Dr. Hikmet Kıvılcımlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Dr. Hikmet Kıvılcımlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

10 Şubat 2019 Pazar

BEN İHTİLALCİYİM

BEN İHTİLALCİYİM


Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan 21 Mayıs 1963 ihtilal girişimi arkasından yapılan mahkemeler sonucu diğer beş arkadaşlarıyla birlikte idama 
mahkum edildiler. Üç kişinin idamı Askeri Yargıtay’da bozuldu. İki kişinin ise (Yarbay Osman Deniz ve Üsteğmen Erol Dinçer) idam kararları TBMM tarafından 
müebbet hapse çevrildi.

Fethi Gürcan 27 Haziran 1964 Günü sabaha karşı idam edildi. Talat Aydemir'in idam cezası da 5 Temmuz 1964 tarihinde yine sabaha karşı infaz edildi. 

''27 Mayıs 1960 İhtilali ile başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki çalkantılar"


ÖNSÖZ

Albay Talat Aydemir ve Binbaşı Fethi Gürcan 21 Mayıs 1963 ihtilal girişimi arkasından yapılan mahkemeler sonucu diğer beş arkadaşlarıyla birlikte idama 
mahkum edildiler. Üç kişinin idamı Askeri Yargıtay’da bozuldu. İki kişinin ise (Yarbay Osman Deniz ve Üsteğmen Erol Dinçer) idam kararları TBMM tarafından 
müebbet hapse çevrildi.

Fethi Gürcan 27 Haziran 1964 Günü sabaha karşı idam edildi. Talat Aydemir'in idam cezası da 5 Temmuz 1964 tarihinde yine sabaha karşı infaz edildi. 

27 Mayıs 1960 İhtilali ile başlayan Türk Silahlı Kuvvetleri'ndeki çalkantılar, ancak, İsmet İnönü'nün "geçiş dönemi" politikalarının son noktası olan 
Fethi Gürcan ve Talat Aydemir'in idamı ile durultulabildi

En rütbelisi Albay olan Üsteğmen'inden Teğmen'ine kadar bir dönemin genç subaylarını 27 Mayıs İhtilali’ne ve arkasından gelen 22 Şubat 1962 direnişine 
ve 21 Mayıs 1963 İhtilali’ne iten sosyal dürtü ne idi?

Genç kuşaklar, hatta 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 Darbeleri’ni yaşamış orta kuşaklar 27 Mayıs 1960 İhtilali’ni ve Aydemir ile Gürcan'ın idamına kadar 
süren kargaşalıkları anlamakta oldukça zorluk çekmektedirler. Kimileri 27 Mayıs'la gelen demokratik ortamı hasretle anmakta, kimileri de 12 Mart 1971 ve 
12 Eylül 1980 Darbeleri’ni baz alarak bütün ordu müdahalelerinin demokrasiyi gerilettiği tezlerini öne sürmektedirler. Ama gerçek olan bir şey varsa, o da 
toplumsal muhalefetin şimdiye kadarki en uç boyutlarının 27 Mayıs 1960 ile 12 Eylül 1980 arasında yaşanmış olduğudur. Bu nedenle 27 Mayıs 1960 ile 
başlayan süreci tekrar tekrar incelemek zorunluluğu hala sürmektedir.

Aslında bu konuda yazılmış oldukça çok sayıda anı, araştırma ve açıklama bulunmaktadır. Olayların neden sonuç ilişkileri açısından ele alındığı en ciddi 
eser olarak Dr. Hikmet Kıvılcımlı’nın "27 MAYIS VE YÖN HAREKETİNİN SINIFSAL ELEŞTİRİSİ" isimli kitabını söyleyebiliriz. Fakat bu kitap da, bütün 
derinliğine ve 27 Mayıs İhtilali’nin tarihsel köklerine inen oldukça doğru tespitleri bulundurmasına rağmen, gerek 27 Mayıs İhtilali’ne gelinen süreçteki 
"yazısız" hareketler olsun, gerekse 22 Şubat 1962 Direnişi’nin ardındaki 21 Mayıs 1963 ihtilal girişimini kapsayan sürecin incelenmesi olsun, eksik kalmıştır. 

Üstelik Kıvılcımlı’nın bu kitaptaki tezlerine temel olan kaynaklar önemli oranda "ikinci el"dir.

Talat AYDEMİR’in anılarını anlatan “TALAT AYDEMİR KONUŞUYOR” ve Osman DENİZ’in anılarını kapsayan “HARBİYELİ ALDANMAZ” adlı kitaplar en temel, 
birinci ağızdan belgesel anılardır.

Nesrin Turhan’ın kaleme aldığı “İHTİLALİN SÜVARİSİ” adlı anı-roman en kaliteli belgesel çalışmadır. Bu kitabın muhakkak okunması gerektiği düşüncesindeyim. 
Bu kitapta Fethi Gürcan’ın kişiliği tüm yönleriyle verilmiştir.

Fethi Gürcan'ın 27 Mayıs İhtilali’ndeki "yazısız" yeri fazla bilinmez. Zaten kendisi de "görevini yapmaktan" başka bir iddia taşımamıştı. 

Siyasi yazılı tarihe ancak 22 Şubat 1962 Direnişi’nde Çankaya Köşkü’nü korumakla görevli Muhafız Alayı'nın komutasını ele geçirerek girmişti. 
Çünkü, bu sırada Köşkte Milli Güvenlik Konseyi toplantı halindeydi ve bu toplantıda bulunan Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel, Başbakan İsmet İnönü, 
üye bakanlar, Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanlarının kaderi Fethi Gürcan'ın inisiyatifinde idi. Olayın seyri eğer ihtilalcilerin istediği yönde 
gelişseydi belki aynı 27 Mayıs'ta olduğu gibi adı yine yazılı siyasi tarihte yer almayacaktı. Başarısız 21 Mayıs 1963 İhtilal girişimi ile ilgili olarak ise 
mahkeme tutanakları ve savunması dışında yazılı belge yoktur. Hatıralarını yazamadı. Ama adı bir efsane gibi kulaktan kulağa yayıldı.

Talat Aydemir’in “Talat Aydemir Konuşuyor” adlı kitabı; olayları iktidar yanlısı resmi açıklama, araştırma ve gazete dizilerinin karşısında ‘birinci el’den 
ilk anlatımıdır. Ancak ilk ihtilal komitesini kurmasına rağmen Aydemir 27 Mayıs İhtilali sırasında Kore'de görevli bulunuyordu. Dolayısıyla, hatıraları 
27 Mayıs konusunda bir boşluğu da taşımaktadır. 27 Mayıs'ın ardından gelen süreçlerde ise, hatıra olmasından kaynaklanan duygusal öğeler taşımasına 
rağmen, bu hatıralar, Türkiye'nin sorunlarıyla yüz yüze gelen Silahlı Kuvvetler’deki arayış ve ayrılışları, sadakat ve ihaneti, vefa ve riyayı ve de siyasi oyunlar karşısında uyanıklık ve körlükleri kendi doğallıklarıyla gözler önüne sermektedir.

Bu hareketlere şu veya bu şekilde katılmış, ucundan kenarından değmiş bazı "kurmay" subayların anıları da, dönemin anlaşılmasında bazı ipuçları 
vermekle birlikte, yazarlarının benzer duygusal yaklaşımları ve sürecin tamamında bulunmayışları nedeniyle dönemin olaylarının anlatımı dinamiklerinin netleştirilmesini değil de, aynı karışık haliyle sunulması, hatta daha da karmaşık hale getirilmesi sonucunu vermektedir.

Dolayısıyla, hala sıkıntılar içinde kıvranan ülkemizin problemlerine ışık tutması açısından, Türkiye'nin bütün sınıfsal, zümresel, tarihsel dinamiklerinin 
Türk Silahlı Kuvvetler’in bünyesinde ve çevresinde çatıştığı veya çatıştırıldığı ve de "Derin Devlet"in gözler önüne serildiği 27 Mayıs 1960 - 21 Mayıs 1963 
sürecini mercek altına yatırabilmek amacıyla "yazısız" süreçlerde yaşayanların da bildiklerini ortaya koyması gerekiyordu. Ve bu amaçla, başından sonuna 
bütün aktif süreçlerde bulunmuş "Eylem" lideri Fethi Gürcan'ı anlatmak, kaçınılmazdı. 

"Türkler iki defa Viyana'yı kuşattılar, ama alamadılar. Ancak 1954 Konkurhipikleri’nde atlarıyla gönüllerimizi fethettiler.” Bir Viyanalı, orada turist olarak bulunan Türk Edebiyat öğretmenine, böyle söylüyordu. Viyana Konkurhipikleri’nin en başarılı binicisi, müsabakaya girdiği her iki atla engelli ve at terbiyesinde birinci olarak Türk Bayrağı'nı iki defa şeref direğine çektiren Fethi Gürcan'dı. 

Bir başka olay efsaneleşerek Türk Subayları içinde kulaktan kulağa yayılacaktı. Fethi Gürcan 1956 İsveç Stockholm Olimpiyatlarında, müsabaka 
esnasında bir engeli geçerken atıyla birlikte devrilince kolu kırılır. Kırık koluna aldırmadan, yurtdışında Türk Subayını temsil ettiğinin bilinciyle, atına 
tekrar biner. Olimpiyat Oyunları’nı seyretmeye gelen İngiltere Kraliçesi Elizabeth'i selamladıktan sonra bayılır. Ancak bu selamlamadan sonra hastaneye kaldırılır. 

Müsabaka alanlarından ihtilal meydanlarına ve idamla noktalanan bir son. Bir genç subayı böylesine şöhret basamaklarından idam sehpasına götüren ne 
olabilirdi? Şair'in dediği gibi: 

Asılmak sorun değil asılmamak da değil kimin kimi astığı kimin kimi neden niçin astığı budur işte asıl sorun!

ÖNER GÜRCAN

10 AĞUSTOS 2004/İSTANBUL

http://kutuphane.halkcephesi.net/Ben%20Ihtilalciyim/onsoz.htm