Tuğrul Keskingören etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tuğrul Keskingören etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Ağustos 2015 Çarşamba

ADALETE SESLENİŞ BÖLÜM 10

              ADALETE  SESLENİŞ  BÖLÜM 10



Savaşman’ın Kitabı!


Sorgusunda Sabahattin Savaşman’ın pişmanlık duyduğunu, bu utançla yaşamayacağını, yaşarsa kitap yazacağını söylediğini belirtmiştim.
Savaşman sözünü tuttu ve yazdıklarını Doğu Perinçek’e verdi. Perinçek’in desteği ile AYDINLIKÇILARIN “Kaynak Yayınları”nda basılıp “3. Adam Anlatıyor MİT CIA İlişkisi” ismiyle kitap yayınlandı. Tuhaflığı kitabın “İçindekiler” sayfasına bakınca göreceksiniz. Kitapta Savaşman’ın anılarından ziyade Doğu Perinçek’in savunması yer almış...

İÇİNDEKİLER ÖNSÖZ – 7,
I- MİT'İN ÜÇÜNCÜ ADAMI SAVAŞMAN'IN ANILARI
Jimmy'le Tanışmamız – 11
ClA'yla Temas - 16
Teşkilât-İsrail-İran Üçgeni - 21
Teşkilât'ın Ordudan istihbarat Elde Etmesini Sağladım - 25
Cunta'yla Karşı Karşıya - 29
İşkence - 33
Yakalanışım - 36
II-SAVAŞMAN OLAYI (Mehmet Eymür'ün Anıları) - 40
Fabrikatör - 54
III-DOĞU PERİNÇEK'İN "EYMÜR'ÜN ANILARI”NA YANITI
Altı Karşılaşma - 71
Savaşman, ClA-MİT işbirliğini sergiledi - 72
CIA'nın "Our Boys"unun Hedefiydik - 73
ABD Tutmazsa İngiltere - 74
O da olmadı, Almanya - 75
Olmadı. "FKÖ Casusu" - 76
Hep ABD ile Özal'la Birlikte - 77
Eymür'ün Doğruları - 78
Hiram Bey'in Körfez Politikası - 78
Eymür Niçin Piyasaya Sürülüyor? - 79
Amerika'da Yahudi-Hıristiyan-Müslüman Düğünü





Şimdi sizi bir düğüne götürmek istiyorum. 2008 yılında Amerika’da yapılan bir düğüne. Yahudi-Hıristiyan aileden gelen Sharon Watkins ile Müslüman Tuğrul Keskin’in düğünü. (Daha fazla bilgi almak için Weddingfire, Travelersjoy, Revendelisheva bağlantılarına bakabilirsiniz.)





Kim bu Tuğrul Keskin diyeceksiniz?

Damat Tuğrul’un esas soyadı Keskingören. İstanbullu, Üsküdar Doğancılar’dan. Üsküdar Halide Edip Adıvar Lisesi mezunu. Lise dönemini bilmiyorum ama ABD’deki Üniversite hayatı ve yaşamı bir hayli karışık. PKK’nın Washington’daki üst düzey temsilcisi Kani Gulam ve Amerikan Kürt Enformasyon Örgütü – AKIN’dan tutun, Türk istihbarat birimlerine, Ebulfeys Elçibey’den, Iraklı, İranlı Türkmen Liderlere, bir cinayete kurban giden Necip Hablemitoğlu’na kadar uzanan karmaşık ilişkiler. Hem istihbarat elemanı, hem Akademisyen, hem Gazeteci hem de AYDINLIK’ın ABD Temsilcisi. Ayrıca “Açık İstihbarat” isimli sitenin yazarlarından.






Bir cinayete kurban giden Necip Hablemitoğlu, “Cumhuriyete Aydın İhanetinin Belgesi ve Düşündürdükleri” adlı yazısında Tuğrul Keskingören ve bazı diğer kişiler için şöyle diyordu: “En önemlisi de, Türkiye'de espiyonaj, ajitasyon faaliyetleri dahil her türlü etnik ve mezhepsel kışkırtıcılık içinde yer alan yabancı vakıf temsilciliklerinin karşılıkları mutlaka bu ülkelerde açılmalıdır. Örneğin, Almanya'da, Türk Devleti'nin himayesinde bir "Türkiye Araştırmaları Merkezi", Türkiye'de de bir "Almanya Araştırmaları Merkezi" süratle açılmalıdır.
Adı her ne olursa olsun, "merkez", "enstitü", "vakıf temsilciliği" gibi akademik oluşumlar, Fransa, İngiltere ve özellikle de ABD'nde harekete geçirilmelidir.
Bu görevler için Türkiye'ye bağlılığını fazlasıyla kanıtlamış Atilla Ongun, Tamer Bacinoğlu, Dr. Yağmur ve Dr. Buğra Atsız, Tuğrul Keskingören gibi konularının uzmanı Cumhuriyet aydınları mevcuttur.
ABD'ndeki "Türk Araştırma Merkezi", CIA ve Fethullahçıların yönlendirdikleri akademisyenlerin yanı sıra, yanlış seçim ve hatalı yönetim nedeniyle sadece para yutan, hantal, işlevsiz bir kuruma dönüşmüştür.” Tuğrul Keskingören ve diğerleri biliniyor da, Atatürkçü Düşünce Derneği yayınlarında "Arlington'da faaliyet gösteren ‘Turkish Cultural and Political Center’ın yöneticisi" olarak bilinen, 1.nci Ergenekon İddianamesinde de ismi geçen “ismi var, cismi yok Atilla Ongun” kim?
İddianamenin 1422 ve 1423 sayfalarında, Ümit SAYIN'a ait bilgisayarda "silinmiş Chat kayıtları" bölümünde yer alan Ümit SAYIN ve ADNAN AKFIRAT arasında 24.02.2001 tarihinde gerçekleştirilen MSN görüşmesinde şu hususlar yer alıyor: “KTB'nin etkisinin beklenenden daha fazla olduğu, Ümit SAYIN'ın Amerika'dan Türkiye'ye gelmesini Masonlar ve diğer unsurların engelleyebileceğini, bu durumu Ümit SAYIN'ın Doğu PERİNÇEK'e bildirdiğini, Ümit SAYIN'ın belli bir dönem masonların içinde bulunduğunu, Masonların bütün pisliklerini ve üç kağıtlarını bildiğini, Adnan AKFIRAT ve Ümit SAYIN'ın ULUSAL Kanal'a görüntü ve bağlantı bulmak için çaba gösterdikleri, Ümit SAYIN'ın son 2 yıldır KTB ile uğraştığını.
Ümit SAYIN'ın Adnan AKFIRAT'a Atilla ONGUN'un Mart ayında Türkiye'ye geleceğini bildirerek kendisi ile temasa geçip geçmediğini sorduğu, Adnan AKFIRAT'ın şahsın henüz kendisi ile temasa geçmediğini, Ümit SAYIN'ın Atilla ONGUN'un MHP'ye çalıştığını ve dikkatli olunması gerektiği şeklinde Adanan AKFIRAT'ı uyardığı, Atilla ONGUN'un HABLEMİTOĞLU ile iyi arkadaş olduklarını, HABLEMİTOĞLU'nun kime çalıştığının belli olmadığını, her taraf ile bağlantısının olduğunu, Doğu PERİNÇEK ile yaptığı görüşmede iyi gelişmeler olduğunu öğrendiğini, DARBE olasılığının arttığını”...
Atilla Ongun, Tuğrul Keskingören’in takma adı olmasın? Ne dersiniz?


Sayın Hakimler, Sayın Savcılar, Adaletin saygıdeğer temsilcileri.

Bunları neden yazıyorum; Teraziniz daha doğru çalışsın diye... Her şeyin göründüğü gibi olmadığını bilesiniz diye... Kuvvetlinin hukuku, hukukun kuvvetini alt etmesin diye... Derinlemesine incelemeye vakit bulamadığınız veya unuttuğunuz olayları hatırlayın diye... Benimle ilgili kara propagandalara itibar etmeyin diye... Ülkeme hizmet etmek ve tek dayanağım adalet, yani sizler olduğunuz için... Onlara gelince, onlar saldırılarına 24 Ağustos 1978’de başladılar ve bugüne kadar aralıksız devam ettiler. Beni çeşitli kılıklara soktular, inanılmaz yalanlar uydurdular.




Devlet memuru idim, cevap hakkım yoktu, gelirim ancak aylık geçimimize yetiyordu, avukat tutacak halde değildim. Devamlı beni hedef gösterdiler. Hiram Bey gibi "gidici olup" gitmem onları çok mutlu edecekti. Şansım yaver gitti ve bazı suikast planlarını kazasız atlattım. Görev yaparken de, emekli olduktan sonra da birçok kereler evimin adresini, telefonlarımı, hatta elektronik posta adresimi yayınladılar. Buna İstanbul’da beş yıldır oturduğum evin adresi de dahildir. (Adresimi, biliyor ve yayınlıyorlar ama yine de Amerika’da yaşadığım yalanını yayıyorlar. Sayın Yargıtay üyeleri bile bir kararda benim ABD’de yaşadığımı söylemişler.) Ne TCK'nın 301.nci maddesinin ilgili hükümleri, ne 2937 sayılı MİT Kanunu'nun 27.nci maddesi, ne de 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun 6'ncı maddesi dikkate alınmadı.
Ulusal Kanal’da her türlü kara propagandayı, hakareti yaptılar, ilgili savcılar da, RÜTÜK de hiç birini duymadı.
Bana yolsuzlukları, hırsızlıkları, kanunsuzlukları yazdığım için davalar açan, cezalandırmaya çalışan Teşkilatım, savcılar, hakimler bunlara bir şey yapmadı, yapamadı.
Doğu Perinçek ve çevresiyle bağlantılı birçok karşılıklı şikayet ve davalarım mevcut. Tek tek saymak istemiyorum ama genelde bu karşılıklı davalarda aleyhimde işleyen hukuki, adli bir dengesizlik olduğunu düşünüyorum. Yargıtay’ın Doğu Perinçek’in lehine verdiği “ajanlık ve batılı istihbarat örgütlerince kullanılması” ile ilgili kararlar, sanki bu kararlar sadece Doğu Perinçek için verilmiş gibi, benim açtığım davalarda geçerli olmuyor. Bana: “Tekzip yolunun kullanılması ile kamuoyuna duyurulması mümkündür. Diğer bir deyişle gerçeğe aykırı olarak yapılan yayın her zaman hakaret suçuna vücut vermez. ...Davaya konu olan yazılar ve iddianameye esas alınan ifadeler bir bütün olarak ele alınıp incelendiğinde, basın hürriyeti kapsamında gazetecinin haber verme hakları içerisinde kamuyu aydınlatma kamuyu oluşturma ve eleştiri yer aldığı bunlar basının hakkı olduğu kadar görevi içerisinde bulunduğu” gibi cevaplar verildi…
Yukarıda da görüldüğü gibi kararlarınızı “Yargıtay’dan CIA maşası Mehmet Eymür’e tokat gibi karar: İftiracı Eymür, Perinçek’e tazminat ödeyecek” gibi hakaretlerle kutluyorlar, avukatları, muhabir ve kameramanlarla oturduğumuz evin kapısına dayanıp icra işlemi yapmaya çalışıyorlar. Sonra bunu Ulusal Kanal’da ve diğer yayınlarda gösteriyorlar...
Abdullah Öcalan’a “Sayın” diyenlere soruşturma ve davalar açıyorsunuz. Gayet normal değil mi? Ona “Bebek Katili” ve benzeri lafları söyleyenleri hakaret etti diye yargılamıyorsunuz...
Şimdi yukarıdaki anlattıklarıma aşağıdaki resimleri de katın ve lütfen rsimlere dikkatle bakın:





Sayın Hakimler, Sayın Savcılar, 
Adalet terazisinin in saygıdeğer sahipleri.



Belirtildiğine göre Balkan Savaşı’nda 4307 şehit, İstiklal Savaşı’nda 10,885 şehit, Kore Savaşı’nda 731 şehit, Kıbrıs Savaşı’nda 654 şehit vermişiz.
Ya PKK ile mücadelemiz? Kesin rakamlar belli değil, ancak yuvarlak rakamlar var. 27 Kasım 1978’de kurulan terör örgütü PKK ile 1984-2007 yılları arasında mücadelede 6,000 asker, polis ve geçici köy korucusu şehit olmuş, 5,000 vatandaşımız da teröristler tarafından katledilmiş. Toplam zayiatımız 11,000 kişidir. Halen de kayıp vermeye devam ediyoruz. Buna kolu, bacağı kopanları, her derecede yaralananları ve ekonomik zararımızı da düşünün... Yani bu mücadelede kaybımız İstiklal Savaşına eşit veya biraz fazla. Öldürülen terörist sayısının ise 22,000 bin civarında olduğu belirtiliyor.
Şimdi soruyorum sizlere. PKK kamplarında merasimle karşılanan, PKK bayrağı altında pozlar veren, şehitlerimizin katillerinin ellerini tek-tek hararetle sıkan, Abdullah Öcalan’la sarmaş-dolaş olan kişilere, hitap ederken saygılı mı olmamız gerekir?
Ya onlar, onlara gelince artık o kadar fütursuz davranılıyor ki... AYDINLIKÇI avukatları mahkemelere verdiği dava dilekçelerinde; ‘Derin Devlet’ edebiyatı yapıyor:
“Mehmet Eymür, Aydınlık Hareketi'nin sırrını çözemez. Çünkü Aydınlık Hareketi'nin kökleri ülke topraklarının en derinindedir. Halktır, emekçilerdir, aydınlardır, köylüdür besin kaynağı. Dayanağı ise Türk Milletidir” diyor.
Aydınlık Hareketi’nin “Derin Devlet”in bir parçası olduğu doğru olabilir ama yalnız başına değil... Hilary Sumner-Boyd’lar, Troçkistler, Savaşmanlar, Çağlarlar, yabancı istihbarat ve terör örgütleri ile beraber...
Sayın Yargıçlar, Sayın Savcılar, 
Adaletin saygıdeğer dağıtıcıları...

Umarım sizlere bilgilerimi, duygularımı, dert ve endişelerimi ifade edebildim. Benim ne siyasetle, ne de herhangi bir organizasyonla ilişkim yok.
Ben ailesini, ülkesini, ülkesinin insanlarını seven emekli bir memurum, eski bir istihbaratçıyım. Yaşadıklarımı, bildiklerimi, araştırdıklarımı sizlerle paylaştım...
Sancılı bir dönemden geçerken, karışan kavramlar içindeki doğruları bulmalıyız düşüncesi ile saygılarımı sunuyorum. 21 Mayıs 2010





Mehmet Eymür,


..