6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Temmuz 2017 Cumartesi

ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 2



 ANAYASA MAHKEMESİNE BİREYSEL BAŞVURU BÖLÜM 2



Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında koruma altına alınan temel hak ve özgürlükleri yasama, yürütme veya yargı organlarının işlem veya kararları ile ihlal edilen bireylerin, bu ihlalin giderilmesi amacıyla Anayasa Mahkemesine başvurması hakkına bireysel başvuru hakkı denilmektedir. 

Doktrinde bireysel başvuru hakkı yerine “Anayasa Şikayeti” tanımlaması da kullanılmaktadır.

 Bireysel başvuru hakkı , temel hak ve özgürlüklerin iç hukukta korunması amacıyla başvurulabilecek son hukukî yoldur.Bu hakkın tanınması ile, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmadan önce temel hak ve özgürlük ihlallerinin ulusal hukuk aşamasında giderilmesi amaçlanmıştır.

12 Eylül 2010 tarihinde yapılan Referandumla kabul edilen Anayasa değişiklikleriyle, Anayasa Yargımıza bireysel başvuru hakkı ismiyle yeni bir iç hukuk yolu eklenmiş, bu Anayasal değişiklikten sonra 6216 sayılı yasa ile de hakkın kullanımı ile ilgili yasal düzenlemeler yapılmıştır.

Bireysel başvuru hakkının tanınması ve kullanılması ile ilgili olarak yapılan Anayasal ve yasal düzenlemeler şu şekildedir; 13.05.2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 5982 sayılı, Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının Bazı Maddelerinde Değişiklik Yapılması Hakkındaki Kanunun 18.maddesi ile, 2709 sayılı 1982 Anayasasının, Anayasa Mahkemesinin görev ve yetkilerini düzenleyen 148 maddesi  eğiştirilmiş ; maddenin birinci fıkrasının birinci cümlesinin sonuna "ve bireysel başvuruları karara bağlar" ibaresi eklenmiş, devamında ise maddeye ;"Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki 
herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvuruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır"fıkraları eklenmiştir. Böylelikle hukukumuzda ilk defa herkese, AYM’ye bireysel başvuruda bulunma hakkı tanınarak yeni bir iç hukuk yolu ihdas edilmiş, temel hak ve özgürlüklerin korunmasında ve hukuk devleti ilkesi yolunda önemli bir adım atılmıştır. Devam eden fıkralar da ise "Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz" ve "Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir" hükümleri ile 149.maddeye de " Bireysel başvuruların kabul edilebilirlik incelemesi için komisyonlar oluşturulabilir" hükmü eklenmiştir. 

Bu Anayasa değişiklikleri 12.09.2010 tarihinde Referanduma sunulmuş ve yapılan oylama sonucunda halkın % 57,94’ünün evet oyu vermesi ile yürürlüğe girmiştir.

03.04.2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, 6216 sayılı, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun, 10.11.1983 tarihli ve 2949 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanunu yürürlükten kaldırmış ve AYM’yi yeniden dizayn etmiştir. 6216 sayılı yasanın "Bireysel Başvuru Hakkı" başlığını taşıyan 45-51 maddeleri arasında da bu hakkın nasıl kullanılacağı düzenlenmiştir. Bu düzenlemeler ile ; iptal davası, itiraz yolu, siyasi parti kapatma davası,yüce divan yargılaması ve 
yasama dokunulmazlığının kaldırılmasının iptali, davalarına bakan Anayasa Mahkemesine yeni bir dava türüne daha bakma ve neticelendirme görevi verilmiştir.

Bireysel başvuru hakkı ile ilgili kısaca bilgi vermek gerekirse;

1- Başvuru Şartları nedir?

- Kanun maddeleri incelendiğinde görüleceği üzere AYM'ye bireysel başvuru davası açabilmek için aşağıda iki şartın birlikte bulunması gerekiyor ;

- 1.) İhlal edildiği iddia edilen hakkın hem Anayasa’da, hem de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamında yer alması gerekiyor. (45/1)

- 2.) İhlale neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için kanunda öngörülmüş idari ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekiyor. (45/2)

- Kanunun 45/3 maddesinde ise ;“Yasama işlemleri ile düzenleyici idari işlemler aleyhine doğrudan bireysel başvuru yapılamayacağı gibi Anayasa Mahkemesi kararları ile Anayasanın yargı denetimi dışında bıraktığı işlemler de bireysel başvurunun konusu olamaz” denilmek suretiyle mahkemenin inceleme yetkisi dışında bırakılan işlem ve kararlar sıralanmıştır.

2- Kimler başvurabilir?

- Anayasa’da “herkes” denilerek vatandaş, yabancılar ve vatansızlar arasında fark yaratılmamışsa da, Kanunun 46/3 maddesinde; 

“Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak yabancılar bireysel başvuru yapamaz” denilmek suretiyle “herkes” ifadesine bir istisna getirilmiş ve bu haklarla ilgili olarak yabancılara dava açma hakkı tanınmamıştır. Örneğin seçme ve seçilme hakkının ihlal edildiği iddiası ile bir yabancı AYM’ye bireysel başvuruda bulunamayacaktır.

- 46/1 maddesi; bireysel başvuru davası açma hakkını sadece ;" ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenlere " tanımıştır.

- 46/2 maddesi ise; Özel hukuk tüzel kişilerine sadece tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle bireysel başvuru hakkı tanımış ancak kamu tüzel kişilerine bu hak tanınmamıştır.

3- Başvuru hangi makamlar aracılığıyla yapılabilir?

- Başvuru doğrudan AYM’ye yapılabileceği gibi, AYM’ye gönderilmek üzere mahkemeler veya yurt dışı temsilcilikleri vasıtasıyla da yapılabilir.
 Başvurunun diğer yollarla kabulüne ilişkin usul ve esaslar İçtüzükle düzenlenir.(47/1)

4- Başvuru süresi ne kadardır?

- Bireysel başvurunun, başvuru yollarının tüketildiği tarihten; başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarihten itibaren otuz gün içinde yapılması gerekmektedir. Haklı bir mazereti nedeniyle süresi içinde başvuramayanlar, mazeretin kalktığı tarihten itibaren onbeş gün içinde ve mazeretlerini belgeleyen delillerle birlikte başvurabilirler.(47/5)


5- Başvuru dilekçesinde hangi bilgiler yer almalıdır?

- Başvuru dilekçesinde başvurucunun ve varsa temsilcisinin kimlik ve adres bilgilerinin, işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle ihlal edildiği ileri sürülen hak ve özgürlüğün ve dayanılan Anayasa hükümlerinin, ihlal gerekçelerinin, başvuru yollarının tüketilmesine ilişkin aşamaların, başvuru yollarının tüketildiği, başvuru yolu öngörülmemişse ihlalin öğrenildiği tarih ile varsa uğranılan zararın belirtilmesi gerekir. Başvuru dilekçesine, dayanılan deliller ile ihlale neden olduğu ileri sürülen işlem veya kararların aslı ya da örneğinin ve harcın ödendiğine dair belgenin eklenmesi şarttır. (47/3)

- Başvurucu bir avukat tarafından temsil ediliyorsa, vekâletnamenin sunulması gerekir.(47/4)


6- Başvurular harca tabii midir ? 

- AİHM’ye bireysel başvurular herhangi bir harca tabi değilken AYM’ye bireysel başvurular harca tabidir.(47/2)

- Bu başvuru harcı;Yargı Harçları 2012 yılı tarifesine göre 150,00 TL dir.

7- Başvuru sonucunda Mahkeme hangi kararları verebilir ?

- Başvuru evrakında herhangi bir eksiklik bulunması hâlinde, Mahkeme yazı işleri tarafından eksikliğin giderilmesi için başvurucu veya varsavekiline onbeş günü geçmemek üzere bir süre verilir ve geçerli bir mazereti olmaksızın bu sürede eksikliğin tamamlanmaması durumunda başvurunun reddine karar verileceği bildirilir.(47/6)

Başvuru evraklarında herhangi bir eksiklik yoksa Mahkeme iki türlü karar verebilir ;

A.) Kabul edilemezlik ;

- Mahkeme, Anayasanın uygulanması ve yorumlanması veya temel hakların kapsamının ve sınırlarının belirlenmesi açısından önem taşımayan ve başvurucunun önemli bir zarara uğramadığı başvurular ile açıkça dayanaktan yoksun başvuruların kabul edilemezliğine karar verebilir(48/2)

- Kabul edilebilirlik şartlarını taşımadığına oy birliği ile karar verilen başvurular hakkında, kabul edilemezlik kararı verilir. Oy birliği sağlanamayan dosyalar bölümlere havale edilir. (48/3)

- Kabul edilemezlik kararları kesindir ve ilgililere tebliğ edilir.(48/4)

B.)Kabul edilebilirlik ;

- Kabul edilebilirlik incelemesi komisyonlarca yapılır.(48/3,49/1)

- Bireysel başvuru hakkında kabul edilebilirlik kararı verilebilmesi için 45 ila 47 nci maddelerde öngörülen şartların taşınması gerekir.(48/1)

- Kabul edilebilirliğine karar verilen bireysel başvuruların esas incelemesi bölümler tarafından yapılır (49/1)

- Bireysel başvurunun kabul edilebilirliğine karar verilmesi hâlinde, başvurunun bir örneği bilgi için Adalet Bakanlığına gönderilir. Adalet Bakanlığı gerekli gördüğü hâllerde görüşünü yazılı olarak Mahkemeye bildirir.(49/2)

- Komisyonlar ve bölümler bireysel başvuruları incelerken bir temel hakkın ihlal edilip edilmediğine yönelik her türlü araştırma ve incelemeyi yapabilir. Başvuruyla ilgili gerekli görülen bilgi, belge ve deliller ilgililerden istenir.(49/3)

- Mahkeme, incelemesini dosya üzerinden yapmakla birlikte, gerekli görürse duruşma yapılmasına da karar verebilir.(49/4)

- Bölümler, esas inceleme aşamasında, başvurucunun temel haklarının korunması için zorunlu gördükleri tedbirlere resen veya başvurucunun talebi üzerine karar verebilir. Tedbire karar verilmesi hâlinde, esas hakkındaki kararın en geç altı ay içinde verilmesi gerekir. Aksi takdirde tedbir kararı kendiliğinden kalkar.(49/5)

- Bölümlerin, bir mahkeme kararına karşı yapılan bireysel başvurulara ilişkin incelemeleri, bir temel hakkın ihlal edilip edilmediği ve bu ihlalin nasıl ortadan kaldırılacağının belirlenmesi ile sınırlıdır. Bölümlerce kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda inceleme yapılamaz.
(49/6)

Esas incelemesi neticesinde verilebilecek kararlar ;

- Esas inceleme sonunda, başvurucunun hakkının ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilir. İhlal kararı verilmesi hâlinde ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması gerekenlere hükmedilir. Ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve işlem niteliğinde karar verilemez. (50/1)

- Tespit edilen ihlal bir mahkeme kararından kaynaklanmışsa, ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama yapmak üzere 
dosya ilgili mahkemeye gönderilir. Yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar bulunmayan hâllerde başvurucu lehine tazminata hükmedilebilir veya genel mahkemelerde dava açılması yolu gösterilebilir. Yeniden yargılama yapmakla yükümlü mahkeme, Anayasa Mahkemesinin ihlal kararında açıkladığı ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldıracak şekilde mümkünse dosya üzerinden karar verir.(50/2)

- Bölümlerin esas hakkındaki kararları gerekçeleriyle birlikte ilgililere ve Adalet Bakanlığına tebliğ edilir ve Mahkemenin internet sayfasında yayımlanır. Bu kararlardan hangilerinin Resmî Gazetede yayımlanacağına ilişkin hususlar İçtüzükte gösterilir.(50/3)

- Komisyonlar arasındaki içtihat farklılıkları, bağlı oldukları bölümler; bölümler arasındaki içtihat farklılıkları ise Genel Kurul tarafından karara bağlanır. Buna ilişkin diğer hususlar İçtüzükle düzenlenir.(50/4)

- Davadan feragat hâlinde, düşme kararı verilir.(50/5)

8- Başvuru hakkının kötüye kullanılması ;

- 6216 sayılı Kanunun 51 maddesinde: “ Bireysel başvuru hakkını açıkça kötüye kullandığı tespit edilen başvurucular aleyhine, yargılama giderlerinin dışında, ayrıca ikibin Türk Lirasın  ( 2.000.-TL ) dan fazla olmamak üzere disiplin para cezasına hükmedilebilir ” denilmektedir. Bu madde bireysel başvuru hakkının etkin bir biçimde kullanılmasına engel bir düzenleme getirmiştir. 
Hukukumuzda sadece Yargıtay Hukuk Daireleri tarafından temyiz incelemesi neticesinde verilen kararlara karşı, karar düzeltme istemlerinin reddi halinde verilen para cezalarının, ilk derece mahkemesi olarak görülecek bir davada da uygulanacak olması, bu yolun etkin bir biçimde kullanılmasında ciddi bir engel teşkil edeceği kanaatindeyim. Bireysel başvuruların kötüye kullanıldığı hangi objektif kriterlere göre nasıl tespit edilecektir? Bireysel başvuru hakkının kötüye kullanıldığı gerekçesiyle başvurucuya para cezası vermek başkaca bir hak ihlali değil midir? Başvuruların reddi halinde para cezasının verilecek olması, bu yola başvuracaklarda belli bir çekince yaratmayacak mıdır? 

Her ne kadar Mahkemenin gereksiz iş yüküyle meşgul edilmemesi saikiyle işin başından bu hüküm konulmuşsa da, kafalarda oluşacak bu sorular ve çekinceler nedeniyle kanunda para cezasına hükmedilmiş olması isabetli olmamıştır.

9- Yürürlük tarihi  6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun'un "Bireysel Başvuru Hakkı" başlığını taşıyan 45-51 maddeleri 23.09.2012tarihinde yürürlüğe girecektir (76/1-a) ve Mahkeme, 23.09.2012 tarihinden sonra kesinleşen nihai işlem ve kararlar aleyhine yapılacak bireysel başvuruları inceleyebilecektir (Geçici madde 1/8)Anayasal ve yasal düzenlemeler ile hukukumuza yeni giren bu hakkın dünyada ki uygulaması na bakmak gerekirse; bireysel başvuruya benzer kanun yolları bulunması  nedeniyle Anglo-Sakson hukuk sisteminin uygulandığı ülkelerde bu hak bulunmamaktadır. Kara Avrupası ve Latin Amerika ülkelerinin bir çoğunda bu hak tanınmakta ve Anayasa yargısının ayrılmaz parçası olarak kabul edilmekte dir. Bu hakkın devletimizce de tanınması ile AİHM’ye başvurmadan önce hak ve özgürlük ihlallerinin ulusal hukuk aşamasında giderilmesi amaçlanmıştır. 1998-2008 yılları arasında AİHM'de Yargıç olarak görev yapan Rıza TÜRMEN’İN 13.01.2011 tarihli Milliyet gazetesinde yayınlanan makalesinde; "Yeni bir iç yargı yolunun kurulmasıyla, Türkiye’den AİHM’ye yapılan başvuruların sayısında da 
önemli bir azalma olabilir. Ancak bunun için, AİHM’nin, AYM’yi etkili ve yeterli bir iç yargı yolu olarak kabul etmesi gerekir. 

AİHM, AYM’nin etkili ve yeterli bir yargı yolu olmadığına karar verirse, o zaman AYM’ ye gitmeden doğrudan AİHM’ye başvurma olanağı var.

İç yargı yolunun etkili ve yeterli olduğunu göstermek ilgili devlete düşüyor. Örneğin, AYM makul bir sürede karar vermediği için etkisiz olabilir. 

Apostol/Gürcistan (2006) kararında; AİHM, Gürcistan AYM’ye bireysel başvuru hakkının, devletin bu yolun etkili olduğunu kanıtlayan somut bir örnek gösterememesi, ayrıca hak ihlali saptandıktan sonra Anayasa’da bunu düzeltecek önlemlerin bulunmaması nedenleriyle etkili ve yeterli bir iç hukuk yolu olmadığına karar verdi. Türk Anayasa’sındaki bireysel başvuru hakkının etkili bir iç hukuk yolu sayılması için, AYM’nin makul bir süre içinde karar vermesi, AİHM kararlarındaki ilkeleri göz önünde bulundurması önem taşıyor." 
demektedir.

Türkiye Cumhuriyeti Devleti, tarafı bulunduğu AİHS’nin 34.maddesinde düzenlenen AİHM’ye bireysel başvurma hakkını, 28.01.1987 tarihi itibari ile tanıdığını bildirmiş ve aradan geçen zaman içerisinde hak ihlallerini giderecek etkin iç hukuk yollarının olmaması nedeniyle, aleyhinde en çok bireysel şikayetin yapıldığı devletlerden biri olmuştur. AİHM, 2011 yılında karara bağladığı dosyalar arasında, toplamda 1.160 davada sözleşmeye aykırılık tespit etmiştir. Mahkemenin 2011 yılında en fazla mahkûm ettiği ülkeler arasında Türkiye Cumhuriyeti 159 mahkûmiyet kararı ile başı çekmektedir, Türkiye’nin 2011 yılında bu davalarda AİHS’nin en az bir maddesini ihlâl ettiği tespit edilmiştir. İhlallerinin büyük bir bölümünü; yargılama süresinin uzunluğu, adil yargılama hakkının ihlali, kötü muamelenin önlenememesi, etkili soruşturma hakkının ihlali ve mülkiyet hakkının korunmasıyla ilgili durumlar oluşturmaktadır. 

Sıralamaya göre 159 ihlal kararıyla birinci olan Türkiye’yi, 121 davayla Rusya izlemiştir. Ukrayna 105, Yunanistan 69, Romanya 58 ve Polonya’ da 54 davayla en çok mahkûm edilen ülkeler arasında yer almışlardır. AİHM’ye 2011 yılında 64.500 yeni başvuru yapılmıştır. Önceki yıllarda yapılan başvurularla birlikte Mahkemenin gündeminde karar verilmeyi bekleyen dava sayısı toplamda 151.600 dosyaya kavuşmuştur. Mahkemenin iş yükü sürekli artmakta ve karar verme süreci uzun yıllar almaktadır. Dilerim ki AYM'ye bireysel başvuru 
hakkı etkili ve yeterli bir iç yargı yolu olur ve AİHM de ki yığılan dosyaların çokluğu nedeniyle yargılama sürecinin uzaması da göz önüne alınırsa hak ihlallerinin kısa yoldan ve kısa sürede bertaraf edilmesi iç hukuk aşamasında sağlanır. Türkiye’de AİHM’de ki kötü sicilinden kurtulur.

1961 Anayasasının kabulünden sonra 22.4.1962 tarih ve 44 sayılı “Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun ile kurulan ve 28.08.1962 tarihinde resmen çalışmaya başlayan AYM'nin vermiş olduğu ilk karar 05.09.1962 tarih 1962/2 Esas 1962/1 Karar sayılı karardır.*Medeni ülkelerde Anayasa yargısının ayrılmaz bir parçası kabul edilen bireysel başvuru hakkı, hukukumuza yeni girmiş bir dava türü ise de ilginç bir tesadüftür ki AYM'nin görüşüp hüküm altına aldığı ilk karar olan 1962/1 Karar sayılı karar [ 6216 sayılı yasada tanımlanan ve şartları sayılan davanın niteliklerini taşımasa da ] yine bir bireysel başvuru üzerine verilmiştir ve bu davayı açan da Elazığlı bir hemşehrimizdir. 1961 Anayasası bireylere bu davayı açma hakkını tanımadığı halde, böyle bir mahkemenin kurulduğu ve resmen çalışmaya başladığından haberdar olan hukuk bilincine sahip bir hemşehrimizin, Anayasa’ya aykırı olduğunu düşündüğü yasa hükümlerini iptal etmesi amacıyla mahkemeye başvurması, bu hakkın hukukun doğası gereğince bireylere tanınması gereken bir hak olduğuna işarettir. Bu karara konu davayı açan,dava tarihinde Nailbey Mahallesi Çıkmaz Sokak No:45 ELAZIĞ adresinde ikamet eden İnaç TUREREN isimli hemşehrimizdir.TUREREN, AYM'ye vermiş olduğu dava dilekçesinde; Anayasanın 30.maddesine göre mesken ve ikametgâhı bulunan vatandaşların tevkif edilemeyeceğini, Ceza Yargılamaları Usulü Kanununun 104.maddesi hükmünün sözü edilen Anayasanın 30.maddesi hükmüne uymadığını ve aynı suretle 1609 sayılı Kanunun 3. maddesinin koyduğu tevkif zorunluluğunun da hak ve adalete aykırı bulunduğunu ve Türk Ceza Kanununun bazı hükümlerinin Faşist Ülke Kanunlarından alınmış olduğunu ileri sürerek anılan ve Demokratik ilkelerle bağdaşamayan ve Anayasaya aykırı bulunan iş bu Kanun hükümlerinin Anayasa Mahkemesince öncelikle ele alınmasını talep etmiş, ancak bu talebi iptal davası açmaya yetkisi bulunmadığından, Mahkemece yetki bakımından reddedilmiştir. 23.09.2012 tarihinde yürürlüğe girecek olan ve bu tarihten sonra kesinleşecek yargı kararlarına karşı uygulanabilecek olan AYM'ye bireysel başvuru hakkının, etkili ve yeterli , çabuk sonuç alınan bir iç hukuk yolu olması umuduyla...

BU KONUDA BİR İNCELME:

TBB Dergisi 2011 (95) Ece GÖZTEPE  Özet: 5982 sayılı ve 7 Mayıs 2010 tarihli Anayasa Değişikliği Hak­kında Kanunla kabul edilen anayasa şikâyeti kurumu, yeni Anayasa Mahkemesi Kanunuyla somutlaştırılmıştır. Temel hak ve özgürlükle­rin özgül bir koruma yöntemi olan bu kurum, Türk anayasa yargısı açısından yepyeni bir dönemin başlangıcını teşkil etmektedir. Maka­le, yeni kanundaki düzenlemeleri anayasa şikâyetinin özü bağlamın­da değerlendirmekte ve kurumun başarı şansını artırmak için öneri­ler getirmektedir.

Anahtar Sözcükler: Anayasa Şikâyeti, anayasa yargısı, 6216 sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hak­kında Kanun

Giriş

7 Mayıs 2010 tarihinde TBMM tarafından kabul edilip 13 Mayıs 2010 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan, ancak 12 Eylül 2010 tarihli halkoylaması sonucunda yürürlüğe giren 5982 sayılı Anayasa Deği­şikliği Hakkında Kanun1, yargı alanında çok kapsamlı değişiklikler öngörmektedir. Bu değişiklikler arasında Anayasa Mahkemesi’nin kuruluşu, üyelerinin görev süresi, Mahkeme’nin görev ve yetkileri ile çalışma ve yargılama usulleri hakkındaki kökten yenilikler de yer al­maktadır. Anayasa’nın 148. maddesine eklenen üç, dört ve beşinci fık­ralar ile Anayasa Mahkemesi’ne “bireysel başvuruları” inceleme yetkisi verilmiştir2. Buna göre,
“Herkes, Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından, ihlal edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir. Başvu­ruda bulunabilmek için olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.
Bireysel başvuruda, kanun yolunda gözetilmesi gereken hususlarda ince­leme yapılamaz.

Bireysel başvuruya ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir”.


Anayasa değişikliği teklifinin madde gerekçesinde, Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasına gerekçe ola­rak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine (AİHM) Türkiye aleyhine her yıl binlerce başvuru yapılması gösterilmiştir. Bu yeni kurumla he­deflenen amaç, bu başvuruların iç hukuk yollarında çözüme bağlan­masıdır. Bu hak doğrultusunda yapılacak insan hakları ihlâl başvu­rularının incelenmesi ve karara bağlanması, Anayasa Mahkemesince gerçekleştirilecek, böylelikle AİHM’ye yapılacak başvurular azaltıla­caktır. Bireysel başvuruda bulunabilmek için, olağan kanun yollarının tüketilmiş olması şarttır.

1 Halk oylamasında seçmenlerin %57,88’i “evet”, %42,12’si ise “hayır” oyu kullanmıştır. Resmi sonuçlar için bkz. 23 Eylül 2010 tarih ve 27708 sayılı Resmi Gazete.
2 Türk hukuk literatüründe genellikle “anayasa şikayeti” kavramı kullanılmakta dır. Aşağıdaki ülke örneklerinde de görüldüğü gibi, bazı ülkelerde bireylere de somut herhangi bir dava olmaksızın Anayasa Mahkemesi’ne doğrudan doğruya anayasa aykırılık iddiasında bulunma hakkı tanınabilmektedir. Bu anlamda bireysel başvuru yolu, anaya şikayeti niteliği taşımamaktadır. Bu nedenle Türk anayasa yargı sistemi ve Anayasa Mahkemesi’ne başvuru yolları dikkate alındığında, 148. maddede düzenlenen yeni hakkın, anayasa şikayeti olarak ifade edilmesi daha doğrudur.


Her ne kadar gerekçenin devamında, bireysel başvuru yolunun ka­bul edilmesinin, bireylerin sahip oldukları temel hak ve özgürlüklerin daha iyi korunmasını sağlayacağı ve kamu organlarını, Anayasaya ve kanunlara daha uygun davranma konusunda zorlayacağı belirtilmek­teyse de, asıl amaç, AİHM’ye başvuruda Anayasa Mahkemesi’ni bir iç hukuk filtresi haline getirmektir3. Bu asli hedef nedeniyle de, bireysel başvuru konusu yapılabilecek temel hak ve özgürlükler, Anayasa’nın İkinci Kısmının İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Bölümlerinde düzenlenen temel hak ve özgürlükler değil, “Anayasada güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüklerden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi (AİHS) kapsamın­daki herhangi birisidir”. Dolayısıyla bireysel başvuru hakkının kapsamı, AİHS mekanizmasıyla organik bir bağ içerisinde dir4.

3 Nisan 2011 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe gi­ren 6216 sayılı Anayasa Mahkemesi’nin Kuruluşu ve Yargılama Usul­leri Hakkında Kanun ile Anayasa’nın 148/V doğrultusunda bireysel başvuruya ilişkin usul ve esasları düzenlendi. 

Yasa koyucu, Anayasa

3 5 Nisan 2010 tarihli 2/656 numaralı kanun teklifi, s. 10 vd.
4 Anayasa Mahkemesi’nin kendi görev alanıyla ilgili olarak 2004 yılında hazırladığı anayasa değişikliği önerisinde ve Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) hazırladığı 2001 ve 2007 tarihli anayasa önerilerinde AİHS ile ilişkilendirilen anayasa şikâyeti hakkı, bu makalenin yazarının aksine organik bir bağ olarak anlaşılmamaktadır.

Anayasa Mahkemesi’nin önerisinde şu ifade yer almaktadır: “Anayasa şikayeti, ilke olarak klasik haklarla sınırlı tutulmaktadır. Ancak, Anayasanın temel haklara ilişkin üçlü sınıflaması içinde bunları ayırmanın zorluğu karşısında Anayasa şikayeti yoluyla sağlanacak korumanın Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamındaki anayasal hak ve özgürlüklerle sınırlı tutulması uygun görülmüştür. Böylece Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi uygulamasıyla da bir paralellik kurulmuştur”.

Aynı şekilde TBB’nin 2007 yılındaki Anayasa Önerisinde de AİHS ile ilişki organik değil, pratik-işlevsel bir zorunlulukla açıklanmıştır: “Gerek TOBB’nin ve gerekse TBB’nin 2001 yılında hazırladığı Anayasa taslaklarında Anayasa şikâyeti, AİHS’nin koruduğu hak ve özgürlüklere karşılık olarak Türk Anayasası’nda yer alan temel hak ve özgürlüklerle sınırlı tutulmuş, Anayasa Mahkemesi de sunduğu taslakta aynı formülü benimsemiştir. Aslında bu formül, Türk Anayasası’nın haklar katalogundaki uyumsuzlukların zorladığı pratik bir çözümdür. Çünkü sosyal ve ekonomik haklardan kullanılmaları devletin olumlu bir edimine bağlı olanlar, ilke olarak Anayasa şikâyeti kurumu ile korunmaya elverişli değildir. Ancak Anayasa’mızın sosyal ve iktisadi haklar bölümünde yer alan sendika, grev ve toplu sözleşme gibi hakların kullanımı ilke olarak devletin olumlu bir edimine bağlı olmayıp, bu tür haklar yapıları itibariyle klasik haklardan farksızdır. Bu tür hakların ya tek tek sayılması ya da AİHS’deki haklarla paralellik kurularak açıklanması gerekiyordu. Yukarda anılan taslaklarda ikinci yol daha pratik ve esnek olduğu düşüncesiyle tercih edilmiştir. Bu formülle kastedilen AİHS’deki hakların ihlali değil, Türk Anayasası’nda bunlara tekabül eden hak ve özgürlüklerin ihlalidir”. Krş. Madde 166’nın gerekçesi, s. 292.Türkiye’de Anayasa Mahkemesi’ne Bireysel Başvuru Hakkının (Anayasa Şikayeti)... 16

şikâyetini ayrı bir kanunda düzenlemek yerine, 2949 sayılı eski ka­nunda olduğu gibi, Anayasa Mahkemesi’nin yetki ve görevlerinin neredeyse tamamını tek bir kanunda düzenleme yolunu seçmiştir. Bu çalışmanın amacı, Anayasadaki düzenlemeden başlayarak Ana­yasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkını düzenleyen kanun hü­kümlerini, kurumun işlevi doğrultusunda analiz etmektir. Bu nedenle ilk önce, bazı ülkelerdeki Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru türlerine bakılarak, bu kurumun özü hakkında genel bir bilgi veri­lecektir. Genel anlamda Anayasa Mahkemesi’ne başvuru, özelde de anayasa şikâyeti uygulaması, değişik ülkelerde farklı biçimlerde so­mutlaştırılmıştır. Kısaca örnek verilen ülkelerin özelliği, gerçek ana­yasa şikâyetinin en iyi örnekleri olmalarından kaynaklanmaktadır (I). Daha sonra 6216 sayılı kanunun oluşum süreci, hükümet tasarısından başlayarak yasama sürecinin bütün aşamaları incelenerek değerlendi­rilecektir (II). Çalışmanın ana gövdesini, 6216 sayılı kanunun bireysel başvuruya ilişkin hükümlerinin ayrıntılı bir analizi oluşturmaktadır (III). Sonuç kısmında ise, kurumun başarıya ulaşması için gerekli gö­rülen yasal düzenleme önerilerine yer verilmiştir.

I. Anayasa Şikâyeti: Kavram ve Farklı Ülke Uygulamaları Üzerine Kısa Bir Değerlendirme

Avrupa Konseyi bünyesinde görev yapan Venedik Komisyonu’nun 2004 tarihli anayasa değişikliği taslağının Anayasa Mahkemesi ile ilgili kısımlarına ilişkin görüşünde5 de belirtildiği üze­re, Almanya (Verfassungsbeschwerde) ve İspanya’da (recurso de amparó) en kapsamlı örnekleri görülen anayasa şikâyeti kurumu, Rusya, Çek Cumhuriyeti, Slovakya, Slovenya, Makedonya, Hırvatistan, Macaris­tan, İsviçre ve Avusturya’da da değişik biçimlerde kabul edilmiştir6. Her ülke, anayasa şikâyeti kurumunun kapsamını kendi hukuk siste­minin bütünlüğünü ve iç tutarlılığını gözeterek değişik işlemlere kar­şı kabul etmekte ve kurumun yapısı temel siyasal tercih doğrultusun­

5 Opinion 296/2004, CDL-AD (2004)024 (29.06.2004), s. 6.

6 Venedik Komisyonu’nun 538/2009, CDL-AD (2010)039 sayılı (27.01.2011) “Study on Individiual Access to Constitutional Justice” çalışmasında, Avrupa dışında diğer ülkelerdeki başvuru yolları da ayrıntılı biçimde ele alınmıştır. TBB Dergisi 2011 (95) Ece GÖZTEPE 17 da belirlenmektedir. 

Literatürde genellikle “gerçek anayasa şikâyeti” ve “gerçek olmayan anayasa şikâyeti”7 olmak üzere ikili bir ayrım yapıla­rak, teknik anlamda anayasa şikâyeti, anayasayla güvence altına alın­mış temel hak ve özgürlüklerin ihlalinin önlenmesi amacını taşıyan bireysel başvuru hakkı olarak tanımlanmaktadır. 

Başka bir nedenle kişilere tanınan Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkı ise genel anlamda bireysel başvuru olmakla birlikte, anayasa şikâyeti olarak kabul edilmemektedir 8.

Yukarıda anılan ülkelerden Almanya’da, anayasa şikâyetinin en kapsamlı biçimlerinden birisi uygulanmakta dır 9. 
Yasama, yü­rütme ve yargı olmak üzere, bütün kamu gücü işlemleri anayasa şikâyeti konusu yapılabilmektedir. Anayasa şikâyeti bu ülkede 1949 Anayasası’yla değil, 1951 yılında federal bir yasayla ilk kez sisteme dahil edilmiş, kurumun başarısı üzerine 1969 yılında Anayasada dü­zenlenmiştir. Anayasa şikâyeti kurumunun varlığı, Almanya’daki birçok kritik sosyal politika konusunun Mahkeme’nin kararıyla çö­züme kavuşturulmasına olanak tanımıştır (kürtaj, vicdani red, or­tam dinleme, eşcinsel evlilik vb.)10. 

Mahkeme’nin kritik konulardaki kararları, temel hak ve özgürlüklerin alanını genişletmesi nedeniyle tatmin edici bulunmaktadır. Anayasa şikâyeti, kamu organlarından kaynaklanması muhtemel her türlü ihlale karşı yurttaşlara temel hak ve özgürlüklerini yargı yoluyla koruma olanağı tanıdığından, hukuk devletinin ve “yurttaşların anayasayı korumalarının”11 gelişmiş bir aracı olarak görülmektedir. Diğer anayasal yargı yöntemleri son kertede temel hak ve özgürlüklerin korunmasına hizmet etmekle birlikte, on­ların temel işlevi anayasal düzeni bir bütün olarak korumaktır; te­mel haklar öncelikli mesele değildir. 
Buna karşılık Anayasa şikâyeti 

7 Bkz. Georg Brunner, “Der Zugang des Einzelnen zur Verfassungsgerichtsbarkeit im europäischen Raum”, Jahrbuch des öffentlichen Rechts 50 (2002), s. 191-247; Fazıl Sağlam, 

http://nebizenginli.blogcu.com/anayasa-mahkemesi-ne-bireysel-basvuru/13001290

****