En Kanlı İki Gladyo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
En Kanlı İki Gladyo etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ocak 2018 Pazar

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 7

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 7


28 Ocak 1978'de Aydınlık Davası’nın aklanmayla sonuçlanması üzerine Türkiye İşçi Köylü Partisi’nin kuruluşuna önderlik etti ve ilk genel başkanı oldu. Türkiye bu yıllarda sağ-sol çatışmaları içinde kıvranıyordu. Terör şehirleri teslim almıştı. Silahlı çatışmalar alınan tüm önlemlere rağmen engellenemiyordu. İşte tam bu ortamda 12 Eylül 1980'de Türkiye’de askeri darbe oldu. Bu Perinçek’in kişisel tarihi için de çok önemliydi. Perinçek tutuklandı ve 1985 yılına kadar, tam beş sene tutuklu kaldı. Serbest bırakıldıktan iki yıl sonra, Ocak 1987'de haftalık “2000'e Doğru” dergisini yayınlamaya başladı. Bu dergide de genel yayın yönetmeni ve başyazarlık görevlerinde bulundu. 

Bu defa da neredeyse iç savaş görüntüsü veren etnik çatışma yüzünden başı derde girdi. Güneydoğu Anadolu bölgesinde muhalif aydınları “te’dib” etmeye yönelik çıkartılan “Sansür Sürgün Kararnamesi”nin kurbanı oldu. 1990 yılında, Diyarbakır Cezaevi’nde üç ay tutuklu kaldı. 1991 yılında Türk Ceza Kanunu’nun 141. maddesinin kaldırılmasıyla, yeniden siyasi haklarına kavuştu ve aynı yılın 
Temmuz ayında Sosyalist Parti’nin İkinci Büyük Kongresi’nde genel başkanlığa seçildi. Bir yıl sonra Sosyalist Parti’nin Anayasa Mahkemesi’nce kapatılması üzerine kurulan İşçi Partisi’nin genel başkanı oldu. Ancak Perinçek hakkında 1991 seçimlerinde TRT’de yapılan Liderler Açık Oturumu’nda yaptığı konuşma nedeniyle kendisine Terörle Mücadele Yasası’nın sekizinci maddesine dayanılarak on dört ay hapis cezası verildi. Bu ceza bittiğinde tarihler 8 Ağustos 1999'u gösteriyordu. On ay, on gün Haymana Cezaevi’nde kalmıştı. Basın suçlarını erteleyen yasayla yeniden siyasal haklarına kavuştu. 19 Ekim 1999'da toplanan İşçi Partisi Olağanüstü Kongresi’nde yeniden genel başkan seçildi. Halen 
Şule Perinçek’le evli olan Doğu Perinçek’in bu evlilikten üç çocuğu oldu: Kiraz, Mehmet ve Can Perinçek. Doğu Perinçek’in hayatında birbirinden ilginç bağlantılar vardı. Dayısı Em. Tümg. Turhan Olcaytu, 12 Mart Muhtırası öncesinde etkin isimlerden birisiydi. Adı kurulmuş olan cuntaya verilen Em. Tümg. Cemal Madanoğlu, Perinçek’in ilk eşi Sırma Ersanlı’nın eniştesiydi. 

Yine Doğu Perinçek’in teyze oğlu, yani kuzeni Gürbüz Tüfekçi’nin arası TSK mensuplarıyla çok iyiydi. Çevresi Tüfekçi’yi MİT mensubu olarak biliyordu. 

Doğu Perinçek’in sınıf arkadaşları da oldukça önemli isimlerden oluşuyordu. 1964'te mezun olduğu Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden dönem arkadaşları Mikdat Alpay ve Uğur Mumcu’ydu. Alpay daha sonraki yıllarda MİT Müsteşar Yardımcılığı görevine kadar yükseldi. 28 Şubat Dönemi’nde adından en fazla bahsedilen MİT görevlisi herhalde Mikdat Alpay’dı. Hukuk Fakültesi, 
Siyasal Bilgiler Fakültesi (SBF) ile yanyana olduğundan, Perinçek’in etkinlik alanı bu okula da sıçramıştı. SBF, o günlerde siyasi çalkantıların tam odağındaydı. Şahin Alpay, Cengiz Çandar, Nuri Çolakoğlu, Ömer Madra, Cüneyt Akalın, Halil Berktay gibi o dönemin geleceği parlak SBF ve Ortadoğu Teknik Üniversitesi  asistanları, Perinçek’in etrafında toplandı. Perinçek, 1968'de devrimci gençliğin en üst kuruluşu olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (Dev-Genç) başkanlığına seçildiğinde Ankara Hukuk Fakültesi’nde asistandı. 

Sosyalistlikten ulusalcılığa, ateizmden Müslümanlığa savrulan bir hayatın ortasında Doğu Perinçek, Ergenekon Davası’nın en önemli mahkumları arasından ordu paşalarıyla beraber Silivri’den kahraman olarak çıkma planı yaptı. Başbakan Erdoğan’un egosu güçlüydü, parayı seviyordu. AKP içinde “masa, 
nisa, kasa” zafiyetlerini tesbit etti ve uzun soluklu bir plan yaptı. PKK ile müzakere cemaat ile savaş, “PKK sosyal aktivist”, “cemaat Haşhaşinci” iftiraları hep Perinçek’in fitneye, şeytanlığa çalışan kafasından çıkan komplolar. Başbakan’ın konuşma metinlerini artık Doğu Perinçek, Cem Küçük, Ergün Poyraz ve Yalçın Küçük yazdığı için Türkiye, 1980 öncesindeki kaos dönemine geri dönüş yaptı. 

Ve Göktürk Sivil Darbe Yaptı 

Dostlarım, tanıdıklarım, tanımadıklarım pek meraklı! Sohbetimiz esnasında, hem sosyal medya üzerinden hemde telefon açıp ülkemizde ne zaman askeri darbe olacağını öğrenmek istiyorlar. Bazen kendimi darbeleri erken haber vermeden sorumlu gazeteci gibi hissediyorum. Herkes ülkemizde olan bitenlere bir anlam veremediklerini söylüyor, sitem ediyor ve soruyorlar: “Darbe yakın mı?” Gülsem 
mi, ağlasam mı bilemiyorum. Darbe olması için daha ne olması gerekiyor acaba! 

Twitter’da elinde kılıç önüne geleni kesip doğruyorsun, ne oldu sana Allah aşkına?” diyenler halime pek şaşkın! Takipçim twitter’da bir ayda 4 binden 35 bine çıkmış, her makalemi yüzbin kişi okuyormuş. 8 yıldır faaliyet gösteren kişisel siteme yoğun girişler olduğu için kapasite artık taşımıyor. Açık açık yazayım mı, eğer bir darbe olsaydı, ne olurdu! Bir dostum, “sen bir fenomen oldun ama sakın Türkiye’ye gelme, öldürürler” diyor. 

Niye diye sormadım. Ülkeye bir paranoya hakim, aslında bir darbe oldu kimse adını koymak istemiyor. Başbakan, “dostmodern” diye tanımlamak istedi “post kurtarma” darbesini! Benim tesbitim, bu bir “Yeşil Neo-28 Şubat ” sivil darbedir ama askerler arkada saklanıyor. 

Eğer bir darbe olsaydı, HSYK’da bir değişiklik yapılır, 12 Eylül 2010’da halkın referandumda evet dediklerine itiraz edilir ve hayır denilirdi. Üstünlerin hukuku geçerli olur, elit bir oligarşi halkla alay eder gibi tasfiye yapardı. Bir darbe olsaydı, ilk önce HSYK yasası yeniden değiştirilirdi! 

Eğer bir darbe olsaydı, darbeleri engelleyen, Ergenekon, Balyoz, casusluk ve 28 Şubat operasyonlarını yapan 2000 polisi darbeciler hemen sürgün ederdi. Bir darbe olsaydı, Ergenekon’un intikamını darbecileri soruşturan savcılardan alırlar, savcı ve yargılayan hakimler sürgün edilir, yetkileri tırpanlanır, tenzili rütbeye uğrarlardı! 

Eğer bir darbe olsaydı, medya organlarına devlet el koyardı, devletleştirir, tekel haline getirir, çok sesliliğe izin vermez, sustururlardı. Bir darbe olsaydı, devlete paralel gazeteci ve yazarlar türer, devlete yaslanırlar, çirkefleşirler, toptan tüm medya pespayeleşirdi! 

Eğer bir darbe olsaydı, Anadolu’nın bağrından çıkmış dindar vatan evladı şeytanlaştırılır, devlet kurumuna sızdı diye kapı önüne konur, itibarı zedelenirdi. Bir darbe olsaydı, iftira, yalan ve çamur atmada yarış yapılır, hatta ülkenin en temiz insanlarına ‘Haşhaşin’ denirdi! 

Eğer bir darbe olsaydı, ülkemizin yurt dışında medarı iftiharı, alnımızın akı olan Türk okullarını kötüleme furyası başlatılır, devletin büyüğü büyükelçilerine talimat gönderir ve karalama kampanyası yapardı. Bir darbe olsaydı, Türk okullarını kötüleyen ‘devletlü’ olurdu! 

Eğer bir darbe olsaydı, abuk sabuk kız erkek evler tartışması yapılır, özel hayata karışılır, yasakları izah için dini terminoloji kullanılır, İslamcılık yozlaştırılır, dünyevileşen müslümanlar dindar sanılırdı. Bir darbe olsaydı, dershaneler kapatılır veya dönüştürülürdü! 

Eğer bir darbe olsaydı, yolsuzluk, rüşvet, komisyon, hortum, hırsızlıkların üstü örtülür, devleti yönetenler bizzat yanlışları örtbast eder, yargıya müdahale ederlerdi. Bir darbe olsaydı, dürüst savcı ve polisler diyar diyar sürülür, hakimlerin gözü korkutulurdu! 

Eğer bir darbe olsaydı, MİT tüm cemaatleri eskiden fişlediği gibi fişlemekle kalmaz, despotlaşır, fişlemelerde “vatan haini”, “devlet düşmanı” ve “casus” gibi notlar düşülürdü. Bir darbe olsaydı, hakkı söyleyen ve darbecileri takip eden TEM polisleri intihar süsüyle Özel Harp tarafından infaz edilir, topluma korku, endişe, belirsizlik pompalanırdı! 

Eğer bir darbe olsaydı, ülke bir Muherabat, istihbarat ve istibdat devletine döner, birbirinin ayağını kaydırmak isteyen dönekler, namussuzlar türer, fırsattan istifade müfteri olurlardı. Bir darbe olsaydı, kardeş kardeşi ispiyonlar, baba oğulu satar, müslüman müslümanı hançerlerdi, herkes birbirine küfreder, toplum tam ortadan ikiye bölünür, çatlardı! 

Eğer bir darbe olsaydı, ülkede muhalefet partisi kalmaz, tek adam zihniyeti hortlar, “dediğim dedik çaldığım düdük” diyen bir “diktatör”, tüm nimetleri kendinden menkul görürdü. Bir darbe olsaydı, bu tek adam kendisini halka zorla cumhurbaşkanı seçtirmeye çalışır, seçime hile karıştırmak için devlet gücünü kullanır, muhalifleri sindirirdi! 

Eğer bir darbe olsaydı, devlete göbekten bağlı kılınmış, midesine endeksli, makam düşkünü aydınlar, akademisyenler susar, gazeteci ve yazarlar devlet kulu olur, makam korkusu, işten atılma endişesi had safhada olurdu. Bir darbe olsaydı, insanlar zulmü iliklerine kadar hisseder, sıranın kendisine ne zaman 
geleceğini kurbanlık koyun gibi beklerdi! 

Eğer bir darbe olsaydı, fetva verecek bir hoca mutlaka bulunur, yapılan tüm yanlış işlerin devletin bekası için gerekli olduğuna vicdanlar inandırılır, gerekirse vatan evlatlarının infazına ses çıkarılmazdı. Hatta onca devlet ihalesi üzerinden komisyonun ve rüşvetin devlet yararına alındığına halk inandırılır, zina ve yolsuzluk alenileşirdi! Bir darbe olsaydı, takiye yapanlar, münafıklar çoğalır, doğruları söylemek elde tutulan ateş, bir kor olurdu! 

Eğer darbe olsaydı, sivil toplum öldürülür, sivil toplum örgütleri devletten maliyeleşmemişse ve devlet tarafından kontrol edilmiyorsa sakıncalı görülür, emir eri olmazlarsa yok edilirlerdi. Bir darbe olsaydı, ülkenin en büyük cemaatının gözyaşına bakılmaz, gulyabanileştirilir, öcüleştirilir, karalanır, örgüt 
davası hazırlanırdı! 

Eğer bir darbe olsaydı, hapishanedeki bölücüsü, darbecisi, mafyası dışarı çıkarılarak toplumsal bir barış olacağına halk inandırılır ama cemaatler tehlikeli görülür hapsedilmeleri için fitneler, yalanlar, kasetler çıkarılırdı! Mutlaka MİT’in kara koyunlarının ürettiği sahte haberler merkezi olurdu ve utanmadan yargısız infaz yaparlardı! Bir darbe olsaydı, Fethullah Gülen Hocaefendi’ye sataşmak, 
küfür ve hakaret etmek caiz olurdu! 

Eğer bir darbe olsaydı, Genelkurmay Başkanlığı Başsavcılığı, 5 yılda 400 celsesi yapılan asrın en büyük derin devlet davası Ergenekon’dan mahkumiyet yiyenleri, Balyoz davasında kararı Yargıtay’da onananları kurtarmak için ‘kumpas’ diye suç duyurusunda bulunurdu. Bir darbe olsaydı, milyonlarca sayfa delile rağmen yargının kararları hiçe sayılır, 28 Şubat davasında sanık kalmaz, 12 Eylül 
davasının içi doldurulmaz, İzmir’de devam eden askeri casusluk davasında yargılananlar Yargıtay aşaması bypass edilerek serbest bırakılırdı! 

Eğer bir darbenin halen olmadığını sanıyorsanız ve askeri darbe ne zaman olacak diye saf saf bekliyorsanız, ben size daha ne diyeyim! 

“Göktürk” adlı yeni derin devlet, fesat oligarşik komite, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan eliyle sivil bir darbe yaptırdı. Erdoğan, tıpkı Süleyman Demirel’in 28 Şubat sürecinde davrandığı gibi davrandı ve darbenin yönetimine geçti, iktidarını, yani zevahiri kurtarıyor. 

“Uluslararası komplo” filan yok dostlar, darbeyi yapan “paralel devlet” ama adı “Göktürk”. KCK denen paralel diğer devlet “Kürdistan” ile ortak hareket ediyor. “PYD” denilen “cemaat paralel devleti” tam bir yalancı hayalet! 

Sorun kendinize ve cevabını net olarak düşünün. Eğer bir darbe olsaydı, bugün yaşananlardan daha fazla ne olabilirdi? Cevabını ben vereyim, bunlar yaşanırdı. Tek farkı olurdu, binlerce insan hapishanelere alınır ve işkenceden geçirilir veya işlerinden edilirdi. Sakın bana, “olmaz bunlar” demeyin. 

Eğer bu darbe daha da sertleştirilmek isteniyorsa, “Göktürk Komitesi”, bundan sonra ne yapacaktır? Bir darbe olsaydı, “Türk ordusunda Fethullah Gülen yapılanması” isimli çakma hazırlanmış kurgu bir yazı dizisi Sabah gazetesinde Ferhat Ünlü ve Abdurrahman Şimşek adlı iki gazeteci ismi kullanılarak yayınlanır ve kamuoyunda Gülen ve cemaat nefreti patlamaya hazır volkan hale getirilirdi! Ve casusluk ve vatana ihanet ettikleri gerekçesiyle örgüt davası açılır, MİT tarafından 3 yıldır izlenen 4800 kişiye anında operasyon yapılırdı. 40 gazeteci hapsi boylardı. Savcı ve polisleri devreden çıkartan soruşturmada MİT mensuplarına özel görevler verilirdi! Kimse sormazdı, 2000 ile 2008 arasında Gülen tam 8 yıl, örgüt davasından yargılanıp tam beraat etmedi mi? Hatta Yargıtay Genel Kurulu’na kadar giden davada tam aklanmadı mı? Bu nasıl kin ve nefret ki, Hak dostlarını hedef alan fesat komitesi elbise değiştirip aynı yerden milleti tekrar sokabiliyor ve saçmasapan iftiralarla göz boyayıp halka yutturabiliyor? 

Bir darbe olsaydı, inanın bana bu bile olurdu! Linç edilen hak dostlarının ve son davanın koruyucusunun Allah olduğu unutulurdu! Gayretullaha dokunan zulüm, Allah’ın kılıçları Hz. Ömerleri, Hz. Halid Bin Velidleri, Hz. Alileri ve Hz. Ebu Dücaneleri yardıma gönderirdi! 

Göktürk’ün Fesat Süfyanizm Oligarşisi 

 “Büyük Yolsuzluk ve Rüşvet” adı verilen “17 Aralık Operasyon”u sonrası siyasi intiharı seçen AK Parti’yi seveni, sevmeyeni hayretle izliyor. “Bu bir dış güçlerin komplosu”dur teorisine inanan gittikce azalıyor. Hastalığa teşhis koyamayan doktor, psikiyatri uzmanı veya psikolog, asla hastayı tedavi edemez. Toplum doktorları, sosyoloğlardır. Sosyolog gazeteci, Sosyal Hizmetler ve Uluslararası 
Hukuk masterları olan yazar olarak teşhisi koydum: Bu bir fesat derin Süfyanizm oligarşisinin suikastıdır. Üst düzey yapısı beş bin kişiyi bulan bu derin oligarşik fesat yapılanmasından toplam yüzbin kişi nemalanıyor. Nemalanan kısım, geçişkendir. Nerede menfaati varsa oraya yaslanır ve taraf değiştirir! AKP, oligarşiye teslim oldu; cemaatı “paralel devlet” diye tasfiye ettiren şebeke ile dindar askerimizi ordudan attıran, “bize değil hiyerarşiyi bozup Gülen’e itaat ediyorlar” diye yalan uydurarak kapı önüne koyan aynı ekiptir. Oyunun fitne cümlesi aynı, maşayı tutan el değişti: AKP ve Erdoğan. 

Türkiye’nin ayağına çelme takan oligarşik düzen, halkın bağrından koşup gelen AK Parti ve Fethullah Gülen grubunu asla sevmedi. Anadolu evladına “devlete sızıyor” yakıştırması yapanlar, “28 Şubat Post-Modern” darbesinde kim idi ise, bugün yaşanan “Yeşil” görünümlü “Neo-28 Şubat Postu Kurtarma” darbesinde de aynı fesat merkezi. Bir cemaatı sevmek, hatta mensubu olmak hangi 
demokratik ülkede suçtur veya devlet memuru olmaya engeldir? Vatan evladı sızmaz, liyakatıyla devlet bürokrasisine girer, hizmet eder. Kumpas, Ankara’nın kasvetli elit oligarşisinin en başarılı olduğu alan. “Bizans Entrikası”da denebilir. Cemaatın “paralel devlet” ilan edilip “örgüt suçu” kapsamına sokulması eski tezgah. AK Parti’ye daha dün “İslami Terör Örgütü” damgası vuran aynı 
şebeke değil mi? Tezgahın nasıl işlediğini, fesat oligarşinin kendi halkına nasıl suikast düzenlediğini ve AK Parti’nin nasıl tufeye getirildiğini yazmalıyım. 

“Yeni Fesat Komitesi”, oligarşik yapının maşasıdır. Emniyeti hallaç pamuğu gibi dağıtan, yargıya doğrudan müdahale eden, bürokraside cadı avına girişen hükümet, son olarak HSYK’yı kökten değiştirecek bir yasa teklifi hazırladı. Hakim ve savcıları, Adalet bakanı üzerinden dolaylı olarak başbakana bağlıyacak yeni sistem, 12 Eylül modelini hortlatıyor. Mesela bugünkü yolsuzluk soruşturmalarını yürüten savcılar bakan tarafından görevden alınabilecek. Yasa teklifi neresinden 
tutsanız sorunlu. 

28 Şubat sürecinde yaşadıklarımız aynen yaşanıyor. “12 Eylül diktatörlüğü” geri dönüyor. Bu ülke “150’lik”ler, “1402’lik”ler, “YAŞ’lık”lar utanç listeleri gördü, hepsi daha sonra çok ayıplandılar ve iptal edildiler. Pek çok bedeller ödeyerek bu ülke demokrasi yokuşunu tırmandı ve AKP’ye destek vererek 12 Eylül 2010 referandumunda oligarşik fesatçıları sandığa gömdü. Ancak, oligarşik çete 
teslim olmak istemiyor, fitne fesat tohumlarını yeşertip, AK Parti içinden kotardıkları zorlama grupla koalisyon kurdular. Keşke her şey sadece para ve devlet makamları olsaydı, ama maalesef “devlet besleme yeşil yandaş medya”, geçmişte düşman olduğu karanlık şebekelerle ortak çalışarak memlekete 
çok zarar veriyor. 

Bol maaşlı İslamcı yazar ve gazeteciler, hiç utanmadan yolsuzlukların üzerine gidilsin ama yolsuzlukları kovuşturan polis ve savcılar kovulsun, mahkemeleri biz yönetelim demek istiyorlar. Neredeyse “istiklal savaşı” veriyoruz, bin kişinin haksız yere yargısız infazla idam edildiği İstiklal Mahkemeleri kurulsun” diyecek ler. “Çakma İslamcı yazarlar”, cemaat yok olunca yeni bir asrı saadet devrinin başbakan tarafından getirileceğini bile yakında yazabilirler. Aklı başında sandığımız koskoca “İslamcı yazarlar”, hem her şeyimiz olan Başbakana bir söylesek o her şeyi halleder, kim yolsuzluk yapıyorsa ona çok kızar bile diyorlar. Ortada duran büyük yolsuzluk kokuşmuşluk ve çürümeyi İsrail (!) yüzünden görmeyen “İslamcı yazarlar”, yanlışları bir sosyolog titizliği ile mükemmel bir duruşla yazan Ahmet Turan Alkan, Ali Bulaç ve Mümtazer Türköne’yi linci sevap sanıyorlar! İsrail ve ABD ile ilişki içinde olan cemaatin tüm mensublarını devletin, yani Başbakanın bekası için yok etmek vaciptir fetvası nasıl olsa ceptedir. 

28 Şubat sürecinde Batı Çalışma Grubu ile, Mart 2003’de ise Balyoz planı ile Çetin Doğan Kemalizmin ayakta kalması için her şeyi yaptı, suçlu bulundu hapsedildi. Bazı ünlü “İslamcılarımız”, Başbakanın iktidarda kalması için tozuttu ve “Yeşil bir 28 Şubat” sürecini caiz, vacip hatta galiba farz görüyorlar. Meşrepleri meçhul, neye önem verdikleri ise malum. Aile efratları devlet makamlarında güzel yerlere gelen “İslamcılar” 10 ile 15 bin TL civarı maaşları cebe indirmekle İslama en büyük hizmeti yaptıklarına inanabilirler. Arpalık devlet postları, bankamatik danışmanlıklar, haybeden gelen ulufeler, kaynağı sorulmayan oşürler, humus kazançları hep helal oldu. Haram mefhumu müphemleşti, sanki müslüman için değil sadece münafıklar ve kafirler için Allah sınırları Kur’an’da ve Peygamberimiz yaşantısı ile hadisinde belirledi. Gulul, kamu hakkı Allah hakkı, yetim hakkıdır dediniz mi hemen “paralel devlet örgütü” içinde sayılıyorsunuz. Ülkede yanlış giden şeyler olduğunu iddia ederseniz “yeşil kartel medyası” tarafından hemen Amerika yada “İsrail ajanı” ilan ediliyorsunuz. 
Konjoktüre göre, kimi zaman “Gönüllüler Hareketi kötü”, kimi zaman “AK Parti kötü” taktiğiyle iki grubu birbirine düşürmeyi başardılar. AKP ve Gönüllüler Hareketi’nden intikam almaya çalışan Ergenekoncuları salarsa, derincilerin dümenine girmiş AK Parti’yi iyi günler beklemiyor. 

Ulusalcılar, ülkücüler, PKK ve KCK siyasetçilerinden sonra “siyasi islamcı hareketi” de kendi yanına çeken derinciler cemaata “örgüt” diyerek kaos çıkartıyorlar. 28 Şubat’da, “irtica bahane vurgun şahane” manşeti atmıştım bir defa, yerini cemaat kelimesi aldı. “Cemaat bahane yolsuzluk şahane” manşeti gazetelerde atılmalıydı. “Eski Türkiye”de Atatürk adını kullanarak bankaları hortumlayanlar, artık her olumsuz şeyde “cemaat yaptı propagandası” ile devlet içinde büyük bir soygun peşinde. 

Cemaat kelimesi sihirli bir öcü haline geldi, zina yapsalar cemaat yaptırdı diyecekler ve günahlarını yıkadıklarını sanacaklar. Bu oyunu erken fark eden cemaat, adını camia yapmak istedi, cemaat kelimesi oyunu bozuldu. İrtica tehdidi ülkede unutuldu, hatta MGK’da bile tehdit olmaktan güya çıkardı. Ancak yılmak bilmeyen “oligarşik derinciler”, artık irtica yerine “cemaat tehlikesi paralel devlet” diye bir fitne uydurdu. 

Halkı inandırmak için MİT bünyesinde Basın’dan sorumlu Nuh Yılmaz  başkanlığında “ Yeşil 28 Şubat’ın Medya Fesat Çetesi” kuruldu. 

Daha 2007’de “Abdullah Gül’ün eşi başını açmadan Çankaya’ya çıkamaz, 2013’de Emine Erdoğan başını açmazsa kocasının Çankaya’ya 
yolu tıkanır” diyen yazarlar, bugün başbakana “cemaatı yık gazı” veriyor ve “AKP hayranı” olarak el üstünde tutuluyor. 

Gazeteci yazar Nazlı Ilıcak yolsuzluk operasyonu sonrası AKP ve Fethullah Gülen cemaati arasındaki gerilime dönüşen “paralel devlet” tartışmalarına ilişkin, “Başbakan Tayyip Erdoğan’a bir operasyon yapıldı. Ama bunu yapan cemaat değil, MİT’in içinde karanlık bir odak! Ergenekon’la da, başka odaklarla da işbirliği yapmış olabilir. Dış mihrakları da bu paketin içine koyabiliriz” dedi. Ilıcak Hürriyet’ten Ayşe Arman’a verdiği söyleşide, “şimdi bakın, 28 Şubat operasyonunun tüm enformasyon bölümünü MİT yürüttü. Ve o MİT hep aynı kaldı. Hiç temizlenmedi. MİT’in içinde böyle odaklar kalmış olabilir” ifadelerini kullandı. MİT-Medya ilişkilerinin hangi boyutlara ulaştığı, “MİT’in medyadaki yazar-gazetecileri nasıl denetlediği” hatta “çakma haberlerle yönettiği” artık 
deşifre olmalı. Ajanlık yapan gazeteci gazeteci değildir, dejenere devlet gazeteciliğine artık bir son verin, Sovyet ülkesinde yaşamıyoruz, sivil olun, derin oligarşi emrinde asker bir köle olmayın. 

Medya Analiz diye bir blogda çete ortaya çıkartıldı. Postmedya haber sitesi alıntı yaptı, okuyalım: 

“MİT’in yönlendirdiği medya ekibi doz açısından derecelendirilmiş düzeyde. Abdurrahman Şimşek, Ferhat Ünlü, Cem Küçük, Tutkun Akbaş, Ömer Adıyaman, Medyagündem, Sontv gibi isimler ve siteler, “çete” şeklinde hareket ediyor. Hiçbir kural tanımadan kara propaganda, yalan, iftira, suç isnadı, delil uydurma, karakter suikastı, masa başı habercilik, yasa dışı takip, izleme, dinleme dahil tüm imkanları kullanıyorlar. 

Bu ekibin direct olarak yazı yazdırdığı isimler ise Rasim Ozan Kütahyalı, 

Sevilay Yükselir, Abdülkadir Selvi, Cem Küçük, Elif Çakır, Hakan Albayrak, Hasan Karakaya, Erdal Şimşek ve Turgay Güler gibi isimler. 

İkinci kategoride yer alanlar ise bir derece altta duruyorlar. Hüseyin Yayman, Hilal Kaplan, Celal Kazdağlı, Alper Tan, Mahmut Övür, Abdurrahman Dilipak, Nasuhi Güngör, Nagehan Alçı gibi isimler bir doz aşağıdan yayın yapıyorlar. Yıpratma, saldırı, kanaat yönlendirme faaliyetlerini mümkün 
olduğunca kriminal dozun bir alt seviyesinde sürdürüyorlar. Ancak tezleri ilk gruptaki “çetenin” tezlerini yüzde yüz oranında destekliyor. 

Üçüncü kategoride ise medya yöneticileri var. Serhat Albayrak, Mustafa Karaalioğlu gibi medya yöneticileriyle Nuh Yılmaz bizzat görüşüyor. Hükümet politikalarına destek veren bu gazeteler özellikle “cemaat konusunda” yapılacak yayınlar, izlenmesi gereken politikalar hakkında enforme ediliyor. Aynı zamanda da Çete’ye bağlı isimlerin önünün açılmasını sağlıyorlar. 

Çetenin koç başlığını Abdurrahman Şimşek ve Ferhat Ünlü yürütüyor. Beli silahlı bu iki kişi MİT üzerinden istedikleri kişinin iletişim bilgileri, adresi, görselleri, takip ettirilmesi, izlemeye alınması gibi imkanlara sahip. Hayli geniş özel bir bütçeyle donatılmış olan bu iki kişi, aynı zamanda “özel istihbarat” adı altında bir ekibi de yönetiyor. Hedef belirlendikten sonra bu ekiple ilk yıpratma faslı  başlıyor. Şimşek istihbaratçılığa kendisini o kadar kaptırmış ki, Sabah’ta başında olduğu Özel İstihbarat Servisi’ne, MİT’teki Kontrterör Dairesi’nin yerini alan Özel İstihbarat Dairesi’nin adını vermiş. Ünlü ve Şimşek, asıl bombayı daha patlatma dı. Askeriyede cemaat operasyonu yaptırmak isteyen çetenin patronları ellerine çakma bir yazı dizisi tutuşturdu. Kamuoyunun yeterince cemaat düşmanı haline geldiğine inandıkları anda Sabah gazetesinde vahim yazı dizisi başlatılacak,  Genelkurmay Başkanı Necdet Özel, aynen 30 Ağustos 2000’de eski Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun dediği gibi vay be devletin altını oyuyorlarmış diye savcılara suç ihbarında bulunacak ve yeni bir Gülen davası, casusluk ve vatana ihanetten açılacaktır. Gülen haksız değil, değişen bir şey yok, dün aynı zulmü yapanlar, bugün sadece maşa değiştirdi. 

Sabah’ın özel istihbarat müdürü Abdurrahman Şimşek’e bağlı çalışan bu paralel grupta, Vakit-Sabah-Milat ve şimdi Akşam’da görev yapan Erdal Şimşek, Yeni Şafak’tan Cem Küçük, Medyagündem’den Tutkun Akbaş, Son TV’den Ömer Adıyaman, Haber TV’den Sinan Tavukçu (Enisteşi İ.H.M, MİT’te üst yönetici) gibi isimler bulunuyor. Çete’nin arka bahçesinde ise geniş bir internet yelpazesi 
bulunuyor. Haber10, Medyagundem, ve Sontv gibi internet siteleri bariz MİT savunmalarıyla dikkat çekiyorlar. MİT’e yönelik eleştiriler kurum tarafından cevaplanmadan bu siteler üzerinden cevaplandırılıyor. 

Tutkun Akbaş’ın uzun sure yönettiğini inkar ettiği ancak sonunda kabul ettiği finansmanınSerhat Albayrak tarafından sağlandığı bilinen Medyagundem, tüm ekibin istikametini belirlemede ana karargah olarak kullanılıyor. MİT’e bağlı ikinci ve üçüncü kategorideki medya yapılanmasının tamamı hedef alınacak kişi ya da grubu medyagundem üzerinden öğrenip harekete geçiyor. 

Hükümete ters düşen kişiler hedef alınmanın yanında Hükümeti yeterli derece savunmadığı düşünülen kişiler de aynı çark tarafından hedef alınıyor. Mesela bazı konularda“katılmıyorum” gibi naif bir cümle kuran Akif Beki bile eş zamanlı olarak Medyagundem ve Cem Küçük tarafından “cemaatin devşirmesi” olarak hedef tahtasına oturtuluyor. 

Finansman noktasında devletin imkanlarının devreye sokulduğu görülüyor. Anadolu Ajansı’nın taşeron şirketi Toprak Ajans burada devreye giriyor ve para muslukları sonuna kadar dolaylı yoldan bu sitelere açılıyor. Dışarıda “devlet memuru” titrini kullanarak MİT’teki Aydınlıkçıların tuzağına düşerek Türkiye’yi rezil etme yöntemini izlerken, içeride ise Şimşek Çetesi ve bağlı gruplarını 
kullanıyorlar. 90’yıllarda 28 Şubatçılara payandalık yapan Aydınlıkçı MİT’çiler, şimdi AKP’yi içerde ve dışarda yalnızlaştırmak için çift yönlü bir bitirme operasyonu yürütüyor. MİT’in gazeteci ajanlarının organizasyon yapısı ve bazı faaliyetleri böyle. Aydınlıkçılar, AKP’nin atadığı MİT’çileri parmağında oynatıyor. Onlar da devleti ele geçirdiklerini sanıp istihbaratçılık oynuyor.” 

Derin oligarşinin patron tanımını, “Ergenekon buzdağının tam resmi!” başlıklı yazımda 1 Haziran 2011 tarihli Canadatürk adlı Toronto’da aylık çıkan gazetemizde yazımda daha önce şöyle yapmıştım: 1960'da kurulan Milli Birlik Komitesi’nin tamamı eski generallerden oluşan 12 asker üyesi günümüze 
kadar güncellenerek gelmiştir. 18 İstanbul baronu Sebataycı ve Rum ailesine Türkiye peşkeş çekilmiştir. CFR’nın resmi Türkiye kolu olan Global İlişkiler Komitesi’nin iş dünyasındaki 12 ismi ve başındaki Rahmi Koç, askerlerle birlikte askeri vesayeti tepemize Demokles’in Kılıcı olarak koydurmuştur, asıl derin devlettir beyler! Ergenekon adını 1953'de kod isim olarak NATO eğitimi aldığı ABD’de ilk kullanan Alparslan Türkeş idi. Albay Ergenekon kod adını 1953 ile 1961 arasında kullanan Türkeş, Türk ordusunu tasfiye ederek yeni sistem kuran Amerikalılar ile ters düşünce Hindistan’a 1961'de askeri ataşe olarak gönderilir. Zira Amerikalıların zoruyla Türk ordusundan 7200 subay, toplamda 243 general zorla emekli edilir, tamamen ABD’ye göbekten bağlı olacak sistem aslında sömürgecilik, militer demokrasi veya Amerikan militarizmi tarzı mandacılıktır. 

1961'de Albay Ergenekon kod ismi Turgut Sunalp’a geçer. 1971 muhtırası ve 1980 askeri darbesini Amerikalı ve İngiliz dostlarının emriyle yerine getiren Sunalp’ın Doğu Perinçek’i İngiliz istihbaratına eti senin kemiği benim diyerek teslim etmesinden yarım asır geçti. Bu dönek şahsiyetsizi cezalandırmak yüreğimizi soğutur mu bilemiyorum. Kanlı 1 Mayıs olaylarından Gazi olaylarına, 
Madımak’tan Gezi olaylarına kadar Perinçekgilleri her türlü fitne kazanının altında görüyoruz. Eksik olan onları yöneten, yönlendiren özel harp eleman larıydı. Sunalp, 1989'da vefat ettiğinde Garanti Bankası’nın başdanış  manıydı. Görevini 1986'da Veli Küçük’e devrettiği devrede PKK zaten MİT ve CIA işbirliğiyle ele geçirilmişti. Cumhurbaşkanı Kenan Evren’in ve damadının emriyle İstanbul Emniyet Müdür yardımcısı Ümit Bavbek operasyonu ile Abdullah Öcalan, rakipleri temizlenerek plazlandırılacak örgüte lider yaptırılmıştı. Küçük’ün ekibine kurdurulan JİTEM’in zulümleriyle Kürtler zorla dağa postalandı, terörist yapıldı Kürt gençleri. 1986 ile 2001 arasında PKK’nın macerası, 17 bin faili meçhul cinayet, Sapanca, Kocaeli ve Gebze üçgenini ceset tarlasına çeviren Küçük’ün 
Ermenice uzmanı aşırı Türk milliyetçisi bir Ermeni olduğunu unutmayalım. 

Veli Küçük’ün görev süresi 2001’de sona erdi. Haziran 2009’da aslında dördüncü ‘Albay Ergenekon’un kim olduğu ortaya çıktı: Dursun Çiçek. Aralık 2010’da Gölcük Donanma’da ele geçirilen ‘Proje’ adlı belge Çiçek’in 2003’den beri illegal işler içinde olduğunu ve ‘millete komplo planı’nı tek başına hazırlamadığını ispatladı. Erzincan davasında konuşan üst düzey bürokrat gizli tanık Efe’de zaten Çiçek’in ve zamanın 3. Ordu Komutanı Saldıray Berk’in suçunu netleştirdi. 
İddianamesi kabul edilen Gölcük belgeleri davasında emekli Koramiral Kadir Sağdıç ‘bir numara’ gözüküyordu! Balyoz davasında yargılanan emekli ve muvazzaf generallerden İbrahim Fırtına, Özden Örnek, Ergin Saygun, Çetin Doğan, Metin Yavuz Yalçın, Engin Alan, Ayhan Taş, Mustafa Çalış, Feyyaz Öğütçü, Lütfü Sancar ve Kadir Sağdıç’ın Milli Birlik Komitesi’nde olup olmadıkları 
araştırılmalıdır. Tabi lider Tahsin Şahinkaya yargı önüne çıkartıldığı halde halen neden 12 Eylül davasının içi boşaltıldı veya doldurulmadı ayrı bir mevzu. 

Küçük’ten Çiçek’ten ‘Albay Ergenekon’ misyonunu ‘Paşa’ olarak devralanana kadar Engin Alan neler yapmıştı, nereden koşuyor? Operasyon birimi halen yönettiği ileri sürülen ‘Paşa Ergenekon’ kodlu Engin Alan’ın durumu en şaibeli olanıdır. Alan ile 1993'de Bakü’de tanıştığımda askeri ataşe olarak yeni tayin edilmişti. Henüz tek general yıldızını bile almamıştı. Kısa boylu, sempatik bir komando izlenimi uyandırmıştı bende. Ebulfeyz Elçibey’in etrafına üç Türk asıllı bakan, başdanışman, özel korumalar ve Karabağ’da savaşması için özel harp birliği getirtmesini önceleri alkışlamış, onunla gurur bile duymuştum. Metin yüzbaşının Şamahı’daki Azeri komando yetiştirme kampını, talabelerime 
kamp yeri ararken dağda basmış ve Ermenilerin canına okuyan bu özel gücün ardında olan komutanlarımıza gereken saygıyı göstermiş, her yerde anlatmış ancak gizlilik nedeniyle bugüne kadar da hiç bir yerde bu konuyu yazmamıştım. Ne olduysa Elçibey’in Rus askerini Gence’den 28 Mayıs 1993'de zorlapostalaması ile başladı. Bu kararı Alan’ın aldırdığına emindim, sonuç olarak Elçibey’in Ruslar tarafından bir hafta içinde indirileceğine de emindim. Kendine çok güvenen Alan’ın ekibi, Elçibey’in Aliyev’i İngiliz ve Amerikan büyükelçilerinin zoruyla getirmesinden sonra morardı. Amerikalılarla dirsek teması bozuldu, dipçik yedik… Engin Alan’ın Amerikan karşıtı olduğunu sanmayın, Yedikleri içtikleri ayrı gitmezdi… CIA organizesi MİT’e ihale, başarısızlığa mahkum 1994 ve 1995 Aliyev darbeleri ve suikastlarından sonra kös kös Bakü’den kovuldu. Ülkemizin imajını yerin dibine batırdı. Ekibine Özel Harbin uyuyan “Çakma Ülkücü” hücrelerini alan ve Uyandıran Alan, ülkeye dönüşte görev aldığı 1995 Gazi olaylarını Organize etmekten henüz yargılanmadı. 1999'de Öcalan’ı  Kenya’dan getiren uçakta olmadığı halde, kahraman olmayı sevdiğinden “Ben getirdim” dedi. 

MOSSAD ve CIA’nın Öcalan’ı bize asmamız için değil, besleyip siyasi Kürt hareketinin başına koymamız ve “Büyük Kürdistan”a devlet başkanı yapmamız için verdiğini Alan’dan daha iyi bilecek ikinci bir isim yoktur. 

MHP başına kondurulan MHP Başdanışmanı ve milletvekili Alan, ülkemiz Türk milliyetçileri ile aşırı Kürt milliyetçilerini 12 Eylül öncesinde olduğu gibi meydan kavgalarına, savaşlarına sürükledi. Türk ile Kürt kardeşliğini baltalamak isteyen ve araya yeni kan davaları sokmaya çalışan bu fitnenin asıl gayesi, hükümete ve halka yeni anayasayı yaptırmamaktır. Ergenekon ve Balyozcuları, PKK ve 
KCK’lıları genel afla serbest bıraktırmaktır. 12 Eylül ve 28 Şubat davalarının üstünü kapatmaktır. Askeri vesayetin son kalesi anayasadır, 2016’da değiştiğinde, derin oligarşinin sonu gelecektir. AKP’den bu dönem için umudumu kestim. 

 “Yeni Perinçek giller”i paralel devlet adlı fitne kazanının altında görüyoruz. Başbakan bunu göremiyorsa, kumpası kuranı yok edemiyor ve milletine suikast düzenleyenleri onaylıyorsa, artık benim başbakanım olamaz, olmayacaktır. Hikmeti hükümet teraneleri cahillere göredir, teknolojinin sınır tanımadığı bu bilgi asrında asla özür veya bahane değildir. Aydın namusu, vicdanı dik ve sağlam durmayı gerektirir, mert olalım lütfen! Madımakta Alevileri yaktıran Doğu Perinçek, Aziz Nesin’in oğlu Ahmet’in itifaıyla bugün tüm Türkiye’yi nifak ve fitne ateşi ile yakarken sessiz kalamayız. 

PANZER / Alman ve Amerikan Gladyolarının Türkiye Savaşı. 
YAZI SERİSİ..,
'' GEZİ’DE KILIÇ ÇEKİLDİ ''  İle Devam edecektir...


***

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 3

PANZER VE KÜRT İSYANI - ALMAN DERİN DEVLETİ KILIÇ! BÖLÜM 3


ABD, İsrail ve Almanya ordu mensupları ve istihbaratı Erbil'de ve Kuzey Irak'ta IŞİD'e karşı savaşacak 100 bin kişilik ordu kuruyorlar. Kara savaşında Amerikan askeri ölsün istemiyorlar. IŞİD ve diğer 10 Selefi terör örgütü ile 12 milyon Suriyeliyi evsiz yurtsuz bırakıp, yaşadıkları topraklardan zorla kovdurdu, kaçırdılar. 

Uluslararası Hukuk masterlı Hollandalı komşum, "bu anlattıklarını neden Batı medyası yazmıyor?" diye sordu. "Planın sahibi toplumu uyandırmaz" dedim. "Erdoğan’a halk halen yüzde 41 oy nasıl veriyor?" diye sordu. "Hitler’e nasıl vermişti" diye soruya soruyla cevap verdim. Suriye'yi Afganistanlaştıran Erdoğan ve Fidan ülkemizi Pakistanlaştırma, Güneydoğu'yu Filistinleştirme, yolsuzluğu Malezyalaştırmayı başardı! Suriye'de Erdoğan ve Fidan yönetiminin Katar, İsrail ve Suudi destekli yol açtığı kaos 12 milyon Suriyeliyi evsiz yurtsuz bıraktı. Utanın azıcık, hiç mi insanlığınız kalmadı? MİT ile Suriye'ye terör ihraç eden devlet kaynaklarını AŞİH gibi selefi terör örgütü kurmak için kullanan Erdoğan'ın yargılanma zamanı yakındır. 

PKK ile mücadele de ipleri eline alan TSK bürokrasisi PKK'yı 2.5 yldır kasten güçlendiren AKP ve Erdoğan'a acımayacaktır. Kesin yargılanacaklar. Erdoğan, 2012'den beri TSK'yı Suriye'de savaşa sokmaya çalışıyor. Reyhanlı'dan Suruç'a sayısız provoke yapıldı. Ordu yemedi, yemeyecektir. 

Erdoğan başkan olamayacağını anladı, AKP'yi iktidar da tutamayacak. Geriye ne kalıyor? Savaş çıkarmakla 1 yıl seçimi erteleme. Asker yemiyor. Muhafazakar Kürtler, Liberaller, AB destekçileri, Anadolu Kaplanları ve Hizmet cemaatı AKP'yi terk ederek vebalı olmaktan kurtuldu çok şükür... Erdoğan'ın hukuksuzluklarına suça bulaşmış bürokratlar soğuk terler döküyorlar, kendi kendilerini tasfiye ettiler, maskeleri düştü, sevinin ciddi bir hain ve nüfuz ajanı kitlesini tesbit edebildik. 

Alman Gladyo, ordumuza kumpas kurdu! 

Orduya Gladyo ve onun kullandığı Erdoğan'ın nasıl kumpas kurduğunu Genelkurmay'daki vatansever-ler Dağlıca ile yeniden anladılar ve emin oldular: İhanet ekibi bitiyor! Cemaatı bitirdim sananların kendisi kin ve nefretlerinde boğuldu ve bittiler. Ölmüşler ağlayanları yok. AKP ve Erdoğan, ortada büyük bir enkaz bıraktı. Bunun düzeltilmesi için yolsuzluk yapmayan, ihlaslı, samimi ve mert insanlara ekmek su kadar muhtaçız. 

IŞİD konusunda akademik düzey akademiye hitap eden 400 sayfa, gazetecilik dili ile normal okuyucunun anlayacağı 350 sayfa kitaplarım çıktı. Hiç bir statüko, dikta ve sisteme bağlı olmadığım için sansürsüz özgürce yazıyorum; kamuoyunun doğru bilgilenmeye ihtiyacı var. Arayan buluyor doğruları! Hem Selefi terörü hem PKK üzerinden kumpas konusunda son dört yıldır 2000 sayfa 
yazmışım, 4 kitap. IŞİD kitablarım okuyucu ile buluştu. Hepsi belgeli bilgilerdir. 

Türkiye ve Genelkurmay, global silah ve petrol mafyasının Kuzey Suriye enerji nakli ve Kürdistan projesine nasıl tavır alacak? Asıl cevaplanması gereken soru budur... Türkiye'nin çıkarı Kuzey Suri-ye'den enerji nakli projesini engellemekten geçer. Bu proje yüzünden 12 milyon insan mağdur edildi, ediliyor. Neden mi? Katar, Suudi, İsral ve global silah ve petrol sanayinin beslediği Gladyo şebekesine satılan Erdoğan ve Fidan asla milli bir karar alamazlar. Rusya'nın pozisyonu olmasa Erdoğan ve Fidan'ı global şebeke çoktan Suriye'de savaşa sokmuştu. Batılıların enerji ihtiyacı Rusya'dan azat olsun diye Mehmetçik öldürülmez. 

Erdoğan ve Fidan'ın Selefi terörünü destekleme projesi çöktü, Büyük Kürdistan'ın kuranlara mükemmel bir malzeme sundular. Aptallığa doydular. Global petrol ve silah mafyası, Kuzey Suriye'den boru hattı geçirmek için IŞİD'i kullanarak halkı kovdu, PKK ve PYD ile zayıf Kürt devleti kuruyorlar. Kurulacak Büyük Kürdistan'da global petrol ve silah mafyası, 30 yıllık petrol ve gaz imtiyaz anlaşması ve enerji nakil anlaşması yapıyorlar. Global petrol ve silah mafyasının kullandığı Erdoğan ve Fidan ülkemizi iç savaşa sürükledi. Suriye savaşına engel olan Rusya neyin peşinde? Rusya, Kuzey Suriye'den enerji boru hattının AB'ye uzatılması halinde Rusya ekonomisinin biteceğini görüyor. Buna izin 
vermeyecekleri açık! 

Rusya, çıkacak Suriye savaşı için Esed bölgesinde hazırlıklarını tamamladı. Katar, İsrail, Suudi Arabistan, İngiliz ve Amerikalılara karşı! Rusya, Erdoğan'ın selefi terörü destekleme politikası ile Batı Gladyosuna hizmet ettiğinin farkındaydı. Kürdistan kurulmasına TSK'nın karışacağı net bilgidir! Aklı 
başında bir iktidar olsaydı, global şebekenin ihanet planlarına karşı Rusya ile denge politikası izler, 12 milyon insanı mağdur etmezdi. Rusya, Türkiye ve İran hattı, Batılı emparyalistlerin enerji kaynakları ve Avrupa'ya nakil savaşına dur derse, çakma Kürdistan'ı engelleyebilir. Savaş karşıtı cephe tüm dünyada yükseliyor. Global silah ve petrol mafyasının Yahudilerin elinde olduğunu bilmeyen yok. Erdoğan kuklası oldu ve kaybedecektir. 

Bu karanlık süreç sona erdiğinde ülkemizde herkes cemaatın dik, mert ve sağlam duruşuyla ülkemizi bölünmekten kurtardığını net anlayacaktır. Erdoğan ve Fidan'ı parmağında oynatan Global Zındıka Şebekesi, cemaata operasyonlarla PKK'yla ülkemizi bölme planlarından hedef saptırmaya çalışıyor, buna kanan kalleşlerdir. 

İlginçtir; Erdoğan ve Fidan'ın Alman Gladyo ve PKK ile yürüttüğü başkanlık sistemi ve federasyon politikasını yine HDP'ye oy veren Kürtler 7 Haziran 2015’de bozmuştu. Doğruları yazdığımı her kesim iyi biliyor. Hatta PKK içindeki lordlar bile. Erdoğan ile anlaştık diye hava atıyorlardı. Türkiye'deki Gladyo şebekesini dağıtacak delikanlılar da Genelkurmay da bizde var merak etmeyin. Erdoğan ve Fidan, ağır bedel ödeyecekler! Bazıları nasıl böyle net yazabildiğimi soruyor. Her kesimde dostlarım var, ülkemizin bölünmesini istemeyen vatanseverler ihaneti durduracaktır. 

AKP, dindar Kürtlerden oy aldığı dönemde Türkiye'nin bölünmezliğinin garantisi idi, şimdi ülkemizin bölünmesinin garantisi oldu. İhanet etti. AKP, dindar Kürtleri HDP'ye kaptırıp başkanlık sistemi hayal olunca Erdoğan Gladyo şebekesinin eline tamamen düştü. Kandan besleniyor artık! Global şebeke, AKP'nin dindar Kürtlerden oy almasını kullanıp, PKK'yı tek muhatap yaptırıp bir kumpas kurdular ülkemize. HDP’ye oy verenler bu tezgahı bozdu. Ancak HDP’nin beyin mimarlarının yine Alman Gladyosu olduğu da unutulmamalıdır. 

PKK'nın Erdoğan ile anayasa metni konusunda anlaşma yaptığını Prof.Dr. Tözün Bahçeli mülakatımla 2011'de kamuoyuna ilk açıklayan gazeteciyim. 

Tözün Bahçeli, ' Yeni Anayasaya Türkiye Türklerin değildir yazdıracaklar, Erdoğanla Anlaştılar' demişti. Barış diye Dayatılan süreç, bir İhanet Süreciydi. 
Ülkemizi yakan ve bölmeye çalışan Gladyo ekibinin MİT ve TSK'daki nüfus ajanlarının isimlerini ben bildiğime göre Genelkurmay da bilmiyor mu? 

PKK'nın akademisyen kanadını Alman BND yürütüyor, yoksa bu adamlarda öyle stratejik derinlik yok, Genelkurmay zekasını yenecek seviyede değildir. Oslo görüşmelerinde arabulucu devlet İngilizlerdi kısmen sızdırdılar, gerekirse hepsini sızdırırız diye Erdoğan'ı kucağa oturtmuşlardı, anlayın artık neden Alman BND’nin dinlemelerinden korkuyor? Erdoğan'a Türkiye Federasyonu kuruyoruz, 

Musul, Halep, Erbil, Kerkük, Şam Türkiye'ye bağlanıp Halife kral olacaksın diye aldattı bu Gladyo ekibi. Kimse ülkemizi maceraya atamaz. 

Yeni anasayayı PKK'yı yöneten global şebeke Erdoğan'a Oslo'da dayattı, Erdoğan başkanlık yolunun açılması karşılığında olur verdi. 

Sorun işte budur! PKK yöneticilerinin Global şebeke ile 2011'de an-laştığını PKK Cumhuriyeti kitabımda detaylarıyla yazdım. Erdoğan'a başkanlık şekeri verdiler ve PKK ile ittifaka ittiler. Bir yandanda Selefi terörüne destek verdirip rant sağlattılar ki, edindiği servetle herkesi satın alsın, biat ettirsin, özgür medyayı sustursun. 

Dilimde tüy bitti. PKK'yı yöneten Alman Gladyosunu yahudiler yönetir çoğu Amerikalı veya İngiliz kökenlidir. Ortak global bir plan koordine ile yürüyor. 1993'de 33 askerimizi PKK'ya adres teslim öldürten MİT Gladyo şebekesi, Erdoğan'ın başkanlık sistemine destek diye ülkeyi yakıyor. 

Uyanalım. 

Erdoğan ve Fidan ülkemizi Gladyo şebekesi ile iç savaşa götürüyor, başkanlık hülyası peşindeki Erdoğan, her türlü cinayeti meşru görecek kadar delirdi! Halkı sokağa döküp aşırı Türk milliyetçileri ile Gladyo kontrolündeki Kürt faşizanlar arasında kavga çıksın istiyorlar. PKK’ya BM gücünü bölgeye getireceğiz sözü verenler, ordumuzun Kürt katliamları yapmasını istiyor, tahrik ediyor. 

Twitter ajan kaynıyor, bunları takip ederseniz planlarını öğrenebiliyorsunuz. Hepsi açık istihbaratla iç savaşı organize ediyor. Büyük bir kumpas var! Dağlıca şehit sayısının 37, kaçırılan askerin 12 olduğunu, bölgede bulunan İngiliz, Amerikan ve Alman ajanlarını takiple ilk gece yazmıştım. MİT içindeki Gladyo'yu Genelkurmay tasfiye etmeden terör bitmez. Selefi terörü örgütü AŞİH ve KCK'yı 
kuran da bunlardır. PKK Türkiye Cumhuriyetinde asfalt yolların yapımı aşama sında bunca bombayı MİT’den habersiz yerleştirmiş olduğuna kargalar bile güler. Bedelli askerlik yapıp Öcalan'a methiyeler düzen AKP Milletvekili Abdurahim Boynukalın, Mustafa Varank ve Erdoğan’ın emriyle Hürriyet'i bastı. Devlet kaymağı ve güç ellerinden çıkınca kim bilir neler yaparlar? 

Ergenekoncuların elinde Recep Tayyip Erdoğan’ın yolsuzlukları ile ilgili 3600 dosya bulunuyor, bunca zafiyetleri varken, AKP kurtulur diye beklemeyiniz. Ellerindeki bazı skandal kaset çekimlerinin ne olduğunu bilmeme rağmen bahsetmek istemiyorum. Abdullah Gül’ün, etliye sütlüye dokunmayan 
uyarıları büyük çöküşü engellemeyecektir. Anadolu'nun bölünmesine karşılık kaldırdıkları Balyoz kendi başlarına inecek inşallah. Son çeyreğin içindeler. Süreci, çürüklerin isim isim ayıklanması olarak görüyorum. Milyarlarca dolar verseniz böyle kolay temizlik olmazdı! Masumlar için kırmızı bülten  çıkarmayı başaramayan zalimler için yakında kaçacaklar ve haklarında kırmızı bülten çıkartılacaktır. 
Buna zerre miktar şüphem yok. Uzanlar gibi iltica ederken siyasi gerekçe uydurur ve kıvırtır bunlar da… 

Ve Erdoğan’ı siyasi mevta yapacak sözler ağzından döküldü, "400 milletvekili alınsaydı bunlar olmazdı" dedi. Erdoğan, artık yeni bir sürece girildiğini de söyledi. Evet, bu süreç onu ve ekibini tutuklanmaya götürecektir. 400 vekil istendi, ülke 400 şehit vermeye doğru gidiyordu. Sanki birileri öç alıyorlardı, bu ne hırs! Dağlıca saldırısı anlamlı, özel bir yerdi. 2007 seçiminden de 91 gün sonra PKK aynı yerde saldırdı. TBMM'de tezkere geçtikten 4 gün sonra aynı yerde 30 şehidimiz var. Tabur Komutanı pusuya mı düşürüldü? Dağlıca tabur komutanıyla neden irtibatlar kesildi? Ölüme neden terk edildiler? PKK ne zamandan beri gündüz saldırı yapıyordu? İç savaş provaları algıda yeni/kalleş bir perdedir. Yerel kaynaklara göre Iğdır’da ölen 13 polis ihaneti belgeledi. Genelkurmay 290 defa operasyon istemesine rağmen Erdoğan’ın valilerine sadece 8 operasyona izin vermişti. Hakkari’nin yüzde 80’ü 3 yıldır PKK’nın elinde kurtarılmış bölge idi. Buna Cizre ve Mardin’de eklenmeye çalışılınca kızılca kıyamet koptu. Tunceli üzerine oynayarak Alevileri kaosa çekme planlarını yanında İstanbul'dan tüm ülkeye yayma planları vardı. TSK, 2 Ekim 2014’den beri ipleri eline almmaış mıydı? 

Yaşananlar dizginlerin kimin elinde olduğu gösteriyordu! Sahi kim muktedir? Ülkeyi kim yönetiyordu? Millet gerçekleri görüyordu! Bu ülkenin polisi, askeri ceplerinde "Cenazemize gelmeyin" vasiyetini taşıyordu. Şehit yakınlarını tehdit etmeniz çare değildi. 

PKK artık Durdurmayacaktı. Hani Öcalan Konuşmuştu, ne oldu? Kandan beslenenlerin sonu geliyordu. PKK ile Başkanlık sistemi anlaşması yapan Erdoğan idi Oslo'da. Anladınız mı? Hem Anaları ağlattılar, hem Şehit Babaları ve Analarına susun dediler. Aylan bebek, Erdoğan, Fidan ve Davudoğlu’nun 
stratejik derinliklerinde boğuldu. Cemaatın gücü bir yere kadar yetmişti, bunca ihaneti durduramazdı. Global Şebeke, bir kere Erdoğan’ı kullanmaya karar vermişti. 

Tuğrul Türkeş, İki aylık Başbakanlık yardımcılığı için MHP'den ayrılır mıydı? Daha uzun kalacağı kendisine söylenmiş olmalıydı. AKP’nin seçimle filan gitmeye niyeti yoktu. Yönetimi bırakmamak için her türlü menfiliğe bulaşacaktı. Kimse AKP ve Erdoğan'dan anayasa ve hukuku tanımasını beklemiyordu. Kaçışı yoktu, hesap verecekti! "Bastırılacaklar". Kan, kaos, özerklik gibi planlar yapanların bastırılmsına az kaldı. Vicdanları kararmış dindarlar Suriye'yi bu hale getirmemiş gibi utanmadan Batı'yı suçluyordu. Kimi kandırıyorsunuz? Suriyeli mültecilerin insanlık dramında Erdoğan’ın payı büyüktü. Aylan bebek vebalinin de kime ait olduğu belliydi. 

O fotoğraf global bir vicdan hareketi başlattı. Mülteciler artık her yerde vardı! Artık herkes bir şey yapmak zorundaydı. Eskimolar bile selefi teröristlere Erdoğan’ın silah gönderdiğini biliyordu! Kanada Labrador'da babası fok balığı avcısı olan bir talebem söyleyince şok olmuştum. Duymayan kaldı mı? 
Neyi gizliyorsunuz, böyle devlet sırrı mı olur? MİT bile mahkemeye cevap vermiyor ve Erdoğan’ın MİT tırları dediği skandalı sahiplenmiyor. Senin kirli kara ticaretini sahiplenirse nelerin olacağının farkında! Dün: Cuma namazını Şam'da kılacağız diyen, savaş bölgeseline silah & mühimmat gönderen bugün vebal Avrupa'nın diyor ve kimseyi inandıramıyordu. Katar, Bahreyn, Kuveyt ve Suudi Arabistan bir tane bile Suriyeli mülteci almazken, Papa, Hıristiyanlara herbiriniz ailesine bir tane Suriyeli mülteci alsın çağrısı yaptı. AKP’nın yol açtığı insanlık dramının geldiği son nokta devrilmelerine yol açıyordu! 

AKP nerede hata yaptı? Nerede yapmadı ki! Milliyetçi ve güvenlikçi eski Türkiye'ye dönüş kan ve gözyaşı getiriyordu. Hem PKK ile işbirliği yapıyor; hem ülkeyi El-Kaide ve IŞİD türü örgütlerle yardımla teröre destek verme suçuna itiyordu. Muhsin Başkanı Gladyo mu öldürttü? Erdoğan fetvasını da aldı. ÖKK'ye bir cesur yiğidi öldürün diyen cani sizlere hiç acır mı? Büyük seçimde medya 
operasyonu yapıldı ve 100 yerel-bölgesel televizyon kanalı SARAY'ın talimatıyla TÜRKSAT uydusundan indirildi. İpek medya baskını bir gözdağı idi. Doğan medya baskı altına alındı. Zaman ve Bugün grubundan başka neredeyse özgür medya kalmadı. İHHcıların İsrail ajanı dediği Feridun Sinirlioğlu Dışişleri Bakanı oldu. Bu İHHcılar için açıklanması zor bir durumdu. Mavi Marmara’nın 
Yahudi sanıkları için kırmızı bülten hazırlatmayan Sinirlioğlu ödüllendirildi. İngiliz ajanı Gladyocu Doğu Perinçek, AKP'nin ve Erdoğan’ın yaptıklarından memnundu. Osmanlı Ocakları ile Gladyo Planını uyguluyordu. İsrail de Feridun Sinirlioğlu'nun bakan olmasından memnundu! Anlayana bu deliller bile yeterdi! 

Ülkemizde istihbarat ve terörle mücadelenin sıfırlandığı açıktır. Artık merkezi sağ ve merkezi sol diye bir şey kalmadı. Aşırı Milliyetçilik oy getirmiyor. Tüm eğilimleri toplayacak bir adres gereklidir. ispiyon eden kişidir. Bu denli dönek davranması fıtratı gereğidir, yeni değildir. 

Erdoğan kabusu 2016’da bitiyor. Ancak 3. karanlık tünel bizi kapıda bekliyor. Erdoğan’ın ülkemizi milletimizi içine ittiği bataklıktayız. Erdoğan’ın Karunlaşma süreci Firavunlaşmaya evrildikten sonra 2. Tünele 2011’de girdik, şimdi bu tünelden çıkmak üzereyiz. Ancak birde 3. tünel var. Erdoğan ve AKP canavarını 12 yıl beraber oldu, büyüttü, durdurmadı diye cemaata laf atanlara sizin eliniz armut mu topluyordu denmelidir. Cemaat toplumun yüzde 3'ü ise, geriye kalan yüzde 97 ne yapıyor? Yolsuzluk ve ihanetler yapılırken hepiniz oradaydınız, hiç tepki vermediniz. 

Şimdi görüyorum ki, zulmeden zalime her zaman karşı çıkacaksın. Kendinize zulmettirmeyin, zulmedenlere de engel olarak yardımcı olunuz. Tek suçu cemaatın üstüne yıkmak kolaycılıktır. Hepiniz oradaydınız, iradenizi elinizden zorla alan mı vardı? Haram cennette yaşadınız! Hadi cemaat bu konuda ikna edici olamıyor, 77 milyon sadece cemaatten oluşmuyor, geri kalan çoğunluk neden yolsuzlukla yaşadılar? Neden hep sustunuz? Borçlanılmış konfor yalancı bir cennet yaşattı. Halbuki herkesin ayağına adeta bir pranga vurulmuş durumda. Statükonun kölesi oldunuz. 

Türkiye, 2012'de PKK terörünü bitiren, KCK'nın canına ot tıkayan; paralel bahanesiyle mağdur edilen kahraman Emniyetçileri, savcıları ve hakimleri şimdi mumla arıyordu. Aslında kilit cümleyi PKK elebaşı Abdulah Öcalan yandaşlarına gönderdiği mektupda şöyle kurmuştu: 7 Şubat darbesinde polisi yok edip, savcıları safdışı bırakıp MİT'e yardımcı oldum ve KCK'lıları serbest bıraktırdım. İşte kumpas buydu. Havuz medyası algı operasyonu ile bunu çarpıttı ve cadı avına dönüşen bir siyasi fahişelik ser-giledi. HDP'nin 'Seni başkan yaptırmayacağız' sloganı başarılı olunca, MİT'in elindeki oyuncak Öcalan 
kullanışsız hale geldi. 6 Haziran’a kadar akmayan kan 8 haziran’da Erdoğan eliyle güdümlerindeki PKK eli kullanılarak terör kasten azdırıldı. Çakma çözüm sürecinde 2.5 yıl boyunca şehirlere 80 bin silah yığan PKK'ya ve Öcalan'a melek muamelesi yaptılar, dağa kaldırılan 10 bin genç var dedik, aval aval seyrettiler! TSK ve polisi etkisiz hale getirip çakma akil adamlarla siyasi şov yaptılar. 

Havuz medyası, milli meselelere hep Erdoğan'ın siyasi çıkarlarına ve istikbal hedeflerine göre baktı, bu nedenle kıvırta kıvırta dansöze, renk değiştire değiştire bukelamona döndüler; ülkeyi bölen ihanet planlarına karşı çıkan herkes hain ilan edildi ve karakter suikastına maruz kaldı. Kürt sorunu uzmanı Prof. Dr. Sedat Laçiner’i hazmedemediler, çünkü yaptıkları hataları haykırıyordu. Erdoğan ne yapsa haklı görüldü, eleştirenler işinden oldu, yetişmiş insan gücümüze, cins beyinlere acımadan kıyıldı. 

Bu süreçte toplum vicdanını temsil eden Hizmet Cemaatı, en başından beri MİT ve Erdoğan'ın selefi terörüne destek ve Kürt sorununda PKK'yı tek muhatap yapma politikasına net biçimde karşı çıktı. Barışçıl çözme evet dedi ama ortada samimiyetsizlik ve gizli bir ajanda olduğunu da biliyordu. Cemaat, MİT'in Erdoğan'ı Öcalan ve PKK desteğiyle başkan yapma hain emeline karşı çıktığı için hem PKK hem MİT hemde Erdoğan'ın hedefi oldu. Bu hakikatı bildikleri halde zalimin tarafına geçen nice güya aydın sandıklarımızın maskesi düştü, güçten yana oldular. 

MİT'in Öcalanlı Erdoğan’ı başkan yapma projesi artık tamamen çöktü. Kürt siyaseti legalize olmuş Meclis'te güçlü temsil edilirken HDP şiddete neden başvursun? HDP’yi baraj altında bırakma çabası ve algısı ülkenin ulusal güvenliğine hizmet etmiyor. 

Aktrollerin elebaşı Taha Ün KCK içindekilerin yüzde 25'i Fidan'ın adamları diye itiraf etmişti. O halde PKK terörünü kullanan alçak el bellidir. Havuzun darbe diye pazarladığı 7 Şubat soruşturması durdu-rulmasaydı, bugün Efgan Ala ve Fidan'ın KCK'nın içindeki MİT'li PKK terörü belkide olmazdı. Erdoğan'ın başkanlık inadıyla mevcut şartlarda Kürtler fiilen kopuyor. Duygusal kopuşun ötesi 
yaşandığı aşamada siyasi hesap yapan alçaktır. Kan üzerinden siyaset yapan Erdoğan rejimi bu defa çatlamıştır ve acı çöküşe doğru ilerlemektedir. 

Şehit yakınlarının yürekleri dağlayan feryatlara kulak tıkayanlar ancak zalimlerdir. Havuz medyasına göre bunlar taşkınlıklar. Halkı hissetmiyorlar, acılarını duymuyorlar. Zalimlerin kalıcı yeri cehennemdir. Yaşasın zalimler için cehennem diyorum. Erdoğan'ın bu kez yakayı kin ve nefret popülizmyle 
kurtaracağını pek sanmıyorum. Bir arkadaşım rüyasında acı sonunu görmüş, Emine hanım pek üzgünmüş! Rüyalarla amel edilmez, ancak benzer rüyaları yüzlerce salih insan görüyorsa, sadık rüya olabilirler. Adnan Menderes'i asan, Turgut Özal'ı zehirleyen KARANLIK GÜÇLER, Erdoğan'ı yargılanmadan kurtarma karşılığı satın aldılar ve tepe tepe kullanıyorlar. Miadı dolduktan sonra bir paçavra gibi buruşturup ebedi cehenneme atacaklarını anlamak için çok yüksek analiz kabiliyetine sahip olmanız gerekmiyor. 

Bir ilin emniyeti, valiliği şehirde olanlardan haberi olmaz mı? Operasyon yapmak istenildiği zaman gerekli izinler doğuda verilmedi. Bugünler yaşanmasaydı, PKK'yı tehdit olmaktan çıkartıp yerine cemaatleri birinci iç düşman yazdıran AKP’nin kötü niyetleri tam anlaşılamazdı. PKK'yı kırmızı kitaptan çıkaranlar bugün neyi savunuyorlar? Allah sizlerinde evlerine ateş salsın... AKP'nin barış sürecinin geldiği nokta, çıkmaz sokak budur. PKK azdırıldı, Erdoğan şehitleri sayarak kan ve oy ticareti yapıyor şimdi. Özel Harekat polislerimize ateş açan teröristi devlet hastanesinde tedavi ediyoruz hatta o terörist belediyede çalıştırıyoruz. Şaka gibi.. Daha sonra polisimizi hastanede infaz ediyorlar. PKK 
şehir merkezlerinde bu günler için hazırlık yaparken, PKK'ya ses çıkartmayanlar bugünlerin sorumlusudur. Açık ve net. Bunu defalarca yazdık diye barış değil kan istiyorsun diyen havuz medyası yazarları bugün ne yazıyorlar? Tam tersini karalayıp güya aptal ve keriz kandırıyorlar. İki gün bir görüşte sabt dursalar ve bir fikirleri lsa gam yemeyeceğim. İmralı ve Oslo mutabakatları açıklansa, 
ülke başkanlık sistemi inadı yüzünden Erdoğan'ın ülkeye ihanetini görecektir. Daha 2 yıl önce 2013’de PKK/KCK’lılar serbest bırakılmalı diyen Bülent Arınç, güya AKP’nin vicdanıydı. 

Öte yandan Alman istihbaratı, Türkiye, Suriye’deki cihatçılara silah gönderdi dedi. Rapor ve belgesini açıklıyor, patriotları çekiyor, kimse Alman Gladyosu’na bir laf söylemiyordu! Eğer buda skandal değilse pes doğrusu! Kürt düşmanlığı politikası neden yalan daha iyi anlaşır. Herşey servet için! Kürt petrolünün gizemli imtiyaz şirketi: Powertrans, sahibi damat Beraat Albayrak. Karamehmetler ve Barzanı kime petrol satıyordu? 

Kürt petrolünün satışından elde edilen paralar Türkiye'deki bankalara değil, Ağustos 2015’den itibaren Almanya daki bankalara aktarılmaşa başlanmıştı! Bildiğiniz skandaldı! Kürt petrolünün paraları artık Halk bankasına değil, Alman bankalarına niçin akıyor, damat Beraat Albayrak nedenini kamuoyuna açıklaya  bilir mi? Şok haber, Kürdistan Tv Kanalına düştü. Nasıl bir taviz verdiniz Alman BND'ye? Ortada 48 yıllık bir anlaşma varken neden Kürt petrol paraları Almanya'ya akıyor? 1,3 katrilyon Dolarlık bir ihanet var. İzahı yok bunun! Kürt petrol parasının artık Almanya bankalarına aktığını açıklayan Irak Kürdistan bölgesel yönetimi doğal kaynaklar Bakanı Hawrami dir. Yolsuzlukla suçlanan bakan Hawram, "131 milyon dolar sadece Ağustos ayında aylık kayıp" diye bilerek ağzından kaçırdı. Barzanilerin adının da karıştığı petrol kaçakçılığı ilk defa sorgulanıyordu. 

Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi'nde Neçirvan Barzani'nin Erdoğan ailesi ile yaptığı yolsuzluğu resmen tartışılmaya başlanmış durumdaydı. Barzani'de Erdoğan'ı kara ticarete aşırı zorlaması nedeniyle suçluyordu. Erdoğan’ın bir kara para musluğu daha kesildi. Para gidince Erdoğan Kürt dostluğundan Kürt düşmanlığına geçti. Selefi terörüne desteği işin tuzu biberi, Kürtler için 
Erdoğan’dan kurtulmak için işin bahanesi oldu. Düşünsenize, bundan sonra yılda 30 milyar Dolarlık ticari hacim Alman bankalarına aktarılacaktı. Neden? Erdoğan'ın Kürt düşmanlığı Barzani'yi kızdırdı. 

Recep Tayyip Erdoğan'ın kaşıdığı Kürt fobisi ve kan politikası Kürt petrolünü kaybetmemize yol açtı. Kürdistan bağımsızlığı referandumu için de zemin oluştu. İran, petrol ve gazını Kürdistan ve Suriye üzerinden Akdeniz'e ulaştırmak istiyordu. Peşmergelere askeri eğitim vererek Alman Gladyosu irtibatını güçlendirdi. Ankara ne yapıyordu? Kürtleri düşman ilan edip, dimyata pirince giderken evindeki bulgurdan da oluyordu. Almanlar, Kürdistan'da Barzanilerin iktidarda kalmasını istiyordu. İran, IŞİD'e karşı savaşta ABD ile anlaştı, bende varım diyor, Ankara ise hızla bölgede kan kaybediyordu. Erdoğan'ın Kürt barış masasını sırf HDP'yi baraj altında bırakmak için yıkma bedeli hızla artmaya başladı. 

Her yıl Irak petrolünün tamamı; Kürt ve Arap Petrolün tamamı Türkiye’den pazarlansa, her yıl 9,9 milyar dolar gelir demekti. İkisi de şimdi kaybedildi. Erdoğan, Katar ve Almanya oyunu ile pasifize edildi. Katar’ın katkılarıyla kurulan Irak şirketi SOMO, Katar ile birlikte artık Körfez'den, daha sonra ise Kuzey Suriye enerji koridorundan dış dünyaya pazarlama yapacaktır. El Nusra, Katar'ın selefi oyuncağıydı, Irak'ın kaçak petrolünü Somo ile Bağdat üzerinden resmi satacaklar. IŞİD'in elinde 12 kuyu var. Bundan sonra ABD ve koalisyon güçleri ile bu kuyuların geri alınması için Kürtlerle beraber savaşacaklar. Almanya, Kobani olaylarından beri Kuzey Irak'ta neden Kürt Peşmergelere IŞİD'e karşı askeri eğitim veriyordu? Erdoğan'ı ve elbette ülkemizi selefi atına oynaması batırıyordu. Katar, El Nusra’yı IŞİD’ten 2015 Nisan ayında boşatmış ve ayırmıştı. Kürt gruplarla El Nusra’nın bu ittifakı 

IŞİD’e karşı mücadelede ABD’nin de işine gelecektir. Erdoğan'ın kin ve nefret politikası her yerde patlıyor ve ülkemize büyük zarar veriyordu. Kürt petrolünün Erdoğan yüzünden kaybedilmesi büyük bir skandaldır. Kürdistan yönetimi ve Erdoğan uzun süredir Kürt petrolü Irak petrolü değildir diyerek  direniyor ve Bağdat’ın petrol payını göndermiyordu. Daha önce Şii Nuri El Maliki hükümeti ile limoni ilişkiler bahane ediliyordu, ancak Maliki devrileli epey oldu. Bağdat’ın paraları ve faizleri kimin cebine girdi? 

Ve 2015’te Katar, Erdoğan'a bu kazığı göstere göstere attı! Katar, Erdoğan’ın Neçirvan Barzani ile yatıp kalktığını biliyordu, bu nedenle önce Kürt petrolüne karşı, Irak petrolü restini çekti. Katar emiri, bunun için Irak petrollerinin tamamının pazarlanacağı SOMO adlı şirketini yeni Bağdat yönetimiyle 
kurdu ve Bağdat'a tam yetki verdi. Erdoğan’ı bypass etmekle kalmadılar, Ankara’nın Kürtlerle ekonomik ilişkisine de darbe vurdular. Irak petrolünü Katarla birlikte pazarlamak isteyen Erdoğan, bu defa da Kürt petrolünden ülkemizi mahrum bırakmış oldu. Yükseltilen Kürt düşmanlığıyla Türkiye, 
kendi ayağına kurşun sıkmaya devam ediyor. Katar'dan El Nusra için Erdoğan rejimine gelen milyar dolarların, yani hoşafın yağı da kesilmiş gözüküyor. Katar, Kürtleri bölgede yeni oyuncu partneri olarak seçti. Erdoğan'ın kara para işleri İran'dan sonra Kürdistan'da da işte böyle patladı. Kürdistan'da tek gaz şirketi Dana-Crescent ile PowerTrans arasındaki kara para ilişkisi kişiselleştirildi. Erdoğan ve Beraat Albayrak’ın sahibi olduğu PowerTrans üzerinden kara para avantası ve rantı böylece bitti. Bakan Ashti Hawrami İngiltere'nin kullandığı bir isimdi. Eylül ayında uluslararası tahkim mahkemesinde görülmeye başlanacak davasında Hawrami petrol kaçakçılığı ve yolsuzluktan yargılanıyordu. Erdoğan’a açık mesaj vererek, ben yanarsam seni de yakarım demek istedi. Çünkü 
Enerji Bakanı Taner Yıldız ile anlaşma yapan Hawrami, Neçirvan'ın kirli para eliydi. Tahkim davasında 5 milyar dolar ceza alınırsa, Kürdistan’ın ekonomisi batabilir. Büyük ihtimalle Neçirvan Barzani, Hawrami'nin kellesini tahkim'e verecektir. Legal ticaret yapsanız ve devletimize düzgün vergi ödeseniz olmaz mıydı? 

PKK ve IŞİD ile gerçek mücadeleyi paralel yaftasıyla tasfiye ettiren Gladyo ekibi Erdoğan'ı kafesleyip gaza getirdiler. TSK, ipleri eline aldı ve bu yanlışa dur demeye 2 Ekim 2014’den beri başladı. PKK’yı kullananların Kobani bahanesiyle ülkemizi yakması sadece bir maskeydi. Çözümü asla istemeyen Kandil ve KCK’yı kuran Fidan ekibi son kozlarını oynamıştı. KCK’nın yüzde 25’i MİT personeli iti-
rafı AKP Milletvekili trolcülerin reisi Taha Ün’den geldi. O halde, KCK’ya operasyon yapan Emniyetçiler ve yargı mensupları neden sürgün ve emekli edildi, meslekten atıldı, veya halen hapisteler?!... 

Erdoğan’ın IŞİD ve türevi salafi cihadcılara verdiği destek ve ticareti nedeniyle dış politikamız çöktü ve diplomatlarımız son 4 yıldır kara günler yaşadılar. Dışişleri, bundan sonra IŞİD'e karşı destek bul-mak için yurtdışında göğsünü gere gere konuşabilir, PKK ile mücadele nedenimizi rahatca anlatılabilir. 
Elbette ilk karşılacakları soru terör üzerinden servet kazanan siyasilere ve bürokratların ne yapılacağıdır. Üstü örtülemeyecek kadar büyük ve açık suçlar işlediler, belgeler yabancı istihbaratların elinde dolaşıyor ve medyaya yavaş yavaş servis yapıyorlar. Türkiye, itibar ve güvenirliğini kaybetti. Cemaata suçu atmakla Erdoğan kendisini ve seçmeni aldatıyor. 

IŞİD ile mücadele edilmesi kaçınılmazdı. Yezid'i kullananlar bunu ıskaladılar veya kasten ülkemizin olumlu kredisini çizdirdiler. Türkiye yalnızlaştırıldı. Burada onurlu bir yalnızlık yoktu, rezaletler vardı. Dış düşman fobisiyle ülkemizin açık hapishanesi haline getirilmesi uzun süre yaşatılamaz dı. Yeşil Süfyanizm'in sonu ateşli ve sesli bir yıkımla geldi, geliyor. Erdoğan'ın arkasına saklanan azınlık dar-
beci gruba, bence sessiz bir karşı darbe yapılmıştır. 

Genelkurmay, 2 Ekim 2014'den beri PKK ile Ocak 2015'den beri IŞİD ile mücadele ediyor. Erdoğan'ı destekleyen Gladyocu Karanlık MİT ve TSK ekibi kaybettiler. 3. Grup dediğim çoğunluk kesimin kazanması ülkemizde asıl ulusal güvenlik sorunlarını çözecek, çakma düşman cemaat algısı sona erecek 
ve normalleşme süreci başlayacaktır. TSK ve MİT içinde, gerçek ulusal güvenlik sorunları nedeniyle PKK ve IŞİD'le mücadele eden grupla, bunları yöneten ve destekleyen grubun savaşını izliyoruz. Çok şükür ki, IŞİD'i PKK'ya karşı kullanma politikasının Kürtlerde kin ve nefreti artırıp Büyük Kürdistan'ı kurma projesi olduğu anlaşıldı! TSK, ulusal güvenlik gerekçesiyle ülkemizin adını kirletenleri tasfiye sürecini başlattı, Aralık ayına kadar bu sürecin etkileri ülkemize net yansıyacaktır. 

2009'da Fidan'ı MİT başına getiren İsrail yanlısı, İslam düşmanı Neocon siyonist, Gladyo MİT ve TSK ekibi, IŞİD ile PKK savaşı kurguladılar. Kürt barışı ile Oslo'dan beri PKK'yı güçlendiren ve Dolmabahçe travmasına yol açıp HDP'yi de güçlendiren Yalçın Akdoğan ve Beşir Atalay da siyasi birer mevta olmuşlardır. 2009'dan beri Fidan ile paralel diye devletten tasfiye edilen emniyet ve yargı mensupları, PKK ve IŞİD tezgahına karşı çıkanlardır. Fidan'ın karanlık konsorsiyumu ile birikte Erdoğan, AKP ve Türkiye kaybetti. IŞİD ve PKK'yı temizleyecek gerçek devlet adamları mağdur edildiler! IŞİD'e yönelik henüz yabancı medyaya yansıyan ve yazdığım bilinen adreslere operasyon yapıldı, Fidan'ın IŞİD hücreleri yerinde duruyor! Bu sorunu meydana getiren Erdoğan, Fidan, Ala, Atalay, Akdoğan ve Kasırga ile yola devam edilemeyeceği açıktır. 

Cemaat’ın Kürtlerin güvenini kazanması Erdoğan tarafından kıskanıldı ve bugünlere 2009’dan beri gelindi. Geçmişte de Kürtlerin İslami potansiyelinin ortaya çıkmasının önü çakma İslami yapılarla kesilmişti. Türk ve Kürt Hizbullah’ını hatırlayınız. Nurcu demeye dilimin varmadığı 120 kişilik 
Tahşiyeciler grubu MİT'in bu tür istihbarat çalışmasının ürünüdür. Kumpas çöktü ama Hidayet Karaca halen içerde tutsak oarak tutuluyor. IŞİD içinde savaşan dindar Kürtlerde bulunuyor. İslam milliyeti ve kültür, Türk ve Kürtleri birbirine bağlayan kardeşlik bağıdır. Gülen grubunun samimi yaptığı Doğu hizmeti iyi anlaşılacaktır. Hiç bir devlet, istihbarat teşkilatı, örgüt ve cemaat, sosyolojik realiteleri gözardı ederek savaşamaz. Sosyoloji uzmanlarına, güvenlik ve terör uzmanı akademisyen ve aydınlara sözü bırakınız. 

Belirsiz Oslo sürecinde, PKK elebaşı Abdulah Öcalan’a verilen sözler tıkır tıkır işliyordu. PKK kurduğu mahkemelerde davalara hükmediyordu. Bölgedeki valiler PKK nın isteklerini harfiyen yerine getiriyordu. PKK her il ve ilçeye atadığı sorumlularla paralel vali kaymakam oluşturdu. 2013'de Erdoğan'ın başbakanlık genelgesiyle Güneydoğu’da arama listesindeki teröristleri şehrin ortasında dahi 
yakalamak yasaklanmıştı! 

Erdoğan'ın PKK'yı Kürt sorunu çözümünde tek muhatap haline getirmesi AKP'den dindar Kürtleri kaçırdı, HDP'nin umut haline geldiğini göremedi. Diktatör ve otoriyer Erdoğan imajının karşısına geöen HDP Eşbaşkanı Selahaddin Demirtaş, solcular, Aleviler, liberaller, beyaz Türkler ve dindar Kürtlerden yüzde 5 fazladan emanet oy topladı. Oysa Kürtlerin çoğunluğu PKK'nın modası geçmiş 
Marksist-Leninist ideolojisini ve aşırı milliyetçiliğini benimsemiyor. Liberal demokrasi istiyor. PKK'yı barış güvercini gibi görenler bu terör örgütünün binlerce Kürt'ün ölümünden de mesul olduğunu unuttu. IŞİD'i kullanma AKP'yi batırdı. Elbette PKK, Kürtlerin temsilcisi değildir, Kürtler de PKK demek değildir. PKK uzantısı PYD, IŞİD ile savaşıyor diye PKK'nın terörleri hoş görülemez. TSK 
IŞİD terörünü yok etmek için PKK ile işbirliği yapamaz, PKK'yı yok eder diye IŞİDcilere gizli destekte olamaz. Kamuoyu olanları pek anlamıyor, ancak TSK, Ocak 2015’den beri çok ciddi olarak IŞİD ile mücadele halinde. Erdoğan'ın yol açtığı pislikleri temizliyor. 

Erdoğan ve ekibi irtica yerine paraleli icat etti ve her türlü hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet, talan, vatana ihaneti, örtmeye çalışıyorlardı. Erdoğan'ın yeşil 28 Şubat'ında zulüm 10 kat daha fazla zalimlikte askeri vesayeti çoktan geçti! Toplumsal barış ve birliği paralel komedisi ile parçaladı, kin ve nefret ile 
toplumu polarize edip herkesi birbirine düşman yaptı. MİT'in cemaatleri tehditle bazılarını da vaatlerle Gülen Cemaati'nin karşısında birleştirme gayreti de çökmüştür. Yaşanan kırılma çok büyüktür. El Kaida ile ülkemin teröriste destekte beraber anılması kanıma dokunuyor. Erdoğan, siyasi istikbali için İslam düşmanlarına utanmadan istediği tüm malzemeyi verdi. Erdoğan'ın en büyük korkusu tarikat ve cemaatlerin kendi aleyhine dönmesiydi. Risaleyi Nur cemaatlerinde homurdanma hızlandı, arkası gelecektir. 

Türkiye'nin mahkemelerinde savunma yapmak küfürdür diyen IŞİD destekçisi Halis Bayancuk ile MİT cemaata iftara atsın diye özel görüşmüştü. Bayuncuk'un IŞİD operasyonunda tutuklanması ile karanlık MİT'in bir projesi daha çökmüş oldu. 

PKK, Erdoğan sayesinde koparabildiği kadar taviz kopartıp global güçlerle Büyük Kürdistan pazarlığı yapıyordu, TSK bu gidişata dur demiştir. Gülen Hocaefendi ve Hizmet cemaatı günah keçisi yapıldı. İftiralarla yaptıkları tüm çirkinlikleri örtbast için büyük bir şal görevi görüyordu. Deniz artık bitti, kirli yolun sonuna gelindi. Erdoğan, İslam’ın elmas hakikatları politikaya alet edilirse nasıl doğru yoldan 
saptırılacağını her gün ispatlıyor; TSK dine, kültüre ve örfe yapılan bunca saygısızlıkları da görüyordur! TSK, PKK ve IŞİD ile ciddi mücadele etmemeyi ulusal güvenlik sorunu olarak gördü ve gerekeni Erdoğan'a rağmen yapıyor. 


4 CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR,

***