Almanya Türkiye'nin Savunma ve Güvenliğini Mi Hedef Alıyor?
Yazar: Cahit Armağan Dilek
24 Temmuz 2017 Pazartesi
Almanya ile Türkiye arasındaki ilişkiler sonu henüz öngörülemeyen bir kötüleşme sürecine girmiş gözüküyor. Son 1-2 yıldır Türkiye ile Almanya arasındaki krizler bitmek bilmiyor. Önce gelişmeleri bir özetleyelim.
Geçen yıl Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya geçişi ve geri kabul anlaşması bağlamında ortaya çıkan krizler İncirlik'teki Alman askerlerinin Alman milletvekillerince ziyaret edilmesine izin verilmemesi ile krize yeni bir halka eklenmişti. 16 Nisan'daki anayasa referandumu sürecinde Türk Bakan ve milletvekillerinin Almanya'da miting yapmasına izin verilmemesiyle krizler yeni bir boyut kazandı. Bu arada İncirlik ziyaretine izin çıkmaması nedeniyle İncirlik'teki Alman savaş uçaklarının ve askerlerinin Ürdün'e taşınması kararı alındı ve uygulamaya geçirildi.
Bunu bir Alman medyasına çalışan gazetecinin PKK terör örgütüne yardım yapmak gerekçesiyle Türkiye'de tutuklanması izledi. Hemen peşinden Alman milletvekillerinin Konya'daki askeri üste bulunan Alman askerlerini ziyaretine izin verilemesiyle kriz ve gerginlik büyüdü. Bunu takip eden günlerde İstanbul Büyükada'da insan hakları aktivistleri olarak bilinen aralarında Alman vatandaşının da olduğu kişilerin toplantı halindeyken yakalanıp tutuklanması Alman hükümetinin sert tepkisine yol açtı.
Alman Dışişleri Bakanı önce sabrımız bitti dedi sonra Türkiye politikamızı değiştiriyoruz dedi, peşinden Türkiye'ye gidecek Alman vatandaşlarına güvende değilsiniz tutuklanabilirsiniz uyarısı yaptı. Ayrıca Türk hükümetinin Türkiye'de iş yapan Alman şirketlerini terör bağlamında soruşturduğunu belirtip Türkiye'de iş yapan firmalara kredi veremeyeceklerini ima ettiler. Son açıklamalarında da Türkiye ile ilgili askeri projeleri ve ticari ilişkileri gözden geçireceklerini belirttiler. Hatta Türkiye'nin güvenilir bir ortak olmaktan uzaklaşmakta olduğunu ifade ederek NATO içinde ve diğer askeri ortaklıklarda işbirliğinin tehlikeye girebileceği imasında bulundular.
Almanya'dan gelen bu açıklamalara karşın Türk hükümeti tutuklananların terör suçlamasıyla tutuklandığını, Alman firmalarına yönelik terör soruşturmasının olmadığını, Almanya'nın suçlamalarının haksız olduğunu, Türkiye'ye dayatma yapılamayacağı gibi ifadeler içeriyordu.
Bu kapsamdaki son gelişme ise Türkiye'yi zorda bırakacak türden. Alman İçişleri bakanlığı Türkiye'nin teröre destek veriyor iddiasıyla kendilerine verilen ve 600'den fazla Alman şirketini içeren listenin Türkiye tarafından geri çekildiğini açıkladı. Almanya Cumhurbaşkanının da Türkiye'ye muhtemel yaptırımları destekleyen ve diplomatik anlamda ağır sayılabilecek açıklamasını da unutmamak gerekir.
Almanya krize hazırlıklı, alternatifleri hazır, Türkiye günlük hamleler yapıyor kriz yönetimi yapamıyor
Her iki tarafın açıklamalarına, krizi ele alışlarına bakılıra Almanya'nın baş gösteren krizlerin daha da derinleşebileceğini öngörüp alternatifler hazırladığını ve kartlarını peşpeşe masaya sürdüğünü görüyoruz. Türkiye ise tepkisel bir politika izler görüntüsünde. Halbuki günümüzde hem günlük hayatta, hem meteorolojik şartlarda, hem güvenlik ortamında hem de iç ve dış siyasette olağanüstü beklenmedik gelişmeler yaşanmaktadır.
Bunun içindir ki ülkeyi yönetenler ve kurumlar sorumlu oldukları alanda kriz yönetimi üzerinde çalışmalı, alternatif hal tarzlarını belirlemeli dış politikada karşı tarafın neler yapabileceğini bunların Türkiye'ye etkilerini değerlendirip Türkiye'nin nasıl karşılık vermesi gerektiğini belirlemiş olmalıdır. Bu bağlamda Almanya'nın Türkiye ile krizi kendi lehinde yönlendirmede başarılı olduğunu görüyoruz. Çünkü kriz yönetimine hazırlıklı olmayan Türk hükümeti belki de en son söyleyeceğini ilk hamlede söyleyip onun da gereğini yapamayınca geri adım atmak zorunda kalıyor ve krizde kaybeden taraf oluyor.
Türk-Alman krizinden kim zararlı çıkar?
İki ülke arasında bir kriz yaşandığında sadece tek tarafın kayıplar yaşayacağını düşünmek doğru değil ancak bir tarafın çok büyük zararlar yaşarken diğer tarafın zararlarının simgesel boyutta kalması mümkün. Bunu anlamak için Türkiye ile Almanya arasında ilişkilere özet olarak bakalım.
Ticari ilişkiler dış ticaret açığı Türkiye aleyhinde artarak büyüyor. Türkiye'ye gelen turistler içinde Alman turistlerin payı %11 civarında. Türkiye ihracatının ortalama %10'unun Almanya'ya yapıyor. İthalatının da yine yaklaşık %10'unu Almanya'dan yapıyor. Almanya ise ihracatının %1.6'sını Türkiye'ye, ithalatının ise %1,3'ünü Türkiye'den yapıyor. Buna göre Almanya'nın dış ticaret listesinde Türkiye en fazla ticaret yapılan 20inci ülke iken Türkiye'nin dış ticaret listesinde Almanya en fazla ticaret yapılan 1inci ülke durumunda. Türkiye'ye doğrudan yatırım yapan ülkeler sıralamasında Almanya %6.3'lük payla 6ncı sırada. Türkiye'de iş yapan yabancı sermayeli şirket sayıları bağlamında ise 6879 şirketle Almanya açık ara 1inci sırada.
Askeri ilişkiler bağlamında özellikle Türk Deniz Kuvvetlerinin yoğun bağlantıları var. Örneğin denizaltılar ve savaş gemilerinin makineleri Almanya'dan alınıyor. Yine Alman patentli üretilen savaş gemilerinin/denizaltıların birçok yedek parçası bağlamında Almanya ile bağlantılı ve ilişkilerin devamı kritik önemde. Ayrıca tankların motorları (ki şuanda artık alınamıyor) da Almanya'dan alınmak durumundaydı.
Bu bilgiler şunu gösteriyor. Krizin derinleşmesi ve Almanya'nın ambargoyu andıracak tedbirleri uygulamaya geçirmesi, ticari ilişkilerin durma noktasına gelmesi ve turist sayısının azalması halinde Türk ekonomisini hissedilir derecede etkileyecektir. Ayrıca 1991'de tankların PKK'ya karşı kullanılmasını engellemek üzere tank satışlarını durdurduğu gibi şimdi de Türk Deniz Kuvvetlerine yönelik benzer bir ambargoya yönelmesi Deniz Kuvvetlerinin faaliyet etkinliğinin düşmesine yol açabilir. Ege ve Doğu Akdeniz (Kıbrıs ve çevresi)'deki kritik gelişmelerin yaşandığı bu dönemde bu husus Türkiye için istenmeyen bir durum oluşturacaktır.
Almanya demek AB demek
Ayrıca derinleşecek kriz Almanya'da yaşayan Türk vatandaşlarının durumunu da zora sokabilecektir. Diğer taraftan Almanya'yı sadece Almanya olarak görmek de doğru değildir. İngiltere'nin AB'den çıkma kararıyla birlikte Almanya'nın AB içindeki lider pozisyonu daha da belirginleşmiştir. Dolayısıyla Almanya ile yaşanan her sorun AB ile yaşanan sorun olarak karşımıza çıkması ya da AB'nn diğer üyelerinin de karşımızda Almanya'nın yanında yer almasıyla sonuçlanacaktır. Hollanda, Belçika, Avusturya ile yaşanan ve şimdilik sönümlenen krizler bunun işaretleridir. Ege ve Kıbrıs'ta Yunan tarafıyla yaşanan anlaşmazlıklarda karşımızda ya da masada AB'nin de yer alması bunun bir başka işaretidir. Ege'de Suriyeli mültecilerin Avrupa'ya geçişini önlemek üzere görevlendirilen NATO kuvvetinin Alman amiral ve Alman savaş gemisi liderliğinde sürdürülmesi bunun bir başka örneğidir.
Ne yapmalı?
Almanya Türkiye ile krizi yönetirken Alman hükümetinin yaklaşan seçimleri de dikkate alarak bir iç politika malzemesi olarak kullandığı dikkate alınması gerektiği gibi Almanya'nın artık AB lideri olarak küresel politikalara yöneldiğini, Ortadoğu'ya yönelik politikalarını hayata geçirmek bağlamında Türkiye ile çakışan çıkarları olduğunu da görmek, politikalar ve hal tarzları belirlenirken bunları da dikkate almak gerekiyor.
İkili ilişkilerde dengenin büyük oranda Almanya lehinde bozulmuş olması illaki Türkiye'nin kaybedeceği zarar göreceği anlamına gelmiyor. Ancak şuan oluşan durum ve denge Türkiye aleyhinde bir sonucun habercisidir. Almanya krizde insiyatifi ele geçirmiş gibi ve daha sert açıklamalarla adeta Türkiye'ye yüklenmeye devam ediyor. Süreç ekonomik/ticari bir ambargoya dönüşmese de ya da Almanya iş bu yönde tırmandırmayacak olsa da dış politikanın en önemli unsuru olan askeri gücün kullanılmasını sekteye uğratacak şekilde Türkiye aleyhinde bir durumu yaratacak şekilde sınırlı tutabilir. Ve görünürde sınırlı olan bu durum Türkiye için kritik bir durum yaratacaktır. Yani Almanya'nın alacağı tedbirlerin sonucunda Türkiye'nin savunma ve güvenliğini olumsuz etkileyecek bir durum oluşabilir. Almanya böylelikle hem ekonomik bir zarar görmez hem de Türkiye'yi kendi politikalarına uygun davranmak zorunda bırakabilir.
Bu bağlamda ayrıca 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında Almanya'nın kendi ülkesine sığınan FETÖcülere yönelik tavrı, darbe girişimi öncesinde ortaya çıkan değişik gizli dinleme olayları, FETÖ ve PKK dahil Türkiye'ye karşı terör eylemlerinde bulunan örgütlere yönelik koruyucu yaklaşımı Almanya'nın Türkiye'nin savunma ve güvenlik alanında zafiyet oluşmasında zımnen de olsa dahil olduğunu işaret etmektedir. Ayrıca bugün AB lideri konumundaki Almanya'nın geçmişte de Türkiye'nin AB üyesi olmasını engelleyen asli güç olduğunu da unutmamak gerekir.
Ancak durumu iyi analiz eden, gerçekçi değerlendiren, milli güç unsurlarının farkında olan, karşı tarafın zayıf ve kuvvetli yönlerini iyi analiz eden bir Türkiye kendi çıkarlarına en uygun hal tarzını kabul ettirecek güçtedir. Bu kapsamda örneğin Almanya'nın hasbelkader zengin olduğunu söylemenin gerçeklerle yakından uzaktan bir ilgisi yoktur. Almanya'nın nasıl zengin olduğu milli güç unsurlarının iyi bir analiziyle çok net şekilde ortaya çıkacaktır. Yeter ki karar alama sürecini kurumsal olarak uygulasın yeter ki devletin kurumlarının bilgi birikimin farkına varsın. Tabi bu arada evrensel değerlerin ve kavramların da özünü kavrayarak genel yaklaşım ve suçlamalardan vazgeçsin.
Türkiye, Almanya ile yaşanan krizin karşı tarafın bir gazetecinin ya da bir insan hakları aktivistinin tutuklandığı iddialarıyla derinleştiğini hatırlayarak, bir anlamda empati yapmayı, terör ifade özgürlüğü fikir hürriyeti basın özgürlüğü gibi alanlarda evrensel değerler bağlamında daha dikkatli adımlar atmalıdır. Kişiler üzerinden değil de ilkeler ve değerler üzerinde hareket edildiğinde tutarlı olunacağı bununda başarı getireceği unutulmamalıdır. Unutulmaması gereken diğer husus da dış politikanın en önemli hatta belki de tek destek unsuru olan askeri güç yani Ordu'nun olduğudur. İşte Türk hükümeti hem iç hem de dış politikasını belirlerken ve uygularken askeri gücünün etkisiz hale getirecek sonuçların oluşmasına izin vermemeyi esas almalıdır.
Bugün Suriye'de Irak'ta, Ege'de Kıbrıs'ta dış politikada etkisiz kalınmasının arkasında dış cepheyi yani Atatürk'ün deyimiyle gücü kuvveti temsil eden Türk Ordusunun kumpas davaları ve sonrasındaki FETÖ darbe girişimiyle caydırıcılığın zedelenmesi olduğu görülmelidir. Belki de bunun içindir ki ABD ve Almanya Türkiye ile krizleri tırmandırıp kendi politikalarını dayatma cesareti bulabiliyorlar.
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/milli-guvenlik-ve-dis-politika-arastirmalari-merkezi/2017/07/24/8680/almanya-turkiyenin-savunma-ve-guvenligini-mi-hedef-aliyor
***