3 Ocak 2017 Salı

SURİYEDE İNSAN HAKLARI





SURİYEDE İNSAN HAKLARI



İnsan Hakları Avukatı Suriyeli Eylemci Yaser Tabbara ile Söyleşi 

16 Haziran 2011 
2011 SURİYE SÖYLEŞİLERİ 
0RTADOGU  ANALİZİ,
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 





Antalya’da düzenlenen “ Suriye’de Değişim Konferansı ”na Suriye içinden katılanların yanı sıra çoğunluğu Avrupa, ABD ve Arap ülkelerinde yaşamak durumunda kalan muhalifler katılmıştır. ABD’de yaşayan, “ CAIR-Chiago ” isimli insan hakları örgütü üyeliği görevini yürüten ve aynı zamanda ABD’de kendi bürosunda insan hakları avukatlığı yapmakta olan Suriyeli eylemci Yaser Tabbara ile Antalya’da Konferans ve Suriye’nin geleceği üzerine konuştuk. ABD ve Avrupa’da yaşayan eylemcilerin Suriye içindeki etkinlikleri sınırlı olsa da dünya kamuoyunun ilgisini Suriye’ye çekme ve Esad rejimi üzerinde uluslararası baskının sağlanması yönünde önemli noktalarda bulunmaktadırlar. 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 



Yaser Tabbara: İsmim Yaser Tabbara. Suriye kökenli Amerikalı avukatım. Chicago’da on yıldan bu yana hukuk alanında çalışıyorum. 
Suriye kökenliyim, Chicago’da doğdum, Şam’da büyüdüm ve daha sonra tekrar ABD’ye döndüm. Siyaset Bilimi ve Hukuk öğrenimi gördüm. İlgi alanım İnsan Hakları ve Bireysel Haklar konusudur. Chicago’da faaliyet gösteren “CAIR-Chicago” isimli bir örgütün üyesiyim. Bu örgütün amacı ABD’de yaşayan Arap ve Müslüman kökenli halkların haklarının korunmasıdır. Halen Chicago’da bir avukatlık bürom bulunmaktadır. 

ORSAM: Antalya’daki Muhalefet toplantısındaki konumunuz nedir? 

Yaser Tabbara: Ben toplantıyı muhalefet toplantısı olarak nitelendirmenin doğru olmadığını düşünüyorum. Toplantı bütün dünyaya bu hareketin ana güç olduğunu, marjinal bir hareket olmadığını göstermiştir. Biliyorsunuz Suriye muhalefeti hep organize olamamakla, parçalı olmakla, zayıf olmakla ve Suriye’de yaşamıyor olmakla suçlanıyordu. Dünya tarafından Suriye muhalefetinin algılanışı bu şekildeydi. Bağımsız olan, herhangi bir siyasi harekete üye olmayan veya siyasi gündemi olmayan birçok özgür düşünen Suriyeli bulunmaktaydı. 
Şimdi burada bütün bu insanlar bir araya gelerek bütün dünyaya çok güçlü bir mesaj gönderiyorlar. Bu mesaj da “ Suriye’de devrimi destekliyoruz ” mesajıdır. Bu konferansın en büyük başarısı bu olmuştur. 

ORSAM: Konferans sonunda bir Komite kurulacak ve burada Müslüman Kardeşler’den Kürt gruplara kadar değişik kesimlere pay verilecek. Bu Komite hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Yaser Tabbara: Bence bu konferans hakkındaki yanlış algılamalardan biri de Libya örneğinde olduğu gibi bir Geçici Konsey oluşturulacağıdır. Bu doğru değil. Bu konferansın düzenlenmesinin tek bir amacı vardır ve o da Suriye Devrimi’ni desteklemektir. Esasen burada kurulacak olan bir Konsey değil Komite olacaktır ve bahsettiğim amaca dönük olarak çalışacaktır. Bu doğrultuda dünyanın dört bir yanındaki Suriyeli eylemcileri bir araya getir-meye çalışacaktır. ABD, Avrupa, Arap ülkeleri ve dünyanın geri kalan bölgelerinde yaşayan Suriyeliler tarafından bu yönde birçok çaba gerçekleşmişti. Ancak bu çabalar çok da koordineli bir şekilde yürümüyordu. Bu konferans, bütün eylemciler arasında bir uyum, işbirliği sağlama çabasının ürünüdür. Böylece yapılan işin etkisini artırmak amacındayız. Bu nedenle konferansın sonucu işbirliğinin sürekliliğinin sağlanması olacaktır. İşbirliğini sağlayacak bir organa ihtiyaç duymaktayız. İşte bu organ kurulacak Komite’dir. Bu Komiteyi oluşturmak için farklı yöntemler söz konusu ancak en fazla kabul gören seçim yapılması. 

Oylama yoluyla Müslüman Kardeşler, Kürtler ve herkesin temsil edilmesini sağlamaya çalışıyoruz. Böylece gerçek temsil gücü olan bir Komite olacaktır. 

ORSAM: Konferansta gruplar arasında herhangi bir sorun yaşanıyor mu? Farklı muhalif gruplar ortak bir zeminde buluşabildiler mi? 

Yaser Tabbara: Konferansa ilk geldiğimde beklentim çok düşük seviyedeydi. Birkaç nedenden ötürü olumlu anlamda şaşırdığımı söyleyebilirim. Ayrımın boyutunu görünce, sorunları görünce, farklı vizyonları görünce açıkçası konferansın başarısız olacağını düşünmüştüm. Sadece sloganlar atılarak, marşlar söylenerek tamamlanacağını düşünmüştüm. Ancak böyle olmadı. Konferans şaşırtıcı derecede medeni bir havada geçti. Şaşırtıcı derecede verimli oldu. Evet, egolar vardı, başkaları ile çalışmayı sevmeyen klasik lider karakterleri 
vardı. Ancak benim görüşüme bu unsurlar burada hiçbir siyasi gündemi olmadan bulunan Suriyeli gençlerin varlığının gölgesinde kaldı. Bu gençlerin aklında tek bir düşünce vardı ki o da çalışmak ve sonuç almak. 

Burada başarılan bir diğer konu çalıştayların, komitelerin oluşturulması oldu. Bunlar işbirliğinin nasıl sağlanacağı, kanıtların korunması gibi konularda uzun tartışmalar gerçekleştirdiler. Kanıtların korunması yasal süreçlerin yürütülmesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bunun yanı sıra medya alanında nasıl organize olabileceğimizi konuştuk. Aynı anda dünyanın farklı yerlerinde aynı mesajı verecek ve yüz binlerce Suriyelinin katıldığı Suriye Devrimi’ne destek verme amaçlı toplu protesto gösterilerinin nasıl organize edileceği konusunda tartıştık. Yani çok önemli konularda ilerleme sağlandı. Bu da konferanstan memnun kalmamı sağlayan ikinci unsurdu. 

ORSAM: Ancak buradaki gruplar arasında çok fazla görüş farklılığı olduğunu düşünmüyor musunuz? Bu farklılık devrimin başarını engelleyebilir mi? 

Yaser Tabbara: Şunu fark etmemiz gerekir ki bu konferans modern Suriye tarihinde ilk kez farklı geçmişlere sahip grupların bir araya geldiği bir toplantıdır. Suriye toplumu tam bir mozaiktir. Dini, etnik, siyasi olarak farklı kesimler bulunmaktadır. Beşar Esad rejimi tarafından sürekli olarak mezhepsel korkulara maruz bırakıldık. Yani rejim kendi alternatifi olarak hep istikrarsızlık ve çatışmayı sundu. 

Böylece ne umudumuz ne de geleceğimiz oldu. Ancak bu konferans gösterdi ki aramızdaki bütün farklara rağmen bir araya gelebiliyoruz. Bir araya gelerek ortaya bir şeyler koyuyoruz, çalıştaylar düzenliyoruz ve ortak hareket yönünde adımlar atıyoruz. Bazı çalıştaylara katılmanızı çok isterdim. İzleyiciler daha çok konferansın siyasi sürecine dahil oldu ve takip etti. Siyasi kısımlar hep tartışmalı olur. Bu nedenle sanki tartışmalar, görüş farklılıkları çok fazlaymış gibi görülmüş olabilir. Siyasi kısımlar her zaman tartışmalı olur. Bu süreç pazarlıkların olduğu, her grubun daha fazla temsil hakkı kazanma çabası içinde olduğu süreçlerdir. Bence bu da sağlıklı bir süreçtir. Suriyeliler ilk kez demokratik bir 
süreçte bir araya geliyorlar. Bazı tartışmaların olması çok doğaldır ancak çok olumsuz bir durum oluşmamıştır. Herhangi bir kişi ya da grup konferansı terk etmemiştir. Kimse “ben bunu ummuyordum” dememiştir. Açıkçası ben bu tarz sorunlar bekliyordum gelmeden önce. Dolayısıyla bence çok başarılı bir konferans ve beklentilerimin üzerinde gerçekleştiğini söyleyebilirim. 

ORSAM: Türk halkı ve hükümetine ne mesaj vermek istersiniz? 

Yaser Tabbara: Bu konferanstaki herkes aynı mesajı sürekli olarak veriyor. Herkes Türk halkına bizi misafir ettiği, bizi kabul ettiği, bizim durumumuzu anladığı, davamızı desteklediği, ülkelerini bize açtıkları için minnettar. Bu son derece hassas bir siyasi konu. Bu durumun Türk halkı ve hükümeti açısından çok da kolay ve memnuniyet verici bir durum olmadığını biliyoruz. Bunu takdir ediyoruz. Konferansın ilk gününde Suriye rejiminin siyasi tutuklulara af çıkardığına ilişkin haber geldi. Verdiğimiz ilk tepki hemen bir gösteri 
düzenlemek oldu. Gösterinin sonunda herkes “ Şükran Şükran Türkiye ” (Teşekkürler Teşekkürler Türkiye) şeklinde bağırıyordu. Herkes tek bir ağızdan bunu söylüyordu. Bu slogan buradaki insanların duygularını yansıtmaktadır. Siyasi boyutta ise Türk hükümetinden Beşar Esad yönetimine karşı daha sert tavır almasını bekliyoruz. Türk hükümetinin şu ana kadar yapmış oldukları da inanılmaz. Ancak bir adım ileri gidilmesi gerekmektedir. Bu adım da Beşar Esad rejiminin tartışmasız bir şekilde meşru olmayan bir yönetim olduğunu 
açıklaması ve Beşar Esad’a şiddet kullanmaya son vererek demokratik sürecin önünü açması çağrısında bulunmasıdır. 

ORSAM: Sayın Tabbara, değerli fikirlerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. 

* Bu Söyleşi 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun 
Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir. 
ORSAM 


***

ŞAM DEKLARASYONU,



ŞAM DEKLARASYONU,


Şam Deklarasyonu Genel Sekreteri ve Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi Genel Başkanı Anas Abdullah ile Söyleşi 




15 Haziran 2011 
2011 SURİYE SÖYLEŞİLERİ 
0RTADOGU  ANALİZİ,
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 


2005 yılında imzalanan Şam Deklarasyonu, dağınık haldeki Suriye muhalefetini bir araya getirmek için hayata geçirilmişti. Deklarasyona; liberaller, Arap aşiretleri, işadamları, Kürtler ve sivil toplum kuruluşlarından oluşan farklı muhalif gruplar imza atmıştı. Suriye rejimi deklarasyonun yayınlanmasından sonra birçok kişiyi tutuklamış ve neticesinde imzacılar Suriye dışında faaliyet göstermek zorunda kalmıştı. Antalya’daki Suriyeli muhalifler toplantısına katılanlardan biri de Şam Deklarasyonu grubu olmuş, oluşturulan Komite’de gruba dört sandalye ayrılmıştır. Grubun Genel Sekreterliği’ni yürüten, Antalya toplantısının organizasyonunda rol alan ve aynı zamanda Türkiye’de AK Parti’den esinlenerek kurduğu Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi’nin Genel Başkanlığı’nı yürüten Anas Abdullah ile Suriye’deki muhalif halk hareketlerinin geleceğini, Antalya toplantısının sonuçlarını ve Türkiye’den beklentilerini konuştuk. 

ORSAM: Suriye’de Değişim Konferansı’nındüzenlenmesi hakkında ne düşünüyorsunuz? 



Anas Abdullah: Her şeyden önce Türk halkına ve devletine minnettar olduğumuzu söylemek isteriz. Bu da Türkiye’de şu anda yaşamakta olduğumuz özgürlük ve demokrasi deneyiminden kaynaklanmaktadır. Bu konferansı Türkiye’de yapabilme imkanına kavuştuk. 
Bu konferansı düzenlemek için izin almamıza gerek kalmadı. Konferansı herhangi bir Avrupa ülkesinde de yapabilirdik. Ancak burada da aynı standartlara sahibiz ve burada düzenlenen bir konferans bizler için çok daha büyük anlam ifade etmektedir. Bizlerin tarihe dayalı ilişkileri bulunmaktadır. 

ORSAM: Konferansın burada düzenlenmesi sizin seçiminiz miydi yoksa Türkiye mi sizi teşvik etti? 

Anas Abdullah: Bizim seçimimizdi. Bunun ilk nedeni Türkiye’nin komşumuz olmasıdır. İkinci olarak Türkiye’ye karşı duygusal yakınlığımız bulunmaktadır. Türkiye bizim için olumlu şeyler ifade etmektedir. Özellikle son on yılda AK Parti’nin sağladığı başarı bize ilham kaynağı oldu. Hatta ben de arkadaşlarımla beraber Adalet ve Kalkınma Hareketi adıyla Türkiye’yi model alarak örgütlenmeye gittim. Suriye’de neredeyse herkes Türkiye’ye olumlu bakmaktadır, Türkiye’yi takip etmektedir. Bu bize çok fazla yardımcı oldu. Bu nedenle konferansı Türkiye’de yapmaya karar verdiğimizde bunu herkes olumlu karşıladı. Suriye ile problemli olan başka bir ülkeye gitmek istemedik. Komşu bir ülkeye geldik. Antalya Türkiye’nin güneyinde yer alıyor. Bizim anavatanımıza da çok yakın. Bu da konferansı daha anlamlı kılmaktadır. 

ORSAM: Müslüman Kardeşler ile diğer gruplar arasındaki problemin temeli, aradaki görüş farklılığının özü nedir? 

Anas Abdullah: Ciddi bir görüş ayrılığı olduğunu söylemek doğru olmaz. Fikir alışverişi demek daha doğrudur. Sonuç bildirgesi üzerinde pazarlıklar, görüşmeler yapılmaktadır. Herkes kendine göre sonuç bildirgesi için önerilerini vermektedir. Bu önerilerden biri de kurulacak yeni Suriye’nin laik bir devlet yapısına sahip olmasıdır. Bazı gruplar bu durumun zaten sonuç bildirgesinde yer aldığını ifade etti. Buna laiklik denmemesini, İslam’ın önemli bir rol oynamasını savundular. Bunlar sadece önerilerdir. Sonuç bildirgesini hazırlayacak olan bir komitemiz çalışmaktadır. 

Büyük ihtimalle bu hassas konu komitede ele alınmayacaktır. Bizim isteğimiz demokratik ve halka dayalı (sivil) bir devlet yapısıdır. Halk tarafından yönetilen ve denetlenen bir yapı. Bundan sonrasını Suriye halkının kararına bırakalım görüşü ön plana çıkıyor. Suriye halkı yeni anayasanın doğasını, İslam’ın ve diğer dinlerin rolünü belirlesin görüşü kabul görecek. 
Bazı gruplar bu önerileri sonuç bildirgesinin parçası olarak düşündü ancak bunlar sadece öneri idi. 

ORSAM: Bazıları Komite’nin seçilme şeklini eleştiriyor. Siz Komite’nin seçilmesi gerektiğini ancak diğer bazı gruplar ise her gruba eşit sayıda sandalye verilmesini istiyor. 

Sorun tam olarak nedir? 

Anas Abdullah: 31 kişilik bir Komite seçmek konusunda anlaşıldı. Listelerin yarışması konusunda da anlaştık. Her kim bir liste sunmak istiyorsa 31 kişilik bir liste sunabilir ve buradaki herkes istediği listeye oy verecektir. Böylece mümkün olduğu kadar çok temsilcimiz olacaktır. Eğer liste olmadan doğrudan bir seçime gitseydik ulusal kompozisyonumuzun bir kısmını gözden kaçırmış olacaktık. Bildiğiniz gibi burada çok fazla Hıristiyan, Arap Alevi ve Dürzi bulunmamaktadır. 

Eğer doğrudan seçimlere gitseydik Suriye toplumunun bu önemli unsurlarını gözden kaçırmış olacaktık. Bu nedenle listeler oluşturulması ve listelere oy verilmesi düşüncesi öne çıktı. 

ORSAM: Eğer talepler karşılanmaz ve bazı gruplar konferanstan tatmin olmazsa çekilme olasılığı var mıdır? 

Anas Abdullah: Toplantıdan çekilme söz konusu olmayacaktır. İnsanlar konuşacak ve uzlaşacaktır. 
Bu normal olan yoldur. Şu da unutulmamalıdır ki Suriye halkı ilk kez bir araya gelerek konuşmakta, tartışmaktadır. 

ORSAM: Suriye Müslüman Kardeşler örgütünün İslami Devlet konusuna yaklaşımı nedir acaba? 

Anas Abdullah: Ben Suriye Müslüman Kardeşler örgütünden değilim. Ancak Suriye Müslüman Kardeşler örgütünün bu konuda önemli ilerleme kaydettiğini söyleyebiliriz. Şu anda hiçbir belirli dini grup tarafından kontrol edilmeyen halka ait (sivil) bir devlet çağrısı yapmaktadır. 

ORSAM: Türkiye’nin Suriye muhalefetini desteklemek adında daha fazla ne yapabileceğini düşünüyorsunuz? 

Anas Abdullah: Bence Türk halkı otokratik bir Suriye’den ziyade demokratik bir Suriye’nin çok daha fazla ülkelerinin çıkarına olduğunun farkına varması gerekmektedir. 
Beşar Esad Türkiye için sorun anlamına gelmektedir. 
Türkiye, AK Parti döneminde Beşar Esad ve rejimine siyasi ve ekonomik olarak çok fazla yatırım yaptı. Zaten bu nedenle Başbakan Erdoğan ve çevresi Suriye’den rahatsızdır. 
Çünkü bu kadar yatırım yaptıktan sonra bazı geri dönüşler beklemeniz normaldir. Erdoğan Beşar’ı uyarmak için yapabileceğinin en fazlasını yaptı. Suriye’de devrim başlamadan önce bu uyarılar yapıldı ama Beşar “hayır bizde sorun yok, sorun çıkmaz” dedi. Ancak Erdoğan haklı çıktı, Beşar yanıldı. Erdoğan Suriye halkına destek anlamında çok önemli açıklamalar yaptı. Ancak Türkiye bundan sonra muhalefeti desteklemek konusunda daha fazla adımlar atmalıdır. Çünkü demokratik bir Suriye Türkiye’nin çıkarınadır. Beşar Esad’ın bölgede istikrarsızlık kaynağı olmasından Türkiye’nin memnun olmadığını biliyoruz. Türkiye bölgede istikrarsızlık istememektedir. Bu nedenle biz de mümkün 
olursa barışçıl bir geçiş dönemi arzulamaktayız. Eğer olmazsa eminim ki geçiş döneminde Türkiye’nin yardımına ve desteğine ihtiyacımız olacaktır. Anayasanın oluşturulması, yeni kanunlar, iş kanunları, dernek kanunlarının yapımı süreçlerinde Türkiye’nin vereceği bilgi desteğine ihtiyacımız olacaktır. Umuyorum ki yakın zaman içinde Türkiye deneyimini Suriye’de uygulama imkanına kavuşacağız. Ve yine umuyorum ki Suriye Adalet ve Kalkınma Hareketi bu süreçte başrolü oynayacaktır. 

ORSAM: Sayın Abdullah değerli bilgilerinizi bizimle paylaştığınız için teşekkür ederiz. 

* Bu Söyleşi 2 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir. 


***

SURİYELİ MUHALİFLER





SURİYELİ MUHALİFLER 


Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanı Radvan Ziadeh ile Söyleşi 

14 Haziran 2011 
2011 SURİYE SÖYLEŞİLERİ 
0RTADOGU  ANALİZİ,
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 





“Suriye’de Reform Mücadelesi”, “İç ve Dış Politika Kıskacında Suriye’de Reform” başlıklı kitapların editörlüğünü yapmış olan Ziadeh, Suriye muhalif hareketinin en tanınmış figürlerinden biri konumunda. ABD’de yaşayan Ziadeh aynı zamanda “Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi”nin Başkanlığını yürütmekte ve George Washington Üniversitesi’nde de dersler vermektedir. ABD’li sivil toplum kuruluşları ve araştırma merkezlerinde Suriye üzerine çalışmalar yürüten Ziadeh ile Suriye’nin geleceği konusunda bir mülakat gerçekleştirdik. 

ORSAM: Kendinizi kısaca tanıtabilir misiniz? 




Radvan Ziadeh: İsmim Radvan Ziyadeh. Washington’da faaliyet gösteren Suriye Politik ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Başkanıyım. 
Aynı zamanda George Washington Üniversitesi’nde dersler vermekteyim. 

ORSAM: Şu anda içinde bulunduğumuz Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” hakkında düşünceleriniz nelerdir. 
Toplantının sonuçlarından tatmin oldunuz mu? Suriye’de değişim konusunda artık daha umutlu olduğunuzu söyleyebilir misiniz? 

Radvan Ziadeh: Bu an için uzun zamandır bekliyorduk. Tunus ve Mısır’da yaşananlardan sonra Suriye halkı da siyaset ile yakından ilgilenmeye başladı. 
Suriye’de ayaklanmanın başlaması bizim için sadece zaman meselesiydi ve 15 Mart’ta Suriye’de ayaklanma başladı. 15 Mart öncesi ve şimdiki durumu kıyasladığımızda Suriye ve bölgenin genelinde ne kadar değişim yaşandığını görmekteyiz. Şu anda Suriye halkı kendi gücünün, sesinin ve iradesinin farkına varmış durumdadır. Bundan sonra da eminim ki Suriye halkı Mısır ve Tunus halkının kabul ettiğinden daha azını, yani totaliter rejimin yıkılmasından daha azını kabul etmeyecektir. 

ORSAM: Suriye’de rejimin yıkılması durumunda neler olacağını düşünüyorsunuz? Sizce demokratik bir yapı mı ortaya çıkacak, Türkiye veya Lübnan modeli gibi bir siyasi yapı mı kurulacak? 

Radvan Ziadeh: İlk olarak Suriye siyasi tarihine baktığımız zaman iç savaş yaşanmadığını görmekteyiz. Müslüman ve Hıristiyan halklar uzun zaman boyunca birlikte barış içinde yaşamıştır. 

Şam’daki Müslüman halk Hıristiyanları korumuştur. 1954’te Suriye Başbakanı bir Hıristiyan’dı. Suriyeli Hıristiyanların çoğunluğu Ortodoks’tur. Bunlar Suriye’de bir iç savaş tarihinin olmadığının ve bundan sonra da kesinlikle olmayacağını gösteren unsurlardır. Suriye Devrimi’nin bir faydası da tek bir ortak sesin oluşmasıdır. 

Suriye halkı bir bütündür. 

Bu da Suriye’de demokrasi ve refahın olacağını göstermektedir. Tabi ki demokrasiye ulaşmak 47 yıllık otoriter bir yönetim altında yaşadıktan sonra zor bir hedeftir. 
Siyasette, bölgesel politikada ve ekonomide yaşanan birçok zorluklar vardır. Ancak Suriye’deki mevcut insan kaynağı ve halkı düşündüğümüzde bir demokrasinin ortaya çıkması ihtimali konusunda çok iyimserim. Freedom House ve diğer bazı insan hakları örgütlerinin raporlarına göre Suriye insan hakları konusunda sicili en kötü durumda olan ülkelerden biri konumundadır. 

Bu listeden çıkmamız gerekmektedir. 1950’lerde Suriye ilerleme konusunda bölgenin öncü ülkesi konumundaydı. Şimdi kendi tarihine dönmüş durumdadır. 

ORSAM: Fransa veya diğer ülkelerden Esad rejiminin Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gönderilmesi konusunda talepte bulunuyor musunuz? 

Radvan Ziadeh: Esasen birbirine paralel yürüyen üç süreç bulunmaktadır. İlk olarak Cenevre’deki BM İnsan Hakları Komisyonu nezdinde yürütülen çabalar. 
29 Nisan tarihinde Suriye’deki tüm insan hakları ihlallerini araştırmak üzere bir uluslararası komisyon kurma kararı almıştır. İkincisi BM Güvenlik Konseyi 
ile çalışarak bir karar çıkartılmaya çalışılmaktadır. 
Bu da Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne gitmenin tek yoludur. 

ORSAM: Suriye muhalefet hareketinin Esad rejimini değiştirecek kadar güçlü olduğuna inanıyor musunuz? 

Radvan Ziadeh: Evet, şu anda Suriye’deki halk hareketi ivme kazanmış durumdadır. 22 Nisan’da Suriye’nin farklı şehirlerinde toplam 84 gösteri düzenlenmiştir. En son Cuma günü farklı şehirlerde 32 gösteri düzenlenmiştir. Bu da rejimin bütün iddialarına rağmen isyanın ivme kazandığını göstermektedir. ABD’nin önde gelen gazetelerinden Washington Post ve New York Times muhaliflerin üstün durumda olduklarını ifade etmektedir. Şu anda da halk daha fazla protestolarla iç içe girmiş durumdadır. 13 yaşında bir çocuk işkenceden öldürülmüştür. Bu da isyanı daha fazla harekete geçirmiştir. Rejimin göstermekte olduğu resimler ve yaptığı yayınlar halka isyana katılmayın mesajını yollamak içindir. Ancak halkı daha fazla protestolara katılmaya itmektedir. 

ORSAM: Suriye rejimi isyanı çok sert bir biçimde bastırıyor ve güvenlik birimleri bütünlüğünü korumaya devam ediyor. Ayrıca Mısır ve Tunus’tan farklı olarak ordu rejimin yanında yer alıyor. 
Esad rejiminin yıkılmasına ilişkin senaryonuz nedir? 

Radvan Ziadeh: Suriye ordusu protestolara destek verme noktasında herhangi bir işaret vermemektedir. Ancak öldürmelerin devam etmesi durumunda ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaklardır. Hiç kimse bu duruma karşı sessiz kalamayacaktır. Gelecek haftalarda BM Güvenlik Konseyi’nin 
harekete geçmesini bekliyoruz. Ordu Beşar Esad’ı bırakması yönünde zorlamadığı sürece ülkeyi bir uluslararası müdahaleye maruz bırakacaktır. 

ORSAM: Suriye ordusunun hangi koşullar altında ve hangi nedenlerle taraf değiştireceğini düşünüyorsunuz? 

Radvan Ziadeh: Şu anda Suriye’de şiddet içermeyen gösteriler yapan halk bulunmaktadır. Bu da ordu için “göstericileri yok etmeliyiz” şeklinde bir gerekçeyi imkansız kılmaktadır. Gösteriler tamamen barışçıl. Aynı zamanda bölgede çok önemli değişimler yaşanmaktadır. 
Bu nedenle de Suriye rejiminin artık değişim zamanı geldiğini anlaması gerekmektedir. Önemli değişiklikler yapmaları lazımdır. Aksi takdirde mevcut durum devam edecek ve uluslararası müdahaleye zemin hazırlanacaktır. Kölelik çağında yaşamıyoruz. Suriye insanının özgürce yaşaması gerekmektedir. 

ORSAM: Antalya’daki muhaliflerin büyük bölümü Suriye içinden değil. Yurt dışında, sürgünde yaşayan muhalif Suriyeliler. Konferansın sonunda bir Komite oluşturulacak. Bu Komite ile Suriye’deki muhalif hareketler arasında nasıl bağ kurmayı planlıyorsunuz? 

Radvan Ziadeh: Esasen katılımcıların bir kısmı içerden gelmektedir. Velit Bunniya ve Hay-tel Malih. Her ikisi de çok önemli liderledir. 

Her ikisi de bu konferansa katıldılar. Ve her ikisi de Suriye’de farklı şehirlerde gizlenmektedir. 

Aileleri de yine farklı şehirlerde gizlenmektedir. Muhaliflerin Suriye içinde hareket etmesi çok zordur. Bunun yanı sıra bizim Suriye içindeki muhaliflerle ilişkimiz, iletişimimiz sürekli olarak devam etmektedir. Onlarla beraber ortak karar almadan, iletişim kurmadan herhangi bir adım atmıyoruz. Birlikte çalışıyoruz. Bizim dışarıda yaşayan Suriyeliler olarak yapabileceğimiz tek şey içerdekileri desteklemektir. Şu anda Suriye’de devrimi yapacak değişimi sağlayacak olanlar içerde mücadele yürütenlerdir. Bu insanlar bizi özgür kılacaktır. 2007 yılından bu yana annemle görüşemedim. Kız kardeşlerim, erkek kardeşlerim, akrabalarım, ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Bir kız kardeşim Suriye’de ve eşi Suudi Arabistan’da. Birbirlerini görmeyeli üç yıl oldu. Bunun tek nedeni benim kız kardeşim olmasıdır. Güvenlik birimleri bu tarz taktikler uygulamaktadır. Buna bir son verilmelidir. İnsanların ayaklanmasının nedeni de budur. Suriye’de devrim rejimin okulda okuyan çocuklara dahi uyguladığı gaddarca tutumun bir sonucu olarak ortaya çıkmıştır. Devrim ateşini yakan kıvılcım budur. Hamza Hatip olayı protestoları daha da güçlendirmiştir. 

ORSAM: Bu süreçte Türkiye’nin pozisyonunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye’den muhalefete destek olma noktasında daha fazla beklenti içinde misiniz? Eğer beklenti içindeyseniz, somut anlamda Türkiye’nin neler yapması gerektiğini düşünüyorsunuz? Bir de Türkiye’nin muhalif gruplar üzerindeki etkisini değerlendirebilir misiniz? 

Radvan Ziadeh: Yakın zaman önce bir yazı yayımladım. Ortadoğu’da Demokrasi Projesi tarafından yayınlandı bu yazı. Çalışma ABD Kongresi’nde üyeler tarafından da okundu. 
Bu yazıda ABD ve AB yönetimlerine Suriye konusunda Türkiye ile işbirliği yapmalarını önerdim. Çünkü Türkiye’nin hem Beşar Esad hem de Suriye halkı üzerinde önemli bir etkinliği bulunmaktadır. Türkiye’ye bu konferansa izin verdiği için minnettarız. Bunun yanı sıra Türkiye bölgenin önde gelen ülkelerinden biri olarak görülmektedir. Başbakan Erdoğan’ın açıklamaları halk arasında önemli etki yaratmaktadır ve minnettarlık duymak-tadırlar. İşte bu nedenle Türkiye’nin göstericileri desteklemesine yani haklı tarafta yer 
almasına ihtiyacımız bulunmaktadır. Suriye özgür olmalıdır ve kölelik dönemine geri dönmemelidir. Türkiye ve diğer ülkeler de işte bu nedenle destek olmalıdırlar. Başarmamız için bize yardım etmeliler. Suriye’de bir katliama izin verilmemelidir. Daha fazla insan ölümüne izin verilmemelidir. Bu nedenle Türk hükümeti bize yardım etmelidir. 

ORSAM: Bu destek noktasında atılacak adımları somut olarak sıralayabilir misiniz? 

Radvan Ziadeh: İlk olarak İslam Konferansı Örgütü’nün harekete geçirilmesi gerekmektedir. Bu gerçekten çok önemlidir. Bu örgüt Suriye’de şiddetin kınanması ve şiddetin sona erdirilmesi konusunda bazı adımlar atmalıdır. Aynı zamanda Türkiye Suriye muhalefeti ile daha yakın ilişki içine girmelidir. Muhalefet liderleri ile görüşmeleri gerekmektedir. Bir zaman tablosu çerçevesinde geçiş süreci için plan oluşturulmalıdır. Suriye rejimi yıkılacaktır. Bu artık sadece zaman meselesidir, aylarla sınırlıdır. Kesinlikle yıkılacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin Esad rejiminden ziyade Suriye halkı ile ilişkiye geçmesi çok daha önemlidir. 

ORSAM: Rejim yıkılmasının ardından Arap Alevilerin, Dürzilerin ve Hıristiyanların durumu ne olacaktır? Çünkü biliyoruz ki bu grupların önemli bir bölümü rejimi destekledi. 

Radvan Ziadeh: Suriye’deki Hıristiyanlar Mısır’dakilerden farklıdır. Suriyeli Hıristiyanlar orta ve üst sınıfa mensuptur. İş dünyasında etkilidirler. Şam ve Halep’te çok zenginlerdir. Bu nedenle Hıristiyanları siyasi sürecin dışında düşünmek çok zordur. Mısır’daki durum böyle değil. İşte bu nedenle Suriye’de Hıristiyanlara ilişkin bir kaygı bulunmamaktadır. 

Geçen ay içinde “Değişim İçin Ulusal Girişim” gerçekleştirdik ve burada Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı’nı protestocuları desteklemesi ve Beşar Esad’a görevi bırakması için baskıda bulunma çağrısı yaptık. Savunma Bakanı Arap Alevi kökenli ve bu da Arap Alevi halka bir güvence oluşturacaktır. Geçiş dönemine Arap Alevi toplumun önde gelen bir ismi liderlik edecektir. Bu bizim inandığımız düşünce ve halen de bunun olması için bastırıyoruz. Dürziler zaten şu anda bizimle birlikte. Arap Alevilerin de bir kısmı bizimle birlikte. Arap Alevilerin birçoğu şu an Esad rejiminin kendilerini rehin olarak kullandığını ifade etmektedir. 

ORSAM: Sayın Ziya, çok teşekkür ediyoruz. 


* Bu Söyleşi 1 Haziran 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Danışmanı Doç. Dr. Veysel Ayhan ve ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından Antalya’da düzenlenen “Suriye’de Değişim Konferansı” sırasında gerçekleştirilmiştir. ORSAM 


***

SURİYE TÜRKMENLERİ




SURİYE TÜRKMENLERİ ,


Bayır-Bucak Türkleri Derneği Başkan Vekili ve Eğitim Sorumlusu 
Nihat Karaali ile Söyleşi 
18 Ocak 2011 
2011 SURİYE SÖYLEŞİLERİ 
0RTADOGU  ANALİZİ,
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 


Suriye’de, 1,5 ile 4 milyon arasında değişen sayıda Suriyeli Türkmen nüfusunun varlığından bahsediliyor. Suriyeli Türkmenler ülkenin değişik bölgelerinde yaşıyor. Bu bölgelerden biri de Lazkiye’ye bağlı Bayır Bucak bölgesi. Türkiye’de Bayır Bucak Türkleri adıyla faaliyet gösteren Dernek sadece bu bölgedeki değil 
tüm Suriye’deki Türkmenler ile ilgilenen bir dernek konumunda. Kısıtlı imkanlara sahip Derneğin Ankara’daki bürosunda Başkan Vekili ve Eğitim Sorumlusu Nihat Karaali ile Suriye Türkmenlerinin güncel durumu ve derneklerinin faaliyetleri üzerine konuştuk. 

ORSAM: Öncelikle kendinizden bahseder misiniz? 




Nihat Karaali: Adım Nihat Karaali. Suriye Bayır Bucak Türkleri Derneği Eğitim Başkanıyım. Mimarlıkla ve dış ticaretle uğraşıyorum. Türkiye’ye 1994 yılında geldim. Eskişehir’de mimarlık okuduktan sonra Gazi Üniversitesi’nde yüksek lisans yaptım. Devamında kendi işimi yapmaya başladım. 

ORSAM: Bize Suriye’de yaşayan Türkmenler hakkında genel bir bilgi verebilir misiniz? 


Nihat Karaali: Resmi rakamlara göre Suriye’nin nüfusu yaklaşık 23 milyondur. Buradaki Türkmen sayısına baktığımızda ise çeşitli rakamlar verilmekle birlikte aslında Suriye’de Türkçe konuşan Türkmen sayısı yaklaşık bir buçuk milyon civarındadır. Bir de Türkçe’yi unutmuş Türkmenler vardır. Bunlarla beraber sayı 3,5 – 4 milyonu bulmaktadır. 

ORSAM: Peki, Türkçeyi unutan Türkmenler dillerini unutmuş olsa da kimliklerinin bilincinde midirler? 

Nihat Karaali: Evet, bilincindeler, ama gelenekleri beraber yaşadıkları insanlarla, iş çevresiyle ve yaşadığı bölgeyle kaynaşmış durumdadır. 
Yani biraz olsun erimiş durumdalar. Ama sorduğunuz zaman ben Türkmenim diyebiliyorlar. Asıl olarak Türkler Halep, Şam, Humus, Lazkiye, Hama, İdlip, Rakka, Kamışlı’dadır. Şam’da iki çeşit Türkmen vardır. 

Birincisi, Golan Türkmenleri’dir. İkincisi de şapka devrimi sırasında Türkiye’den Suriye’ye göç eden Türkmenlerdir. Halep’te, Tartus’ta, genel olarak Suriye’nin her yerinde Türkmenler bulunmaktadır. 

Ekonomik yaşamlarına baktığımız zaman, buradaki insanların bazıları çiftçilikle uğraşmaktadır. Bazıları işçidir. Eğitim seviyeleri genel olarak düşüktür. Mümkün olduğunca devlet işlerinden uzak durmaya çalışmaktadırlar. Yani tabir yerindeyse ekmek derdinde dirler. Suriye ile Türkiye’nin ilişkilerinin iyi olması da buradaki insanlar için olumludur. Şimdi Arap asıllı olanlar da Türkçe öğrenmeye çalışıyor 
mesela. Türkçe öğrenmek için talep çok yoğundur. 

ORSAM: Türkmenler de talep gösteriyor mu Türkçe öğrenmeye? 

Nihat Karaali: Tabi Türkçeyi unutan Türkmenler daha çok ilgi gösteriyor, ama Türkmen olmayanların da ilgisi yoğundur. 

ORSAM: Türkçeyi unutan Türkmenlerin yeniden dil öğrenme isteği arzusu var mı acaba? 

Nihat Karaali: Bir kısmının var. Türkçenin şimdi popüler olduğunu gördükçe öğrenmek istiyor. Türkiye’de okumak istiyor, iş yapmak istiyor. Böyle olunca bu özelliğini yeniden kazanmak istiyor. 

ORSAM: Suriye’de sosyal ya da siyasi herhangi bir Türkmen örgütlenmesi var mı? 

Nihat Karaali: Ülkenin resmi adı Suriye Arap Cumhuriyeti’dir. Burada azınlık olarak sadece Ermeniler vardır. Diğerleri Türkmen de olsa Suriye Arap vatandaşı olarak biliniyor. Arap olarak kabul edildiklerinden dolayı yapısı gereği Suriye bu tarz bir örgütlenmeyi kabul etmiyor. Türkmenler; Suriye’de asıl unsurdur. 

Gelişme aşamasında. Devlet serbest siyasi partilere ilişkin yasayı da tam olarak açıklanmış değildir. Serbest siyasi parti kurma adı altında bir yasa vardı ama toplum henüz böyle bir değişikliğe hazır olmadığından bu iptal edildi. 

Türkmenlerin genel olarak Türkmen adı altında herhangi bir örgütlenmesi yok. 

ORSAM: Peki, böyle bir istek var mı? 

Nihat Karaali: Belki kişisel olarak bu tarz istekler olabilir fakat tabi örgütlerin içeriği de önemli. Bunu da gözeterek şu anda böyle bir örgütlenmeye ihtiyaç görülmüyor. Siyasi bir örgütlenme topluma zarar verir. Türkmenler ve Araplar ayrışır. Ama kültürel olarak böyle etkinlikler yapılabilir. Herkes kendi kültürünü, geleneklerini ön plana çıkarabilir. Kimse sen neden Türkçe konuşuyorsun demez mesela. 


ORSAM: Suriyeli Türkmenlerin sosyoekonomik seviyesinin gelişimi açısından nasıl bir yol izlenebilir? 

Nihat Karaali: Bu dönemde Suriye eski kimliğinden kurtulmaya çalışıyor. Eğer Suriyeli Türkmenler ticaret yaparlarsa kendilerini mecbur geliştirirler. Kültür düzeyini arttırırlar. Maddi durumları da düzelirse çocuklarını okutabilirler. Türkmen toplumu bu şekilde kalkınabilir ve sorunlarından arınabilir. Türkmenler şu anda bunun için çok şanslılar aslında. Gelişimleri açısından Türkiye ile Suriye 
arasında köprü görevi kurabilirler. Her iki tarafın da birbirine ihtiyacı var sonuç olarak. Arapların Türkmenlere ya da tam tersi şekilde. Arap bir insan Türkiye’ye iş yapmak için gitmek istiyorsa Türkçe bilen biriyle gitmek ister doğal olarak. Yani Türkmenlerin konumu şu an çok uygun gelişim için. Fakat altyapıları zayıf olduğu için fazla yer alamıyorlar böyle işlerde. 

ORSAM: Bir Türkmen bir işyeri açmak istediğinde, iş kurmak istediğinde herhangi bir zorluk yaşıyor mu? 

Nihat Karaali: Kesinlikle yaşamıyor. Tam tersine Suriye, Türkiye ile olan ilişkilerini geliştirmek istiyor ki bunu da Türkmenler aracılığıyla yapıyor zaman zaman. Türkmenlerin ilişkilerde köprü rolü görmesinden ziyade devletin ilişkilerini geliştirmeye ihtiyacı var. Baktığınız zaman vizeler kalkmış, devlet zaten Türk insanına iyi gözle bakıyor. Böyle bir zorluk yaşanması için hiçbir neden yok tabi siyasi aykırılığın dışında. 

ORSAM: Türkmenlerin ağırlıklı olarak çalıştığı bir mesleki alan var mı? 

Nihat Karaali: Dernek olarak Türkmenlerin gelişmesi için çok çaba gösterdik. Özellikle kurucusu ve hala Dernek Başkanımız olan Sayın Mehmet Şandır 
(Suriye-Türkiye Parlementerler Arası Dostluk Grubu Başkanı) bu konuda önemli çabalar göstermiştir. Suriye’deki Türkmenler genelde köylerde yaşıyorlar 
ve doğal olarak tarımla uğraşıyorlar. Çok büyük arazileri de yok ancak kendilerine yetecek kadar var. Yavaş yavaş şehre göç etmeye başladılar. 
Önce tabi işçi olarak çalışıyorlardı. Bir kısım devlette çalışıyor ama bu oran fazla değil, çok az. Halep’ de ayakkabıcılıkla uğraşırlar, bir bölümü de meslek sahibi ve esnaf olarak hayatlarını idam ettirmektedir. 

ORSAM: Toplam memur içinde Türkmenlerin yaklaşık oranı nedir? 

Nihat Karaali: Bir rakam söylememiz çok zor ama Türkmen memur sayısı Suriye’deki Türkmen nüfus oranından biraz az ise yaklaşık % 5’lik bir rakam verebiliriz. 

ORSAM: Şu anda Türkmenler genel olarak şehirde mi yoksa kırsalda mı yaşıyor? 

Nihat Karaali: Tabi bu aslında bu dönemsel bir şey. Eskiden hep köylerde yaşam vardı. Halep’tekilerin bazıları köylerde bazıları şehirde yaşıyor. Asıl olarak hangi sektörde iş buluyorsa orada yaşıyor. Çiftçilikle uğraşacaksa köyde yaşıyor. İş olanakları arttıkça şehirleşme de artıyor. Eğitim altyapısı ve maddi altyapısı güçlü olmadığı için şehre gidip büyük bir şirket kuramıyor. Uluslararası ticareti de bilmediklerinden iş yap dediğiniz zaman benim param yok diyor. Halbuki işi bilen biriyle başta az kazançla da olsa çalışmaya başlasa zamanla kazancını artırabilir. 

ORSAM: Biliyoruz ki Suriye turistik bir yer. Türkmenlerin turizmle ilgili girişimleri var mı? 

Nihat Karaali: Suriye’nin en önemli turistik bölgesi, sahil şerididir. Lazkiye, Tartus, Banyas’tır. Bu yüzden turistik yerleri arttırmak için çalışmalar yapıyor devlet. Türk iş adamlarının da çok ilgisi var. Türkmenlerin şöyle bir avantajı var. Ellerinde bulundurdukları tarım arazileri değerleniyor turizm yoluyla ama ticareti bilmediklerinden biraz yüksek para veren o arazileri satın alıyor. Sahil bölgesinde yaşayan Türkmenlerin problemleri var. Çünkü orada bulunan mülkler en değerli mülklerdir ama bunlar devlet mülkiyeti altındadır ve buradaki Türkmenler mağdur olmuştur. 


ORSAM: Bu konuyla ilgili nasıl bir çözüm üretilebilir peki? 

Nihat Karaali: Şu ana kadar bir çözüm üretilmedi. Devlet o bölgedeki mal sahiplerinin mallarına bir değer biçti ve kişilerin hesaplarına parayı yatırdılar. Devlet bir yabancı iş için geldiği zaman bu bölge bizim burada yatırım yapabilirsin ancak bedelini ödemek koşuluyla diyor. Bu işler yeni daha, çok yavaş ilerliyor. Şartnameler, bürokrasi yeni yeni değişiyor. 

ORSAM: Suriyeli Türkmenler içinde ön plana çıkmış siyasetçi ya da ekonomik, kültürel alanda ön plana çıkmış kişiler var mı acaba? 

Nihat Karaali: Her bölgede bazı insanlar ön plana çıkar ama aralarında öyle büyük sermayeder bulunmamaktadır. Siyaset alanında ise yerel siyaset yapılmaktadır. Örneğin Bayır Bucak’ta Türkmen köyünün belediye başkanı bir Türkmen’dir. Baas partisi’nin ilçe teşkilatından sorumlu kişi Türkmen’dir. Ulusal planda en fazla öne çıkan isim olarak baktığımızda Türk kökenli Hasan Türkmen vardır. Eski genelkurmay başkanıdır. Şu anda Devlet Başkanı danışmanıdır. Hala Türkiye-Suriye ilişkilerini geliştirme ve organize etme konusunda danışmanlık yapmaktadır. Bunun dışında sivrilen bir isim yoktur. Türkiye’ de ise MHP Grup Başkan Vekili ve Suriye-Türkiye 
Parlementerler Arası Dostluk Grubu Başkanı Mehmet Şandır bulunmaktadır. 


ORSAM: Suriyeli Türkmenlerin Türkiye’ye bakışı nasıl, beklentileri nelerdir? 

Nihat Karaali: Türkiye’den biraz kopmuşlar gibiler. Yani Türkiye’den beklentileri çok. Bize her konuda sahip çıksın yardım etsin istiyorlar. 
Türkiye’nin işi zor bu konuda beklentiler fazla olduğu için. Bir çocuğun babasından beklentileri gibi. Tabi bunlar duygusal boyutlar. 
Mantıksal açıdan baktığımızda ise beklentiler gerçekleşebilir. Türkiye buradaki Türk varlığına her açıdan daha çok sahip çıkabilir. 
Bilinçlenmeye yardımcı olunabilir, dergi, gazete vs. şeklinde. 

Türkmenlerin çıkardığı Arapça ya da Türkçe herhangi bir yayın var mı? 

Nihat Karaali: Orada zaten özel gazete yok, devlet gazetesi vardır. Bu konuda Türkiye’nin yardım etmesi gerekiyor. Oradaki çalışmaları ve oradaki toplumu resmi olarak ya da resmi olmayan şekilde yönlendirebilir Türkiye. 

ORSAM: Halen özel gazete ya da dergi yayınlanmasına izin verilmiyor mu peki? 

Nihat Karaali: Özel gazete yok, zaten izin verilmiyor bu tarz yayınlara. Televizyon örneğin yavaş yavaş gelişiyor. Altyapı olmadığı için duygusal davranıyorlar. Türkiye dediğim gibi yönlendirebilir toplumu. Suriye ile ilişkileri iyi olduğu için özel yayın çıkartılabilir bu sayede ama bu yayınlar sadece Türkmenleri içerecek bir şekilde olmamalıdır. Türkmenleri de kapsayacak bir şekilde çıkartılabilir. Aksi takdirde hedef kitle oluşur ki bunun oluşmaması lazım. 

ORSAM: Türkmenlerin dinsel yapısı nasıl? 

Nihat Karaali: Genelde Sünni Hanefilerdir. Çok az bir kısmı Şii’dir. Halep’te de vardır. Sadece Arap Aleviliği vardır (Nusayriler), İran Şiiliği yoktur. Fakat çok fazla örgütlenmiş bir Şiilik yoktur. Irak’ta örneğin çok fazla Şii Türkmen yaşıyor. Suriye’de Türkmen nüfusunun %90’ı Sünni %10’u da diğer mezheplerden diyebiliriz. 

ORSAM: Suriye Türkmenlerinin Türkçesi hakkında neler söyleyebilirsiniz? 

Nihat Karaali: Türkiye Türkçesine en yakın dil Suriye Türkçesidir bence. Bu da yakınlıktan, iletişimdeki bağlılıktan kaynaklanıyor herhalde. Buradaki eski Türkmenler Osmanlıca da bilirlerdi. 

ORSAM: Türkmenler arasında Türk televizyonları takip ediliyor mu? 

Nihat Karaali: Eskiden beri takip ediliyordu zaten. Köylerde bile herkes artık çok rahat takip edebiliyor yayınları. Hatta Türk dizilerinin bir kısmı Arapçaya çevrildi biliyorsunuz. Türkmenlerin bir kısmı Arapça bir kısmı Türkçe olarak takip ediyor. 

ORSAM: Biraz da derneğiniz ve faaliyetleri hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Nihat Karaali: Türkiye Suriyeli Türkmenleri buradaki üniversitelerde okutuyor. Sayıyı biz belirlemiyoruz. Bir nevi köprü görevi görüyoruz. İş dünyasının içine girmelerini istiyoruz Türkmenlerin. Bu hem Türkiye için hem de Suriye için çok önemlidir. İnsanlar maddi olarak bir yere geldiği zaman geleneklerine kültürlerine daha çok sahip çıkacaktır. Ama karnı açsa bunları arka plana atacaktır. 

ORSAM: Derneğiniz hakkında bilgi verebilir misiniz? 

Nihat Karaali: 1997’de kurulmuştur. Kurucu Başkanı Mehmet Şandır Bey’dir. Daha çok Suriye’deki ailelerin çocuklarını okutuyoruz, ailelere destek veriyoruz. Suriye’den Türkiye’ göç eden ailelerin sorunlarına çözümde katkıda bulunuyoruz. Maddi olarak ise devletin desteği ve kendi imkanlarımızla ilerliyoruz. 
Ayrıca Suriye’deki Türkmenlerin Türkiye’deki tanıtımına da katkıda bulunuyor bu dernek. Genel olarak baktığımızda ise daha çok kültürel olarak ve ailelere destek olma şeklindeçalışıyoruz. 

ORSAM: Suriyeli öğrenciler hangi tarihten bu yana geliyor ve sayıları nedir? 

Nihat Karaali: 1994’ten beri geliyorlar ve sayıları en fazla 300-400 civarıdır. Okuldan mezun olanların bir bölümü Türk vatandaşlığına 
geçip burada yerleşiyor, bir bölümü arapça bildikleri için Arap ülkelerinde iş bulup gidiyorlar, bir kısmı da Suriye’ ye geri dönüyorlar. 

ORSAM: Gelen öğrencilerin seçtikleri bölümler nelerdir? 

Nihat Karaali: Tabi iş olanakları ve ilgilerine bağlı olarak değişiyor. Ağıtlıklı olarak serbest iş kurabilecekleri meslekleri seçiyorlar. Tıp, diş hekimliği, mühendislik ve eczacılık en başta gelen bölümlerdir. 

ORSAM: Şu anda Türkiye’deki Suriyeli Türkmen sayısı nedir? 

Nihat Karaali: Çok fazla sayıda Suriyeli Türkmen yoktur. Tam sayısını ben de bilmiyorum açıkçası. Ama 1960’larda göç eden aileler ağırlıkla Hatay’a yerleştiler. Buraya gelenlerin de bir bölümü geri dönmüyor zaten. Devlette görev alanlar mecbur buraya yerleşiyor doğal olarak. 

ORSAM: Sayın Karaali, çalışmalarınızda kolaylıklar diliyoruz. Bizi bilgilendirdiğiniz için teşekkür ederiz. 

*Bu Söyleşi ORSAM Ortadoğu Uzmanı Oytun Orhan tarafından gerçekleştirilmiştir. 


****

Batı’nın Beşar Esad’a, Beşar’ın Batı’ya Olduğundan Daha Çok İhtiyacı var




 Batı’nın Beşar Esad’a, Beşar’ın Batı’ya Olduğundan Daha Çok İhtiyacı var 



Prof. İbrahim Süleyman
19 Mart 2011 
2011 SURİYE SÖYLEŞİLERİ 
0RTADOGU  ANALİZİ,
ORTADOĞU STRATEJİK ARAŞTIRMALAR MERKEZİ 





Şam Hükümeti’yle sıkı bağları bulunan ve 2004-2006 arası Suriye-İsrail gizli barış görüşmelerinde aracılık yapmış olan Suriyeli-Amerikan işadamı Prof. İbrahim Süleyman; 

İsrail ve Suriye arasındakı barış olasılığı, Amerika’nın Ortadoğu’daki rolü, Ortadoğu siyasetindeki mevcut hareketlilik ve Suriye-Türkiye ilişkileri ile ilgili değerlendirmelerini ORSAM’la paylaştı. 

ORSAM: 2004-2006 yılları arasında İsviçre’de Suriye ve İsrail arasındaki gizli ve resmi olmayan barış müzakerelerinde Suriye tarafını temsilen ara buluculuk rolünde bulundunuz. Şimdi İsrail ve Suriye arasında barış ihtimalini nasıl görüyorsunuz ? İsrail’i barış konusunda samimi buluyor musunuz? 





İbrahim Süleyman: İsrail ve Suriye arasındaki barış ihtimali için öncelikle sorulması gereken soru İsrail gerçekten barış istiyor mu ve barışa hazır mı olmalıdır. 
Aynı zamanda Suriye gerçekten barış istiyor mu ve barışa hazır mı? Bundan emin değilim. 

İsviçre’deki müzakereler boyunca Suriye son derece uluslararası baskı ve izolasyon altındaydı. Suriye bu izolasyondan kurtulmak istedi ve İsrail ile barış için uzlaşmaya hazırdı. İsrail için de aynı şey geçerliydi. Başbakan Olmert hakkındaki suç duyurusu ve soruşturma sürecinden geçiyordu, kendi sorunla-rına odaklanan dikkatleri dağıtmak istiyordu ve Suriye ile uzlaşmaya hazırdı. Başbakan Olmert artık iktidarda değil, Başbakan Netanyahu iktidarda. Şimdi Suriye de uluslararası izolasyondan kurtulmuş durumda. Suriye artık izole olmadığını ve çok güçlü olduğunu hissediyor. Suriye’nin Türkiye, Hizbullah, Filistin Yönetimi ve Hamas’la olan ittifakı, ona özgüven hissi ve bölgede üstünlük veriyor. Suriye Batı’nın kendisine, kendisinin Batı’dan daha çok ihtiyacı olduğunu hissediyor. 

Bu soruların cevapları problemin merkezinde yer alıyor. Eğer Suriye ve İsrail gerçekten barış istiyorlarsa, o zaman barış mümkündür ve ellerinin altındadır. İsrail ve Suriye’nin barış için tüm gereksinimleri üzerinde İsviçre’nin Bern kentinde İsviçre Dışişleri Bakanlığı yetkililerinin iyi niyet diplomasisi ve yardımlarıyla sürdürülen ve iki sene boyunca (2004-2006) süren gizli görüşmelerde anlaşmaya varıldı. 

Suriye ve İsrail şimdi barış istediklerini söylüyorlar. Cumhurbaşkanı Beşar Şam’ı ziyaret eden her uluslararası lidere barış istediğini ve barışa hazır olduğunu söylüyor. Başbakan Netanyahu da dünyaya Suriye ile barışa hazır olduğunu söylüyor. Bence ikisi de barış sürecini istiyor, barışı değil. 

Gerçekten barış isteseler, İsviçre’de üzerinde anlaşılana göre barış yapabilirler. Daha fazla sürece gerek yok. İsviçre’deki gizli görüşmeler sırasında yapbozun tüm parçaları yerine konmuş ve taraflarca kabul edilmişti. Hep beraber Suriye ve İsrail’i test edelim ve kim gerçekten barış istiyor, kim hazır ya da değil, görelim. 

Suriye ve İsrail liderleri Ortadoğu’daki sahip olmak istedikleri her şeye ve fazlasına sahipler. Amerika, Avrupa, Türkiye ve diğerleri onlara barış yapmazlarsa ne kadar kaybedeceklerini göstermeli, barış yaparlarsa ne kadar kazanacaklarını değil. 

ORSAM: 50 senedir Washington DC, Amerika’da yaşıyorsunuz. Amerika’nın Ortadoğu’da ilişkin son durumunu siz nasıl değerlendiriyorsunuz? Bölge’de Amerikan gücünün azaldığına dair geniş bir kanı oluşmuş gibi görünüyor. 

İbrahim Süleyman: Üzücü ama gerçek, bu günlerde Amerika Birleşik Devletleri konuştuğunda kimse dinlemiyor ya da önemsemiyor. 
Başkan Obama’nın ve yönetiminin dünyanın genelinde ve özellikle Ortadoğu’da Amerika’nın etkisini baltalamış olması çok talihsiz bir durum. Başkan Obama’nın yatıştırma politikaları işlemiyor ve özellikle Arap dünyasında asla işlemeyecek. Amerika hem dost hem de düşmanlarının güvenini ve inandırıcılığını kaybetti. 

ORSAM: Ortadoğu’da olanları nasıl görüyorsunuz? Bazıları buna bölge için “yeni dönem” adını veriyor. Size göre bu yeni dönemin özellikleri neler olacak? Örneğin Amerika’nın gücünde daha fazla düşüş bekliyor musunuz? 


İbrahim Süleyman: Geçtiğimiz 60 yıl boyunca Amerika Ortadoğu halkının iradesini unutarak bölgedeki diktatörleri destekliyor ve rüşvet veriyordu. Şimdi bölge halkı yüksek ve etkin bir sesle konuşuyor. Değişim istiyorlar. Arap devletlerindeki isyanların sadece Amerika’nın dostu olan devletlerde çıktığına dikkat edin. Suriye, Lübnan, Batı Şeria, Gazze, İran ve Türkiye gibi Amerika ile iyi ilişkilerde olmayan bölge ülkelerinde istikrar ve güvenlik var. 

İsyan eden ülkelerin yeni hükümetleri Amerika ile iyi ilişkiler içine girmeyecek. Yeni hükümetler belki Amerika’nın maddi yardımını almaya devam edip, kendilerini asla açıkça Amerika’nın müttefiki olmayacaklar. İsrail tüm yeni rejimlerin ebedi düşmanı olmaya devam edecek. Bu bağlamda, bölgede Batı için yeni bir dönem olacak. Batı, özellikle Amerika, bölgedeki yeni kurulan rejimler ve halklarıyla anlaşmak için onlar hakkındaki kitaplarını yeniden yazmak zorunda. 

ORSAM: Mısır’dan sonra Suriye’nin sıradaki domino olması beklenirken, neden ve nasıl Suriye şimdiye kadar sakinliğini korudu? 

Beşar Esad’ın dediği gibi Suriye’nin bu tür toplu protestolara karşı bağışıklığı olduğuna inanıyor musunuz? 

İbrahim Süleyman: Suriye halkı ülkelerinin Suriyelilerin Suriyelileri öldürdüğü bir savaş alanına dönmesini istemiyor. Cumhurbaşkanı Beşar Esad diğer Arap liderleri gibi nefret edilen bir lider değil. Suriye’nin korkacak hiçbir şeyi yok. Cumhurbaşkanı Beşar is güvende ve ülkesinde tam kontrole sahip. Suriye halkı her şeyden çok istikrar ve güvenlik istiyor. Beşar Esad da halkına her şeyden çok istedikleri güvenlik ve istikrarı sağlıyor. 

ORSAM: Sizce Suriye’nin halk ayaklanmalarından etkilenmemesinin Suriye dış politikası yani Amerika ve İsrail karşıtı duruşu ile ilgisi var mı? 

İbrahim Süleyman: Suriye halkı Amerika’ya güvenmiyor ve kesinlikle İsrail’i sevmiyor. İsrail Golan Tepeleri’ni Haziran 1967’den beri işgal altında tutuyor. Suriye Amerika ile iyi ilişkiler içinde olmak istiyor, fakat bunun için ne gerekirse yapacak değil. Amerika Suriye’ye kendi iç ve dış politikalarını dikte etmek istiyor; Suriye bu tür şartları asla kabul etmeyecek. 


ORSAM: İktidardaki son 10 yılının ardından Beşar Esad’ın dış politikası hakkındaki görüşlerinizi paylaşabilir misiniz? Hafız Esad dönemi ile fark ya da benzerlikleri nelerdir? 

İbrahim Süleyman: İktidardaki 10 yılı geride kalırken, Beşar Esad iyi bir liderlik gösterdi ve bölgesel ve dış politikayı da olması gerektiği gibi yönetti. Uluslararası izolasyondan her zamankinden daha güçlü çıktı. Politikalarını değiştirmeden uluslararası camianın saygısını kazandı. Cumhurbaşkanı Beşar’ın etrafında iyi danışmanları var. Halkının güven ve desteğine sahip. Tüm Ortadoğu ateşe de düşse, Suriye etkilenmeyecektir. 

Beşar’ın Türkiye, İran, Lübnan ve Filistinlilerle dostluğu ve iyi ilişkileri uluslararası camia ile ilişkilerinde kendisine büyük bir artı sağlıyor. 

Suriye Beşar’ın liderliğinde doğru yolda ve yönde ilerliyor. Batı’nın Cumhurbaşkanı Beşar Esad’a, Beşar’ın Batı’ya olduğundan daha çok ihtiyacı var. Suriyesiz bir barış mümkün değildir. 

ORSAM: Son olarak Türkiye ile ilgili olarak; Suriye açısından Türkiye, Suriye için neden önemli sizce? 

İbrahim Süleyman: Türkiye, Suriye için son derece önemli. Türkiye bölgede barışın sağlanmasında çok büyük bir rol oynayabilir. Etkili olmak içinse, Türkiye İsrail de dahil olmak üzere, tüm bölge ülkeleri ile, iyi ilişkiler içinde olmalı. 

*Bu Söyleşi 18 Mart 2011 tarihinde ORSAM Ortadoğu Uzman Yardımcısı Selen Tonkuş Kareem tarafından gerçekleştirilmiştir. 




***