Osmanlının Türkmen Aşiretleri
1.Kuruluş sırasında aşiretlerin rolü neydi?
Osmanlı İmparatorluğunun kurucu unsuru, Oğuzların Kayı Boyu’na mensup Karakeçili Türkmenleri idi. İmparatorluğun kurucusu Osman Gazi de bir boy beyi idi.
Moğolların önünden kaçarak önce Orta Anadolu’ya, daha sonra da Batı Anadolu’ya göç eden Kayılar, yolculukları esnasında dağılmışlar ve bu boyun küçük bir parçası Marmara bölgesine gelip Söğüt’e yerleşmişti.Beyliğin ilk askeri kuvvetleri aşiretlerden oluşuyordu. Daha sonra beylik büyüdükçe, savaş zamanlarında bir araya gelen aşiret kuvvetleri ihtiyaca cevap vermemeye başladı.
Orhan Gazi devrinde Türk köylülerden vergi muafiyeti karşılığında “yaya” ve “müsellem” adı altında daimi birlikler oluşturuldu.
Osmanlıların sürekli fütuhatla büyümesi, yaya ve müsellem birliklerinin de yetersiz kalmalarına yol açtı.
Bunun üzerine I. Murad devrinden itibaren esir alınan Hıristiyanlardan Kapıkulu askeri yetiştirilmeye başlandı. Merkezi ordunun kurulmasıyla birlikte, aşiretler yavaş yavaş Osmanlı ordusunda görev yapmamaya başladılar.
Ancak Osmanlı yönetimi, aşiretleri, fethedilen yerlere iskân ederek, o bölgelerin Türkleşmesinde kullanmaya başladı.
2.Osmanlı, Türk aşiretlerini hor gördü mü?
Osmanlı İmparatorluğu, hâkimiyeti altına aldığı toplulukların iktisadi faaliyetlerinin deva mından yana bir siyaset izlediğinden, Türkmenlerin de ha yat tarzlarına müdahale etmemişti.
Osmanlı yönetimi, aşiretleri imparatorluk ekonomisinin parçalarından birisi olarak görmüş ve Türkmenleri aşiretlerine göre sayımlarını yaparak bunlara “sancak” veya “kaza” statüsü vermişti. Özellikle aşiretlerin yetiştirdiği hayvanlara ve üret tikleri mallara im paratorlukta ihti yaç duyulduğu için, Türkmenlerin aşi ret hayatına devam etmeleri, devlet yönetiminin işine geliyordu.
Divan-ı Hümayun, aşiretlerin adli veya hukuki meselelerinin yerinde çözül mesine yönelik kanun ve emirler çıkarmıştı. Tufan Gündüz’e göre böylece belli bir idari yapılanmaya sahip, yaylak-kışlak mahalleri önce den tayin edilmiş ve topluca yaptıkları göç hareketleri ta kip edilebilen kalabalık Türkmen teşekkülleri ortaya çıkmıştı.
Osmanlı yönetimi, rahat vergi toplamak ve aşiretlerin yaylak-kışlak güzergâhı ara sındaki yerleşik halkın rahat sız edilmemesini sağlamak için konar-göçerleri bir arada tutmaya gayret gösterirdi.
Tufan Gündüz’e göre, devlet, nüfusu artan bir aşiretin bölünerek yeni bir cemaat meydana getirme sine de karışmazdı. Yeni bölünen bir cemaat nüfus du rumuna göre “mahalle” veya “oymak” adıyla anılırdı.
Bunlar başlangıçta ayrıl dıkları aşiretin bir parçası ola rak kaydedilirler, eski kethü dalarının idaresinde kalırlar ve daha önce birlikte konup göçtükleri aşiret ile konup göçmeye devam ederlerdi. Eğer, nüfus olarak temsil edi lecek güce ulaşırlarsa kendi iç lerinden seçtikleri bir kethüda tarafından idare olunurlar, genellikle o kethüdanın adını alırlar ve “cemaat” olarak anılırlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, konar-göçer toplulukları hiç bir zaman kendine rakip olarak görmemiş, onlara impara torluk tebaasının bir bölümü ve ekonominin bir parçası olarak bakmış ve asayişi boz madıkları sürece, üzerlerine girmemişti.
Nitekim aşiretler de Celali isyanlarının en yoğun olduğu devrilerde bile, nadir olarak eşkıyalık faaliyetlerine karış mışlardı.
İktisadi açıdan köylüler ve şehirlilerin yanında, Türk menler üçüncü bir gücü oluşturmaktaydı. Osmanlı yöneti minin Türkmenlere yönelik özel bir siyaseti yoktu; temel de iktisadi faaliyetin devamı na ve asayişe bakılıyordu. Devlet, tebaasından hiçbir grubu diğerinden da ha üstün ya da daha aşağı seviyede gör memiştir.
Paul Wittek’e gö re, aşiretler, Osmanlı cemiyetine girerek, bu toplumda Türk unsurunu devamlı olarak kuv vetlendirip, yenilemişlerdir.
3.Türkmenler devlete nasıl bakıyorlardı?
Osmanlı İmparatorluğu, hâkimiyeti altına aldığı toplulukların iktisadi faaliyetlerinin deva mından yana bir siyaset izlediğinden, Türkmenlerin de ha yat tarzlarına müdahale etmemişti.
Osmanlı yönetimi, aşiretleri imparatorluk ekonomisinin parçalarından birisi olarak görmüş ve Türkmenleri aşiretlerine göre sayımlarını yaparak bunlara “sancak” veya “kaza” statüsü vermişti. Özellikle aşiretlerin yetiştirdiği hayvanlara ve üret tikleri mallara im paratorlukta ihti yaç duyulduğu için, Türkmenlerin aşi ret hayatına devam etmeleri, devlet yönetiminin işine geliyordu.
Divan-ı Hümayun, aşiretlerin adli veya hukuki meselelerinin yerinde çözül mesine yönelik kanun ve emirler çıkarmıştı. Tufan Gündüz’e göre böylece belli bir idari yapılanmaya sahip, yaylak-kışlak mahalleri önce den tayin edilmiş ve topluca yaptıkları göç hareketleri ta kip edilebilen kalabalık Türkmen teşekkülleri ortaya çıkmıştı.
Osmanlı yönetimi, rahat vergi toplamak ve aşiretlerin yaylak-kışlak güzergâhı ara sındaki yerleşik halkın rahat sız edilmemesini sağlamak için konar-göçerleri bir arada tutmaya gayret gösterirdi.
Tufan Gündüz’e göre, devlet, nüfusu artan bir aşiretin bölünerek yeni bir cemaat meydana getirme sine de karışmazdı. Yeni bölünen bir cemaat nüfus du rumuna göre “mahalle” veya “oymak” adıyla anılırdı.
Bunlar başlangıçta ayrıl dıkları aşiretin bir parçası ola rak kaydedilirler, eski kethü dalarının idaresinde kalırlar ve daha önce birlikte konup göçtükleri aşiret ile konup göçmeye devam ederlerdi. Eğer, nüfus olarak temsil edi lecek güce ulaşırlarsa kendi iç lerinden seçtikleri bir kethüda tarafından idare olunurlar, genellikle o kethüdanın adını alırlar ve “cemaat” olarak anılırlardı.
Osmanlı İmparatorluğu, konar-göçer toplulukları hiç bir zaman kendine rakip olarak görmemiş, onlara impara torluk tebaasının bir bölümü ve ekonominin bir parçası olarak bakmış ve asayişi boz madıkları sürece, üzerlerine girmemişti.
Nitekim aşiretler de Celali isyanlarının en yoğun olduğu devrilerde bile, nadir olarak eşkıyalık faaliyetlerine karış mışlardı.
İktisadi açıdan köylüler ve şehirlilerin yanında, Türk menler üçüncü bir gücü oluşturmaktaydı. Osmanlı yöneti minin Türkmenlere yönelik özel bir siyaseti yoktu; temel de iktisadi faaliyetin devamı na ve asayişe bakılıyordu. Devlet, tebaasından hiçbir grubu diğerinden da ha üstün ya da daha aşağı seviyede gör memiştir.
Paul Wittek’e gö re, aşiretler, Osmanlı cemiyetine girerek, bu toplumda Türk unsurunu devamlı olarak kuv vetlendirip, yenilemişlerdir.
3.Türkmenler devlete nasıl bakıyorlardı?
Safevi Devleti’nin kurul duğu 15. Yüzyıl’ın sonu ve 16. Yüzyıl’ın başla rında, bazı aşiretler İran’a göç ederken bu aşiretlerin bazı grupları Anadolu’da kalmıştı. Yoğun Safevi siyasetinin tesi riyle bazı Türkmenler, Os manlı yönetimine karşı tavır aldılar. Ancak bu durum Anadolu’daki Türkmenlerin tamamında değil, Orta ve Gü ney Anadolu’daki bazı aşiret ler için söz konusuydu.
Nitekim devletin aldığı tedbirler sonucunda, 16. Yüz yıl’ın sonlarından itibaren bu bölgelerdeki aşiretler de devlet yönetimine boyun eğdiler. Ki mi iddiaların tersine, Türk menler devlete karşı çoğu za man uzlaşmacı bir yol takip ettiler.
Aşiretler, iktisadi hayatla rının güvence altına alınması için, zaman zaman vergi ver meyeceklerini ve dağılacakla rını söyleyerek devlet yöneti mini tehdit etmişler ve devlet de vergi kaybına uğramamak için gerekli düzenlemeleri yapmıştı.
4.Aşiretler hangi bölgelerde yaşıyorlardı?
Aşiretlerin bü yük bölümü Anadolu’day dı. En büyük iki aşi ret, Uluyörük ve Dul kadirli Türkmenleri idi.
Uluyörük Türk menleri Tokat, Sivas, çorum, Kırşehir, Çorum, Ankara, Es kişehir ve Yozgat’ta; Dulka dirli Türkmenleri ise Maraş, Kırşehir, Yozgat, Adana, Ur fa, Adıyaman ve Kayseri’de yaşıyorlardı.
İki aşiretin 16. Yüzyıl’daki toplam nüfusu 300 bin civa rındaydı. Anadolu’da orta bü yüklükteki bir şehrin bu dö nemde 5 ila 10 bin kişilik bir nüfusa sahip olduğu göz önüne alındığında aşiretlerin nü fusu oldukça kalabalıktır.
Konya Bozkırı’nda Atçe kenler; Trabzon, Giresun, Gü müşhane ve Balıkesir’de Çep niler; Kayseri’de Avşarlar; Si vas’ın güneyinde (Divriği, Şar kışla, Kangal ve Gürün ve ci varı) Yenil Türkmenleri (Dul kadir ve Halep Türkmenlerin den meydana geliyordu); An kara ve Bursa arasında Kara keçililer; Diyarbakır, Urfa, Mardin, Erzurum ve Kars civarında Bozulus Türkmenleri (Akkoyunlu aşiretleri); Mani sa’da Ellici ve Mukataa Yö rükleri; İç Ege’de (Kütahya Uşak, Denizli) Bozguş Yörükleri, Kılcan Yörükleri ve Ak keçili Yörükleri; Denizli’de Kayı Yörükleri ve Çobanlar Yörükleri; Aydın’da Karaca koyunlar, Çuga Yörükleri ve Çulluyan Yörükleri yaşıyor lardı.
Muğla ve civarında Kayı, Kızılcakeçili, Kızıl cakoyunlu Divane Ali, Balıkcı ve Hor zum aşiretleri; Mer sin ve civarında İçel Yörükleri, Kütah ya’da Kütahya Yö rükleri: Antalya’da Teke Türkmenleri, Bolu’da Bolu Yörükle ri; Hatay ve civarında Özeroğulları (Üzeyir Türkmenleri); Ada na’da Ramazanlu Ulu su; Tarsus’ta Varsaklar; Kastamonu’da Kastamonu Yörükleri; Kayseri, Isparta, Afyon, Ay dın, Balıkesir, Kütahya, Niğ de, Aksaray, Nevşehir ve Kır şehir’de Danişmendliler yerleş mişlerdi.
5.Anadolu dışında hangi bölgelerde yaşadılar?
Anadolu dışın da Rumeli ile Suriye ve Irak’ta da Türk aşiretleri vardı. Rume li’deki aşiretler “Ru meli Yörükleri” di ye anılırlardı ve bu bölgeye Osmanlı tarafından Ana dolu’dan getirile rek yerleştirilmişlerdi.
Rumeli Yörükleri içindeki büyük aşiret ler; Naldöken Yörükle ri, Tanrıdağı (Karagöz)
Yörükleri, Selanik Yörükleri, Kocacık Yörükleri, Ofcabolu Yörükleri, Vize Yörükleri idi.
Suriye ve Irak’taki Türk menler, Türkler Anadolu’ya gelmeden önce bu bölgelere yerleşmişlerdi. Halep ve civa rında Halep Türkmenleri, Ha ma’da Selluriye (Salur) Türk menleri ile Hama Bayadı, Humus’ta Salur Avşar ve Ba yındır boylarına mensup Türkmenler, Trablusşam ve Lazkiye’de de yine Avşar, Sa lur ve Bayındır boylarına mensup aşiretler yaşıyorlardı. Şam civarında da Bayadlar vardı. Irak’ta özellikle Kerkük bölgesinde yoğun bir Türk men nüfusu mevcuttu.
6.Aşiretler nasıl idare ediliyorlardı?
Aşiretler genellikle idari statüde bir “kaza” itibar olunur ve kadı tarafın dan idare edilirlerdi. Türkmen lerden vergilerini toplayıp, dev lete teslim edenlere Türkmen Ağası veya Türkmen Voyvoda sı denilirdi,
Aşiretlerin Divan-ı Hümayun ile irtibatı ise, aşiret ileri gelenleri tarafından en büyük cemaatten seçilip, padişah ta rafından tayin edilen boy bey leriydi. Ayrıca Türkmenlerin bir diğer yöneticisi olan kethüdalar da, her aşiret grubunun temsilcisi durumunda olup, kendi cemaatleri içinden seçilip dev let tarafından tanı yorlardı.
Türkmenler için çıkarılmış özel ka nunlar vardı. Kanunnamelerde aşiretlerin yaylak ve kışlak yol culukları sırasında bir yerde durmamaları, durmaları gerekirse üç günden fazla oturmamaları ve çevreye zarar vermemeleri, zarar verirlerse tazmin etmeleri yazılıdır.
7.Aşiretler nasıl isim alırlardı?
Türkmenler Anadolu’da çoğunlukla mensup ol dukları Oğuz boyları nın isimlerini kullanmamışlar dı. Aşiretler, Anadolu’da yeni isimlerle anıldılar. İlhan Şa hin’in tespitlerine göre aşiretle rin adlarını belirle yen faktörler şunlar dı:
1. Yaşadıkları coğrafi bölge: Bolu Yörükleri, Halep Türkmenleri, Turhal Yörükleri.
2. Boy be yinin veya aşiretin kethüdasının ismi.
3. Yaptıkları işler: At çekenler, Okçu İzzendinli, Yay cı Bedir.
4. Mensup oldukları siyası teşekkül: Dulkadirli Türkmenleri, Ramazanlı Ulu su.
5. Mensup oldukları Oğuz Boyu: Avşar, Kayı, Salur.
6. Mali ve hukuki statüleri: Ellici Yörükleri, Mukataa Yörükleri, Yüzdeciyan Yörükleri…
8.Osmanlı, aşiretleri iskâna zorladı mı?
Rudi Paul Lindner, Osmanlı İmparatorluğu’nun bilinçli olarak Türkmenleri ekonomik açıdan yıkıma uğratmaya yönelik bir siyaset izlediğini öne sürer.
Böylece, konar-göçerlere yerleşik hayata geçmekten başka hiçbir alternatif bırakıl madığını iddia eder.
Ancak bu ve benzeri iddi alar doğru değildir. Osmanlı yönetimi, aşiret leri ekonominin ayrılmaz bir parçası olarak gördüğü için, yürüttükleri iktisadi faaliyet leri sürdürmelerini istiyordu. Devletin, istisnai durumlar dı şında, aşiretleri yerleşik haya ta geçirmek gibi bir niyeti yoktu.
İskân faaliyetleri başlan gıçta programsızdı. Aşi retleri toprağa yerleşmeye devletin teşvik ettiği ve ya zorladığına dair örnekler azdı.
Mecburi iskân döneminde bile, bazı aşiretler iktisadi güçlerini kaybetme ihtimaline karsı iskân harici tutulmuş lardı.
Devlet özellikle 17. Yüz yıl’ın sonlarında, imparatorlu ğun ekonomik yapısının alt üst olması yüzünden, aşiretle ri iskâna tabi tutmaya başladı.
Viyana bozgun yıllarından sonra uzun savaş döneminin meydana getirdiği iktisadi darlık yüzünden halk kitleleri topraklarını terk ederek, yerleşim yerlerini boş bırakarak, vergi gelirinin azalmasına yol açtılar.
Yine bu dö nemde toplumsal ve ekonomik den gelerin bozulması nedeniyle aşiret lerin de yaylak ve kışlak mahalleri ni terk etmeleri, imparatorluktaki kaos orta mını daha da büyüttü.
Bunun üzerine Osmanlı yönetimi, 1691- 1695 yılları arasında, harap ve boş yerleri imar edip iskâna açmak için bazı bölgelerde aşiretleri zorla iskân etti.
Ancak bazı aşiretler yerle rini beğenmeyerek iskân edil dikleri mahalleri terk ettiler.
9.“Türkmen” ve “Yörük” ne demektir?
Türkmen is mi Türk aşiretleri nin kökenlerini belirlemek için yabancılar tarafın dan verilmiş bir ad idi. Ancak da ha sonra Türkmen kelimesi aşiretin hayat tarzını yani konar-göçerliğini ifade etmek için kullanıldı.
Türkmenlere, 15. Yüz yıldan itibaren “Yörük” de de nildi. Yörük kelimesi “yürü mek” filinden türetilmeydi ve aşiretlerin konar-göçer yapısı nı belirtmek için söylenirdi.
Bir iddiaya göre, Osmanlı yönetimi Anadolu’daki en bü yük rakipleri Karamanlıların Türkmen olarak ortaya çıkma sı yüzünden, kendi toprakla rında kalan aşiretleri “Yörük” diye niteleyerek Karaman Bey liği ile ortak bir paydayı engel lemek istemişti.
Diğer bir iddiaya göre Anadolu’ya ilk gelen konar göçer Türkler, “Yörük”; ikinci göç dalgasıyla gelenler ise, “Türkmen” olarak nitelen dirilmişlerdi.
Bazı araştırmalarda Yörük ve Türkmenlerin ayrı ayrı ve farklı bir etnik grup gibi gös terilmesi yanlış ve kasıtlıdır. Yörük ve Türkmenler aşiret hayatı yaşayan Türklerdir.
10.Türkmenler göçebe değil miydi?
Osmanlı İmparatorlu ğu topraklarında ya şayan Türkmen aşi retlerinin çoğu göçebe değildi.
Tam olarak yerleşik bir hayat yaşamasalar da, göçebe ler gibi devamlı göç etmezler, sadece yaylak ve kışlak mahal leri arasında gidip gelirlerdi.
Bu yüzden de aşiretlere konar-göçer denilirdi. Aşiret ler, yaylalarda hayvancılık, kışlaklarında ise çiftçilik ya parlardı. Kışlak mahalleri za manla önce mezraya, sonra da köye dönüşmüş ve aşiretler buralara yerleşmişlerdi. Os manlı zamanındaki aşiretler den göçebe karakteri gösteren nadir gruplardan biri, Halep Türkmenleriydi.
BİBLİYOGRAFYA
• Cengiz Orhonlu, Osmanlı İmparatorluğu’nda Aşiretlerin İskânı, İstanbul 1987.
• Yusuf Halaçoğlu, XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991.
•Mehmet İnbaşı, Rumeli Yörükleri, 1544- 1675, Erzurum 2000.
• Paul Wittek, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Türk Aşiretlerin Rolü”, çev. Ercüment Kuran, Tarih Dergisi, Sayı: 17- 18 (İstanbul 1963).
• Faruk Sümer, Oğuzlar/Türkmenler, İstanbul 1981
• Tufan Gündüz, Anadolu’da Türkmen Aşiretleri, Bozulus Türkmenleri 1540- 1640, Ankara 1997.
• Tufan Gündüz, XVII. ve XVIII. Yüzyıllarda Danişmendli Türkmenleri, İstanbul 2005.
• Halil İnalcık, Yürüks, Their Origins, Expansion and Economic Role, Oriental Carpet and Textile Studies I, ed. R. Pinner and W. Denny, Londra 1986.
• Yörükler ve Türkmenler Sempozyumu Bildirileri, Ankara 2000.
• İlhan Şahin, Osmanlı Devrinde Konar-Göçer Aşiretlerin İsim Almalarına Dair Bazı Mülahazalar, Tarih Enstitüsü Dergisi, XIII, İstanbul 1987.
Kaynak : Erhan Afyoncu – Popüler Tarih Dergisi / 56.Sayı / Nisan 2005.
Hazırlayan: Tarihci http://www.tarihcininyeri.net