Sadeleştirerek Anlatmaya Çalışmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sadeleştirerek Anlatmaya Çalışmak etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Kasım 2017 Perşembe

Cumhuriyet Yılları Eğitim Tarihinde Halka Sağlık Bilgisini Sadeleştirerek Anlatmaya Çalışan Bir Eser: Sıhhi Konuşuk (1927) BÖLÜM 1



Cumhuriyet Yılları Eğitim Tarihinde Halka Sağlık Bilgisini Sadeleştirerek Anlatmaya Çalışan Bir Eser:  Sıhhi Konuşuk (1927) BÖLÜM 2 

Ümüt AKAGÜNDÜZ 

Ankara Üniversitesi, 
umutakagunduz1@gmail.com 

Özet 

Hastalıklarla özellikle de salgın hastalıklarla boğuşan yeni devletin temel sıkıntılarından birisi olan iş gücü eksikliği, insan sağlığının önemsenmesinin gerekliliğini belirginleştirerek çeşitli önlemlerle halkın bilinçlendirilmesi ihtiyacını doğurmuştur. 
  1927 yılında Amerikalı bir doktor olan Lorrin Shepard tarafından Gaziantep’te hazırlanan “Sıhhi Konuşuk” adlı eser anlaşılır bir dille sağlık bilgisini kitlelere anlatmaya çalışmaktadır. İstanbul’da Maarif Kütüphanesi tarafından satılan 78 sayfalık eser mukaddime, on altı bab ve fihristten oluşmaktadır. Refahı ve istikrarı sağlıklı bireylerin varlığına bağlayan Shepard, en küçük toplumsal birimden en büyük toplumsal birime kadar sağlık bilgisinin gerekliliğine ve bunun üretime sağladığı katkıya dikkat çekmektedir. On altı konu başlığından oluşan eserin ilk dört başlığında sağlık bilgisi ile vücudun işleyişi ve ihtiyaçları analiz edilirken beş, altı ve yedinci konu başlıklarında ise vücudu etkileyen fiziki, kimyevi ve biyolojik rahatsızlıklara odaklanılarak hararet, rutubet, esrar, nikotin, kafein, mantar ve cilt hastalıkları 
irdelenmektedir. Sekizinci ile on dördüncü başlıklar arasında kalan kısımlarda ise verem, bel soğukluğu, frengi, kuşpalazı, sıtma, çiçek, kızamık, lekeli humma, veba ve tifüs gibi hastalıklar değerlendirilmekte  dir. On beş ve on altıncı konu başlıklarında ise hamile kadınlar ile çocukların sağlığında dikkat edilmesi gereken noktalara odaklanılmakta çeşitli öneriler getirilmektedir. 
Bu düzlemde bildirinin amacı, “Sıhhi Konuşuk” adlı eserden hareketle Cumhuriyet’in ilk yıllarında sağlık bilgisinin halka nasıl ulaştırılmaya çalışıldığını somutlaştırmaktır. Çalışma için öncelikle tarama modeliyle 78 sayfadan oluşan “Sıhhi Konuşuk” adlı eser temin edilerek Osmanlıcadan günümüz Türkçesine transkripsiyonu yapılmıştır. Sonrasında ise söz konusu eserde halk sağlığına ilişkin veriler değerlendirilerek, Türk Eğitim Tarihinin önemli boşluklarından birisine katkı sağlanmıştır. 

Anahtar Sözcükler: Sağlık, hastalık, halk, bilinçlendirme 

Giriş 

Osmanlı Devleti’nden miras kalan sağlık sistemi tıpkı eğitim sisteminde olduğu gibi değişim ve dönüşümün zorlayacılığı ile iç içedir. Devletin çağı yakalayarak kötü gidişatı durdurabilmek için attığı pek çok adım XIX. yüzyılda yeni kurumlar, kanunlar ve kararnameler getirmiş, hem hastalıkları tedavi edebilmek ve hem de yayılmalarını engelleyebilmek için pek çok adım atılmıştır. Bu sürecin 
başlangıcı 1827’de Tulumbacıbaşı Konağı’nda ilk tıp okulu olan “Tıphane-i Amire’nin” II. Mahmut’un konuşmasıyla açılmasıdır (Lewis, 2004, s. 85). 1839’da alınan bir kararla ise hekimbaşılarının sivil alandaki yetkilerinin “Mekteb-i Tıbbiye-i Adliye-i Şahane’ye” devr edilip bilgili ve ahlaklı tıp 
mensupları yetiştirilmesi amaçlanmıştır (Shaw, 2000, s. 78). 1840’da Karantina Teşkliatı’nın kurulması ise süreci hızlandırmıştır. Pek çok salgın hastalıkla uğraşan ülke için “Meclis’i Tahaffuz’un” hayata geçişi önemli bir savunma mekanizması elde edilmesini sağlamıştır (Yıldırım, 1985, s. 1323). 1861’de 
kabul edilen “Tababet-i Belediye İcrasına Dair Nizamname” adlı belge ise doktorların ve ebelerin mesleki tanımlarını yaparak sorumluluklarını ve özlük haklarını belirlemiştir (Çavdar & Karcı, 2014, s. 22). 1871’de kabul edilen “İdare-i Umumiyye Tıbbiye-i Mülkiye Nizamnamesi” ise sağlık hizmetlerinin devlet eliyle örgütleyerek taşraya hekim tayinlerinin nasıl yapılacağını ve hekimlerin görevlerinin nelerden oluştuğunu tanımlamıştır (Aydın, 2000, s. 18-19). 1912’de ülke genelindeki sağlık hizmetlerinin Dahiliye Nezareti’ne bağlı olan “Sıhhiye Müdüriyyet-i Umumiyyesi” tarafından yürütülmesi kararlaştırılırken bir yıl sonra çıkartılan “Vilayet-i İdare-i Sıhhiye Nizamnamesi” ile sağlık alanında ülke çapında bir örgütlenme hedeflenip ve Hükümet Tabibi kavramı oluşturulmuştur (Dirican, 1993, s. 541). 1916’da ise sağlık hizmetlerini yönetme yetkisi “Sıhhiyye-i Müdüriyyet-i Umumiyyesine” verilerek Dahiliye Nezareti’nin adı “Dahiliye ve Sıhhiyye Nezareti” olarak değiştirilmiştir (Gürsel, 1998, s. 12). 
Cumhuriyet kurulduğu yıllarda 1911’den beridir süren savaşların yarattığı sağlık sorunları ülkenin her köşesinde hissedilmektedir. Anadolu insanı ekonomik olarak zayıflamış özellikle sağlık sorunları halkı kırıp geçirmiştir (Aydemir, 2001, s. 47). 1920’de “Sağlık ve Sosyal Yardım Bakanlığı” kurulmuş 1921’de ise Refik Saydam bu kurumun başına atanmıştır. 1937 yılına kadar belli aralıklar hariç bu 
görevi yerine getiren Refik Saydam önemli başarılara imza atarak Türkiye’deki sağlık örgütlenmesinin öncüsü olmuştur. 14 yıl 6 ay görevde kalan Saydam, Cumhuriyet tarihinin en uzun hizmet veren sağlık bakanı olmuştur (Uzluk, 1958, s. 339). Refik Saydam dönemini diğer dönemlerden ayıran esas fark sağlık teşkilatlanmamızın temelini oluşturan pek çok yasanın onun döneminde 
yürürlüğe konmuş olmasıdır. 1923’te başlamak üzere hazırlanan 50’ye yakın yasa sağlık sisteminin kuruluşunu ve örgütlenişini yönlendirmiştir (Dr.Refik Saydam Ölümünün 40. Yılı Anısına, 1982). Bu çerçevede Cumhuriyet’in sağlık politikasında ülkenin her türlü idari noktasına sağlık olanaklarını ulaştırmak, sağlık çalışanı sayısını arttırmak, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla savaşmak, hastaneler açmak, halkı bilgilendirmek temel hedefler olarak belirlenmiştir (Özpekcan, 1999, s. 98-99). 1923’te 554 hekim, 560 sağlık memuru, 136 ebe, 69 hastabakıcı ve 4 eczacıdan oluşan bakanlığın en temel sorunu doktor yetiştirebilmek olmuş 1924’ten itibaren tıp öğrencileri için yurtlar açılarak barınma ve giyinme sorunları giderilmeye çalışılmıştır (Tekin, 2011, s. 42). Ülke genelinde hastalıklarla mücadele edebilmek için birbiri ardına teşkilatlarda kurulmuştur. Bu teşkilatların bazıları ülke düzeyinde bazıları ile bölgesel düzeyde kalmıştır. “ Sıtma Savaş Teşkilatı ” tüm ülke düzeyine yayılırken frengi 
Karadeniz, trahom ise Adana ve Güneydoğu Anadolu illeri ile sınırlı kalmıştır. 

Maddi yetersizlikler nedeniyle vereme karşı özel bir teşkilatlanma gerçekleştiril memiş  beraber sanatoryum ve dispanserle mücadele yürütülmüştür (Aydın, 2002, s. 190). Cumhuriyet’in ilk yıllarında sağlık alanında atılan adımlar ülke geneline yayılmış olan sistemsizliği kanunlar, kurumlar ve bireyler aracılığıyla çözümlemeye çalışırken halkı bilgilendirmeyi hedefleyen eserler de bir taraftan kendisini göstermiştir. Çalışmadaki amacımız bu eserlerden bir tanesi olan Sıhhi Konuşuk üzerine kurgulanmıştır. Buçerçevede Sıhhi Konuşuk adlı çalışmadan hareketle Cumhuriyet’in ilk yıllarında sağlık alanında yapılan çalışmaların halka uzanan boyutlarından bir tanesinin irdelenmesi amaçlanarak sağlık alanında atılan adımlara dair somut bir örnek ortaya çıkartılmaya çalışılmıştır. 

Yöntem 

Nitel bir araştırma olan bu çalışmada tarama modeli kullanılmıştır. Doktor Lorrin Shepard tarafından 1927 yılında çıkartılan “Sıhhi Konuşuk” adlı eser arşivlerden taranarak bulunmuştur. Söz konusu eser, transkripsiyonu yapılarak günümüz Türkçesine sadeleştirilmiştir. Sonraki süreçte “Sıhhi Konuşuk” adlı eserin her bir bölümüne ilişkin kısa açıklamalarda bulunulmuş, bazı bölümlerinde ise verilerin 
anlaşılırlığını artırmak amacıyla doğrudan alıntılara yer verilmiştir. Çalışmada “Sıhhi Konuşuk” adlı eser incelenirken daha detaylı bilgi vermek ve yazıldığı dönemi aydınlatmak amacıyla ikincil kaynaklardan da yararlanılmıştır. 

Bulgular 

Doktor Lorrin Shepard*105 tarafından 1927 çıkartılmış olan “Sıhhi Konuşuk” adlı eser giriş, on altı bab ve fihristten oluşmaktadır. Gaziantep’te yazılıp İstanbul Maarif Kütüphanesi’nde satışı yapılan “Sıhhi Konuşuk’un” alt başlığında “Halkın Anlayabileceği Sade Bir Lisanla Yazılmış Hıfzıssıhha Hakkında Ameli Malumata Havidir.” yazmakta olup son sayfasında “Altın Kitaplar” başlıklı bir reklam bulunmaktadır (Shepard, 1927, s. Kapak). Alt başlıktan da anlayacağımız üzere düz, sade bir anlatımı tercih eden çalışmada herhangi bir resim kullanılmamış olup okuma-yazma bilen kitlenin bilgilendirilme si  hedeflenmiştir.   Eserin giriş kısmında bulunan şu paragraf bizlere çalışmanın kaleme alınmasının altında yatan nedenleri somutlaştırmaktadır : “Dünya’ya faydalı bir insan olabilmek ve hayatın lezzetini, zevkini tamamıyla alabilmek için en mühim şeylerden biri sıhhattir. Sıhhatte olmayan bir adam kendine düşen yapılması şart ve elzem olan vazifeleri hakkıyla ifa edemez. Hayatın birçok kıymetli zevklerinden vazifelerinden mahrum kalmaya mecbur olur. Çünkü fikrin selameti servet, ilim, terakki ve mesud hayat sıhhat ile kaimdir. Bu sebepten hıfzıssıhha kaidelerine riayet etmekle her ferd istikbali refah ve saadeti için en büyük hizmeti etmiş olur” (Shepard, 1927, s. 4). On altı bölümde oluşan eserin her bir bölümünde sağlıkla ilgili farklı konulara  değinilerek hangi yöntemlerle sağlığın korunabileceği anlatılmıştır.

Bu noktada bölümler hakkında kısaca bilgi vermek içeriği analiz etmeye başlamadan önce oldukça yararlı olacaktır. 

*105 Kökleri 1880’li yıllara dayanan Shepard ailesi uzun yıllar Gaziantep’e hizmet etmiştir. 1882’de Gaziantep’e gelen Fred Shepard Gaziantep Amerikan Hastanesinin başhekimliğini yapmıştır. 1890’de doğan ve gençliği Gaziantep’te geçen Lorrin Shepard’da Amerika’da tamamladığı tıp eğitimi sonrasında Gaziantep’e dönüp hastanenin başhekimliğini üstlenmiştir. 1928-1957 yılları arasında İstanbul Amerikan Hastanesi’nin başhekimliğini yapan Lorrin Shepard hastanenin gelişimine çok katkıda bulunmuştur. 1960’da ABD’ye dönen Lorrin Shepard 1983’te vefat etmiştir. Lorrin Shepard’ın oğlu olan Barclay Shepard da 1996-2001 yılları arasında Gaziantep Amerikan Hastanesi’nin başhekimliğini yapmıştır. 

Birinci Bab’da sağlık kurallarına uymanın katkılarına odaklanılırken İkinci Bab’da bir makinenin çalışabilmesi için nasıl çeşitli kaynaklara ihtiyaç varsa vücudun işleyebilmesi için de su, hava ve besin gibi kaynaklara ihtiyaç duyduğu anlatılmakta dır. Üçüncü Bab’da vücudun sağlığı için idman, çalışma, dinlenme ve temizliğin önemine Dördüncü Bab’da ise vücudun sağlığını bozan ve onu kuvvetlendiren noktaların neler olduğuna işaret edilmektedir. Beşinci Bab’da sıcak, soğuk, rutubet gibi fiziki etkenlere odaklanılarak vücudun bunlardan nasıl korunabileceği irdelenmektedir. Altıncı Bab’da afyon, esrar, nikotin, kafein, bayat gıdalar ve zehirli mantarlar gibi kimyevi etkilerden Yedinci Bab’da ise mantar ve cilt hastalıklarından bahsedilmektedir. Sekizinci Bab’da verem hastalığı hakkında bilgi verilerek bu hastalığın nasıl bulaştığı ve nasıl tedavi edilebileceği, Dokuzuncu Bab’da bel soğukluğu hastalığının nasıl meydana geldiği ve nasıl tedavi edilebileceği, Onuncu Bab’da frengi mikrobu hakkında bilgi verilerek bu hastalığın nasıl bulaştığı ve nasıl tedavi edilebileceği anlatılmaktadır. On Birinci Bab’da kuşpalazı, veba, tetanoz, kolera ve kuduzun nasıl meydana 
geldikleri ve nasıl tedavi edilebilecekleri, On İkinci Bab’da ise sıtmanın ekonomik ve toplumsal sorunlara katkıları ve nasıl kontrol altına alınabileceği, On Üçüncü Bab’da o dönem nasıl oluştuğu bilinmeyen çiçek, kızamık, suçiçeği, lekeli humma ve tifüsün nasıl bulaştıkları ve nasıl tedavi edilebilecekleri, On Dördüncü Bab’da ise solucan kurtçuk gibi vücutta yaşayan hayvanların etkileri  anlatılmaktadır. On Beşinci Bab’da hamile kadınların sağlığı hakkında bilgi verilerek hamilelik sürecinde dikkat edilmesi gereken noktalardan bahsedilirken On Altıncı Bab’da bebeklerin ve küçük çocukların sağlıklarında nelere dikkat edilmesi gerektiği üzerinde durulup her türlü hastalıkta doktora başvurmanın gerekliliğine işaret edilmektedir. 

Bireysel sağlık ile toplumsal sağlık arasında bağlantı kuran Lorrin Shepard’a göre değişen dinamikler düzleminde insani ilişkilerin artması ister istemez sağlığı da gündeme taşımıştır. Mesela birey olarak bir makinistin hastalanması kaza riskine kapı aralayıp toplumsal sorunlar yaratabilmektedir. Bu çerçevede bir milletin, bir toplumun sağlığı ona göre doğrudan doğruya bireylerin sağlığı üzerine 
kurgulanmıştır. Birisi hastalıklarla uğraşırken diğeri her türlü hastalığı kontrol altına almış iki köy karşılaştırıldığında sağlıklı köyün hastalıklarla uğraşan köyden çok daha fazla tarımsal üretim yapabileceği aşikârdır (Shepard, 1927, s. 4). Shepard’a göre bireyin sağlık bilgisine sahip olmasının toplumsal yaşama ciddi katkıları vardır. Ebeveynlerin sağlık kurallarına riayet ettikleri bir ortamda 
daha sağlıklı çocuklar yetişeceğinden milletin geleceği sağlam ayaklar üzerinde yükseltilmiş olacaktır (Shepard, 1927, s. 4). Aslında sağlık kavramının temel hareket noktası sadece yenilenlere ya da içilenlere dikkat etmek ile alakalı değildir. Sağlık için her şeyden daha önemli olan kişinin iradesine ve zihnine hakim olabilmesi yani kontrolü tamamen kendi elinde tutabilmesidir. Ünlü bir sağlık tesisinin sahibi olan William Moldovan adli kişi bu durumun dikkat çekici örneklerinden birisidir. Yetmiş dokuz yaşında olmasına rağmen genç, orta yaşlı herkesi idmanlarda terleten Moldovan sağlığının altında yatan temel kaideyi şu şekilde anlatmakta: “Sıhhatli olmanın yegane çaresi nefse hakim olmakla 
kaimdir. Fikir ve irademin vücudum üzerine tamamen hakim olduğumu iddia edebilirim. Vücudum fikrimin esiridir. İrademin emr ettiği şeyleri yapar ve nefsime tabi olmadığından dolayı daima hal-i sıhhatte ve kuvvetli yaşarım.” (Shepard, 1927, s. 6). Shepard’a göre kişinin iradesine hakim olup fazla yemek yememesi yararlı olmakla beraber temel sağlık bilgisi hakkında bilgilenmiş olması da bir o kadar yararlıdır. Tabii sadece bilgi sahibi olmak yeterli değildir, bilgi sahibi olmaktan daha önemli olan nokta o bilgiyi uygulayabilmektir (Shepard, 1927, s. 7). Bu çerçevede sağlık konusunda dikkat edilmesi gereken ilk nokta, vücuda yaşayabilmesi için gereken kaynakları düzenli bir şekilde temin etmektir. Örneğin bir insanın vücudu için gerekli olan ilk kaynak havadır. Yemek yemeden otuz kırk gün yaşayabilen bir insan havasız yarım saat bile var olamadığından temiz, saf hava teneffüs etmek oldukça önemlidir. 

“Dışarıya verdiğimiz her nefes içimizdeki havayı def eder. Birçok insanların kapalı bir oda dahilinde uzun müddet bulunmaları bu odanın havasını dışarıya verdiğimiz zehirli maddelerle doldurur. Böyle bir havayı teneffüs etmek vücudu zehirler. Binaenaleyh sıhhatte olmak için kabil olduğu kadar açık havada bulunmak, oturduğumuz odaların havasını sık sık tebdil etmek, pencereleri açmak şarttır” (Shepard, 1927, s. 8). Vücudun büyük çoğunluğunu oluşturan su ise ikinci önemli kaynak olup onsuz da yaşayabilmek mümkün değildir. Shepard’a göre burada gözden kaçırılmaması gereken sadece yemek sırasında içilen su ile yetinmemek uyanıldığında, gündüz yemekleri sonrasında ve yatmadan önce en az ikişer bardak su içmektir. Suyun temizliği de pek çok hastalığın önüne geçtiğinden sık sık göz önünde bulundurulmalıdır (Shepard, 1927, s. 9-10). Hava ve sudan sonra insan vücudunun sağlığı için şart 
olan üçüncü kaynak ise besindir. Ancak yazara göre özen gösterilmesi gereken husus besine ulaşılabilirliğin artışı nedeniyle gereğinden fazla yememektir. Örneğin çok fazla et yemenin vücuda yarardan çok zararı bulunmakta, eti hazım etmeye çalışan böbrekler gereksiz yere yorulmaktadır. Eti az yemekle beraber mide sağlığı için ise sebze ve meyve tüketim arttırılmalıdır (Shepard, 1927, s. 10-11). “Eti az yemek ne kadar mühim ve dikkat olunacak bir mesele ise gerek taze, çiğ gerekse pişmiş sebze ve meyvelerden de o kadar bol bol yemek lazımdır. Çünkü bunlar midenin mülayemetine hidmet ederler. Ve vitamin denilen maddeleri temin ederler. Vitaminler sıhhat nokta-i nazarından pek mühim maddelerdir. Çünkü bunların noksan olması iştahsızlık ve birtakım hastalıklar vücuda getirir.” (Shepard, 1927, s. 11). Elbette ki besinleri düzgün bir sıra ile tüketmek, ağır ağır çiğnemek ve midenin dinlenmesi için yemek saatleri arasında bir şeyler tüketmemek de sağlığımız için belirleyicidir (Shepard, 1927, s. 12). Temiz hava, su ya da besinlere dikkat edilmesi gerektiği gibi vücudun çalışmasına, hareket etmesine ve temizliğine de özen gösterilmelidir. İşlemeyen demirin paslanması gibi hareket etmeyen vücutta ne sağlıklı ne de 
zinde olabilir, en başta hareket eden bedende kan dolaşımı hızlanacağından zehirli maddelerin vücuttan atılması sağlanır (Shepard, 1927, s. 13). Shepard’a göre çiftçilerin, çobanların ve ormancıların diğer insanlardan daha sağlıklı olmaları bir rastlantı değildir. “Açık havada işleyen kimseler, çiftçiler, çobanlar ve ormancılar sıhhatçe en bahtiyar kimselerdir. Keşke her kimse günde iki saat açık havada vücudunu biraz yoracak kadar çalışmaya ve idman etmeye mecbur olsaydı sıhhat-i umumiyye için ne büyük bir nimet olurdu. İşleri açık havada olmayan kimselerle ve çalıştıkları esnada bedeni hareketlerde bulunmayanları  sağlamlaşmak ve çabuk ihtiyarlamamak isterlerse her gün açık havada idman yaparak vücutlarını biraz yormaları şarttır”. Tabii vücudun bir sınırının olduğu da unutulmamalı bu nedenle ilk yorgunluk hissinde mutlaka dinlenilmeli, geceleri geç yatılmamalıdır. Her akşam erken saatte yatıp erken saatte kalkmak ve uyuduğumuz yerin havasının temizliğine özen göstermek sağlıklı bir uyku için şarttır (Shepard, 1927, s. 15). 

Beden sağlığı için dikkat edilmesi gereken bir başka husus ise temizliktir. 
Dışarıdan gelen tehditlere doğrudan maruz kalan derimiz vücutta oluşan zehirli maddelerin bir kısmının dışarı atılmasına yardımcı olur. Bu nedenle iki üç haftada bir hamama gitmek cilt sağlığı için yeterli olmayıp haftada bir kere yarım saat veya her iki üç günde bir on beş dakika yıkanılmalıdır. Shepard cilt bakımından sonra ağız ve diş sağlığının da öneminden bahsederek dişleri her sabah ve 
akşam ovmanın yararlarına işaret edip, macun olmadığı zamanlarda suya dörtte bir oranında sirke katılabileceğini söylemektedir (Shepard, 1927, s. 16). 

Shepard’a göre insanoğlu tarih boyunca giriştiği mücadelede aslan, kaplan gibi güçlü, iri rakiplerini alt etmeyi başarırken daha küçük canlılar karşısında savunmasız kalmıştır. 

Bu ufak canlılara karşı ayakta kalabilmenin yolu ise vücudun direncini arttırabilmektir. Örneğin vücudun güçlü olabilmesi için ısısı otuz yedi olmalı, hararetin vücuda yayılması önlenmelidir. Tabii fazla sıcak kadar fazla 
soğukta zararlıdır. Soğuğa maruz kalan vücutta kan akışı yavaşlar ve üşüme başlar. “Cildin azam, kabiliyetini hüsn-i muhafaza ve bu sayede soğuktan müteessir olmamasını temin için vücudu sık sık soğuk su ile yıkayıp kuru bir havlu ile ovmak çok faydalıdır. Kış mevsiminde böyle yapılırsa pek az nezleye tutulur. Soğuğa karşı ikinci müdafaamızda bedendir. Soğuk bir mahalde bir müddet hareketsiz oturursak üşümeye başlarız. Vücud birçok sebeplerden dolayı tabii hararetini muhafaza edemez. Bu cihetten pek sıcak mahallerde uzun 
müddet durmak iyi bir hareket olmadığı gibi soğuk yerlerde fazla müddet ve bi-hareket kalmak muzırdır” (Shepard, 1927, s. 20). Sıcak, soğuk gibi rutubete de dikkat edilmelidir. Rutubetli ortamlarda üreyen pek çok mikrop vücudun direncini düşürmektedir. Bu nedenle mikropları öldüren güneş ışığına 
ulaşmak çok önemlidir. “Rutubetli mahallerde ve evlerde oturmanın ne kadar muzır olduğunu yukarıda izah etmiştik. Evin altında tavanı tahta olmak şartıyla evin güneşliğinde bir bodrum mahzen bulundurmak evi rutubetten kurtarmak için çok iyi bir usuldür. Bununla beraber rutubete karşı çare-i müdafaa güneştir. Bundan dolayı güneşin evlerimize her gün bir müddet girmesini temin etmek rutubete karşı en iyi çaredir” (Shepard, 1927, s. 22). Vücudu etkileyen pek çok kimyevi madde bulunmakla beraber afyon, esrar, tütün, kafein ve alkol en tehlikelileridir. Çiğnenen ya da tütün gibi içilen afyon ilk olarak zihin üzerinde bir baygınlık ve rahatlama hissi yaratır, ancak bir süre sonra iştahsızlık ve bulantının etkilediği vücut güçten düşerek afyonun esiri haline gelir. Sigarada bulunan nikotin adlı maddenin saflaştırılmış tek bir damlasının vücuda etkileri muazzamdır. Kalbi zayıflatan bu madde boğazı ve akciğeri tahrip ederek solunum sistemine zarar verir. Özellikle çocuk yaşta içilen sigara cücelik ve zayıflığa yol açar. Kahvede bulunan kafein ise çok tüketildiğinde huzursuzluk ve hazımsızlık yaratan özellikle çocuklara ve gençlere etki eden bir maddedir. Shepard kahvenin ve çayın ölçülü miktarda tüketilmesini tavsiye etmektedir. Ona göre bu kimyevi maddeler içinde insana en fazla zarar veren ise alkoldür. Bu içecek zihni baskılayarak kişinin irade kaybına, yerli yersiz konuşmasına sebep olurken mideyi allak bullak eder. Öyle ki uzun müddet alkol içilmesinin böbreklere ve karaciğere etkisi kişinin ölümüne kadar gidebilir. Bütün bunların yanında çok alkol kullananlar fiziki dirençleri azaldığından nezle, grip ve 
zatürre gibi hastalıklara daha kolay yakalanırlar (Shepard, 1927, s. 25-26). Shepard alkol kullanımı ile ilgili olarak şunları da eklemektedir: “Az istimalin muzır olduğunu ispat edildikten sonra bittabi çok kullanılması sarhoş oluncaya kadar içilmesinin vücuda müthiş ziyan vereceği katidir. Az içerim diyenlerin 
ekseriya ifrata gittikleri görülür. Sarhoşluk pek fena derecede zehirlenmek, aklını ve iradesini gaypetmek demektir. Sarhoşluk vücuda ağır bir zorbadır ve birçok fenalıkların başıdır. Vukua gelen cürümlerin, cinayetlerin birçoğu sarhoşlukta icra olunur. Bundan dolayı bu zehir yalnız içenin sıhhatine bozmakla kalmaz 
ailesinin, akrabasının ve komşularının da refah ve saadetini ihlal eder” (Shepard, 1927, s. 27). 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR


***