NASIL KURDU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
NASIL KURDU etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Temmuz 2015 Çarşamba

İNÖNÜ ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK DÜZENİ NASIL KURDU?



İNÖNÜ ÇOK PARTİLİ DEMOKRATİK DÜZENİ NASIL KURDU?




Bu yazı serisine başlarken şunu açıkça beyan etmek isteriz ki; günümüzde Çağdaş Demokrasinin en tabii hali olan çoğunlukçu demokratik düzenin kuruluşunun hikâyesi hayli enteresandır. Bu konunun en az bilinen yönü; zamanın Milli Şefi olarak adlandırılan İsmet İnönü’nün oynadığı roldür. Biz birkaç bölüm devam edecek bu yazı serisi içinde bu dönüşün baş mimarı İnönü’nün rolünü anlatmaya çalışacağız.
Atatürk gibi İnönü’de “Demokrasi” idealine belki genç bir subayken sahip olmuştu, ancak uygulama imkânına yavaş yavaş sahip oluyorlardı. Bu yolda ilerlerken de hiçbir zaman Orduyu kullanmak akıllarından geçmedi. Orduyu siyaset dışında tutarken siyasi yaşamın temel direği olarak partilerine güvendiler. Hatta Serbest Fırka olayında olduğu gibi Atatürk’ten tarafsız kalması istendiğinde, Atatürk hiç bir zaman “Ordu’nun başına geçerim” gibi bir söz kullanmamış fakat “o zaman bende partimin başına geçer öyle mücadele ederim” sözleriyle kriz anında tek çözüm kaynağının siyasi parti olacağını açıkça ortaya koymuştur. Atatürk’ün kendisinden sonraki döneme “siyaset dışı kalmayı benimsemiş” bir Ordu devredişi, onun dikkati çekmeyen, ancak demokratik yaşama geçiş döneminde üzerinde durulması gereken en önemli miraslarından biridir.[1]

Rauf Orbay’ın anılarında Cumhurbaşkanı seçildikten sonra İnönü’nün kendisine bir parti kurmayı teklif ettiğini ve Rauf Bey’in “Oh! Beyim siz yine Cumhur reisi ve biz yine muhalefette boğuşacağız” mealinde bir ifadeyle reddettiği belirtilmektedir. Tamamen Atatürk’ün izinden giden İnönü, yaşının 60’a dayandığı bir dönemde, ülkesini “çağdaş demokratik düzen”e bir kademe daha yaklaştıracak büyük adımı atmaya hazırlanıyordu. İnönü bu adımın da Atatürk’ün amacı olduğunu 10 Kasım 1962 tarihinde yaptığı bir radyo konuşmasında şu sözlerle ifade etmektedir:
“Eğer sağlığı müsaade etseydi, belki de İkinci Dünya savaşından önce bile, gene bizzat Atatürk, eserini tamamlayacaktı. Çünkü Atatürk temel kanaatte Cumhuriyetin ve millet hâkimiyetinin, iktidar ve muhalefet partileri rejiminde olacağına yürekten inanmaktaydı.”.[2]

“Demokratik rejim, Atatürk idaresinin amacı olmuştur. Atatürk idaresi demokratik rejimi hazırlama devridir,”[3]

İsmet Paşa’nın Demokrasi konusundaki görüşleri de şöyledir:
“Demokratik yönetim insanlık yönetimidir. Biz bu yönetimi bütün çizgileri ile getireceğiz, geliştireceğiz. Demokratik kurumlarımız tamamdır. Bir eksiğimiz ikinci partidir. Bu işin tarihçesi şudur: Eğer İttihat Terakki, Hürriyet ve İtilaf Fırkası girişimini her ne pahasına olursa olsun anlayışla karşılayabilmiş olsaydı, iki parti geleneği ve eğitimi şimdi yerleşmiş olacaktı. Sonradan Hürriyet ve İtilaf Fırkası işbaşına geçti ve kör tutkuları onları hainliğe kadar götürdü. Cumhuriyet döneminde Terakkiperver Fırkasını bizim arkadaşlarımız kurdular. Şeyh Sait isyanı bizi korkuttuğu için, henüz yeni olan devrimi korumak için bu kaygıyla partiyi kapattık. Ama bu iyi bir şey olmamıştır. Onu koruyacaktık, hata ettik. Koruyabilseydik, şimdi bu gelenek de yerleşmiş olacaktı.
Bu eksiği tamamlayacağız. Bu kadar devrim yapmış olanlar, bunu da başaracaktır. Bu kuvveti ben kendimde görüyorum. Yalnız on yıllık bir emek ister. Osmanlı İmparatorluğundan ayrılan bütün uluslar Sırplar, Bulgarlar, Yunanlılar, hatta Araplar, Mısır becerir de Türkler yapamazlar mı? Böyle şey olur mu? Mutlaka bunu başaracağız. Baskı yönetimi kolaydır. Önemli olan demokrasiyi işletmektedir.İkinci partiyi koruyacağım, büyük partiye ezdirmeyeceğim. Bu parti Mecliste kurulacak orada kurulursa ona karşı da durumumuz aynı olacaktır.”[4]

1944–1945 yıllarına yaklaşırken Çankaya’daki akşam yemeklerine davet ettiği arkadaşları ile tartışırken ortaya koyduğu bu görüşler[5] İsmet Paşa’nın kesin kararlılığının belirtileridir. Bu akşam yemeklerine katılanların anlattıklarına göre, İsmet Paşa, bir parti kurulmasından yanadır ve çevresinde bunu kurabilecek adamlar aramaktadır. “Ekonomide bazı hükümetlerin, bazı kişileri zengin etmek için teşvik pirimi verdikleri gibi, İsmet Paşa’da parti kuracak olana bazı garantiler vermektedir”.[6]

Ahmet Şükrü Esmer İnönü’nün bu görüşlerini şu sözlerle teyit etmektedir.[7]
“Zorunlu demeyeceğim ama o günkü (1945 yılı) uluslararası şartlar İsmet Paşa’yı itti. İnönü zaten öteden beri çok partili hayatı kurmak kararındaydı. İnönü iktidara 1938’de geldi, fakat süratle savaşa doğru gidiliyordu. Savaş içinde çok partili bir hayat elverişli bir durum olmayacaktı. Onun için bekledi. Biz yerimizi demokrasiler cephesinde almıştık”.[8]

Suat Hayri Ürgüplüye göre “CHP içindeki büyük bir arkadaş grubu zamanın erken olduğunu öne sürüyorlar ve demokratik sisteme geçmek için İkinci Dünya Savaşının bitmesini ve memlekete sükûnet geldikten sonra bunun denemesinin yerinde olacağını telkin ediyorlardı. İnönü buna karşıydı. Ve enerjisiyle muhakkak bir an evvel demokratik hayata geçmeyi istiyordu”.[9]
Halk Partisi politikacılarının haklı olarak bazı endişeleri vardı. Onlar siyasi, sosyal, dini her türlü irticadan ürküyor, halkın isteği dışında yapılan bütün atılımların aleyhlerinde kullanılacağını tahmin ediyorlardı.
İsmet İnönü 19 Mayıs 1945’te yaptığı bir konuşmayla demokrasi ile ilgili tartışmalara yeni bir boyut kazandırmıştı.

“Memleketimizin siyasi idaresi Cumhuriyetle kurulan halk idaresinin her istikamette ilerlemeleri ve şartlarıyla gelişmeye devam edecektir. Harp zamanlarının ihtiyatlı tedbirlere lüzum gösteren darlıkları kalktıkça memleketin siyaset ve fikir hayatında demokrasi prensipleri daha geniş ölçüde hüküm sürecektir. Büyük Meclisin şimdiye kadar parlak bir surette ispat ettiği hakikat halk idaresinin memleketi serbest düşüncelere ve hürriyet hayatına alıştırıp eriştirmesi ve geçmişte olan otoriter idarelerden daha kuvvetli olarak vatanda anarşiyi ve sözü ayağa düşürmeyi kaldırması olmuştur. Büyük Meclis az zaman içinde büyük inkılâplar geçirmiş bir memleketin sarsıntılara uğramadan, daha ziyade ilerlemesini temin edecektir”.[10]
Aynı günlerde İsmet İnönü’nün yakınlarında görülen ve ara seçimlerde memleketi Kocaeli’nden milletvekili seçilen hukuk profesörü Nihat Erim, o gece (19 Mayıs 1945) İnönü’nün görüşlerini şu şekilde ifade ettiğini söylemektedir.
“Bizim şimdiki sistemimiz baştaki şahsa dayanmaktadır. Bu türlü idareler ekseriya pek parlak başlar, hatta bir süre parlak devam eder. Fakat bunun sonu yoktur. Baştaki şahıs sahneden çekildiği zaman nasıl bir akıbetle karşılaşılacağı bilinemez. Tek parti rejimleri normal demokrasi usulleri ile idare şekline intikal edemedikleri, hiç değilse bu zaruri olan intikali tam zamanında yapamadıkları için yıkılmışlardır. Yıkıntının arasında da birçok zahmetlerle meydana getirilen bir eserin hepsi heba olmuştur. Memleketimizi böyle bir akıbetten korumalıyız. Ciddi ve esaslı murakabe ve muhalefet sistemlerine süratle geçmeliyiz”
“Ben ömrümü tek parti rejimi ile geçirebilirim. Ama sonunu düşünüyorum. Benden sonrasını düşünüyorum. Bu sebepten vakit geçirmeden işe girişmeliyiz”[11]
Aynı günlerde Mecliste ünlü “Toprak Kanunu” tartışılıyor (4–18 Mayıs 1945) ve parti içi muhalefet şekilleniyordu. 7 Haziran’da verilen dörtlü takrir nedeniyle 11 Haziran günü CHP Genel İdare Kurulu önemli bir toplantı yapıyordu. Bu toplantıda İnönü arkadaşlarını dinledikten sonra görüşünü şu sözlerle belirtti:
“Bunu parti içinde yapmasınlar. Çıksınlar, karşımıza geçsinler, teşkilatlarını da kursunlar ve ayrı bir parti olacak mücadeleye girişsinler”.[12]
1940’ların ortalarında İnönü’nün arzusunun uzun zamandan beri rejimin daha liberalleşmesi olduğu biliniyordu. Dörtlü takriri veren milletvekillerinin İnönü’nün bu görüşlerini bilmediklerini iddia etmek ve İnönü’nün desteğini hesaba katmadan tamamen kendi insiyatifleri ile “büyük çıkışı” başlattıklarını söylemek inandırıcı olamayacaktır. İsmet Paşa “mini muhalefet”in niyetini anlamıştı, onları itmek, teşvik etmek ve kanat germek istiyordu. Muhalefet partisini Celal Bayar gibi tecrübeli bir arkadaşın kurması onun bir hayali idi. Bu konuda, o tarihte CHP Grubu Başkanvekili olan Kazım Özalp’in ilginç anıları vardır. Özalp (Paşa) hem İnönü’nün, hem de Bayar’ın yakın ve eski bir arkadaşı idi. İnönü kendisine defalarca Bayar’ın muhalefet partisini kurmasını arzuladığını bildirmiş, bunu Bayar’a duyurmasını talep etmiştir. Bayar her defasında kendisinin mazur görülmesini istemiş, böyle bir hareketi düşünmediği cevabını vermiştir. İnönü ısrarından vazgeçmemiş ve sık sık Özalp’a Ne oldu? Yapacak mı? sorusunu sormuştur.[1]

Aynı günlerde İnönü’nün kararlılığını öğrenen Saffet Arıkan, Recep Peker, Mümtaz Ökmen, Şemsettin Günaltay gibi aslar kendisine Paşam bu izni verirseniz sizin için öyle şeyler söylerler, öyle hakaretler yağdırırlar, öyle iftiralar atarlar ki dayanamazsınız, vazgeçiniz” dediklerinde İsmet Paşa “dayanırım” cevabını verecek[2] ve yeni bir parti kurulması çalışmalarını dikkatle izleyecektir.

Suat Hayri Ürgüplü Bayar’ın istifası üzerine yapılan durum değerlendirmesi sırasında, İnönü’nün kendisine “Ürgüplü, sen parti reisliği yaptın, bu kadar parti içindesin, partinin, senin kanaatiniz nedir?” diye sorduğu zaman “Bayar’ı iyi tanımadığını ancak behemehâl bir parti kuracağı” cevabını verince, İnönü kendi görüşlerini şöyle açıklar:
Sayın Bayar parti kuracaktır, bu memleket için hayırlı olacaktır. Müstakil grup yerine müstakil bir partiyle karşı karşıya kalacağız. Şimdi buna çalışmalısınız, hazırlığınızı yapın.[3]

Celal Bayar’ın o dönemle ilgili anıları da şöyledir:
“Saraçoğlu Şükrü’nün Başvekilliğinin ilk günlerinde İsmet Paşa beni köşke davet etti. İçerde havuzlu bölümde beni kabul etti. Yanında biri Yakup Kadri Bey olmak üzere bir kaç kişi vardı. Beni ilgilendirmeyen bir konuda biraz konuştular. İsmet paşa elimden tutarak;
– Size söyleyeceklerim var…. dedi iç hole götürdü. Orada bana:
– Sizinle beraber çalışacağız, arkadaşımız olacaksınız dedi. Ben olumlu, olumsuz karşılık vermeden yüzüne baktım, vedalaşarak ayrıldım. Birkaç gün sonra Şükrü Saraçoğlu davet etti. Bana grup başkanvekilliğini teklif etti. Düşünmek için mühlet istedim. İki gün sonra Refik Şevket İnce ziyaretime gelerek bu tekliften bahsetti ve kabul etmemi istedi. Hâlbuki ben hükümetin gidişini beğenmiyordum. Grup başkanvekili olmak beğenmediğim politikayı gruba hazmettirmek işini omuzuma almaktı.
– Müstakil Grup Başkanvekilliğini kabul ederim dedim.
Saraçoğlu’nun teklifini kabul etmediğimi İsmet Paşa’ya söylemem gerekir diye düşündüm. Randevu alarak köşke gittim ve çalışamayacağımı söylediğim zaman Paşa,
– Saraçoğlu çok üzülecek, dedi
Birkaç zaman sonra İstanbul’a gittim. Beni Harbiye’de bir eve götürdüler. Orada Topçu İhsan, Cafer Tayyar Paşa, Hasan Rıza Bey vardı. Tanımadığım birkaç kişi de bulunuyordu. Bir parti kurmak lazım geldiğini söylüyorlar, beni bu işe teşvik ediyorlardı. İzmir’e gittim, orada da halkın eğilimlerini yansıttıklarına inandığım kimseler aynı yolda teşvikler yaptılar.”[4]

İnönü çoğunlukçu demokratik düzene geçişi hızlandıran en önemli konuşmalarından birini 1 Kasım 1945’te Meclis’in açılışı sırasında yaparak Celal Bayar ve arkadaşlarına en büyük desteği verdi.
Her manasıyla bir ortaçağ kurumu olan imparatorluktan modern, medeni ve bütün insanlık prensiplerini temel tutan bir Cumhuriyet doğmuştur. Devletin karakterinin, bu kadar büyük değişiklikleri meydana getirebilmek için devrimci olması zaruridir. İlk devirlerde fesin yerine şapkanın giyilmesini, devletin laik bir Cumhuriyet olmasını ve Latin harflerini, bütün bunları açık ve uzun bir tartışma ile kabul ettirmemizi insaflı hiç kimse bekleyemezdi. Türkiye’de demokrasi usullerinin geçmişe ait hesapları yapılırken bütün büyük devrimlerin 1923’ten 1939’a kadar meydana geldiği ve altı seneden beri de bir Cihan harbi içinde bulunduğumuz unutulmamalıdır.

Bizim tek eksiğimiz hükümet partisinin karşısında bir parti bulunmamasıdır. Bu yolda memlekette geçmiş tecrübeler vardır. Hatta iktidarda bulunanlar tarafından teşvik olunarak teşebbüse girişilmiştir. İki defa memlekette çıkan tepkiler karşısında teşebbüsün muvaffak olamaması bir talihsizliktir. Fakat memleketin ihtiyaçları şevkiyle hürriyet ve demokrasi savaşının tabii işlemesi sayesinde başka siyasi partinin de kurulması mümkün olacaktır.
Tek dereceli olmasını dilediğimiz 1947 seçiminde milletin çoklukla vereceği oylar gelecek iktidarı tayin edecektir. O zamana kadar bir karşı partinin kendiliğinden kurulup kurulamayacağını ve kurulursa bunun Meclis içinde mi, dışında mı ilk şeklini göstereceğini bilemeyiz. Şunu biliriz ki, bir siyasi kurul içinde prensipte ve yürütmede arkadaşlarına taraftar olmayanların hizip şeklinde çalışmalarından fazla, bunların kanaatleri ve programları ile açıktan durum almaları, siyasi hayatımızın gelişmesi için daha yapıcı bir tutumdur.”[5]

Asım Us; o dönemdeki izlenimlerini şu sözlerle özetlemektedir:
“Öyle anlaşılıyor ki, dörtlü takrir parti Grubuna verildiği zaman, İsmet İnönü bunların fikri ayrılıklarını görmüş ve kendilerini bir karşı parti yapmaya mecbur edecek vaziyet almıştır. Partiden çıkarılmaları bunun neticesidir. İsmet İnönü, bir karşı parti teşkilinin demokrasinin gelişmesi bakımından zaruri olduğuna kani bulunduğu için, Demokrat Parti’nin kurulmasına yardım edecek (gibi) görünüyordu.”[6]

Bu arada CHP’nin sesi durumunda olan Ulus gazetesinde Falih Rıfkı Atay:
“Siz de partinizi kurunuz, programınızı yapınız, açık, belli fikirlerle meydana atılınız. Demokrasi memleketin ve milletin hayrını kendi düşündüklerinde gören partiler arasında bir savaşmadır.”[7] ve “Partiler kurulmak isteniyorsa da olmaz mı diyoruz? Partiler kurulmuştur da seçime katılmaktan mı menediyoruz” gibi yazılarla muhalefeti teşvik ediyordu.

1 Aralık 1945’te Bayar’ın yeni bir parti kuracağı açıklandı.[1] Bunun üzerine Hüseyin Cahit Yalçın “Demokrasinin gerçekleşmesi için en az iki partinin bulunması gerektiğini, (ikinci parti) için de en iyi çarenin mevcut fırka içinden, bazı şahısların ayrılarak, esas programda aynı görüşte kalmakla beraber, bir kontrol partisi vücuda getirmeleri olacağını söylemiş ve bunun çok faydasının görüleceğine inanmıştık. İşte şimdi bu yeni partiyi biz böyle bir kontrol partisi mahiyetinde görüyoruz”[2] sözleriyle yeni partiyi desteklerken, F.R. Atay’da Ulus’un 3 Aralık 1945 tarihli sayısında “Yeni Bir Muhalefet Partisi” başlığı altında yazdığı bir yazı ile tabiatıyla İsmet İnönü’nün onayı altında Celal Bayar’ı şu sözlerle teşvik ediyordu:

“Celal Bayar’ın Kemalizm davasına ve Türk devrim geleneklerine uygun bir muhalefet partisi kurmaya ve işletmeye muvaffak olmasını bizde en aşağı kendisi ve arkadaşları kadar dilemekteyiz. Celal Bayar bizim partimizde fazileti, dürüstlüğü ve ülkücülüğü ile şöhret kazanmıştır. Karşımızda bu vasıfta bir liderin muhalefet partisini kurmasından memnun olmamak imkânı var mıdır?”[3]
3 Aralık 1945’te CHP’den istifa eden Bayar’ı 4 Aralık günü yemeğe davet eden İsmet Paşa kendisi ile yeni parti kuruluşu, ana ilkeleri konusunda bir görüşme yapmıştır. Bu arada Bayar, yeni partinin rozeti ve programını da yanında götürmüştü. İnönü programı okuduktan sonra şu soruları sordu:

– “Terakkiperverlerde olduğu gibi, “İtikadı diniyeye riayetkârız diye bir madde var mı?”

Celal Bayar,
– Hayır Paşam. Laikliğin dinsizlik olmadığı var, cevabını verdi.
– Ziyanı yok. Köy Enstitüleriyle, İlkokul seferberliğiyle uğraşacak mısınız?
– Hayır
– Dış Politikada ayrılık var mı?
– Yok
– O halde tamam”[4]

Refik Şevket İnce’nin “Günlüğü”nde belirttiğine göre Celal Bayar, İnönü ile üç saat görüşmüş, İnönü kendisinin kuşkulandığı her şeyi sormuş. Celal Bayar fikirlerini söylemiş. Hepsine memnuniyetini göstermekle beraber;
“Çalışınız sizi ezdirmem” demiştir.[5]

Celal Bayar’da daha sonra bu görüşme ile ilgili olarak “Halk Partisinin sayın lideri İsmet İnönü Türkiye’de demokrasinin kurulmasını samimiyetle istiyordu” diyecektir.[6]

İnönü 75.doğum yıldönümünde Akis dergisinin kendisi ile yaptığı görüşme sırasında bu görüşme ile ilgili olarak şu sözleri söylemiştir:
“Sayın Celal Bayar hazırlamış olduğu Demokrat Parti Programını bana getirmek nezaketinde bulunduğu zaman, kendisi ile partisi hakkında ilk görüşmemiz oldu. Hiçbir zata, bir parti teşkil etme teklifinde bulunmadım”.[7]

İsmet Paşa Cumhuriyet’in kurucusu eski arkadaşlarından da o yıllarda şikâyetçidir ve şikâyetini şu sözlerle dile getirmektedir.
“Rauf Bey (Orbay) milletvekilliğini geri çevirir, elçilik önerilir, kabul etmez. Celal Bayar’a görev önerilir, geri çevirir. Mareşal geri çevirir. Neden? Biz ülkeye kötülük mü yapıyoruz? İhanet mi ediyoruz?”.[8]


Bütün bu olaylar bir ay sonra (7 Ocak 1946)’da kurulmuş olan Demokrat Parti’nin adım adım, her safhada İsmet Paşa’nın hoşgörüsü, izni, teşvik ve desteği ile kurulmuş olduğunu göstermektedir.[9]

İsmet Paşa Sovyetler Birliği ile siyasi gerginliğin artan bir tempo ile geliştiği bir dönemde ne bir “sol” ne de geriye dönüş özlemi ile yanan bir “sağ” muhalefeti göze alamazdı. Tıpkı Atatürk’ün yaptığı gibi muhalefet kendi güvendiği kişilerin kontrolünde kurulmalıydı. Bu nedenle Celal Bayar olabildiğince desteklenecekti:
Celal Bayar’ın “İnönü, ben Adnan Menderes ve arkadaşlarımızın kurduğu Demokrat Partide demokrasinin kurulmasını samimiyetle istemiştir”[10] şeklindeki açık ifadelerine rağmen mili mücadele döneminin ünlü ismi Ahmet Ağaoğlu Bey’in oğlu Samet Ağaoğlu’nun bu konudaki görüşleri tamamen olumsuzdur.

Mesela ben ve benim gibi bu partide sorumluluk yüklenmiş kimselerin büyük çoğunluğu İsmet Paşa’nın demokrasinin kurulmasını samimiyetle istediğine inanmamıştık. O kadar inanmamıştık ki, 10 yıl boyunca ileri sürdüğümüz belli başlı sloganlardan biri de “İnönü ile demokrasi kurulmaz” sözü oldu. Biz İsmet Paşa’yı hep demokrasi aleyhinde olarak kabul ettik, ona ve partisine hep bu silahla hücum ettik. Ben bugün de aynı inançtayım (1972). İnönü hiçbir zaman demokrasi kavramına samimiyetle bağlı olmamıştır”.[11]

Muhalefetin oluşmasında farklı görüşte olanlar da vardır. Bunlardan Hikmet Özdemir’in görüşleri şöyledir.[12]

“Gerçekte, İkinci Dünya Savaşı boyunca çektiği sıkıntıyı, karaborsayı, Milli Şef İsmet İnönü’ye ve CHP’ye bağlayan halk, bütün bunların sorumlusu diye gösterilen adamı ve bürokrasisini iktidardan uzaklaştırmak için uygun ortamı beklemiştir. Kaldı ki, DP’nin doğuşunu ve gelişmesini hazırlayan, programları ve önderlerinin söylevlerinden çok, halkın içinde tek parti rejimine karşı kendiliğinden gelişen muhalefet olmuştur. Nitekim DP önderlerinin 1946’ya kadar uzun süren bir muhalefetle, gazete çıkararak, örgütlenerek, tutuklanıp hapse girerek ün yapmış politikacılar olmadıkları bilinmektedir. 1945 ortasında Mecliste muhalif tutum ve harekete başlayanların, 1946’da kitlelerin önderi haline gelmeleri, dikkatle üzerinde durulması gereken bir olgudur”.[13]

1946 yılı başlarından itibaren DP teşkilatlanmaya başlarken İnönü, muhalefetin elinden bazı kozları almak ve partisine daha liberal bir biçim vermek için 25 Nisan’da yayınladığı bir bildiri ile CHP kurultayını 10–11 Mayısta olağanüstü bir toplantıya çağırıyordu. Bu kurultayda önemli kararlar alınmıştır. Bizzat İnönü’nün önerisiyle, kendisinin “Değişmez Başkan” sıfatı kaldırılmış, sınıf esasına göre dernekler kurulabileceği kabul edilmiş ve Türk tarihinde ilk defa olarak tek dereceli seçim sistemi kabul edilerek artık önemi kalmamış olan, parti içi muhalefet örgütü “Müstakil Grup”ta lağvedilmiştir, Bunun yanında 1947 yılında yapılması gereken genel seçimlerin 21 Temmuz 1946 tarihinde (2 ay kadar sonra) yapılması uygun görülmüştür.[14]

Ünlü 1946 seçimleri bu havada baskın şeklinde ve DP daha yurt çapındaki örgütlenmesini tamamlayamadan yapıldı. “46” seçimleri olarak anılacak bu seçim tartışmalı sonuçlarına rağmen Türkiye’de “tek dereceli” ve “çok partili” olarak yapılan ilk seçimdir. Seçim sonunda 403 CHP’li, 54 DP’li ve 8 bağımsız milletvekili Meclis’e girmiştir. Meclis 5.8.1946’da ilk toplantısını yapmış ve yeni hükümet Recep Peker tarafından kuruldu ve ülkede çok partili demokratik düzene geçiş için ilk adımlar çok tartışmalı bir siyasi yaşama doğru atılmaya başlandı.

Bu yazı serisini bitirirken şu gerçeği haykırmak isteriz ki; bütün aleyhte konuşmalara, ithamlara, yakıştırmalara rağmen Türkiye’de çok partili demokratik düzeni planlayan ve kuruluşunu hazırlayan Mustafa Kemal politikasının en yakın uygulayıcısı, ikinci Cumhurbaşkanımız İsmet İnönü olmuştur. Günümüz politikacılarının siyasi rant elde etmek amacıyla bu onuru sadece Demokrat Parti ve onun liderlerine vermeğe çalışmaları pek doğru bir değerlendirme sayılamaz ve mümkün olduğu kadar derinlemesine ele aldığımız tarihi gerçeklerle uyuşmamaktadır.

Bize göre Demokrat Parti liderleri tarihi gelişmelerin kendilerine verdiği şansı çok iyi kullanmış ve tek parti iktidarı ve yapılan devrimlerden doğan hoşnutsuzluğun sonucu olarak 1950 seçimlerinde büyük bir oy desteği ile iktidar olmayı başarabilmişlerdir. Böylece ilk defa bir muhalefet partisinin normal bir seçim sonucu iktidara gelmesini başarmış ve çok partili demokratik düzeni başlatmışlardır.


Dr. M. Galip BAYSAN


DİPNOTLAR:

[1] F. ve B. Ahmad, a.g.e., s.15
[2] H.C. Yalçın, Tanin, s.12, 1945; F. ve B. Ahmad, a.g.e., s.15-16
[3] F.R. Atay, Ulus, 3.12.1945; Tek Partiden Çok Partiye, s.41–42
[4] Tek Partiden Çok Partiye, s.41–42
[5] Milliyet, 1.10.19982; M. Kabasakal, a.g.e.,s.167
[6] Celal Bayar, Başvekilim, Menderes, s.9 (Derleyen İsmet Bozdağ, Baka Matbaası)
[7] Fahir Giritlioğlu, Türk Siyasi Tarihinde Cumhuriyet Halk partisinin mevkii-I, s.173 (Ayyıldız Matbaası, Ankara–1965)
[8] Celal Bayar Efsanesi, s.78
[9] T. Timur, a.g.e.,s.16
[10] S. Ağaoğlu, DP’nin Doğuş ve Yükseliş Sebepleri, Bir Soru, s.59 (Baba Matbaası–1972)
[11] Aynı eser, s.59
[12] Dr. Hikmet Özdemir, Rejim ve Asker–1989)
[13] Hikmet Özdemir, Rejim ve Asker, s.17
[14] T.Timur, a.g.e., s.53; C. Eroğul, a.g.e.s., 14; F. ve B. Ahmad, a.g.e,s.20; M. Goloğlu, a.g.e.,s.46-52; K.H. Karpat, a.g.e.,s.137


..