21 Ekim 2020 Çarşamba

TÜRKİYE’NİN IRAK POLİTİKASI IŞIĞINDA KUZEY IRAK AÇILIMI., BÖLÜM 2

TÜRKİYE’NİN IRAK POLİTİKASI IŞIĞINDA KUZEY IRAK AÇILIMI., BÖLÜM 2 


Türkiye, Kuzey Irak Kürtleri,Türkmenler,Kerkük, ABD,Bilge Adamlar, Stratejik Araştırmalar Merkezi,BİLGESAM,Ortadoğu Araştırmaları Uzmanı,Ali SEMİN,
Petrol,Saddam Hüseyin,Kürt Açılımı,Birinci Körfez Savaşı,Celal Talabani, Mesud Barzani,


2.3. Kerkük’ün Statüsü 

Kerkük’ü ayrıcalıklı kılan bu şehrin Türkmen ağırlıklı, zengin bir petrol şehri olmasıdır. Bu şehre yönelik yıllardır türlü oyunlar düzenlenmektedir. 
Özellikle Irak’ın işgalinden sonra Kerkük çok çeşitli oyunlara sahne olmaktadır. Örneğin, Saddam döneminde Kerkük’e uygulanan Araplaştırma politikasının yerini günümüzde ABD’nin gözü önünde Kürtler tarafından uygulanan Kürtleştirme politikası almıştır. Irak işgalinden sonra üç seçim yapılmasına rağmen Kerkük’e uygulanan Kürtleştirme politikası devam etmektedir. Bu politikanın önüne geçmek için Türkmenlerin ve Arapların ortaya koyduğu çabalar ABD güçleri tarafından engellendiği için, sonuç alınamamaktadır. 

Ekim 2005’te ABD ve dış güçler tarafından yazılan Irak Anayasası ile Kerkük’ün neredeyse Irak’tan koparılıp Kuzey Irak’a bağlanması için Kürtler ciddi çaba harcamıştır.11 Türkiye açısından bakıldığında bir dönem Türk yetkililerin de dile getirdiği “Kerkük, Türkiye’nin kırmızı çizgisidir” söylemi, Türkiye ile Kürt yönetimi arasında ciddi gerilime yol açmıştır. Hatta Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani bir demecinde şöyle demiştir: “Türkiye birkaç bin Türkmeni savunmak için Kerkük’e müdahale ederse, biz de Türkiye’deki 30 milyon Kürdü savunuruz”.12 

KDP ve KYB’nin kentin demografisini değiştirme amacıyla kuzeyden 600 bin Kürdün aile başına 10 bin dolar karşılığında Kerkük’e getirilmesi, Türkmenler açısından tehlike arz eden bir durum olmuştur.13 Dünyanın beşinci büyük petrol yataklarına sahip Kerkük’ün Kuzey Irak Yönetimi’ne bağlanması durumunda, Irak’ın bölünmesi kaçınılmazdır. Irak’ın ve hatta bölge ülkelerinin geleceği bakımından önemli bir konumda olan Kerkük, Kürtlerin bağımsızlık hayalinin bir parçasıdır. Dolayısıyla Türkiye, Irak ve Kuzey Irak ile ilişkilerini geliştirirken Kerkük sorununa öncelik vermelidir. Irak’ın işgalinden önce Kerkük’ün genel nüfusu 850 bin civarında idi. Ancak Nisan 2003’ten bu yana ABD güçlerinin yardımıyla, Kürt nüfusunu Kerkük’te artırmak için, kuzeyden getirilen Kürtlerin Kerkük’e yerleştirildiği görülmektedir. Kerkük’ün bugünkü nüfusunun bir buçuk 
milyon olduğu tahmin edilmektedir.14 Kerkük’teki değişim incelendiğinde Türkmenlere uygulanan bütün haksızlıklar, baskılar ve Kerkük’ün konumu 
üzerinde oynanan oyunlar rahatlıkla göze çarpmaktadır. 

3. TÜRKİYE-ABD VE KÜRT YÖNETİMİ İLİŞKİLERİNDE KERKÜK 
 
Irak Anayasası, Ekim 2005’te yapılan şaibeli bir referandumla geçerlilik kazanmıştır. Ancak bu anayasanın hangi aktörlerin amacına hizmet ettiği ve 
kim tarafından yazıldığı açıkça ortadadır. 

Anayasanın 140. maddesiyle belirlenen; normalleşme, nüfus sayımı ve referandum içeren üç aşamalı bir plana dayanılarak, Kerkük’ün 31 Aralık 
2007 tarihine kadar yapılacak bir referandumla Kuzey Irak bölgesine bağlanması öngörülmekteydi. Ancak söz konusu madde, Irak’ın iç dinamikleri elverişli olmadığından dolayı önce ertelendi ve sonra da geçerliliğini kaybetti.15 Kerkük, Irak’ın hassas bölgesi olarak görülmekte ve akıbetinin ne olacağı herkes tarafından merak edilmektedir. Kerkük sorununun, ancak Irak’taki tüm kesimlerin anlaşmasıyla çözüme kavuşturulabileceği gerçeği görülmelidir. 2003 Nisan ayından sonra Kerkük’te devlet dairelerinde kadrolar ve güvenlik güçleri neredeyse tamamen Kürtlerden oluşmaya başlamıştır. Kürtlerin Kerkük konusunda uyguladığı stratejiyi büyük ölçüde başardığı söylenebilir. Kürtlerin Kerkük’e uyguladığı stratejiyi, ne Irak merkezi hükümeti, ne de Irak’taki siyasi taraflar önleyebilmiştir. Bunun nedeni de, anlaşmazlıklar yüzünden bir birlik 
oluşturamamaları gerçeğidir ki bu da aralarındaki mezhep çatışmalarından ve terör olaylarının tırmanmasından ileri gelmektedir. 

ABD’nin Irak’ı işgalinden önce TBMM tarafından “1 Mart Tezkeresi”nin reddedilmesi, ABD-Türkiye ilişkilerinde gerilime neden olmuştur. 

Tezkerenin reddedilmesinin ardından ABD, Türkiye’ye karşı, bir ceza mahiyetinde Kürt kartının yanı sıra Kerkük kartını da kullanmaya başlamıştır. Türkiye’nin “arka bahçesi” olarak nitelendirilen Kuzey Irak’ta, Kürtlerin ayrılma tehdidini Türkiye’ye yönelteceğinin sinyallerini vermiştir. 

Bu da Türk-Amerikan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemiştir. 
Talabani, 1 Şubat 2007’de El-Hurra televizyonuna verdiği demeçte Türkiye’nin bağımsız Kürdistan konusundaki endişelerine değinerek şöyle demiştir: 

    “Irak’ın diktatörlükten kurtarılmasından sonra Türkiye’de belli bir endişe gözlemlenmekteydi. Türkler, diktatörlük devrilir devrilmez Irak’ta Kürtlerin bağımsızlık ilan edeceğini düşünüyordu. Biz onlara güvence vermeye çalıştık. Onlara dedik ki, Irak’ın diktatörlükten kurtarılması, Kürdistan’ın Irak’tan ayrılmasına değil, tersine Irak yönetiminin çerçevesine girmesine yol açar. 

Biz dürüstüz, yaşanan gelişmeler de bizim size doğru söylediğimizi ortaya koydu. Gördüğünüz gibi ben şu an Bağdat’tayım ve Kürdistan Bölge Yönetimi de Irak yönetiminin çerçevesi içerisine geri döndü.”16 

ABD’nin Mart 2003’te başlayan Irak işgalinden sonraki dönemde Kerkük’teki petrolü koruması ve kontrolü için Kürtlerin Kerkük’e girmelerinin önemi büyüktür. ABD’nin, Irak’taki en iyi müttefiki olan Kürtleri, Kerkük’te etkili hale getirerek, Türkmen, Arap Şii ve Sünnilerin kentteki nüfuzunu kırmaya dönük politikalar izlediği görülmektedir.17 Başka bir ifadeyle Kürtler, Kerkük’te ABD’nin petrol odaklı çıkarlarını korumaktadır. Kürtler buna karşılık olarak bazı avantajlar elde etmişlerdir. ABD tarafından Irak Anayasası’na konulan hükümlerin ve federalizm 
yasasının Kürtlere ödül olarak sunulduğu değerlendirilmektedir. 
Bu açıdan, Türkiye, ABD ve Irak arasındaki ilişkilerde Kerkük, hassas konumunu 
sürdürmektedir. Türkiye, 2007 yılına kadar Kerkük konusundaki hassasiyetini her dile getirişinde, ABD’nin de PKK terör örgütünü gündeme getirmesi dikkat çekmektedir. ABD’nin PKK terör örgütü konusunda Türkiye’ye “sözde” verdiği tam desteğin arkasında, Kerkük konusu olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü ABD’nin Türkiye’ye PKK konusunda destek sunması ile hedefinin Türkiye’nin Kerkük konusunda Kürt yönetimine destek vermesini sağlamak olduğu söylenebilir. 

4. TÜRKİYE’NİN KÜRT AÇILIMI VE TARAFLARIN ALGISI 

Türkiye, Temmuz 2007 seçimleriyle birlikte devam eden süreçte birçok sorunla karşı karşıya kalmıştır. Bu sorunlardan en önemlisi kemikleşmiş olan terör sorunudur. Bu bağlamda Türk hükümeti, sorunun makul şekilde çözüme kavuşmasını sağlamak amacıyla Mayıs 2009’da “Kürt Açılımı” projesini hayata geçirmeye başlamıştır. Açılım projesiyle, güneydoğu sorununun ülke genelindeki demokratikleşme süreci ve bölgenin ekonomik açıdan kalkınması çerçevesinde çözümü hedeflenmiştir. Türkiye açılım kapsamında parti kapatmanın zorlaşmasına yönelik düzenlemeler gerçekleştirmiş, insan hakları ihlalleriyle mücadelede yeni mekanizmalar geliştirmiştir. Türkiye Kürt açılımı bağlamında Güneydoğu Anadolu’daki vatandaşların günlük yaşamının normalleşmesine yönelik adım atmış, Kürtçenin kullanımı ve öğretimine ilişkin hak ve özgürlükleri 
genişletmiştir.18 

4.1. Türkiye’nin Kürt Açılımı Bağlamında Yeni Arayışları 

Türk hükümetinin, 2009 yılının Mayıs ayından itibaren başlattığı “Kürt Açılımı/Demokratik Açılım” çözüme yönelik bir adım olmakla beraber ilave 
sorunları beraberinde getirmiştir.19 DTP’nin (BDP) ve PKK terör örgütünün olumsuz propagandası ve süreci istismar etmeye dönük girişimlerinden 
dolayı açılımla hedeflenen ilerleme sağlanamamıştır. 

Ankara’nın gündeminde olan “Kürt Açılımı” değerlendirildiğinde, projeden olumlu sonuç alınmasının belirli yaklaşımlara bağlı olduğu görülmektedir. 

Birincisi, Türkiye’de yaşanan terör olaylarına sebep olan faktörlerin sorgulanması gerekmektedir. Türkiye’de acaba gerçekten Kürt sorunu mu yaşanmaktadır, yoksa terör sorunu mu? Türkiye’de Kürt sorunundan ziyade Kürt kökenli vatandaşların sorunları vardır. Bu sorunlar da bölgedeki az gelişmişlik ve sosyo-ekonomik problemlerden kaynaklanmaktadır. Yol haritasının hazırlanması sürecinde konunun bu yönü dikkate alınmalıdır. Çünkü bu sorunun tamamen bir terör sorunu olduğu rahatlıkla ifade edilebilir. İkincisi Türkiye, eğer gerçekten böyle bir sorun  yaşıyorsa, bunu kendi iç meselesi olarak çözmelidir. Türkiye, Kürt vatandaşlarının sorunlarına hiçbir şekilde kendi sınırları dışında bir çözüm arayışında bulunmamalıdır. 
Bu sorunun çözümünde PKK terör örgütünün muhatap alınması örgütün meşrulaştırılmasına yol açacaktır. Muhatap Türkiye’nin Kürt kökenli vatandaşları dır. Üçüncüsü ise Türkiye, açılım projesini siyasi ağırlıklı olmaktan ziyade, güneydoğunun ekonomik ve sosyal açıdan kalkındırılması bağlamında hayata geçirmelidir. Böylece Kürtleri temsil iddiasıyla taleplerde bulunan PKK terör örgütünün değil, doğrudan Kürtlerin ne istediği daha net bir biçimde anlaşılabilecektir. 

4.2. Kürt Yönetimi’nin Kürt Açılımına Karşı Tutumu 

Mayıs 2009 yılında gündeme gelen “Kürt Açılımı”na sessiz kalan Kuzey Irak Kürt Yönetimi (Talabani ve Barzani), Ankara’nın bu projesini başlangıçta uzaktan izlemeyi tercih etmiştir. Bunun iki önemli sebebi vardır; birincisi, Kuzey Irak’ta 25 Temmuz 2009 tarihinde yapılan seçim hakkında duyulan kaygıdır. Bir diğeri ise, kuzeydeki seçimleri kazanan muhalefet grubunun, Barzani ve Talabani’yi iyice telaşlandırmasıdır.20 

Çünkü Kuzey Irak’ta, Barzani ve Talabani partisine rağmen, başarıyla ortaya çıkan GORAN (Değişim) Hareketi oluşumu, bölgede hem rakip hem de alternatif bir yapı görüntüsü vermektedir. 
Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile Türkiye arasındaki ilişkilere bakıldığında, 2003 yılındaki ABD’nin Irak işgalinin hemen sonrasında, Türkiye’nin Kuzey Irak’a 
yönelik sergilediği sert tutumunun yumuşamasının Iraklı Kürtleri biraz da olsa rahatlattığı söylenebilir. 
Iraklı Kürtler, Türkiye’nin Bölge Yönetimi’ne karşı tutumunu olumlu olarak nitelendirmektedir. Bu nedenle Kuzey Irak Kürt Yönetimi, Türkiye ile son dönemlerde gelişen ilişkilerinin bozulmaması için Türkiye’ye karşı daha ılımlı bir yaklaşım içine girmiştir. 

     Türkiye başta olmak üzere Irak’a komşu ülkelerin tutumu, Kuzey Irak Kürt Yönetiminin gelişmesi ve Kürtlerin bağımsızlık düşüncesi açısından oldukça önemlidir. Bu bağlamda Türkiye’nin, bölgede izlediği politikalar Iraklı Kürtler tarafından dikkatle takip edilmektedir. Kürt yönetimi, Türkiye’deki açılımı daha çok kendisine yönelik bir gelişme olarak gördüğü izlenimini vermektedir. Bu olaylara, “nasıl olsa bir ayağı bizdedir” şeklinde bakıldığından dolayı Iraklı Kürtler, Türkiye’ye karşı “bekle ve gör” politikası izlemiştir. Açılım konusuyla ilgili gerek Kürt Yönetimi Başkanı Mesut Barzani, gerek Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani, Türk hükümetine destek vereceğine dair sözlerle yetinmiştir.21 Başka bir ifadeyle, Barzani ve Talabani "Kürt Açılımı" konusunda Türk hükümetinin sarf ettiği çabaların sonuçlarını beklemiştir. 

Bu çerçevede Türkiye-Kuzey Irak Kürt Yönetimi ilişkilerinde bu gelişmeler yaşanırken, Temmuz 2009’da Uluslararası Kriz Grubu, “Irak ve Kürtler” başlıklı raporunda, Kuzey Irak’ın Türkiye’ye bağlanması ile birlikte Türkiye’nin petrol ve doğalgaza doğrudan erişim imkânı elde edeceğini ve dolaylı yollarla Kerkük’e sahip olacağını ileri sürmüştür.22 Söz konusu rapor, gerek Ankara kulislerinde, gerekse Kuzey Irak Bölgesel Yönetimi ve Kürt halkı arasında büyük yankı uyandırmıştır. Kürdistan Demokratik Partisi (KDP) eski Dış İlişkiler Sorumlusu ve şu anda Eğitim Bakanı Sefin Dizayi, CNN Türk’e verdiği demeçte, raporun varlığını reddetmeyerek bunu bir "spekülasyon" olarak nitelendirmiştir.23 Aslında daha önce Türkiye’ye karşı sert söylemleriyle bilinen Kuzey Irak Kürtlerinin, Uluslararası Kriz Grubu’nun raporuna fazla tepki göstermemesi "ABD sonrası Irak’ta, Türkiye 
dönemi mi başlıyor?" sorusunu akıllara getirmiştir. Raporun gündeme gelmesinin ardından Türkiye’de de ‘Kürt Açılımı’ projesinin tartışılmaya başlaması dikkatlerden kaçmamıştır. Öte yandan ilginç bir yorumda Kürt sorunu üzerine yazdığı kitaplarıyla da tanınan Carnegie Vakfı Ortadoğu Uzmanı Henri Barkey’den gelmiştir. Barkey, Türkiye’deki “demokratik açılım” sürecinin başlamasında Amerika’nın Irak’tan çekilmesinin önemli bir etken olduğunu ifade etmiştir.24 
 
***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder