21 Ekim 2020 Çarşamba

TÜRK UÇAK GEMİSİ TAMAM SIRADA NÜKLEER SİLAH MI VAR

TÜRK UÇAK GEMİSİ TAMAM SIRADA NÜKLEER SİLAH MI VAR 


Türk Uçak Gemisi tamam, Sırada Nükleer silah mı var? 

Prof.Dr.Sait Yılmaz 
17 Kasım 2019 



Giriş..

 
 Cumhurbaşkanı Erdoğan, Eylül ayı başında Türkiye.nin nükleer silah edinmekle ilgilendiğini ima etti. Bütün gelişmiş ülkelerin nükleer başlık taşıyan füzeye sahip olduğunu söyledi. Barış Pınarı Harekâtı başlamadan önce Cumhurbaşkanı Erdoğanın açıklamalarında şöyle bir ifade vardı; “Bazı ülkeler nükleer füzelere sahip ama Batı sen sahip olamazsın diye ısrar ediyor, bu kabul edilemez.” Bu ifade sanki “İsrail’in var da bizim neden olmasın” düşüncesi ile yapılmış bir açıklama. Türkiye, nükleer silah yapabilir mi? Zor ama yapabilir. Türk savunma sanayi önemli atılımlar içinde. Özellikle deniz kuvvetlerinde gemi ve denizaltı yapımı konusunda ciddi gelişmeler sağlandı. Mayıs 2019 da ise uçak gemimizi suya indirdik. Ankara, sık sık 2023 yılına kadar savunma alanında bağımsız olma hedefini tekrarlıyor. 

Türk Silahlı Kuvvetleri.nin yüksek teknolojili yeni silah ve araçlara kavuşması, üstelik bunu kendi mühendisimiz savunma sanayimizle üretmesi bizlere gurur düşmana korku verir. 

Son yıllarda Türkiye.nin girdiği sınır ötesi çatışmalarda ürettiğimiz insansız hava araçlarından (İHA) önemli faydalar sağlıyoruz. Ruslardan aldığımız S-400.ler ise Türkiye.nin hem ABD hem de NATO ile ilişkilerini sarsacak tepkiler doğurdu. Aslında bütün bu gelişmeler kökleri Atatürk.e ve 1970.lerde Amerikan ambargosuna karşı başlayan bağımsız savunma sanayi kendi kendine yeterli olma gayretlerimizin sonucu. O zamanlar atılan tohumların ürün verdiği bir dönemdeyiz. Konu hükümetin denizcilik sektörüne bakışı ile de ilgili. Ancak, işler doğru 
mu yapılıyor? Uçak gemisi ne işe yarayacak? Türkiye bir nükleer silah yapmak peşinde mi ya da yapmalı mı? İşte bu makalede bunları sorgulayacağız. 

Savunma ve Teknoloji.. 

 Pek çok ülkenin savaş kültürü sadece kendileri ve komşuları için önemlidir. Amerikalılar için silahlar, cesaret ve komutanlık yeteneğinden önce gelir1. 

İngilizlerin donanma tecrübeleri, Almanların kurmayları, İsviçre ve İsrail.in yedek asker sistemleri, Vietnam.ın hafif piyade gücüne dayanması, onlar ve düşmanları için önemlidir ama taklit edilecek modeller değildir. Nitekim pek çok ülke ordusu tarihi yanlış savaşlara hazırlanmanın örnekleri ile doludur. Örneğin ABD, Soğuk Savaş boyunca Varşova Paktı.ndaki ulus-devletlerle yapılacak konvansiyonel savaş için üstün teknolojileri kullanan bir ordu hazırladı. Ama bu ordu Vietnam, Irak ve Afganistan.da ayaklanmacılar ya da yamalı bohça ordular ile savaştı. Türk ordusu da Soğuk Savaş boyunca konvansiyonel bir savaş için hazırlık yapmıştı ama 40 yıldır terörle mücadele ile meşguldür. 

Askeri stratejiyi belirlerken şu üç soruyu kendimize sorarız; hedefler nelerdir (sonuçlar), bu hedefleri nasıl ele geçirebiliriz (yöntemler) ve bunu başarmak için hangi unsurlarımız (vasıtalar/silahlar) var. Silahlı Kuvvetlerin öncelikli varlık nedeni savaşmadan ülke çıkarlarını korumaktır ki buna caydırıcılık diyoruz. 

Caydırıcılık ancak savaşa hazır olmakla ve böyle olduğuna karşı tarafı ikna etmekle mümkündür. Bunun için silahlı kuvvetler barış zamanında gerekli şekilde organize olur, eğitim yapar, savaş kabiliyetlerini artırır. 

Başarılı silahlı kuvvetler, eski silah sistemleri ve doktrinleri her zaman atıp, sosyal karmaşa yaratmadan, yeni fikirlere ve personele uyum sağlayabilendir. Ancak, hiçbir ordu bunu sürekli olarak gerçekleştiremedi. Teknoloji, silahlı kuvvetler için önemli olmakla birlikte, tek başına yeterli değildir. Taraflar ile ilgili nitelik ve nicelik faktörleri de önemlidir. Teknoloji, ancak bir operasyonel göreve hizmet ediyorsa faydalıdır. 

Ülkelerin silahlı kuvvetlerinin etkinliğini asker sayısına dayalı olarak derecelendirmek artık mümkün değildir. Bir ülkenin askeri gücünün uluslararası düzeyde etkinliğini belirleyen faktörleri şu şekilde sıralayabiliriz; 

(1) Nükleer silahlara sahip olma. 
(2) Dış ülkelerde askeri varlık bulundurma, güç projeksiyonu (üsler, denizaşırı varlıklar vb.) ve stratejik kuvvet kaydırma (ulaştırma) ve takviye yeteneği. 
(3) Stratejik ve taktik haberleşme kabiliyetleri. 
(4) Modern teknolojinin keskin uçlarını kullanan (rakipsiz veya karşı konulamaz) çevik ve etkili (isabetli ve tahrip gücü yüksek) ateş desteği ile takviye edilmiş manevra kabiliyetleri. 
(5) Süratli, zamanında ve emniyetli bir şekilde kuvvetlerinin lojistik desteğini, barınma ve idamesini sağlayacak kabiliyetler. 

Savaş tipini coğrafya belirler. Savaşların coğrafyası ve sosyal paternleri değişmektedir. Dağlarda gerillalardan çöllerde kabilelerin gönlünü kazanmaya kadar pek çok savaş yapılmaktadır. Artık konvansiyonel savaş yapacak arazi kalmadı. Melez savaş; düzenli ve düzensiz savaşın birlikte olduğu savaş, her yerde ve her şekilde savaşmak gerekiyor. 

Savaşlarda artık daha fazla drone veya insansız araçlar, mini drone yığınları, yeni bilgisayar teknolojileri, tanka karşı tank taktikleri ve yeni tanksavar füzeleri, elektronik savaş, düşman uçak ve uzun menzilli füzelerine karşı silah sistemleri, yönlendirilebilir topçu ve füzeler öne çıkmaktadır. Savaş tarzlarında büyük değişimler olurken, savaşın ebedi ve ezeli temeli değişmeyecektir. Savaşçının özellikleri yine cesaret, kendini adama ve acı çekmek olacaktır. Teknoloji, insanların savaş ve ölüm şekillerini değiştirir ama savaşın dehşetini ve zafer 
duygusunu ya da ölüm gerçeğini asla değiştirmez. 

 Türk Ordusunun Kabiliyetleri.. 

Açık kaynak bilgilerine göre 80 milyonluk Türkiye nüfusunun yaklaşık 35 milyonu askerliğe elverişlidir. Türk Silahlı Kuvvetleri.nin mevcudu ise 410 aktif asker, 185 bin yedek şeklindedir. TSK.nın ana silah ve araçları arasında yaklaşık rakamlarla şunlar bulunmaktadır; 3.778 Tank, 7.550 Zırhlı Savaş Aracı, 1.700 parça Topçu, 1.007 çeşitli uçak, 500 çeşitli helikopter, 194 gemilik donanma. Son yıllarda Türk Kara Kuvvetleri.nin mevcudu 370.000-260.000.e düşürüldü ve tamamen mekanize bir güce dönüşmektedir. Hava Kuvvetleri de yaklaşık 300 F-16 savaş uçağı ile bölgenin en güçlülerinden biridir. Keza Deniz Kuvvetleri de bir düzineden fazla denizaltı ve Deniz Piyade Tugayı ile Doğu Akdeniz.in en güçlülerinden biridir. 

TSK.da bulunan en güçlü beş silah şu şekilde sıralanabilir 2; 

 - SOM-J Cruise Füzesi; F-35 programının parçası olarak Roketsan ve Lockheed Martin tarafından geliştirildi. Türkiye.nin ilk seyir füzesi, kara ve deniz hedeflerine 
yöneliktir. Bu füzeni F-16.lar tarafından kullanılabilecek diğer tipleri de dizayn edildi. SOM-J Cruise.in menzili yaklaşık 300 km. ve iyi korunan hedeflere karşı etkili olacak. 
- Leopard 2 Tank; Alman Leopard 2 tanklarının geliştirilen versiyonu ana muharebe tankı olarak üzerine kompozit matriks zırh, 120 mm. top var. 
- F-16 Savaşan Şahin; ABD.den sonra Türkiye en çok F-16 filosuna (yaklaşık 270 uçak, bunların 87.si eğitim amaçlı) sahip olan ülkedir. F-16.yı aynı zamanda üretebilen Türkiye, kendi yerli savaş uçağı T-FX.i 2019.da Paris.teki Hava Gösterisi.nde tanıttı. Türkiye, T-FX hazır olana kadar F-16.ların yerini F-35.ler ile doldurmak istemektedir. 
- Type 209/214 Denizaltıları; Türkiye, 14 adet 209 tipi denizaltı ile Akdenizdeki en büyük denizaltı filolarından birine sahiptir. Bunların bir kısmı 2000.li yıllarda 
yenilendi, en eski 6 adedi ise 214 Tipi Reis sınıfı yeni denizaltılarla değiştirilmektedir. 
- B-61 Nükleer Bomba; Türkiye, kendi nükleer silahı olmamasına rağmen, Soğuk Savaş boyunca ABD taktik nükleer silahlarına ev sahipliği yaptı. Bu bombalar tamamen ABD.nin kontrolünde kullanılabilir. 

Türkiye insan sayısı itibarı ile NATO.nun ikinci büyük ordusudur. Ancak kuvvet ve kabiliyetleri ile NATO içinde üçüncü güçlü ve etkin ülkedir. 2018 yılında TSK.nın 
düzenlediği Efes Tatbikatı.na 24 ülke katıldı ve bunu NATO.da yapacak çok az ülke var. Terörle mücadele yanında son yıllarda yapılan sınırdışı birçok harekâtın sağladığı tecrübesi ile Türk Silahlı Kuvvetleri sadece silah ve donanımı ile değil, etkinliği ile de bölgesinde önemli bir caydırıcı güçtür. Özellikle istihbarat teknolojileri alanında insansız hava araçlarını (İHA) kendisi üreten Türkiye, milli uyduları vasıtası ile de anlık istihbarat sağlayabilmektedir. Frekans atlamalı sistemler ile otomatik kodlama kullanılarak haberleşme güvenliği artırılmıştır. Sağlanan teknolojik gelişmeler etkinliği artırmak yanında milli üretim olmaları nedeni ile mühendis, analizci vb. gibi pek çok uzman kadronun da 
yetişmesini sağlamıştır. 

Türk Uçak Gemisi suya indi.., 

Mayıs 2019 başında suya indirilen TCG Anadolu için Savunma Sanayi Müsteşarlığı web sayfasında3 şu bilgiler yer almaktadır. Çok Maksatlı Amfibi Hücum Gemisi; Ege, Karadeniz ve Akdeniz harekât alanlarında ve gerektiğinde Hint Okyanusu (Arap Yarımadasının kuzeyi, Hindistan'ın batısı) ile Atlantik Okyanusu.nda (Avrupa'nın batısı, Afrika'nın kuzeybatısı) kullanılabilecektir. TCG Anadolu, bir Amfibi tabur ile gerekli muharebe ve destek araçlarını ana üs desteği olmadan kriz bölgelerine taşıyabilecek, hava araçlarının gece ve gündüz operasyon yapmasına olanak sağlayacak bir uçuş güvertesine sahip olacaktır. TCG Anadolu ile Türkiye; bölgesel güç aktarım kabiliyetini, orta ölçekli küresel güç aktarımına çevirebilecek tir. TCG Anadolu, Silahlı Kuvvetlerimizin envanterinde yer alan en büyük deniz platformu olacaktır. 

 Türkiye nin bir uçak gemisi üretmesi konusu 1990.lar da tartışılmaya başlandığında ben de Genelkurmay Başkanlığı.nda çalışıyordum. O dönemde çeşitli senaryolar dâhilinde Akdeniz bölgesinde tutulması düşünülmüştü. Ancak, ABD örneğine bakarak, uçak gemisi idame ettirmek kolay gözükmüyordu. ABD, bir uçak gemisi ile birlikte 17 gemiyi etrafında gezdirmek ve havadan korumak zorundadır. ABD Deniz Kuvvetleri, Soğuk Savaş boyunca genellikle üç öbek yapılanması ile hareket etti. Bu öbekler İran Körfezi/Hint Okyanusu, Pasifik ve Atlantik muharebe grupları halinde oluşturuldu. Bu yapının istisnaları 1990.larda ve 2011.de Libya ve harekâtında Akdeniz.de oluşturulan güç projeksiyonları oldu. Öbekler, gerektiğinde kriz bölgelerini takviye edecek, ileri üs kuvvetleri olarak görüldü. Ancak, Suriye krizinde olduğu gibi Doğu Akdeniz.e yanaştırılan uçak gemilerinin tek bir atış yapmadan kaybedilme riski vardır. Bu yüzden yeni bir strateji hazırlıyorlar4. 

 Ortadoğu ya son yıllara kadar girebilen tek uçak gemisi Amerikalılardı. Onlara Fransız ve Rusların yalnız uçak gemilerini dâhil oldu. ABD, 24 adet uçak gemisine Rusya, Çin ve Fransa ise birer tane büyük ölçekli uçak gemisine sahip. Fransız Charles de Gaulle gemisi 40 adet Dassault Rafale çok rollü savaş uçağı taşıyabiliyor. Rus Amiral Kuznetsov gemisi pek çok eksiğine rağmen, önemli bir askeri kabiliyet olmaya devam ediyor. TCG Anadolu bunların yanında küçük ölçekte kalmakta ama biz de diğer bazı orta ölçekli ülkelerle birlikte uçak gemisi olanlar grubuna katıldık. Temmuz 2017.de yerli yapım Korvet.ten sonra Türkiye kendi uçak gemisini yapma kararını açıklamıştı. TCG Anadolu, İspanyol Juan Carlos I modeli bir amfibi taarruz gemisi. Türkiye.nin uçak gemisi dikine inip kalkabilen 6 adet F-35 JSF savaş uçağı taşıyabilir. Ayrıca İtalya ile birlikte üretilen T129 silahlı helikopterlerini ve Chinook ağır nakliye helikopterlerini taşıyabilir5. 

 Türkiye.nin savunma programının gerisinde bölgesel ve bölge ötesinde bir güç projeksiyonu geliştirme planı olduğu değerlendiriliyor. Türkiye.nin Somali.de El Şaab.a karşı eğitim verdiği bir askeri üs yanında Katar.da da yeni bir askeri üs kurdu. Ayrıca, Irak ve Suriye içinde askeri unsurları var. Türkiye.nin deniz savunmasına yönelik girişimleri karşısında bölgesel rakipleri Mısır, İsrail ve İran olabilir. Türkiye.den sonra İsrail ve İran da kendi uçak gemilerini yapma ya da satın alma peşine düştü 6. 

Türk uçak gemisi üzerinde taşıdığı F-16.lar ile Doğu Akdeniz, Ege Denizi ve Karadeniz.de Suriye, Yunanistan, Güney Kıbrıs, İsrail, Mısır ve Rusya.ya yönelik askeri senaryolar için güç projeksiyonu dâhilinde düşünülüyor. Katar.ı desteklemek için Körfez bölgesine gitme ihtimali de var. Ancak, sıkışık Doğu Akdeniz ve Ege Denizi coğrafyasında gezinmesi zor. Karadeniz.de Rus hava kuvvetleri karşısında bekasını koruması kolay değil. Bu yüzden füzeler, destroyer tipi gemiler, denizaltılar, uçaklar ve diğer silahlarla korunması gerekli 7. 

Kimler nükleer silaha sahip, neler oluyor? 

 1968 yılında imzalanan ve 1970 yılında yürürlüğe giren „Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Anlaşması (NPT). ile o zamana kadar nükleer silah sahibi olanlar diğer ülkelerin bu tür silahlara sahip olması yasaklanmıştı. Topyekûn nükleer silahsızlanmayı başarmak için sıkı tedbirler getirildi ve 2003 yılında ilave protokol imzalandı. NPT, ilk beş nükleer güç ve 180'den fazla ülke için önemli bir taahhüttür. Ancak, 1970.den beri Hindistan, Pakistan ve İsrail nükleer silah edindiği halde Batılı ülkelerin tepkisi İran ve Kuzey Kore.ye yönelmiştir. ABD gibi büyük bir konvansiyonel güç ile hiçbir ülke baş edemez. ABD.nin isteklerine karşı gelmenin yolu ancak konvansiyonel silah menzilinin altında kalan (terörizm) 
ve üstündeki silahlar (kitle imha silahlarının kullanıldığı füze teknolojisi) ile mümkündür. Bu yüzden, İran ve Kuzey Kore gibi ABD karşısında kendini güvende hissetmeyen ülkeler nükleer silah teknolojisi edinmeyi aklına koymuştur. 
ABD ve Rusya kendilerinden sonra gelen ülkeden (Çin ve Fransa 250-300 adet) on kat daha fazla nükleer silaha sahiptir. Her biri toplam 4.500 nükleer silaha sahip olan ABD ve Rusya, 1.550 adet operasyonel olarak mevzilenmiş stratejik nükleer silaha sahip ve bunlar 700 civarında stratejik atma vasıtası (ICBM, SLBM ve bombardıman uçakları) üzerindedir 8. 

Bu vasıtalar Pasifik.ten Güney Kore, İran Körfezi ve Avrupa.ya kadar Amerikan üsleri, savaş gemileri ve denizaltılarında konuşlanmıştır. Nükleer silahların taşıdığı risk kullanıldığı füze ve savunma sistemleri ile de yakından ilgilidir. Nükleer silah üçlüsünü stratejik bombardıman uçakları, kıtalar arası füzeler (ICBM) ve deniz altı füzeleri (SLBMs) oluşturur. ABD.de yeni çalışmalar bunlardan ilk ikisinin elimine edilmesini yönelik tartışmaları getirdi. Minimalist plana göre nükleer silah sistemlerinin azaltılması öngörülüyor. Ancak bu avcının av olması sonucunu getirebilir 9. 
 ABD, son 50 yılda müzakere edilmiş nükleer silah anlaşmalarının çoğundan çekilmiştir. Örneğin nükleer silahların test edilmesini ve yenilerinin geliştirilmesini sınırlayan Anti-Balistik Füze Anlaşması'ndan çekildi. ABD, yer altı saklı hedeflere karşı B61-11 nükleer bombalarını test etmeye başladı. ABD Hava Kuvvetleri Küresel Saldırı Komutanlığı, Libya.ya gönderdiği üç adet B-2 bombardıman uçağı ile bu mühimmatı denedi 10. Bu deneme Whiteman Hava Üssü tarafından koordine edildi. Böylece ABD-NATO operasyonlarında mini-nükleer silahlar hem de bir insani yardım operasyonu içinde kullanılmaya başlandı. Diğer yandan NPT.e rağmen Hindistan'a yapılması önerilen anlaşmalar da nükleer silahların yayılması  nı önleme rejiminin altını oymaktadır. NPT'yi imzalamayan diğer ülkelere nükleer teknoloji veya kontrolsüz yakıt satılmıyordu. Bugün, ABD bu kısıtlamaları terk etme yolundadır. Bu durumda Suudi Arabistan, Brezilya, Mısır ve Japonya gibi NPT imzalayıcıları kendilerini kısıtlamaya devam etmek zorunda görmeyebilir. 

ABD savunma sanayinin günümüzdeki en büyük ihalelerinden birisi 100 milyar dolarlık yeni nükleer balistik füze üretimidir. Bu proje için iki dev firma çekişiyor; Northrop Grumman ve Boeing. Soğuk Savaş bittikten 30 yıl sonra tekrar Amerikan vergileri karaya konuşlu (ICBM) nükleer füzelere gidecek. Çok cimri olmasına rağmen Trump, gelecek otuz yılda nükleer silahlara yaklaşık 2 trilyon dolar ayrılmasına onay verdi 11. Bu onay için lobi kampanyasına sadece Northrop Grumman, 2018 yılında 5.6 milyar dolar harcamış. Onlardan daha fazla silah lobisi için para harcayan iki şirket ilginç; Amazon ve Apple. ICBM.lerin Soğuk Savaş.ta ne kadar gereksiz olduğu anlaşılmış iken, hava kuvvetleri nükleer iş istemiyorken, ekonomi kötüyken gene lobiler ülkeye yön veriyor. Modern kılavuz sistemlerinin isabet derecesi ve stratejik balistik taşıyıcıların kısa uçuş süresi nedeni ile yere 
konuşlu kıtalararası balistik füzelerin (ICBMs) ikinci bir reaksiyon göstermesi çok zordur. Yüksek vuruş kabiliyetli bu füzeler genellikle ilk vuruş için kullanılır ve bu önleyici darbe taktiği, stratejik istikrarın hep tehlikede olması demektir. 

Nükleer Silah Nasıl Üretilir? 

 Türkiye.nin nükleer silah konusundaki olası çalışmalarına odaklanmadan önce nükleer silah üretmenin zorluğuna değinelim. Bütün nükleer silahların yapılmasında, “atomlarına ve nötronlarına kolayca parçalanabilir ve zincirleme reaksiyon sonucu büyük bir enerji ortaya çıkaran” bir madde kullanılır. Nükleer silahlar için bu tür en uygun maddeler plütonyum-239 ve uranyum-235.tir. Uranyum doğada bulunurken, plütonyum bulunmaz. 

Doğal Uranyum zenginleştirilerek %90 oranında uranyum-235 haline getirilir. 

Bir nükleer bomba için 15-25 kg. yüksek düzeyde zenginleşmiş uranyuma ihtiyaç vardır. 

Plütonyum-239 ise nükleer reaktörde uranyum-238 yakılarak elde edilir. Ayrıca plütonyumun tekrar bir kimyasal işlemden geçirilmesi gereklidir. Plütonyumun 6-8 kg.ı bir nükleer bomba için yeterli olur. Tabi zenginleştirilmiş uranyum ya da plütonyumu yeterli miktarda üretmeniz yetmiyor, gerekli testleri yapmanız, atma vasıtalarını geliştirmeniz lazım. Her şeyden önemlisi NPT.ye rağmen nükleer silah üretmeniz için İran gibi uluslararası baskıyı göğüslemeniz lazım. 

Halen dünyada 300 bin nükleer bombadan daha fazlasına yetecek 1.830 metrik ton plütonyum ve 1.900 metrik ton yüksek düzeyde zenginleştirilmiş uranyum bulunduğu değerlendirilmektedir12. Nükleer silahların patlayıcı gücü ya atomlarını parçalayarak (fizyon) ya da birleştirerek (füzyon) ortaya çıkar. 

Fizyon için plütonyum-239 ve uranyum-235 gereklidir. Füzyon için ise hidrojen izotopları bulunduran döteryum veya trityum gibi çok küçük, hafif atomlar gereklidir. 

Bu yüzden, füzyon bombasına hidrojen bombası veya termonükleer bomba da denilmektedir. İlk nükleer testin yapıldığı 16 Temmuz 1945 tarihinden 2006 yılına kadar dünya genelinde iki binden fazla nükleer test yapıldı. 6 Ağustos 1945.de Hiroşima.ya atılan uranyum bombası ve 9 Ağustos 1945.de Nagazaki.ye atılan plütonyum bombasından bugüne nükleer silahlar henüz hiç kullanılmadı. 
Türkiye’nin nükleer silah yapma olasılığına yönelik şüpheler.. 

 Türkiye.nin (nükleer) atom bombası yapma olasılığı ile ilk şüphe 1966 yılında ABD istihbaratının hazırladığı bir rapora13 yansımış. Amerikan büyükelçiliği personelinin güvenilir (!) bir Türk bilim adamı ile yaptığı sohbete göre; Türkiye.deki Maden Tetkik ve Arama Genel Müdürlüğü.nden, General Refik Tulga ve ODTÜ.de Fizik Profesörü Ömer İnönü ile atom bombası yapmaları için birlikte çalışmaları istenmiş. İstanbul.da kurulması düşünülen 200 mega-watt.lık nükleer reaktörde 300-600 ton kadar düşük dereceli uranyum üretilmesi 
planlanmış ama Türk yetkililer ABD.li görüşmecilere bunun barışçı amaçlar için olduğu söylenmiş. Ayrıca Amerikalılar 1959 ve 1960.larda ülkemizde konuşlu bulunan Honest John ve Jüpiter füzelerine iki ülke ilişkiler bozulduğunda Türkiye tarafından el konulmasından endişe duymuşlar14. Nitekim şimdi de İncirlik.teki 50 taktik nükleer silahın gerektiğinde nereye tahliye edileceğinin hesapları yapılıyor. 

 Ankara.nın nükleer silah edinme girişimine yönelik şüpheler yaklaşık 50 yıl sonra (2015 yılında) Alman istihbaratı BND.nin radarına takılmış. BND.nin hedefinde Türkiye.nin PKK ile mücadelesini baltalamak vardır ama emareler bulanık da olsa nükleer silah peşinde olduğumuz düşünülür. Türkiye sadece nükleer silah sistemleri değil atma vasıtaları da edinmek istemektedir. Bu emareler nelerdir? Türkiye önce büyük ölçekli bir sivil nükleer program başlatmıştır. 2011 yılında Rus şirketi ROSATOM ile 20 milyar dolarlık bir büyük nükleer reaktör anlaşması yapılır. İki yıl sonra 22 milyar dolara Japon-Fransız konsorsiyumu ikinci bir proje ilave olur; Türkiye, yerli personel ile başka bir enerji santrali yapacağını duyurmuştur. 

Buraya kadar her şey normal gözükürken, BND tarafından iki projenin de Türkiye.nin enerji ihtiyacından öte askeri nükleer seçeneğe kapıyı açtığı değerlendirmesi yapılır 15. BND.ye göre; Türkiye, İran.ın gittiği yoldan giderek uranyumu zaman içinde zenginleştirmek istemektedir. 

 Alman istihbaratı bu bilgiyi Mayıs 2010.da rapor eder. Rapora göre, Türkiye uranyumu zenginleştirmek için tesisler kurmakta ve sıkıştırılmış uranyum cevheri olan Sarıkek (Yellowcake) üretmeye başlamıştır. Türkiye.nin uranyumu Kosova ve Bosna-Hersek üzerinden el altından temin ettiği iddia edilmektedir. Ancak uranyum zenginleştirmek için santifirüj gerekmektedir. 

Bunun için Türkiyenin Pakistanlı nükleer kaçakçılar ile 1987 ve 2002.deki temaslarına değinilmektedir. 1998 yılında Pakistan başbakanı Nawz Şerif Türkiyeye nükleer ortaklık teklif etmişti. 

İsrail istihbaratı da işin peşindedir. İsrail başbakanı Netenyahu, 15 Mart 2010.da Yunanistan başbakanı Papaandreu.yu Türkiye.nin istediği her an nükleer güç olabileceği konusunda uyarır. Ankara.nın uzun menzilli füze programları da bu endişeleri destekler. 2012 yılında Türkiye.nin 1.500 km. menzilli bir füze testi yaptığı kaydedilir. Menzilinin 2.500 km. ye çıkarıldığı düşünülüyor 16. Böyle bir orta menzilli füze, nükleer başlık atmak için elverişlidir. 

Türkiye, Nükleer Silah Üretebilir mi? 

 Öncelikle şunu söyleyelim, topraklarımızda yaklaşık 70 yıldır zaten nükleer silah var. NATO.nun nükleer şemsiyesi altında, Soğuk Savaş.tan beri Amerikan B61 nükleer bombaları İncirlik Üssünde Ruslara karşı kullanılmak üzere depolanıyor. ABD.nin nükleer bombaları Avrupa.da Türkiye, Almanya, İtalya ve Hollanda.da bulunuyor. Beş ülkedeki B-61 varlığı açık bir gizli bilgi idi. Türk pilotlar gerektiğin de bu bombaları kullanmak için eğitildi. 2000 yılından itibaren Türkiye.den 40 tanesi çekilmiş ancak İncirlik.te hala 50 bomba olduğu söyleniyor. Bu uygulama İtalya.daki Ghedi Üssü.nde de yapılıyor. Türkiye, 2000 yılında B-61 bombardıman uçaklarına pilot vermeyi durdurunca uçakları İncirlik te sadece Amerikalı pilotlar kullanıyor 17. 

 Yakın bir zaman sonra bunların yeni modeli olan B61-12 bombaları ile değiştirileceği söyleniyor. İtalya.daki Aviano Üssünde B61-12 kabulüne başlanmış. 

Amerikalılar, Türklere güvenmediklerinden 12 rakamlı şifrelerini kendilerinde saklıyorlar. Zaten Türkiye de bu bombaları sahip olmayı hiçbir zaman istememiş. Çok ağır olan bu bombaların Türkiye.den kolayca çıkması ya da kaçırılması mümkün değil, Türkiye.nin yardımı gerekli. Amerikalılar için asıl risk, Türkiye.nin Rusya.ya yaklaşması. Türkiye, Rusyadan S-400 aldığı için, F-35 uçağı ambargosuna tabi tutuldu ama yeni nükleer bombalar için F-35 gerekli18. Ancak, ABD kaynakları S-400 ile F-35.in aynı yerde olamayacağında ısrar ediyorlar çünkü Ruslar, F-35.in gizli kalması gereken bilgilerine sızabilirler. 

 Cumhurbaşkanı Erdoğan.ın açıklamaları ile Türkiyenin NPTye rağmen kendi nükleer silahını geliştirme çalışmalarına başlaması uluslararası bir kriz doğurabilir. Amerikan basınında bu konuda artan makale sayısına bakılırsa; Amerikalılar, İncirlik.teki bombalara el koymamızdan ciddi ciddi korkuyorlar. Trump.ın son görüşmelerdeki gündem maddelerinden birisi de muhtemelen bir garanti istemekti. 

Türkiyenin atom bombası yapması için iki yol var. Birincisi zenginleştirilmiş uranyum ya da hazır bir bomba almak; bunun için adres Pakistan olabilir. Türkiye.nin nükleer silah yapacak yeterli teknik personeli var. İkincisi ise İncirlik.teki hidrojen bombalarına el koymak. Bu bombaların kullanılması için ABD 
kontrolündeki müsaade zincirinin harekete geçirilmesi gerekiyor. Ancak merak edilen soru şu? Türkiye, nükleer silahı ne yapacak? Türkiye.nin açıklamaları geçmişte İran.ın nükleer silah edinmesinden rahatsızlık üzerine idi. 
Ama Ortadoğu.da liderlik peşindeki Türkiye.nin hedefi olmaktan korkan asıl ülke İsrail olabilir. 

Sonuç.. 

 Ukrayna ve Suriye örnekleri bize üç şey öğretmektedir; dünyada hala tek taraflı askeri işgaller mümkündür, Amerika.ya dayanmak yerine kendi caydırıcı gücümüzü geliştirmek zorundayız (böylece daha değerli bir müttefik oluruz) ve NATO gibi ittifaklar hem önemli hem de çok bel bağlanamaz güvenlik örgütleridir. Bunları milli ve bağımsız bir savunma ihtiyacının önemini belirtmek için yazıyoruz. Nitekim Türkiye.nin uçak gemisini kendisinin üretmesi biraz lüks olmakla birlikte, hem savunma Sanayi ve hem de gemi inşa sanayi için olumlu yansımaları olacaktır. Yerlileştirilme oranın %60 olması KOBİ olan bazı işyerlerinin ayakta kalmasına vesile olabilir. TCG Anadolunun üzerine dikey havalanan uçakların 
kazandırılması bir kuvvet çarpanı etkisi yaratabilir. Deniz Kuvvetlerimiz için, operatif anlamdadır. Gemi sanayimiz için katma değerdir. Tersane ve işçi için deneyimdir. 

Nükleer silah edinmeye gelince, nükleer silah bir ülkeye güç kategorisinde terfi sağlar yani alt küresel güç olmaya geçebiliriz. Ancak, nükleer silah geliştirmek onlarca yıl sürer, milyarlarca dolar gerekir. Türkiye.nin nükleer silah üretimine başlaması her şeyden önce NPT Anlaşmasının ihlali ve yaptırımlar anlamına gelir. Türkiye.nin nükleer silah edinme programı İsrail.in ki gibi sessiz ve çabuk olmaz. İran.ın maruz kaldığı yaptırımlara maruz kalmayı göze almalıyız. Bunlar aşılır ama asıl mesele gerçekten bu silahlara ihtiyacımız var mı, harcanacak masrafa değecek mi ya da onca yaşanacak siyasi bedele? 

Ankara nın açıklamaları daha çok iç politikaya yönelik gözüküyor. Her şeye rağmen Türkiye, nükleer silah programı ile ilgili bir proje için alt yapısını gittikçe geliştirmelidir. İşe İncirlik.teki nükleer bombaları satın alarak ya da el koyarak başlayabiliriz. Hep Amerika el koyacak değil ya.. 

Türkiye nin kuvvet ve kabiliyet eksikleri, güç çarpanı (game changer) ve güç projeksiyonu yokluğu, kuvvet yapısı çalışmalarında yapılan ve yapılmakta olan hatalar ile ilgili söylenecek çok sözümüz var. Özellikle gerçekçi ve uygulanabilir bir savunma stratejisinin olmaması, stratejik öngörü noksanlığı, doktrin ve konsept alanında süregelen kopyacılık ve düşünsel boşluklar bu eksikliklerin ana kaynağı dır. 2015 yılı sonrası TSK.nın personel durumu ve ordu kültürünün uğradığı zafiyet kapatılan askeri okulların yeniden açılması ile bir nebze giderilebilir. Bunlara dış politika konularında yapılan ciddi hatalar, ideolojik eğilimli sübjektif hedefler üzerinden askerin enerjisinin harcanması eklenmelidir. 

Silahlı Kuvvetler üzerinden çözüm üretmek yerine yumuşak gücümüzü kullanmayı hala öğrenemedik. Bu konulara başka bir çalışmada yer vermeyi planlıyorum. 
 
DİPNOTLAR;

1 George ve Meredith Friedman, Savaşın Geleceği 21. Yüzyılda Güç, Teknoloji ve Amerikan Egemenliği, (Çev.) 
   E.Gürsel, Pegasus Yayınları, (İstanbul, 2015), 34. 
2 Kyle Mizokami, How Dangerous Is Turkey's Military on the Battlefield? Diplomat, (October 12, 2019). 
3 Savunma Sanayii Müsteşarlığı; ttps://www.ssb.gov.tr/WebSite/contentlist.aspx?PageID=373&LangID=1 
4 Bryan McGrafh, What Should the New U.S. Maritime Strategy Look Like?, Hudson Institute, (January 7, 2014). 
5 Paul Iddon, Why in the World Does Turkey Want an Aircraft Carrier? (July 7, 2017). 
6 Iddon, ibid, (July 7, 2017). 
7 Michael Peck, Why Exactly Does Turkey Need an Aircraft Carrier? (July 9, 2017). 
8 Adam Lowther, Hunter Hustus: Don't Toss the Bomb, National Interest, (January 2, 2014). 
9 Adam Lowther, The U.S. Air Force For Dummies: Part II, Air Force Research Institute, (February 25, 2014). 
10 Michel Chossudovsky, America's Planned Nuclear Attack on Libya, Global Research, (March 25, 2011). 
11 Tom Z. Collina, Akshai Vikram, Why Are We Rebuilding the ‘Nuclear Sponge’? Ploughshares Fund, (November 6, 2019). 
12 Waheguru Pal Singh Sidhu, Nuclear Proliferation, in Paul D. Williams (Edt.) Security Studies: 
     An Introduction, Routledge, (New York, 2008). 
13 Document of the Week series, Foreign Policy is posting a copy of a Sept. 26, 1966, memo describing to then-
     Ambassador Parker T. Hart a troubling conversation Clarence Wendel, the U.S. minerals attache at the U.S. 
     Embassy in Ankara, had with a “reliable” Turkish scientist on Turkey.s nuclear ambitions. 
14 Colum Lynch, Turkey Has Long Had Nuclear Dreams, (November 1, 2019). 
15 Hans Rühle, Is Turkey Secretly Working on Nuclear Weapons? Welt am Sonntag, (September 22, 2015). 
16 Rühle, ibid, (September 22, 2015). 
17 Miles A. Pomper, Why the U.S. Has Nuclear Weapons in Turkey—And May Try to Put the Bombs Away, 
    Conversation, (October 25, 2019). 
18 Manlio Dinucci, Erdogan Wants the Bomb, Il Manifesto, (October 24, 2019). 

***

Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri., BÖLÜM 2

Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri., BÖLÜM 2


Tuzhurmatu, Güç Mücadelesi,Türkmen-Kürt İlişkileri,Ali SEMİN,

     27 Nisan’da ise Tuzhurmatu’ya bağlı Hilve Havaalanında KYB’den Vali Necmettin Kerim ve Adnan Muhammed Mine, Haşed el Şaabi tarafından 
ise Hadi Amiri, Ebu Mehdi Muhandis ve 16. Türkmen Tugay’ın komutanı Ebu Rıza Naccar’ın katılımıyla geniş kapsamlı toplantı düzenlenmiş ve 9 maddelik bir anlaşma sağlanmıştır. Bu bağlamda, Peşmerge güçleri ile Haşed el Şaabi milis gücü Tuzhurmatu’dan geri çekilecek, kentin güvenliğini federal polis gücü sağlayacak, çatışmaya sebep olan kişiler cezalandırılacak, çatışmada hayatını kaybeden şehit kabul edilecek ve ortak güvenlik koordinasyon birimi teşkil edilecek gibi hususların yer aldığı bir anlaşma imzalanmıştır.
 
نييندمو دشحلاو ةكرمشيبلا نم صاخشأ 9 ةباصإو لتقم 2
شا ي  HTTP://BIT.LY/28X1LHM.(Erişim: 27.04.2016).
Yapılan anlaşma, Kasım 2015’te Peşmerge gücü ile Haşed el Şaabi ara3sındaki anlaşmanın bir benzeri konumundadır. 
Bu sebeple kentte çatışmaların yeniden başlama riski bulunmaktadır. Kasım 2015’ten 23 Nisan 2016 tarihinde Tuzhurmatu’da Peşmerge güçleri ile Türkmen Haşed el Saabi Tugayı arasında yaşanan çatışmayı temel hatlarıyla analiz etmek gerekmektedir. 
Bunlar;
1. Tuzhurmatu olaylarına bakıldığında, Türkmen-Kürt geriliminden ziyade Kürtler ile Şiiler arasında yaşanan jeopolitik bir çatışma olduğu görülmektedir. Ancak kentteki nüfus çoğunluğunun Türkmen olmasından dolayı en büyük bedeli Türkmenler ödemektedir. ABD işgalinden sonra başta Kuzey Irak Kürt yönetimi olmak üzere Bağdat’ta bulunan Kürt yetkililer Kerkük’te, Tuzhurmatu’da ve diğer Türkmen bölgelerinde Türkmenlerin askeri güç kurmasına destek verselerdi, Şii Haşed Şaabi milis gücüyle karşı karşıya kalınmayabilirdi. Bu noktada belirtmek 
gerekir ki; Haşed el Saabi Şii milis güç olarak görünse de, birkaç ağ tarafından kontrol edilmektedir. Bunlar Bağdat, Tahran ve Şiilerin kendi içerisindeki Bedir Tugayı lideri Hadi el Amiri, Asaib el Hak lideri Hazeili, Mukteda Sadr ve Ebu Mehdi el Muhandis’tir. 
2. Kuzey Irak Kürt yönetimi Irak anayasasının 140.maddesini tartışmalı bölgelerde uygulamak amacıyla Kerkük’te, Tuzhurmatu’da 
 بلاو دشحلا نيب قافتالا ةقيثو رشنت زوين ةيرموسلا 3 
مشي http://bit.ly/24lAPIn,(Erişim:29.04.2016). 

 Türkmenleri siyasi ve askeri açıdan zayıflatabilmek için çaba harcamıştır. Günümüzde Haşed el Şaabi Şii milis gücünden bağımsız bir Türkmen askeri gücü kurulmuş olve Diyale’desaydı, Kürtlere karşı Şii baskısı daha az olabilirdi. 

Fakat burada İran faktörüne dikkat çekmekte yarar vardır; çünkü Kürtler ile Şiiler arasında herhangi bir çatışma meydana gelmesi durumunda İran Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General Kasım Süleymani devreye girecektir. 
3. Önemli hususlardan birisi Tuzhurmatu’da çıkan çatışmanın İran’a ve Şii çoğunluklu Bağdat yönetimine yakınlığıyla bilinen KYB’li Peşmergeler ile Haşed el Şaabi arasında meydana gelmesidir. Bu nedenle dikkat edilirse Kuzey Irak Kürt Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Tuzhurmatu olaylarının başlamasından tam 3 gün sonra bir açıklamada bulunmuştur. Bu açıdan KYB’li Peşmergeler’in Tuzhurmatu’da Şii milis güçleriyle çatışması Kürdistan Demokratik Partisi’nin (KDP) bu vesileyle Kuzey Irak bölgesinde yaşanan siyasi, ekonomik ve Barzani’nin başkanlık göreviyle ilgili olan sorunlarının üzerini örtmektedir. Dolayısıyla KYB’nin İran ve Şiilerle karşı karşıya gelmesi KDP’nin bölgedeki elini güçlendirmektedir. Bu bağlamda yukarıda sözü edilen gelişmeler dikkate alındığında, Tuzhurmatu Selahaddin vilayetine bağlı olmasına rağmen, Kerkük Valisi Necmettin Kerim’in kentin Kerkük’ün idaresindedir gibi davranması dikkat çekmektedir. 

“Tuzhurmatu olaylarına bakıldığında, Türkmen-Kürt geriliminden ziyade Kürtler ile Şiiler arasında yaşanan jeopolitik bir çatışma olduğu görülmektedir. Ancak kentteki nüfus çoğunluğunun Türkmen olmasından dolayı en büyük bedeli Türkmenler ödemektedir.” Ayrıca Peşmerge gücü ile Haşed el Şaabi arasındaki görüşmelere sadece askeri temsilciler değil, Kürtler tarafından KYB’li siyasi 
yetkililer de katılmıştır. Bu noktada belirtmek gerekir ki, görüşmelere Bağdat hükümetinden herhangi bir bakanın katılmaması veya Silahlı Kuvvetler Başkomutanı olan Başbakan Haydar el Abadi’nin yapılan toplantılara temsilci göndermemesi Bağdat’ın milis güçleri üzerindeki etkisinin zayıf olduğunu göstermektedir. Öte yandan Tuzhurmatu Kaymakamı KYB’li Şelal Abdıl Kuzey Irak’ın görsel medyasına vermiş olduğu röportajda ‘Peşmerge güçlerinin Haşed el Şaabi milis güçlerini yeneceğini vurgulamış ve Tuzhurmatu’nun kontrolünün kendi güvenlik güçlerine geçmesi gerektiğini’ belirtmiştir. Aslında kaymakamın temel görevi mensup olduğu etnik ve siyasi kimliğini bir kenara bırakarak, kentteki barışı sağlamak için çaba harcamak olmalıdır. Fakat Kaymakam Abdıl adeta bir Peşmerge gibi davranarak kentteki Türkmen ve Haşed el Şaabi milis güçlerine karşı bir tutum sergilemiştir. Şu noktayı vurgulamak gerekir, Tuzhurmatu ilçe olarak idaresi Selahaddin vilayetine bağlıdır. Başka bir değişle Tuzhurmatu anayasanın 140. maddesinin kapsamında olsa da Bağdat merkezi hükümetine bağlı bir kenttir.

Tuzhurmatu Hadisesinin Türkmen-Kürt İlişkilerine Yansımaları Kuzey Irak Kürt yönetimi yaşadığı siyasi ve ekonomik krizden dolayı Şii çoğunluklu Bağdat merkezi hükümeti ile herhangi bir çatışma yaşamak istememektedir. Ayrıca Irak işgalinden sonraki süreçte Bağdat’ta iki önemli müttefik olan Kürtler ve Şiiler arasında olası bir askeri çatışmanın iç savaşa dönüşme ihtimali potansiyel bir tehdittir. Özellikle Kürtler açısından bakıldığında Şiileri karşılarına almak Kerkük, Diyale ve  Selahaddin illerinde Şii milis güçleriyle mücadele etmek anlamına gelmektedir. Dahası Kürtlere karşı İran’ın da devreye girmesiyle birlikte 2014 Haziran ayından kurulan Şii Haşed Şaabi milis güçleriyle başta Kerkük olmak üzere tartışmalı bölgelerde ciddi bir çatışmayla karşı karşıya kalınabilir. Bunun sonucunda ise Kürtlerin, IŞİD ile mücadele adı altında kazandığı toprakları kaybetmesi kuvvetle muhtemeldir.

Bu nedenle bazı Kürt yetkili ve medyasında Tuzhurmatu olayına ilişkin çıkan haberlerde Şii Haşed el Şaabi ifadesi yerine Türkmen Haşed Şaabi milis gücü olarak sunulması tercih edilmiştir. Bu bağlamda Türkmen Haşed Şaabi milis gücü tabirinin kullanılmasını, Şiiler ile Kürtler arasındaki krizi Kürt-Türkmen etnik çatışmasına dönüştürme girişimi olarak değerlendirmek mümkündür. Kürtler bakımından analiz edildiğinde bu tür çabaların iki önemli nedeni karşımıza çıkmaktadır. Bunlardan birincisi Türkmenlerin siyasi, ekonomik ve askeri 
anlamda zayıf olmasıdır. Muhtemel bir Kürt-Türkmen çatışması çıktığında örgütlü bir Türkmen gücünün bulunmaması Kürtler için büyük bir avantajdır. İkinci neden ise; Türkmenler ile Kürtler arasında etnik kökene dayalı bir çatışmanın patlak vermesi durumunda Bağdat merkezi “ Bazı Kürt yetkili ve medyasında Tuzhurmatu olayına ilişkin çıkan haberlerde Şii Haşed el Şaabi ifadesi yerine Türkmen Haşed Şaabi milis gücü olarak sunulması tercih edilmiştir” Hükümetinin Türkmenleri savunmayacağı/savunamayacağı hususunun da oldukça net olduğu  söylenebilir. Kürtler bilhassa IŞİD’den sonra ortaya çıkan konjonktürden dolayı ne Şii Araplarla ne de Sünni Araplarla çatışmak istemektedir. 

Dolayısıyla Kürtler Tuzhurmatu olaylarını Şii-Kürt çatışması yerine Türkmen-Kürt etnik krizine indirgeyerek tartışmalı bölgelerindeki hâkimiyetini pekiştirmek stratejisi gütmektedir. 

Yukarıda belirtilen gelişmeler dikkate alındığında, Tuzhurmatu olayı Türkmenler açısından oldukça büyük bir sorundur. Türkmen kimliğinin Şii-Sünni olarak mezhepsel manada bölünmesi vahim bir durumdur. Ayrıca şu hususa değinmekte fayda vardır; eğer Kürtlerin Tuzhurmatu üzerinde Kürt-Türkmen etnik gerilimi tırmandırma stratejisi başarılı olursa hem Kerkük’teki hem diğer bölgelerdeki Türkmenler zarar görecektir. 2005 yılından bu yana Türkmen-Kürt ilişkilerindeki kırılma noktası olarak görülen Kerkük’ün yerini Tuzhurmatu alabilir. Nitekim Kürtlerin İŞID’e karşı verdikleri mücadelede batılı ülkelerden (Almanya, Fransa, İtalya gibi) hatırı sayılır ağır silahlar tedarik ettikleri görünmektedir. Dolayısıyla Batılı ülkelerin terörle mücadele amacıyla Bağdat hükümetine ve Peşmerge güçlerine yaptığı silah yardımları, IŞİD terör örgütünden geri alınan bölgelerin sayısı arttıkça zamanla ülkedeki yerel güçler arasındaki sıcak çatışmariskini de artmaktadır. 

Bu bağlamda terörle mücadele edilmesi için Irak’taki yerel güçlere yapılan silah yardımlarının taraflar arasında olası bir iç savaş durumunda denetlemesinin yapılabilmesi için bir kontrol mekanizması oluşturulması gerekmektedir. 
Aksi halde Kürt-Türkmen-Kürt-Şii ve Şii-Sünni Araplar arasında yaşanacak herhangi bir çatışmanın önlenmesi zor gözükmektedir. Bu bakımdan Tuzhurmatu’da yaşanan olaylar ülkedeki etnik iç savaşın bir provası olarak düşünülebilir. 

Sonuç

Irak’ta IŞİD sonrası yerel güçler arasında başlayan güç mücadelesinin neticesinde siyasi ve askeri anlamda ülkedeki iç dinamiklerin de değiştiği görülmektedir. Kürtler tartışmalı bölgeleri Bağdat hükümetiyle herhangi bir çatışma yaşamadan kontrolü altına almayı başarmıştır. 

Başka bir ifadeyle, IŞİD Irak topraklarında hâkimiyet kurarken Kuzey Irak Kürt yönetimi sınırlarını genişletmiştir. Türkmenler ise, hem mezhepsel hem de coğrafi olarak ikiye bölünmüştür. 

Artık IŞİD sonrası Irak’ta Türkmen kimliğinin ciddi bir tehdit altında olduğu gerçeği mevcuttur. Türkmenler, Tuzhurmatu olayının ardından Kürt-Şii-Sünni Arap ve IŞİD arasındaki fay hattında potansiyel bir varlık mücadelesiyle karşı karşıyadır. Irak’taki gelişmelere dikkat edildiğinde Kerkük’ün güneyindeki Beşir Köyü’nü IŞİD terör örgütünden kurtarma operasyonunda Türkmenler ne Bağdat hükümetinden ne de uluslararası koalisyondan destek almıştır.
Şii yetkililer, 
Tuzhurmatu’daki Peşmerge güçleriyle Haşed el Şaabi arasındaki olaylarda göstermiş olduğu hassasiyeti Beşir Köyü’ndeki kurtarma operasyonlarında göstermemiştir. 
Tuzhurmatu’nun stratejik konumundan dolayı Şii yetkililerin olaya müdahil olduğu belirtilmektedir. Bu bağlamda Tuzhurmatu’daki olaylar yalın bir Türkmen sorunu olmasından ziyade Şii çoğunluklu Bağdat merkezi hükümetinin temel meselesi olmalıdır. Eğer Tuzhurmatu’da yaşanan olaylar sadece Türkmenleri ilgilendiren bir krize dönüştürülürse, bu Türkmen-Kürt etnik çatışmasını körükleyebilir. Böyle bir tablo ise tüm Türkmen bölgelerine yayılarak önlenemez bir tehlike olarak karşımıza çıkabilir. Ayrıca, Kürtler Tuzhurmatu’da Türkmen milis güçleriyle sorun yaşadığını göstererek kenti tamamen kontrolü altınaalmaya çalışmaktadır.
Özetlemek gerekirse; Kürt silahlı gruplar tarafından Tuzhurmatu’daki 23 Nisan olayında çocuk, kadın ve yaşlı sivil Türkmenler, Haşed el Şaabi milis güçlerinden daha çok hedef alınmıştır. Ayrıca, Tuzhurmatu Kasım 2015’te Peşmergeler ile Haşed el Şaabi milis güçleri arasında çıkan çatışmadan sonra beton duvarlarla Kürt ve Türkmen bölgeleri olarak adeta iki kanton bölgeye ayrılmıştır. Her iki kesim birbirlerinin semt ve mahallelerine giremez duruma gelmiştir. Bu noktada üzerinde durulması gerek husus ise; Tuzhurmatu’nun Kürt-Şii bölgeleri olarak değil de, etnik kimliğe dayalı Kürt-Türkmen bölgeleri olarak ikiye bölünmesidir. 
Bu ise, zor bir ihtimalde olsa, Tuzhurmatu’nun demografik yapısının Kürtler tarafından değiştirilmeye çalışıldığının bir göstergesidir. 

“ Şii yetkililer, Tuzhurmatu’daki Peşmerge güçleriyle Haşed el Şaabi arasındaki olaylarda göstermiş olduğu hassasiyeti Beşir Köyü’ndeki kurtarma 
operasyonlarında göstermemiştir.”

www.bilgesam.org
BİLGESAM Hakkında
BİLGESAM, Türkiye’nin önde gelen düşünce kuruluşlarından biri olarak 2008 yılında kurulmuştur. 


Kar amacı gütmeyen bağımsız bir sivil toplum kuruluşu olarak BİLGESAM; Türkiye’deki saygın akademisyenler, emekli generaller ve diplomatların 
katkıları ile çalışmalarını yürütmektedir. 

Ulusal ve uluslararası gündemi yakından takip eden BİLGESAM, araştırmalarını Türkiye’nin milli problemleri, dış politika ve güvenlik stratejileri, komşu ülkelerle ilişkiler ve gelişmeler üzerine yoğunlaştırmaktadır. 

BİLGESAM, Türkiye’de kamuoyuna ve karar alıcılara yerel, bölgesel ve küresel düzeydeki gelişmelere ilişkin siyasal seçenek ve tavsiyeler sunmaktadır.

Yazar Hakkında
Ali SEMİN.,

Mart 2011’den beri BİLGESAM Orta Doğu araştırmaları uzmanı olarak çalışan Ali Semin, Orta Doğu siyaseti, Türkiye’nin Ortadoğu politikası, 
Türk-Irak ilişkileri, Irak’ın iç ve dış politikası, kuzey Irak’ın siyasi yapısı, Türkmenler, Iraklı Kürtlerin bölgesel ve küresel güçlerle ilişkileri, Körfez ülkeleri, 
İran, Suriye, Libya, Mısır, Tunus, Filistin sorunu, Hizbullah ve Hamas konularıyla ilgilenmektedir. Semin, 2012 yılından itibaren Gazi Üniversitesi Sosyal 
Bilimler Enstitüsü Uluslararası İlişkiler doktora programına devam etmektedir.


Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi, No:10, 34387 Şişli -İSTANBUL 
www.bilgesam.org 
www.bilgestrateji.com 
bilgesam@bilgesam.org 
Tel: 0212 217 65 91 - Fax: 0 212 217 65 93
© BİLGESAM Tüm hakları saklıdır. İzinsiz yayımlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. 

***

Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri., BÖLÜM 1

 Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri., BÖLÜM 1


Tuzhurmatu, Güç Mücadelesi,Türkmen-Kürt İlişkileri,Ali SEMİN,



1 Sayfa
www.bilgesam.org
Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri
Ali SEMİN





Amerika Birleşik Devletleri (ABD)’nin ve uluslararası koalisyon güçlerinin Mart 2003’te Irak’ı işgal etmesi, Irak’ın siyasi sisteminin ve toplumsal düzenin etnik ve mezhepsel olarak keskin bir şekilde ayrışması ile sonuçlanmıştır. 

Bağdat’ta kurgulanan siyasi denklemin etnik ve mezhepsel (Arap, Kürt, Türkmen/ Şii-Sünni) olarak paylaşılması ülkede söz konusu unsurlar arasında şiddetli bir güç rekabetine neden olmuştur. 

Irak’ta artık devlet ile toplumun her geçen gün aralarındaki güven duygusunun kaybolması etnik ve mezhepsel iç çatışmayı körüklemiştir. 

2005 yılında Irak’ın daimi anayasasındaki tartışmalı bölgeleri kapsayan 140. maddesi, başta Kerkük olmak üzere Musul, Diyale ve Selahaddin vilayetleri Bağdat ile Erbil arasında ciddi tartışma, çatışma ve krizlere sebebiyet vermiştir. 

Bu bağlamda Kerkük ve Selahaddin vilayetleri arasında tartışmalı bölgelerden biri olan Tuzhurmatu, 140. Madde kapsamında etnik ve mezhepsel çatışma ihtimalinin yüksek olduğu bir bölge olarak karşımıza çıkmaktadır. Her iki kentin demografik yapısının karışık olmasından dolayı tek bir kesimin hâkimiyetine geçmesi oldukça zor gözükmektedir. Ayrıca bu tablo Türkmen-Kürt ve Kürt-Şii çatışmasında önemli bir kırılma noktasıdır. Öte yandan IŞİD’in Haziran 2014’ten beri Irak’ın ikinci büyük kenti olan 2 milyon nüfuslu Musul’u kontrol etmesiyle birlikte Bağdat’ın siyasi, ekonomik ve askeri anlamdaki gücünün âdeta yok olduğu söylenebilir. 

Bu çalışmada Türkmen kenti olan Tuzhurmatu’da yaşanan olayların arkasındaki sebeplere değinilecek ve etnik bir çatışmaya nasıl dönüşebileceği analiz edilecektir.

Tuzhurmatu’nun Stratejik Önemi ve Türkmenler1976 yılına kadar Kerkük’e bağlı bir Türkmen kenti olan Tuzhurmatu, bu tarihten itibaren Kerkük’ün idaresinden ayrılmış ve Selahaddin vilayetine bağlanmıştır. Günümüzde nüfusunun yaklaşık olarak 150 bin civarında olduğu tahmin edilmektedir. Tuzhurmatu, Bağdat’ın 175 kilometre kuzeyinde, Kerkük’ün 75 kilometre güneydoğusunda ve Selahaddin ilinin merkezi olan Tikrit’e 100 kilometre uzaklıktadır. Stratejik bir konumda olan Tuzhurmatu’ya Süleymanbeg, Emirli, Bastamlı ve Kadirkaram’dan oluşan dört nahiye ve yirmiden fazla köy bağlıdır.1

Tuzhurmatu, önemli bir ticari güzergâh olmasının yanı sıra, bulunduğu jeostratejik konum kenti cazibe merkezi haline getirmektedir. Bu bağlamda Kerkük-Bağdat hattı üzerinde olması Tuzhurmatu’nun ehemmiyetini daha çok artırmaktadır. 
Dolayısıyla Tuzhurmatu’nun sahip olduğu stratejik konum Kürtler, Şii Araplar ve Türkmenler arasında güç mücadelesine sebep olmaktadır. Tuzhurmatu’nun bilhassa Türkmenler açısından bir diğer özelliği ise; Türkmen bölgeleri içerisinde demografik yapısı en az değişen bir kent olmasıdır. Bunun en önemli sebebi, kentin civarındaki köylerin Türkmenlerden oluşmasıdır. Aynı şekilde, Türkmenler 2003 Irak işgalinden sonra Tuzhurmatu’da patlama, silahlı saldırı ve adam kaçırma gibi olayları çok sık yaşamıştır. 

Bununla beraber kentteki Türkmenlerin güvenlik sorunlarına rağmen, Tuzhurmatu’
dan başka bir bölgeye büyük bir göç dalgasına rastlanmamaktadır. 
Bu durumun temel nedenine bakıldığında Türkmen kimliği ile Şiilik faktörünün önemli etkileri gözlemlenmektedir.

Diğer taraftan, Irak anayasasının 140. maddesindeki tartışmalı bölgelerin Bağdat-Erbil arasında ciddi bir krize dönüşmesi Tuzhurmatu’yu da kapsamaktadır. Kürtler Tuzhurmatu’nun Kuzey Irak yönetimine bağlanması için çaba harcamaktadır. Fakat Tuzhurmatu’nun etnik, mezhepsel ve siyasi yapısı kentin Kuzey Irak Kürt yönetimine idari olarak bağlanmasına müsaade etmemektedir. 

Çünkü Tuzhurmatu’daki Türkmenler ile Bağdat, Necef ve Kerbala’daki Araplar arasındaki Şiilik faktörü Kürtlerin kentte hâkimiyet kurmasını zorlaştırmaktadır. Başka bir ifadeyve kontrolünü kullandıkları güçle elde ettikleri gibi Tuzhurmatu’yu da aynı yöntemi uygulale, Kürtlerin Kerkük’ün demografik yapısını yarak hâkimiyet sağlayacaklarını düşündükleri ifade edilebilir. 
وتامروخ زوط 1 , http://bit.ly/28YTojY. (Erişim: 28.04.2016).


Kürtlerin IŞİD ile mücadele adı altında ABD ve Batılı ülkelerden aldıkları silah/askeri destekle 2005 yılından itibaren tartışmalı bölgeler olarak 
kabul edilen başta Kerkük olmak üzere tüm kentleri Bağdat’tan geri aldıklarını söylemek mümkündür.

Aslında Irak’ta Bağdat’a bağlı güvenlik güçleri, Peşmerge ve Şii milis gücü Haşed el Şaabi, 2014-2015 yıllarında IŞİD ile mücadele ederek belli bölgeleri kontrol etmeyi başarmışlardır. 2016 yılında ise Kürtlere bağlı Peşmerge gücü IŞİD’den kurtarılan 1050 kilometrelik sınırını pekiştirmeye yönelmiştir. Diğer bir tabirle Peşmerge gücü anayasanın 140. maddesini kapsayan tartışmalı bölgelerin neredeyse tamamını IŞİD’in kontrolünden geri almıştır. Bu bağlamda Kuzey Irak Kürt yönetiminin artık IŞİD’in kontrolünden geri aldığı bölgeleri Peşmerge dışındaki yerel güçlerden arındırmak stratejisine geçtiği ifade edilebilir. Kürtlerin IŞİD ile mücadele adı altında kontrol edemedikleri stratejik bölgelerden birisi 
olan Tuzhurmatu üzerinde yerel güçler arasında hâkimiyet ve nüfuz savaşı büyük tehlike arz etmektedir. Irak’ta yerel güçler arasındaki nüfuz mücadelesi iki önemli sonucu doğurabilir. 

Bunlardan 

Birincisi; IŞİD’in kaybettiği bazı bölgelere saldırarak geri almasını sağlayabilir. Diğeri “Kürtlerin Kerkük’ün demografik yapısını ve kontrolünü kullandıkları güçle elde ettikleri gibi Tuzhurmatu’yu da aynı yöntemi uygulayarak hâkimiyet sağlayacaklarını düşündükleri ifade edilebilir.” ise, yerel güçlerin nüfuz mücadelesinin önlenmesi zor bir etnik veya mezhepsel iç çatışmaya yol açabilir. 

Bu noktada, her iki sonuç da Irak’ı daha kaotik bir geleceğe sevk edebilir.
Tuzhurmatu Olaylarına Genel Bir BakışTuzhurmatu’nun demografik ve sosyal yapısı diğer tartışmalı bölgelerden oldukça farklıdır. Tuzhurmatu’daki Türkmen nüfusunun Kürtlerden fazla olmasıyla birlikte, demografik olarak değiştirilmesi zor bir kenttir. Tuzhurmatu’nun civar köylerinin yüzde 80’inden fazlasının Türkmenler den oluşması ve etrafındaki köylerden aldığı göçlerin demografik yoğunluğunun Türkmen ağırlıklı olması kentin nüfus yapısındaki değişimin yapısını göstermekte dir. Şu hususa dikkat çekmekte fayda vardır; 2003 Irak işgalinden bu yana Tuzhurmatu’dan göç edenlerin çoğu Türkmenlerden oluşsa da halen kentteki nüfusun % 75’inin Türkmen olduğu ifade edilebilir. 

Dolayısıyla Kürtler Tuzhurmatu’ da baskı ve saldırılar uygulayarak, Türkmenleri göç etmeleri için zorlamaya çalışabilir. Fakat Tuzhurmatu’dan Türkmenler göç ettiğinde yerlerine Şii Arapların geleceğini unutmamak gerekir. Bunun temel sebeplerinden birisi, Şiiler için Tuzhurmatu’nun coğrafi ve mezhepsel önemidir. 

Irak işgalinden sonra Kürtler Şii çoğunlukta olan hiçbir kentte tek başlarına hâkimiyet sağlayamamıştır. Artık Irak’ın coğrafi, siyasi, ekonomik ve askeri anlamda etnik ve mezhepsel (Şii-Sünni) olarak iki temel fay hattı vardır. 

Bu nedenle ülkede var olan fay hatlarının Kürt-Türkmen, Kürt-Şii ve Kürt-Sünni Araplar arasında yaşanan jeopolitik savaşı ile güç rekabetinden ötürü Irak’ta her zaman iç çatışma ya da savaşa hazır saatli bir bomba bulunmaktadır.

Yukarıda belirtilen gelişmeler değerlendirildiğinde, Tuzhurmatu’da meydana gelen olaylarda temel faktörlerin başında jeopolitik savaş olduğunu ifade etmek mümkündür. Bu bağlamda IŞİD’in Musul’u kontrol ettikten sonra Irak’ta başlayan milisleşme süreci ülkedeki kaotik ortamı daha da arttıracaktır. Tuzhurmatu’da Kasım 2015’ten beri Şii milis gücüne bağlı 16. Türkmen Haşed el Şaabi Tugayı ile Peşmerge güçleri arasında yaşanan çatışmaların Türkmen-Kürt çatışmasına dönüşme tehlikesi vardır. Öte yandan 23 Nisan 2016 tarihinde Tuzhurmatu’da 
Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği (KYB) üyesi Goran Cevher’in evinin bahçesine atılan el bombasının ardında Peşmerge güçleri ile Haşed el Şaabi arasında çatışma başlamıştır. Çatışmada 3 Peşmerge komutanıyla beraber 12 kişi hayatını kaybetmiştir.2 

Bölgeden edinilen bilgilere göre, siviller de dâhil olmak üzere her iki taraftan çok sayıda kişi hayatını kaybetmiş ve yaralanmıştır. 24 Nisan’da Bedir Tugayı lideri ve Haşed Şaabi milis gücünün başkomutanı Hadi el Amiri ile Kerkük Valisi Necmettin Kerim taraflar arasındaki olayları sonlandırmak için toplantı düzenlemiş, ancak herhangi bir anlaşmaya varılamamıştır. 

...Tuzhurmatu’daki Güç Mücadelesi ve Türkmen-Kürt İlişkileri 
Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) 
Mecidiyeköy Yolu Caddesi, No:10, 34387 Şişli -İSTANBUL 
www.bilgesam.org 
www.bilgestrateji.com 
bilgesam@bilgesam.org 
Tel: 0212 217 65 91 - Fax: 0 212 217 65 93
© BİLGESAM Tüm hakları saklıdır. İzinsiz yayımlanamaz. Kaynak gösterilerek alıntı yapılabilir. 

***

TÜRKİYE’NİN IRAK POLİTİKASI IŞIĞINDA KUZEY IRAK AÇILIMI., BÖLÜM 4

TÜRKİYE’NİN IRAK POLİTİKASI IŞIĞINDA KUZEY IRAK AÇILIMI., BÖLÜM 4



Türkiye, Kuzey Irak Kürtleri,Türkmenler,Kerkük, ABD,Bilge Adamlar, Stratejik Araştırmalar Merkezi,BİLGESAM,Ortadoğu Araştırmaları Uzmanı,Ali SEMİN,
Petrol,Saddam Hüseyin,Kürt Açılımı,Birinci Körfez Savaşı,

   İki ülkenin de en önemli sorunlarından biri olan “güvenlik sorunu” ile uğraşmasını PKK terör örgütüyle sağlamaktadır. 
ABD açısından bakıldığında, PKK terör örgütünün Kandil’den tamamen çıkarılması şu an için mümkün görünmemektedir. En azından ABD’nin, Irak’ta kaldığı 
müddetçe bu sorunu sürüncemede bırakacak bir çözüm arayışında ısrar edeceği söylenebilir. 

SONUÇ 

Bölgesel gelişmeler dikkate alındığında Türkiye’nin Kuzey Irak’ta yaptığı açılım ekonomik alanda olumlu bir sonuç verebilir. Ayrıca Ankara’nın, bölgeyle ilgili birçok konuda yol aldığı söylenebilir. Ancak bundan sonra Kürt yönetiminin gerek PKK terörü, gerekse Türkmenler ve Kerkük Sorunu konusunda somut bir adım atması gerekmektedir. 
Ortadoğu genelinde ve Irak özelindeki yaşananlar göz önünde bulundurulduğunda, bölge her geçen gün yeni bir gelişmeyle karşımıza çıkmaktadır. Bölgede yaşanan Arap Baharı’nın, etnik ve mezhepsel çatışmaya dönüşmesi büyük tehlikelere neden olabilir. Ayrıca, Kuzey Irak Kürt Yönetimi PKK terör örgütü sorununun çözümü konusunda kayda değer girişimlerde (PKK’nın Türkiye sınırına geçişinin engellenmesi, Kuzey Irak’ta siyasi ve kültürel faaliyetlerinin engellenmesi gibi) bulunmazsa Türkiye’nin bölgeye yönelik izlediği siyaset olumsuz yönde etkilenebilir. 
Ankara’nın, Kuzey Irak politikalarının ekonomik-ticari odaklı olması ve bölgeye yönelik bu yönde attığı adımlar, bölgede kurulabilecek olası bir “Kürt devleti” oluşumuna izin vereceği anlamını taşımamaktadır. Örneğin, İran-Kuzey Irak yönetimi arasında da önemli bir işbirliği bulunmaktadır. 
Fakat eğer Kuzey Irak’ta bağımsız bir Kürt devleti kurulursa, buna itiraz eden ilk ülkelerden biri muhtemelen İran olacaktır. Bu nedenle Türkiye’nin Bağdat, Erbil ve Necef kavşağında yürüttüğü diplomasi Irak’ın bölünmesine değil birliğinin muhafaza edilmesine hizmet etmektedir. 
Öte yandan, Kürt yönetiminin iç dinamikleri irdelendiğinde, KYB ve KDP’nin (Talabani ve Barzani) 2003 sonrasında yaptığı stratejik ittifak pek de uzun soluklu olacağa benzememektedir. 25 Temmuz 2009 tarihinde Kuzey Irak’ta yapılan seçimlerin ardından ortaya çıkan ciddi bir muhalefetin, bu iki partiyi tekrar karşı karşıya getirme ihtimali bulunmaktadır. Kürt yönetiminin hiçbir zaman sürpriz gelişmelere müsait olmadığını belirtmek gerekir. Diğer taraftan, Süleymaniye’de seçimleri kazanan GORAN (Değişim) Hareketi, Talabani’nin lideri olduğu KYB’yi 
önemli ölçüde zayıflatmıştır. Bu sebeple Barzani’nin lideri olduğu KDP’nin güç kaybeden KYB’yle stratejik ittifakını askıya alıp, GORAN Hareketi lideri Nawşervan Mustafa’ya yönelmesi beklenebilir. 
Türkiye, ABD sonrası Irak’ta tüm taraflarla düzenli temas trafiğine devam etmeli, bu kapsamda Kuzey Irak’taki nüfuzunu güvenlik ihtiyaçları, siyasi (Türkmenlerin ve Kerkük’ün statüsü meseleleri gibi) ve ekonomik menfaatleri doğrultusunda sürdürmelidir.
 
KAYNAKÇA 

“Eski DTP'lilere o soruyu Kuzey Iraklı Kürtler sordu.” 
  http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getMansetHaber&haberno=931297&sirano=8&sayfa=0. 
 “Erbil Şehrinde Geniş Katılımlı Bir Seminer Düzenledi.” 
   http://www.kerkukhaberajansi.com/kha/turkmeneli/686-erbil-sehrinde-genis-katilimli-bir-seminer-duzenledi.html. 
 “Gül: Irak'taki akrabalarımızın huzur içinde olmasını isteriz.” 
    http://www.milliyet.com.tr/2005/02/01/son/sonsiy01.html. 
 “KDP’den Rapora Açıklama.” 
 http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/10/kdpden.o.rapora.aciklama.spekulasyon/534522.0/index.html. 
“Kürt Açılımı Netleşti.”    http://www.sabah.com.tr/Siyaset/2009/05/12/kurt_acilimi_netlesti, 
“Kuzey Irak’tan Petrol İhracatı Başladı.” Radikal Gazetesi. 
 “Kürt açılımını ABD'nin Irak'tan çekilmesi tetikledi.” 
 http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2009/09/090929_henri_barkey.shtml. “TBMM Tezkerenin Süresini Uzattı.” 
 http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/10/06/tbmm.tezkerenin.suresini.uzatti/546170.0/index.html. 
Ahmet, Rıfat Seyd. Man sana karar Al- ihtilal. Bağdat: Dar El-Snobar Yayınları, 2008. 
Akyürek, Salih. Demokratik Açılım ve Toplumsal Algılar, İstanbul: BİLGESAM Rapor No: 30, 2011. 
    http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/rapor/demokratikacilim.pdf . 
Barzani, Mesut. “Türkye Bedaat Al-Etraf Bi-Akleem Kurdustan.” 
    http://rojavanews.com/ar/index.php/world/761-2010-06-25-05-03-57.html. 
Cabbar El-Cabiri, Sittar. El-Stratejiye El-Kawmiyye fil El-Iraq Amerikiye fil El-Irag wel- Mantaka. Kahire: El-Ezhar Yayınevi, 2008. 
Dış Ticaret Müsteşarlığı Verileri. 
    http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/ANL/OrtaDoguDb/Irak.pdf. 
Dinamikiyet El-Nizaa Fi El-Iraq. Irak Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Bağdat: Bağdat Yayınevi, 2007. 
El-Naft El-Irak Wel-Siyase El-Naftıya Fil-El-Iraq Fi Thel- El-İhtilal El-Amrikiye Ruya El-Mustakbaliye. Editör Muhammed Sdık El-Hashimy. 
Bağdat: Merkez El-Iraq Lil-Deraset, 2007. 
El-Temimi, Nahide. “Kurdustan Dewle Mustakila Masrafuha Alal-Iraq.” 
    http://www.almothaqaf.com/index.php?option=com_content&view=article&id=51111:2011-07-05-01-26-18&catid=36:2009-05-21-01-46-14&Itemid=54. 
Hassan Omer, Shorush. Hais El-Netham El-Federaliye Fİ El-Iraq. Süleymaniye-Irak: Merkez Kurdustan Lil-Derasat El-Stratejiye Yayınları, 2009. 
    http://www.alwasatnews.com/1146/news/read/500479/1.html. 
 http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/10/kdpden.o.rapora.aciklama.spekulasyon/534522.0/index.htm. 
    http://www.crisisgroup.org/home/getfile.cfm?id=4030&tid=6207&type=pdf&l=1. 
http://www.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/www.icisleri/basinozetleri/03.02.2010.pdf. 
    http://www.pukmedia.com/News/09-10-2009/news02.html, 
    http://www.pukmedia.com/News/09-10-2009/news033.html, 
    http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=909411&title=ankaradan-erbile-bakan-duzeyinde-ilk-ziyaret. Irak Anayasası (2005) 
Semin, Ali. “Irak’ın Kuzeyindeki Seçimler ve Türkiye.” 
     http://www.sde.org.tr/tr/haberler/60/irakin-kuzeyindeki-secimler-ve-turkiye.aspx . 
Seyfettin, Biyar Mustafa. Turkiye We Kurdustan El-Iraq Cariyin Hayiren. Dohuk: Hani Yayınevi, 2007. 
Stansfild, Jareth. El-Iraq El-Shap Wel-Tarikh Wel-Siyase. Arap Emirlikleri: Arabiye Yayınevi, 2009. 
Şimşir, Bilal N. Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler. Ankara: Bilgi yayınevi , 2004. 
Netaich El-Entekhabat El-Akleem. http://www.pukmedia.com/News/20-08-2009/news10.html. 
“Wefd El-Turky Mukrab Min El-Akrad Yeltaki Talabani We Barzani.” 
   http://radionawa.com/ar/NewsDetailN.aspx?id=56938&LinkID=99. 

DİPNOTLAR;

1 Ahmet Rıfat Seyd, Man sana karar Al-ihtilal (İşgal Kararını Kim Üretti) (Bağdat: Dar El-Snobar Yayınları, 2008). 
2 Kuzey Irak Kürt Yönetimi, tartışmalı bölgeler olarak adlandırdığı bölgelerin kendi yönetiminden koparılmış topraklar olduğunu ileri sürmektedir. 
3 Kuzey Irak bölgesinde yeniden keşfedilen ve çıkartılan petrollerle ilgili Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin, yabancı şirketlerle yaptığı sözleşmelerin 
   Bağdat yönetimi tarafından tanınması talep edilmektedir. 
4 Shorush Hassan Omer, Hais El-Netham El-Federaliye Fİ El-Iraq (Irak'ta Federal Sistemin Özellikleri) (Süleymaniye-Irak: Merkez Kurdustan 
   Lil-Derasat El-Stratejiye Yayınları, 2009), 74. 
5 Jareth Stansfild, El-Iraq El-Shap Wel-Tarikh Wel-Siyase (Irak'ın Halkı, Tarihi ve Siyaseti) (Arap Emirlikleri: Arabiye Yayınevi, 2009), 140-141. 
6 Bilal N. Şimşir, Türk-Irak İlişkilerinde Türkmenler (Ankara: Bilgi Yayınevi, 2004), 356. 
7 Omer, Hais El-Netham, 75. 
8 “Gül: Irak'taki akrabalarımızın huzur içinde olmasını isteriz,” erişim tarihi 23.05.2010, 
    http://www.milliyet.com.tr/2005/02/01/son/sonsiy01.html. 
9 “Erbil Şehrinde Geniş Katılımlı Bir Seminer Düzenledi,” erişim tarihi 07.07.2011, 
    http://www.kerkukhaberajansi.com/kha/turkmeneli/686-erbil-sehrinde-genis-katilimli-bir-seminer-duzenledi.html. 
10 Ali Semin, “Irak’ın Kuzeyindeki Seçimler ve Türkiye,” erişim tarihi 12.04.2011, 
     http://www.sde.org.tr/tr/haberler/60/irakin-kuzeyindeki-secimler-ve-turkiye.aspx. 
11 Dinamikiyet El-Nizaa Fi El-Iraq (Irak'ta Çatışmaların Dinamikleri) (Bağdat: Irak Stratejik Araştırmalar Enstitüsü, Bağdat Yayınevi, 2007), 45. 
12 Biyar Mustafa Seyfettin, Turkiye We Kurdustan El-Iraq Cariyin Hayiren (İki Çaresiz Ülke, Türkiye ve Irak Kürdistan'ı) (Dohuk: Hani Yayınevi, 2007), 211. 
13 Yazarın, bölgede yaptığı araştırmaya dayalı bilgiler. 
14 Nahide El-Temimi, “Kurdustan Dewle Mustakila Masrafuha Alal-Iraq (Bağımsız Kürdistan’ın Harcamaları Irak Üzerinedir),” erişim tarihi 15.07.2011, 
     http://www.almothaqaf.com/index.php?option=com_content&view=article&id=51111:2011-07-05-01-26-18&catid=36:2009-05-21-01-46-14&Itemid=54. 
15 İlgili Maddenin Detayları için Irak Anayasası’na bkz. 
16 Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani’nin El-Hurra Televizyonu’na (Irak) verdiği röportaj, 01.02.2007. 
17 Sittar Cabbar El-Cabiri, El-Stratejiye El-Kawmiyye fil El-Iraq Amerikiye fil El-Irag wel- Mantaka, (Amerikan'ın Irak'ta ve Bölgede Ulusal Stratejisi) 
     (Kahire: El-Ezhar Yayınevi, 2008), 105. 
18 Salih Akyürek, Demokratik Açılım ve Toplumsal Algılar, (İstanbul: BİLGESAM, Rapor No: 30, 2011), erişim tarihi 22.08.2011, 
     http://www.bilgesam.org/tr/images/stories/rapor/demokratikacilim.pdf. 
19 “Kürt Açılımı Netleşti,” erişim tarihi 23.04.2010, 
     http://www.sabah.com.tr/Siyaset/2009/05/12/kurt_acilimi_netlesti. 
20 Netaich El-Entekhabat El-Akleem, erişim tarihi 12.01.2010, 
     http://www.pukmedia.com/News/20-08-2009/news10.html. 
21 Mesut Barzani, “Turkye Bedaat Al- Etraf Bi-Akleem Kurdustan (Türkiye Kürdistan Balgesini Tanımaya Başladı),” erişim tarihi 12.03.2011, 
     http://rojavanews.com/ar/index.php/world/761-2010-06-25-05-03-57.html. 
22 Erişim tarihi 7.10.2009, 
 http://www.crisisgroup.org/home/getfile.cfm?id=4030&tid=6207&type=pdf&l=1. 
23 KDP’den Rapora Açıklama, erişim tarihi 10.7.2009, 
 http://www.cnnturk.com/2009/dunya/07/10/kdpden.o.rapora.aciklama.spekulasyon/534522.0/index.htm. 
24 “Kürt açılımını ABD'nin Irak'tan çekilmesi tetikledi,” erişim tarihi 20.11.2010, 
 http://www.bbc.co.uk/turkce/ozeldosyalar/2009/09/090929_henri_barkey.shtml. 25 “TBMM Tezkerenin Süresini Uzattı,” erişim tarihi 10.02.2010, 
 http://www.cnnturk.com/2009/turkiye/10/06/tbmm.tezkerenin.suresini.uzatti/546170.0/index.html. 
26 Erişim tarihi 3.4.2010, http://www.pukmedia.com/News/09-10-2009/news02.html. 
27 Erişim tarihi 3.4.2010, http://www.pukmedia.com/News/09-10-2009/news033.html. 
28 Seyfettin, Turkiye We, 215. 
29 Erişim tarihi 3.4.2010, 
 http://www.icisleri.gov.tr/ortak_icerik/www.icisleri/basinozetleri/03.02.2010.pdf. 
30  “Ankara'dan Erbil'e bakan düzeyinde ilk ziyaret,” erişim tarihi 01.11.2009, 
  http://www.zaman.com.tr/haber.do?haberno=909411&title=ankaradan-erbile-bakan-duzeyinde-ilk-ziyaret. 
31 “Kuzey Irak’tan Petrol İhracatı Başladı,” Radikal Gazetesi, 09.06.2009 
32 Erişim tarihi 30.03.2011, 
     http://www.alwasatnews.com/1146/news/read/500479/1.html. 
33 Dış Ticaret Müsteşarlığı Verilerine Göre, erişim tarihi 05.05.2011, 
     http://www.dtm.gov.tr/dtmadmin/upload/ANL/OrtaDoguDb/Irak.pdf. 
34 Wefd El-Turky Mukrab Min El-Akrad Yeltaki Talabani We Barzani (Türkiye’den Kürtlere yakın bir heyet Talabani ve Barzani ile görüştü), 
     http://radionawa.com/ar/NewsDetailN.aspx?id=56938&LinkID=99. Erişim tarihi17.09.2010, 
35 Eski DTP'lilere o soruyu Kuzey Iraklı Kürtler sordu, erişim tarihi 22.02.2010, 
     http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getMansetHaber&haberno=931297&sirano=8&sayfa=0. 
36 Eski DTP'lilere o soruyu Kuzey Iraklı Kürtler sordu, erişim tarihi 22.02.2010, 
     http://www.zaman.com.tr/wap.do?method=getMansetHaber&haberno=931297&sirano=8&sayfa=0. 
37 El-Naft El-Irak Wel-Siyase El-Naftıya Fil-El-Iraq Fi Thel- El-İhtilal El-Amrikiye 
     Ruya El-Mustakbaliye, (Irak Petrolü, Amerikan İşgali Altında, Irak'ta Petrol 
     Siyaseti), Ed. Muhammed Sdık El-Hashimy (Bağdat: Merkez El-Iraq Lil-Deraset  Irak Araştırmalar Merkezi, 2007), 146. 


***