15 Aralık 2018 Cumartesi

ORTADOĞU PERSPEKTİFİNDEN TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN YENİ BOYUTU BÖLÜM 2

ORTADOĞU PERSPEKTİFİNDEN TÜRKİYE-ABD İLİŞKİLERİNİN  YENİ BOYUTU BÖLÜM 2



ABD’de Seçimler ve Obama’nın Türkiye Ziyareti 

Seçimlerden Obama’nın, galip çıkması, başlı başına bir başarıydı. Çünkü “WASP” olmayan, yani beyaz, Anglo Sakson ve Protestan olmayanların bu pozisyona çıkabilmelerine ihtimal verilmemesine rağmen, üstelik babası zenci olan Barak Obama’nın Demokrat partinin adayı olması önemli bir gelişmeydi. Bu gelişme her şeyden önce, ABD’deki demokrasinin durumu, insan haklarının eriştiği boyut, etnik fark gözetmeksizin toplumsal entegrasyonun eriştiği seviye bakımlarından ABD imajına katkıda bulanan olumlu bir gelişme olmuştur. Başka bir değişle, ABD modeli bir bakıma Barak Obama’nın seçilmesi ile rüştünü ispat etmiştir. Bu 
gelişme, hukuksal anlamda olduğu gibi sosyolojik, psikolojik ve politik olarak insanların farklı etnik kökenden gelmesinin, farklı renklere sahip olmasının önemini büyük ölçüde yitirdiğinin, ortak Amerikan kimliğinin oturduğunun bir göstergesi olarak da yorumlanabilir.18 

Bu durum genelde ABD içinde ve dünyada da olumlu algılandığı için küresel krize rağmen, ABD ekonomisi ve dünya ekonomisinde olumlu küçük kıpırdanmalar oldu ve dünyada neredeyse dibe vuran Amerikan imajı da olumlu yönde etkilendi. ABD’de hem iktidar değişimini, hem de algılamalardaki değişimi hazırlayan birçok faktör bulunmaktadır. Her ne kadar Obama’nın donanımlı olması, başarılı bir kampanya yürütmesi önemli olsa da, özellikle iki dönem devam eden ABD’deki Bush iktidarının ekonomi, dış politika, savunma gibi 
alanlarda başarısız politikaları seçim sonucu üzerinde belirleyici etkiye sahip olmuştur. Doğal olarak ekonomik krizden dolayı yeni yönetimin önündeki en büyük sınav ekonomiye dair olacaktır. Fakat dış politikada da, başta Afganistan ve Irak’ta devam edene işgaller, İran’a dair politikalar gibi çözülmeyi bekleyen sorunlar bulunmaktadır.19 Şurası bir gerçektir ki, ABD Soğuk Savaş sonrası tek süper güç olarak kaldı. ABD’nin partiler ötesi temel stratejisi, ABD’nin bu pozisyonunu güçlendirmek ve mümkün olduğunca devam ettirmektir. Fakat bu 
amaca ulaşma bağlamında farklı iktidarların kullandığı metotlar değişmektedir. İki dönem, dörder yıldan toplam sekiz yıl iktidarda olan Cumhuriyetçiler bu amaca varmak için Amerika’nın askeri üstünlüğüne dayalı, diğer dost veya rakip güçlerin görüşlerine itibar etmeyen, “ben güçlüyüm yaparım” diyen bir mantıkla hareket etmişlerdir. Bunun sonuçları iç açıcı olamadığı için, Obama yönetiminin yumuşak güce dayalı, bölgesel ve küresel güçlerle, uluslararası teşkilatlarla diyaloga, işbirliğine dayalı bir siyaset takip edeceği beklenmektedir.20 
ABD’nin hem dış politikası, hem de iç politikası dünyanın geri kalanı tarafından ilgi ile takip edilmektedir. Obama’nın başkan seçilmesi sadece Amerikan kamuoyunun ilgi odağı olmakla kalmamış, dünya tarafından da ilgiyle takip edilmiştir. Dünden bu güne yeni ABD başkanlarının ilk demeçlerine, ilk ziyaretlerine önemli anlamlar yüklenmiştir. Obama’nın da ilk demecinde ne dediği ilgi ile izlenmiş, İslam dünyasına yönelik sıcak mesajları, diyaloga 
vurgu yapması özellikle İslam ülkelerince takdirle karşılanmış, ilk ziyaretini de hangi ülkeye yapacağı merakla beklenmiştir. Obama ilk denizaşırı ziyaretini Türkiye’ye yapacağını açıkladığında, bir taraftan dünya kamuoyunun merakı giderilirken, diğer taraftan Türkiye bu gelişmeyi sevinçle karşılamış, Türkiye ile sorunu olan çevreler, devletler ise kıskançlıkla karışık rahatsızlıklarını ortaya koymuşlardır.21 Başkan Obama’yı bu ziyareti gerçekleştirmeye teşvik eden birçok faktör bulunmaktadır. Takip ettiği komşuları ile sıfır sorun politikası 
sonucu Türkiye Ermenistan hariç tüm komşuları ile ilişkilerini düzeltmiş ve bölgede saygın bir konuma gelmiştir. Ermenistan ile de günümüzde devam eden bir diyalog süreci bulunmaktadır. Sınırın açılması, diplomatik ilişkilerin kurulması ve sorunların diplomatik yollarla çözülmesi gündemdedir. İç istikrar ve tek partinin iktidarda olmasının yardımı ile Türkiye bölgesel ve küresel istikrarın sağlanması için olumlu roller oynamaya başlamıştır. Türkiye’nin bölgedeki saygın, şahsiyetli duruşu bölgesel ve küresel dengeleri muhafaza etme 
ve yönlendirme arayışında olan ABD’nin gözünden kaçmamıştır. Ayrıca ABD Türkiye’nin artık bir “küçük kardeş” değil, bir “arkadaş” olduğunu kabul etmiştir.22 Diğer önemli bir boyut ise, dünyada medeniyetler çatışmasından bahsedilmekte iken, sanki bu iddiayı teyit edercesine ABD’ye yönelik 11 Eylül saldırıları gerçekleşti. Bunu takiben özellikle Batı’da Müslümanlar düşman, İslam ise tehlikeli bir ideoloji olarak algılanmaya başlandı. Bu durum ise dünya barışına katkı sağlamadığı ve sağlayamayacağı gibi, ne Batı’nın, ne de İslam dünyasının çıkarına olacaktır. Bunun farkında olan başkan Obama hem kampanyası sırasında, hem de daha sonra İslam dünyasına olumlu mesajlar vermiş ve el uzatacaklarını, işbirliği yapacaklarını vurgulamıştır. Bu bağlamda ilk ziyaretini de halkının yüzde doksan dokuzu Müslüman olan Türkiye’ye yapmaları önem arz etmektedir. Obama’nın Türkiye ziyareti ile bir bakıma Türkiye nezdinde İslam dünyası onure edilmiştir. Türkiye, ileri demokrasiyle İslam’ın bir arada bulunabileceğini gösteren bir ülkedir. Türkiye’nin bu özelliği de, hem dünya barışı, hem de ABD dış politikası bağlamında anlam ifade etmektedir.23 ABD’nin Bush döneminde Afganistan’da, Irak’ta savaşa girmesi ve günümüzde Irak’tan çekilme sürecine başlaması, diğer taraftan Afganistan’da ise ABD’nin istikrar sağlama bağlamında yardıma ihtiyacı olması, Türkiye’nin de her iki durumda gerek askerlerin çekilmesinde Türk topraklarının kullanılması, gerekse Afganistan’da ek askeri güç ihtiyacı bağlamında ABD için yardım edebilecek bir ülke olarak anlam ifade etmesi, Obama’nın ziyaretinde bir nebze de olsa etkili olmuş olabilir. Amerikan Başkanı’nın ziyareti bir taraftan Türkiye’nin kültürel, 
tarihsel, coğrafi açıdan öneminin altını çizerken, diğer taraftan dış politikada takip ettiği şahsiyetli politikanın bir başarısı ve belki de gerçekten bölgesel güç olduğunun ve ufukta küresel güç olabilme vizyonu bulunduğunun bir teyidi de kabul edilebilir. 

Türkiye ne Yapmalı? 

Türkiye maalesef kendi Kürt sorunun rehini haline gelmiştir. Bu sorun Türkiye’yi bölgede güçsüz bir hale getirir ve Kürt sorununu manipüle etmek isteyen düşmanlarının yönelimlerine karşı daha savunmasız kılar ve bu Türkiye’nin Irak, İran ve Suriye ile ilişkilerinde elini bağlayan bir unsur olur. Bunun yanında İran, Iraklı Kürtleri Bağdat'la hesaplaşma aracı olarak görmüş ve defalarca faydalanmıştır. Ancak Saddam'ın devrilmesi ve Şiilerin etkinlik kazanmasıyla birlikte Kürtlerin bu çerçevede önemi kalmamıştır. Ülkelerindeki Kürt nüfusu 
Türkiye’dekine oranla daha küçük olan Suriye ve İran, Irak Kürtlerinin bağımsızlığı konusunda Türkiye kadar doğrudan ve büyük bir tehdit algılamıyorlar. Dolayısıyla Kuzey Irak, Suriye ve İran için ABD ile ilişkilerindeki en önemli kalem değildir. Türkiye bu noktada Kuzey Irak’ın bu ülkeler için de öncelikli tehdit olduğuna ikna edebilmelidir. Bunun ardından da Irak’ın tüm komşularının ABD’nin Irak’ın bölünmesini hazırlayan politikaların dan  vazgeçmemesi halinde ödenecek bedelin ne olduğunu ABD´ye net bir şekilde göstermeleri gerekir.24 Türkiye’nin hızla Irak’ta elini güçlendirmesi gerekiyor ve kendisinin ne kadar önemli, gerekli ve güçlü olduğunu sadece Obama ya değil, Irak’lı ve bölgesel unsurlara da kanıtlaması gerekiyor. Irak’ta eli güçlenmemiş, pratikte uygulanabilir planları olmayan, sadece PKK ve Barzani saplantısı ile hareket eden bir Türkiye’nin belirleyici ülke olmasını beklemek gerçekçi olmaz.25 Eğer tüm saha ABD’de şekillenecek ki bu aynı zamanda İsrail ve 
İngiltere etkisinde şekillenecek demektir, planlara kalacak ise Türkiye’ye biçilen rol hiçbir zaman onun lehine olmayacaktır. Türkiye olayların içine çekilmek ve sürüklenmek yerine Irak’ta güven ve istikrar inşa eden bir ülke rolüne bürünmelidir. Kuzey Irak’ın Türkiye’ye ekonomik ve toplumsal uyumunu sağlanamaz ise bölge Türkiye’yi rahatsız eden bir yer olmaya devam edecek. ABD´ye kurulacak bir Kürt devletinin stratejik bir yük olacağı her 
fırsatta vurgulanmalıdır. ABD’nin; denize çıkışı olmayan, izolasyonlar nedeniyle doğal zenginliklerini pazarlayamayan Kürtleri askeri, siyasi ve ekonomik açıdan uzun yıllar desteklemek zorunda kalacağı anlatılmalıdır. Bu şartlarda ABD kamuoyu Kürt devleti projesi´ne çok sıcak bakmayabilir. 

İçinde yaşadığımız dünya yerinden oynayan taşları yeniden yerlerine yerleştirilmeye çalışılmaktadır. Türkiye'nin bu yenidünyada birçok manevra ve işbirliği alanları vardır. Sadece süper güce bağımlı politikalar yerine, Balkanlar´da, Doğu Avrupa´da, Ortadoğu´da, Orta Asya´da ve Kafkaslarda yeni imkânlar ortaya çıkmıştır.26 Belirtilen bölgelerde yürütülen ABD politikaları, Türkiye'nin uzun vadeli bölge politikaları ile örtüşmemekte, aksine çoğu yerde karşı karşıya gelmektedir. Türkiye, ABD ve AB ile iyi ilişkiler içinde olarak ama tam 
teslimiyet içine girmeden, Rusya, Orta Asya, Uzak Doğu gibi birbirinden çok farklı ama Türkiye ile doğrudan ve yakından ilgili bölgelerle daha yakın ve daha sıkı işbirliği arayışı içinde olmalıdır. Türkiye, Kafkaslar, Orta Asya ve Akdeniz'de Rusya ile birlikte önemli roller üstlenebilir. Diğer yandan Orta Asya'daki devletler ve Ortadoğu'daki komşularımızla yapılabilecek bölgesel ekonomik ve siyasi işbirlikleri, hem bölgeye hem de dünyaya istikrarın ve barışın gelmesine katkı yapabilir. Bu tür bölgesel işbirlikleri ne AB'ye ne de ABD'ye karşıdır. Ayrıca bu tür işbirlikleri bu ülkelere karşı alternatif de değildir. Türkiye bu çok yönlü 
yeni oluşumlar ortasında, kendine daha çok güvenerek, kendi genç nüfusuna, eğitimli insanlarına, girişimcilik ruhuna daha fazla ağırlık vererek yeni ve milli politikalar yürütmek zorundadır. Bunun içinde hedeflerimizin net bir şekilde ortaya konmasına, kalıcı ve akılcı bir strateji belirlenmesine ve izlenmesine ihtiyaç vardır. 

Sonuç ;

Türkiye, 1991’den sonra uzun süre Kuzey Irak’taki en aktif ve etkin güç konumunda idi. Fakat bu güç zamanla erozyona uğramaya başladı. ABD Türkiye’yi yavaş yavaş devre dışı bırakmayı denedi ve Türkiye’nin bölgedeki etkisi oldukça sınırlandı. ABD´nin Irak’ın genelinde olduğu gibi Kuzey Irak’a yönelik politikasının da, iyi düşünülmüş ve uygulanan bir plandan çok güncel gelişmelerin ve tartışmaların seyri büyük önem taşıyor. Ancak yine de, 
ABD Kuzey Irak’ta uzun süreli askeri güç bulundurarak çevre ülkelerinin iradelerinin kırılmasını beklemeyi planlıyor olabilir.27 Türkiye, ABD’nin Kuzey Irak politikasını daha köklü biçimde etkileyebilecek bazı adımları henüz atmamıştır. Türkiye, bir Kürt devletinin kurulmasının ABD’ye yarardan çok zarar getireceği konusundaki ikna çabalarını her şartta sürdürmelidir. Ancak bu ikna çabaları, sözlü mesajlarla sınırlı kaldığında yeterli olmayabilir. 
Türkiye ABD aleyhine adımlar atma isteğinde olmadığını ama gerektiği zaman bunu yapmaya kapasitesi ve cesareti olduğunu Amerikalı karar alıcılara gösterebilmelidir.28 

ABD’nin Irak’tan ve Ortadoğu’dan hemen çekileceğini düşünmek zor fakat söz konusu olan ABD de olsa bölgenin şartları tek aktörün belirleyiciliğine izin vermiyor. Türkiye’ye olan ihtiyaç her geçen gün artıyor. Türkiye bu ihtiyacı görebilir ve içini doldurabilirse şu ana kadarki kayıplarını giderebileceği bir zemine kavuşabilir. Kürt devleti gibi korkularına hapsolmuş bir Türkiye ise ne bu korkusundaki tehdidi ortadan kaldırabilir, ne de olayların önünde sürüklenmek ten kurtulabilir. Ortadoğu’nun istikrara ve barışa kavuşması, bölgenin 
demokratikleşmesi, ekonomik olarak kalkınması Türkiye’nin yararına olur. Ortadoğu, dünyada demokratikleşmeden nasibini alamamış son bölgedir. İşbaşındaki rejimlerden ve ABD’nin politikalarından hayal kırıklığına uğrayan insanlar İslamcılara yöneliyor. Ne İslamcı rejimlerle yönetilen, ne de istikrarsızlık ve karışıklık, mezhep veya etnik çatışma içinde olan komşularla çevrili olmak Türkiye’nin işine gelir. Türkiye’nin paylaştığı görüş, bölgenin reformlara ihtiyacı olduğudur. Ancak, bunun ABD’nin yöntemleri ile gerçekleşemeyeceği ortada. Ortadoğu’da değişim yavaş olacak. Kalıcı olması için bunun esas olarak iç 
dinamiklere dayalı bir değişim olması gerekmektedir. 

Dünyamız şuan itibariyle beş yıl önce olduğundan daha tehlikeli bir görünüm arz etmekte ve de geleceğe yönelik beklentiler hiç iç açıcı değil. Belki de Birleşmiş Milletler içindeki siyasi değişikliklerin ortaya çıkaracağı yapıcı bir yaklaşım, güvenlikte geçtiğimiz yıllarda ki azalmayı önümüzdeki yıllar da tersine çevirebilir. Temennimiz, Türkiye’nin bölgede ılımlı ve uzlaşmayı sağlayacak daha bağımsız bir güç olarak ortaya çıkmasıdır. Türkiye, jeopolitik bağımsızlığını ancak mücadele ederek kazanabilir. Bunun kolay, bedelsiz ve sınırsız olması 
beklemek doğru olmaz. ABD’den bağımsız olmak adına onun her politikasına, hemen ve tamamen karşı çıkmak da doğru değildir. Türkiye’nin ABD’den ayrı düşebileceği ve hatta düşmesi gereken konuları olmasına rağmen bunların sayısı ve şekli sınırlıdır. Dolayısıyla Türkiye, ABD’ye karşı tutum alması gereken konuları çok iyi belirlemelidir. Bu konular seçilirken dikkate alınması gereken kriterler insani, dini ve duygusal değil, milli ve somut olmalıdır. Demek ki, Türkiye bir yandan Batı ittifakı içinde yer aldığı için ABD ile ilişkilerine özen göstermek zorundadır. Diğer yandan da, 11 Eylül sonrasında ABD’nin Ortadoğu’da uyguladığı politikalar karşısında, kendi çıkarlarını korumalıdır. Bu, çok iyi düşünülmüş, iyi ayarlanmış bir diplomasi ve güvenlik politikası gerektirir. Türkiye bu yeni sistemde, şayet dersini iyi hazırlanır ve yetenekli insan sermayesini akıllı, gerçekçi bir strateji çerçevesinde bu işe seferber ederse bu defa treni kaçırmayız. Sistemde önemli bir bölgesel siyasi, ekonomik ve askeri güç olarak yerimizi teminat altına alırız. Aksi halde, “ böyle gelmiş böyle gider”  senaryosuna dâhil edilip son zamanlarda hızlanan yoğun dünya mimarisini yeniden yapılama çabalarının dışında kalırız.29 

DİPNOTLAR;

1 Karakuş, Hakan Alexander: Die Außenpolitik der Republik Türkei im Zeitraum 1990 bis 2000, Diplomarbeit, Wien 2005, S. 12-15 
2 Arı Tayyar; Türk - Amerikan İlişkileri: Sistemdeki değişim sorunumu?, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 4, No:13, ss. 17–35, 2008. S. 25-26 
3 Brauns, Nikolaus - Tsalos, Dimitri; Naher und mittlerer Osten. Krieg Besatzung Widerstand, 2007, S. 96 
4 Larry Everest; Öl, Macht und Empire. Der Irak und die globale US-Politik (Globale Analysen), 2007, S. 67 
5 Yılmaz M. Ercan; Soğuk Savaş Sonrasında “Yeni Dünya Düzeni”, Akademik Bakış Dergisi, Temmuz - Ağustos – Eylül Sayı: 17, 2009, S.23 
6 Gözen, Ramazan; Amerikan Kıskacında Dış Politika: Körfez Savaşı, Turgut Özal ve Sonrası. Ankara 2000, S. 25–31 
7 Yılmaz M. Ercan; Soğuk Savaş Sonrasında “Yeni Dünya Düzeni”, Akademik Bakış Dergisi, Temmuz - Ağustos – Eylül Sayı: 17, 2009, S. 16 
8 Dippel Horst; Geschichte der USA, 8. Auflage 2007, Beck`sche Reihe, S. 65 
9 Seufert Günter, Kubaseck Christopher, Die Türkei – Politik Geschichte Kultur, München, Beck Verlag, 2004, S. 94 
10 Andrea K. Riemer; Petroimperialismus und Freiheit? Frankfurt am Main 2008, Peter Lang Verlag, S. 45-50 
12 August Pradetto; Sicherheit und Verteidigung nach dem 11. September 2001, Frankfurt am Main 2004, Peter Lang Verlag, S. 85-89 
13 Andrea K. Riemer; Petroimperialismus und Freiheit? Frankfurt am Main 2008, Peter Lang Verlag, S. 45-50 
14 Irak: Das geteilte Böse, Der Spiegel, (24/2007), 11.06.2007 
15 Obama kündigt harte Politik gegenüber Teheran an, DerStandart, 07. Dezember 2008 
16 Obama verspricht Iraks Regierung „verantwortungsvollen“ Truppenabzug, DerStandart, 04. Dezember 2008 
17 Andrea K. Riemer; Petroimperialismus und Freiheit? Frankfurt am Main 2008, Peter Lang Verlag, S. 45-50 
18 Clinton besuchte erstmals seit Nominierung US-Außenministerium, DerStandart 09. Dezember 2008 
19 Kalnoky Boris; Barack Obama sieht Türkei als „Modell für die Welt“, Die Welt 06.04.2009 
20 Erdurmaz Serdar; 11 Eylül Sonrası Dünya: Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak, 
    http://www.turksam.org/tr/a1786.html (20.06.2009) 
21 Kalnoky Boris; Barack Obama sieht Türkei als „Modell für die Welt“, Die Welt 06.04.2009 
22 aynı yer. 
23 Erdurmaz Serdar; 11 Eylül Sonrası Dünya: Artık Hiçbir Şey Eskisi Gibi Olmayacak, 
    http://www.turksam.org/tr/a1786.html (20.06.2009) 
24 Arı Tayyar; Türk - Amerikan İlişkileri: Sistemdeki değişim sorunumu?, Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 4, No:13, ss. 17–35, 2008. S. 18 
25 aynı yer, S. 25–26 
26 Seufert Günter, Kubaseck Christopher, Die Türkei – Politik Geschichte Kultur, München, Beck’sche reihe, 2004, S. 48 
27 Henner, Fürtig; Deutsche Experten geben USA Schuld für religiöse Konflikte, Der Standart, 14. Juni 2007 
28 Uslu Nasuh, 1980´lerden Günümüze Türk Amerikan İlişkilerinin Genel Seyri ve Temel Boyutları, “1980– 
    2003 Türkiye´nin Dış, Ekonomik, Sosyal ve İdari Politikaları”, Göksu Turgut, Şen Ali, Baharçiçek Abdulkadir, Hasan H. Çevik (Edt.), Siyasal Kitapevi, 
    Ankara, 2003, S. 184–186 
29 aynı yer, S. 184–186 


Kaynakça;

• ABROMOWİTZ Morton; (2001) Türkiye´nin Dönüşümü ve Amerikan Politikası, 
(Çeviri: Faruk Çakır ve Nasuh Uslu), Liberte Yayınları. 
• ARI Tayyar; (2008) Türk - Amerikan İlişkileri: Sistemdeki değişim sorunumu?, 
Uluslararası Hukuk ve Politika Dergisi, Cilt 4, No:13, ss. 17–35. 
• ANDREA K. Riemer; (2008) Petroimperialismus und Freiheit? Frankfurt am Main, Peter Lang Verlag. 
• AUGUST Pradetto; (2004) Sicherheit und Verteidigung nach dem 11. September 
2001, Frankfurt am Main, Peter Lang Verlag. 
• BIERLING Stefan; (2007) Geschichte der Amerikanischen Aussenpolitik „von 1917 bis Gegenwart“, Verlag C.H. Beck, Nördlingen. 
• Clinton besuchte erstmals seit Nominierung US-Außenministerium, DerStandart 09. Dezember 2008 
• Der Krieg im Irak und seine Folgen: Analysen und Hintergründe, Die Zeit 30/ 2006 
• DIPPEL Horst; (2007) Geschichte der USA, Beck`sche Reihe, 8. Auflage. 
• GÖZEN Ramazan; (2000) Amerikan Kıskacında Dış Politika: Körfez Savaşı, Turgut Özal ve Sonrası. Ankara. 
• HENNER Fürtig; Deutsche Experten geben USA Schuld für religiöse Konflikte, Der Standart, 14. Juni 2007 
• KALNOKY Boris; Barack Obama sieht Türkei als „Modell für die Welt“, Die Welt 
06.04.2009 
• KARAKUS H. Alexander: (2005) Die Außenpolitik der Republik Türkei im Zeitraum 1990 bis 2000, Diplomarbeit, Wien. 
• KÖNI Hasan; (2007) Amerikanın Uluslararası Politikası, Ekim Yayınları. 
• LARRY Everest; (2007) Öl, Macht und Empire. Der Irak und die Globale US-Politik (Globale Analysen). 
• Nahost: Die Gefahr der drei Bürgerkriege und das Ende der US-Dominanz, Die Presse 30.12.2006 
• Obama kündigt harte Politik gegenüber Teheran an, DerStandart, 07. Dezember 2008 
• ROWLAND Morgan - IAN Henshall; (2006) Amerikan Yalanları „11 Eylül ve 
Medeniyetler Çatışması“, (Çeviri: Güneş Ayas ve Bora Alioğlu), Salyangoz Yayınları. 
• SEUFERT Günter - KUBASECK Christopher, (2004) Die Türkei – Politik Geschichte Kultur, München, Beck Verlag. 
• USLU Nasuh; 1980´ler den Günümüze Türk Amerikan İlişkilerinin Genel Seyri ve Temel Boyutları, “1980–2003 Türkiye´nin Dış, Ekonomik, Sosyal ve İdari 
Politikaları”, Göksu Turgut, Şen Ali, Baharçiçek Abdulkadir, Hasan H. Çevik 
(Editörler), Siyasal Kitapevi, Ankara, 2003, S. 184–186 
• YILMAZ M. Ercan; (2009) Soğuk Savaş Sonrasında “Yeni Dünya Düzeni”, 
Akademik Bakış Dergisi, Temmuz - Ağustos – Eylül Sayı: 17, ss. 11–24. 


***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder