakmamak, ABD.nin çıkarlarını korumak. 

 Trump, seçilmeden önce Suriye.deki savaşı gereksiz görüyor ve Suriye'de 5 trilyon doların boşa harcandığını söylüyordu. Trump, daha Nisan 2018.de Suriye.den birlikleri yakından çekeceğini söylemişti. Ancak, Pentagon generalleri ile tartışmalardan sonra sözde IŞİD ile savaşa bir süre daha zaman verdi. Sekiz ay sonra bu kararı tekrar verdiğinde başta Savunma Bakanı Mattis ve diğer generaller onu vazgeçirmek için epeyce uğraştılar. Savunma Bakanı James Mattis ve Merkez Kuvvetler (CENTCOM) Komutanı General Joseph Votel 
uzun süre Suriye.de kalmak niyetindeydiler. Nitekim geçen ay Türkiye sınırına Amerikan gözetleme noktaları kurulacağı açıklanmıştı. Yönetimin yeni-muhafazakâr Suriye özel elçisi James Jeffrey ise yakın zaman önce uçuşa yasak bölge oluşturulmasından bahsediyordu. 



Pentagon.un kalma gerekçesi, aksi takdirde Suriye.nin Rusya ve İran.ın elinde kalacağı, Türklerin de ABDnin hamisi olduğu Kürt bölgesine harekât yapacağı idi. 
 ABD gazeteleri, Trumpın Suriye.den sonra Afganistan.dan 14 bin askerin çekilmesi emrini verdiğini yazdı. ABDnin Afganistan.dan çekilmesi de bir sürpriz değil. Ülkenin yarısını işgal etmiş Taliban ile Suudi Arabistan ve BAE.nin de dâhil olduğu gizli görüşmeler uzun süredir devam ediyordu. Bu görüşmelerin gündeminde ABD.nin çıkarlarının garanti altına alınması ve Körfez ülkelerinden bir gücün güneyde Amerikalıların yerini alması bulunuyor 2 Nisan 2019 da Afganistan.da seçim var ve yeni Afgan başkanının Rusya ve İrandan uzak durması isteniyor. 

 Diğer yandan ABD ordusunun önemli sorunları bulunmaktadır. ABD.nin halen 150 ülkedeki 800.den fazla denizaşırı üssünde 170 bin askeri var ve bunların 40 bin kadarı örtülü işlerle meşgul. Mevcut askeri gücün bir kısmı beklemede diğer kısmı ise rotasyon görevinde. 

Sürekli farklı bölgelere görevler Kara Kuvvetlerini yordu. Deniz Kuvvetleri.nin bakıma ve dinlenmeye ihtiyacı var. Hava Kuvvetleri.nde ise sürekli uzak görevlerden dolayı hazırlık seviyesi düştü. Askerler kadar özel askeri şirketler de bu sonsuz savaş döngüsünden sonuç alınamayacağını görüyor. Çin ve Rusya ile savaşa hazırlanan ABD askeri gücü sürekli kan kaybederken, Ortadoğu.da gittikçe daha hassas hale geliyordu ve bir çıkış stratejisine ihtiyaç vardı 3. 


ABD, savaşlardaki teknolojik üstünlüğü olan hava ve füze savunması, siber ve uzay 
operasyonları, yüzey ve denizaltı gemilerine karşı savaş, uzun menzilli kara ateşleri ve elektronik savaş üstünlüğünü kaybediyor4. Bunun anlamı, 22 trilyon dolar bütçe açığı olan ABD.nin savunma ve teknoloji konularına daha çok bütçe ayırması demek 5. Trump’ın çekilme kararı ve tepkiler.. 
 
Trump.ın çekilme kararını alırken ne Dışişleri Bakanlığı.na ne Kongre.ye ne de 
Savunma Bakanlığı.na danışmadı yani Suriye ve Afganistan.dan çekilme kararlarını yalnız başına verdi. Trump, bu kararla en çok kendi partisi içindeki yeni-muhafazakârlar ve onların başın çeken eski Savunma Bakanı James Mattis ile karşı karşıya geldi. 2004.de Felluce.deki katliamdan sorumlu olan 6 ve Afganistan.daki savaşta “İnsan öldürmeyi eğlenceli bulduğunu söyleyen” Mattis.in lakabı “Çılgın Köpek” idi. Mattis.in istifası Suriye.deki ABD, İngiltere, Fransa, Almanya ve Belçika.nın dâhil olduğu savaş ittifakının da sonu oldu. Trump.ın 
dünyaya bakışı, masrafları mümkün olarak azaltacak şekilde diplomasiden ziyade ekonomiye odaklı. Yeni-muhafazakârlar ise oldukça müdahaleci eğilimi ve dünyanın her neresinde (kendilerine göre) demokrasi tehlikede ise oraya müdahale etmenin bir görev olduğu kadar bir hak olduğunu düşünüyorlar. Trump.ın Suriye.den çekilme kararının arkasındaki nedenler şu şekilde sıralanıyor; 

- Türkiye.den ABD.nin Fırat.ın doğusundaki YPG/PKK yapılanması ile süregelen 
muhalefeti ve baskısı neticesinde iki ülkenin askeri olarak karşı karşıya gelmesinin istenmemesi, 
 - ABD.nin İran ile bir savaşa hazırlanması nedeni ile Suriye ve Irak.ta İran güçlerin saldırısından kaçınmak istemesi, bu yüzden Irak.taki 5.200 Amerikan askerini de çekebileceği. Bununla da kalmayıp, geçen Çarşamba Abu Dabi.de Pakistan, Suudi ve BAE temsilcileri ile Afganistan.dan ABD askerlerinin çekilmesini görüşmesi. 

 - Trump, Suriye.den çekilen güçleri yerine Suudi Arabistan ve BAE.den askerler 
göndermesi konusunda anlaşmış olabilir. Nitekim geçtiğimiz haftalarda bu ülkelerden bazı askeri temsilcilerin Fırat.ın doğusuna ziyaretlerde bulunduğu söyleniyor. Ancak, bu güçlerin sahada yalnız kalan YPG/PKK.yı destekleme görevi de alabileceği konuşuluyor. 
 Savunma Bakanlığı ise Trump.n kararını boşa çıkarmak için IŞİD.in tamamen yok edilmediği, köklerine döndüğü ve bölgeden temizlenmesinin yıllar alacağını iddia ediyorlar. 
Pentagon.a göre IŞİD.in ana siyasi ve ekonomik unsurları hala Suriye ve Irak.ta yaşamaya devam ediyor. ABD çekilmesinin bu terör ağını yeniden yapılanmaya götüreceğini ve IŞİD 2.0.ın ortaya çıkacağını savunuyorlar 7. 

 Trump.ın çekilme kararları ile ABD istihbaratı kadar Savunma Bakanlığı ile de hatta en yakın danışmanları ile ters düştü. Trump.ın Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton, daha dört ay önce Amerikan birliklerinin Suriye.de İran birlikleri ve vekil güçleri olduğu sürece kalacağını söylemişti. Trump yönetiminin rejim değişikliği politikaları Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton tarafından yönetiliyor ama Suriye kararına kızdıkları kesin 8. 

ABD.nin Yemen.de de dört yıl Suudiler ile birlikte bombalamaya devam ederken, ateşkese gitmesi, dünya genelinde askeri görümünün düşük profile inmesi anlamına geliyor. Aslında ABD ve Suudi stratejisi, BM kararları ile Yemen.de önce karşı tarafı silahsızlandırmaya sonra da kolayca yutmaya dayanıyor 9. 
 Trump.ın kararı sağ kanadın şahin Senatörleri Lindsey Graham ve Marco Rubio ile Hollywood liberalleri tarafından kınandı. ABD.nin Suriye.den çekilmesinin bir güç boşluğu yaratacağını iddia ediyorlar. 

 Rockefeller tarafının CFR başkanı Richard Haas.tan geldi. Haas, ABD.nin Suriye.de kalması gerektiğini ve yoksa meydanın Rusya ve İran.a kalacağını söyledi.  ABD.deki İsrail lobisi ise Türkiye.nin müdahalesinin İsrail.in güvenliği için önemli olan İran.ın Suriye.ye uzanan kolunu kesmeyeceğini düşünüyor10. 




 İsrailin Haaretz gazetesine göre, ABD yönetimi Netenyahu.ya çekilme niyetini bildirirken, bölgedeki gelişmeleri etkilemek için başka yöntemleri olduğundan bahsetti. Bu yöntemlerin başında ABD.nin özellikle Katar.daki üslerden hava saldırılarına devam edebileceği gösteriliyor 11. Buna uçak gemilerinden yapılacak füze saldırıları ile örtülü operasyonlar eklenebilir. 
 Sahadaki YPG/PKK teröristlerinin sözcüsü İlham Ahmed ise ABD.nin çekilme 
kararını arkadan bıçaklanmak olarak yorumladı. 

 ABD’nin Çekilmesi sonrası Suriye.. 

 Suriye.den çekilmenin arkasında Türkiye.nin özellikle İran senaryosu karşısında 
YPG/PKK.dan çok daha önemli bir müttefik görüldüğü yorumu yapılıyor12. ABD.nin çekilmesi halinde Türkiye.nin boşluğu dengeleyeceği, Rusya ve Suriye.de kalan IŞİD.I temizleyebileceği diğer bir gerekçe olarak sunuluyor. Bir Beyaz Saray yetkilisinin açıklamasına göre, Türkiye; ABD birlikleri çekildiğinde IŞİD.i bitirme işinin sorumluluğunu almaya söz verdi 13. Bu, ABD için kendileri için çekildikten sonra güç boşluğu kalmayacağı garantisi anlamına geliyor. Trump.ın Suriye.den çekilme kararı sonrası Türkiye.nin harekâtını ertelemesi ABD birliklerinin çekilmesi için beklemeye bağlanıyor ve bunun yaklaşık bir ay alacağı hesaplanıyor 14. Ancak, ABD.li yetkililer Suriye.den çekilmenin 60-100 gün sürebileceğini söylüyorlar. Trump.ın Suriye.den çekilme kararının her ne kadar Türkiye.yi 
ABD.ye yaklaştıracağı düşünülüyorsa da Ruslarla kuvvetli ilişkisini bitirmesi beklenmiyor. 

Trump.ın Türkiye.ye Patriot satışına izin vermesinin arkasında ise seçim kampanyasına en çok yatırım yapanlardan olan askeri-sanayiyi memnun etmek var ama önce Patriot almamıza ikna etmesi lazım 15. 

 ABD.nin Suriye.deki askeri stratejisi “en az zayiat, en az masraf” üzerine 
kurulmuştu ve Suriyeli Kürtler aranan mayın eşeği idi. Kürtleri eğitmek ve onları 
kullanarak toprak kazanmak, IŞİD bahanesi ile Rusların ve İranlıların bölgeye girişini hava saldırıları tehdidi ile önlemek harekât planının esası idi. Trump; Esat.ın gitmesinin, İran ve Rusya.ya rağmen bölgede kalmanın riskini ve masrafını artık taşımak istemedi. ABD çekilmesi, Suriye.de süregelen rejim değişikliği beklentisinin de sonu demek. Trump.ın Suriye.den birlikleri çekmesi, Körfez İşbirliği Konseyi.ndeki müttefiklerinin Suriye.ye yönelik gülünç planlarının sonu demek16. 

 Trumpın çekilme kararına karşı çıkanlar IŞİD ya da onun devamının geri döneceği korkusunu yayıyorlar. Nitekim geçen hafta Doha.da yapılan BM Terörle Mücadele Ofisi başkanı Vladimir Volonkov.un açıklamasına göre; dünya genelinde hala 20 bin IŞİD militanı var. IŞİD.in Suriye ve Irak.ta yerel bağlarının ve finansal şebekesinin devam ettiği iddia ediliyor. Yani IŞİD, Sünni gruplar içinden tekrar bir intikam savaşı başlatabilir. 

Özetle herkes yeni savaşlardan bahsederken, yıktıklarını görmezden geliyor, kimse Ortadoğu.nun gerçek sorunlarına el atmak istemiyor. Trump.ın çekilme kararı Suriye.yi daha hızlı barışa ve bölgeyi gerçek sorunlarla yüzleşmeye götürebilir. 

 Trump.ın kararı Suriye.deki özel askeri şirketler ve komşu Irak.taki ABD askerlerin çekilmesi ile ilgili bir şey söylemiyor. Suriye.nin kuzeyinde 200-300 kadar CIA ajanı olduğu biliniyor 17. 

Ancak, bunlar YPG/PKK.yı desteklemeye yetmez.  ABD.nin arkasından İngiltere ve Fransa.da 400-500 kişilik özel kuvvetlerini çekmek zorunda kalabilir. 
Fransanın Suriyenin kuzeyinde 200 özel kuvvetler elemanı ve 3 CAEASAR Obüsü bulunuyor 18. 
 
Sonuç 

 II. Dünya Savaşı bittiğinden beri ABD.nin gerçek bir düşmanı olmadı; kendi yarattığı düşmanlar ile hegemonyasını sürdürmeye devam ediyor19. Bu hayali düşmanlara karşı ortak bir savunma çerçevesi içinde kendine müttefikler buluyor, askeri operasyonlarını meşru hale getiriyor. 

Şimdi askerler kendilerine savaşacak yeni canavarlar bulmak zorunda. Suriye.deki Amerikan askeri varlığı son dört yılda, eğit-donat ile terörist üreten bir ülke olmaktan, Suriye.nin kuzeyine sıkışmış iki bin özel kuvvetler mensubu ile; sözde terörist avcısı, İran düşmanlarının sığınağı ve YPG/PKK.nın hamisi bir güç haline gelmişti. Amerikalı askerlerinin görevi Türkleri Fırat.ın doğusuna sokmamaya indirgenmişti. ABD, bundan sonra şunu diyecek; “İşte çekildim, görelim bakalım bensiz ne yapacaksınız?” ABD, artık İran.ın Suriye.de çekilmesi, Türkler ile Kürtler arasında barışı koruma oyunu ve Esat.a masada baskı yapmakla meşgul olacaktır 20. 

Şimdiki aşama ABD ve onun müvekkili YPG/PKK.nın işgal ettiği Suriye.nin üçte 
birlik bölümüne ne olacağıdır. Muhtemelen Rusya.nın Esat kontrolünde bir Suriye.de Kürtlere „de facto. özerklik vereceği bir vizyon kabullenilecektir. Türkiye, İran ve İsrail.in kırmızı çizgilerinin nasıl hayata geçirileceği ise gündemi işgal edecek. Türkiye.nin olası harekâtının Rusya ve Esat güçleri ile koordineli olması, petrol bölgesi olan Deyrizor.a ulaşmadan durması, buranın Esat güçlerine bırakılması bekleniyor21. Öte yandan Türkiye.nin Fırat.ın doğusuna yapacağı harekât Rusya destekli Esat güçlerinin de İdlib.e bir harekâta başlamasına yol açabilir. Türkiye neyi planlıyorsa bir an önce Şam ile de arasını düzeltmeli ve 
koordine etmelidir. Fırat.ın doğusundaki Kürtler ise şimdi önce Esat.a sonra Rusya ve İran.a sığınmak peşindeler. Nitekim YPG/PKK, hemen Şam.a bir delegasyon gönderdi. 

Bundan sonra onların verebileceği özerklik derecesine razı olacaklar. 

DİPNOTLAR;

1 Nikolas K. Gvosdes, Trump's Tricky Syria Drawdown Plan, U.S. Naval War College, (Dec 21, 2018). 
2 Masud Wadan, U.S. Forces Withdraw From Afghanistan. Secret Negotiations with the Taliban. .Huge 
Political Change on the Horizon., Global Research, (December 27, 2018). 
3 Kerby Davis, Syria is a Distraction from Great Power Competition, jgas, (December 27, 2018). 
4 David C. Gompert, Astrid Stuth Cevallos, Christina L. Garafola, War With China: Thinking Through the 
Unthinkable, Rand Corporation, (2016). 
5 United States Government Accountability Office (GAO), National Security: Long Range Emerging Threats 
Facing the United States as Identified by Federal Agencies, (December 2018.) 
6 New York Times, (Feb. 4, 2005). 
7 Aykan Erdemir, John Lechner, Trump’s Gifts to Turkey Repeat Mistakes and Set Bad Precedents, 
    cdn.defenseone. (December 20, 2018). 
8 Preston Business Review, Win for Turkey, loss for Kurds, election rhetoric for Trump – experts on US pullout 
   from Syria, (December 20, 2018). 
9 Julia Kassem, The Trump Administration Isn’t Ending the Wars in Syria or Yemen — It’s Only Shifting (and 
   Fighting Over) Strategy, Global Research, (Dec 21, 2018). 
10 Ben Cohen, Trump’s New Embrace of Turkish President Erdogan Decried by Top US Jewish Leaders, 
    Algemeiner, (December 24, 2018). 
11 Bill Van Auken, Trump’s Syrian Withdrawal Order Sparks Political Firestorm in Washington, (Dec 21, 2018). 
12 Robert Merry, 2019: Donald Trump vs. the Elites? National Interest, (December 21, 2018). 
13 Josh Lederman, White House says Erdogan promised Trump he'd finish off ISIS in Syria, NBC News, (Dec 23, 2018). 
14 Louisa Loveluck, Turkey’s Erdoğan Delays Operation against Kurdish Forces in Syria, Washington Post, (December 21 2018). 
15 Boris Djuric, The Role of Turkey in the US Defense Secretary's Resignation, Newswire, (December 22, 2018). 
16 Gil Barndollar, Donald Trump Is Ready to Shed the Syria Problem, Center for the Study of Statesmanship, (Dec 20, 2018). 
17 Federico Pieraccini, Trump Pulls Troops Out of Syria in Desperate Attempt to Save His Presidency, Causing Geopolitical Earthquake, Strategic Culture Foundation, (December 26, 2018). 
18 South Front, France Plans to Replace the US in Syria, Alongside Proxy Forces from Saudi Arabia and UAE, (December 24, 2018). 
19 Stephen Lendman, Mattis Out as Trump Regime War Secretary, CRG, (Dec 21, 2018). 
20 Daniel R. DePetris, The Dangers of Military Mission Creep in Syria, Washington Examiner, (December 20, 2018). 
21 Elijah J. Magner, Trump Is Leaving Behind a Trap for Russia, Turkey and Iran in Syria, Global Research, (December 27, 2018). 


***