Sinan MEYDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Sinan MEYDAN etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ocak 2018 Perşembe

Atatürk’ü Anlama Yöntemlerinden Biri

Atatürk’ü Anlama Yöntemlerinden Biri


Sinan MEYDAN, 
Atatürk’ün Yurt Gezileri
“ Bütün Dünya ”, Mayıs 2015
sinanmeydan@butundunya.com.tr


Atatürk’ü anlamak hem zor hem kolaydır. Zordur, çünkü Atatürk bir dahidir ve dâhilerin kendilerine özgü bir düşünce sistematiği, kendilerine özgü bir yaşam matematiği vardır. İşte bu dehadan doğan “özgünlük” onu anlamayı zorlaştırır. Kolaydır, çünkü Atatürk tüm ömrünü ulusuna adamış “halkçı” bir düşün ve eylem önderi olarak hep halktan biri, hep halkla iç içedir. Bu nedenle doğrudan halka yönelik söylem ve eylemleri halkın anlayacağı sadelikte, açıklıkta ve netliktedir.

Doğrusu Atatürk’ü iyi anlamak için bir hayli çaba harcamak; onun hakkında çok okumak, çok araştırmak gerekir.

Bu işin kolay bir yolu yok mudur? Tabi ki vardır! Örneğin, Atatürk’ü doğru anlamanın pratik yollarından biri onun yurt gezilerini incelemektir. Atatürk’ün her hangi bir yurt gezisine şöyle bir göz atmak bile onunla ilgili önemli ipuçları verecektir.

Atatürk hem “kurtuluş”, hem “kuruluş” savaşını halkın ayağına giderek, halkla görüşerek, halkın nabzını yoklayarak kazanmıştır.


Atatürk, Türk Bağımsızlık ve Aydınlanma Savaşı’nın başkomutanı olarak sürekli halkın içinde, halkla birliktedir. I. Dünya Savaşı’ndan hemen sonra Kasım 1918’den hayata gözlerini kapadığı Kasım 1938’e kadar Anadolu’yu köy köy, kasaba kasaba gezmiştir. Adana’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Samsun’a, Samsun’dan Havza’ya, Havza’dan Amasya’ya, Amasya’dan Erzurum’a, Erzurum’dan Sivas’a, Sivas’tan Ankara’ya devam eden “Kurtuluş Yolcululuğu”, Cumhuriyet döneminde yerini İzmir, Eskişehir, İzmit, Adana, Bursa... şeklinde devam eden “Kuruluş Yolculuğu”na bırakmıştır. Atatürk hem “kurtuluş”, hem “kuruluş” savaşını halkın ayağına giderek, halkla görüşerek, halkın nabzını yoklayarak kazanmıştır.

Atatürk’ün yurt gezileri, onun nasıl bir Türkiye yaratmak istediğini bütün çıplaklığı ile gözler önüne sermesi bakımından da çok önemlidir. Şimdi gelin Atatürk’le bir yurt gezisine çıkalım! Örneğin, Adana gezisinde ona eşlik edelim!

Adana Belediyesi 5 Ocak 1925’te yapılacak Kurtuluş Bayramı törenine Atatürk'’ü de davet edip hemşehrilik belgesi vermek istemiştir. Bu törene gelemeyen Atatürk, 13 Ocak’ta Adana’ya uğrayıp oradan Dörtyol’a geçmiş, 17 Ocak’ta da üç günlük ziyaret için tekrar Adana’ya dönmüştür. Eşi Latife Hanım’la birlikte 17-19 Aralık tarihileri arasında artık hemşehrisi olduğu Adana’yı dolaşmaya başlamıştır.

Atatürk Adana’da ilk ziyaretini Orduevi’ne yapmış ve buradaki küçük kitaplıkla ilgilenmiştir. Sonra Ziraat Sergisi’ni gezmiş ve tarım aletleri hakkında bilgi almıştır. Daha sonra geleneksel cirit müsabakalarını izlemistir.

Atatürk Adana’da kaldığı günlerin ilk gecesinde Türk Ocağı’nın düzenlediği müsamereyi görmüştür.

Kendisine ayrılan özel locada izlediği bu gösteriden memnun kalmış, oyuncuları alkışlamış, ama Türk Ocağı yetkililerine, bir daha böyle bir etkinliğe çağırdıklarında kendisine loca ayrılmamasını, halktan biri olarak halk arasında oturmak istediğini ifade etmiştir. O, dünya tarihinde kendisine yönelik özel ayrıcalıkları reddeden çok az sayıdaki liderden biridir.

Üçüncü gün Ziraat Mektebi’ni ve bu mektebin yakınındaki Topçu Kışlası’nı ziyaret etmiştir. Atatürk Ziraat Mektebi’nde yaptığı konuşmada şunları söylemiştir: “Bölgenizin iyi bir tarım memleketi olduğu herkesçe malumdur. Tarımda ekonomik ve modern usullerin uygulandığını yakından gördüğüm için sevinçliyim. Benim size önereceklerim şunlardır: Çalışmalarınızı mükâfatlandırmak istiyorsanız zamanlarınızı boş geçirmeyiniz; iyi bir çiftçi, çağdaş ilerlemeyi bilen bir ziraatçi olmalısınız. Bu alanda sağlam adımlarla ilerlemelisiniz.”

Atatürk daha sonra Adana Erkek Lisesi’ne gitmiştir. Müdür Ragıp Nurettin (Ege)’den okul, öğrenci ve ders programları hakkında bilgiler almıştır. Bu sırada 10. Sınıfın edebiyat dersine girmiştir. Öğretmen ünlü edebiyatçı Nurullah Ataç’tır. Atatürk öğrencilere yönelttiği sorulara aldığı yanıtlardan memnun kalmış, Nurullah Ataç’a teşekkür etmiştir.



Lise’den sonra Kız ve Erkek Öğretmen Okullarına uğramış, yönetici, öğretmen ve öğrencilerle görüştükten sonra o gün Adana’dan ayrılmıştır. Ayrılırken Adanalılara şöyle seslenmiştir: “Adana’yı çok iyi buldum. Burada artık irticanın, kara kuvvetin yeri yoktur. Adana’nın temiz ve lekesiz halkı, iyi ile kötüyü seçmekten aciz değildir.”

Atatürk’ün bu üç günlük Adana ziyaretinin belli başlı durakları hem Atatürk’ü tanımak, hem de Atatürk’ün nasıl bir Türkiye görmek istediğini anlamak için çok önemli ipuçları vermektedir.

Atatürk’ün Adana’da ziyaret ettiği yerleri tekrar hatırlayalım: 1. Orduevi ve Orduevi Kitaplığı 2. Ziraat Sergisi 3. Türk Ocağı, 4. Müsamere 5. Cirit müsabakaları 6. Ziraat Mektebi 7. Topçu Kışlası, 8. Erkek Lisesi 9. Kız ve Erkek Öğretmen Okulları.

Atatürk, bu ziyaretleriyle orduya, eğitim öğretime, tarımsal üretime, sanata ve spora önem verdiğini göstererek halkın dikkatini ve ilgisini buralara çekmek istemiştir.

Atatürk yurt gezileriyle bir anlamda yaptığı devrimi halkın ayağına götürmüştür. Örneğin Kılık Kıyafet Devrimi için Kastamonu’ya, Harf Devrimi için de Tekirdağ’a gitmiştir. Gittiği yerlerde halka, kurmak istediği “Yeni Türkiye” yi bizzat anlatmış; ziyaret ettiği yerleri özenle seçerek, hangi kurumlara, hangi değerlere önem verilmesi gerektiğini halka bizzat göstermiştir.

Emperyalizme, sömürüye karşı “tam bağımsızlık”, geri kalmışlığa, medeniyetsizliğe karşı “çağdaşlık” parolasıyla yola çıkan Atatürk, ziyaret ettiği savaş yorgunu ve yoksul, ama bir o kadar da gururlu ve yeni baştan kurulmaya çalışılan Anadolu kentlerinde “tam bağımsızlığa” ve “çağdaşlığa” vurgu yapmaya özen göstermiştir. Bu nedenle gittiği her yerde eğitim, kültür-sanat, tarım ve sanayi kurumlarını ziyaret etmiş; özellikle gençleri, kadınları, köylüleri ve çiftçileri, öğretmenleri, sanatçıları, din adamlarını görmek istemiş, önce onlarla görüşmüştür.

Atatürk yurt gezilerinde yaptığı konuşmalarda bağımsızlık, akıl ve bilim eşliğinde çağdaşlaşma (uygarlaşma), ulusal egemenlik (cumhuriyetçilik) ve laikliğe vurgu yapmış ve ulusal kültürün yükseltilmesi ile her bakımdan yerli üretimin artırılmasından, ekonomik kalkınmadan söz etmiştir. Altını çizdiği iki temel değer; us (akıl) ve say (emek/çalışma)’dır.

Cumhuriyet’in ilk yıllarındaki yurt gezilerinde özellikle vurgu yaptığı iki konudan biri “ulusal egemenlik”, diğeri de “kara kuvvet” dediği “irtica” tehlikesidir.

Örneğin, Kurtuluş Savaşı’nın hemen sonunda 15 Ocak 1923’te Eskişehir ziyaretinde halka, “Milletimiz fakir düşmüştür. Memleketimiz harap olmuştur. Bu fakirliğin ve haraplığın çeşitli nedenleri vardır. Bunların en önemlisi iktisadi konularda geriliğimizdir...” diye seslenmiştir.

18 Ocak 1923’te de İzmit’tedir. İzmit’te “ulusal egemenliğe” ve “irtica tehlikesine” vurgu yaptığı konuşmasında şunları söylemiştir:

“Büyük Millet Meclisi Halifenin değildir, olamaz, Büyük Millet Meclisi yalnız ve yalnız Milletindir.”

“Ölmüş sanılan milletimiz yeniden bunca hayat kabiliyetini göstererek, kadınlarıyla çocuklarıyla el ele vererek dünyada var olduğunu ispat eden harikalar göstermiş ve bunun kesin sonucu olarak Lozan Konferansına davet olunmuştur. (...) Büyük Millet Meclisi halifenin değildir, olamaz, Büyük Millet Meclisi yalnız ve yalnız milletindir. Milletin seçtiği vekillerden oluşur. Bu meclis yalnız ve yalnız milletin emrine itaat etmek zorundadır. İsmi ve makamı ne olursa olsun millet bu hakkını bir kişiye vermez.”

“Şurasını açıkça söylemek gerekir ki, bu milletin üç buçuk seneye sığdırdığı dava çok büyüktür. Bunu sindirmek için kuvvetli akıl ve hafıza gerekir. Fransızlar Büyük İhtilali geri döndürmek için tam bir asır çalışmışlardır. Hayat felsefesinin garip bir görünümüdür ki, her yararlı ve yeni şeye karşı mutlaka bir kuvvet çıkar. Buna bizim lisanımızda irtica derler. İşte bu irticanın yok edilmesi için gereken önlemleri önceden almış olmak gerekir. Bütün millet emin ve rahat olsun ki, inkılâbı yapanlar, bu gibi olumsuz kuvvetleri çıktığı noktalarda yok edecek güç, yetenek ve önlemlere sahiptirler.”

23 Ocak 1924’te Bursa’da yine “irtica tehlikesi”nden söz etmiştir:

“Milletimiz üç buçuk senelik bir zamana sıkıştırılamayacak çok büyük bir inkılâp yapmıştır. Gerçekten asırlardan beri uymaya çalıştığımız bir idare şeklinin dışına çıkarak dünyada eşi bulunmayan bir devlet kurduk. Fakat bu yenilenmenin mutlaka ters bir hareketi gerektirdiğini hatırımızdan çıkarmamak gerekir. Bu harekete özel deyimle irtica derler. Yaptığımız işler ve aldığımız sonuçlara göre bu gibi gerilemeler her zaman beklenilebilir.” “Milletimizi şimdiye kadar söylediğim sözlerle ve hareketlerimle aldatmamış olmakla gururluyum. ‘Yapacağım, yapacağız, yapabiliriz’ dediğim zaman onların gerçekten yapabileceğine inanmıştım. Şimdi de milleti rahata, ileriye, memleketi medeniyete götürmek için var olan yeteneğimizi göz önüne alarak ‘Bunu da yapacağız’ diyorum”.

Evet! Aslında Atatürk, her şeyden önce Türk milletini, aklına koyduğu her faydalı işi “yapabileceğine” inandırmış; millete “yapabilme / başarabilme inadı” kazandırmıştı.

Atatürk’ün yurt gezilerinin önemli bir bölümü Anadolu’da çağdaş kurumların açılışlarına yöneliktir. Atatürk Anadolu’nun dört bir yanında Cumhuriyet’in çağdaş kurumlarının açılışını yaparak kelimenin tam anlamıyla devrimci kalkınmaya kaldıraç olmuştur. Örneğin, Ankara Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi’nin açılışına katılarak Anadolu’nun tarihsel köklerine sahip çıkmak, Nazilli Sümerbank Basma Fabrikası’nı açarak devletçi sanayileşmenin önemini dosta düşmana göstermek istemiştir. Bu konuda çok sayıda örnek verilebilir.

Yurt Gezilerinden Atatürk’ü tanımak isteyenler için kaynak: Mehmet Önder, Atatürk’ün Yurt Gezileri, İş Bankası, İstanbul, 1998. Ayrıca Komisyon, Atatürk’ün Bütün Eserleri, (30 cilt). Kaynak Yayınları, İstanbul 2002-2012.


“Efendiler, 
 Aziz Milletime şunu tavsiye ederim ki, Bağrında yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, Vicdanındaki Aslî cevheri çok iyi tahlil etmek Dikkatinden bir an Feragat etmesin”


***