24 Aralık 2016 Cumartesi

AVRASYA'DA ENERJİ EKSENLİ BİTMEYEN " BÜYÜK OYUN " BÖLÜM 2



AVRASYA'DA ENERJİ EKSENLİ BİTMEYEN " BÜYÜK OYUN "   BÖLÜM  2


Fransa ve Almanya yanında yer almayan ülkelerin bu tutumu hiç kuşkusuz ABD’nin küresel oyununun bir parçasıydı. Almanya ve Fransa’ya karşı alınan bu önlem bir bakıma ABD’nin “ Yeni Dünya Düzeni ” politikası çerçevesinde, bu iki ülkenin tek başlarına yada birlikte “küresel güç” hâline gelmelerinin önüne geçmek için de bir fırsattı. Fernand Brudel Vakfı’nın uzmanlarından Immanuel Wallerstein’a göre; “...Jeopolitik üzerine en temel bilgisi olan herkesin bildiği gibi, ABD’nin 1945’den sonra en çok korkmak zorunda kaldığı koalisyon Fransa, Almanya ve Rusya’nınkiydi. Amerikan politikası bunun olanaksız olmasına dayanıyordu. Böyle bir kolalisyonun en küçük ipucu görüldüğünde ABD üçünden en az birisini ayırmak için harekete geçiyordu. 

  De Gaulle 1945-46’da Moskova’ya karşı ilk defa jest yaptığında ve Willy Brandt Ostpolitik’i (Doğu politikası) duyurduğunda böyle olmuştu. Bu tip bir ortaklığı yaşama geçirmenin ne kadar güç olduğuna dair her çeşit neden var. George Bush tüm bu güçlükleri aştı ve ABD için bir kabusun gerçekleşmesini başardı. 1945’den beri ilk defa bu üç güç çok önemli bir konuda ABD’ye karşı açıkça bir çizgiye dizildiler. ABD’nin bu duruşa kamuoyu önünde gösterdiği tepki birliği daha da güçlendiriyor. Eğer Donald Rumsfeld Arnavutluk’un ve Makedonya’nın, hatta Polonya ve Macaristan’ın, desteğini yüzlerine doğru sallamanın bu yeni üçlüyü korkutacağını düşünüyorsa gerçekten çok saf olmalı. ABD için bir Paris-Berlin-Moskova eksenine karşı akla gelen bir dostluk ekseni Çin, Kore ve Japonya ile bir jeopolitik ittifak olacaktır...”13

6 Aralık 2005’te Romanya’da ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Mihail Razvan Ungureanu birçok üssün ABD tarafından kullanılmasını kapsayan bir anlaşmayı imzaladı. Bu anlaşma ile ABD ilk kez eski Varşova Paktı üyesi ülkelerden birinde askeri üs kurmuş oldu. Romanya’nın Karadeniz kıyılarındaki yeni ABD üslerinin, ABD’yi Ortadoğu ve Orta Asya’daki potansiyel krizlere yaklaştırmış olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır.14 ABD, benzer bir askerî üs anlaşmasını da Bulgaristan ile imzaladı. Amerikan silâhlı kuvvetlerinin Bezmer ve Grafignatiev havaalanları ile Nova Selo askerî tesislerine kendi askerlerini ve uçaklarını konuşlandırmasını ve buraları Amerikan üssü olarak kullanılmasına izin veren anlaşma, ABD Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ile Bulgaristan Dışişleri Bakanı İvaylo Kalfin tarafından 28 Nisan 2006’da Sofya’da imzalandı. Anlaşma, Burgaz bölgesindeki Aydost kenti yakınlarındaki askerî depoların Amerikan askerlerinin hizmetine verilmesini de öngörmektedir. Anlaşmanın geçerlilik süresi 10 yıl olmakla birlikte, bu süre sonunda iki tarafın istemesi hâlinde geçerlilik 10 yıl daha uzatılabilecektir.15

Romanya ve Bulgaristan’daki üslerin varlığı dahi, ABD’nin Karadeniz’de daha etkin olabilme isteğini karşılayamamaktadır. Bu maksatla ABD, terörle mücadele kapsamında Akdeniz’de NATO ülkelerince yürütülen “Aktif Gayret” harekâtının Karadeniz’e genişletilmesini istemiştir. Bu isteğe karşılık Rusya Donanma Komutanı Amiral Vladimir Masorin, Karadeniz’deki benzer harekâta sâdece bölge ülkelerinin katılması gerektiğini, Karadeniz’e yapılacak dostane gemi ziyaretlerine karşı olmadığını, ancak büyük çaptaki harekâtı ise Karadeniz sahildarı ülkelerden oluşan Karadeniz Deniz İşbirliği Harekâtı (BLACKSEAFOR)’nın icra etmesinin daha uygun olacağını söylemiştir.16 Buradan da anlaşılacağı üzere Rusya, Karadeniz’de bir ABD deniz gücü varlığını istememektedir. Aslında Montreux Boğazlar Sözleşmesi gereği, ABD gibi Karadeniz sahildarı olmayan ülkelerin deniz kuvvetleri unsurlarının Karadeniz’e geçişle ilgili tonaj sınırlamaları yanında, Karadeniz’de kalış süresiyle de ilgili kati sınırlamalar mevcuttur. Bu durumda ABD savaş gemileri her ne maksatla olursa olsun, Karadeniz’de 21 günden daha uzun bir süreyle kalamaz.17 Kalması demek, uluslararası Montreux Boğazlar Sözleşmesi’nin ihlâli demektir. Öte yandan, Montreux Sözleşmesi’nin delinmemesi için bugüne kadar Türkiye’de henüz hiçbir önemli taviz verilmediği de bilinen bir gerçektir.

Karadeniz’de ABD’nin bir hava üssünün varlığı Türkiye açısından nispeten göz ardı edilebilir olmakla birlikte, deniz üssünün varlığı endişe verici olacak kadar ciddîdir. ABD deniz kuvvetleri yüzer unsurlarının bu üslerdeki varlığını sürdürmesi ile Türkiye’nin üstünde titrediği çok önemli uluslararası andlaşmalardan Montreux Boğazlar Sözleşmesi delinmiş olacaktır. Bu gelişme neticesinde; (1) Rusya güvenlik endişesiyle Karadeniz’de silâhlanarak yeni bir donanma vücuda getirmek isteyebilir. Bu gelişme Türkiye’ye karşı Karadeniz’de yeni bir tehdit demektir. (2) Muhtemel tehdit karşısında Türkiye de Karadeniz’de yüzer birlikler konuşlandıracak, BLACKSEAFOR’la kurulan Karadeniz’deki dostluk kaybolacak ve yeni bir silâhlanma yarışına gidilecektir. Tüm bunlar Türkiye’nin savunma harcamalarını artıracağı gibi, Karadeniz’de tesis edilen barış ortamını tehdit eder hâle gelecektir. Keza, Karadeniz ile hinterlandında, Türkiye ile Rusya’nın ikili ya da çok uluslu olarak hayata geçirebileceği “Mavi Akım” gibi ortak projeler akamete uğrayabilecektir.18


Karadeniz’in Hinterlandı Türkistan ve Hazar Havzasındaki Durum

Sovyetler Birliği’nin çökmesiyle, 1991 yılında Orta Asya’da Kazakistan, Türkmenistan, Özbekistan ve Kırgızistan ile Kafkasya’da Azerbaycan Türk ya da Oğuz unsurunun kurduğu yeni devletler olarak doğdular. Bu ülkelerin bir kısmının yer aldığı coğrafya karbon fosili yanında, uranyum bakımından da oldukça zengindir. Dünya uranyum rezervinin yüzde 25’ine sahip Kazakistan’ın 5 yıl içinde uranyum zenginleştirme ve nükleer enerji santrallerinin ağır su ihtiyacını karşılamada lider üretici ülke kimliği kazanacağı beklentisi mevcuttur.19 Dünyanın en kaliteli altını (yüzde 99.99) Özbekistan’da olup, Özbekistan’ın yıllık altın üretimi 1990’lı yılların başında 60-70 tondur.20 Eski Sovyet döneminde Orta Asya, Sovyetlerin kömür rezervinin yüzde 30’unu, bakır üretiminin yüzde 76’sını, çinkonun yüzde 86’sını, kromun yüzde 90’nını, civa ve bizmutun tamamını, uranyumla birlikte nikelin yüzde 80’nini, manganezin yüzde 50’sini, karşılamaktaydı.21

ABD Başkanı Bill Clinton, “21. yüzyılda ABD’nin en önemli stratejik görevi Avrasya bölgesinde stratejik bir blok kurulmasına engel olmaktır” demiştir. Hazar enerji kaynakları ile yakından ilgilenen ABD’li yazar Gerald Robins ise; “İpek boru hatlarını kontrol edenin dünyayı da kontrol edeceği” tespitinde bulunmuştur.22 Enerji kaynakları nedeniyle bölgeye özel ilgi duyan ülkeler; Rusya, Çin, ABD, AB, İran, Hindistan, Japonya, Pakistan ve İsrail’dir.

Yeni Türk devletlerinin açık denizlere çıkışlarının bulunmayışı, sâhip oldukları petrol ve doğalgazı kolayca değerlendirebilmelerinin önündeki en büyük engeldir. Bu nedenledir ki Kazakistan, Özbekistan, Türkmenistan ve Kırgızistan çoğu kez Moskova’nın yolunu izlemek zorunda kalmaktadırlar. Moskova’nın kontrolünü bertaraf etmek amacıyla zengin petrol ve doğalgaz kaynaklarını Rusya topraklarından geçirmeden dünya piyasalarına sunmak bu devletlerin temel hedefleri gibi gözükse de, bu durum sanıldığı kadar kolay değildir. Bu ülkelerin ilâveten şu dezavantajları da vardır: (1) 70 yıllık Komünist hâkimiyetinde Türk cumhuriyetlerindeki üretim sisteminin “Sovyet üretim çarkının dişlileri gibi şekillendirilmiş” olmasının yarattığı bağımlılık hâlâ Moskova’ya kontrol imkânı sağlamaktadır. (2) Bu ülkelerde hayli karışık bir etnik yapı mevcuttur. Türk devletlerinde yaşayan hatırı sayılır büyüklükteki Rus azınlıklar iktisadî yaşamın kilit mevkilerinde rol almışlardır. Moskova bu azınlığın imtiyazlı konumunu muhafaza etmesinde ısrar etmekte ve Rusların hak ve güvenliklerini korumak için gereğinde müdâhale edebileceğini dahi söylemektedir. (3) Bu ülkelerin dış güvenlikleri de tamamen Rusya tarafından üstlenilmiş olup, 4 Türk cumhuriyetinin sınırları Rus sınır muhafızları tarafından korunmaktadır. Üstelik Rusya, Avrasyacılıkla eşgüdüm hâlindeki Slav milliyetçiliğinin etkisiyle, Sovyetler Birliği’nden kopan cumhuriyetleri yeniden Moskova’nın egemenliği altına alma peşinde iken…


Rusya Devlet Başkanı Yeltsin’in, 14 Eylül 1995’te uygulamaya koyduğu kararname, BDT ülkelerinin, Moskova önderliğinde siyasal ve ekonomik bütünleşmeye gitmeleri ve Rus komutası altında bir kolektif savunma sistemi oluşturmalarını öngörmekteydi. Orta Asya’yı kendi öz toprakları gibi görmeye devam eden Rus yetkililer, “Rusya’yı güneyden ve doğudan gelecek tehditlere ve İslâm köktenciliğine karşı koruyan bir tampon bölge oluşturması nedeniyle, Orta Asya’nın tam kontrolünün Moskova için yaşamsal önem taşıdığını” belirtmektedir. Türk dünyası ile ilişkilerini geliştiren devletler arasında Moskova’nın en fazla kuşkuyla baktığı ülke Türkiye’dir. Başlıca sebebi, Türkiye ile bu kardeş Türk devletleri arasındaki tarihsel, etnik ve kültürel bağların mevcudiyetidir. Moskova’nın korkusu, Türkiye’nin Orta Asya Türkleri ile ilişkilerini geliştirmesinin bu ülkelerin bağımsız devlet oluşturma süreçlerini ve milliyetçilik duygularını güçlendirmesi sonucu, eski Türkistan birliğinin kurulabileceği kaygısıdır. Zira, Türkistan birliğinin tesisiyle Rusya’nın bölgedeki etkinliği azalabilecektir.23

Orta Asya’daki Türk Cumhuriyetleri’nin sâhip oldukları enerji kaynaklarını kullanma ve değerlendirmede önemli güçlükler bulunmaktadır. Bunları şöyle sıralamak mümkündür: (1) Enerji kaynaklarının pazarlara nakli sorunu, (2) Hazar Denizi’nin statüsü sorunu,24 (3) Rusya Federasyonu’nun bölgede enerji kaynakları üzerinde tekelci yaklaşım ve uygulamaları, (4) Millî sermaye yokluğu, (5) Hantal ve yetersiz teknoloji, (6) Sovyet sisteminin çöküşünden sonra bilim adamları ve araştırmacıların Rusya’ya ya da daha iyi imkân buldukları hür dünyaya göçleri ile “beyin göçü”nün25 getirdiği eksikliklerdir.

Hazar enerji kaynaklarının büyük bir kısmına sâhip Kazakistan, Türkmenistan ve Azerbaycan’ın, bu kaynaklardan etkin bir şekilde faydalanabilmesinin ön koşulu kaynaklarını uluslararası pazarlara mümkün olduğunca “aracısız” ve süratle ulaştırabilmektir. Coğrafî özellikleri itibariyle birer kara devleti olan bu ülkelerin enerji kaynaklarını Rusya’nın tekelciliği ve aracılığı olmaksızın uluslararası pazarlara ulaştırmada sorunları olup, boru hatları yegâne seçenekleridir. Ancak, mevcut boru hatları Sovyetler döneminde cumhuriyetler arası iş bölümü ve bağımlılık ilkesine göre düzenlenmiş ve ayrı ayrı bölgelere dağıtılmış olduğundan, bu hatları kullanmada da Rusya’nın istekleri doğrultusunda hareket etme mecburiyeti vardır. Yeni boru hatlarının güzergâhları konusunda ise ülkeler arasında çok büyük mücadeleler yaşanmaktadır.26

Hazar havzası fosil yakıtlarının dünya pazarlarına ulaştırılabilmesi için çok sayıda boru hattı projelendirildi. Bir kısmının inşaatına başlanan, bir kısmı ise hâlen proje aşamasında olan Türk devletleriyle bağlantılı bu hatların bazıları şunlardır: (1) Bakü-Tiflis-Ceyhan Projesi, (2) Azerbaycan-Türkiye (Şahdeniz) Projesi, (3) Türkmenistan-Türkiye-Avrupa (Hazar Geçişli, Nobucco adı da verilmektedir) doğalgaz Projesi, (4) Türkiye-Yunanistan Projesi, (5) Mavi Akım Projesi, (6) Aktau (Kazakistan petrollerinin Bakü-Ceyhan’a aktarılması) Projesi, (7) Orta Asya Doğalgaz Boru Hattı (Centgaz) Projesi (Türkmenistan-Afganistan-Pakistan), (8) Türkmenistan-İran-Türkiye Doğalgaz Boru Hattı,27 (9) Türkmenistan-Çin doğalgaz boru hattı projesi, (10) Kazakistan-Çin arasında, Atasu-Sincan petrol boru hattı, (11) Hazar-Hindistan petrol ve doğalgaz boru hattı.

Yukarıdaki projelere ilâveten, bir diğer proje de Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, Kazak yatırımcılar için, Türkiye’nin Karadeniz kıyısında bir petrol rafinerisi inşa etme plânıdır. Böylelikle Rus limanı Novorosiski’den Türkiye’ye ham petrol taşınabilecek ve rafine edilmiş ürünler pazarlanabilecektir.28 Öte yandan Kazak petrol-gaz şirketi Kazmunaygaz, 2005 yılı içinde Çin milli petrol şirketi CNPC tarafından 4 milyar 180 milyon dolara Kanadalılar’dan satın alınan Petro Kazakhstan şirketinin hisselerinin yüzde 33’ünü satın aldı. Petro Kazakhstan, Çimkent şehrinde bir petrol rafinerisine ve Kızılorda’da petrol yataklarına sâhiptir. Petro Kazakhstan’ın daha önceki sahibi Kanadalı Hurricane firmasıyken, Kazak Hükümeti ile pek çok konuda anlaşmazlığa düşmüş, daha sonra da şirket CNPC’ye satılmıştı.29 21. yüzyılın İpek Yolu olarak sunulan Doğu-Batı Enerji Koridoru’nun en önemli bileşenini oluşturan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru (BTC) hattına, Kazakistan’ın da katılmasına ilişkin anlaşma, 16 Haziran 2006’da Kazakistan’da, Azerbaycan ve Kazakistan Cumhurbaşkanları tarafından imzalandı.30


Türk Cumhuriyetleri’nin Enerji Hammaddeleri Daha İyi Değerlendirilebilir mi?

Türk Cumhuriyetleri’nden Azerbaycan’ın petrol ve doğalgazı, neredeyse Rus tekeline takılmaksızın Türkiye üzerinden Batı’ya pazarlanmaktadır. Ancak, burada da başka sıkıntılar mevcuttur. Azerbaycan, doğal kaynağın tamamına sâhip olduğu halde, Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattı projesinin paylaşımında sâdece yüzde 30 hisseye sâhip olmakta, bu konsorsiyum içindeki İngiliz “BP”nin bile gerisinde kalmaktadır. Yâni, bir bakıma sermaye sâhibi küresel şirketler asıl parsayı toplamaya devam etmektedirler.

Bu ve eski Sovyet ekonomik çarkının bozuk dişlilerinden kurtulmak ve hür dünyaya açılabilmek için, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev, Orta Asya’da bölgedeki devletlerin bir araya gelmesini öngören bir girişimi başlatmıştır. Nazarbayev görüşlerini şöyle açıklamaktadır: “Bizim önümüzde Asya Kaplanları ve AB’nin başarıları duruyor. Şimdi bizim önümüzdeki seçenek; dünya ekonomisine ebediyen hammadde sağlayıcısı olarak kalarak ikinci bir sömürgeci devletin gelmesini beklemek veya Orta Asya bölgesinin ciddî bir birliğini sağlamaya girişmek. Ben ikincisini teklif ediyorum. Orta Asya Devletlerinin Birliği’ni kurmayı öneriyorum. Hepimizin ortak ekonomik çıkarları, kültürel ve tarihi bağları, dili, dini ortak, ekolojik problemleri ve dış tehditleri var. AB’yi kuranlar, belki de böylesine önkoşulları ancak hayal edebilmişlerdi. Biz yakın ekonomik uyumu gerçekleştirmeli, ortak pazar ve ortak paraya geçmeliyiz. Sâdece bununla biz, devamlı birlik ve beraberlik için de bizi görmek isteyen ortak atalarımıza layık olabileceğiz. Önce Çar imparatorluğu, daha sonra Stalin, böyle bir birlikten endişe etti ve bölgemizi idarî-millî yönetimlere böldüler. Bu, ‘böl ve yönet’ politikasıydı. Şimdi bizim için bölgenin eşit haklara sâhip halklarının bundan sonraki nesillerine yeni ve olması gereken bir yolu göstermemizin zamanı gelmiştir.”

Nazarbayev Mart 2006 içinde Özbekistan, Kırgızistan, Tacikistan ve Türkmenistan Devlet Başkanlarına gönderdiği davet mektubunda “Türkistan Birliği” önerirken, “Türkiye, şu aşamada somut olarak moral destek verebilir, ortak zemin oluşturulması konusunda teknik destekte de bulunabilir. Türkiye’nin siyasî tecrübesinden de kesinlikle yararlanmak istiyoruz” demiştir. Bütün bu gelişmelerle birlikte, Nazarbayev’i destekleyen çevreler, “İktisadî gelişmeler Kazakistan’ı Orta Asya bölgesinin liderliğine çıkarmaktadır” iddiasında bulunuyorlar. Buna dayanak olarak da ülkedeki özelleştirmenin “özerkleştirme” şeklinde yapılması sonucu ziraat ve hayvancılığın canlanması, ticaret ve sanayi alanlarında çeşitli şirketlerin oluşması ve küçük işletmelerin yaygınlaşması, ayrıca yabancı sermaye yatırımlarının artışı gösterilmektedir. Kazakistan’ın büyüme hızının, son 5 yıldır yüzde 10’un altına düşmediği, petrol üretiminin 2010 yılında 100 milyon tona, 2015 yılında da 270-315 milyon tona çıkabileceği ileri sürülmektedir. Bu imkânlar nedeniyle Kazakistan, Türkistan Birliği’ne liderlik etme cesaretini kendinde bulmaktadır. İstikrarı korumak için Kazakistan halkına yönelik bir beyanname yayınlayan Nazarbayev’in, tüm siyasî güçleri millî diyaloga çağırmasıyla millî bir kurul kuruldu. 1995’ten itibaren Cumhurbaşkanlığı bünyesinde de Kazakistan Halkları Birliği, danışman kuruluş olarak faaliyet göstermektedir. Böylece etnik çatışmalara meydan vermeyen Nazarbayev, birlik çağrılarını sürdürmektedir. Bu arada, Tacikistan Cumhurbaşkanı İmamali Rahmanov da birliğe katılma isteğiyle anlamlı bir gelişmeye sebebiyet vermiştir.31

Kazakistan ve Nazarbayev’in öncülüğündeki bu gelişmeler, Nazarbayev’in “Kritik On Yıl” adlı kendi eserindeki öngörüleriyle uyum içindedir. Kritik On Yılı Kayıpsız Aşma Stratejisi’ndeki öncelikler şöyledir: (1) Ortak Asya jeopolitik bloğu oluşumunu stratejik bir amaç olarak geliştirmeyi sürdürmek. (2) Büyük yabancı oyuncuları işbirliğine teşvik etmeye gayret gösterecek çok yönlülük politikasını sürdürmek. “Yönetilebilen Kriz” ve “İstikrarsızlık İhracı” olarak adlandırılan çeşitli stratejilere karşı koymak için, bölgedeki tüm önemli güç merkezleriyle işbirliğini artırma amacına uygunluk. (3) Kazakistan ve Orta Asya çevresinde yoğun istikrar noktaları oluşturulmasına devam etmek.32

AB benzeri bir ekonomik ve siyasî birlik kurma düşüncesi Kırgızistan, Özbekistan ve Tacikistan tarafından sıcak bir şekilde karşılandı. Ancak, kısa bir süre sonra Kırgızistan’da bir “sivil darbe” ile Devlet Başkanı Askar Akayev iktidardan uzaklaştırıldı. Özbekistan’da yüzlerce kişinin ölümüyle sonuçlanan olaylar yaşandı. Bu gelişmeler Orta Asya Devletler Birliği fikrini bir süre için akamete uğratır gibi oldu. Pes etmeyen Nazarbayev, Özbekistan’daki olaylardan sonra 7 Haziran 2005’te Kazakistan Dışişleri Bakanlığı’nın genişletilmiş istişare toplantısında, Orta Asya Birliği düşüncesinin ana hatlarının belirlenmesini ve bölge ülkelerinin görüşlerine sunulmasını istedi. Nazarbayev’in önerdiği bu siyasî ve ekonomik birlik; gümrük birliği, serbest ticaret bölgesi, genel hizmet sektörü piyasası, emek gücü, ortak para ve ekonomik reformların koordinesini kapsamaktaydı.33

Orta Asya Devletler Birliği’nin hayata geçirilmesi ile bölge ülkelerinin daha kısa sürede kalkınmaları ve sâhip oldukları doğal kaynakların bir kısmını Batılı ve Doğulu yatırımcı ülkelerin çıkarcı yaklaşımlarından kurtararak kendi halklarının yararına kullandırmaları mümkündür. Ancak, birliğin teşkili de dikenli yollarla kaplıdır. Bunlar şöyledir: (1) Bu birliğin aleyhlerine olacağını değerlendiren bölge içi ve dışı güçler ve küresel enerji şirketleri birliği önlemeye çalışacaklardır. (2) AB her şeye rağmen demokrasi ve insan hakları temelli bir siyasî ve ekonomik birliktir. Türkistan devletlerindeki demokrasi ile şeffaflığın eksikliği nedeniyle, sırf ekonomik işbirliğiyle istenen sinerjinin yakalanması kolay olmayacaktır. (3) Dışarıdan, demokratikleşmeye müdâhale ihtimali mevcuttur. Bölgenin bölgesel gücü Çin, bölgesindeki demokratikleşme rüzgârından kendi coğrafyasının etkilenebileceği düşüncesiyle, Türkistan’daki demokratikleşme modellerini etkisizleştirmeye çalışabilir. Bu tehlike nedeniyle, ABD’nin bölgedeki mevcudiyetinden rahatsızlık duyan Çin, Kırgızistan’a ve Özbekistan’a getirilmek istenen demokratikleşmeyi bir tehlike işareti saymıştır.34 Bir diğer engel de bu ülkeler üzerinde her şeye rağmen var olmaya devam eden Rusya etkisi olup, BDT dışında da kalamamaktadırlar. Kazakistan, ülkede Kazak Türklerinden sonra ikinci nüfus yoğunluğuna Rusların sâhip olması ve tarihsel nedenlerle diğer bölge devletlerine göre kendisini Rusya’ya daha yakın hissetmekte, bağımsızlığını kazandıktan sonra dahi Rusya ile iyi ilişkilerini sürdürürken, Müslüman bloğu içinde gösterilmeye sıcak bakmamaktadır.35 Kazakistan, ülkedeki kalifiye Rus nüfusundan kalkınması için yararlandığı gibi, uzay çalışmalarının da önemli bir bölümünü Rusya ile ortaklaşa yürütmektedir.

Türkistan devletlerinin sâhip olduğu petrol ve doğalgaz uğruna Rusya, Çin ve başını ABD’nin çektiği Batı ülkeleri arasında kıyasıya bir mücadele sürmektedir. Evvelce Türkmen gazının, Rusya’yı “bypass” eden Hazar geçişli bir projeyle Türkiye üzerinden Avrupa’ya pazarlanması hakkında bir planlama yapılarak Türkmenistan’a kabul ettirilmişken, Mayıs 2007 içinde Orta Asya ülkelerine bir gezi düzenleyen Rus Devlet Başkanı Putin, yeni bir projeyle dengeleri adeta alt üst etti. Putin, Orta Asya cumhuriyetleriyle yaptığı uzun görüşmelerin ardından enerji alanında Türkmenistan ve Kazakistan ile yaptığı anlaşmaya göre Türkmen gazı, Kazakistan ve Rusya üzerinden Avrupa’ya ihraç edilecek. Türkmen gazını Kazakistan ve Rusya üzerinden Avrupa’ya ulaştıracak 510 kilometre uzunluktaki Prikaspiyskiy (Hazar Yanı) adı verilen boru hattının 360 kilometresi Türkmenistan’dan, 150 kilometresi de Kazakistan topraklarından geçecek. Daha sonra bu boru hattı 1967 yılında kurulmuş olan Orta Asya - Merkez (Rusya) boru hattına bağlanacaktır.36

Bu son gelişmelere bakıldığında, Türkmenistan’da, Türkmenbaşı Niyazov’un ölümünden sonra yeni Devlet Başkanı seçilen ve göreve, “Hayatımı Oğuz Han’ın ulu onuruna adayacak ve liderimiz Türkmenbaşı’nın izinden gideceğim” sözleriyle başlayan Gurbanguli Berdimuhammedov’un,37 Türkmenbaşı’dan biraz farklı bir yol izleme eğiliminde olduğu hissedildi. Zira, Rusya ile yapılan yeni anlaşmanın Hazar geçişli doğalgaz hattını gündemden düşürmesine neden olabilir. Oysa Türkmenbaşı’nın en büyük hayallerinden biri Hazar geçişli ve Rusya’ya bağımlılığı azaltan bir doğalgaz boru hattı projesiydi.

Rusya, 2007 yılı ilk yarısında petrol nakli konusunda bir diğer önemli projeyi de Bulgaristan ve Yunanistan ile imzalayarak gerçekleştirdi. Burgaz-Dedeağaç arasında ve Rus parasıyla inşa edilecek yeni petrol boru hattıyla, Rus petrolü Türk Boğazları’nı kullanmaksızın Ege’ye ulaştırılacak. Böylece, hem ABD-Bulgaristan arasındaki askerî üs anlaşması dengelenmiş olacak, hem de Ege’deki olası bir Türk-Yunan anlaşmazlığında Ege’ye çıkarları gereği giren Rusya da anlaşmazlıkta taraf konumuna girebilecek. Tabiî, bu arada Bakü-Tiflis-Ceyhan boru hattına da yeni bir seçenek eklenerek, bu attın stratejik değeri azaltılmış olacak…

Sonuç

1990’lı yılların sonunda yaşadığı ekonomik krizlerle bunalan Rusya, 11 Eylül 2001 krizinden sonra yükselmeye başlayan ve 2003 Irak müdahalesinin ardından tavana vuran petrol ve doğalgaz fiyatları nedeniyle beklenmedik bir ekonomik refaha kavuşmuştur. Yıllık büyüme hızı yüzde 6,5’in üzerine çıkmış, Rus Rublesi diğer dövizlere çevrilebilir (konvertibil) hâle gelmiştir. Bu rahatlama ile Avrupa’ya sevk edilen doğalgaz ve petrolün bir kısmında âdeta tekel hâline gelen Rusya, tüm borçlarını ödediği gibi, gerektiğinde bu enerji hammaddelerini bir silâh gibi kullanabileceğini de öğrenmiştir. 2000 yılında Vladimir Putin’in Devlet Başkanı olması ile birlikte, daha merkezî ve devletçi bir yönetimi benimseyen Rusya, petrol ve doğalgazı devletleştirmiştir. Doğalgaz için Şubat 2007 içinde petrol üreten ülkelerin “OPEC”i gibi benzer bir kuruluşu önermiştir. Dünyanın en büyük doğalgaz üreticisi olan Rusya’nın bu alandaki gücünü anlayabilmek için, ihracatta yıllardır dünyanın ilk üç ülkesi içinde yer alan Almanya’yı örnek vermek yerinde olacaktır. AB’nin itici gücü Almanya, hâlen ihtiyacı olan doğalgazın yüzde 44’ünü Rusya’dan ithal etmekte olup, gelecekte bu bağımlılığın yüzde 80’e yükseleceği tahmini yapılmaktadır.38

Aslında ABD’nin tek küresel güç olarak kalabilmesini temin ve Basra Körfezi’ni kontrol maksadıyla Irak’a sudan sebeplerle müdâhale eden ABD, Rusya’nın beklenmedik yükselişi karşısında Orta Asya, Kafkaslar ve Karadeniz’in kuzeyi ile batısında yeni hamlelere girişti. Rusya da Orta Asya’da ŞİÖ ile karşılık verirken, Ukrayna ile Gürcistan’da doğalgazı, Bulgaristan’da petrol boru hattını koz olarak ileri sürdü. Hele de son olarak 2007 ortalarında Kazakistan ve Türkmenistan’la imzalanan doğalgaz anlaşması ile, bu ülkelerden Avrupa’ya nakledilecek doğalgazın baş müşterisi ve tekelcisi hâline geldi. Böylelikle evvelce ABD’nin desteklediği Türkmenistan-Türkiye-Avusturya/Macaristan’a uzanacak Hazar geçişli “Nobucco” doğalgaz projesi bile askıda kaldı.

Her ne kadar Kazak Lider Nazarbayev’in yol göstericiliğinde Orta Asya devletleri bir birlik kurma yolunda ilerliyorlarsa da, bu birliğin ekonomik, siyasî ve güvenlik açısından ayakta durabilecek hâle gelebilmesi daha oldukça zaman alabilecektir. Öte yandan, içlerinde bu devletlerin de yer aldığı Hazar havzasındaki petrol ve doğalgazın Rusya’nın kontrolü dışında dış dünyaya pazarlanması ve ulaştırılması için, Rusya ile başını ABD’li küresel şirketlerin çektiği kıyasıya bir mücadele sürdürülmektedir. Bu mücadele, mevcut kaynakların Batı’ya naklinde Karadeniz’in kuzeyinden, güneyinden, ya da içinden nakli konusunda çeşitli ve seçenekli projeleri de gündeme getirdi, bir kısmı ise hayata geçirildi. Öyle ki, Karadeniz coğrafyası da küresel güçlerin enerji transferindeki önemli alanlarından biri hâline geldi.

Tüm bu enerji oyununda Türkiye’nin dışarıda kalması mümkün değildir. Öte yandan Türkiye’nin, dengelerin oldukça sık değiştiği bu oyunda bir tek tarafta kalması da yararına değildir. Bir taraftan Türk Cumhuriyetleri’nin denize ulaşan petrol ve doğal gazının, daha da değerlenebilmesi için ortaklaşa rafineri ve gemi taşımacılığı için ortak armatörlük firmaları kurulması, diğer taraftan hem Rusya ile hem de ABD ile ortak boru hattı projelerinde yer alması sağlanmalıdır. Şurası görüldü ki, Hazar havzasındaki karbon fosili enerji hammadde lerinin değerlendirilmesinde, günümüzün petrol ve doğalgaz zengini Rusya’ya rağmen yeni projeleri hayata geçirebilmek, 1990’lı yılların sonlarında ekonomik krizlerle boğuşan Rusya’sına nazaran pek kolay görünmemektedir.

Dipnotlar

1 Mustafa Özcan Ültanır; http://www.petrogas.com.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=2527 , (Erişim: 30.9.2006)

2 Brian Bennet-James Graff-Scott MacLeod,…; “What Would War Look Like”, Time, September 25, 2006, s.28.

3 Pamela Ann Smith; “$100 a barrel’ Myth vs. Reality”, TheMiddleEast, July 2006, s.37.

4 Faruk Akkan; “Yeni Süper Enerjik Güç”, http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=23561, (Erişim: 19.3.2006).

5 İlhan Uzgel; “Karadeniz Ekonomik İşbirliği”, Türk Dış Politikası, Cilt:II, Editör: Baskın Oran, İletişim Yayınları, İstanbul, 2002, s.519.-Ayrıca bkz: “Astride Two Continents - Heart Of Euroasia”, www.bsec-organization.org/discover.htm-Tansuğ Bleda; Black Sea Economic Cooperation Region, Turkish Review Quarterly Digest, Ankara, Spring 1991, s.17-22.

6 www.turkishpilots.org/DOCUMENTS/ sayfasından alınan verilere göre, 2000 yılı içerisinde İstanbul Boğazı’ndan geçen toplam 48.079 gemiden 2203 adedi (yüzde 5) 200 m.’den uzun gemilerdi. Ortalama ayda 4007, günde ise 134 gemi geçişi olmuştur. Gemilerin yüzde 40’ı (19.209) kılavuz kaptan (pilot) almıştır. Aynı yıl 4937 adet tanker geçişi olmuştur.

7 Mike Biblo; “Oil Transport in the Turkish Straits”, Problem of Regional Seas 2001, Edit.: Bayram Öztürk, Türk Deniz Araştırmaları Vakfı, İstanbul, 2001, s.95.- Ayrıca: Alan Makovsky; “U.S. Policy toward Turkey”, Edit.: Morton Abromowitz, Turkey’s Transformation and American Policy, The Century Foundation Pres, New York, 2000, s.263.

8 Hasan Ulusoy; “A new Formation in the Black Sea: BLACKSEAFOR”, Perceptions – Journal of international Affairs, SAM, December 2001-Februar 2002, ss.100-101.

9 Dmitry Polikanov and Graham Timmis; Russian Politics under Putin, (Edit.: Cameron Ross), Manchester University Press, Manchester and New York, 2004, s.229.

10 Haktan Birsel; “Hazar Enerji Havzasının Dünya Hâkimiyeti Mücadelesindeki Rolü”, 2023, 15 Eylül 2005, s.19.

11 Federico Bordonaro; Bulgaria, Romania and the Changing Structure of the Black Sea's Geopolitics, 20 May 2005, http://www.pinr.com/report.php?ac=view_report&report_id=302, (erişim: 3.5.2006).

12 Intelligence Brief: Poland Fumes Over Russian-German Projects; Meeting in Lithuania to Counter Russian Influence in F.S.U., 2 May 2006, http://www.pinr.com/report.php?ac=view_report&report_id=483&language_id=1

13 Immanuel Wallerstein; “Haklı Savaş”, Fernand Brudel Vakfı, Binghamton Üniversitesi, , 15 Şubat 2003

http://www.binghamton.edu/fbc/107-tr.htm (erişim : 23.2.2006).

14 USU richten erstmals Stützpunkte in Rumaenien ein, 6. Dezember 2005, http://www.welt.de/data/2005/12/06/814319.html

15 “ABD, Sofya’dan Üsleri Aldı”, Akşam, 29.4.2006, s.17.

16 “Rusya: ABD Değil, Türk Gemisi Olsun”, Akşam, 1.5.2006, s. 18.

17 Türkiye Dış Politikasında 50 Yıl: Montreux ve Savaş Öncesi Yılları, TC Dışişleri Bakanlığı, 4. Kitap, 1973, ss. 116-117.

18 Karadeniz uğruna yapılan küresel mücadelenin ayrıntıları için bkz: Celalettin Yavuz, “Karadeniz Jeopolitiğinde Küresel Egemenlik Mücadelesi”, 2023, Sayı: 61, 15.5.2006

19 “Kazakhistan: Reaching for the Stars”, Foreign Affairs, Volume 85, Number 5, September/October 2006, s. 74’ten itibaren verilen özel ilâvede s.2.

20 Özbekistan Ülke Raporu, TİKA, Ankara, Haziran 1995, s. 13; Ayrıca bkz: Suat İlhan; Türklerin Jeopolitiği ve Avrasyacılık, Bilgi Yayınevi, Ankara, 2005, s.123. Suat İlhan Özbekistan’ın yıllık altın üretimini kaynak belirtmeden yıllık 250 ton olarak yazmaktadır.

21 Mehmet Seyfettin Erol; “Avrasya Jeopolitiğinde Orta Asya ve 11 Eylül”, Yakın Dönem Güç Mücadeleleri Işığında Orta Asya Gerçeği, Haz.: Ertan Efegil, Elif H. Kılıçbeyli, Pınar Akçalı, Gündoğdu Yayınları, İstanbul, 2004, s.190.

22 Remzi Kılıç; “Türk Dünyasının Gündeminde Tartışılan Meseleler”, (erişim:2.10.2006),

http://host.nigde.edu.tr/~remzikilic/yayinlar/turkdunmesele.htm

23 Şükrü Elekdağ; “ Orta Asya’da Rekabet ve Güç Mücadelesi ”, http://www.milliyet.com.tr/1998/04/27/yazar/elekdag.html, (erişim: 27.9.2006)

24 Hazar Denizi’nin statüsü konusundaki ayrıntılar için bkz: Sinan Oğan; “ Yeni Global Oyun ve Hazar’ın Statüsü ”, 14.2.2005,

http://www.turksam.org/tr/yazilar.asp?kat1=2&yazi=153, (erişim: 18.10.2006).

25 Bkz: Türkiye-Türk Cumhuriyetleri İlişkileri Raporu Özeti, Kitap 5, T.C. Başbakanlık DPT Müsteşarlığı, 7. Beş Yıllık Kalkınma Planı Özel İhtisas Komisyonu Raporu, Ağustos 1995, s. 8.

26 Çağrı Kürşat Yüce; “Bağımsız Türk Cumhuriyetleri'nin Enerji Potansiyelleri ve Önemi”

http://www.usakgundem.com/makale.php?id=186, (erişim: 27.9.2006)

27 Ç. Kürşat Yüce; “1990 Sonrası Oynanan Yeni Büyük Oyun ve Hazar Havzası’nın Önemi”, Global Strateji, Yaz 2006, Yıl:2, Sayı:6, s.113.

28 Karadeniz'de Ortak Rafineri, (erişim: 2.10.2006)

http://www.turkocagi.org.tr/modules.php?name=Gundem&file=article&sid=63

29 Kazmunaygaz, Petro Kazakistan’ın Yüzde 33 Hissesini CNPC’den Satın Aldı, http://www.petrogas.com.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=2599, 12.7.2006, erişim: 30.9.2006)

30 Kazakistan’ın da BTC’ye Katılması, http://www.petrogas.com.tr/modules.php?name=News&file=article&sid=2513, 19.6.2006, (erişim: 30.9.2006)

31 Arslan Bulut; “ Türkistan Birliği ve Nazarbayev ”, Yeni Çağ, 2.12.2005.

32 Özcan Yeniçeri; “Orta Asya Devletler Birliği”, 2023, Sayı: 50, 15 Haziran 2005, s.19.

33 Abdulvahap Kara; “ Kazakistan ve Orta Asya Birliği ”, 2023, Sayı: 50, 15 Haziran 2005, s.29.

34 Ahat Andican ile Özbekistan-Türkistan Üzerine Söyleşi: “ Kerimov, ‘İslâmcı Terör’ İddiasını Batı’dan Destek Almak İçin Kullanıyor ”, 2023, Sayı: 50, 15 Haziran 2005, s.36.

35 Esra Hatipoğlu; “ Orta Asya Cumhuriyetleri Arasında Bölgesel İşbirliği ve Entegrasyon Hareketleri ”, Avrasya Etüdleri, TİKA, Sayı:17, İlkbahar-Yaz 2000, s.58.

36 Mehmet Yüce; “ Türkistan’da Enerji Savaşı ”, http://www.oncevatan.com.tr/Yazar.asp?id=42, 23.05.2007

37 Hürriyet, “ Hayatımı Oğuz Han'ın Ulu Onuruna Adıyorum ”, 15 Şubat 2007, http://www.hurriyet.com.tr/dunya/5955063.asp?gid=51

38 Yuliya Tymmoshenko (Ukrayna Parlamentosu Muhalefet Lideri), “Containing Russia”, Foreign Affairs, May/June 2007, ss. 70-74.

Kaynak: 2023 Dergisi sayı:75 Kay.Tar: 18.8.2008


http://www.enerji2023.org/index.phpoption=com_content&view=article&id=105:avrasyada-enerj-eksenl-btmeyen-qbueyuek-oyunq-2&catid=15:stratej&Itemid=36


***


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder