Basın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Basın etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2018 Perşembe

ATATÜRK ÜN YURT GEZİLERİ TÜRK BASININDAN 1926 BÖLÜM 2

ATATÜRK ÜN YURT GEZİLERİ TÜRK BASININDAN 1926   BÖLÜM 2



Mudanya’dan Karadeniz vapuruna binen Atatürk, gemi ile Bandırma’ya giderek, yolculuk boyunca Karadeniz vapurunu incelemiştir. 

Gazi Paşa on bir buçukta Karadeniz’in merdivenine binmiş bulunuyorlardı…Seyyar sergide bulunan Riyaseti Cumhur Orkestrası selam havasıyla büyük Gazi’mizi selamladı…Gazi Paşa hazretleri sergi tertip heyetinin yol göstermesiyle evvela serginin teşhir kısmını geçerek mamul ve sanat eserlerimizin ayrı ayrı pavyonları karşısında her birini dikkatle incelediler. Sergi komiseri, Gazi’ye sırlı cam üretimi hakkında izahat verdi. Büyük Gazi “çok güzel, çok güzel” diyorlardı. Sonra satış kısmına geçildi. İş Bankası’nın şubesi bilhassa fevkalade dikkat çekici bir şekilde süslenmişti. Reis-i Cumhur Hazretleri takdir ettiler. 

Fındıklarımız, pamuklarımız ve bilhassa madenlerimiz üzerinde fazla meşgul oldular. Sergi daireleri tamamen gezildikten sonra Gazi Paşa Hazretleri Rauf Bey’e dediler ki: ‘Muvaffak olmuştur. Her halde iyi tesir bırakacak eserdir. Müteşebbislerini tebrik ederim’ Nihayet incelemeler bittikten sonra yukarı kattaki güverteyi teşrif ve orada sergi hakkında memnuniyetlerini beyan ederek serginin defterine şunları kaydettiler:49 

-Sergi, başarıya ulaşmış bir eserdir. Bende gayet iyi izlenimler meydana getirdi. Sunuş tarzı çok iyidir. Hazırlayıcısını takdir ve tebrik ederim.50 

Karadeniz Vapuru ile ulaştığı Bandırma’da durmayarak Balıkesir’e geçen Gazi Paşa aslında İzmir’e gitmeyi planlamıştır. Fakat bu plândan İzmir Valisi Kazım Bey’in (Dirik) telgrafı üzerine vazgeçmiştir. Çünkü bu telgrafta, İzmir’de Atatürk’e bir suikast girişiminin ortaya çıkarıldığı ve bu yüzden de Atatürk’ün İzmir’e gelişinin ertelenmesi rica edilmektedir. Suikast girişiminden dolayı çok üzüldüğü bilinen Atatürk durumu çevresine yansıtmayarak programına devam etmiştir. Her zamanki gibi önce resmi ziyaretlerini yapan Atatürk evvela 
Belediye, Öğretmenler Derneği ve Türk Ocağı’nı ziyaret etmiş ardından İdman Yurdu Lokali’ne giderek gençlerle sohbet etmiştir.51 

Atatürk, inkılâpları çok yönlü düşünmüştür. Ama her şeyin başında bu inkılâpları gelecek nesillere aktaracak gençler gelmektedir. Bu yüzden gittiği her yerde gençlerle de konuşarak, fen, ziraat, tıp gibi alanlarda olduğu kadar sanat ve spor alanında da gençleri teşvik edici olmuştur. Sanata verdiği gibi spora da önem vermiştir. Her şey, modern ve yeni bir ulus inşası içindir. Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren modern spor bilgisi ve uygulamaları ülkeye taşınarak jimnastik, artistik danslar, tenis, gülle ve trapez gibi spor dalları öğretilerek çağdaş ve modern bireylerden oluşan bir ulus yaratılması hedeflenmiştir. Beden eğitimi ve yeni spor dallarını topluma tanıtacak ve geleceğin beden eğitimcilerini yetiştirecek etkin şahsiyetlerin gayretiyle dönemin gereksinimlerini karşılanmaya çalışılmış, dönemin başarılı öğrencileri eğitim için Avrupa’ya gönderilirken Avrupa’nın ünlü spor adamları da resmi olarak Türkiye’ye davet edilmiştir. Yurdun her yerinde -köylere varana kadar- sporu özendirici girişimlerde bulunulmuştur.52 Atatürk’e göre dünyada spor hayatı, spor âlemi oldukça  mühimdir. Dünyada olduğu kadar Türkler için de mühimdir çünkü bu yalnızca bir spor değil ayrıca bir ırk meselesidir. Irkın ıslahı ve küşayişi açısından önemli hatta biraz da medeniyet meselesidir.53

İdman Yurdu’nu ziyaretinden bir gün sonra yani 15 Haziran’da Orduevi’ni ziyaret eden Atatürk, ziyareti esnasında suikastçıların bir kısmının tutuklandığı haberini alır almaz Balıkesir’de daha fazla kalmayarak aynı günün akşamı, 21.00 sularında İzmir’e hareket etmiştir.54 

Hasan Rıza Soyak’ın anılarına göre, suikast ilk olarak, Gazi Bursa’da iken düzenlenmek istenmiş, suikast komitesi bu maksatla Laz İsmail’i ve Gürcü Yusuf’u Bursa’ya göndermeye karar vermiş fakat Gürcü Yusuf bunu kabul etmeyince, Laz İsmail, Nimet Naciye isimli bir bayanı güya eşiymiş ve tedavi amaçlı götürüyormuş gibi yanına alıp Bursa’ya gitmiştir.

Ancak Bursa’da yaptığı incelemeler sonucunda suikastın icrasının mümkün olmayacağını anlayıp geri dönmüş, daha sonra gazeteler Gazi’nin bir haftaya kadar Bursa’dan Balıkesir yolu ile İzmir’e geçeceğini bildirince suikastın icrası İzmir’e bırakılmıştır.55 

Bu sırada halk henüz olaydan haberdar değildir. Ancak olayı haber alan resmi merciler, Gazi’ye üzüntülerini dile getiren telgraflar göndermeye başlamıştır. Hükümet suikast girişimini 18 Haziran’da gazeteden halka beyan ederek, Gazi’nin İzmir gezisi esnasında yapılması plânlanan suikast girişiminin Gazi’nin İzmir’e varışından bir gün evvel ortaya çıkarıldığını, suçluların, bomba ve silahları ile ele geçirildiğini, cezalarının verilmesi için ne gerekiyorsa derhal yapılacağını, belirtmiştir.56 

Hükümetin yayınladığı tebliğ, insanları şaşırttığı kadar öfkelendirmiştir de, suikast tertiplenmeye çalışıldığı haberi üzerine İzmir başta olmak üzere yurdun dört bir yanında halk ayağa kalkmıştır. Ülkenin çeşitli illerinden Gazi’ye “geçmiş olsun” telgrafları gönderilirken diğer yandan basın vasıtasıyla halk suikast karşıtı gösterilere çağrılmıştır:57 

Gazi, olay halka tebliği edildikten sonra, resmi bir basın açıklaması yapmak durumunda kalmış ve bu açıklamanın içinde tarihe geçen o meşhur sözünü dile getirmiştir: “Benim değersiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır.”58 

Açıklamanın yayınlandığı gün olan 20 Haziran’da, Mustafa Kemal, başvekil İsmet Paşa’ya telgraf çekerek derhal yanına gelmesini buyurmuştur. Suikast haberine hayli üzülmüş olan İsmet Paşa, derhal trene binip yola koyulmuş Atatürk’e bulunduğu İzmir’den katılmıştır. 

Bundan sonraki günler, büyük oranda geçmiş olsun telgraf ve ziyaretlerine cevap, halka beyanatlar ile geçmiştir.59 Atatürk 30 Haziran 1926 günü başvekil İsmet İnönü ile Çeşme’ye hareket etmiş ancak Çeşme’ye varmadan evvel Urla’da durarak şerefine verilen çaya katılmıştır. Burada bir konuşma yapan Atatürk: “İnkılâp içeride ve dışarıda pek çok şeyleri bastırmıştır; fakat daha vazifemiz bitmemiştir. Gençliğin pek çok çalışması lazımdır. Bu noktada dikkatinizi çekerim.”60 diyerek gençlere mühim vazifeler düştüğünün altını çizmiştir. 

Cumhuriyet, Gazi’nin Çeşme’ye gidişini “halk yollarda sevincinden ağlıyor” başlığı ile vermiştir. Gazetenin haberine göre Gazi’nin yanında İzmir Valisi Kazım Paşa ile Halk Fırkası Genel Kâtibi Saffet Bey de vardır. Çeşme’de Gazi için hazırlanmış on beş tak önünde Gazi’ye tezahürat yapılmıştır. Gazi de her tak önünde durarak elinde tüfekle ahaliyi selamlamıştır. Çeşme Ilıca’da ise tezahürat doruk noktasına çıkmıştır.61 

Çeşme’de yaklaşık bir hafta kalan Atatürk 2 Temmuz gecesi Ilıca’da bir sinemanın açılışını yaparak, yine bu sinemada halkla birlikte film izlemiştir. Bu arada Atatürk’e moral vermek isteyen İzmir Avcılar Kulübü üyeleri Alaçatı’ya ava gidip ilk avlarını da Ata’ya götürmüşlerdir.62 Ilıca’da kaldığı süre boyunca banyolara girip dinlenen Atatürk hemen herkesi kabul ederken çocuklara ayrı bir ilgi göstermiştir.63 

8 Temmuz’da Çeşme’den İzmir’e dönen Atatürk, Çeşmeden ayrılmadan önce İzmir Suikastı nedeniyle bölgede bulunan İstiklal Mahkemesi heyetiyle görüştükten sonra İsmet Paşa’yla birlikte 9 Temmuz 1926 tarihinde Ankara’ya hareket etmiştir. Ankara’da kendisi için bir tören yapılmasını istememesine rağmen bu isteğine uyulmamış ve ufak da olsa bir karşılama töreni yapılmıştır. İstasyonda Ankara’daki İstiklal Mahkemesi heyeti ile mebuslar, askeriye ve mülkiyeden bazı kişiler hazır bulunurken, Ata’ya gideceği yere kadar da Tayyare 
Filosu eşlik etmiştir.64 Hem Atatürk hem de yanındakiler için 2 ay evvel başlamış olan yurt gezisi macerası da böylelikle sona ermiştir. 

Sonuç 

7 Mayıs 1926 günü Ankara’dan yola çıkan Mustafa Kemal Atatürk, 2 ay sonra, 10 Temmuz 1926 tarihinde Ankara’ya dönerek, 1926 yılı yurt gezilerini 2 ay 3 gün süresinde tamamlamıştır. Bu geziler esnasında hem resmi ziyaretlerini gerçekleştiren hem de halk ile görüşme imkânı bulan Atatürk ayrıca güney bölgelerdeki hükümet yatırımlarını, yeni çiftlikleri inceleme fırsatı bulmuş, ülkeye kazandırılan yeni fabrika ve tesisleri gezmiştir. Bu tesislerin civar köylerdeki insanlara iş olanağı sağlamasının yanı sıra, yapılacak yeni tesisler için örnek 
teşkil ediyor olması Ata’yı memnun etmiştir. Ancak basının verdiği “yurt gezileri” haberleri Atatürk’ü karşılayan insan toplulukları, sevinç gösterileri, yapılan resmi ziyaret ve söylevlerden öteye geçmediği için, halkın bu gezilerdeki gerçek tutumu, ya da iki taraf arasında yaşanan diyaloglar ne yazık ki bilinememekte dir. Gazetelerin bu tutumunda Atatürk’ün devrimleri hayata geçirmek adına “yurt gezileri” ve “basını” bir araç olarak görmesi önemli bir unsurdur. 1925 Takrir-i Sükûn Kanunu ile muhalif basının susturularak, yalnızca devrimleri destekleyici nitelikte yazan basına izin verilmesi, gazete sayfalarında 
sürekli biçimde “sevinçten ağlayan insanların” resmedilmesine neden olurken diğer yandan da gördüğü manzara karşısında memnuniyetini ifade eden bir Atatürk resminin çizilmesine sebep olmuştur. 1926 yılında yapılmış bu gezilere dair ne yazık ki elde ne ayrıntılı anılar ne de ayrıntıya ulaşmamızı sağlayacak kaynaklar vardır. Üstelik gezinin İzmir Suikastı ile bitiyor olması, gündemi bir anda İzmir Suikastı konusuna çevirdiğinden, hem basının gündemi hem 
de meclisin gündemi yıl sonuna dek suikast konusu ile dolmuştur. Atatürk’ün yapmış olduğu ziyaretler esnasında almış olduğu bazı kararların daha sonra mecliste görüşülüp kanunlaştırıldığı bilinmekle65 beraber konu başlığımız “1926 Yılı Türk Basınında Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurt Gezileri ve Yurt Gezilerinin Kamuoyu Oluşturmadaki Rolü” olduğundan alınan bu kararların mecliste ele alınıp yasallaştırma süreci ayrı bir çalışma konusudur. Şimdilik elde edebildiğimiz kaynaklar ile söyleyebileceğimiz, basında çizilen olumlu havanın, pek de gösterildiği gibi olmadığıdır. En azından Atatürk’ün bu geziden 4 yıl sonraki gezileri esnasında Hasan Rıza Soyak’a dile getirdiği konuşmadan66 1930 yılına 
gelindiğinde bile manzaranın iç açıcı olmadığı, Atatürk’ün gittiği her yerde yalnızca şikâyet ve dert dinlediği, halkın ve memleketin büyük bir yokluk içinde olduğu, memur sınıfının istenildiği düzeyde olmadığı üstelik yapılacak her şeyin devletten beklendiği için Ata’nın oldukça bıkkın olduğu görülmektedir. Hatta yine kendi ifadesine göre bu geziler esnasında karşılaştıkları arasında rahatlatıcı çok az şey mevcuttur. Bu olumsuz hava her ne kadar basında yansıtılmamışsa da “yurt gezileri” Atatürk’ün memleketin gerçek halini görmesi açısından faydalı ziyaretler olarak ele alınabilir. Ayrıca gittiği bölgelere yıllar içinde birkaç kez ziyarette bulunuyor olması, yapılmasını istediği hükümet yatırımlarını (demiryolu inşası, ziraat faaliyetleri, sıhhi alandaki çalışmalar, demir sanayi, kömür madenleri, yeni fabrikalar, yeni yollar)67 da kontrol etmesini sağlamıştır. 

Atatürk’ün yurt gezileri, dönemin tüm gazeteleri tarafından ele alınmamıştır. 
Ulaşabildiğimiz gazetelerden ise özellikle Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi tarafından neredeyse gün ve gün kayda alınmış, zaman zaman fotoğraflanmış ve halk durmaksızın gezilerden haberdar edilmiştir. Gazetecilerin yanı sıra şahsi girişimlerle bazı gezilerin filme alındığı da bilinmekle beraber bu filmlerin bugüne ulaşıp ulaşmadığı bilinmemektedir. Yansıtılan haberler aracılığıyla halka, ülkede yapılan yeni tesisler, yeniden imar edilen eskinin yıkık dökük şehirleri gösterilmiş, bu vesile ile savaşın yıkıntısını henüz üzerinden atamamış Türk halkına moral verilmeye çalışılmıştır. Ayrıca giriş kısmında da değindiğimiz gibi, devrimler ve Türkiye Cumhuriyet’i çok yenidir. İnsanların şüphe ile karşıladığı bazı durumlar söz konusudur, tepkiler vardır. Bu sebeple gazetede yayınlanan, yollarda sevinçten ağlayan ve Ata’yı karşılamaya giden insan kalabalıkları, kamuoyu yaratmak –devrimlerin halk tarafından desteklendiğini göstermek- açısından önemlidir. Nitekim bu gezilerin İzmir Suikastı girişimi ile son bulması, Atatürk’ün 1925 yılında alınan Takrir-i Sükûn Kanunu ile ne denli doğru bir 
girişimde bulunduklarını dile getirmesine neden olmuştur.68 

İzmir Suikastı girişimi basında hayli yer kaplamış, Ata’ya yapılmaya çalışılan bu suikast devrimlere ve oluşturulmaya çalışılan yeni Türkiye’ye bir darbe olarak ifade edilmiştir. Diğer yandan moral bozucu bu olay, yurt içinden ve dışından, - halk tarafından - Ata’ya gönderilen “geçmiş olsun” telgrafları ve suikast girişiminde bulunanlara nefret söylemi içeren miting çağrıları ayrıca bu çağrılara yapılan geniş katılımlar ile Ata’ya olan halk desteğini göstermek açısından olumlu bir göstergeye dönüşmüştür. Bu yönü ile yurt gezilerinin şaşırtıcı şekilde 
istenilen hedefe ulaştığı görülebilir. İzmir Suikastı dolayısıyla 1925 yılından gelen Takrir-i Sükûn ve İstiklal Mahkemesi haberlerine hem yenileri eklenmiş, hem de halka bu haberler ile aba altından sopa gösterilmiştir. Üstelik suikast sebebi ile Ata’ya yağan destek mesajları ve yurt gezileri esnasında resmedilen sevinç fotoğrafları ile istenilen kamuoyunun yaratıldığını ve büyük bir kitle desteğinin göz önüne serildiğini düşünmek mümkündür. Dolayısıyla bu destek resmi, muhalefetin sindirilmesinde de önemli bir etkiye sahip olmuş olmalıdır. 1926 basının geneline bakıldığında Atatürk ve devrimleri ya da yurt gezilerinden ziyade dışarıdaki gelişmelerle ilgili haberlerin yoğunlukta olması, devrim ya da yurt gezileri gibi haberlerin, ziyarette bulunulan illerin gazetesinde dahi pek yer etmezken daha çok Cumhuriyet ve Hâkimiyeti Milliye gibi gazetelerde yer alması, basının genel tedirginliğini göz önüne sererken, Atatürk hakkında yapılmış haberlerin destekleyen basın tarafından yapılarak, buna karşı tek bir muhalif yayının olmaması, halk üzerinde istenildiği biçimde kamuoyu  oluşturulmasını sağlamıştır. Bu sebeple bir kez daha söyleyebiliriz ki gerek “yurt gezileri” gerekse “basın” Atatürk’ün kurmaya çalıştığı “Yeni Türkiye”yi oluşturması sırasında destekleyici iki önemli unsur olmuştur. 


DİPNOTLAR,

1 Atatürk’ün yapmış olduğu bu konuşmaya göre gidilen her yerde yalnızca dert ve şikâyet dinlenilmekte, her yerde büyük ve derin bir yokluk yoksulluk var olmaktadır. İnsanlar gerek maddi gerekse manevi bir perişanlık içindedir. Ferahlatıcı çok az şeye rastlanmaktadır. Ve memleketin gerçek durumunun bu olması Atatürk’ü oldukça üzmektedir. Belki de ferahlatıcı tek yanının bu yokluk ve perişanlığın kendisi ile alakası olmamasıdır, Osmanlının dünyanın gidişinden bihaber insanları yüzünden memleket bu halde olduğunu dile getiren Atatürk’e göre memurlar da henüz istenilen seviyeye gelememiştir. Halk ise batıl inanç ve görüşlerin etkisindedir, üstelik ne yazık ki her şeyi devletten bekleme durumu zihninde kökleşmiştir. Bkz. Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, c.II, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1973, s.405. 

2 Farklı yıllarda yapılan yurt gezilerinden örnekler ve amaçları için bkz Muhittin Gül, “Atatürk’ün Yurt Gezilerinin Kamuoyu Oluşturmadaki Rolü”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, cilt.VIII, s.3, ss.51-72. 

3 Durmuş Yalçın vd, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 2005, s.379. 

4 Mehmet Önder, Atatürk’le Adım Adım Türkiye, Kültür Ofset Yayıncılık, Ankara 1984, s.266. 

5 Konuşmanın tamamı için bkz. Cumhuriyet, 13 Mayıs 1926; İkdam Gazetesi, 13 Mayıs 1926. 

6 Hakimiyet-i Milliye, 10 Mayıs 1926. 

7 Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İş Bankası Yayınları, Ankara 1998, s.6. 

8 Hakimiyet-i Milliye, 12-14 Mayıs 1926. 

9 Tarsus Gazetesi, 14 Mayıs 1926. 

10 Hakimiyet-i Milliye, 14 Mayıs 1926. 

11 Atatürk’ün 1925 yılında Türk Sözü Dergisi’ne vermiş olduğu demece bakılırsa, Mersin Limanı’ndan senede 100 bin tondan fazla ithalât ve ihracat yapılmakta' idi.   Ancak Mersin Limanı görünürde 2 Arap tarafından idare edilirken 
aslında Fransız bir şirket tarafından idare ediliyordu. Limanda tek bir Türk amale dahi çalıştırılmıyor, hiçbir biçimde Türkçe kullanılmıyor, kazanılan para hiçbir biçimde Türkiye’nin kasasına girmiyordu. Ayrıca ve daha da önemlisi, Adana bölgesi pamuk ihracatında daha 1925 yılında dünyanın önemli bölgelerinden biriydi, Dörtyol bölgesi portakal ve turunçgiller açısından çok önemliydi ve tüm bu ürünlerin dünyaya yollandığı yer Mersin Limanı idi. Bu sebeple bu liman çok değerliydi. Portakal en çok Rusya’ya yollanmaktaydı ve o sene Türkiye’ye ziyarete gelen Rus Ticaret Temsilcisi Yoryef Yoldaş, Mersin Limanı ve Dörtyol iskelesinden şikâyet ediyor bu limandaki nakliyatın sorunlu olduğunu anlatıyordu. Antrepoların olmaması büyük sıkıntıydı, pamuklar, portakallar açıkta duruyor, harnuplar taş yığınları gibi deniz kenarlarına yığılmış, hem sağlıksız koşullarda tutuluyor hem de en ufak bir fırtına yağmurda ürünler zayi oluyordu. Atatürk biraz da bu sebeple limanı millileştirmek istiyordu aksi takdirde limana müdahale edemiyordu. O’nun bu isteği üzerine limanı elinde tutan şirket Mersin Belediyesi ve Mersin Muhasebe Kalemi ile Ticaret Odası tarafından satın alınmak istenmiş. Diğer kısımları da milli müessese ve Türk tüccarlara satılmaya karar verilmiştir. Ayrıntılı bilgi için bkz. Türk Sözü Dergisi’nden aktaran Uluğ İğdemir, Yılların İçinden, TTK Yayınları, Ankara 1991, s.176-187. 

12 Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, c.II, s.685; Yaşar Semiz, “Atatürk Çiftlikleri ve Bunların Hazineye Devri”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 26. Sayı, Güz 2009, ss:155-192, s.158. 

13 Hâkimiyet-i Milliye, 11 Mayıs 1926–14 Mayıs 1926; Cumhuriyet, 12 Mayıs 1926–14 Mayıs 1926 

14 Taşra İli Gazetesi, 19 Mayıs 1926; Cumhuriyet, 26 Mayıs 1926; Semiz, agm, s.163. 

15 Taşra İli Gazetesi, 19 Mayıs 1926. 

16 Semiz, agm, s.162. 

17 Hâkimiyet-i Milliye, 18 Mayıs 1926. 

18 Önder, Yurt Gezileri, s.7. 

19 Önder, Yurt Gezileri, s.7. 

20 İhsan Kayseri, Atatürk ve Konya, Arı Basımevi, Konya 1981, s.89. 

21 Mehmet Önder, Atatürk Konya’da, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara1989, s.92. 

22 Utkan Kocatürk, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları, Ankara 1988, s.274; Önder, Adım Adım Türkiye, s.234; İhsan Kayseri, Atatürk ve Konya, s.89. 

23 Önder, Atatürk Konya’da, s.92. 

24 Kocatürk, Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, s.274; Kayseri, age, 1981, s.89; Önder, Adım Adım Türkiye, s.234; Önder, Yurt Gezileri, s.327. 

25 Önder, Atatürk Konya’da, s.93-94. 

26 Önder, Atatürk Konya’da, s.94. 

27 Önder, Atatürk Konya’da, s.94. 

28 Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mayıs 1926. 

29 Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mayıs 1926. 

30 Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, s.83. 

31 Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mayıs 1926. 

32 Konuşmanın tamamı için bkz. Hâkimiyet-i Milliye, 23 Mayıs 1926; Bilecik Gazetesi, 24 Mayıs 1926. 

33 “Öğretmenime sordum…Bugün..Güneş niçin böyle parlıyor, rüzgarlarımız neden tatlı esiyor, kazanımızın bacaları sanki daha kuvvetli canlı canlı tütüyor? 
Anlattı…yavrum, dedi. Sekiz sene oluyor Anadolu’ya bu anavatana bir güneş doğdu, bizi Yunan düşmanının kahrından kurtardı, ölürken diriltti. 
Yanan yıkılan evlerimizi yaptırdı, sönen ocaklarımızı tüttürdü…Bugün işte o Güneş bizim bu aciz kazamızı ziyarete geliyor. 
Git bütün mektep arkadaşların namına o muhterem ve aziz insana hoş geldin! De ve bastığı toprakları Şükranla öp.” Bkz. Bilecik Gazetesi, 24 Mayıs 1926. 

34 Bilecik Gazetesi, 24 Mayıs 1926. 

35 Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, s.84. 

36 Gül, agm, s.60-61. 

37Hâkimiyet-i Milliye, 22 Mayıs 1926 – 27 Mayıs 1926; Cumhuriyet, 23 Mayıs 1926 – 28 Mayıs 1926; Önder, Adım Adım Türkiye, s.87-88; Kocatürk, age, s.274. 

38 Cumhuriyet, 29 Mayıs 1926; Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 1926. 

39 Cumhuriyet, 29 Mayıs 1926; Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 1926. 

40 Cumhuriyet, 29 Mayıs 1926; Milliyet Gazetesi, 30 Mayıs 1926. 

41 Hâkimiyet-i Milliye, 27 Mayıs 1926–28 Mayıs 1926; Vakit, 27 Mayıs 1926 – 30 Mayıs 1926, Önder, Adım Adım Türkiye, s.88; Kocatürk, age, s.274. 

42 Milliyet Gazetesi, 01 Haziran 1926; Vakit Gazetesi, 01 Haziran 1926; Hâkimiyet-i Milliye, 02 Haziran 1926; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 
c.II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara 1997, s. 258. 

43 Hâkimiyet-i Milliye, 03 Haziran 1926–07 Haziran 1926; Kocatürk, age, s.275. 

44 Hâkimiyet-i Milliye, 09 Haziran 1926; Vakit Gazetesi, 09 Haziran 1926; Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997, s.118. 

45 Hâkimiyet-i Milliye, 11 Haziran 1926; Vakit Gazetesi, 11 Haziran 1926; Önder, Adım Adım Türkiye, s. 88. 

46 Utkan Kocatürk, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Ankara 1999, s.153. 

47 Karesi Gazetesi, 14 Haziran 1926. 

48 Ayrıntılı bilgi için bkz. Nesrin Atıcı, 1926 Yılı Türk Basınında Gazi Mustafa Kemal ve Türk İnkılabı, (Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, 
Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2010; Ayrıca bkz. “Karadeniz: Seyr-i Türkiye Belgeseli”, NTV, 21 Nisan 2007. 
İlgili makale için bkz. “KARADENİZ: Seyr-i Türkiye” NTV’de, http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/405924.asp#storyContinues (ET: 17/12/2014). 

49 Milliyet Gazetesi, 14 Haziran 1926; İkdam Gazetesi, 14 Haziran 1926; Cumhuriyet, 15 Haziran 1926. 

50 Hâkimiyet-i Milliye, 14.06.1926; İkdam Gazetesi, 14 Haziran 1926; Cumhuriyet, 15 Haziran 1926. 

51 Hâkimiyet-i Milliye, 14 Haziran 1926 – 16.06.1926; Kocatürk, age, s.275–276; Önder, Adım Adım Türkiye, s.63. 

52 Makbule Sarıkaya, “1925 Prag Pedagoji Kongresinde Bir Türk: Selim Sırrı Tarcan”, Atatürk Yolu Dergisi, sayı:42, Kasım, ss.301-310, s.302. 

53 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.II, s.259-263. 

54 Hâkimiyet-i Milliye, 14 Haziran 1926 – 16 Haziran 1926; Kocatürk, age, s.275–276; Önder, Adım Adım Türkiye, s.63. 

55 Hasan Rıza Soyak, Atatürk’ten Hatıralar, c.I,Yapı Kredi Yayınları, İstanbul 1973, s.366. 

56 Hâkimiyet-i Milliye, 18 Haziran 1926. 

57 Çağrılar ve protestolar için bkz. Hakimiyet-i Milliye; Ahenk Gazetesi, 21-22 Haziran 1926. 

58 Hâkimiyet-i Milliye, 20 Haziran 1926. 

59 Hâkimiyet-i Milliye, 20 Haziran 1926-30 Haziran 1926. 

60 Hâkimiyet-i Milliye, 02 Temmuz 1926 – 03 Temmuz 1926; Kocatürk, age, s.277. 

61 Cumhuriyet, 02 Temmuz 1926. 

62 Cumhuriyet, 04 Temmuz 1926; Hâkimiyet-i Milliye, 04 Temmuz 1926. 

63 Cumhuriyet, 04 Temmuz 1926; Hâkimiyet-i Milliye, 04 Temmuz 1926. 

64 Hâkimiyet-i Milliye, 10.07.1926; Cumhuriyet, 10 Temmuz 1926. 

65 Bkz. Gül, agm, s.55. 

66 Konuşma metni için giriş kısmına bakabilirsiniz. 

67 Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, cilt:27, devre:II, İçtima senesi: IV. 

68 “Bu kanunun; ıslahatı umumiyenin iyi anlaşılmasına, hüsnü tatbıkına alelumum sükûn ve istikrarın vusulüne ve devlet nüfuz ve haysiyetinin takrir ve 
teyidine ne derece nafi olduğu meydandadır. Takriri sükûn Kanununun alelumum fena hareketlere ve suiistimallere karşı hürriyeti efkâr ve matbuatı asla 
takyit etmediği müsellemdir. Bu hutut dahilinde tatbik edilmekte bulunan Takriri sükûn Kanununun, Milletin hayatı için asıl olan huzur ve emniyetin, ıslahat 
ve inkilâbatın müdafaa ve teyidi gibi esasatı hayatiye, iktiza ettirirse münasip bir müddet daha idamei mer'iyyeti, Büyük Millet Meclisince derpiş ve mütalâa 
edilmeye şayandır.” Bkz. TBMM Zabıt Ceridesi, cilt:27, devre:II, İçtima senesi: IV, s.3. 


KAYNAKÇA; 

Süreli Yayınlar: 

Ahenk Gazetesi 

Bilecik Gazetesi 

Cumhuriyet Gazetesi 

Hâkimiyet-i Milliye Gazetesi 

İkdam Gazetesi 

Karesi Gazetesi 

Milliyet Gazetesi 

Tarsus Gazetesi 

Taşra İli Gazetesi 

Vakit Gazetesi 

Kitaplar 

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997. 

Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, c.III, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1997. 

ATICI, Nesrin, 1926 Yılı Türk Basınında Gazi Mustafa Kemal ve Türk İnkılabı, (Sakarya Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Sakarya 2010. 

DURMUŞ, Yalçın vd, Türkiye Cumhuriyeti Tarihi II, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 2005. 

GÜL, Muhittin, “Atatürk’ün Yurt Gezileri’nin Kamuoyu Oluşturmadaki Rolü”, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyal Bilimler Dergisi, cilt.VIII, s.3, ss.51-72. 

İĞDEMİR, Uluğ, Yılların İçinden, TTK Yayınları, Ankara, 1991. 

SARIKAYA, Makbule, “1925 Prag Pedagoji Kongresinde Bir Türk: Selim Sırrı Tarcan”, Atatürk Yolu Dergisi, sayı:42, Kasım, ss.301-310, s.42. 

SOYAK, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, c.I, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,1973. 

SOYAK, Hasan Rıza, Atatürk’ten Hatıralar, c.II, Yapı Kredi Yayınları, İstanbul,1973. 

KAYSERİ, İhsan, Atatürk ve Konya, Arı Basımevi, Konya, 1981. 

KOCATÜRK, Utkan, Doğumundan Ölümüne Kadar Kaynakçalı Atatürk Günlüğü, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1988. 

KOCATÜRK, Utkan, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1999. 

ÖNDER, Mehmet, Atatürk’le Adım Adım Türkiye, Kültür Ofset Yayıncılık, Ankara, 1984. 

ÖNDER, Mehmet, Atatürk Konya’da, Atatürk Araştırma Merkezi, Ankara, 1989. 

ÖNDER, Mehmet, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İş Bankası Yayınları, Ankara, 1998. 

SEMİZ, Yaşar, “Atatürk Çiftlikleri ve Bunların Hazineye Devri”, Türkiyat Araştırmaları Dergisi, 26. Sayı, Güz 2009, ss.155-192. 

Görsel Yayınlar: 

www.ataturktoday.com (ET: 17/12/2014). 

Karadeniz: Seyr-i Türkiye Belgeseli, NTV, 21 Nisan 2007. 

“KARADENİZ: Seyr-i Türkiye” NTV’de, 
http://arsiv.ntvmsnbc.com/news/405924.asp#storyContinues (ET: 17/12/2014). 


***

ATATÜRK ÜN YURT GEZİLERİ TÜRK BASININDAN 1926 BÖLÜM 1

ATATÜRK ÜN YURT GEZİLERİ TÜRK BASININDAN 1926 , BÖLÜM 1



ATATÜRK ÜN YURT GEZİLERİ TÜRK BASININDAN 1926 
1926 Yılı Türk Basınında Mustafa Kemal Atatürk’ün Yurt Gezileri ve Yurt Gezilerinin Kamuoyu Oluşturmadaki Rolü 

Nesrin Atıcı Kanberoğlu 
Sakarya Üniversitesi - Sakarya 

Özet: Bu Makale Atatürk’ün 7 Mayıs 1926 yılında Ankara'dan başlayan ve yaklaşık 2 ay süren yurt gezilerinin Türk basınındaki yansımalarını inceleyerek, basında bu gezilerin yalnızca olumlu yönleriyle anlatıldığı halkın tek bir şikayetine veya olumsuz haberlere yer verilmediğini tespit etmektedir. 
Bu yüzden propaganda amacı taşıyan yurt gezileri genel olarak amacına ulaşmıştır. 

Anahtar Kelimeler: 

Atatürk, Basın, Propaganda, İzmir Suikastı, Karadeniz Vapuru,Nesrin Atıcı Kanberoğlu, 


Giriş 

Cumhuriyetin kurulduğu andan itibaren yurt gezilerine çıkmayı ihmal etmeyen Atatürk için yurt gezileri “Yeni Türkiye”nin inşasında önemli ve gerekli bir 
araç olarak görülmüştür. 
1.Dünya Savaşı esnasında ülkenin pek çok yeri tahrip edilip zarar görmüş, imparatorluğun büyük kısmı kaybedilirken yıllarca sorun (pek çok isyana ön ayak olan) teşkil eden bazı kısımlar da elden çıkmıştır. “Yurtta sulh, cihanda sulh” ifadesi ile Yeni Türkiye Cumhuriyeti’nin politikasını dile getiren Atatürk’e göre zaman savaş ve yıkım zamanı değil ülkeyi yeniden inşa zamanıdır. Ülkeyi yeniden inşa etmekten kastı yalnız taşın toprağın değil ayrıca medeniyetin de inşasıdır. Bu sebeple henüz cumhuriyet bile ilân edilmemişken, Kurtuluş Savaşı sırasında yaverine yazdırdığı yenilikleri hızlı biçimde hayata geçirmeye başlamıştır. 

O’na göre “Yeni Türkiye”yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak, yönünü batıya çevirmekle eşdeğerdir. Ancak devrimlerin hızlı ve art arda geliyor olması, halk için olduğu kadar Kurtuluş Savaşı esnasında Atatürk’le yan yana çarpışan (hatta bazıları ona çok yakın olan Kazım Karabekir, Halide Edip gibi) bazı isimler için de tedirgin edici olmuştur. 

Üstelik yönünü Avrupa’ya çevirme tartışmaları yeni değildir. Tanzimat’tan bu yana devlet batılılaşma çabasında olduğu gibi, bu durum daima taraf ve karşıtlar oluşturmuş, üstelik bu fikir destek almaktan çok muhalefet görmüştür. Yaşam algılayışı din üzerine kurulu olan gerek Müslüman halk gerek bu fikre karşıt aydın sınıf için “batılılaşmak” kavramı, “dinini, benliğini, kimliğini kaybetmek”le aynıdır. Bu sebeple batıdan bir şeyler alınacaksa bile bu yalnızca “batının tekniği” olmalıdır. 

Osmanlı imparatorluğunun son yüzyılına damgasını vuran bu korku ve tartışmalar cumhuriyetin ilk yıllarında da aynı şekli ile varlığını devam ettirmiştir. Bu yüzden cumhuriyet dönemi boyunca da devrimlerden korkan geniş bir zümre söz konusu olmuştur. Ancak hem Osmanlı’nın parçalanışına tanıklık etmiş hem de bu süre zarfında tüm bu tartışmalara şahit olmuş Atatürk’e göre kurulan yeni devletlerin içinde yer alabilmenin yolu, güçlü ve modern bir devlet olmaktan geçmektedir. Güçlü bir devlet olabilmek de ancak batıya yönelik devrimlerle mümkündür. İşte bu noktada iki önemli unsur ön plana çıkmaktadır. Bunlardan biri “basın” diğeri ise “yurt gezileri”dir. Basın önemlidir, çünkü insanların en önemli haber alma kaynağı olduğu gibi, ayrıca insanlar üzerinde propaganda yapabilecek yegane unsurdur. Atatürk istediği kamuoyunu yaratmak için kendisini destekleyen bir basına ihtiyaç duymuştur. Ancak Atatürk’ü desteklediği kadar, hem O’nun hem de devrimlerin karşısında olan güçlü muhalif bir basın da söz konusu olmuştur. Ancak devrimlerin yerleştirilmesi için muhalif sesin bastırılması önemlidir, bu sebeple 1925 yılında çıkarılan Takrir-i Sükûn Kanunu ile muhalif basın susturulmuş, muhalif gazetecilerin bir kısmı tutuklanıp (daha sonra serbest bırakılmışlar sa da) sindirilerek aleyhte yazı yazmaları engellenmiştir. 1926 basını incelendiğinde Takrir-i Sükûn’dan gelen sessizliğin kendini yoğun biçimde hissettirdiği görülmektedir. Çünkü muhalif gazetelerin çoğunda ne Atatürk ne de yapılmış ve yapılmakta olan devrimler hakkında tek kelime yazı bulunmamaktadır. 

O kadar ki bu suskunluk, kamuoyu yaratmada bir diğer adım olan “yurt gezileri” olayında da kendini göstermektedir. Atatürk için yurt geziler hem halkın derdini 
dinlemek hem de yapılacak devrimler konusunda halkı aydınlatıp, onları ikna etmek açısından önemlidir. Ayrıca yapılan hükümet yatırımlarını kontrol etmek açısından da mühimdir. Atatürk kimi zaman yapacağı devrimlerin haberini bu geziler sırasında haber vermiş, bazen de Latin alfabesine geçiş sonrası yaptığı gibi, il il gezip kara tahtanın önüne geçip halka Latin alfabesini öğretmeye çalışarak, yaptığı devrimlere insanları da dahil etmeye çalışmıştır. 

Yapılan tüm yeniliklerin kararını Ankara’dan alıp halkı bu işin dışında tutmak yerine, halkın içine karışıp, onlarla kaynaşarak, onları ikna etmeye çalışarak devrimleri benimsetmeye çalışmıştır. Ancak muhalif basının suskunluğu, anlaşılmaz bir şekilde yerel gazetelere de sirayet etmiş, bazı yerel gazeteler sayfalarında, Atatürk’ün kendi illerine yaptığı ziyaretlere yer vermektense, kanunlarla ilgili yapılan düzenlemelere yer vermeyi tercih etmiştir, yahut yapılan ziyaretleri oldukça kısa geçmiştir. Bu geziler esnasında, yurt gezilerini sürekli biçimde haber yapan, gün ve gün yayın yapan Hakimiyet-i Milliye, Cumhuriyet gibi gazeteler ise sayfalarında, sevinç göz yaşları ile sokağa dökülmüş bir halk kitlesi ve gördüğü manzara karşısında oldukça mutlu bir Atatürk resmi çizmiştir. Ancak Atatürk’ün başka bir yurt gezisi esnasında özel kalemine yapmış olduğu “[b]unalıyorum çocuk, büyük bir ızdırap içinde bunalıyorum…”1 konuşması yurt gezilerinin pek de basında gösterildiği kadar mutlu bir tabloya sahip olmadığını göstermektedir. Atatürk’ün özel kalemine yapmış olduğu bu söylevden “yurt gezileri”nin halk üzerinde bıraktığı gerçek etkiyi öğrenmek mümkün olmasa da en azından Atatürk için pek de rahatlatıcı ve sevindirici olmadığı anlaşılmaktadır. Buna rağmen, basının ısrarla çizmekte olduğu mutlu portre, Atatürk, devrimler ve inşa edilmeye çalışılan “Yeni Türkiye” adına olumlu bir kamuoyu yaratmak için oldukça mühim olmuştur. Bu sebeple Atatürk devrimleri yerleştirmek için ne basını kontrol etmeyi bırakmış ne de öldüğü ana (1938 Haziranına) kadar yurt gezilerine çıkmaktan vazgeçmiştir. 

1926 Yılı Yurt Gezileri 

Tüm hayatı boyunca yaptığı “yurt gezileri” sırasında toplamda 52 ili ziyaret etmiş olan Atatürk, yapmış olduğu bu geziler esnasında illerin çoğuna bir defadan fazla ziyarette bulunmuştur. Hazırlanan il yıllıkları yapılan bu gezilerin amacını açık şekilde ortaya koymamakla birlikte, Atatürk’ün farklı dönemlerde yapmış olduğu bu gezilerin, belli programlar çerçevesinde farklı ama planlı mesajlar içeriyor olması, gezi tarihlerinin bazen iç ve dış tehditlerin öncesi ve sonrasına ya da devrimlerden önce ve sonrasına denk düşmesi, Atatürk’ün siyasi kararlarının öncesinde, halkı devrimlere hazırlamaya çalıştığı, devrimlerden hemen sonra yaptığı gezileri ise, halkın nabzını yokladığını düşündürmektedir. 

Atatürk’ün cumhuriyetin ilânından sonra çıkmaya başladığı ilk yıllara ait yurt gezilerinde halkın birlik ve bütünlüğüne dair mesaj vererek kamuoyunu bu yönde aydınlatmaya çalıştığı görülmektedir. 20’li yıllar özellikle cumhuriyeti tesis edip, yerleştirme girişim ve söylevleri ile geçerken 30’lu yıllara gelindiğinde bu söylevler yerini ekonomik sorun ve söylevlere bırakmıştır. 30’ların hızlı kalkınma çabaları ve önlemleri halka anlatılmaya çalışılarak, devletçi ekonomiye geçme teşebbüsleri ve bu ekonominin yaratacağı önemli neticeler üzerinde durulmuş tur 2. Bu tabloya bakıldığında görünen, yapılan tüm bu gezilerin halka yapılanları anlatmak, halkı yapılanlar konusunda ikna etmek olduğu kadar halkı yapılanların içine katıp onların da onayını almak arzusu olduğudur. 

1926 yılının 7 Mayıs’ında Ankara’dan yola çıkan Mustafa Kemal, 8 Mayıs’ta Konya’dan başlamak üzere 10 Temmuz 1926’ya kadar sürecek bir Güney Anadolu gezisi planlamıştır, gezi durakları içinde Tarsus, Silifke, Mersin, Adana, Bilecik, Bozüyük, Bursa ve İzmir vardır. Gezinin temel amacı, giriş kısmında da belirttiğimiz gibi halka inkılâpları anlatmak, yapılan ya da yapılacak inkılaplar konusunda onların desteğini almak olduğu kadar, ayrıca yapılan hükümet çalışmaları ve yatırımlarının da durumunu incelemektir. Özellikle Akdeniz Bölgesi’ndeki Tarsus, Mersin, Adana, Silifke, Taşucu gibi merkezlerde üreticilerle görüşüp onların istek ve beklentilerini dinleyerek, gezi rotasındaki diğer yerlerin sorunlarını öğrenmektir.3 

7 Mayıs’ta Ankara’dan yola çıkan Atatürk’e Tarsus, Silifke, Mersin ziyaretleri esnasında eşlik edenler arasında, Sabiha (Gökçen) ile Rukiye ve Zehra adında iki manevi kızı, Özel kalem Müdürü Hasan Rıza Soyak, Genel Sekreteri Tevfik (Bıyıklıoğlu), ve başyaveri Ruhi Bey bulunmaktadır.4 8 Mayıs’ta Konya’da olmayı planlayan heyet Afyon, Akşehir yolunu kullanıp aynı gün içinde Konya’ya varmıştır. Tren Afyon istasyonuna uğradığında Gazi Paşa ile bir ihtiyar arasında geçen ve basına yansıyan şu konuşma Mustafa Kemal’i memnun etmiştir: 

-Nasılsınız, iyi misiniz baba? 

-Çok şükür Paşam, sayenizde çok iyi ve rahatız. Yurdumuzu kurtardın, düşmanları kovdun, çıkardın ve hepsinin hadlerini bildirdin. Senden Allah razı olsun. 

Artık ölsek de gam yemeyiz.5 

Konuşmanın ardından hareket eden tren, hedeflendiği gibi aynı gün içinde Konya’ya ulaşmış, Mustafa Kemal ve yanındaki heyet Konya’da hızlı bir tetkikte bulunarak, bir gün sonrasında şehirden ayrılıp Tarsus’a varmıştır.6 O gün, Adana Valisi Mustafa Reşat Mimaroğlu, Belediye Başkanı Ali Münif Yegena, Mersin Valisi Ata Bey ve Adana’dan bir heyet Yenice İstasyonu’na giderek Mustafa Kemal ve heyetini karşılamış ancak Mustafa Kemal, dönüşte - 16 Mayıs’ta Adana’ya uğrayacağını bildirip tekrar yola koyulmuştur.7 

Vakit kısa olduğu için Tarsus’ta da fazla kalamayan Gazi Paşa çizilen gezi planı doğrultusunda 10 Mayıs 1926’da bir gün kalacağı Mersin’e geçmiş, 8 ertesi gün Paşa’yı görmek için iskelede toplanan halkın alkışları ve “yaşa” nidaları arasında kendisi içi hazırlanan motor ile yanında Fahreddin Paşa ve Halk Fırkası Müfettişi 
Hilmi Bey Efendi eşliğinde Ertuğrul Yatı’na geçmiştir.9 Ertuğrul Yatı ile Silifke’ye doğru hareket eden Atatürk, 12 Mayıs’ta ise Taşucu İskelesi’ne çıkarak geceyi 
bölgenin tanınmış isimlerinden Sadık Taşucu’nun yanında geçirmiştir.10 

Silifke, Tarsus, Dörtyol rotası hem Atatürk’ün 1925 yılında kurulması emrini verdiği çiftliklerin olduğu bölgeler olması hem de bu bölge üretim açısından değerli ama ayrıca Mersin limanının sorunlu11 olması hasebiyle önem arz etmektedir. Ülkenin kalkınması için halkın % 80’nin geçim kaynağı olan ziraatı geliştirmeyi hedefleyen Gazi, Ankara’da bir örnek teşkil edecek “Gazi Orman Çiftliği”nin ardından, ülkenin elverişsiz ve zor toprakları olan bölgelerinde ziraata açılacak çiftlikler istemektedir. Özellikle elverişsiz toprak istemesinin sebebi, tüm toprakları halka kazandırma çabasıdır “Bu toprakları biz verimli hale getiremez isek kim getirecek?” sözleri bu çabanın göstergesidir. Bunun üzerine bu işle görevlendirdiği ziraat ekibi, Ankara’dan sonra Silifke yakınlarındaki Tekir ve Şövalye, Tarsus’ta Piloğlu, Dörtyol’da Karabasamak Çiftliği ile portakal bahçesi ve Yalova’da Baltacı ve Millet Çiftlikleri’nin bu amaçla kullanımını sağlamıştır.12 

13 Mayıs’ta Silifke’ye bağlı Tekir Köyü’ne geçen Mustafa Kemal, kurmaya çalıştığı çiftliği ziyaret ettiği vakit13 orada çalışanları ve çiftliğe yeni getirilmiş olan ziraat makineleri ile hasat yapılışını izleyip akşama kadar tarla işleri ile meşgul olmuş14 çiftlik ve mahsul hakkında tetkikatta bulunarak çiftliğin etrafını gezmiş, yağmurlara rağmen alınan ürünü görmekten memnuniyet duyduğunu belirtmiştir. Gazi ayrıca, Silifke için önemli bir gelir olan zeytin ve harnup ağaçlarına işaret ederek bunların ıslah edilmesinin önemine vurgu yapmıştır. 
Böylece çiftlik ve civarında bulunan pek çok zeytin ve harnup ağacının ıslah ve ihyasına başlanmış ayrıca memleketin istifade etmeyi bilmediği jütün de keşfi yapılmıştır. 

Çiftlik dâhilinde bulunan suların tamamından yararlanmak için çiftlikte bir kanalizasyon tesisatı kurmayı planlayarak bu konuda uzman birini getirtmeyi düşünmüştür. 
Daha evvel bu çiftlik için görevlendirdiği kişilerce hayvanlar için tasarlanan ağıllara tavuk, koyun, keçi yetiştirmek için çok daha fenni ve muntazam yapılar inşasını emretmiş, bağ ve meyve bahçelerindeki ürünler için de yeni yapılanmalar önermiştir. Ayrıca çiftliğin etrafa ulaşımını kolaylaştırmak için de yol inşası emri vermiştir. 
Çiftlik etrafında bulunan bataklıkların imhası için ayrıca girişimde bulunmuştur.15 

Atatürk, açık arttırma sonucu Sadık Taşucu tarafından 36 bin liraya alınan daha evvel Rum Bodoski Çiftliği olarak anılan bu çiftliğin geldiği noktadan memnun kaldığını belirtmiştir. Zor şartlara sahip olmasına rağmen çiftlik zamanla uygun hale getirilmiş, hayvancılığın da yapıldığı çiftlik, hem Silifke, Anamur, Mut, Gülnar bölgesindeki insanlar için bir iş sahası oluşturmuş hem de insanlara örnek teşkil etmesi açısından ilk olmuştur. Üstelik çiftliği önemli kılan bir nokta da burada pirinç ve pamuk üretimi yapılıyor olmasıdır. Ve o dönemde pirinç ziraatının fenni tekniklerle yapıldığı başka bir çiftlik bulunmamaktadır. Ayrıca 
jüt, rami, keten gibi lifli maddelerin ziraatı da bu vesile ile tecrübe edilmiştir.16 

Tüm günü tarlada toprak işleri ile uğraşarak geçiren Atatürk, yatında biraz dinlendikten sonra 14 Mayıs’ta yola çıkarak Mersin’e hareket etmiştir. Mersin’e gidişinde Cumhuriyet Halk Partisi merkezini, belediyeyi, vilayeti ve Türk Ocağı’nı ziyaret eden Gazi17 16 Mayıs 1926’da Adana’ya geçerek, Adana gezisine resmi ziyaretlerle başlamış, vilayete, belediyeye, Halk Partisi Merkezine ve Türk Ocağı’na giderek, ilgililerle görüşmüş, öğle yemeğini ise vagonlarda yedikten sonra18 aynı gün geç saatte Dörtyol’a hareket etmiştir. Geceyi vagonunda 
Misis İstasyonu’nda geçiren Gazi, bir gün sonra Dörtyol dönüşünde Ceyhan İstasyonu’nda bir müddet kalmış, oradan Adana’ya giderek Adana İstasyonu’nda kendisini uğurlamaya gelenlerle ancak beş dakika görüşebilmiştir.19 

 İlk kez 1922 yılında ziyaret ettiği Konya’ya 18 Mayıs günü sekizinci ziyaretinde bulunan Gazi,20 Konya yolu üzerindeki Çumra İstasyonu’nda kendisini karşılayan Konya heyeti ile görüşmüş, trenden indikten sonra doğruca Konya Sulama İdaresine giderek, ovanın sulanma durumu hakkında ilgililerden bilgi almış daha sonra istasyon yakınındaki Postalcık Barajı’na giderek kanal kapaklarını açtırıp kapattırmıştır. Orada Karkın, İçeri Çumra ve Küçükköy 
çiftçileriyle de görüşen Atatürk, ayrıca Rakım Çumralı tarafından verilen malumatı dinlemiştir.21 17.50’de Konya’ya varan heyeti22 Atatürk’ün tüm itirazlarına karşın kalabalık bir insan topluluğu karşılamıştır. Babalık Gazetesi’nde anlatıldığına göre Konya İstasyonu ve meydanı oldukça kalabalıktır. Memurlar, subaylar, askeri birlik, okul öğrencileri, esnaf temsilcileri ve halktan yüzlerce kişi heyeti karşılamaya gelmiştir. Kolordu Bandosu “selam havası” çalarken Atatürk’ün treni saat 17.50’de istasyona girmiş, insanlar oldukça 
heyecanlanırken “Yaşa Gazi” sesleri her yanı doldurmuştur. 

Evvela tören birliğini denetleyen Atatürk daha sonra öğrencilerin arasına karışmış, kendisine çiçek uzatan biri kız diğeri erkek iki küçük öğrenciyi sevdikten sonra İstasyon Meydanına çıkarak halkı selamlamıştır. 
Biraz yürüdükten sonra otomobiline binen Atatürk daha sonra köşke varmış, köşkte de bir kahve içtikten sonra balkona çıkmıştır.23 

Konya’da kaldığı köşkün balkonundan kendisini görmeye gelen halkı selamlayan Paşa, burada bir gece konaklayarak 19 Mayıs’ta Bozüyük’e geçmiştir.24 Ancak Bozüyük’e geçmeden evvel Konya Harasında iyi cins aygır ve kısrak yetiştirildiğini duyunca, bunları görmek istemiş, beğendiklerinden üç tanesinin Ankara’daki Orman Çiftliği’ne gönderilmesini buyurmuştur. Konya Belediye Başkanı Kâzım Gürel bir imar planı yaptırarak, Alâaddin Tepe’sine bir park açtırmış, tepeden hükümet konağına ulaşan ana caddeyi yeniden düzenlemiş, konağın batısındaki Kayalı Park adıyla düzenlediği parkı çiçek tarhları ve 
havuzlarla süslemiştir. Ayrıca Alâaddin Tepesi’nin güneyinde ve mahalle arasında bir park daha yaptırarak adını da Fahrettin Paşa Parkı koymuştur. Alâaddin Tepesi’nin güney yamacı üzerinde modern bir sinema ve tiyatro binası yaptırmış, içerisini yaldızlı desenlerle süsleterek, altlı üstlü localara kadife ve maroken koltuklar yerleştirtmiştir. Sinema binası o günlerde tamamlanarak hizmete açılmıştır. Atatürk, Kâzım Gürel’in yaptırdığı bu sinemayı görmek istemiştir.25 Belediye başkanı ise, Atatürk’ün sinemaya geleceğini bildiğinden dolayı 
hazırlıklıdır, Atatürk’ü büyük bir locaya alarak salonu karartmıştır. Film gösterime girdiğinde ise Mustafa Kemal’i bekleyen bir sürpriz vardır, perdeye yedi ay önce, 17 Ekim 1925’te Konya’ya yaptığı ziyaretin çekilmiş filmi aksetmektedir. Atatürk bu sürprize hem gülmüş, hem de sürprizden çok memnun kalmıştır. Bu filmden sonra Konya’daki imar faaliyetleri ile ilgili 
ikinci bir film daha gösterilmiş, ardından ise Harold Lui’nin bir filmi gösterilerek, Atatürk’e hoş bir saat geçirtilmiştir.26 

Belediye Başkanı Kazım Gürel’in Gazi’ye sürprizleri bitmiş değildir. İstasyon Caddesi üzerinde daha önce Mimar Muzaffer Bey tarafından yapılan Ziraat Abidesi üzerine Atatürk’ün büyük boy turunç bir heykelini koydurmaktadır. Viyanalı Heykeltıraş Heinrich Krippel tarafından yapılmakta olan heykel, Cumhuriyet’in 3. Yıldönümü olan 29 Ekim 1926’da açılacaktır. Konya gezisinden memnun kalan Mustafa Kemal, aynı gün 18.00 treni ile Ankara’ya doğru yola koyulmuştur.27 

Onlar yola koyulmadan bir gün evvel, Mustafa Kemal’in yurt gezileri dolayısıyla 19 Mayıs’ta Bozüyük’e geçeceği haberi, Bozüyük’teki kereste fabrikasının sahibi olan ayrıca Ertuğrul Mebusu da olan İbrahim Bey’e telgrafla haber verildiğinde, Ertuğrul Bey yanına Bozok Mebusu Salih, Sinop Mebusu Recep Zühtü, Canik Mebusu Talat Beyleri ayrıca Ankara’dan İbrahim Bey’in eniştesi, tüccardan Ali ve kardeşi Atıf Beyler ile tüm aile üyelerini ve Fotoğrafçı Ferit İbrahim Bey sinemasını da alıp İstanbul’dan Ankara’ya yetişip Atatürk’ü ve yanındaki heyeti karşılamak için hazırlıklara başlamıştır.28 Gazi’nin şehre varacağı 19 Mayıs günü, bu heyet ve Vali Tevfik Bey ile belediye, Halk Fırkası ve ahali temsilcilerinden oluşan Bilecik heyeti otomobiller ile gelip Ata’yı ve yanındakileri karşılamıştır.29 
Karşılamanın ardından Bozüyük Kereste Fabrikası ziyaret edilmiştir. 1926 yılının şubat ayında işletmeye açılan fabrikanın 24 km’lik hava, 9 km’lik dekovil hattı vardır. Bu fabrika günde 220 m3 kereste işlemektedir.30 Fabrika tüm kısımları ile gezildikten sonra, halılar, çam dalları, bayraklarla süslenmiş ve donatılmış olan fabrikanın gazinosuna gidilmiş burada bir müddet istirahattan sonra öğle yemeği yenmiştir. Yemek samimi bir havada neşe içinde geçerken, istasyona varıştan itibaren gerek kasabada, gerekse fabrika gezilirken (yemek esnasında) Ferit İbrahim Bey tarafından gezi hem banda hem de fotoğraflara geçilmiştir.31 Samimi bir hava esnasında geçen yemek esnasında Gazi içten gelen bir eda ile bir konuşma yapmış, konuşmasında İbrahim Çolak’ın Milli Mücadele yıllarındaki hizmetinden, başarılarından bahsedip sözleriyle hükümetin, çalışan iş gücünü desteklemek için daima üretken insanların yanında olacağını vurgulayıp bu yönü ile teşvik edici olmuştur. 

Efendiler, İbrahim Bey arkadaşımızın mazideki hayatının ne kadar vatanperverce ve kahramanlık safhaları ile dolu olduğunu bilmeyen yoktur.... Memleket ve millet için bunun gibi faydalı müesseseler vücuda getirmek elzemdir. İbrahim Bey’in memlekette çok olduğunu kabul ettiğim müteşebbisler için müşevvik telâkki edilmesini temenni ederim. Cumhuriyet Hükümeti’nin namuslu, vatan sever, Cumhuriyet’e bağlı, iş sahiplerine daima yardımcı ve destekleyici olacağına şüphe edilmemelidir.32 

Yemeğin ardından yola çıkan Mustafa Kemal ve heyeti, aynı gün içinde Bilecik’e vararak sabah itibariyle kendilerini beklemekte olan Bilecik halkı ile buluşmuştur. Atatürk otomobilinden iner inmez, anaokuluna giden minik bir çocuk Ata’nın kucağına atılmıştır, Atatürk minik yavruyu öperken, Kız okulu öğrencilerinden Fatma Fikret yüksek sesle: 

-Ey Ulu Gazi! Sen yaratıcı iradenle bu milleti kurtardın. Zelil olan Türk kadınlığını aydınlığa çıkardın, diye başlayan bir konuşma yapmış bir başka öğrenci de benzer bir coşkuyla heyecanlı başka bir söylevde bulunmuştur33. Konuşmayı yapan öğrencilerden biri konuşması bitince öpmek için Atatürk’ün ayaklarına yönelmiş ancak Atatürk ellerini uzatarak kız çocuğunu yerden kaldırmıştır.34 Karşılamanın ardından hükümet konağına giden Atatürk, 
savaşlarda yanıp yıkılan Bilecik’in üç dört yıl içinde yeniden kurulup imar edilmesinden memnun olmuş, konakta bir yandan dinlenirken diğer yandan şehrin sorunları hakkında konuşmuştur.35 Mustafa Kemal ve yanındaki heyet, Bilecik ziyaretinden sonra otomobille Bursa’ya hareket edip 20 Mayıs’ta vardıkları Bursa’da tam 24 gün kalmıştır. 

Atatürk yaşamı boyunca Bursa’yı 13 kez ziyaret etmiştir. Yurt gezileri içinde, Bursa ziyaretleri her zaman için olmasa da önemli inkılâpların yapılacağına dair söylevlerin yapıldığı yer olmuştur. İlk gelişinde (1922) “United Press” muhabiri aracılığıyla dünyaya Türkiye’nin her medeni millet gibi hür ve bağımsız yaşama ya kararlı olduğunu duyurmuş, 1923 yılındaki ziyaretinde halka resim ve heykel üzerine bir konuşma yapmış, 1924 yılında “Bursalılar, sizler Cumhuriyetin ayrılmaz bir unsuru olan medeniyet ve yenilik yolunda yüksek eserler meydana 
getireceksiniz. Bu suretle Türkiye Cumhuriyeti’ni her gün daha çok güçlendiren unsurların daima ileri saflarında bulunacaksınız. Bundan asla şüphe etmiyorum.” diyerek önemli mesajlar vermiş, 4.ziyareti olan 1925 yılında ise şapka ve kıyafet değişikliğine dair mesajlar vererek kamuoyu oluşturmaya çalışmıştır.36 1926 yılında yaptığı 5. ziyaretinde ise kabul ettiği çeşitli heyetler vasıtası ile inşasına çalıştığı yeni medeniyet için mesajlar vermeye devam etmişse de bu seferki ziyaretin daha ziyade halkla bir arada olmak ve dinlenmek için olduğu 
anlaşılmakta dır. 

Bursa’ya giden heyeti yolda Bursa Valisi Kemal Bey, Belediye Başkanı Cemal Bey, Ordu Müfettişi Sait Paşa, Kolordu Komutanı Ali Hikmet Paşa ve Bursa heyeti karşılamıştır. Ayrıca İnegöl yolunda milli giyimli 150 atlı da karşılama için beklemektedir. Bursa’ya ulaştığında Çekirge’deki köşküne yerleşen Gazi Paşa her zamanki resmi görüşmelerinin bir parçası olarak 22 Mayıs’ta belediyeyi ve vilayeti ziyaret etmiş, 23 Mayıs’ta ise 11. Tümen Karargâhını ziyaret ettikten sonra Osman Gazi Türbesini gezerek, bir müddet türbenin bahçesinde oturmuştur.37 

24 gün kaldığı Bursa’da günlerini Bursa’yı gezerek geçiren Atatürk, özellikle yaya olarak yaptığı gezilerde halkın içine karışıp, onlarla kimi zaman gerçekleştirilen inkılâplara dair ikna edici konuşmalar yaparken kimi zamanda günlük sohbetlerde bulunarak halkın nabzını tutmuştur. Atatürk’ün bu yaklaşımı halk üzerinde sempati uyandırıp yapacağı inkılâplar konusunda halkı daha hızlı ikna etmesini sağlamıştır. 25 Mayıs’ta İnegöl, Balıkesir ve Bursa’dan gelen heyetleri kabul eden Atatürk, 27 Mayıs’ta Bursa Türk Ocağı’nı ziyaret etmiştir. 

28 Mayıs’ta ise kendisini görmek için İstanbul’dan vapurla Mudanya’ya oradan da trenle Bursa’ya gelen Sanayii Nefise mensuplarını kabul etmiştir. İbrahim Çallı tarafından irat olunan nutku dinledikten sonra ressamlarla görüşerek resim işlerine önem verilmesi gerektiğini beyan etmiştir. Ayrıca dikkat çekici bir noktaya da açıklık getirerek “Sanayii Nefise’yi ihmal eden dini biz kabul etmeyiz.”38 demiştir: 

Resim yapılmaması için acaba dinimizde bir kayıt var mıdır? Bana bu soru birçok zaman evvel yine sorulmuştu. Ben o zaman demiştim ki, eski insanlar bir takım mabutlara, resimlere taparlardı. Bunun için dinimiz resmi yasaklamıştı. Hâlbuki şimdi vaziyet aynı şekli muhafaza etmiyor. Dolayısıyla sakınca kalmamıştır. İleri milletler bu hakikati çoktan idrak etmiş bulunuyorlar.39 

Bu beyanatın ardından, İstanbul’un mimari eserleri ile Bursa’daki mimari eserler 
hakkında bazı sorular sormuş, mukayeseler yapmış, resimler de çekildikten sonra Sanayi Nefise heyeti, önce trenle ardından vapurla İstanbul’a dönmüştür.40 

29 Mayıs akşamı Darülelhân tarafından verilen konseri dinleyen Atatürk ertesi gün kız okulunun hazırladığı dikiş–nakış kursunu gezmiştir.41 31 Mayıs 1926 günü ise İstanbul’dan Bursa’ya gelen İstanbul şehir temsilcileri ile görüşmüş, Anadolu’ya çıktığı tarihten bu yana İstanbul’a hiç adım atmamış olan Mustafa Kemal, İstanbul şehir temsilcisi Şehremini Muhiddin Bey’in İstanbulluların şükran ve tazimatından bahseden konuşmasına cevaben şu konuşmayı yapmıştır: 

İstanbul muhterem halkını temsil eden güzide heyetinizi derin samimiyetle selamlarım. İstanbulluların hakkımda besledikleri muhabbeti her fırsatta olduğu gibi bu defa da heyeti aliyyenizi Bursa’ya kadar göndermek suretiyle izhar etmelerinden çok mütehassis ve müteşekkirim… Muhterem halkın doğrudan doğruya içinde bulunarak onu bizzat selamlamakla bahtiyar olacağım günün, uzak olmadığını beyan edebilirim. Şimdilik muhterem İstanbul ahalisine en … samimi selam ve hürmetlerimin iblâğına delalet buyurmanızı hassaten 
rica ederim.42 

Nitekim bu konuşmadan bir yıl bir ay sonra Atatürk İstanbul’a gitmiştir. 

1 Haziran 1926 tarihinde 150’li yaşlarındaki Zaro Ağa’nın ziyaretini kabul eden Gazi Paşa aynı günün gecesi Doğu Musiki Cemiyeti’nin konserini de dinlemiştir. Konserden iki gün sonra, 3 Haziran 1926 tarihinde, kendisini ziyarete gelen Kocaeli heyetini kabul etmiş. 4 Haziran 1926’da yine yollara düşen Gazi Paşa aynı gün Mudanya’ya geçmiştir, ertesi gün Mudanya’daki Gülcemal Vapuru’nu ziyareti esnasında geminin hatıra defterine “…Gülcemal Vapuru’nda gördüğümüz intizam ve mükemmeliyet takdire değer. Genel müdüre geminin süvarisine ve bütün mürettebatına teşekkür ederim.” yazmıştır. 
Aynı gün tekrar Bursa’ya dönen Atatürk akşam da Öğretmenler Birliği’ne giderek İstanbul Şehir Tiyatrosu’nun sergilediği oyunu izlemiştir.43 

Yine Bursa’da bulunduğu 8 Haziran 1926 günü, hava kuvvetlerinin güçlendirilmesi konusunda Anadolu Ajansı’na bir demeç vermiş,44 9 Haziran’da ise CHP Bursa Merkezi’nin onuruna verdiği kır ziyafetine katıldıktan sonra 10 Haziran gecesi Raşit Rıza Tiyatrosu’nun bir oyununu seyretmiştir. O gece tiyatrocularla sohbet eden Atatürk tiyatro sanatçısı Raşit Rıza ve Muvahhit Beylere hitaben bir konuşma yapmış bu konuşmasında onları çok takdir ettiğini, 
gerçekleştirilmeye çalışılan Türk inkılâbında onların da çok büyük katkılarının olduğunu, bu zamana dek gördüğü temsiller içinde onların temsilleri gibi muntazam ve sanat içerikli olanını daha evvel seyretmediğini dile getirmiştir. Ayrıca yaptıkları sanatı bir meslek olarak kabul etmelerini bu sebeple daha fazla azimli olmalarını ve bu iş topluca yapıldığından arkadaşları ile samimi biçimde anlaşabilmelerini tavsiye etmiştir. Ve Atatürk’e göre onların vatana en 
büyük hizmeti, Anadolu’yu baştan sona dolaşıp halka sanatın ne olduğunu anlatmaktır. Bu sebeple turnelere hiç ara verilmemelidir.45 

Sanata ve sanatçıya bilhassa kıymet ve destek veren Atatürk konuşmalarında sık sık “fikirler ve inkılâplar sanatla yayılır” demiştir. O’na göre güzel sanatlarda başarı, tüm inkılâpların başarılı olduğunun kesin delilidir. Bu alanda başarılı olamayan milletler, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla tanınmaktan daima mahrum kalacaktır. Bir gün elini öpmek isteyen tiyatro sanatçısına söylediği “sanatkâr el öpmez, sanatkârın eli öpülür”46 sözüyle onlara verdiği önemi bir kez daha dile getirmiştir. 13 Haziran günü tekrar Mudanya’ya 
geçen47 Gazi Paşa, Yeni Türkiye’yi dünyaya tanıtmak amacıyla ortaya atılan Karadeniz Vapuru’nu ziyaret etmiştir. 

Atatürk, yaptığı inkılâplarla çağdaş bir seviyeye ulaştırmaya çalıştığı yeni Türkiye Devletinin, artık, Avrupalının hafızasında yer eden üzeri çarşaflı, başı fesli, her açıdan geri kalmış bir millet olmadığını tüm dünyaya göstermek istemiştir. Seyyar Sergi – Karadeniz Vapuru bu düşüncenin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Atatürk, Türkiye’yi dünyaya tanıtacak bir proje fikrini 1925 yılında ortaya atmıştır. Bir müddet tartışılan fikir daha sonra rafa kalkmış 
ancak dönemin Hariciye Vekili Ali Cenani Bey vasıtasıyla Seyyar Sergi projesi ortaya atılarak, Karadeniz Vapuru hayata geçirilmiştir. Türkiye’yi temsilen pek çok ürünün (Hereke halısı, Kütahya çinileri, Hacı Bekir lokumları ve hatta canlı tiftik keçisi vb) sergilendiği gemi 12 Haziran 1926’da Türkiye’yi temsil eden 258 kişilik mürettebatı ile İstanbul’dan Mudanya’ya gelerek yolculuğuna başlamış, 12 ülkede 16 şehri ziyaret eden gemi 86 gün süren yolculuk sonrasında 5 Eylül 1926’da yurda dönmüştür.48 


2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***