Türkmenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Türkmenler etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Ekim 2018 Salı

ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER BÖLÜM 1

ABD STRATEJİLERİ IŞIĞINDA IRAK’TA DİNÎ VE ETNİK ÇELİŞKİLER BÖLÜM 1 

Yazan: Araştırmacı-Yazar Suat PARLAR 


1. Giriş 

Irak coğrafyasında ABD işgaliyle gündeme gelen politikaların temel dinamikleri parçalayıcı, kışkırtıcı, eriticidir. İngiltere’nin 1. Dünya Savaşı ertesinde uyguladığı siyasetlerin oluşturduğu birikim, küresel ideolojinin tek yanlı iktidar süreçlerine akmaktadır. İngiltere’nin sömürgelerinde uyguladığı ve kalıcı bir işgalin kurumlarını dayandırdığı stratejik dizge, Amerikan çıkarları doğrultusunda yenilenerek yürürlüğe konuluyor. Bu dizgeye göre; İşgal edilen bölgenin dinî, etnik, kültürel azınlıklarını kendi hedefleri doğrultusunda örgütleyerek, çoğunlukta olan unsurlara karşı kışkırtmak ve idari erkin bir kısmını bu azınlıklara aktarmak esastır. Ayrıca çoğunlukta bulunan unsurun dinî, sosyal, 
siyasal açıdan potansiyel çatışma dinamiklerini açığa çıkarmak yine söz konusu dizgenin esaslı düzenleme ve uygulamaları arasında yer alır. 

Irak’ta yaşanan sürecin tarihsel geçmişinde ayrımcılığı, bölünmeyi sistemleştiren Manda döneminde yaşananlar, günümüzün karmaşık tablosunda ön plana çıkan dinî, sosyal, siyasal, etnik çelişkilere ve çatışmalara ışık tutuyor. İngiliz işgali döneminde manda politikalarının koordinatları şöyledir: 

a. Irak’ın kuzeyinde yaşayan ve çoğunluğu meydana getiren Türkleri, Türkiye ile birleşmekten alıkoyacak bir etnik ve dinî kuşatmaya tabi tutmak. 

b. Kürtleri Araplara karşı örgütlemek ve kullanmak. 

c. Araplar arasında mezhep çelişkilerini körükleyen bir siyaset izlemek. 

ç. Sünni ve Şii kesimleri birbirine karşı kullanmak ve kırdırmak. 

Günümüzün siyasi ve ekonomik koşulları çerçevesinde, bu politik 
koordinatların işlevsel özünden vazgeçilmeksizin yeni çatışma unsurları 
ekseninde, Irak’ın dağıtılma süreci yürürlüktedir. Demokrasi, insan 
hakları ve serbest piyasa ideolojisinin kamufle ettiği süreç, toplumsal 
birlik hedefi ile yüceltilirken, her etnik unsur, dinî topluluk özerk 
örgütlenme ve gelecek stratejileri ekseninde ayrışmakta, yönetsel 
kurumları, geçici bir denge durumunun diplomatik zorunluluğu 
çerçevesinde değerlendirilecek güç adına kullanılacak merkezler olarak 
görülmektedir. 


Toplumsal meşruiyet kaynakları çürümekte, dinî temellere dayalı 
yapılar, aşiretler, tarikatlar, cemaatler dışındaki devlet kurumlarının ve 
sosyal ilişkilerin tahribi bölünme dinamiklerini büyütmektedir. Gelişmeler, 
komprador bir ekonominin ılımlı İslam adı altında savunulmasına yönelik 
bir programın yürürlüğe konulduğuna işaret etmektedir. Diğer yandan 
Irak toplumunun laik bir eğitim, kültürel birikim, sosyal kurumlaşmada kat 
ettiği mesafe, geriye dönük güçlerin tehdidi altındadır. 

Irak’ta gelişen patlayıcı sürecin yaratacağı sonuçlar, tüm Batı 
Asya’da etkisini gösterecektir. Bu nedenle ülkenin dinî, etnik, siyasal 
yapısının ve çelişkilerinin incelenmesi; iç bağlantılarının, örgütlenme 
biçimlerinin ortaya çıkardığı sorunlar ile bölgenin diğer ülkelerine 
etkilerinin sürekli ilgi konusu yapılması zorunludur. Çığrından çıkmış bir 
dünyanın çelik çekirdeği Batı Asya’da Irak’tadır. 


Kaynak:www.globalsecurıty.net 


2. Şiiler: 

Irak’ta Şiilik, Şiiler ve Şii İslamcılık, sosyolojik birer kategorinin ayrılmaz, yekpare, bütünlüklü çerçevesi içinde değerlendirilir. Bu sosyo-kültürel varlık temelinde dinî öz, kendi başına toplumsal ve siyasal bir dünyaya ilişkin birleştirici bir alan yaratıyormuş gibi tek biçimci bir niteliğe bürünür. Şiiler içindeki toplumsal ve kültürel çeşitliliği ihmal eder. Şii 


İslamcılığı ve Şii cemaatçiliği farklı cemaat gruplarına, siyasi örgütlenmelere mensup, değişik ideolojik yapılanmaların söylemlerini kapsayan çok sayıda kesimi içerir. Bu nedenle Şia, belli bir grubu bir diğerinden dinî terimlerde farklı kılabilen, ama bu grubun içerisindeki toplumsal, kültürel bakımdan ayrışan yönleri hiçbir zaman özgün yanlarıyla ele almayan bir adlandırmadır. Oysa Irak Şiileri; toplumsal örgütlenme biçimleri, ekonomik faaliyet tarz ve çıkarları, zengin-yoksul ulema kesimleri, köyde, kentte yaşayanlar, aşiret bağlantısı bulunanlar, Mellaklar (yani devlet tarafından toprak sahibi yapılanlar), Arap olanlar ve olmayanlar gibi birçok özellikleri ile ayrışmaktadırlar. Necef, Kerbela, 
Samara ve Kazimeyn gibi önemli Şii merkezlerinde oturan ulema arasındaki ayrım çizgileri yanında bu şehirlerin kendilerine has haklara sahip konumları da dikkate değer çelişkili noktalardır. Irak Şiileri, Farisiler, Türkmenler, Araplar üzerinden etnik çizgilerle de farklılaşıyorlar. Irak Şiiliği, İran’da olduğu gibi aşiret hayatı ile şehirli kesimleri harekete geçirecek ölçüde güçlü ibadethane ağları, camiler, mali şebekelere sahip olmadı. Şii ulema, aile ve şehir gibi kadim 
dayanışma odaklarınca da bölünmüştür. Müçtehitler arasında geçici dönemler dışında birlik yoktur. Irak’ta devletin yürüttüğü modernizasyon programı, önceleri özerk din adamları sınıfının tekelinde olan yasanın, eğitimin ve vergilerin toplanması işlevlerinin tümünü üstlendi. Irak’ta art arda gelen rejimler, dinî kültürel alanları denetim altında tutmak ve devletin dinden kontrollü bir biçimde ayrılmasını sürdürmek için büyük çaba gösterdiler. Sünni dinî müessese devlet denetimine alınırken, laikleştirme ilkesi temelinde tüm özerk Şii yapılanmaları sert uygulamalarla devlet karşısında etkinliklerini yitirdiler. Tüm kutsal Şii 
kentlerinin mali özerkliği ve zenginliği denetim altına alındı. Aynı zamanda din adamları sınıfı politika alanının dışına çıkarıldı, toplumsal statüleri ve itibarları zayıflatıldı. 

1958’de Monarşi’ye son verilmesinden sonraki dönemde Şiiler Davet-i İslamiyye’yi veya yaygın adıyla Davet Partisi’ni kurdular. El-Sadr’ın kurduğu bu partiye Büyük Ayetullah kabul edilen Ayetullah Muhsin El-Hekim destek vermedi. Günümüze akan çizgide bu en önemli Şii siyasi örgütü genç bir reformcu müçtehitler kuşağı ve din adamı olmayan çeşitli Şii gruplarına dayanır. 

Şiiler, Irak’ta 1963’ten itibaren Baas’tan dışlandılar. Baas’ın tüm örgüt cihazı ve önemli devlet kurumları yoğun biçimde Sünni Arapların denetimine girdi. Bu temelde büyüyen tepki ve çelişkiler 1968-1970’de, 1974-1975’te ve 1977’de çatışmalara neden oldu. İran İslam Devrimi sonrasında Irak’ta meydana gelen olaylar ise Irak–İran Savaşı’nın gerekçeleri arasındaydı. 1991’deki Şii ayaklanması da rejim tarafından sert bir biçimde bastırıldı. 

Şiiler açısından önemli bir dönemeç de 17 Kasım 1982’de Muhammed Bakır El-Hekim tarafından, Tahran’da “Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi”nin ilanı oldu. Bu örgüt ile Irak’taki İslamcı eylemcilik adına, kuşatıcı bir yapı oluşturmak planlanıyordu. Bu örgütün oluşumunda İran’ın etkisi ve belirleyici rolü büyüktü. Ancak Iraklı Şii grupları birleştirmeye yönelik hiçbir İran girişimi başarılı olamadı. 

Ulema grubu içindeki güç dengesi, siyasi örgütler arasındaki fiili güç ilişkileriyle örtüşmüyordu. Bu nedenle “Irak İslam Devrimi Yüksek Meclisi” parçalanmış Iraklı İslamcı grupların idari birliğini gerçekleştiremeyen, İran destekli bürokratik bir yapıya dönüştü. Iraklı Şii İslam grupları, İran’dan gelen baskılara rağmen, eylem biçimlerini ve stratejilerini kendi ulusal gerçekliklerine göre tanımlama ve yürütmedeki özerkliklerini öne sürerek tepki gösterdiler. Iraklı Şii grupların İran’da üslenmiş olmaları onları zayıflatan bir unsur oldu. Dirençleri kırıldı ve 
İran savaş aygıtıyla iş birliği, İran’ın Irak topraklarını işgaliyle birlikte ulus 
karşıtı bir niteliğe büründü. Davet Partisi ve Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi, İran–Irak Savaşı boyunca Şii kimliğine ideolojik bir içerik kazandırdı. 
Bu ideolojik–politik öz, Şiiliği ulusal temellerden kopardı ve yaptırımlar döneminde bu kimlik kurumsallaştı. 

Şii din adamları sınıfı gelenekçiler ile reformcular arasında, yani modern örgüt çağrısında bulunanlar ile merci–mürit ilişkilerinin yeniden güçlendirilmesini savunanlar arasında bölünmüştür. Şii ulema soy çizgisi, şehir, etnik hatlarla dilim dilim parçalanmıştır. Şiiliğin özünü teşkil eden Merciyye Kurumu darmadağındır. Bu dağınıklık Kerbela, Necef, Kazımiye kentleri uleması veya müçtehitlerin Arap, Farsi kökenlerine ilişkin vurgular ile ideolojik, siyasal bölünmelerde tezahür etmektedir. Şii kimliğinin kültürel alanları ve kitle hareketliliğini besleyen araçları dağınıktır. Şii merci kurumu ile Davet Partisinde simgelenen siyasal alanı denetim altına alamamıştır. İran Devrimi’nin, harekete geçirme ve örgütleme araçları, din adamı şebekeleri Irak Şii hareketi açısından söz konusu değildir. Irak’ta güçlü temellere dayalı bir Şii kimliği oluşmamıştır. 
Farklı Şii sınıflar, katmanlar ve gruplar yani din adamları, tüccarlar, modern orta sınıf, köylüler, toprak ağaları hepsi de farklı hayat tarzlarına, değer sistemlerine, ekonomik çıkarlara, siyasal yönelimlere sahiptirler. 

Şii olma duygusu varlığını korumakla birlikte, asıl modern toplumsal biçimlenmeler, işgalin dağıtıcı etkilerinin belirdiği döneme kadar varlığını korumuştur. Dinî kültürlerinde bile farklı Şii kesimleri 
değişik dindarlık biçimlerine sahip bulunmaktadırlar. Şiilerin imtiyazsız alt 
orta sınıflarının kırdan kente göç sonucunda yarattığı toplumsal değişim 
dikkate değer. Bu unsurlar Şii hareketleri içinde hâlen önderlik özlemi 
çekiyorlar. Toplumsal, ideolojik, ekonomik imtiyazlarını koruyan ulema ile 
bu kesim arasındaki ittifak kapsamlı çelişkileri barındırmaktadır. 

Yaptırımların tahripkâr etkileri neticesinde, Şii gücünün bölünmesi 
yoğunlaştı. Cemaat şebekelerine sahip yeni dinî güç merkezleri ve 
Mukteda el Sadr gibi ağırlıklı olarak yoksul kesime dayalı liderler ortaya 
çıktı. Yaptırımlar ve işgal süreci, Şii kimliğini alabildiğine siyasallaştırdı. 
İran tarzında toplumsal ve siyasi dinamiklere dayalı bir Şiiliğin Irak’ta 
bulunmaması Mukteda Sadr dışındaki Şii grupların ABD ile uzlaşmasını 
getirdi. Irak Şiilerinin İran’la ilişkileri bu ülkenin uzantısı oldukları 
anlamına gelmiyor. Irak Şiileri arasında modern toplumsal, siyasal, 
sosyal kurumlar ve laik eğitim kurumlarının yıkılması sonucunda güç 
kazanan ulema, Amerikan karşıtlığına ideolojik bir muhteva 
kazandırmadı. Irak Şiileri arasında ABD işgaline yönelik tepkiler 
mezhepsel ve ideolojik temellerde gelişmiyor. Geleneksel gücünü 
toplumsal denetim, eğitim, sosyal yaşam üzerindeki etkinliğini yeniden 
elde ederek sağlamaya çalışan Şii ulema başta Ali Sistani olmak üzere 
siyasal çatışmaların dışında kalmayı yeğlemektedir. Necef ve 
Kerbela’nın Şii ulemasının politik sürece aktif katılımın dışında kalmaları, 
ABD’nin Irak’taki işini kolaylaştırmıştır. Bu kesimler uzun süre aktif 
siyasetin dışında kalmayacaklardır. Ulemanın önemli isimleri Irak’ta 
oluşturulan yönetsel yapıda görev almamakla birlikte anayasal süreci 
etkilemeye çalışmaktadırlar. Gelenekselci Şii kesimlerin İran etkisi 
altında olduğuna inanan ABD, savaş sürecinde İran’ın nüfuzunu kırma 
adına bu grupları dışladı. Ancak zaman içinde bu gruplar ABD işgal 
yönetimi ile iş birliği yaptılar ve Irak Geçici Yönetim Konseyi’nin temel 
unsurları oldular. Süreç içinde dinî temellere dayalı bir devlet ve toplum 
programı bulunan bu gruplar ile ABD arasında sıkı bağlar oluştu. 
Aşağıdan yukarıya örülecek bir “ılımlı” planla Irak Şiiliğini ABD’nin lideri 
olduğu küreselleşmeye bağlayacak bu gruplar, radikal Şiilerle de 
çatışma hâlindedir. Bu radikal hareketlerin en önemli temsilcisi Mukteda 
Sadr, Iraklı Şii din adamları ve partileri tarafından desteklenmezken, 
yoksul Şiiler arasında büyük bir taraftar kitlesine sahiptir. Sadr ile ABD 
arasındaki gergin ilişki Iraklı Şiilerin genel strateji ve politikalarına terstir. 
Başlangıçta Sadr’a destek veren İran da ABD ile ciddi gerginliklere 
neden olacağı ve Iraklı Şiilerin yönetimden dışlanmasını getireceği için 
Sadr’a desteğini iyice sınırlandırmıştır. Mukteda Sadr’ın taklit merci 
olarak kabul ettiği ve hâlen İran’da yaşayan Ayetullah Kazem Haryiri de 
ondan desteğini çekmiştir. 

Iraklı Şiiler dinî anlayışlar yanında liberalizm, sosyalizm, 
komünizm, Siyasal İslam akımları arasında parçalanmıştır. Yıllar süren 
savaş, yaptırımlar, işgal sonucunda dağılan toplumsal yapılar geleneksel 
Şii din adamlarının gücünü yoğunlaştırmaktadır. Sorun çözme kapasitesi 
gelişmiş, ortak karar alma yeteneğine, laik toplum görüşüne sahip ordu–
bürokrasi ve politikacılar kesiminin dağıtılmasının açtığı boşluğu 
geleneksel–mezhepsel güç odakları doldurmaktadır. Din adamlarının 
artan toplumsal ve siyasal nüfuzu, Irak’ın sosyal yapısının çelişkilerini 
keskinleştirmektedir. 

Davet, Irak İslami Devrim Yüksek Meclisi, Mithak el-Şia, Muvafak 
el-Rubai gibi Şii İslami partiler arasındaki ortak noktalar sınırlıdır ve 
hâlen Sadr kampına karşı Ayetullah Sistani’nin desteğine ihtiyaç 
duymaktadırlar. 

Irak’ta 1921’den beridir ülkede varolan tüm siyasal-ideolojik 
yönelimler yeniden ortaya çıkmıştır. Eski ve yeni tüm unsurların karşı 
karşıya geldiği bu dinamik yapı belirsizliği arttırırken şimdilik yoğun bir 
anti-laik yönelim içinde olmayan Şii ulema toplumsal iktidarını 
artırmaktadır. 

Kaynak:www.globalsecurıty.net 




3. Sünniler: 

Irak’ta nüfusun %97’si Müslüman, %3’ü Hıristiyan ve diğer dinlere 
mensuptur. Müslümanların %60-65’i Şii, %32-37’si Sünni’dir. Sünniler 
Araplar arasında azınlıkta, Kürtlerde ise çoğunluktadırlar. Baas (Diriliş) 
Partisinin önde gelen kadroları Sünni idi. Sünni Arap azınlığın iktidarı, 
Baas ideolojisinin tüm Arap dünyasında kabul görmesini engellemiştir. 
Baas Partisi, Sünni azınlığa dayanmakla birlikte dinî temelleri ön plana 
çıkaran bir ideolojik yaklaşımı benimsememiştir. Parti ideolojisi özde 
laiktir. Dinî otoriteler devletin modernleşme süreçlerine müdahale 
araçlarından yoksun kılınırken, akılcı değerlerin sistematik savunusu 
temel ilke sayılmıştır. Kişisel düzeyde kabul edilen dinî hakların kamu 
alanına müdahalesi önlenirken, devlet stratejisinin zorunlu kıldığı 
durumlarda bir meşruiyet rezervi olarak dinden yararlanılmıştır. İslami 
değerler temelinde Sünnilik, Arap milliyetçiliğinin ötesinde Irak 
milliyetçiliği ile kaynaştırılmıştır. Baas, Irak milliyetçiliğini antik tarih ve 
İslami mecazlarla bütünleştirmiştir. Aşiret ilişkileri ile iç içe gelişen Sünni 
dayanışması, devletin üst düzey askerî–sivil bürokrasisini birleştiren 
ideolojik harcın temel unsurları arasında idi. Saddam Hüseyin rejimi; İran 
İslam Devrimi’nin yarattığı basınç, İran’la ve ABD ile savaş, yaptırımlar 
temelinde ortaya çıkan krizlere dinî vurguları ön plana çıkaran 
söylemlerle cevap vermiştir. Saddam Hüseyin’i Peygamberlerle aynı soy 
ağacında gösteren biyografiler hazırlanmış, kendisi 1980’de hacı 
olmuştur. İran’la savaş sürecinde, rejim propagandası içindeki İslami 
vurgu giderek genişleyip güçlenmiştir. Ancak savaşın doğurduğu insan 
gücü ihtiyacı ve erkeklerin cepheye gitmesi kadınların aktif yaşama 
girmesini hızlandırmıştır.1980’de öğretim görevlilerinin %46’sını, diş 
doktorlarının yine %46’sını, eczacıların %70’ini kadınlar oluşturuyordu. 
1979 yılında yürürlüğe konulan zorunlu eğitim yasası laik içerik 
taşıyordu. 

İşgal sonrasında kültürel, siyasal, ekonomik dokusu parçalanan 
Irak’ta Baas rejimi ile özdeş görülen Sünni Araplar hızla idari aygıtlardan 
dışlanmıştır. ABD’nin stratejik inisiyatifleri temelinde ulus-devlet 
hayatiyetine son verilen ve “sen küçül ben büyüyeyim” mantığı 
çerçevesinde tüm silahlı kuvvetleri tasfiye edilen Irak’ta, Sünnilik 
direnişin ideolojik etiketine dönüştürülmüş ve tüm iletişim araçları bu 
mezhepsel ayrımı ön plana çıkararak sürecin gerçek dinamiklerini 
örtmüşlerdir. 385 bin kişilik düzenli ordu, 285 bin kişilik polis ve yerel 
güvenlik birimleri, içişleri, istihbarat bürokrasisi ile 50 bin Cumhuriyet 
Muhafızı tek seferde ihraç edilirken; güvenlik kuvvetlerinin nüfusa oranı, 
bir gecede 1000 kişi başına düşen 43 görevliden, 1000 kişi başına 
düşen 3 görevliye düşmüştür. Aşiret bağları ile pekişen mezhepsel 
dayanışma, Sünni kökenli güvenlik kuvvetleri ve bürokrasiyi direnişin 
temel gücüne dönüştürürken, laik devlet programı, strateji ve gelecek 
kurgularının yerini kuşatılmış bir mezhep kimliğinin mağduriyeti 
almaktadır. 

Kürt Sünni kesimler arasında tarikatlar yaygın olmakla birlikte 
eskisi kadar güçlü konumda değildirler. Nakşibendi ve Kadiri tarikatları, 
Kürtler arasında Sünni kökenli başlıca dinî örgütlenmelerdir. Iraklı Kürt 
liderler Mesud Barzani ve Celal Talabani aşiretsel kökenlerinin yanında 
güçlü tarikat yapılarına dayanmaktadırlar. Körfez Savaşı’nın 
başlangıçından itibaren İran, Irak Kürtleri arasında dinî örgütler kurmaya 
çalışmış ancak başarılı olamamıştır. “Irak İslam Devrimi Yüksek 

Meclisi”nin tek Kürt üyesi Şeyh Muhammed Necib Berzenci oldu. 
Özellikle İran’la iyi ilişkilerin olduğu dönemde Celal Talabani, 1980’de 
“Kürt Müslüman Ordusu” adlı bir örgüt kurdurdu. Silahları KYB 
tarafından sağlanan bu örgütün başında Abbas Şabak bulunuyordu. Kürt 
liderlerin gerek duyduklarında dinî temellere dayalı silahlı örgütler 
kuracağına ilişkin bu örnek Talabani’nin ilkesel laiklik açıklamaları ile 
birlikte değerlendirilmelidir. 

İdris ve Mesud Barzani’nin kuzenleri olan Barzan Şeyhi 
Muhammed Halid, 1985 yazında sahneye çıkarak kendini “Kürt 
Hizbullahı” ilan etti. İran’ın silahlı desteğini alan bu örgüt oldukça iyi 
silahlanmıştır ve Bahdinan’da etkilidir. Aşiret düzeni ile bütünleşen 
tarikat şebekeleri, liderler açısından hâlen bir meşruiyet kaynağı olduğu 
gibi bölge ülkelerine karşı stratejik bir koz olarak kullanılmaktadır. Ortak 
tarikat mensubiyetleri, bölge ülkelerinin sosyal yapılarında hatta 
parlamentolarında Kürt milliyetçiliğini kamufle eden bir işleve sahiptir. 

Sünni Araplar tüm iktidar kurumlarının, bürokrasinin dışına itilirken 
Sünni Kürtlerin ön plana çıkması, radikal-mezhepsel direnişi körüklediği 
ölçüde ABD’nin “ılımlı İslam” politikasının gündeme gelmesi ve bunun 
Irak’ı parçalayacak bir iç savaşa dönüşmesi ihtimal dâhilindedir. Dine 
karşı din stratejisinin tüm bölgeye yayacağı zehirleyici ortam ise “ılımlı” 
bir siyasi model ile göğüslenemeyecek boyutlara ulaşabilir. 

Irak’ta Baas rejimini yıpratma kampanyaları sırasında farklı dinî 
grupların kendi içlerinde örgütlenmesi ABD tarafından desteklenmiş, bu 
ise söz konusu grupların bilincini geliştirmiştir. Irak’ın bütünlüğü 
açısından patlayıcı bir dinamik gelişmektedir. Bu örgütlenme ve 
bilinçlenme, ABD safında yer alan Kürtlerle diğer Sünniler arasındaki 
zaten zayıf olan dayanışmaya darbe vurmuştur. Iraklı Kürt liderler, 1. 
Dünya Savaşı sonrası geliştirilen Venizelos modeline uygun bir biçimde 
oluşturulan siyasetlerle Irak’ın dağılma riskini arttırmaktadırlar. Dini 
gelenek, kurum, ilişkiler zinciri Irak’ta laik temellerin dağıtılması ile 
birlikte toplumsal dokuları parçalayan ve işgali sürekli kılacak çelişkileri 
besleyen bir içerik kazanmaktadır. 

2 Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.,

***

15 Ocak 2017 Pazar

Irak’ta Güncel Sorunlar ve Türkmenler



Irak’ta Güncel Sorunlar ve Türkmenler ,



Bilgay Duman 




Bin yılı aşkın bir süredir Irak’ta yaşayan Türkmenler, yaklaşık 900 yıl boyunca yönetici konumunda olmuş, bu konum İngilizlerin Irak’ı işgal etmesiyle sona ermiştir. Bu tarihten sonra Türkmen toplumu, Irak’taki yönetimlerce baskı görmüş ve bir tehdit olarak algılanmıştır. Bu dönemde yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti iç sorunlarını halletmeye ve ülkenin kalkınmasına öncelik vermiş, 2. Dünya Savaşına kadar dış politikayla fazla ilgilenmemiştir. 

Bu nedenle destek bulamayan ve devletçi bir yapıdan gelen Türkmenler, azınlık psikolojisine sürüklenerek, içe kapalı ve ürkek bir toplum haline gelmişlerdir. Irak’taki rejimlerin politikaları da bunu körüklemiştir. Hiçbir dönemde siyasi faaliyetlerine izin verilmeyen ve zaman zaman ortaya çıkan lider vasfı taşıyabilecek insanları öldürülen Türkmenler, bölgede hakim anlayış olan silahlı mücadeleyi, şehirli ve aydın nüfus yapısının yanında Türkiye’ye duyulan güven neticesinde benimsememiş ve kültürel yapılarını korumayı tercih etmiştir. Siyasi anlamda bir faaliyet içerisine girmeyen Türkmenler, dönem dönem kültürel ve sosyal içerikli kuruluşları kurmalarına rağmen, rejimin politikaları nedeniyle bir sonuç alamamıştır. Bu çerçevede, 1960’a kadar Irak’taki Türkmenlere ilişkin siyasal, sosyal ya da kültürel bir kuruluştan söz etmek mümkün değildir. 
1960’da bir fikir kulübü olarak kurulan Kardeşlik Ocağı, kültürel ve sosyal ihtiyaçlarının giderilmesinin yanı sıra, milli duyguların ayakta tutulması ve geliştirilmesi noktasında da faaliyet göstermeye çalışmıştır. Ancak 1980’lere gelindiğinde Türkmen Kardeşlik Ocağına rejim tarafından el konulması ve Türkmen liderlerin asılması ve neticesinde, 

1980’de Türkmenlerin ilk siyasi organizasyonu olarak ifade edilebilecek Irak Milli Demokratik Türkmen Örgütü deklare edilmiştir. Ancak bu örgütün çalışmaları da 1985 yılında durdurulmuştur. Bu dönemde Irak’taki savaş hali göz önüne alındığında 1970’lerle birlikte başlayan Türkiye’ye yönelik toplu göç hareketi, 1980’lerin sonunda Türkiye’de Türkmenlere ilişkin bir siyasi kuruluşun kurulmasını gündeme getirmiştir. 1988 yılında ilk siyasi Türkmen kuruluşu olan Milli Türkmen Partisi kurulmuştur. 1991’den sonra Irak’ın kuzeyinde de facto otonom bir bölge ortaya çıkması, Türkmenlere de bir nefes alanı açmış ve Türkmen partilerin sayısı çoğalmıştır. Türkmen siyasi hayatındaki dağınıklığın önüne geçmek ve Türkmenler için bir vizyon çizmek amacıyla 1995 yılında Irak Türkmen Cephesi kurulmuştur. Buna birinci dönem Türkmen siyasi hareketi demek doğru olacaktır. 

2003’ten sonra ortaya çıkan süreçte ise, Irak’ın yeniden yapılandırılmasında yeni Türkmen siyasi örgütlenmeleri ortaya çıkmıştır. 


Mevcut durumda; 

• Irak Türkmen Cephesi, 
• Türkmeneli Partisi, 
• Milli Türkmen Partisi, 
• Türkmen Milliyetçi Hareketi, 
• Milliyetçi Türkmenler Topluluğu, 
• Türkmen Vefa Hareketi, 
• Irak İslam Türkmen Partisi, 
• Türkmen Adalet Partisi, 
• Türkmen Karar Partisi, 
• Türkmen Bağımsızlar Hareketi, 
• Millet Partisi, 
• Türkmeneli Milli Hareketi, 
• Türkmen Kardeşlik Partisi, 
• Türkmen Birlik Partisi, 
• Doğuş Partisi, 
• Türkmen Milli Kurtuluş Partisi, 
• Türkmen Demokrat Milliyetçi Partisi, 
• Türkmen Islah Hareketi, 
• Türkmen Demokratik Partisi, 
• Türkmen Liberal Hareketi, 
• Türkmen Kültür Merkezi, 

olmak üzere 21 adet Türkmen partisi bulunmaktadır. Partilerin ortak özelliği olarak hemen her partinin Irak Türkmen Cephesi içerisinde görev yapan kişiler tarafından kurulduğu söylenebilir. Diğer taraftan Millet Partisi, Türkmeneli Milli Hareketi, Türkmen Kardeşlik Partisi, Türkmen Birlik Partisi, Doğuş Partisi, Türkmen Milli Kurtuluş Partisi, Türkmen Demokrat Milliyetçi Partisi, Türkmen Islah Hareketi, Türkmen Demokratik Partisi, Türkmen Liberal Hareketi, Türkmen Kültür Merkezi gibi bazı partilerin KDP ve KYB tarafından desteklendiği ifade edilmektedir. 

2003’ten sonra Türkmen sivil toplum örgütleri açısından da bir artış gözlemlenmekte dir. Ancak bu yeniden yapılanmaya rağmen Türkmenlerin 
Irak siyasetinde etkili bir rol oynadıklarını söylemek mümkün değildir. Bu doğrultuda, Türkmenlerin yeniden Irak siyasetine müdahil olması noktasında 2010 seçimlerinin bir dönüm noktası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Özellikle Irak Türkmen Cephesi’nin milletvekillerindeki sayı artışı ilerisi için Türkmenleri ümitlendirmektedir. Buradan hareketle 2010’daki durumu daha net kavrayabilmek için Türkmenlerin özellikle 2003’ten sonraki Irak siyasetinde nasıl yer aldığına değinmek faydalı olacaktır. 

Irak’ta Geçici Yönetim ve Türkmenler 

Saddam’ın düşmesiyle birlikte, ABD uzun yıllar bir diktatörlük çatısı altında yaşamış Irak’ı demokratikleştirme çabasına girmiş, bunun için savaştan önce 20 Ocak 2003’te kurulan Yeniden Yapılandırma ve İnsani Yardım Bürosu’nu görevlendirmiştir. Bu büronun görevi, Irak’ı yönetecek hükümet birimlerini oluşturmak olarak tanımlanmıştır. Ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı da çok sayıda siyasi evrak ile “Irak’ın Geleceği Projesi” kapsamında Irak’ın yeniden inşası ve geçici hükümet prosedürlerini içeren bir yol planı hazırlamıştır. Yeniden Yapılandırma ve İnsani Yardım Bürosu’nun başına getirilen Emekli General Jay Garner, yeni Irak hükümetini şekillendirmek için 21 Mayıs 2003 tarihinde Bağdat’a gitmiş ve yardımcısı olarak seçilen İngiliz Tim Cross’la birlikte bölgede incelemelerde bulunmuştur. Ardından Garner, 28 Nisan 2003 tarihinde 
Bağdat’ta gelecekteki hükümeti tartışmak için ulusal bir konferans düzenlemiş ve bu sırada Irak’a giden Paul Bremer de görevi Garner’dan devralmıştır. Bremer, 5 Temmuz 2003’te Irak Geçici Yönetim Konse-yi’nin oluşturulduğunu; ancak kendisinin Konsey kararlarını veto etme yetkisi olduğunu açıklamıştır. Bremer’in Irak Geçici Yönetim Konseyi 25 kişiden oluşmuş ve aralarında Baas Partisi’ne muhalif Irak’ın önde gelen liderleri de yer almıştır. Irak Geçici Yönetim Konseyinde tek Türkmen görev alırken, Başkanlık Komisyonunda ise hiçbir Türkmen’e yer verilmemiştir. Irak Geçici Yönetim Konseyi’nde, İzzeddin Salim (Abdül Zehra Osman Muhammed) (Şii), Abdülaziz El Hekim (Şii), İbrahim El- Caferi (Şii), Ahmed El Barak (Şii), Reca Habib El Huzai (Şii), Akila Haşimi (Şii), Abdül KerimMahmud El Muhammedavi (Şii), Dara Nur El Din, Muvaffak El Rubai (Şii), Veil Abdül Latif (Şii), İyad Alavi (Şii), Ahmed Çelebi (Irak Ulusal Kongresi) (Şii), Hamid Mecid Musa (Şii), Muhammed Bahr El Ulum (Şii), Gazi Meşal Acil El Yaver (Sünni), Adnan Paçacı (Sünni), Samir Şakir Mahmud Sümeydi (Sünni), Nasır El 
Çadırcı (Sünni), Muhsin Abdül Hamid (Sünni), Mahmud Osman (Kürt), SelahaddinMuhammed Bahaddin (Kürt), Celal Talabani (Kürt), Mesud 
Barzani (Kürt), Yunadem Kenna (Asuri Hıristiyan) ve Songül Çabuk (Türkmen) görev almış, başkanlığa İzzeddin Salim seçilmiştir. 25 kişilik 
Irak Geçici Yönetim Konseyi, 29 Temmuz 2003’te bir toplantı yapmış ve Konsey’e dönüşümlü olarak başkanlık yapacak 9 kişilik Başkanlık Komisyonu’nu seçmiştir. Başkanlık Komisyonu, 5 Şii Arap (Abdulaziz El-Hekim, İyad Allavi, Ahmet Çelebi, İbrahim El-Caferi ve Muhammed Bahr El-Ulum), 2 Sünni Arap (Adnan Paçacı ve Muhsin Abdülhamit) ve 2 Kürt’ten (Celal Talabani ve Mesut Barzani) oluşturulmuştur. 

Saddam Hüseyin’in devrilmesiyle birlikte, Irak’ta her alanda olduğu gibi siyasette de köklü değişiklikler olmuştur. Irak’ta Saddam Hüseyin’e muhalif 
gruplar yeniden bir yapılanma sürecine girmiş ve ITC de bu akıma ayak uydurmuştur. ITC 12-15 Eylül 2003 tarihler arasında üçüncü kurultayını 
gerçekleştirmiştir. Kerkük’te düzenlenen 500 delegenin katıldığı kurultayda, ITC’nin Bağdat Sorumlusu Faruk Abdullah Abdurrahman 264 oy alırken diğer aday ITC’nin Kerkük Sorumlusu Sadettin Ergeç ise 202 oy almıştır. Böylece ITC’nin yeni lider Faruk Abdullah Abdurrahman olmuştur. 

Ardından Irak’taki geçiş dönemini düzenleyen ve daimi anayasanın onaylanması, genel seçimlerin yapılması ve yeni Irak hükümetinin oluşmasıyla sonuçlanacak bu dönem boyunca yürürlükte kalması öngörülen Irak Geçici İdare Yasası konusunda Irak Geçici Yönetim Konseyi üyelerinin 1 Mart 2004 tarihinde uzlaştıkları açıklanmış ve 8 Mart 2004 tarihinde imzalanmıştır. Irak Geçici Yönetim Konseyi anayasa üzerinde uzlaşmaya varırken, Amerikan yönetiminin Irak Anayasasında Türkmenlerin haklarının korunacağı şeklindeki sözleri nedeniyle Türkmenler kutlama yapmış, bunun üzerine peşmergeler Kerkük’teki Irak Türkmen Cephesi’nin bürolarını basmıştır. Türkmenler yeniden düzenlenen Irak siyasetinde zaten sınırlı olan etkilerini de kaybetmeye başlarken, diğer taraftan da Kürt grupların baskısıyla karşı karşıya kalmıştır. 1 Haziran 
2004’te devlet başkanını belirlemek üzere toplanan Irak Geçici Yönetim Konseyi, Gazi El Yaver’i Devlet Başkanı, Şii İslami Dava Partisi üyesi İbrahim El-Caferi ve Mesut Barzani’nin liderliğini yaptığı IKDP üyesi Roj Nuri Şıveyş de başkan yardımcılığı görevine getirilmiştir. Ayrıca İyad Allavi başbakan olarak atanarak, 33 kişilik Irak kabinesi kurulmuştur. 

Bakanlar Kurulunda Türkmenlere bir bakanlık verilmiş, Reşad Ömer Mendan İletişim ve Teknoloji Bakanı olarak atanmıştır. Savaş ortamının yaşandığı Irak’ta, temel ihtiyaçlar bile karşılanamadığı bir dönemde iletişim ve teknolojiden söz edilmesinin mümkün olmadığı ortadayken, Türkmenlere bu bakanlığın tahsis edilmesi manidardır. Böylece hem Türkmenlere görünürde bir bakanlık verilerek tepkilerin önüne geçilmeye çalışılmış, hem de Türkmenler yönetimde dolaylı olarak pasifize edilmiştir. Türkmenlerin giderek azınlık konumuma düşmeleri, Irak’ın ilerleyen süreçlerinde de ortaya çıkmıştır. 15 Ağustos 2004’te Irak için önemli bir süreç yaşanmıştır. Ülkenin dört bir yanından başkent Bağdat’ta 
toplanan binden fazla kişi, Irak’ta hükümete danışmanlık yapacak ve denetleyecek geçici meclisi oluşturmak için bir araya gelmiştir. Üç gün yapılması planlanan konferans, yoğun pazarlıklar sonucu, dördüncü güne sarkmış ve sonunda, geçiş hükümetinin verdiği liste onaylanarak, seçimlere kadar görev yapacak geçici meclisi belirlenmiştir. Konferansta Türkmenler, Hıristiyanlarla birlikte azınlık statüsünde yer almış ve yüzde 8’lik dilim içinde bulunan Türkmenler konferansa 75 temsilci göndermişlerdir. Konferansta Şiiler yüzde 52, Sünniler yüzde 20, Kürtler yüzde 17 oranında temsil edilmiştir. 

Bu süreçte Kerkük’teki durumun da Türkmenlerin aleyhine doğru geliştiğini söylemek yanlış olmayacaktır. ABD, Irak’a girmeden önce Şubat 2003’te dönemin ABD Başkanı George W. Bush’un o dönemdeki özel elçisi Zalmay Halilzad aracılığıyla Ankara’da Iraklı Kürt ve Türkmen liderleri bir araya getiren bir toplantı düzenlemiş ve bu toplantı sonucunda bir mutabakat metni ortaya çıkmıştır. Mutabakat metnine göre, Kerkük’e ABD güçleri hariç etnik unsur barındıran hiçbir silahlı gücün girmemesi konusunda anlaşma sağlanmıştır. Ancak ABD’nin Türkiye topraklarını kullanarak Irak’a izin veren ve “1 Mart Tezkeresi” olarak anılan izin belgesinin TBMM’den geçmemesi ve ABD’nin Kürtleri kendilerine müttefik olarak seçmesi, anlaşmanın bozulmasına neden olmuş, ABD’nin 9 Nisan 2003’te Bağdat’a girmesinin ardından peşmergeler de 
Kerkük’e girmiştir. Türkiye’nin tepkisi sonrası ABD duruma müdahale etmiş ve Kerkük vilayet yönetimi yeniden yapılandırılmıştır. 2003 öncesi dönemde Kerkük’ün güvenliğinden sorumlu birimlerde Türkmen çoğunluğuna rastlanırken, bu dönemden sonra Kürtlerin ağırlık kazandığı söylenebilir. Örneğin, Kerkük Polis Teşkilatında görev alacak kişilerin milliyetleri konusunda ABD tarafından oranlar belirlenmiş ve buna göre %40 Kürt, %29 Türkmen, %29 Arap ve %2 de Keldo-Asurî’nin görev alması öngörülmüştür. Ancak bu oran çok farklı şekilde uygulanmıştır. Polis Teşkilatında 2556 Kürt, 2246 Arap, 1196 Türkmen ve 360 da Keldo-Asurî görev almıştır. Bu duruma göre yaklaşık 700 Türkmen’e 
daha görev verilmesi gerekirken, Türkmen kontenjanı başka gruplara verilmiştir. Ayrıca Kerkük’teki 748 subayın yine Polis Teşkilatı için öngörülen oran dâhilinde belirlenmesi gerekirken, fiiliyatta bu görev için de oranlar farklı olmuştur. Dağılıma göre 300 Kürt, 217 Türkmen, 217 Arap ve 14 Keldo-Asurî görev alması gerekirken, sadece 49 Türkmen subayı vardır ve Türkmenlere ayrılan kontenjan yine başka gruplar tarafından kullanılmaktadır. Ayrıca şu an Kerkük’te bulunan 300 Kürt subayının 263’ünün sahte belgeyle bu görevi yürüttükleri kanıtlanmıştır. 

Öte yandan Saddam sonrası dönemde il yönetimleri belirlenmiş ve bu çerçevede Kerkük’te de seçimler yapılmıştır. Ancak seçim, ABD’nin yanlı tavırları 
sonucunda sıkıntılı geçmiştir. Seçim için kentteki Türkmen, Arap, Kürt ve Asurî grupların her birinden 39, toplam 156 temsilci il meclisinin 24 üyesini, ABD’nin ‘bağımsız’ delege olarak Kerküklü işadamları ve aşiret liderleri arasından seçtiği 144 temsilci ise ABD güçlerinin onayına sunulacak 12 kişilik ‘bağımsız’ listeyi belirlemek için sandığa gitmiştir. Her grubu temsilen altışar kişi seçilerek il meclisinin 24 üyesi belirlenmiştir. 

Bağımsız olarak seçilen 12 adaydan da bölgede dönemin ABD güçlerinin komutanı General Reymond Odierno, il yönetimindeki 6 kişilik bağımsız adayı tespit etmiştir. Ancak Türkmenler ve Araplar, ABD’nin bağımsız delegeleri belirleme tarzına, seçilen 144 delegenin büyük çoğunluğunun Kürt olmasına ve belirlenen 6 bağımsız temsilcinin de 5’inin Kürt olmasına itiraz etmiştir. İtirazlara rağmen Odierno, kararı onaylamış ve ardından belirlenen il yönetiminde vali, vali yardımcıları ve konsey başkanı seçilmiştir. Oluşturulan 30 kişilik il yönetim heyeti Kürt asıllı Aburrahman Mustafa’yı vali olarak seçmiştir. Türkmen vali adayı Mustafa Kemal Yayçılı ise yeterli oyu alamamıştır. Ayrıca meclis 
başkanı olarak da Mehmet Tahsin Kâhya, vali yardımcılığını ise bir Türkmen ve bir Arap seçilmiştir. Bazı uluslararası kabul görmüş raporlarda Kerkük’teki yönetimsel gücü ele geçiren Kürt grupların, kentte yaşayan diğer etnik gruplara baskı yaptıkları kabul edilmektedir. 

2005 Seçimlerinde Türkmenler 

Irak’ta demokrasi provaları 2005 yılında 4 seçim ve 1 anayasa referandumu olmak üzere oldukça yoğun bir şekilde devam etmiştir. 2005’in Ocak ayında 3 seçim bir arada düzenlenmiştir. 


Buna göre genel seçim olarak adlandırılabilecek olan Irak Anayasasını oluşturacak meclisin, vilayet yönetimlerini belirleyecek olan yerel seçim 
ve Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin seçimleri yapılmıştır. Türkmenler genel seçimlere Irak Türkmenleri Cephesi adıyla büyük bir liste halinde girerken, Türkmen Milliyetçi Hareketi ayrı bir listeyle, seçimlere katılmıştır. Türkmen Milliyetçi Hareketi seçim propagandasının başında ayrı bir liste açıklamasına rağmen daha sonra Irak Türkmenleri Cephesine destek vermiştir. Bu doğrultuda Türkmen koalisyonunda; 

- Türkmen Meclisi Başkanı 

- ITC Yürütme Kurulu Başkanı 

- ITC İçerisindeki Partiler 

a. Türkmeneli Partisi 
b. Irak Milli Türkmen Partisi 
c. Türkmen Bağımsızlar Hareketi 
d. Irak Türkmenleri İslami Hareketi, 


-ITC Paralelinde Hareket Eden Partiler 


a. Adalet ve Kurtuluş Partisi 
b. Türkmen İslami Birliği 
c. Türkmen Vefa Hareketi 


-Türkmen Aşiretler ve Ayan Birliği, yer almıştır. 


Türkmen Koalisyonu’nun adı Irak Türkmenleri Cephesi olarak belirlenmiş ve başkanlığınaTürkmen Meclisi Başkanı Sadettin Ergeç seçilmiştir. 

Türkmen koalisyonundaki tüm partileri Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu tarafından tescil edilmiştir. Koalisyon çalışmaları sonucunda 60 kişilik aday listesini oluşturmuş ve 8 Aralık 2004 tarihinde Irak Bağımsız Yüksek Seçim Komisyonu’na sunulmuştur. Türkmen Meclis Başkanı’nın yer almadığı listenin ilk on sırasında ITC Başkanı Faruk Abdullah Abdurrahman ile parti ve siyasi oluşum başkanları, 11-20. Sıralarda Türkmen ileri gelenleri yer almıştır. Türkmen koalisyonunun Kerkük, 

Bağdat, Diyala, Selahaddin, Erbil, Musul ve Kut vilayetlerinde ittifak yapmadan seçime gireceği açıklanmıştır. Duhok, Erbil ve Süleymaniye vilayet meclisi seçimlerine ITC olarak girileceği; ancak “Kürdistan Bölgesi Ulusal Meclisi” seçimlerine katılım olamayacağı açıklanmıştır. 

Yapılan seçimlerin ardından Irak Türkmenleri Cephesi, Irak genelinde 93,408, Kerkük’te 73,791, Türkmen Milliyetçi Hareketi ise Irak genelinde 3,450, Kerkük’te ise 1,851 oy almıştır.Türkmenler adına giren iki partinin oy sayısı yaklaşık 97,000 olarak gözükmektedir. Türkmenler, Irak Türkmenleri Cephesi listesinden üç, Birleşik Irak İttifakından beş, Kürt Listesi’nden ise dört milletvekiline sahip olmuşlardır. Irak Türkmenleri Cephesinden ITC Başkanı Faruk Abdullah Abdulrahman, Feyha Zeynel Abidin ve Feryat Tuzlu milletvekili olarak seçilmiştir. 

Ayrıca Irak’ta yapılan genel seçimlerle birlikte vilayet seçimleri de yapılmıştır. 

Irak Türkmenleri Cephesi Kerkük’te aldığı73.791 oyla kentte ikinci parti olarak çıkmış ve 41 üyeli Kerkük İl Meclisi’nde sadece altı sandalye elde edebilmiştir. Türkmenler diğer parti listelerinden de üç sandalyeyle Kerkük İl Meclisi’nde temsil edilme hakkına kavuşmuştur. Kürt Listesi ise 207.303 oyla Kerkük İl Meclisi’nde 26 sandalyeye sahip olmuştur. Araplar da Kerkük İl Meclisi’ne altı üye sokabilmiştir. 30 Ocak 2005 seçimlerinden sonra uzun süren pazarlıklar sonucu Irak’ta hükümet 28 Nisan 2005 tarihinde kurulmuştur. Başbakan olarak belirlenen İbrahim El-Caferi 37 kişilik kabinesini oluşturmuş; Türkmenlere sadece 2 bakanlık tahsis edilmiştir. Buna göre İmar ve İskan Bakanlığı’na getirilen Cesim Muhammed Cafer ile Belediye ve Genel İşler Bakanlığı’na getirilen Nesrin Mustafa Bervari,Türkmen bakanlar olarak Caferi’nin 
kabinesinde görev almıştır. 

Irak’ta hükümet kurma aşamasıyla birlikte Irak Türkmen Cephesi de yeni yönetimini belirlemek üzere kurultay sürecine girmiştir. Belki de 4. Türkmen Kurultayı, yapılanlar arasındaki en çekişmeli kurultay olmuştur. Sadettin Ergeç ve Faruk Abdullah Abdurrahman arasında geçen başkanlık yarışı, kurultayda bazı gerginliklere yol açmış, ITC bünyesinde bir ilk gerçekleştirilerek önce bir yönetim konseyi seçilmiş, sonra da yönetim konseyi kendi arasından Sadettin Ergeç’i başkan olarak seçmiştir. 

Irak’ta Caferi’nin geçici hükümetinin kurulmasının ardından anayasa çalışmaları başlamış, bu dönem de oldukça sıkıntılı geçmiştir. Yeni kurulan hükümet ve seçilen parlamentonun, Irak Geçici İdare Yasası’na göre, 15 Ağustos 2005 tarihine kadar Irak’ın kalıcı anayasasını oluşturması öngörülmüştür. Bu nedenle Irak hükümeti tarafından bir anayasa komisyonu kurulmuştur. Komisyon, ilk etapta 55 kişi olarak oluşturulmuş; ancak daha sonra 15 Sünni ve Sabi mezhebine bağlı bir kişi komisyon üyesi olarak atanmıştır. Komisyon’daki üyelerin 28’i Birleşik Irak İttifakı’ndan, geriye kalan 27 kişinin ise 15’i Kürtlerden ve biri Hıristiyanlardan seçilmiştir. 

Ayrıca biri bağımsız biri de İyad Allavi liderliğindeki Irak Ulusal Listesi üyesi iki Sünni üye daha komisyonda yer almıştır. Komisyonda on danışman görev yapmıştır. Türkmenler de Anayasa Komisyonu’nda iki üye ile temsil edilmiştir. Türkmen üyelerden biri Türkmeneli Partisi Başkanı Riyaz Sarıkahya, diğeri ise Birleşik Irak İttifakı üyesi Abbas El-Beyati’dir. Riyaz Sarıkahya’nın Şii gruplar içerisinden seçilmiş olması, Irak’ta dönemin algısını yansıtan bir örnek olarak nitelendirilebilir. Zira her iki kişi de Türkmen adaylar olarak seçilmemiş, Beyati zaten Birleşik Irak İttifakı’nın üyesiyken, Sarıkahya da Şii adaylar arasından seçilmiştir. Burada Türkmenlerdeki eksiklikten de söz etmek yerinde 
olacaktır. Anayasa komisyonunun oluşturulması çerçevesinde, adaylık başvurusu yapan kişilere bakıldığında Riyaz Sarıkahya’nın dışında hiçbir Türkmen aydın ya da liderin komisyonda yer almak için başvuru yapmadığı ortaya çıkmaktadır. Bu durum Türkmenlerin siyasete ilişkin algısını ortaya koyan bir nitelik arz ederken, Irak’taki dönemin yönetiminin Türkmenlere bakışını da ortaya koymaktadır. Sünnilerin siyasi sürece dahil olması amacıyla her türlü çabayı sarf eden ve bu konuda özellikle Türkiye’nin yakın yardımını alan ABD, Türkmenleri sürecin oldukça dışında tuttuğu ve “azınlık” statüsünde yer verdiği söylenebilir. Yine de anayasa yazım sürecinde temel haklar çerçevesinde Türkmenlere 
yer verilmiş, ayrıca dibace bölümünde Türkmenlerin yaşadığı trajediden bahsedilmiştir. Irak Geçici İdare Yasası’na,göre 15 Ağustos 2005’te tamamlanması öngörülen anayasa çalışmaları zamanında tamamlanamamış, gecikmeli olarak 28 Ağustos 2005 tarihinde Irak Parlamentosu’na 
sunulmuştur. Bu tarihten sonra da Irak Anayasa Taslağı’na eklemeler yapılmış ve 19 Eylül 2005 tarihinde son halini almıştır. 

Irak’ta 15 Ekim 2005’te referanduma sunulan yeni anayasa, yüzde 78.59’luk ‘Evet’ oyuyla kabul edilmiştir. Anayasa’nın hazırlanmasından sonra Irak’ı dört yıl boyunca yönetmesi düşünülen Irak hükümeti ve parlamentosunu seçmek amacıyla 15 Aralık 2005’te yapılacak seçimler için çalışmalar başlamıştır. Irak Bağımsız Yüksek Seçim Kurulu tarafından 4-5 Kasım 2005’te açıklanan son seçim listelerine göre, 228 parti ve 19 koalisyonun seçimlere katılmasına karar verilmiştir. Öte yandan bağımsız adaylar da seçimlere katılmıştır. ITC seçimlere tek başına katılma kararı almış; ancak sadece Musul vilayetinde Irak Uzlaşma Cephesiyle ittifak yapmıştır. ITC, Kerkük, Musul, Erbil, Diyala, Selahaddin ve Bağdat’ta seçimlere girmiştir. ITC’nin Selahaddin’de seçime katılmasının sebebi ise daha önce Kerkük’e bağlı ve tamamı Şii Türkmen nüfusa sahip olan 
Tuzhurmatu ilçesinin Selahaddin’e bağlanması olarak açıklanmıştır. ITC Şii Türkmenlerden Ali Haşim Muhtaroğlu’nu Selahaddin’den aday göstermiştir. ITC, Irak Uzlaşma Cephesi’nin listesinde dördüncü ve sekizinci sırayı almıştır. 

ITC, dördüncü sıra adayı olarak İzzettin Abdullah’ı, sekizinci sıra adayı olarak da Muhammed Emin Osman’ı göstermiştir. Diğer taraftan ITC eski Başkanı Faruk Abdullah Abdurrahman’ın kurduğu Türkmen Karar Partisi de Ahmet Çelebi ile birlikte seçimlere girerken, Feryad Ömer’in başkanlığındaki Türkmen Uzlaşma Hareketi ve Abbas El-Beyati başkanlığındaki Irak Türkmen İslami Birliği, 30 Ocak 2005 seçimlerinin de galibi olan Birleşik Irak İttifakı içerisinde yer almıştır. Ayrıca Kürt gruplar ve Türkmenler arasındaki ihtilafa rağmen Velid Şerike başkanlığındaki Türkmen Kardeşlik Partisi, Kürt İttifakı çatısı altında seçimlere girmiştir. Yapılan seçimlerin ardından ITC, 87.993 oy alarak Kerkük’ten 1 milletvekili çıkarmıştır. Kerkük’teki oy oranına bakıldığında, en yüksek oyu 266,737 oyla Kürt Listesi elde etmiştir. İkinci sırayı ise 73,191 oyla Irak Ulusal 
Diyalog Cephesi almıştır. ITC ise 59,716 oy alarak Kerkük’te üçüncü parti olmuştur. ITC Başkanı Sadettin Ergeç’le birlikte diğer partilerden 9 Türkmen daha Irak Ulusal Parlamentosu’na girmiştir. Irak Uzlaşma Cephesi Listesi’nden İzzettin Devle ve Muhammed Emin Osman, Birleşik Irak İttifakı Listesi’nden Abbas El- Beyati, Taki El-Mevla, Muhammed Mehdi, Fevzi Ekrem Terzi ve Feryad Tuzlu, Kürt İttifakından da Velid Şerike milletvekili olarak seçilmiştir. Seçimlerden galibiyetle çıkan Birleşik Irak İttifakı yaklaşık beş ay süren tartışmaların ardından hükümeti kurabilmiştir. Nuri El-Maliki’nin başbakan olarak seçildiği Irak’ın ilk geçici olmayan hükümetinde Türkmenler sadece bir bakanlıkla temsil edilebilmiştir. Casim Muhammed Cafer, Gençlik ve Spor Bakanı olarak atanmıştır. Yine genel anlamda Irak’taki şartlar düşünüldüğünde, Türkmenlere 
oldukça etkisiz bir bakanlık verilerek dolaylı olarak iktidardan uzaklaştırıldığı görülmektedir. 2006’da hükümetin kurulmasının ardından Irak oldukça kanlı olaylara sahne olmuştur. Hükümet kurulması sırasında yaşanan Samarra saldırısı mezhep çatışmasını körüklerken, direnişin artması, Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetimin merkezi yönetimin gücünü zayıflatacak politikalar izlemesi, bölge ülkelerinin Irak üzerindeki etkisini arttırmaları gibi nedenler ABD’nin Irak politikasındaki stratejisini değiştirmesine yol açtığı söylenebilir. Bu bağlamda Kerkük gibi Irak’ın iç dengesini bozan konularda daha dengeli davranılırken, Irak’taki Sünnilerin sürece dahil edilmesi kapsamında geliştirilen stratejiler ve özellikle 2007’den sonra Türkiye’nin Irak politikasına müdahil olmasının Irak’taki siyasi ortamı yeniden şekillendirdiği düşünülmektedir. 


2010 Irak Seçimleri ve Türkmenler 

Yaşanan süreç içerisinde Irak siyasetinde doğrudan bir etkiye sahip olamayan Türkmenler, 7 Mart 2010’da yapılan seçimler için hazırlıklara çok önce başlamıştır. Siyasi anlamda belki de Irak’ın en tecrübesiz halkı diyebileceğimiz Türkmenler, bu kapsamda Cumhurbaşkanı Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün davetiyle bir araya gelmiş ve 2010 seçimleri için strateji belirlemeye çalışmıştır. Eylül 2009’da yapılan iftar yemeğine Cumhurbaşkanlığı, Başbakanlık ve Dışişleri Bakanlığı’ndan yetkililerin yanı sıra, Irak Türkmen Cephesi Başkanı ve Milletvekili Sadettin Ergeç, Irak Türkmen Meclisi Başkanı Yunus Bayraktar, Irak Türkmenleri İslami Birliği Genel Sekreteri ve milletvekili Abbas Beyati, Türkmen Vefa 
Hareketi Başkanı ve milletvekili Feryat Tuzlu, milletvekilleri İzzettin Devle ve Muhammed Emin Osman, Sadr Grubu Milletvekili Fevzi Ekrem Terzi, Türkmen Karar Partisi Genel Başkanı Faruk Abdullah, Irak Türkmenleri Adalet Partisi Genel Başkanı Enver Bayraktar, Türkmeneli Partisi Genel Başkanı Riyaz Sarıkahya, Irak Milli Türkmen Partisi Genel Başkanı Cemal Şan, Milliyetçi Türkmenler Topluluğu Genel Başkanı Felah Beyatlı, Türkmen Milliyetçi Hareketi Genel Başkan Vekili İhsan Hamit, Türkmen İslami Hareket Genel Başkanı Ümran Cemal, Türkmen Bağımsızlar Hareketi Genel Başkanı Kenan Uzeyrağalı, Türkmen Kardeşlik Ocağı Kerkük Şubesi Kurucu Heyet Başkanı Abdulhalik Hürmüzlü, Irak Türkleri Kültür ve Yardımlaşma Derneği Genel Başkanı Mehmet Tütüncü, Kerkük Vakfı Genel Sekreteri Suphi Saatçi, Türkmeneli İnsan Hakları Derneği Genel Başkan Yardımcısı Savaş Avcı, Erbil Vakfı Genel Sekreteri Nesrin Erbil, Irak Türkmenleri Basın Konseyi Genel Sekreteri Kemal Beyatlı, Irak Türkleri Adalet, Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı Mithat İbrahim, Irak Türkmenleri Kardeşlik ve Kültür Derneği Genel Başkanı Salman Nalbant, Türkmeneli sağlık Derneği Genel Başkanı Aydın Beyatlı ile yazar ve Kültür Bakanlığı Eski Müsteşarı Acar Okan gibi Türkmen kanaat önderleri katılmıştır. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül yemekte yaptığı konuşmada, “Sizleri birlik ve beraberlik içinde görmek en büyük arzumuzdur”, ifadesinde bulunarak, Türkiye’nin Irak Türklerine yönelik politikasına dair bir mesaj vermiştir. Ancak yapılan toplantıda Türkmenlerin tek liste halinde seçimlere katılmasına dair bir karar alınamamıştır. Ancak toplantıda benimsenen ortak görüşe göre, 
hangi siyasi ve ideolojik görüş veya hangi kimliğe sahip olursa olsun Irak parlamentosundaki Türkmen sayısını arttırmak ve bir grup oluşturmak 
hedeflenmiştir. Toplantının hemen ardından bazı Türkmen kuruluşlar, büyük gruplar tarafından oluşturulan koalisyonlara dahil olmuştur. Seçim 
yasası çıkmadan yapılan koalisyonlar ve Türkmenlerin de bu koalisyonlara katılması, Türkmenlerin seçim stratejisinin belirlenmesi açısından 
erken olarak nitelendirilebilir. Zira Irak’ta seçim sistemi belirlenmeden koalisyonlar içerisinde yer almanın bugünkü süreçte Türkmenlere kaybettirdiği 
düşünülmektedir. Diğer taraftan Irak Türkmen Cephesi, seçim yasası çıktıktan sonra koalisyon kararını açıklamıştır. Irak Türkmen İslami Birliği ve Türkmen Karar Partisi, Başbakan Nuri El-Maliki’nin başkanlığındaki Kanun Devleti Koalisyonu, Türkmen Vefa Hareketi ve Türkmeneli Partisi Ammar El-Hekim liderliğindeki Irak Ulusal İttifakı, Türkmen Adalet Partisi de Irak Ulusal Uzlaşma Cephesi ile seçimlere girerken, Irak Türkmen Cephesi de İyad Allavi başkanlığındaki Irak Ulusal Listesi ile ittifak yapmıştır. Ayrıca Irak Türkmen Cephesi, Süleymaniye ve Erbil’de ayrı listeyle tek başına, Erbil Türkmenleri Listesi de Kürt İttifakıyla seçimlere katılmıştır. 80 civarında Türkmen adayın katıldığı 7 Mart 2010’da yapılan seçimlerde 40’tan fazla aday Kerkük’teki 12 sandalye için yarışmıştır. 15 Türkmen aday Musul’daki 31 sandalye, yedi aday Erbil’deki 14 sandalye, beş aday Selahaddin’deki 12 sandalye, üç aday Diyala’daki 13 sandalye, yedi aday Bağdat’taki 68 sandalye, üç aday Süleymaniye’deki 17 sandalye için mücadele etmiştir. 

Irak Türkmen Cephesi, Erbil, ve Süleymaniye’de üçer, Kerkük, Bağdat ve Diyala’da ikişer, Musul’da dört ve Selahaddin ile Vasit’te birer aday göstermiştir. 
Mart 2010’da yapılan seçimlerin ardında Irak Türkmen Cephesi Musul’da üç (İzzettin Devle, Nebil Harbo, Müdrike Ahmet), Kerkük’te iki (Erşat Salihi, Jale Neftçi), Diyala’da Hasan Özmen milletvekili olmak üzere milletvekili kazanarak, Türkmen hareketi içerisinde en fazla milletvekiline sahip olmuştur. Irak Türkmen Cephesi, özellikle 2010’da yapılan seçimlerin ardından Irak siyaseti içerisinde önemli bir pay almaya başlamıştır. Irak Türkmen Cephesi’nin 6 milletvekilinin yanı sıra, diğer listelerdeki 4 Türkmen milletvekili ve başta Vilayetlerden Sorumlu Devlet Bakanı Turhan Müftü olmak üzere kabinedeki Tarım Bakanı İzzetin Devle ile Gençlik ve Spor Bakanı Casim Muhammed Cafer’in de katkılarıyla Türkmenler bugün Irak genelinde siyaset yapabilir konuma yükselmiştir. 

Özellikle 2011 ve 2012 yıllarında Irak Parlamentosunda Türkmen milletvekilleri nin yaptığı çalışmalar sonucu, Irak siyasi tarihinde belki de ilk kez Türkmenler bu denli gündeme gelmiştir. Irak Parlamentosunda bir Türkmen grubunun oluşturulması, Kerkük Vilayet Meclisi Başkanlığına Hasan Turan’ın getirilmesi, Türkmen Eğitim Müdürlüğünün kurulması, Irak’ın 2012 bütçesinden Türkmenlere pay ayrılması ve son olarak Irak Parlamentosunda 200’de fazla milletvekilinin katılımıyla Türkmen özel oturumunun düzenlenmesi gibi Türkmenler adına önemli olabilecek adımlar atılmıştır. 

Her ne kadar seçimlerde 10 Türkmen milletvekili olma hakkı kazanmış olsa da, Irak genelinde “Türkmen” adıyla herhangi bir siyasi kuruluşun seçimlerde yer almadığı görülecektir. Ancak farklı listelerden seçime giren Türkmenlerin, herhangi bir Türkmen listesiyle seçimlere girmesi durumunda 10 milletvekili çıkarabilme ihtimali düşük gözükmektedir. Yedi Türkmen milletvekilinin dördünün çıktığı Musul vilayetinde alınan toplam Türkmen oyu yaklaşık 69 bin’dir. Musul’dan bir milletvekili çıkarılabilmesi için gereken oy oranının yaklaşık 34 bin olduğu dikkate alındığında, Türkmenlerin en fazla iki milletvekili çıkarabilecekleri görülmektedir. Bu nedenle özellikle Irak Türkmen Cephesi’nin seçim stratejisinin oldukça başarılı olduğu söylenebilir. Zira geçen dönem parlamentoda on Türkmen milletvekili olmasına rağmen, Irak Türkmen 
Cephesi’nin sadece bir milletvekili yer almış, Irak Türkmen Cephesi’nin Musul’da yaptığı koalisyon sonucu Irak Uzlaşma Cephesi’nden de iki milletvekili çıkarabilmiştir. 2010 seçimlerinde Irak Türkmen Cephesi beş milletvekili çıkararak, büyük bir aşama kaydetmiştir. Ancak Toplamda Irak Parlamentosun daki milletvekili sayısı 275’ten 325’e çıkarılmasına rağmen Türkmen milletvekili sayısında bir artış olmamakla birlikte, düşüş yaşanmıştır. Bu Türkmenler açısında bir kayıp olarak nitelendirilebilir. Öte yandan milletvekili sayısı azalmış olsa da daha etkin bir Türkmen varlığından söz etmek mümkündür. Bu durumun seçimi kazanan milletvekillerinin yanı sıra, seçim için ittifaka girilen Irak Ulusal Listesi’nin seçimlerden birinci parti olarak çıkmasından da kaynaklandığını söylemek yanlış olmayacaktır. Irak Türkmen Cephesi, Irak Parlamentosunda Türkmenleri temsil eden tek kuruluş olarak yer alacak ve böylece meşruiyetini sağlayabilecektir. Bununla birlikte artan milletvekilliğiyle beraber, Irak Türkmen Cephesi’nin sorumluluğunun da arttığını söylemek yanlış olmayacaktır. Irak Türkmen Cephesi, önümüzdeki süreç içerisinde yaptıklarıyla potansiyelini arttırabileceği gibi, Türkmen halkı arasında meşruiyetini de azaltabilir. Bu nedenle Irak Türkmen Cephesi’nin diğer Türkmen milletvekili adaylarını da içine alacak şekilde kapsayıcı olması gerektiği düşünülmektedir. Kerkük’te 
oluşan yeni dengenin de Türkmenler açısından büyük önem taşıdığı ifade edilebilir. Seçim sonuçlarına göre Kerkük’te, KDP ve KYB’nin oluşturduğu 
Kürt ittifakı ile Irak Türkmen Cephesi’nin de içerisinde yer aldığı Irak Ulusal Listesi eşit milletvekiline sahip olarak, Irak Parlamentosunda 6’şar sandalye elde etmiştir. Bu durum Kerkük’ün Irak’ın kuzeyindeki bölgesel yönetime katılması iddialarını zayıflatacak niteliktedir. Ayrıca Kerkük’teki bu dengenin siyasi sonuçlarının yanı sıra, psikolojik bir rahatlama sağlayacağı ve Türkmenlerin kimliklerine sahip çıkmaları anlamında olumlu bir etki yapacağı düşünülmektedir. Ancak Türkmenlerin güçlenmesi, hükümetin oluşturulması sırasında gerçekleşebilecek şiddet olayları ve Kerkük’teki durum değişikliği Türkmenleri hedef halinde getirebilir. Bu nedenle seçimlerden sonra Kerkük’te yaşanacak sürecin daha dikkatli takip edilmesi ve denge halinin bozulmaması gerektiği düşünülmektedir. 

Ayrıca Musul’da elde edilen dört milletvekili de Türkmenlerin Musul’daki varlığının kanıtlanması açısından önem taşımaktadır. Ayrıca Musul’daki Türkmen milletvekillerinden 3’ünün Telafer’den seçilmesi, Telafer’in Türkmen kimliğini vurgular niteliktedir. Sonuç olarak, Türkmenlerin aldıkları oy oranı ve kazandıkları milletvekili sayısının, Irak’ta Türkmenlerin nüfusları oranında pay almalarını sağlayacak düzeyde olmadığını söylemek mümkündür. Yine de Türkmenlerin yavaş yavaş siyasete adapte olduğu, kendini tanımlama çabasında bulunduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. Hükümet kurma sürecinde de Türkmenlerin diğer tüm koalisyonlar ve partilerle işbirliği yapması, Irak’ta Türkmen siyaseti bir adım daha öteye götürebilir. Bu açıdan bakıldığında, büyük guruplar ile küçük partilerin aldıkları oy oranları arasındaki fark ve büyük gruplar arasındaki mücadelenin Türkmenlerin hükümete katılımı dahilinde avantaj sağlayabileceği düşünülmektedir. 

Irak’ta 30 Nisan 2014’te yapılan seçimler ülkenin geleceği açısından kritik bir dönemeç olarak karşımıza çıkmaktadır. Irak’ta farklılaşan siyasi tablo, önümüzdeki seçimleri daha karmaşık hale getirmektedir. Büyük siyasi ittifakların yerini bu ittifaklardan ayrışan siyasi grup ve listeler almıştır. Bu listeler arasındaki mücadele merkez siyasette olduğu kadar yerel siyaseti de büyük ölçüde etkileyecektir. Bu durumdan belki de en çok etkilenecek tarafların başında Türkmenler gelmektedir. Türkmenler, milli listelerle Kerkük, Musul, Diyala, Selahattin, Bağdat ve Erbil’de seçimlere katılmıştır. Türkmenler için seçimin en çetin geçeceği vilayetin Kerkük olmuştur. 12 milletvekili çıkartacak şehirde etnik ve mezhepsel gruplar seçime çok parçalı bir yapıda girmişlerdir. 

Kerkük’te seçimlere katılan Kerkük Türkmen Cephesi Listesi’ni, 

- Irak Türkmen Cephesi 
- Irak Türkmen Adalet Partisi 
- Türkmeneli Partisi 
- Türkmen Karar Partisi 
- Irak Türkmen Milliyetçi Hareketi, 
- Milliyetçi Türkmenler Topluluğu, 
- Irak İslam Yüksek Konseyi, 
- Sadr Hareketi oluştururken, 


Kerkük Türkmen Listesi’ni ise, 


- Özgür Türkmen Cephesi, 
- Irak Türkmen İslami Birliği, 
- Bedir Örgütü, 
- Dava Partisi, 
- Irak Milli İslah Akımı, 
- Sadıkuyn oluşturmaktadır. 

Burada Irak genel siyasetindeki ayrışmanın temel olarak Türkmen listeleri arasında da ortaya çıktığı ve özellikle Şii partiler arasındaki mücadelenin 
Kerkük’te Türkmen listelerine de yansıdığı görülmektedir. Ancak genel anlamıyla Türkmen milli kimliğini taşıyan Türkmen partilerin neredeyse tamamının Irak Türkmen Cephesi Listesi ile seçimlere girdiği görülmektedir. Kerkük Türkmen Listesi’nin ise Irak Başbakanı Nuri El-Maliki’nin lideri olduğu Dava Partisi ile işbirliği yaptığı görülmektedir. 


Bu şekilde seçimlere giren Türkmenler, toplam milletvekili sayısı bakımından geçen dönem elde ettikleri sayıyı korumuştur. 2010 seçimlerinin 
ardından 10 milletvekili elde eden Türkmenler, 2014 seçimlerinde de 10 milletvekiline sahip olmuştur. 2010 seçimlerinden farklı olarak 
Diyala’dan milletvekili çıkaramayan Türkmenler Selahattin’den 3 milletvekili çıkararak sürpriz yapmıştır. Kerkük ise Irak Türkmen Cephesi 
(ITC) öncülüğünde kurulan Kerkük Türkmen Cephesi 71 bin civarında oy alarak 2 milletvekili çıkarmıştır. Kerkük’ten ITC’nin listesinden iki 
erkek adayın çıkmış olması önemlidir. 


***