Hababam Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hababam Siyaset etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27 Haziran 2017 Salı

Hababam Siyaset,



Hababam Siyaset,


Yekta Güngör Özden
24.01.2005/Sayı:74

Türkiye Cumhuriyeti’ni kuranların yeni dönemin ilk siyasal kuruluşu olarak tarihe armağan ettikleri Cumhuriyet Halk Partisi yaşamının en kritik günlerini geçirmektedir. 1999 seçimlerinde Meclis dışında kalan CHP 2002 seçimlerinde ana-muhalefet partisi durumuna yükselmiş ama içindeki fırtına hiç dinmemiştir. Partisini Meclis dışında bırakan lider başka demokrat ülkelerde yönetim dışına, parti dışına atılırken ya da daha önce kendisi çekilerek siyasal terbiyenin en doğal gereğini yerine getirirken ülkemizde söz vermesine karşın yerini yenilere, gençlere, yeterli-yetkinlere bırakacak parti liderine güç rastlanmaktadır. CHP Atatürk ilkelerini özetle simgeleyen Altı Ok konusunda son yıllarda gereken duyarlık ve özeni göstermemiş, günümüz Başbakanının bugünkü konuma taşınmasında destekçi olmuş, Irak’a asker gönderme tezkeresi ve çok belirgin Anayasaya aykırılıklar dışında gücünü ortaya koyamayarak anamuvafakat partisi durumuna düşmüştür. İktidar Partisi tüm ılımlı yaklaşımlara karşın “dikensiz gül bahçesi” aradığından, Başkanlık sistemi tartışmalarıyla diktasını iyice pekiştirmek istediğinden CHP’nin büsbütün çökertilmesini istemektedir. ABD, Irak tezkeresini TBMM’nde reddedilmesini içine sindirememiş, bunun öcünü almak isteğiyle CHP’nin karşısındadır. Ilımlı İslam projesi, Büyük Ortadoğu Projesi, faşist, şeriatçı ve Osmanlı yatkını işbirlikçilerle kürtçülerin desteğinde ısıtılmaktadır. Bu işbirlikçiler de Padişah- halifenin alaşağı edilerek lâik cumhuriyet kurulmasına katlanamadıklarından değişik nedenlerle CHP’ne karşıdır. Demokrasiyi yanlış yorumlayan, ABD ilişkileriyle etkisi belirgin kimileri de parti disiplinine aldırış etmeden ayaklanmışlar, şimdiki liderin olumsuzluklarından yaralanıp kendilerine yer açılmasını istemektedir. Bir tür kargaşa ortamında yol alınmaya çalışılmaktadır. Atatürk milliyetçiliğini yadsıyanlar, ABD ve AB dayatmalarına başeğen ödüncüler, sözde solcular kavgaya tutuşmuş görülmektedir. Kuruluş felsefesinden, geçmişinin onurlu yükselişinden, lâik cumhuriyetin temelindeki çabalarından, varlık nedeni Atatürk ilkelerinden, günümüzdeki iç ve dış dayatmalar karşısında Müdafaa-i Hukuk ruhuyla çalışma ülküsünden söz edilmemektedir. Tersine, ödünlü açılımlar dillendirilmekte, milletvekili ve yerel seçimlerde partiyi başarısız duruma düşürenler akıl vermeye kalkışmaktadır. Anlaşılan, ABD’nin ve AB’nin isteklerini yerine getirmeye hazır iktidarı güç durumda bırakacak bir muhalefet istenmediğinden CHP’nin üzerine gidilmektedir. Sağduyu egemen olmaz, demokratik yaşamın gereklerine önem verilmez, parti içindeki didişme öbür partileri sevindirecek biçimde sürerse yeni oluşumlar kaçınılmazdır. CHP’ne yazık olursa Türkiye’ye de yazık olacaktır. Gerçek CHP’lilerin çok iyi düşünerek olağanüstü kurultayı partiyi düzlüğe çıkaracak biçimde sonuçlandırmaları gerekmektedir.

İktidar inadı

AB’ne girmek için yanıp tutuşan, bu yüzden başka hiçbir şeyi gözü görmeyen iktidar Avrupa ülkelerindeki uygulamalara aldırmadan sıkmabaş ve sekiz yıllık zorunlu kesintisiz eğitim konusundaki inadını hukuk tanımazlıkla sürdürmektedir. Millevekili olarak içtikleri andda geçen Atatürk ilkeleri ve laiklik kavramlarını unutup kendi dinsel inançlarını devlete dayatmak isteyen kimi yetkilileri bir hukuk öğrencisinin bile hemen söyleyeceği gerçeklerin tersine yorumlar, öneriler ve buyruklarla özlemlerini gerçekleştirmek çabasındadır. Anayasa Mahkemesi’nin önüne gelen kanunda olamayacağını karara bağladığı husus o konuyla ilgili Anayasa kuralı değiştirilmeden yasayla yaşama geçirilemez. Bu konuda ayrı, özel bir yasaklayıcı kuralın bulunması Mahkeme kararı varken koşul değildir. Anayasa Mahkemesi’nin sıkmabaşın kullanılmayacağını ilşkin iptal kararıyla, bu kararın öngördüğünden başka uygulama yapılamayacağı vurgulamasıyla verdiği yorumlu red kararından sonra yandaşlarıyla seçmenlerinin bir kesimini mutlu olmak için ülkede kargaşaya neden olmanın anlamı yoktur.

Irak sorunu

Irak’ta giderek şiddetlenen olaylara karşın seçimlerin yapılması, seçime katılacak kuruluşlar arasında terör örgütlerinin partilerinin yer alması, kürtlere ayrıcalıklı davranış, Türkmenlere haksızlık iktidarı güçsüz çıkışlarıyla çözümlenemez. Irak’ın kuzeyinde yuvalanan terör örgütü militanlarının etkisiz duruma getirilmesi ABD Merkez Kuvvetler Komutanı Orgeneral John Abizaid’in Ankara ziyaretindeki sözleriyle çıkmaza girmiştir. PKK-Kongra Gel örgütüne dokunmaktan kaçınmak da onları korumak demektir. İktidarı uyaracak, dikkatli olmasını isteyecek bir sesten yoksun kalan Türkiye yazgısına terkedilmiş gibi siyasal olumsuzlukların izleyicisi konumuna düşmüştür. Doğu sorunu da ısıtılan, baskı öğesi biçiminde kullanılan siyasal araçlardan biridir. Kürtçülerin çabaları son DEHAP Kongresi’yle tepki almıştır. İstiklal Marşı’nın söylenmediği, terör örgüt başının övgülerle anıldığı Kongrenin partisi Türkiye’nin partisi olamaz. Önceleri de yazdığımız, sık sık yinelediğimiz gibi kürtçülerin amaçları açıktır, vazgeçmeleri, düzelmeleri sözkonusu değildir. Ayrı ulus adı, federasyon yapısından sonra giderek bağımsızlık ve toprak koparmak dış destekli belirgin hedefleridir. Sorunlar, özgürlükler vd. laftır. Ülkemizde yalnız onların değil, her yurttaşın sorunu vardır. Onların “sorunlar” sözcüğüyle kapalı biçimde anlatmak istedikleri ayrılık, bölünme, Türkiye Cumhuriyeti’ni Sevr’e geri çevirmektir. Ermeni savları da bu nedenle şişirilmektedir.

IMF

Uluslararası Para Fonu (IMF) yeni stand-by düzenlemesi öncesinde Türkiye’nin yapması gereken çalışmaları gündeme getirmektedir. Üç yıllık yeni stand-by düzenlemesiyle öngörülen 10 milyar dolar kredi için yeni koşulların gelir yönetimi, bankacılık ve sosyal güvenlikle ilgili yasaları amaçladğı duyulmaktadır. Rakamlarla, sayılarla halkı oyalayarak enflasyonun düştüğünden sözedip geçim güçlüklerine çözüm bulamayanları ekonomik darboğazlar beklemektedir. Paranın değerinde hiçbir değişiklik olmadan, adeta gizli devalüasyonu anımsatan sıfırlarla oynama pahalılığı indirmemiş, alım gücünü arttırmamış, tersine yuvarlama oyunlarıyla alıcının zararına olmuştur. Merkez Bankası’nın uyarıları, önlemleri biraz yatıştırıcı olmakla birlikte gelir dağılımındaki adaletsizlik, ücretlerdeki dengesizlik, enflasyon karşısındaki yetersizlik yaşam koşullarını ağırlaştırmakta, giderek artan işsizlik tehlikeler çağırmaktadır.

Kimi olaylar

Irak’ta Mahmur Kampı’nda yaşayan yurttaşlarımızla gereken düzeyde ilgilenilmemesi yakınmalara neden olmaktadır. Terör örgütünün baskısı altında yaşayan yurttaşlarımızla ilgili sorunlar halkın gözünden kaçırılmaktadır. İskeçe Türk Birliği’nin, adındaki “Türk” sözcüğü nedeniyle kapatılmasına ilişkin Yunan yargısının gülünç gerekçesi de bizim yurtsever(!) ve demokrat(!) medyamızda gereken ilgiyi görmemiştir. Türkiye’de azınlıklara yaklaşımın değeri her geçen gün daha iyi anlaşılmaktadır. AB’nin sessizliği de ilginçtir. Her konuda Türkiye’yi eleştirip tazminata mahkum eden kuruluşlar Yunanistan için üç maymunu oynamaktadır.

Başbakanın eşine verilen “hediyeler”le askerlere yönelik suçlamalar Kurban Bayramı öncesindeki ülke gündeminin öndeki maddeleridir. Kişisel yaklaşımlar, özel ilişkiler dışında resmiyet kapsamındaki armağanların tartışılması doğaldır. Getirilecek ölçütler, kişilerin konumu ve olaylar içindeki durumu önemlidir. Suçlamaya varan eleştiriler de, verilmeye çalışılan yanıtlar da uygun olmamıştır. Devlet adamlarının, resmi görevlilerin kendilerinin ve yakınlarının alıp verecekleri armağanlar konusunda duyarlı olmaları gerekir.

İktidar yetkililerinin dokunulmazlık konusu onlarca dosyasını bırakıp askerlere olur olmaz nedenlerle yöneltilen suçlamalar düşündürücüdür. İlişkilerde çok dikkatli olmak gerekirken gelişigüzel davranmak da, nedensellik bağı ve kanıt varlığı gözetilmeden suçlamak da çok yanlıştır. Kurumların yıpratılması, özellikle Silahlı Kuvvetler’e ilişkin kuşkulara neden olması ülkeye verilecek en büyük zarar sayılmalıdır. Olanı bırakmak gibi olmayanı gündeme taşımak da sakıncalıdır. Haksızlıkların ve yolsuzlukların üstüne gitmek ne kadar zorunlu ve yararlı ise haksızlığa neden olmak da o kadar kötüdür.

Ulus yapısı içinde “cemaat” yapılanması dinsel ayrılıklara çatı aranmasıdır. Söyleşilerle aklanma çabaları sürdürülen şeyh yakıştırmalı kimilerinin verebilecekleri hiçbir şey yoktur. Türkiye’yi kullanmaya çalışan dış güçlerle aramızdaki işbirlikçilerini ılımlı İslâm, alımlı sıkmabaş, çalımlı siyasetçilerle bizi nerelere götürmek istediklerini anlayamamışsak vay halimize. Eğitimsizlik, bilgisizlik, görgüsüzlük, yaradılış bozuklukları, duygusallık ve başka nedenlerle birleşemeyen, birleşmeleri engelleyen sözde aydınların sergilediği ilkellik yaşanan olumsuzlukların başlıca nedenidir. Kendi aralarında kavgaya tutuşanları dışarıdakiler her zaman yener. Atatürkçe düşünüp Atatürkçü olma savları asla inandırıcı olamaz.


http://www.turksolu.com.tr/74/ozden74.htm


***