2 Aralık 2018 Pazar

27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye Devrimci Bir Kurmay Subay'ın Etkinlikleri, BÖLÜM 7

27 Mayıs 1960'tan 28 Şubat 1997'ye Devrimci Bir Kurmay Subay'ın Etkinlikleri, BÖLÜM 7


24 Şubat günü emekliye ayrılan kişiler arasında benim ismim de onaylaması için
MSB İlhami Sancar'ın önüne konulduğunda Sancar tepki göstermiş, en yakın mesai arkadaşının kendisine sorulmadan emekli edilmeye çalışılmasını kınamış, ismimi listeden silmiş, daha da ileri giderek; "Talat Turhan'dan başka önüme kimi getirirseniz imzalarım" demiş, emekli edilmemi engellemişti. Bunun üzerine Afyon'a sürgün edildim. Derhal Ankara'yı terk etmem isteniyordu. 28 Şubat 1962 günü Afyon'da yeni görevime başladım.
Bu arada Ankara'da ne oldu sorusunu yanıtlamak, gerek... Aslında neler olmadı ki şeklinde sormamız daha doğru olurdu. Bu soruyu tümüyle yanıtlamak için bir kaç kitap yazmak gerekir. Bu nedenle bir kaç çarpıcı örnekle durumu açıklamak
istiyorum.
SKB örgütü döneminde seçimlerden önce, 20 general 80 kurmay albaydan oluşan bir emekli listesi hazırlanmıştı. Sunay bu listeden 10-15 kişinin emekliliğini onadı.

"Ardakalanları seçimlerden sonra parti parti emekli edelim" demişti. 22 Şubat'da Talat Aydemir ve arkadaşları tasfiye edilince bir ölçüde rahatlamıştı TSK'daki
dalgalanmaların kökünü kazımak için yeni bir Örgütlenmenin gerektiğine inanıyordu, Tağmaç'la paralel düşünüyorlardı.
Formül bulundu; bu kesimin emekliye ayrılması için teke tek temas edilip karşıt bir örgütlenmenin temeli atılmaya çalışıldı. Aslında bu anlayış 12'li darbelerde
meyvelerini verdi.
Üç general bir ay süreyle Türkiye'yi dolaşıp emekli edilmesi düşünülen general ve kurmay albaylarla ilişki kurup "Talat Aydemir sizi emekli edecekti: ama Sunay paşa sizi kurtardı" teması işlenip bu kişilerin canla başla işe sarılmaları sağlandı. Bir anlamda Sunay-Tağmaç cuntası oluşturuldu...
22 Şubat'dan sonra Memduh Tağmaç bir ay süreyle sadece muhbirleri kabul etti.
Odasında özel bir düzenleme yapılmış, bir paravana arkasına silahlı iki subay
yerleştirilmiş ve teyp konulmuştu. Muhbirleri ürkütmemek için aratmadan içeri
aldırıyordu. Eğer silahlı bir eyleme kalkışacak olan olursa, muhbirin görmediği
subaylar onu öldüreceklerdi. Muhbirin oturacağı yer de bana göre düzenlenmişti.
Akşamlan teyp çözülüyor, zapta bağlanıyor ve odadaki subaylar imza atıyorlardı.
Odadaki subayların biri benim dostumdu... Çok yakın bir sınıf arkadaşımın benim
hakkımdaki suçlamalarına tanık olmuş ve bu durumu bana ulaştırmıştı. Böylece
Sunay-Tağmaç cuntasının(!) alt kadroları da muhbirlerden sağlanmıştı. Türkiye
bölgelere ayrıldı. Bu muhbirler üçer kişilik gruplara bölündü. Altlarına birer jip ve
harcırah verildi. Görevleri garnizonları dolaşmak, kişisel arkadaşlık ilişkilerini kullanıp yemekli içkili toplantılar düzenleyip, 22 Şubat'a yandaş olanlarla karşıt olanları saptamaktı. Böylece Sunay-Tağmaç cuntasının üçüncü halkası oluşturuldu, karşıtlar saptandı. Bir taşla bir kaç kuş vurulmak isteniyordu. Batı bölgesindeki ekibin başında benim muhbirim vardı.
Afyon'u atlayıp Denizli'ye geçtiler. Oradaki yemekli toplantıda muhbir aleyhimde
konuşmaya başlayınca bir yargıç üsteğmen muhbire hitaben; "bu gibi konular içki sofralarında konuşulmaz, bizler sizi tanımıyoruz; ama Talat Turhan'ı tanıyoruz. Yarın duruşmam yok. Mahkeme salonunda bu konuyu tartışmak üzere sizleri -muhbirlerive durumu uygun olan sofradaki arkadaşları toplantıya çağırıyorum" diye hitap etmiş, ertesi gün muhbir ekibi toz olmuştu... Bizimkiler Batı Anadolu bölgesinde aradıklarım bulamadan Ankara'ya döndüler.
22 Şubat'tan sonra GKB Orgeneral Cevdet Sunay, MAH Başkanı Tümgeneral Naci Aşkun'u çağırır. Aralarında ilginç bir diyalog geçer:
-Cevdet Sunay: "22 Şubat belası senin yüzünden başımıza geldi.
-Naci Aşkun: Ne demek istiyorsunuz?
-C.S.: Ben kaç defa sana MAH'ı TSK'nın peşine tak dedim, ama beni dinlemedin.
Ordudan haberimiz olsaydı tedbir alırdık.
-N.A.: Bir harekât olacağından haberiniz yok muydu?
-C.S.: ........ Şimdi sana emir veriyorum. Milli Emniyet'in yüzde 60'ını TSK'nın peşine takacaksın.
-N.A.: Yarından itibaren emrinizi uygulamaya başlayacağım. Yalnız unutmayınız ki, sizde Sili. K. Terin bir mensubusunuz onun için izlemeye sizden başlayacağım." Ben ise, bu konuyu "Genç Kemalistler Ordusu" davası ve "Bomba Davası"nda dile getirmiş: "MİT'in Silahlı Kuvvetler mensuplarını takip ettiğini bu yöndeki girişimlerinin her geçen gün artacağını ve MİT'in görevini kötüye kullanan parazitlerden temizlenmesi gerektiğini, Anayasa'yı ihlal ettiğini ve 'Genç Kemalistler Ordusu olaylarında tıpkı bu günkü gibi yasadışı olarak sorguların MİT'te yapıldığım" belirtmiştim.*
Açıkladığım diyalogu Naci Aşkun bana anlatmış o arada Örgütüne yayınladığı emrin el yazılı aslını bana vermişti. O dönemdeki üst düzeydeki ilişkilere ışık tutan bu tarihsel belgeyi kamuoyuna maletmek için yayınlıyorum.
Afyon'da Batı menzil komutanlığı yeni kurulmuştu. Komutan, 27 Mayıs Öncesi ünlü "dokuz subay olayı" nedeniyle hapse girmiş ve beraat etmişti. İlk anda ortak geçmiş nedeniyle beni olumlu karşıladı. Bu tavır çalışmalarıma daha da güç kattı. Üç ay sonra çok sevgili Tümgeneral İlhami Barut'la baba-evlat ilişkisi içine girmiştik.
Öylesine ki, gerektiğinde yetkilerini kendisine sormadan kullanıyordum. Kuşkusuz bu itimadı hiçbir zaman da kötüye kullanmadım. Bu birliktelikten asker, sivil herkes memnundu; Tağmaç'ın ajanlarından başka!..
Uzun süre Afyon, Batı Anadolu'da sürgün yeri olarak kullanıldığı için sivil halkın
sürgün edilen kişiye karşı sempatisi vardı. Öylesine bana sahip çıkmışlardı ki pey
verip ev kiraladığını halde, "ev sahibi sana layık değil" deyip peyimi yakmışlardı.
Bana Diş Tabibi Ahmet Karayiğit'in (70) evini uygun görmüşlerdi. Karayiğit ölünceye kadar yaşamımın en kötü dönemlerinde hep yanımda oldu. Kardeşten daha yakındı, Afyon'daki cenaze töreninde O'na gösterilen iç-tenlikli sevginin başka bir politikacıya nasip olduğunun tanığı olmadım. Karayiğit'i ve Afyon'da tanıştığını kişilerin dostluğunu kazanmak şansımdı. 39 yıl geçti. Hâlâ Sayıoğlu ve Alimoğlu aileleriyle dostluğumuz sürüyor, bundan da onur duyuyorum.

* 8 Eylül 1964 günü "Genç Kemalistler Olayı" nedeniyle GKB Askeri Mahkemesi'nde yılığım savunma 1975 yılında "Bomba Davası" savunmasına aktarılmıştır. (Bomba Davası Savunması Klasör 8).

MİLLİ EMNİYET REİSİ NACİ AŞKUN'UN EMRİ

Ankara, 03 Temmuz 1962

1. Servisin üst kademelerinden bir arkadaş ile Genelkurmay Başkanlığı arasında
vuku bulan illegal bir liyezonun servise faydalı hizmetleri olmuş arkadaşlara zarar verdiğine şahit oldum. Bu liyezonun* tezahürü karşısında üst makam açıklamada bulundu. Fakat yapılan beyanın hakikatle de ilgisi olmadığını da gördüm. Bir ihbar mektubu vesilesiyle servis örf ve adeti dışında, askeri icaplar ve talimatlar dışında yeni bir atlama daha oldu.
2- Yukarıdaki olayları ve rol sahiplerini tahkike lüzum görmüyorum. Böyle bir tutumu abesle iştigal addederim. Bütün bu olaylara sırtımı çevirip servisi bugünkü imkân ve şartlar içerisinde mümkün olanı yapmaya esas vazife edinirim. Gerek servis içerisindeki ve gerekse dışındaki erkeklik dışı davranış ile bağdaşmacağından esasesen sıhhi durumum da bozuk olduğundan en geç Ağustos’ta ayrılmayı kararlaştırdım.

3- Merkez amirlerinden ricam şudur:
Bu emir merkez, yuva amirlerine kadar duyurulacak, bu süre içerisinde teşkil, tesis, teçhiz ve talimatlanma bakımından teklifleri ve destekleme ihtiyaçlarını....
kademelerinden almak isterim.
Yapılacak tekliflerde arkadaşlarımın şahsi ve hissi ihtiyaçları dışında bulunmalarını rica edeceğim.

Gereğini rica ederim.
Naci Aşkun
Tümgeneral
Milli Emniyet Hizmet Reisi
Dağıtım:
A, B,Tek, srv.ve
merkez şefliklerine
* Y.n.: ilişki, bağlantı (Fr.).


TSK'nın genç kademesindeki kaynama devam ediyordu. 22 Şubat olayından sonra emekli edilen Talat Aydemir'in bir darbe hazırlığı içinde olduğunu Öğrenmiştim. Talat Aydemir'in girişiminin başarılı olamayacağını, ülkedeki ilerici potansiyeli heder edeceğini ve son çözümlemede karşıdevrim sürecine katkıda bulunacağım öngördüğüm için tedirgindim. Bu nedenle kendisi, eşi, oğlu nezdinde sürdürdüğüm girişimlerden olumlu sonuç alamadım.(71)

Kütahya Er Eğitim Tugayı'nda da genç subaylar Hv. P. Yzb. Salih Zeki Yılmaz'ın
önderliğinde bir araya gelmişlerdi. Salih Zeki Yılmaz yaşıtlarını 5-10 kez katlayacak ölçüde kültürlü, sürekli okuyan, okuduğunu Özümseyen, liderlik yeteneğinde, ilerici yurtsever bir halk çocuğu idi. (72) ABD'de kursa gitmişti. Orada bilinci daha da ışımış, ABD'nin emperyalist emelleri ve ulusal çıkarları için yabancı subaylardan yararlanmak istediğini algılayan ve bu kanısını açıkça ifade etme yürekliliğini gösteren belki de tanıdığım ilk subaydı. Türkiye'deki yönetimden memnun değildi. Bir şeyler yapmak gerektiğine inanıyordu. Bu inançla özünde Atatürkçülüğü benimseyen "Genç Kemalistler Ordusu" adlı bir bildin hazırlamış bu düşünce etrafında subay, astsubay, sivil herkesi toplayıcı, İttihat Terakki benzeri bir yapılanma düşlüyordu. Bir gün Afyon'da bana geldi. Bildirisini okuttu, üzerinde birkaç satırlık düzeltme yaptım. Aslında Salih Zeki Yılmaz'ın bildirisinin altına imza atmayacak Atatürkçü, devrimci, ilerici bir kişi düşünülemezdi. Bana liderlik teklif etti. "Bir alay kadar güçlenin, sonra konuşalım" dedim. (73) Salih Zeki Yılmaz'ın önerisi karsısında iki tür davranış
biçimini sergileyebilirdim. İlki ihbar etmek ki, bu tavır bizim kitabımızda yazmazdı.

İkincisi onu içtenlikli girişimlerinde serbest bırakmak... Bu yolu önerdim.
Aslında ben de ordudaki benzer ve paralel bir çaba içinde tüm Batı Anadolu'daki
kaynaşmayı algılayıp gerektiğinde yönlendirmeyi düşlüyordum. Gerek Komutanla dostluğum ve gerekse görev icabı bölgeyi sık sık dolaşmam bölgedeki aynı amaçlı çabalarla örtülüyordu.
Bir gün, Isparta’da bulunan Eğitim Tümen Komutanı, Harp Akademisi'nden sınıf
arkadaşım Tümg. Hayati Savaşçı'yı ziyarete gittiğimde kuşkulu ve tedirgin olduğunu gördüm. 22 Şubat sonrası bir kısım genç subaylar da Isparta'ya sürülmüştü.

Aralarında bir yemekli toplantı düzenleyip komutanlarını da davet etmişlerdi.
Tümgeneral K. muavininin ihbarından çekindiği için davete icabet edememişti. O
dönemde genç subaylara yakın durmak Komutanın geleceğini karartabil irdi. Aslında genç subayların hiç birini şahsen tanımıyordum; ama onlar kendileri gibi sürgün edilmiş yüksek rütbeli bir kurmay subaya içten saygı ve hayranlık duyuyorlardı.
Tümg. Hayati Savaşçı'ya bir öneri getirdim... "Arzu ederseniz emrinizdeki genç
subaylarla aranızdaki kopukluğu gidereyim" dediğimde hemen kabullendi. Çünkü bu durumda kendisini denetlemek için görevlendirildiğinden kuşku duyduğu muavini karşısında güçlü olacaktı. Eğitim tümeninde görevli Top. Bnb. L.P.'ye bu görevi önerdiğimde' duraksamadan kabullendi... Bir ay sonra Tümen Komutanı ile emrindeki genç subaylar zoraki değil gönüllü birliktelik içine girmişlerdi... Her ne kadar yaşadığım bu olaylar disiplinle bağdaşmasa da, o günlerin gerçeği böyleydi... Daha sonra Gn. Hayati Savaşçı'yı farklı kulvarlarda görecektik. Cuntacılık batağında bu tür sürprizler olağandı...

Girişimlerim sonuçsuz kalmış, Talat Aydemir'i darbe düşüncesinden
vazgeçirememiştim. 22 Şubat'ta yapılanları içine sindirememişti. İntikam duygulan taşıyordu. Harp Okulu'nun bir bölümü ile genç subayların kendisine olan sempatisi devam ediyordu. Harp Okulu Öğrencileri mezun olup dağıldığında gücünü yitirecek, darbe yapma şansı azalacaktı.
Bir şeyler yapabilmek, bu olumsuz gidişi engellemek için zamana gereksinim vardı.
Komutanlık Emir Subayı Ulş. Bnb. Ferhan Yırtlaz olağanüstü bir yetenekti. Her
yönden anlaşıyorduk. Birlikte İzmir'de ameliyat olup hava değişimi almaya karar
verdik. Bu arada hareketliliğimiz dikkat çekmiş, Genç Kemalistler Ordusu
Bildirisinden bir suret ele geçirilmiş. MİT soruşturması başlamış ve aranan fırsat
bulunmuştu.
Ameliyat sonrası İzmir Askeri Hastanesi'nde 19 Nisan 1963 günü gözaltına alınıp
uçakla Ankara'ya götürüldük. Konu 21 Mayıs'a kadar basının gündemini oluşturdu. (74)
Sunay-Tağmaç ikilisi aradıkları fırsatı yakalamıştı. Genelkurmay Başkanlığı'nın
yayınladığı emirde bu niyet açıkça görülüyor. Yaşadığım dönemde hukuktaki
"masumiyet karinesine" saygı duyan bir yetkiliye rastlamadım. Ayrıca bu bildiri yargıyı etkileyici nitelikle idi. Ama burası da Türkiye idi... (75)
Bir ay süreyle Ankara Merkez Komutan Muavini'nin odasında ayrıcalıklı bir konumda gözaltında tutuldum. Soruşturma sürdürüldü. Suç unsuruna rastlanılmadığı için "Soruşturmaya mahal olmadığı kararı" verildi. Bu müjdeyi vermek üzere GKB'de As. Yargıç Yüzbaşı Afyon'dan dostum Durmuş ..... 20 Mayıs 1963 gecesi Ankara'da Bahçelievler'de 65. sokakta arkadaşım Turgut Ulusoy'un evinde kalan eşimi ziyarete gidip, G.K.O. davasında "Soruşturmaya mahal olmadığı" kararı verildiğini, bu kararı bütün kademelere İmzalattığını Gn. Kur. Bşk.'ını bulamadığı için de ertesi gün (21 Mayıs 1963) onayını alacağını, tahliye olacağımı ve de davanın kapanacağını açıkladı... Türkiye'de dürüst ve ilkeli yargıçlar vardı...
O gece Talat Aydemir'in 21 Mayıs başkaldırısı başarısızlıkla sonuçlandı. Yaşamım
altüst oldu. Tabii sıkıyönetim ilan edildi; Ankara Komutanlığına Orgeneral Cemal
Tural getirildi. Bizim karar rafa kaldırıldı. Tural'ın bu konudaki ilk emri; "Bunlar da 21 Mayıs'çılarla birlikte hareket etmişlerdir. Davaları birleştirin ve Talat Turhan'a da idam karan verin" şeklindeydi. Tüm koşullar değişti. Mamak Askeri Ceza ve Tutuk evi'ne alındım, Orada benimle birlikte dokuz kişinin Genç Kemalistler Ordusu davası nedeniyle tutuklandığını öğrendim. 


BU BÖLÜM DİPNOTU;

70. Daha sonra AP Milletvekili ve Köy İşleri Bakanı.
71. Talat Aydemir'le en son 16 Mart 1963 gecesi görüşmüştüm. Kullandığımız araba Ahmet Karayiğit'indi. Siyasi görüşlerimiz farklı olmasına karşın, benim ülkü aleyhine bir girişim içinde bulunmayacağıma inanıyordu.
72. Sivas'ın Şarkışla ilçesinin Harun köyünden...
73. Alb. ve Yrb. bir alaya komuta edebilirdi. Bir alayda birkaç bin kişi bulunurdu. Amacım O'nun şevkini kırmadan zaman kazanmaktı. Aslında deşifre olmuş, arkasına ajanlar takılmış bir kişinin geride durması daha mantıklı idi. Gerçekte Salih Zeki Yılmaz'ı hem koruyor, hem taraflar kazanması için yüreklendiriyor dum.
74. "Genç Kemalistler Ordusu Davası" üç buçuk yıl sürmüş ilginç bir dava olduğu için ayrı bir kitaba konu olabilir. Bu konuyu kitaplaştırmayı iki yıl önce üstlenen bir arkadaşım daha sonra vazgeçti. Bu nedenle; elinizdeki kitaptaki yazıların alt yapısını oluşturan ortamı yarışılacak kadar konuyu açıklamakla yetiniyorum...
75. Örneğin bildiride adları geçen Ulş. Bnb. Ferhan Yırtlaz ve Prs. Bnb. İsmet Şahin beraat edip albaylığa kadar yükseldi. Ferhan Yırtlaz Kıbrıs'ta sancaktarlık yaptı.



8 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder