Kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Kıbrıs etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Şubat 2021 Pazar

Beşparmak Dağları'ndaki Bayrağımız

Beşparmak Dağları'ndaki Bayrağımız







Prof. Dr. Ata ATUN 
(İnş. Müh.), Doç. Dr. (Ulus. İliş.) 
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı


  Beşparmak Dağları'nın güney yüzünde yer alan dev boyutlardaki bayrağımız Kıbrıs adasının kuzeyinde yer alan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyetini 
ve Kıbrıslı Türklerin egemenliğini sembolize ediyor. Mutlu Barış Harekatı sonrasında Türk Barış Kuvvetleri Komando Taburu tarafından yapılan dev 
KKTC bayrağının Beş Parmak Dağları üzerine çizilmesine ilişkin resmi hükümet kararı, 7 Mart 1984 tarihinde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Meclisi 
tarafından onaylanmıştı. Dünya rekorlar kitabına da girmiş olan bayrağımızın boyutları 500 metreye 280 metre olup yüzölçümü 101 bin metrekare. 
Bilindiği üzere Rum liderler ve Kıbrıslı Türklere yıllarca soykırım uygulamış olan Kıbrıslı Rumlar, bir türlü adanın kuzeyindeki Türk varlığını kabul 
edemediğinden olsa gerek bayrak onları deli ediyor. Glafkos Klerides, Dimitris Hristofyas, Nikos Anastasiadis ve de aramızdaki “Rum Seviciler” 
Beşparmak Dağları'ndaki bayrağımızın kaldırılmasını defalarca talep etmişler, üyesi oldukları Avrupa Birliğine, ABD’ye, BM’ye ve Kıbrıs sorunu ile ilgili, 
ilgisiz tüm devlet başkanlarına bu bayrağın kaldırılması için bıkmadan usanmadan yazılar göndermişler, protestolar ve sözlü talepler iletmişlerdi.

Sonucu, asırlardır Avrupalı devletler ve Batı dünyası tarafından alabildiğine şımartılmış olan Rumlar için büyük bir düş kırıklığı oldu. Hiçbir devlet ve 
kuruluş bu saçma talep ile ilgilenmedi, Beşparmak Dağları'nda yer alan dev KKTC Bayrağının kaldırılması için KKTC Cumhurbaşkanlarına veya hükümetine 
bırakın talimat vermeyi, ricada bile bulunmadılar. 

Geçen haftalarda (bayrağın boyanması sırasında) Rumların sergilediği olay da bir başka komedi. Bayrağı boyamak için KKTC piyasasından satın alınan 
boyaları imal eden şirketin Genel Merkezine ulaşarak boya satışını -sözde Kıbrıs Cumhuriyeti adına- durdurmalarını resmen talep etmeleri de, 
Rum siyasetinin, Megalo İdea yolunda sergilediği “Ya tutarsa” hedefli bir başka girişimdi. Neyse ki boya firması bu saçmalığı dikkate almadı, 
“kimin nereyi boyayacağı bizi ilgilendirmez. Siz isterseniz size de boya veririz” diyerek başından savuşturdu. 

Boya işi de tutmayınca başka bir plan hazırlamak gerekti. Fazla düşünmeden buldular. 

 “KKTC bayrağı altında Kıbrıs Rum kayıplarının kemiklerinin olduğu” fikri Helen kafasına göre fena sayılmazdı. 

Maksat Beşparmaklar’daki KKTC bayrağı altında Kıbrıs Rum kayıplarının kemiklerinin olduğu iddiasını ortaya atmak, konuyu tırmandırmak, 
BM, AB, ABD’ye ve benzeri ilgili, ilgisiz yerlere bıkmadan, usanmadan şikayet etmek ve bayrağın altında Rum kayıplar olduğuna inandırmaktı. 
Sonra da kazı yapma bahanesi ile bayrağımızın olduğu yeri dozerlerle darmadağın edecekler, siyaseten kaldırtmayı başaramadıkları bayrağımızı 
olabildiğince uzun bir süre ortadan kaldıracaklardı. Tabi kazı en az 8-10 yıl sürecekti!

Bunlar artık çok bayatlamış politik oyunlar. Genetik olarak hiçbir bağları olmadığı halde kendilerini Bizanslıların torunları sanan Rumlar, 
Bizanslıların neredeyse iki bin yıldır kıvırdıkları her tür düzenbazlığı devam ettirme azmindeler.

Beşparmak dağlarında yer alan bayrağımızın olduğu bölgede Mutlu Barış Harekatında çatışma olmadığını, Barış Harekatının gerçekleştiği 1974 
yılında dağın o bölgesine giden herhangi bir yolun bile olmadığını ben dahil, o dönemde yaşamış her Kıbrıslı Türk ve Rum biliyor. 

Sormak lazım; 

Savaşta ölenleri ateş ve bombardıman altında açık hedef oluşturarak yolu olmayan sarp bir yere yol açıp, hatta dağa tırmanıp niye gömsünler? 
Bu saçma fikri ortaya atanların savaş görmediği, savaşı birebir yaşamadığı açık ancak yalan söylemek, yalan iddialarda bulunmak Rumların 
genlerinden gelen bir özellik olduğundan hiç yüzleri kızarmadan böylesi saçma bir iddia bulunmaktan hiç çekinmiyorlar.

Aslında esas sorunları; Lefkoşa’nın Rum kesiminde milli günlerde askeri geçit töreni yapılırken, ileri doğru bakan Rum askerlerinin, 
Beşparmak dağlarındaki KKTC Bayrağına bakarak, komutanlarına ve üst rütbeli Rum siyasilere selam vermek zorunda kalmaları. 
Sanırım bir türlü kabullenemedikleri de bu.  

Prof. Dr. (İnş Müh), Doç. Dr. (UA. İliş.) Ata ATUN
Akademisyen, Kıbrıs İlim Üniversitesi
KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı


 
kotanlartr@googlegroups.com
Daha fazla seçenek için,
http://groups.google.com.tr/group/kotanlartr?hl=tr?hl=tr adresinde bu grubu ziyaret edin
Not:Grupta gönderilen, alınan ya da grup içi yazılardan, iletilerden ve her türlü sunumlardan yazarları ve iletileri gönderenler sorumludur. 
Grup sahipleri ve yöneticiler kesinlikle sorumlu tutulamaz.
Saygılarımızla
kotanlartr@googlegroups.com
Bu iletiyi Google Grupları'ndaki "kotanlartr" grubuna abone olduğunuz için aldınız.
Bu grubun aboneliğinden çıkmak ve bu gruptan artık e-posta almamak için kotanlartr+unsubscribe@googlegroups.com adresine e-posta gönderin.
Bu tartışmayı web'de görüntülemek için 
https://groups.google.com/d/msgid/kotanlartr/CAF-DoYH5xtDJzq_Y7DrgsjdWpAj4PVaagKyo-bW%2BSz8p%3DYkkyg%40mail.gmail.com 
adresini ziyaret edin.

***

26 Aralık 2020 Cumartesi

Doğu Akdeniz’de ve Arap-İslâm Coğrafyasında “İsrail Hegemonyası” BÖLÜM 2

Doğu Akdeniz’de ve Arap-İslâm  Coğrafyasında “İsrail Hegemonyası”  BÖLÜM 2 




Ahmet DAĞ 

    Osmanlı Devleti’nin sona erişinden istifade ederek yeni kazanımlar elde eden Yunanistan’a İkinci Dünya Savaşı sonrası yapay bir biçimde “çalıntı” usûlle kurulan İsrail ve Kuzey Kıbrıs Rum Kesimi gibi devletler eklenerek Türkiye’nin kuşatılması hareketi ve süreci devam ettirilmiştir. Bu iki yapay devlet  de Osmanlı mirasının üzerine inşa edilmiştir.
ABD ile Rusya arasındaki kutuplaşmanın kurbanı olan Libya ve Suriye meselesi ve iki ülke -Suriye ve Libya- üzerinden sürdürülmeye çalışılan yeni kuşatma teşebbüsü Doğu Akdeniz’i Türkiye için çok önemli bir stratejik mesele hâline getirmiştir.

Mesele yalnızca Oruç Reis’in petrol arama çabası değil, Türkiye’nin Akdeniz’deki sınırlarına hâkim olma ve gemilerini yüzdürebilme gücünü ortaya koyma çabasıdır. Mısır’da devlet başkanı Muhammed Mursi’nin İsrail-ABD-Avrupa (yanında uşak Körfez Ülkeleri -Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan, Bahreyn vs.) eksenli bir darbe ile devrilmesinden sonra Sisi’nin Mısır devlet başkanı olması bölgede ve Akdeniz’de İsrail’in elini güçlendirirken Türkiye’nin elinin zayıflamasına yol açmıştır. Her ne kadar Fransa, sürece dâhil olarak İsrail ve Yunanistan’ın yanında Türkiye’yi zayıflatmak amacında olsa da Türkiye’nin Libya’daki durumu önceden sezip pozisyon alması ve bu ülkede askeri ve siyasî konum elde etmesi bu ülkelerin maksatlarını gerçekleştirmesine engel olmuştur.

    Rusya’nın, Türk-Stream boru hattı üzerinden Türkiye’ye bir doğalgaz bağlantısı açarak Avrupa’ya girmesi ABD-Avrupa yönetimlerinde endişeye yol açmıştır. Yine Türkiye’nin Libya’nın uluslararası meşruluğa sahip olan Sarrac yönetimiyle yapmış olduğu antlaşma, başta İsrail olmak üzere Mısır, Yunanistan, Güney Kıbrıs yönetiminde ve Fransa’da rahatsızlıklara neden oldu. İsrail, Türkiye-Libya antlaşmasından rahatsız olup Yunanistan, Kıbrıs ve Mısır’ın dahil olduğu ittifaka katılma konusunda çekimser kalmıştır. Filistin Devleti’ni yok etmek isteyen İsrail, aynı zamanda
Türkiye’ye karşı Yunanistan ve Kıbrıs’la birlikte hareket edip Akdeniz’de Türkiye’ye üstünlük sağlamak istemektedir. Yunanistan, İsrail’den hem askeri teknoloji satın almış hem de İsrail ile ortak askeri tatbikat yapmıştır. Libya’da Türk politikası karşıtlığı içerisinde bulunan Hafter’i destekleyen Fransa ve Mısır’ın da bu ittifakın içerisinde bulunmasını doğurmuştur.

ABD içinde olan güç mücadelesinde (İsrail-İngiltere) İngiltere’ye karşı 1960 yılından sonra üstünlük sağlayan İsrail, 2013 yılında Mısır’da askeri darbeyi meydana getirerek bölgede hâkim unsur hâline gelmiştir. Son 2-3 yıllık süreç içerisinde Körfez ülkeleri üzerinde de üstünlük sağlamıştır.

Yine İsrail ile Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn vb. Körfez ülkelerinin stratejik birliktelikleri; İran’ın bölgesel isteklerine karşın geliştirilen düşmanlık ve Obama’nın uyguladığı Arap Baharı politikaları neticesinde oluşmuştur.
   Hususiyetle bölgenin iki mihver ülkesi olan Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin iki veliaht prensi Muhammed bin Selman ve Muhammed
bin Zayed el-Nahayan’ın, İsrail ile kurdukları “sıkı dostluk” bölgenin geleceğinde İsrail’in hakimiyetine vize demektir! Bu dostluğu teşvik eden en önemli unsur; İran ve Suudi Arabistan’ın öncülük ettiği Şii-Sünni çekişmesi ve düşmanlığıdır.
Bu suni gerilim, IŞİD ve Haşdi Şa’bi gibi şiddete dayalı terörist grupları doğurmuştur.

Ekini bozmakla mahir olan semitistler İslâmî hareketleri ya yok ederek ya da marjinalleştirerek sorunlu hâle getirmektedirler. Mısır Akdeniz’de bir enerji gücü hâline gelerek Suud ve Körfez ülkelerinin tahakkümünden kurtulmak yerine daha çok kendine verilen vazifeyi yerine getirme amacındadır. Çünkü Mısır’ın siyasi ve iktisadi yönetiminde etkin olan kendi iradesi değil Körfez ülkeleridir. Zira Sisi’yi iktidara getiren güçle onu iktidarda tutan güç aynı güçtür. Tarihte örneğine daha önce çok da rastlanmayan bir ittifak meydana gelmiştir. İsrail ile ilişkilerini yoğunlaştıran Yunanistan ve Güney Kıbrıs devletlerinin hem Mısır hem de Körfez ülkeleri ile ilişkilerinin yoğunlaşması Grek-Yahudi-Arap üçgeninde ilginç bir
ittifakı doğurmuştur. Bu ittifakı doğuran iktisadi, toplumsal, kültürel ve tarihsel etkiler yanında teolojik nedenleri de iyi anlamak gerekir.

Düzensizlikten / kaos hoşlanmayı tarihsel olarak kültürel kodlarında bulunduran İsrail Yemen, Libya, Suriye, Sudan ve Irak’taki düzensizlikten faydalanarak ya yeni çatışmaları ya da yeni ittifakları doğurmak için sürekli bölgeye müdahale etmektedir. Körfez ülkeleri, Trump yönetiminin desteğini arkasına alan İsrail’in Kudüs’ü başkent ilan etmesine karşı ciddi itirazda bulunmadıkları gibi Birleşik Arap Emirlikleri hem İsrail’in işgaline hem de bu teşebbüsüne onay vermiştir. Birleşik Arap Emirlikleri İsrail li siyasetçiler ve medya tarafından “övgülerle” etki altına alınarak bölgede koç başı olarak kullanılmaktadır. Nitekim Kudüs Strateji ve Güvenlik Enstitüsü yardımcısı Eran Lerman, Israel Hayom adlı gazetede “BAE Antlaşması Daha Büyük Bir Oyunun Parçası” başlıklı yazısında, İsrail’i Doğu Akdeniz’in anahtar oyuncusu olarak nitelemiştir. Birleşik Arap Emirlikleri
ile yapılan antlaşmanın daha büyük bir oyunun parçası olduğunu yazan Lerman, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki jeopolitik ilişkileri anlamak için Samarya ve Yahudilikde olan İsrail güvenliğiyle ve İran tehdidiyle doğru anlaşılabileceğini ifade ediyor.
Yalnızca İsrail’i anlamak için değil İsrail ile sıkı bir ilişki kurmaya çok istekli olan Körfez ülkelerinin tarihsel ve dinî kökenlerini iyi anlamak gerekir. Bir yıl önce Umran dergisinde yayımlanan “Körfez Ülkelerı̇ ve İsraı̇l Arasındakı̇ Derin İlişkiler” adlı yazımda, “Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin mevcut politikalarını 20. yüzyıl başındaki yeni düzenle ilişkilendirmek yeterli değildir.

Medine dışına sürgün edilenlere dair tarihi vakıayı göz önünde de bulundurarak dinî, etnik ve antropolojik araştırmalar ve incelemeler yapılması gerekir, diye düşünüyorum.” diye bitirmiştim. Bu çalışmaların yapılmasının hâlâ elzem olduğunu düşünmekteyim. Bu meselenin İslâm ve dinler tarihçiliğinin konusu olduğunun farkındayım.
    Bu bölgeye sürülen ve sonrasında Osmanlı’ya karşı kışkırtılan bu kabilelerin Hz. Peygamber döneminde sürülen Yahudi kabilelerden olma olasılığı araştırılması gereken bir durumdur. Bu bağlamda Riyad’ın “Diriye” bölgesi ve onun uzantısı olan Bahreyn ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin tarihsel ve dinî kökenlerinin araştırılmaya değer olduğunu düşünüyorum. Nitekim gazete haberlerine göre Birleşik Arap Emirlikleri’nden aktivist Mazraui, Suudi Arabistan’ın Hayber’den çıkarılan Yahudiler için İsrail’e tazminat ödemesi ve vatandaşlık vermesi gerektiğini söylemiştir.

Velhasıl yönetimleri belirleyerek halkları mahkûm eden ve onların karakterleri üzerinde dönüşüm gerçekleştiren Batılı hegemonya aynı zamanda İslâm coğrafyasının halklarını ve yönetimlerini diğer İslâm ülkelerine düşman kılmaktadır.

Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin başını çektiği kamp kadim Osmanlı düşmanlığını besleyerek Türkiye düşmanlığını körüklemektedir.

İslâm coğrafyasının bir araya gelmemesi için tarihsel, kültürel, mezhebi ve siyasî farklılıklar kışkırtılmaktadır. 

Batılı dünya küreselleşmesini yoğunlaştırırken tarihsel hasmı olarak gördüğü İslâm dünyasının daha da parçalanmasını sağlama amacındadır. Doğu Akdeniz’in güvenliğinin sağlanması konusunda mücadeleye devem edilmeli.

Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti, hem Kuzey Afrika/ Mağrib ülkelerinin kadim tarihsel ve kültürel bağlarını dikkate alarak hem de bu bölgenin bir dönem Endülüs gibi bir medeniyete ev sahipliği yapma tecrübesini göz önünde bulundurarak Akdeniz’in uzak kısımlarında da etkin olmayı sağlayabilir.

Kaynakça

John N. Mearshiner ve Stephen, İsrail Lobisi ve Amerikan Dış Politikası, çev. Hasan Kösebalaban, Küre Yayınları, İstanbul, 2009, s. 610.
Eran Lerman, UAE treaty part of a much biggergame, 

Umran • Ekim 2020

***

25 Aralık 2020 Cuma

Yunanistan Dayak istiyor..

Yunanistan Dayak istiyor.. 



Prof.Dr.Sait Yılmaz 

13 Haziran 2020 
 Türkiye ve Yunanistan’ın, birbirlerini algılamasında tarihin payı oldukça önemlidir. 

Yunanistan bağımsızlığını, Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kazanmıştır. Yunanistan için, bu bağımsızlık, dış güçlerin desteğiyle de olsa, 500 küsur yıllık boyunduruk altında yaşamanın bir sonucu olarak, “büyük efendiye” karşı verilmiş ve kazanılmış bir savaştır. Yunanlılar için bağımsızlık savaşı olarak nitelendirilen bu hareket, Türkiye açısından, bir başkaldırı, bir isyandır. Osmanlı toprak bütünlüğünü bölen bir girişimdir. Bugün ise bölgenin (Akdeniz, Ege ve Balkanlar) kaynaklarının kimin tarafından etkin olarak kullanılacağı, yani bir potansiyel 
rakip olma durumu da söz konusudur. Bu çerçevede, iki ülke arasındaki ilişkiler, adeta sıfır toplamlı (Zero Sum) yani, bir tarafın karı, diğer tarafın tam kaybı anlayışı ile yürümektedir. 

Türkiye ile Yunanistan arasında bölgesel rekabetin ötesinde birikmiş ve sürekli artan egemenlik sorunları bulunmaktadır ve bunlar karşılıklı büyük tavizler verilmezse ancak bir savaş ile çözülebilir. 

 Yunanistan; 

 - Ege Denizi’ni Yunan Gölü haline getirmek istemektedir. Ege’deki adaların 
karasuları, kıta sahanlığı ve hava sahası mesafelerini tek taraflı olarak aldığı kararlar ile genişleterek, egemenlik alanını Türkiye aleyhine artırmak istemektedir. Ege ve Girit bölgesinde herhangi bir anlaşma ile kendilerine verilmemiş yaklaşık 120 adaya son 10 yıldır yerleşmeye çalışmaktadır. Doğu Ege Adaları’nı uluslararası anlaşmalara aykırı olarak silahlandırmıştır. 

 - Kıbrıs adasını Yunanistan’a bağlamak (Enosis) istemektedir. Doğu Akdeniz’de 
Türkiye’yi güneyden kuşatmak ve bölgedeki enerji kaynaklarına Türkiye aleyhine sahip olmak için diğer ülkeler ile anlaşmalar yapmaktadır. Ege’den sonra Doğu Akdeniz’i de Yunan Gölü haline getirme gayretlerine karşı yeni bir Casus Belli (savaş nedeni) ilan edilebilir. 

 - İstanbul’da Ekümeniklik adı altında yeni bir Vatikan kurmak isterken, son on yıldır Türkiye’deki Rum vakıfları önemli tavizler kopardılar ama Batı Trakya’daki Türklerin durumunda hiçbir iyileşme olmadı. Küçük Asya dediği Batı Anadolu’yu ele geçirme ve Karadeniz’de Rum Pontus devleti kurma hayalinden vazgeçmeyen Yunanistan; Türkiye aleyhine başka ülkelerle savunma işbirliği anlaşmaları yapmakta, terörü desteklemektedir. 

NATO ve AB içindeki konumunu Türkiye aleyhine kullanmaktadır. 
Bunlar kadar önemli bir husus, Türkiye’nin son 20 yıldır özellikle Ege Denizi’ndeki 
gelişmeler konusunda sessiz kalmasına, Türkiye’de ki Rumlara sürekli taviz verilirken Batı Trakya Türkleri için karşılık alınmamasına bir anlam veremiyoruz; 

- Yunanistan, kendisine anlaşmalarla verilmemiş adalar yanında Türkiye’ye ait bazı adaları da sahiplendi. 
- Ege’de 12 mili ilan etmese de fiilen uyguluyor. 
- Kuzey Ege adalarının sadece kullanımı kendisine verildiği halde Taşoz Adası 
etrafında (bize ait olması gereken bölgede) petrol çıkarıyor. 
- Doğu Ege Adaları ve Oniki Adaların silahlandırılması devam ediyor. 
- Rum Vakıfları tekrar eski gelir kaynaklarına kavuştu ve şimdi Rum varlığını 
Türkiye’de canlandırmak, Üç İstanbul için canla başla çalışıyorlar. 

Bunlar birer taviz midir? Taviz ise neyin karşılığıdır, bilmek istiyoruz. 

İki ülke sorunlarının çözümsüzlüğü ve gittikçe daha da karmaşık hale gelmesinde, hem Türkiye hem de Yunanistan açısından, diğer tarafın görüşlerini yanlış veya eksik algılama, çözümsüzlüğün derinleşmesinde önemli bir paya sahiptir. Özellikle Yunanlı politikacılar, iki ülke arasındaki uyuşmazlığı kendi iç politika amaçlarının gerçekleşmesinde bir araç olarak görme eğilimindedirler. Ayrıca, bu çözümsüzlüğü artıran bir başka etken olarak taraflar arasındaki iletişim eksikliğinin olumsuz etkilerinden de söz edilebilir. 

Yunanistan’ın Türkiye’ye bakışı.. 

 Yunanistan’ın, Türkiye’ye bakışını şekillendiren tarihsel birkaç dönüm noktasından bahsetmek mümkündür. İlk olarak, Yunan halkı, çok uzun bir süre, Bizans’ın sonunu getiren Osmanlı İmparatorluğu egemenliği altında yaşamıştır. Yunanlılar, Osmanlı egemenliğini, tarihlerinde kara bir sayfa olarak algılamakta ve barış içinde birlikte yaşandığı düşüncesini asla kabul etmemektedirler. 

 İkinci nokta, Yunanistan’ın, bugüne kadar Türklere karşı hiçbir savaşı tek başına 
kazanamamış olmasıdır1. Yunanistan’ın bağımsızlığı ve kuruluşu büyük güçlerin desteğiyle gerçekleşmiştir. 1897’de Teselya Savaşı’nı kaybetmiş, 1922 yılında Anadolu’da yenilmişlerdir 2. Tarihten gelen, “büyük efendiye” sürekli yenilgi psikolojisi, Yunan halkının bilinç altına yerleşmiş ve son 50 yılda yaşanan krizlerde, talep edilen sonuç elde edilemeyince, “Türkiye’ye karşı yine yenildik”, “Türkler kazandı” gibi söylemlerle hep kendini göstermiştir. 

 Üçüncü unsur, Yunanlıların tabiriyle “Küçük Asya Felaketi”dir. Kurtuluş Savaşı ’nda, Yunan ordusunun yenilmesi ve Anadolu’da yasayan pek çok Rum’un Yunanistan’a kaçmak zorunda kalması, Yunan halkında “Türkler tarafından yurdumuzdan kovulduk” söyleminin yer etmesine sebep olmuştur 3. Ayrıca, bu mağlubiyet, Yunanistan açısından, uluslararası alanda da ciddi bir prestij kaybı sayılmıştır4. Bu da, Türkiye’ye karşı zaten mevcut olan düşmanca görüşleri bir kat daha arttırmıştır. 
 Dördüncü noktanın, “1974 Kıbrıs Barış Harekâtı” olduğunu söylemek mümkündür. 
Yunanistan, 1974 yılında Kıbrıs’ı kaybettiğini düşünmektedir. Çünkü Kıbrıs’ı daima kendi adası olarak algılamış, bu savında Kıbrıslı Rumlardan da destek bulmuştur. 1974 yılı, Kıbrıs temelinde, Yunanistan’a Türkiye karşısında bir yenilgi daha getirmiştir. Öte yandan, Barış Harekâtı, Yunanlılarda, Türkiye’nin Kıbrıs’ta olduğu gibi ilerleyen dönemde başka topraklar da alabileceği düşüncesini uyandırmıştır. Bu çerçevede Atina, Ege Adaları’nın silahtan arınmış statüsünü bozmuş ve uluslararası alanda “Türk tehdidi”, “Ankara’nın yayılmacı emelleri” ve “Türkiye’nin toprak talebi olduğu 5” yönündeki söylemine sarılmıştır. 

Yunanistan açısından, negatif yargının ana teorisi konumunda olan “Megali İdea 
(Büyük Ülkü)” temelde, “İstanbul, Yunanistan’ın ikinci başkentidir” söylemini taşıyan ideoloji, olarak Yunanistan’da hala destekçi bulmaktadır. 

Yunanistan, Ege, Adriyatik, Akdeniz ve Balkanlar’daki konumu açısından önemli bir ekonomik coğrafyada bulunmaktadır. Bu bağlamda ele alındığında, Adriyatik hariç, deniz bölgelerindeki en güçlü rakibi şüphesiz Türkiye’dir. Türkiye’nin, bağımsızlığını ilan etmesiyle Batı’nın siyasi, ekonomik ve sosyal modelini benimsemesi, Yunanistan’ın, I. Dünya Savaşı sonrasında kurulan yeni ekonomik ve siyasi sistemde “alternatifsiz” olma özelliğini kaybetmesini sağlamıştır. 
Bu çerçevede Yunanistan, kendisinden daha büyük bir coğrafyaya ve ekonomik potansiyele sahip Türkiye’nin varlığıyla bölgedeki kaynakları sınırsız  kullanamayacağını anlamış ve bunu engellemenin yollarını aramıştır. 
İşte Türk tehdidi, bu engelleme çabaları temelinde kendini göstermektedir. Bölgedeki pay savaşlarında “aslan payını” alamayarak bölüşmek durumunda kalınması, Atina’yı son derece rahatsız etmektedir. Bu çerçevede, Doğu’dan gelen tehdit söylemi, bölgedeki dengelerin değişmesini pek arzulamayan Batı ülkelerinin, dikkatini buraya yöneltme amacından başka bir şey değildir 6. 

 Askeri Dengeler.. 

 Türkiye, coğrafi büyüklüğü, nüfusu ve askeri gücü çerçevesinde Yunanistan’dan 
tedirginlik duymamakta ve enerjisini bu yöne kanalize etmemektedir7. Özetle, Türkiye’nin Yunanistan’dan daha önemli sorunları vardır. Yunanistan, Türkiye’de sürekli konuşulan bir gündem maddesi olamamıştır. Yunanistan, Türk dış politikası için önemlidir ama odağında değildir. Bununla birlikte, Yunanistan’ın, AB üyeliği çerçevesinde ve vetolar nedeniyle son 20 yılda Türkiye’de daha çok gündeme geldiği kesindir. Sonuç olarak Türkiye, Yunanistan’ı bir tehdit olarak görmese de bir sorun olarak algılamaktadır8. 

 İki ülke Ege’de kıta sahanlığının paylaşımı ve egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş adacıklar konusunda iki kez sıcak savaşın eşiğine gelmiştir. İki durumda da Yunanistan’ın Ege’deki hak iddialarına yönelik tek taraflı eylemlerine Türkiye’nin itirazı ve misilleme girişimleri sonucunda gerginlik tırmanmış, üçüncü tarafların araya girmesiyle ikili diyalog tekrar tesis edilebilmiştir. 

 Soğuk Savaş sonrası döneminin ihtiyaçları çerçevesinde yeniden yapılandırılan 
Yunanistan Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz ve Hava olmak üzere toplam üç kuvvetten oluşmaktadır. Kara Kuvvetleri, bir ordu, dört kolordu, Adalar Yüksek Askeri Komutanlığı (ASDEN) ve Atina Askeri Komutanlığı’ndan (ASDİS) müteşekkildir. Son yıllarda yapılan yeniden yapılanma ile birlikte Tümenler mevcut yapıda tutulmakla birlikte, mekanize tugay yapıları ana kuvvet unsuru haline geldi. 
 Yunan askeri birlikleri her an Türkiye ile savaşılabilir düşüncesiyle 
konuşlandırılmıştır 9. Yaşadığı büyük ekonomik krize rağmen silahlanmaktan, Türkiye aleyhine provokasyon ve tehditten vazgeçmemektedir. 

Yunanlı yazar Aleksis Heraklides, savaş jeopolitiği çerçevesinde Türkiye’deki nüfus artışının ve ekonomik gelişmelerin bu ülkeyi yayılmacı olmaya zorlayacağından Yunanistan’ın önlem olarak ilk vuruşu yapmasının şart olduğunu düşündüğünü belirtmektedir 10. 

Yunanistan askeri stratejisinin “savunmada yeterlilik (defensive sufficiency)”, “esnek mukabele (flexible response)” ve “Yunan-Kıbrıs ortak savunma alanını etkin bir şekilde kapsama kabiliyeti” olarak üç ana unsur etrafında tanımlanmaktadır 11. 

Türk Silahlı Kuvvetleri; Kara, Deniz ve Hava olmak üzere üç kuvvetten oluşmaktadır. 

TSK, 514.850 asker sayısı ile Avrupa’nın en büyük ve dünyanın sekizinci büyük ordusu durumundadır. Türk Kara Kuvvetleri Komutanlığı’na bağlı dört ordu, 10 kolordu, altı tümen ve 50 tugay bulunmaktadır. Asker, tümen ve tugay sayıları ile bunların kullandıkları savaş teçhizatları göz önüne alındığında konvansiyonel silah kuvvetleri açısından Türkiye’nin Yunanistan karsısında açık bir farkla üstün olduğu söylenebilir. Bu üstünlük de Yunanistan’da tedirginlik ve endişeyle karşılanan diğer bir hususu oluşturmaktadır. 

 Sonuç; Savaş ihtimali.. 

Olası bir Türk - Yunan savaşı sırasında savaşın niteliğinin genel olarak hızlı ve kara savaşından daha fazla, kesin sonuç almaya yönelik, hava kuvvetlerinin ağırlıklı olarak kullanılacağı ve füze sistemlerinin büyük önem taşıyacağı açıktır. Türkiye’nin gücü ne oranda büyük olursa olsun, kimi dışsal nedenlerden dolayı kısa süreli olması büyük bir ihtimal olan ve istenmeyen bir Türk - Yunan savaşı sırasında karşı tarafa en kısa süre içerisinde en fazla kaybı verdirebilecek olan taraf, savaşın olası galibi olarak çıkacaktır. Böylesi bir durumda, Ege Denizi’ndeki Yunan adalarının çokluğu ve dağınıklığı, Türk kıyılarına yakınlığı, bu adalara stratejik bir önem kazandırmakta ve Türkiye açısından ulusal güvenlik ve toprak bütünlüğü yönünden sürekli olarak göz önünde bulundurulması gereken bir faktör 
olarak değerlendirilmektedir. 

Yunanistan yaptığı provokasyonlarla savaşı başlatan tarafın Türkiye olmasını 
hedeflemektedir. Çünkü Yunan savunması Kıbrıs’ta olduğu gibi askeri güce değil, 
uluslararası alanda çıkarılacak yaygaraya dayanmaktadır. Yunanistan’ın hesapları içinde büyük ağabeylerinin çok geçmeden yardıma geleceği, masa başında kazanacakları hesabı vardır. Yanlış hesapları şudur; Türkiye’nin en fazla birkaç adayı alarak duracağı. Türkiye, 1974’den ders almıştır; bu sefer işi yarım bırakmayacaktır. Yunanistan’ın diğer önemli bir hesap hatası ise Türkiye’nin bugünlerde bir oldu-bittiyi kabul edecek kadar meşgul ve zayıf durumda olduğu inancıdır. Nitekim Yunanistan bu dönemde özellikle Ege’de bir oldu-bitti 
yaratmaya çalışabilir. Yunan tahrikleri bunun işaretleri olarak da görülmelidir. 

Özetle, 

Türkiye büyük bir devlet olmanın vakuru ile hareket ederken, Yunanistan dayak istiyor. 

Umarız, Yunanlılar yanlış hesaptan erken dönerler. 

DİPNOTLAR;

1 Thanos Veremis, Theodoros Kouloumbis, Elliniki Eksoteriki Politiki, Dilimmata Mias Neas Epohis, ELİAMEP 
I. Sideris Yayınları, (Atina, 1997), 44. (Kitabın adı: Yunanistan’ın Dış Politikası, Yeni Bir Dönemin Açmazları). 
2 Baskın Oran, Türk-Yunan İlişkilerinde Batı Trakya Sorunu, Bilgi Yayınevi, (Ankara, 1992). 
3 Herkül Millas, Türk-Yunan İlişkilerine Bir Önsöz, Tencere Dibin Kara, Kavram Yayınları, (İstanbul, 1995), 99. 
4 Aksu: a.g.e., (2001), 146. 
5 Aleksis Heraklides, Yunanistan ve “Doğudan Gelen Tehlike” Türkiye, Türk-Yunan İlişkilerinde Çıkmazlar ve 
Çözüm Yolları, (Çev.) M. Vasilyadis &H.Milas, İletişim Yayınları, (İstanbul, 2003), 38-40. 
6 M.Fatih Tayfur, Akdeniz’de Bir Adanın Kalın Uçlu Bir Kalemle Yazılmış Hikâyesi: Kıbrıs, (Der.) O. Türel: Akdeniz’de Bir Ada, KKTC’nin Varoluş Hikâyesi, İmge Kitabevi, (Ankara, 2002),143. 
7 S.Gülden Ayman, Neo-Realist Bir Perspektiften Soğuk Savas Sonrası Yunan Dış Politikası: Güç Tehdit ve İttifaklar, SAEMK, Araştırma Projeleri Dizisi 7/2001, Ankara Üniversitesi Basımevi, (Ankara, 2001), 43. 
8 Millas: a.g.e., (1995), 60. 
9 Aksu: a.g.e., (2001), 290. 
10 Heraklides, a.g.e., (2001), s.71-72. 
11 Ayman: a.g.e., (2001), ss.37. 

***

10 Mayıs 2020 Pazar

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 4

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 4



1- Her şeyden önce Türkiye’nin Doğu Akdeniz konusunda içinde bulunduğu yalnızlığı bertaraf etmesi ve bir anlamda kendisine karşı oluşturulan cepheyi içeriden bölme yönünde adımlar atması gerekmektedir. Bu noktada Libya mutabakatını daha ileriye taşımak adına bölgede çok taraflı ve proaktif bir enerji diplomasisi geliştirmesi elzemdir. Her ne kadar Doğu Akdeniz konusunda Türkiye’nin önünde bulunan diplomatik seçenekler sınırlı görünse de, başta Lübnan, Suriye ve Mısır olmak üzere bölge ülkeleri nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulabilir. Türkiye’nin karşısında oluşan cephe her ne kadar geniş görünse de, birçok çelişki ve çatışmayı da bünyesinde barındırmaktadır. 

Bu noktada, Lübnan-İsrail uyuşmazlığı, Arap dünyası ile İsrail arasındaki çelişkiler ve Müslüman Kardeşler siyasetiyle bağlantılı olarak Mısır ve Suriye’yle olan ilişkiler ve son olarak da Rusya ve ABD’nin bölgede farklılaşan tutumları Türkiye’nin önündeki manevra alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. 

2- Doğu Akdeniz’de GKRY, İsrail, Mısır, Lübnan gibi kıyıdaş ülkelerin ikili anlaşmalarla MEB belirlemesi Türkiye’yi adeta kendi kıyılarına hapsedilme tehlikesiyle karşı karşıya bırakmaktadır. Nitekim Yunanistan’ın Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis hattını esas alarak Mısır, Libya ve GKRY ile sınırlandırma anlaşması yapma çabası Türkiye’yi Antalya Körfezine sıkıştırma niyetinin en açık göstergesidir. Son yıllarda denizlerdeki egemenlik alanlarını korumak adına Türkiye’nin “Mavi Vatan” söylemi çerçevesince Libya ile yaptığı mutabakat, Doğu Akdeniz’de gerçekleştirdiği Deniz Kurdu (2019) tatbikatı ve bölgede Türk Deniz Kuvvetlerinin eşliğinde gerçekleştirdiği arama ve sondaj faaliyetleri Türkiye ve KKTC’nin menfaatlerini korumak adına şüphesiz önemli adımlar olmuştur. Ancak, Türkiye’nin bölgedeki denklemi tam anlamıyla değiştirebilmesi için kararlı fiili adımlar atması gerekmektedir. Bu noktada Türkiye’nin deniz yetki alanlarının belirlenmesine yönelik Libya ile yapmış oluğu mutabakatı diğer kıyıdaş ülkelerle genişletmesi ve Doğu Akdeniz’de oluşturacağı münahasır ekonomik bölgenin  harita ve koordinatlarını BM nezdinde deklare ederek ilan edilmesi önemli bir adım olacaktır. MEB ilanı açısından bakıldığında, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de muhatabı olarak beş kıyıdaş devlet öne çıkmaktadır: GKRY, Yunanistan, Suriye, Mısır ve Libya. Bu noktada Mısır, İsrail ve Lübnan’ın Türkiye ile yeni bir antlaşma akdetmesi durumunda daha geniş deniz yetki alanlarına sahip olacaklarını ilgili ülkelerin devlet ricaline ve kamuoylarına etkin bir şekilde anlatılması elzemdir. MEB ilanında bilhassa Libya ile birlikte Mısır’ın da esas alınması ve bu ülke ile sınırlandırma anlaşması yapılaması önemli bir hamle olacaktır. 

Zira bu hususta birçok uzmanın ifade ettiği gibi Anadolu ile Afrika kıyıları arasındaki deniz yetki alanlarının ortay hatta dayanacak şekilde bir anlaşma ile belirlenmesi bölgedeki mevcut denklemi temelinden sarsacaktır.85 

3- Bölgede Türkiye aleyhine şekillenen askerî ittifaklar ve siyasi gelişmeler göz önüne alındığında Türkiye’nin gerekirse Zeytin Dalı ve Fırat Kalkanı harekâtında olduğu gibi fiili durumlar yaratılması bölge denklemindeki yerini güçlendirecektir. 
Bu noktada Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki askerî gücünü tahkim etmesi ve Uluslararası Hukuk ve kendi savunma hakkı çerçevesince yeni fiili durumlar yaratarak KKTC’de müşterek bir deniz-hava üssü açması Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğindeki pazarlık gücünü artıracaktır. 

4- Son olarak bölgede etkin aktörlerden biri olmayı amaçlayan Türkiye için Doğu Akdeniz’de yürütmekte olduğu arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam etmesi hayati önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’nin bölgesinde hatırı sayılır bir rezerv keşfetmesi hem uluslararası enerji devlerinin dikkatini çekecek, hem de bölgede oluşan enerji iş birliği anlaşmalarına Türkiye’nin de dâhil edilmesinin önünü açacaktır. Bu çerçevede Türkiye’nin sondaj faaliyetlerine hız vermesi ve enerji üretimi alanında uluslararası partnerler bulması gerekmektedir. Uzun süredir ABD ve AB ile olan sorunlu ilişkiler ve bu her iki gücün de Türkiye’yi dışlayan bölgesel blokta yer alması sebebiyle Rusya ve Çin Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki rekabette yanına çekebileceği önemli aktörler olarak ön plana çıkmaktadır.

 Lakin Türkiye’nin dış politikada giderek Rusya ile birlikte hareket etmesinin yaratacağı riskler de ayrıca iyi değerlendirilmeli ve Batı ile olan iş birliği olanaklarının da tamamen kapatılmaması gerektiği unutulmamalıdır. 


Sonuç 

Asya, Avrupa ve Afrika kıtalarının kavşak noktasında bulunan Doğu Akdeniz, tarih boyunca bölgesel ve küresel ölçekli güç mücadelelerine ve jeopolitik çekişmelere ev sahipliği yapan bir coğrafya olmuştur. Önemli göç ve ticaret yollarını bünyesinde barındıran Doğu Akdeniz bölgesi, 20. yüzyılın başından bu yana hidrokarbon jeopolitiği açısından stratejik değere haizdir. Bilhassa zengin hidrokarbon rezervlerine sahip Orta Doğu ve Kafkasya coğrafyasına olan yakınlığı hasebiyle bir enerji nakil koridoru vazifesi gören Doğu Akdeniz, 
2000’li yıllardan günümüze bölgede hidrokarbon rezervlerinin varlığının kanıtlanmasıyla önemli bir enerji merkezi olma potansiyeli kazanmıştır. 

Doğu Akdeniz, bölge ve bölge dışı devletlerin de müdahil olduğu ve hibrid mücadelelerin yaşandığı bir coğrafya konumuna gelmiştir. Doğu Akdeniz’de ortaya çıkan bu yeni enerji jeopolitiği her ne kadar kıyıdaş ülkeler için bir dizi ekonomik fırsatlar sunuyor olsa da bölgesel güvenlik açısından kırılgan bir zemin yaratmıştır. Son yıllarda bölgede yeni enerji kaynaklarının keşfi, yapılan sismik araştırmalar, deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin uyuşmazlıklar ve Suriye ve Irak meselesi sadece bölge ülkeleri açısından değil başta ABD, 
Rusya ve AB olmak üzere küresel güçler açısından da siyasî gerilimin ve rekabetin yoğunlaştığı yeni bir dönemin habercisi olmuştur. 

Türkiye ve KKTC özelinde değerlendirildiğinde, Doğu Akdeniz’de yaşanan mevcut gelişmeler Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan hak ve menfaatlerini doğrudan tehdit eden bir mahiyet kazanmıştır. GKRY-Yunanistan-İsrail ekseninde şekillenen Türkiye karşıtı koalisyon, ABD ve AB’nin desteğini de alarak Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de adeta yok sayan senaryo ve projeler geliştirmektedir. Son yıllarda Türkiye-ABD, Türkiye-AB, Türkiye-İsrail ve Türkiye-Mısır arasındaki politik uyuşmazlıkların da 
fırsat olarak değerlendirildiği bu konjonktürde Türkiye, Doğu Akdeniz’de yalnızlaştırılma ve çevrelenme politikasıyla karşı karşıya bulunmaktadır. 

Özellikle son 10 yılda bölgede tedrici olarak şekillenen Türkiye karşıtı koalisyon, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz’de oluşan yeni enerji denkleminin dışında bırakmaya matuftur. ABD ve AB gibi bölge dışı aktörlerin fiili desteğini alan Yunanistan ve GKRY hakkaniyet, orantısallık ve coğrafyanın üstünlüğü ilkelerine aykırı olarak deniz yetki alanlarını belirleme cihetine gitmiştir. Yunanistan’ın Ege’de ve GKRY’nin de Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı şekilde deniz alanlarını belirleme çabası Türkiye’yi adeta Antalya Körfezi’ne 
sıkıştırmayı hedeflemektedir. Yine Mısır, Yunanistan ve İsrail öncülüğünde kurulan ve uzun vadede bölgesel enerji ittifakına dönüştürülmek istenen Doğu Akdeniz Gaz Forumu esasında bölgedeki en önemli aktörlerden biri olan Türkiye’yi ve dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunu oluşan enerji denkleminin dışında bırakmaktadır. 

Tüm bu gelişmelerin farkında olarak Türkiye’nin hem BM nezdinde yapmış olduğu siyasi girişimler, hem de arama ve sondaj faaliyetleri kapsamında yapmış olduğu karşı manevralar şüphesiz Türkiye ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarını korumaya yöneliktir. Son yıllarda Doğu Akdeniz’de arama ve sondaj faaliyetlerine ivme kazandıran Türkiye, kendisinin ve Kıbrıs Türklerinin uluslararası hukuktan doğan meşru haklarını korumakta kararlı olduğunu göstertirmiştir. Bunun yanı sıra, 2011’de KKTC ile yapılan kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması ve Kasım 2019’da Libya ile deniz yetki alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin imzalan mutabakat diplomatik sahada Türkiye’nin elini kuvvetlendiren adımlar olmuştur. Ancak bölgede şekillenen mevcut enerji denklemi değerlendirildiğinde Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de izlediği politikanın tam anlamıyla beklenilen sonuçları doğurduğunu söylemek şu an için 
zor görünmektedir. Nitekim Türkiye’nin bölgede oldu-bittiye izin vermemek ve tek taraflı hamlelerin önüne geçmek adına izlemiş olduğu politika kısa vadede bir çözüm gibi görünse de, Türkiye’nin bölgedeki denklemi değiştirecek kararlı fiili adımlar atması ve deniz yetki alanlarının paylaşımı ve enerji kaynaklarının yönetimi hususunda çok paydaşlı ve proaktif bir diplomasi yürütmesi gerekmektedir. Bu çerçevede Türkiye’ye düşen bir anlamda kendisine karşı oluşturulan cepheyi içeriden bölme yönünde adımlar atması olacaktır. Türkiye’nin önünde bulunan diplomatik seçenekler her ne kadar sınırlı görünse de Lübnan, Mısır, Suriye ve Filistin gibi bölge ülkeleri nezdinde diplomatik girişimlerde bulunulabilir. Bu noktada Libya’daki parçalı siyasi yapı, Arap dünyası ile İsrail arasındaki çelişkiler ve Müslüman Kardeşler siyasetiyle bağlantılı olarak Mısır ve Suriye’yle olan ilişkiler ve son olarak da Rusya ve ABD’nin bölgede farklılaşan tutumları Türkiye’nin önündeki manevra alanları olarak karşımıza çıkmaktadır. 

   Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki askerî gücünü tahkim etmesi ve Uluslararası Hukuk ve kendini savunma hakkı çerçevesince daha aktif bir politika izleyerek KKTC’de müşterek bir deniz-hava üssü açması Türkiye’nin Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğindeki pazarlık gücünü artıracaktır. Son olarak Doğu Akdeniz’de yürütülmekte olan arama ve sondaj faaliyetlerine kararlılıkla devam edilmesi Türkiye için önem taşımaktadır. Nitekim Türkiye’nin bölgesinde hatırı sayılır bir rezerv keşfetmesi hem uluslararası enerji devlerinin dikkatini çekecek, hem 
de bölgede oluşan enerji iş birliği anlaşmalarına Türkiye’nin de dâhil edilmesinin önünü açacaktır. 


KAYNAKÇA 

Kitaplar 

BRAUDEL, Fernand, Akdeniz: Tarih, Mekân, İnsanlar ve Miras, N. Erkurt (Çev.), 
Metis Yayınları, İstanbul, 2015. 

BROODBANK, Cyprian, The Making of the Middle Sea: A History of the 
Mediterranean from the Beginning to the Emergence of the Classical World, Thames 
and Hudson, London, 2013. 

GIBSON, Martin, Britain’s Quest for Oil: The First World War and the Peace 
Conferences, Helion & Company Limited Solihull, 2017. 

HORDEN, Piregrine ve PURCELL, Nicholas, The Corrupting Sea: A study of 
Mediterranean History, Blackwell, Malden, 2000. 

OLGUN, E. Mustafa, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriuyeti”, Necdet Basa (ed), içinde 
Kıbrıs’ta Son Söz Söylenmedi, Türkiye Barolar Birlği, Ankara, 2016. 

PRESCOTT, Victor ve SCHOFİELD, Clive, H. The Maritime Political Boundaries of 
the World, Martinus Nijhoff Publishers, Leiden, 2005. 

TAMÇELİK, Soyalp., KURT, Emre., “Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge Algısı 
ve Yakın Tehdit Alanı: Kıbrıs”. Hasret Çomak (ed.), içinde Uluslararası Güvenlik 
Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 3), Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, 2014. 

TZİAMPİRİS, Aristotle, “The New Eastern Mediterranean as a Regional Subsystem” 
Spyridon N. Litsas ve Aristotle Tziampiris (eds.), içinde The New Eastern 
Mediterranean: Theory, Politics and States in a Volatile Era, Springer, Cham, 2019. 

ÜNAL, Mesud, Soğuk Savaş ve Sonrası Doğu Akdeniz’de Küresel Hamleler – 1, Beta Yayınevi, İstanbul, 2015. 

YAYCI, Cihat, Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Kavramı, 
Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, İstanbul, 2019. 


Makaleler 


EDIGER, Volkan Ş., DEVLEN, Balkan, BİNGÖL Mcdonald, Deniz “Levant’ta Büyük 
Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”. Uluslararası İlişkiler, 2012, 9 (33), s.73-92. 

ERDOĞAN, L. Tufan “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden 
Dağılımı”. EMO Enerji Dergisi, 2007, sayı.3, Eylül, s.82-84. 

ERGÜVEN, N. Sarp, “Karadeniz’de Deniz Alanı Sınırlandırması Davası (Romanya 
Ukrayna) ve Uluslararası Hukuk Açısından Etkileri”. Ankara Üniversitesi Hukuk 
Fakültesi Dergisi, 2014, 63(2), s.309-328. 

KARAGİANNİS, Emmanuel “Shifting Eastern Mediterranean Alliances”, 2016, 
Middle East Quarterly, 23(2), s.1-11. 

OĞURLU, Ebru, “Natural Gas in the Eastern Mediterranean: Means of Regional 
Integration or Disintegration?”, Journal of Social Sciences, 2017, 8(1), 35-49. 

ÖRNEK, Serdar ve MIZRAK, Baransel; “Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji 
Kaynakları ve Uluslararası Aktörlerin Politikaları”, Bilge Strateji, 2016, 8(15), s.13-32. 

PAMİR, Necdet, “Doğu Akdeniz; Kıbrıs ve Doğal Gaz”, Bütün Dünya, Sayı: 2017/3, 
s.51-57. 

YAYCI, Cihat, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve 
Türkiye”, Bilge Strateji, 2012, 4(6), s.1-70. 



Raporlar 


BALKAŞ, Özer, “Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji 
Güvenliği ve Jeopolitika”, TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası, Ankara, Mart 2019. 

BECCARO, Andrea. ve MAASS, Anna Sophie, “The Russian Web in the 
Mediterranean Region”, ISPI, Milano, Şubat 2017. 

DELOITTE, “Oil and Gas in Cyprus: Where Potential Lies”, Deloitte Limited, 
Nicosia, 2018. 

EL-KATİRİ Laura ve EL-KATİRİ Mohammed, “Regionalizing East Mediterranean 
Gas: Energy Security, Stability, and The U.S. Role”, Strategic Studies Institute, 
Pennsylvania, Aralık 2014. 

GÖZÜGÜZELLİ, Emete, “Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Faaliyetleri ve Projeler”, 
ORSAM, Ankara, 2019. 

GÜREL, Ayla. ve LE CORNU, Laura, “Turkey and Eastern Mediterranean 
Hydrocarbons”, Global Political Trends Center Publications, İstanbul, 2013. 

GÜREL, Ayla., Mullen Fiona, Tzimitras, Harry, “The Cyprus Hydrocarbons Issue: 
Context, Positions and Future Scenarios”, Prio Cyprus Centre, Oslo, 2013. 

KARAGÖL, Erdal, ve ÖZDEMİR, B. Zeynep “Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi 
Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü”, SETA, Ankara, 2017. 

MEVLÜTOĞLU, Mehmet Arda, “Doğu Akdeniz’in Yeni Enerji Jeopolitiğinde Bölge 
Ülkeleri Deniz Güçlerinin Yeri ve Etkisi”, BILGESAM, İstanbul. 

ÖZDEMİR, Çağatay. “Rusya’nin Doğu Akdeniz Stratejisi”, SETA, Ankara, Ocak, 2018. 

POWER, Susan, “Annexing Energy: Exploiting and Preventing the Development of Oil 
and Gas in the Occupied Palestinian Territory”, Al-Haq, Ramallah, Ağustos 2015. 

ŞAHİN, İsmail, “Doğu Akdeniz’de Enerji Çatışması ve İşbirliği”, ORSAM, Ankara, 
Ocak 2019. 

TAGLİAPİETRA, Simone (2017) “Energy: a Shaping Factor for Regional Stability in 
the Eastern) Mediterranean?”, Directorate General for External Policies Report No: 
PE578.044, European Parliament, Belgium, Haziran, 2019. 

ÜSTÜN, Nazlı, “Doğu Akdeniz’de Enerji Politikaları ve Kıbrıs Müzakerelerine 
Etkisi”, Konya Ticaret Odası, Konya, Ocak 2016. 


İnternet Kaynakları 


AB Haber, “ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi 2019 Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve 
Enerji İşbirliği Yasa Tasarısını Onayladı”, https://www.abhaber.com/abd-senato-dis-
iliskiler-komitesi-2019-dogu-akdenizde-guvenlik-ve-enerji-isbirligi-yasa-tasarisini-
onayladi/, (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 

Arabianbusiness, “Eni’s Zohr Gas Field Could See Egypt End İmports by 2019”, 
https://www.arabianbusiness.com/energy/389798-enis-zohr-gas-field-could-see-egypt-
end-imports-by-2019, (Erişim Tarihi: 15.08.2019). 

Aydınlık, “Fransız Donanması Kıbrısa Yerleşiyor”, https://www.aydinlik.com.tr/fransiz -
donanmasi-kibris-a-yerlesiyor-dunya-mayis-2019-1, (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 

BBC, “Doğu Akdeniz-AB’den Türkiye’ye Yaptırım Kararı: Üst Düzey Temaslar ve 
Hava Taşımacılık Anlaşması Müzakereleri Askıya Alınacak”, https://www.bbc.com/ 
turkce/haberler-turkiye-48998919, (Erişim Tarihi: 20.07.2019). 

CHOSSUDOVSKY, Michel, “War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s 
Offshore Gas Fields”, https://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-
invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680, (Erişim Tarihi :25.08.2019). 

CYPRUSMAIL “UK Spent Over £300m Maintaining Cyprus Bases Over Five Years”, 
https://cyprus-mail.com/old/2019/03/01/uk-spent-over-300m-maintaining-cyprus-
bases-over-five-years/, (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 

CyprusScene, “Consortium Declares Cyprus Gas Find Commercially Viable”, 
https://cyprusscene.com/2015/06/10/consortium-declares-cyprus-gas-find-
commercially-viable/, (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 

DEMİRCİ, Mehmet Cem, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyeti Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?”. 
https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz- 
deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris, (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 

Egypt Energy, “BP buys 25% stake in Eni’s Nour concession offshore Egypt”, 
https://energyegypt.net/bp-buys-25-stake-in-enis-nour-concession-offshore-egypt/, 
(Erişim Tarihi: 25.05.2019). 

ERANDAÇ, Bülent, “Doğu Akdeniz’deki Oyunların Deşifresi”, https://www.sde.org.tr/ 
bulent-erandac/genel/dogu-akdenizdeki-oyunlarin-desifresi-kose-yazisi-9695, (Erişim Tarihi: 
17.07.2019). 

GÖZLER, Muhittin, “Doğu Akdeniz’de Paylaşılamayan Kaynaklar”, 21.Yüzyıl Türkiye Enstitüsü, 17 Aralık 2014. 
http://www.21yyte.org/tr/arastirma/enerji-veenerji-guvenligi-arastirmalarimerkezi/2014/12/17/7927/doguakdenizdepaylasilamayan-kaynaklar, (Erişim Tarihi: 17.08.2019). 

HENDERSON, Simon, “Cyprus Gas Discovery Could Be an East Mediterranean Game-
Changer”, https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/cyprus-gas-discovery-
could-be-an-east-mediterranean-game-changer, (Erişim Tarihi: 05.07.2019). 

JAAFARİ, Shirin “Russia’s naval base in Syria has decades of history”, 
https://www.pri.org/stories/2015-10-06/russias-naval-base-syria-has-decades-history, 
(Erişim Tarihi: 01.06.2019). 

KARAGÖL, Erdal, “Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de Dışlama Forumu”, 
https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/turkiyeyi-dogu-akdenizde-
dislama-forumu-2052209 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 

KARAGÖL, Erdal “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”, 
https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-
anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 

Milliyet, “Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz’de işbirliğini 
artırıyor”, http://www.milliyet.com.tr/dunya/yunanistan-israil-guney-kibris-uclusu-
dogu-akdenizde -isbirligini-artiriyor-2664795, (Erişim Tarihi: 05.08.2019). 

Petroleum Economist, “Egypt’s gas gold rush”, https://www.petroleum-
economist.com/articles/upstream/exploration-production/2019/egypts-gas-gold-rush, (Erişim Tarihi: 01.08.2019). 

SAĞSEN, İlhan “Yeni bir kriz ve mücadele alanı: Doğu Akdeniz”, 
https://tr.euronews.com/2019/05/23/gorus-yeni-bir-kriz-ve-mucadele-alan-dogu-akdeniz, (Erişim Tarihi 24.06.2019). 

Sputnik, “ABD Dışişleri: Doğu Akdeniz Bizim Açımızdan Stratejik Öneme Sahip”, 
https://tr.sputniknews.com/abd/201906081039275561-abd-disisleri-dogu-akdeniz-
bizim-acimizdan-stratejik-oneme-sahip/, (Erişim Tarihi: 26.06.2019). 

TELCİ, İsmail Numan, “Doğu Akdeniz’de Enerji Rekabetinin Geleceği”, 
https://www.setav.org/dogu-akdenizde-enerji-rekabetinin-gelecegi/, (Erişim Tarihi 
05.06.2019). 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, No: 43, 11 Şubat 2018, “GKRY’nin Doğu 
Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk. “http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-gkrynin-
dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi 08.06.2019). 

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı, No: 400, 29 Aralık 2017, “GKRY’nin Doğu 
Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk.” http://www.mfa.gov.tr/no_-400_-gkrynin-
dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi: 08.06.2019). 

USGS, (2010a). Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant 
Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 2010-3014, Mart 2010. 

USGS, (2010b). Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta 
Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 2010-3027, Mart 2010. 

Voice of the Island, “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi- Analiz”, 
https://www.voiceoftheisland.com/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-analiz/159201/, (Erişim Tarihi: 28.06.2019). 


Bildiriler 


ACAR, Işılay ve YILMAZ, Mutlu. “Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı”, TÜCAUM 30. Yıl Uluslararası Coğrafya 
Sempozyumu, 3-6 Ekim 2018, Ankara. 


DİPNOTLAR;

1 Aristotle Tziampiris, “The New Eastern Mediterranean as a Regional Subsystem”. Spyridon N. Litsas ve Aristotle Tziampiris, (ed.), 
   The New Eastern Mediterranean: Theory, Politics and States in a Volatile Era, Springer, Cham, 2019, s. 7. 
2 Cyprian Broodbank, The Making of the Middle Sea: A History of the Mediterranean from the Beginning to the Emergence of the 
   Classical World, Thames and Hudson, London, 2013, s. 475. 
3 Fernand Braudel, Akdeniz: Tarih, Mekân, İnsanlar ve Miras, (Çev. Necati Erkurt). Metis Yayınları, İstanbul, 2015, s. 52. 
4 Peregrine Horden ve Nicholas Purcell, The Corrupting Sea: A Study of Mediterranean History. Blackwell, Malden, 2000, s. 43. 
5 Mustafa E. Olgun, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”, Necdet Basa (ed), Kıbrıs’ta Son Söz Söylenmedi, Türkiye Barolar Birliği, 
   Ankara, 2016, 37-54, s. 41. 
6 Martin Gibson, Britain’s Quest for Oil: The First World War and the Peace Conferences. Helion & Company Limited, Solihul, 2017. 
7 Volkan Ediger, Balkan Devlen ve Deniz Bingöl Mcdonald, “Levant’ta Büyük Oyun: Doğu Akdeniz’in Enerji Jeopolitiği”, 
   Uluslararası İlişkiler, 2012, 9 (33), 73-92, s. 77. 
8 Gibson, a.g.y. 
9 Soğuk Savaş döneminde ABD özellikle Sovyet tehditline karşı nükleer füze taşıyabilen POLARİS denizaltılarını 6. Filo’nun himayesinde 
   bölgede operasyonel hâle getirmiştir. SSCB’nin bölgedeki varlığı ise Kruşçev dönemiyle birlikte tedrici olarak artmıştır. 
   Ayrıntılı bilgi için bakınız: Mesud Ünal, Soğuk Savaş ve Sonrası Doğu Akdeniz’de Küresel Hamleler- 1. Beta Yayınevi, İstanbul, 2015. 
10 Necdet Pamir, “Doğu Akdeniz: Kıbrıs ve Doğal Gaz”, Bütün Dünya, Sayı: 2017/3, 51-57, s. 51. 
11 Tufan Erdoğan, “Büyük Ortadoğu Projesi Çerçevesinde Petrolün Yeniden Dağılımı”, 2007, EMO Enerji Dergisi, Sayı.3, Eylül, 82-84, s.82. 
12 Avrupa’nın petrol ihtiyacının % 70’i bölgedeki boru hatları ve Süveyş Kanalı 
    vasıtasıyla Doğu Akdeniz üzerinden gerçekleşmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: 
    Muhittin Gözler, “Doğu Akdeniz’de Paylaşılamayan Kaynaklar”, 
    http://www.21yyte.org/tr/arastirma/enerji-veenerji-guvenligi-arastirmalari-merkezi/2014/12/17/7927/dogu-akdenizdepaylasilamayan-kaynaklar 
    (Erişim Tarihi: 12.05.2018). 
13 Simone Tagliapietra, “Energy: a Shaping Factor for Regional Stability in the Eastern) Mediterranean?”, 2017, Directorate General 
    for External Policies Report No: PE578.044. European Parliament, Belgium, s. 7. 
14 2009 yılında yapılan keşifle Tamar 1 ve Dalit 1 sahalarında yaklaşık 255 milyar metreküp doğal gaz tespit edilmiştir. 
    Bu miktar İsrail’in 20 yıllık gaz ihtiyacını karşılayacak büyüklüktedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Ayla Gürel, Fiona Mullen ve 
    Harry Tzimitras, The Cyprus Hydrocarbons Issue: Context, Positions and Future Scenarios, Prio Cyprus Centre, Oslo, 2013, s. 2. 
15 USGS, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Levant Basin Province, Eastern Mediterranean, Fact Sheet 
    2010-3014, Mart 2010. 
16 USGS, Assessment of Undiscovered Oil and Gas Resources of the Nile Delta Basin Province, Eastern Mediterranean, 
    Fact Sheet 2010-3027, Mart 2010. 
17 Erdal Karagöl ve Büşra Zeynep Özdemir, Türkiye’nin Enerji Ticaret Merkezi Olmasında Doğu Akdeniz’in Rolü, SETA, Ankara, 2017, s. 14. 
18 Ebru Oğurlu, “Natural Gas in the Eastern Mediterranean: Means of Regional Integration or Disintegration?”, Journal of Social 
    Sciences, 2017, 8(1), 35-49, s. 39. 
19 Mehmet Arda Mevlütoğlu, Doğu Akdeniz’in Yeni Enerji Jeopolitiğinde Bölge Ülkeleri Deniz Güçlerinin Yeri ve Etkisi, BİLGESAM, 
    İstanbul, 2014, s. 12. 
20 Emete Gözügüzelli, Doğu Akdeniz’de Hidrokarbon Faaliyetleri ve Projeler, ORSAM, Ankara, 2019, s. 5. 
21 Türkiye’nin diplomatik girişimleri üzerine GKRY ile imzalanan MEB antlaşması Lübnan parlamentosunda bekletilerek onaylanması 
     ertelenmiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Serdar Örnek ve Baransel Mızrak,“Bir Güvenlik Sorunu Olarak Kıbrıs’ın Enerji Kaynakları ve 
     Uluslararası Aktörlerin Politikaları”, Bilge Strateji, 2016, 8(15), 13-32. 
22 Işılay Acar ve Mutlu Yılmaz, “Doğu Akdeniz Kıta Sahanlığı Sorunsalı Üzerinden Doğalgaz Paylaşımı”. TÜCAUM 30. Yıl Uluslararası 
    Coğrafya Sempozyumu, 3-6 Ekim 2018, Ankara, 2018, s. 602. 
23 Deloitte, Oil and Gas in Cyprus: Where Potential Lies, Deloitte Limited. Nicosia, 2018, s. 6. 
24 Deloitte, a.g.y., s. 6. 
25 Kıbrıs açıklarında mevcut kanıtlanmış doğal gaz rezervleri Rusya (1,230 trilyon kübik kadem), İran (1,170 trilyon kübik kadem) ve 
    Katar (880 trilyon kübik kadem) gibi rezerv zengini ülkelerle kıyaslandığında önemsiz görünse de adanın kaderini değiştirecek 
    büyüklüktedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Simon Henderson, “Cyprus Gas Discovery Could Be an East Mediterranean Game-Changer”, 
    https://www.washingtoninstitute.org/policy-analysis/view/cyprus-gas-discovery-could-be-an-east-mediterranean-game-changer 
    (Erişim Tarihi: 05.07.2019). 
26 Deloitte, a.g.y., s. 6. 
27 Cihat Yaycı, “Doğu Akdeniz’de Deniz Yetki Alanlarının Paylaşılması Sorunu ve Türkiye”. Bilge Strateji, 2012, 4(6), 1-70. 
28 12 Eylül 1980’de de Türkiye’nin içinde bulunduğu siyasi karışıklığı bir fırsat bilerek yine tek taraflı olarak karasularını 12 mile çıkardığını 
     bildirmiş ve bunu yaparken de anakarayı değil, adaları baz almıştır. Ancak Türkiye Yunanistan’ın mütecaviz tutumunu savaş sebebi 
     olarak değerlendireceğini ilan etmesi üzerine karar uygulanamamıştır. Şayet Ege’de kara suları 6 mil olarak belirlenirse Türkiye % 7,47, 
     Yunanistan % 43,68, açık deniz ise % 48,85  oranında olurken, 12 mil durumunda Türkiye % 8,76, Yunanistan % 71,53, açık deniz 
     % 19,71 olarak belirlenecektir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Soner Polat, Mavi Vatan İçin Jeopolitik Rota, Kaynak Yayınları, İstanbul, 2019, s. 169. 
29 Peter E. Paraschos, “Offshore Energy in the Levant Basin: Leaders, Laggards, and Spoilers” Mediterranean Quarterly, 2013, 24(1), 38-56, s. 41. 
30 Özer Balkaş, Doğu Akdeniz’de Doğal Gaz Keşifleri, Pazarlama Senaryoları, Enerji Güvenliği ve Jeopolitika, TMMOB, Ankara, 2019, s. 3. 
31 Balkaş, a.g.y., s. 4. 
32 İsrail’in şu ana dek yapmış olduğu tüm keşifler ülkenin 200 yıllık gaz ihtiyacını karşılamanın yanı sıra ihraç imkânı da sunmaktadır 
    Ayrıntılı bilgi için bakınız: Nazlı Üstün, Doğu Akdeniz’de Enerji Politikaları ve Kıbrıs Müzakerelerine Etkisi, Konya Ticaret Odası, Konya, 2016, s. 4. 
33 CyprusScene, “Consortium Declares Cyprus Gas Find Commercially Viable”, 
    https://cyprusscene.com/2015/06/10/consortium-declares-cyprus-gas-find-commercially-viable/ (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 
34 Michel Chossudovsky, “War and Natural Gas: The Israeli Invasion and Gaza’s Offshore Gas Fields”. 
     https://www.globalresearch.ca/war-and-natural-gas-the-israeli-invasion-and-gaza-s-offshore-gas-fields/11680 (Erişim Tarihi: 25.08.2019). 
35 Ayla Gürel ve Laura LeCornu, Turkey and Eastern Mediterranean Hydrocarbons, Global Political Trends Center Publications, İstanbul, 2013, s. 7. 
36 Chossudovsky, a.g.y.. 
37 Filistin’in enerji konusunda İsrail’e olan bağımlılığını devam ettirmek ve Filistin yönetiminin doğal gaz rezervlerinden nakdi kazanç elde 
    etmesini engellemek isteyen İsrail, gazdan elde edilecek gelirin sadece mal ve hizmet olarak Filistinlilere verilmesini uygun 
    görmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Susan Power, Annexing Energy: Exploiting and Preventing the Development of Oil and Gas in the 
     Occupied Palestinian Territory, Al-Haq, Ramallah 2015. 
38 İsmail Numan Telci, “Doğu Akdeniz’de Enerji Rekabetinin Geleceği”. 
     https://www.setav.org/dogu-akdenizde-enerji-rekabetinin-gelecegi/ (Erişim Tarihi: 05.06.2019). 
39 Balkaş, a.g.y., s.3. 
40 Arabianbusiness, “Eni’s Zohr Gas Field Could See Egypt End Imports by 2019”, 
     https://www.arabianbusiness.com/energy/389798-enis-zohr-gas-field-could-see-egypt-end-imports-by-2019 (Erişim Tarihi: 15.08.2019). 
41 Petroleum Economist, “Egypt’s gas gold rush”, 
    https://www.petroleum-economist.com/articles/upstream/exploration-production/2019/egypts-gas-gold-rush (Erişim Tarihi: 01.08.2019). 
42 Egypt Energy, “BP buys 25% stake in Eni’s Nour concession offshore Egypt”. 
    https://energyegypt.net/bp-buys-25-stake-in-enis-nour-concession-offshore-egypt/ (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 
43 İsmail Şahin, Doğu Akdeniz’de Enerji Çatışması ve İşbirliği, ORSAM, Ankara 2019, s. 36. 
44 Emmanuel Karagiannis, “Shifting Eastern Mediterranean Alliances”, Middle East Quarterly, 2016,. 23(2), 1-11. 
45 Mevlütoğlu, a.g.y., s. 12. 
46 Karagiannis, a.g.m., s. 3. 
47 Şahin, a.g.y., s. 36. 
48 Sputnik, “ABD Dışişleri: Doğu Akdeniz Bizim Açımızdan Stratejik Öneme Sahip”. 
    https://tr.sputniknews.com/abd/201906081039275561-abd-disisleri-dogu-akdeniz-bizim-acimizdan-stratejik-oneme-sahip/  
    (Erişim Tarihi: 26.06.2019). 
49 Adada ismi zikredilen iki İngiliz üssünün haricinde Trodos Dağı üzerinde yerleşik ve İngiltere ve ABD’nin kullanımında olan dinleme ve 
     istihbarat tesisi bulunmaktadır. Özellikle CIA, MI6 ve NSA (Amerikan Ulusal Güvenlik Kurumu) için hizmet vermekte olan tesis, Libya’nın 
     batısından Orta Doğu’ya ve Kafkaslardan Avrupa’ya kadar uzanan geniş bir bölgeden istihbarat ve bilgi toplayabilmektedir. 
50 Cyprusmail, “UK Spent Over £300m Maintaining Cyprus Bases Over Five Years”. 
     https://cyprus-mail.com/old/2019/03/01/uk-spent-over-300m-maintaining-cyprus-bases-over-five-years/ (Erişim Tarihi: 25.07.2019). 
51 Bülent Erandaç, “Doğu Akdeniz’deki Oyunların Deşifresi”. https://www.sde.org.tr/bulent-erandac/genel/dogu-akdenizdeki-oyunlarin-desifresi-kose-yazisi-9695 (Erişim 
    Tarihi: 17.07.2019). 
52 Aydındık, “Fransız Donanması Kıbrısa Yerleşiyor”. 
    https://www.aydinlik.com.tr/ fransiz-donanmasi-kibris-a-yerlesiyor-dunya-mayis-2019-1(Erişim Tarihi: 15.07.2019). 
53 Andrea Beccaro ve Anna Sophie Maass, The Russian Web in the Mediterranean Region. ISPI, Milano, 2017. 
54 Shirin Jaafari, “Russia’s naval base in Syria has decades of history”. 
    https://www.pri.org/stories/2015-10-06/russias-naval-base-syria-has-decades-history (Erişim Tarihi: 01.06.2019). 
55 Çağatay Özdemir, Rusya’nin Doğu Akdeniz Stratejisi, SETA, Ankara, 2018, s. 12. 
56 Mehmet Cem Demirci, “Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyeti Rusya ile ilişkilerini nasıl etkiler?”. 
     https://tr.euronews.com/2019/05/10/turkiye-nin-dogu-akdeniz-deki-sondaj-faaliyeti-rusya-ile-iliskilerini-nasil-etkiler-kibris 
     (Erişim Tarihi: 25.05.2019). 
57 Hâlihazırda Rus Lukoil şirketi, Mısır’ın Zohr sahasında % 30’luk hisse payına sahiptir. Yine aynı şekilde, Rusya’nın LNG üretim lideri 
    Novatek Energy, Lübnan’da İtalyan ENI ve Fransız Total firmalarıyla birlikte oluşturduğu konsorsiyumla rezerv arama çalışmaları 
    yapmaktadır. Ayrıca Suriye’de Banyas’tan Tartus’a kadar olan kıyı kesiminde doğal gaz ve petrol arama ve sondaj hakki 25 yıllığına 
    Rus enerji firmalarına verilmiş durumdadır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Demirci, a.g.y.. 
58 Şahin, a.g.y.. s. 8. 
59 Yaycı, a.g.m.. s. 11. 
60 Kanıtlanmış doğal gaz rezerv miktarı 3-4 trilyon metreküp olan Doğu Akdeniz bölgesi her ne kadar birçok devletin ve uluslararası 
     şirketin dikkatini çekse de dünyanın diğer bölgeleriyle kıyaslandığında şu an için sınırlı rezerve sahiptir. Hâlihazırda dünyada 
     keşfedilen toplam doğal gaz rezervi 186,6 trilyon metreküptür. Dünyanın en büyük doğal gaz rezervlerine ev sahipliği yapan İran’ın 
     tek basına 33,5 trilyon metreküp rezervi bulunmaktayken Rusya 32,3 trilyon metreküp rezerve sahiptir. Dolayısıyla şu an için Doğu 
     Akdeniz’in sahip olduğu rezerv miktarı ancak İran’ın doğal gaz rezervlerinin % 10’a tekabül etmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: 
     Erdal Tanas Karagöl, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”, 
     https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 
61 Şahin, a.g.y.. s. 8. 
62 Karagöl ve Özdemir, a.g.y., 
63 Gözügüzelli, a.g.y.. 
64 Yaycı, a.g.m., s. 25. 
65 Bu husus Uluslararası Adalet Divanı’nın Romanya-Ukrayna deniz yetki alanları uyuşmazlığına ilişkin 3 Şubat 2009 tarihli kararında 
     ortaya konulmuştur. Yine aynı şekilde Uluslararası Hakem Mahkemesi’nin İngiltere ile Fransa arasındaki Kanal kıta sahanlığı 
     uyuşmazlığında benzer bir hükme varılmıştır. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Yaycı, a.g.m. ve Ergüven, N. Sarp, “Karadeniz’de Deniz Alanı 
     Sınırlandırması Davası (Romanya Ukrayna) ve Uluslararası Hukuk Açısından Etkileri”. Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, 
     2014, 63(2), s. 309-328. 
66 İlgili husus Libya-Malta, par. 46; Maine Körfezi par. 88; Eritre-Yemen Davası par. 103 gibi deniz yetki alanlarının belirlenmesine 
     ilişkin ortaya konulan yargı kararlarında açıkça belirtilmiştir. Bu noktada yargı kararları gereği tarafların kıyılarının başlama çizgisi olarak 
     kabul edilmesi ve kıtaların denize hâkimiyetinin esas alınması gerekmektedir. 
67 Yaycı, a.g.m.. 
68 Soyalp Tamçelik ve Emre Kurt, “Türkiye’nin Münhasır Ekonomik Bölge Algısı ve Yakın Tehdit Alanı: Kıbrıs”, Hasret Çomak, (ed.), 
    Uluslararası Güvenlik Kongresi Bildiriler Kitabı (Cilt 3) Kocaeli Üniversitesi Yayınları, Kocaeli, 2014, s. 882-993. 
69 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı No: 43, 11 Şubat 2018, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon 
    Faaliyetleri Hk. ve No: 400, 29 Aralık 2017, GKRY’nin Doğu Akdeniz’deki Hidrokarbon Faaliyetleri Hk. 
    “http://www.mfa.gov.tr/no_-43_-gkrynin-dogu-akdenizdeki-hidrokarbon-faaliyetleri-hk.tr.mfa, (Erişim Tarihi 08.06.2019). 
70 Şahin, a.g.y., s. 41. 
71 Libya ve Malta arasında deniz yetki alanlarına ilişkin Uluslararası Adalet Divanı’nın almış olduğu karar bu durumu destekler mahiyettedir. 
    Divan ilgili uyuşmazlıkta Libya lehine hüküm vermiştir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Victor Prescott and Clive Schofield, 
    The Maritime Political Boundaries of the World, Martinus Nijhoff Publishers, Leiden, 2005, s. 389-390. 
72 Gözügüzelli, a.g.y. 
73 İlhan Sağsen, “Yeni bir kriz ve mücadele alanı: Doğu Akdeniz”. 
     https://www.aa.com.tr/tr/analiz/yeni-bir-kriz-ve-mucadele-alani-dogu-akdeniz/1484415 (Erişim Tarihi: 24.06.2019). 
74 Voice of the Island, “Doğu Akdeniz’de Enerji Denklemi- Analiz”, 
     https://www.voiceoftheisland.com/dogu-akdenizde-enerji-denklemi-analiz/159201/ (Erişim Tarihi: 28.06.2019). 
75 Gürel ve Le Cornu, a.g.y. 
76 Telci, a.g.y. 
77 Erdal Tanas Karagöl, “Doğu Akdeniz Gaz Forumu ne anlam ifade ediyor?”. 
    https://www.yenisafak.com/yazarlar/erdaltanaskaragol/dogu-akdeniz-gaz-forumu-ne-anlam-ifade-ediyor-2049109 (Erişim Tarihi: 04.08.2019). 
78 BBC, “Doğu Akdeniz - AB’den Türkiye’ye Yaptırım Kararı: Üst Düzey Temaslar ve Hava Taşımacılık Anlaşması Müzakereleri Askıya Alınacak”. 
    https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-48998919 (Erişim Tarihi: 20.07.2019). 
79 BBC, a.g.y. 
80 AB Haber, “ABD Senato Dış İlişkiler Komitesi 2019 Doğu Akdeniz’de Güvenlik ve Enerji İşbirliği Yasa Tasarısını Onayladı”. 
    https://www.abhaber.com/abd-senato-dis-iliskiler-komitesi-2019-dogu-akdenizde-guvenlik-ve-enerji-isbirligi-yasa-tasarisini-onayladi/ 
    (Erişim Tarihi: 15.07.2019). 
81 Doğu Akdeniz’de keşfi gerçekleşen doğal gaz rezervlerinin nakli konusunda şu an için muhtemel beş senaryo bulunmaktadır. Bunlardan ilki 
    ve üzerinde en çok çalışma yapılanı AB destekli Doğu Akdeniz Boru Hattı projesidir. Bu projeyle Avrupa’ya gaz akışının İsrail- GKRY-Yunanistan 
güzergâhı üzerinden yapılması planlanmaktadır. İkinci olarak İsrail-Türkiye arasında inşa edilmesi düşünülen bir boru hattıyla gazın 
Türkiye üzerinden Avrupa piyasalarına nakli düşünülmektedir. Üçüncü bir alternatif ise İsrail’den Mısır’a gaz transferini öngören İsrail-Mısır 
güzergâhtır. Dördüncü olarak GKRY-Mısır arasında bir gaz transfer hattının oluşturulmasıdır. Son olarak ise enterkonnekte elektrik iletim hattı 
ile Doğu Akdeniz gazının kullanılması düşünülmektedir. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Karagöl ve Özdemir, a.g.y., s. 45. 
82 Karagöl ve Özdemir, a.g.y.. s. 47. 
83 Şu an için East-Med projesinin ön çalışmaları kapsamında Avrupa Birliği 34,5 milyon Euro katkı sağlamaktadır. AB yetkilileri enerji 
    çeşitliliği açısından çok önemli olarak gördükleri East-Med projesinin gerçekleştirilmesi hususunda AB’nin ilerleyen süreçte de malı 
    yardımda bulunacağını ifade ediyorlar. Ayrıntılı bilgi için bakınız: Milliyet, “Yunanistan-İsrail-Güney Kıbrıs üçlüsü Doğu Akdeniz’de işbirliğini artırıyor”. 
    http://www.milliyet.com.tr/dunya/yunanistan-israil-guney-kibris-uclusu-dogu-akdenizde-isbirligini-artiriyor-2664795 (Erişim Tarihi: 05.08.2019). 
84 Türkiye ve Libya arasında imzalanmış olan mutabakatın deniz yetki alanları ve Doğu Akdeniz enerji denklemi açısından doğurduğu 
sonuçlar noktasında değerli görüşlerini benimle paylaşan Doç. Dr. Ismail Şahin’e teşekkür ederim. 
85 Ayrıntılı bilgi için bakınız: Cihat Yaycı, Sorular ve Cevaplar ile Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) Kavramı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı, İstanbul, 2019. 

***

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 3

Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye BÖLÜM 3




2. Doğu Akdeniz’de Değişen Enerji Jeopolitiği ve Türkiye Açısından Ortaya Çıkan Fırsat ve Tehditler 


Doğu Akdeniz enerji jeopolitiğinde esaslı bir değişiklik getiren hidrokarbon rezervlerinin keşfi, hem bölgeye, kıyıdaş ülkeler hem de bölge dışı aktörler adına şüphesiz bir dizi ekonomik ve siyasal fırsatlar sunmaktadır. Doğal gaz rezervleri nin varlığı bilhassa enerji hususunda dışa bağımlı olan ve son zamanlarda ekonomik sıkıntı yaşayan bölge ülkelerinin iktisadi kalkınmalarında önemli bir fırsat olarak ortaya çıkmaktadır. Öyle ki keşfi gerçekleşen rezervlerinin işletilmesi sadece kıyıdaş ülkelerin iç taleplerinin karşılanması ve dolayısıyla enerji konusunda dışa bağımlılıklarının ortadan kaldırılması anlamına gelmeyip enerji ihracatçısı konumuna yükselmesi muhtemel ülkelere uzun vadede geniş çaplı refah ve ekonomik kalkınma getirmesi beklenmektedir. Hâlihazırda birçok sahada arama çalışmalarının da devam etiği ve yeni sahaların keşfi ile toplam rezerv miktarının daha da artacağı düşünüldüğünde kıyıdaş ülkeler adına Doğu Akdeniz havzasının barındırdığı ekonomik fırsatlar her geçen gün daha da önem kazanmaktadır. 

Dolayısıyla hidrokarbon rezervlerinin keşfine yönelik Doğu Akdeniz’de son dönemde yaşanan bu gelişmeler, bölgede en uzun kıyı şeridine sahip olan ülke olarak Türkiye açısından da bir dizi fırsat ve tehdidi beraberinde getirmiştir. Her şeyden önce Doğu Akdeniz’de hem Türkiye’nin, hem de Kıbrıs Türklerinin menfaatlerini korumak ve bölgede oluşan enerji denkleminde etkin şekilde rol almak Türkiye’nin enerji politikası ve uzun dönemli ekonomik çıkarları açısından elzem durumdadır. Nitekim enerji konusunda % 72 oranında dışa bağımlı bir 
ülke olan Türkiye için bilhassa petrol ve doğal gaz tedarikinde kaynak çeşitliliğini sağlamak ve enerji bağımlılığını mümkün olduğunca en aza indirmek öncelikli politika tercihidir.58 Özellikle Türkiye’nin büyüyen ekonomik yapısı ve artan gelir düzeyi göz önünde bulundurulduğunda enerji arz güvenliğinin temin edilmesi ve kendi Münhasır Ekonomik Bölgesi’nde (MEB) yeni enerji kaynaklarının keşfi gerekli bir hal almıştır. Her ne kadar Doğu Akdeniz’de kanıtlanmış doğal gaz 
rezervlerinin miktarı 3-4 trilyon metreküp arasında olsa da bu miktar bile Türkiye’nin yaklaşık 572 yıllık, Avrupa’nın ise 30 yıllık doğal gaz ihtiyacını karşılayabilecek seviyededir.59 Dolayısıyla Doğu Akdeniz’de süregiden yeni keşifler ve bölgenin sahip olduğu yüksek enerji potansiyeli göz önünde alındığında bölgede etkin varlık göstermesi Türkiye için uzun vadede önemli ekonomik fırsatlar doğuracaktır. 60 

Bunun yanı sıra, Doğu Akdeniz’de var olan doğal gaz kaynaklarının Avrupa pazarına nakli husussu da Türkiye’ye önemli rol üstlenebilecek konumdadır. Coğrafi konumu itibariyle Türkiye ispatlanmış petrol ve doğal gaz rezervlerinin dörtte üçüne ev sahipliği yapan üretici bölgeler ile Avrupa’daki enerji ithalatçısı ülkeler arasında bulunmaktadır.61 TANAP, Türk Akımı, Enerji Borsası, FSRU (Floating Storage Regasification Unit) ve doğal gaz depolama tesisleri ile Türkiye kendisine biçilen enerji koridoru rolünden sıyrılarak enerji ticaret merkezi olmayı hedeflemektedir. Dolayısıyla coğrafi konumunun sağladığı avantajları ve sahip olduğu potansiyeli kullanması durumunda Türkiye, Doğu Akdeniz gazının transferi konusunda da söz sahibi ülkelerden biri haline gelebilir. Bölgede yürüteceği başarılı enerji diplomasisi ile Türkiye mevcut konumundan istifade edip ve Avrupa’nın enerji arz güvenliğine katkı sağlayabilir. TANAP, TAP ve 

Türk Akımı projeleriyle doğu ve kuzeyden gelen doğal gazı Avrupa’ya transfer etmeye hazırlanan Türkiye buna bir de Doğu Akdeniz gazını ekleyerek bölgesinde önemli bir enerji ticaret merkezi olabilir.62 

Son olarak KKTC’nin çıkarları ve Türkiye’nin güvenliği bağlamında Kıbrıs sorununun çözüme kavuşturulabilmesi artık hidrokarbon kaynaklarının yönetimi ve enerji nakil güzergâhları nın belirlenmesi meselesinden bağımsız düşünülemeyecek bir hal almıştır. 

Bir anlamda hidrokarbon rezervlerinin keşfi, Kıbrıs meselesinin karmaşık ve çok boyutlu bir mahiyet kazanmasına sebep olmuştur. Bugün gelinen noktada, adadaki Türk varlığının korunması ve keşfi gerçekleştirilen doğal gaz rezervlerinin ortak kullanımının temin edilmesi hem KKTC, hem de Türkiye açısından stratejik değerde fırsatlar sunmaktadır. Her şeyden önce, Türkiye’nin ulusal güvenliği açısından Kıbrıs adası hayati öneme haizdir. Jeostrateji açısından değerlendirildiğinde, İskenderun Körfezi’ne doğru uzanan bir uçak 
gemisine benzetilen Kıbrıs adası Türkiye’nin güney sahillerinin güvenliğinin teminatı olmanın yanı sıra Orta Doğu ve Doğu Akdeniz’de meydana gelebilecek olası krizlere müdahale etme imkânı sunmaktadır. 

Bu açıdan değerlendirildiğinde, ada çevresinde tespit edilen hidrokarbon 
kaynaklarının araştırılması ve işletilmesine yönelik ortak bir çözüme gidilmesi; hem Kıbrıs’ta kalıcı bir siyasal çözümün kapısını aralayacak, hem de Kıbrıs Türklerinin ve dolayısıyla da Türkiye’nin çıkarlarını güvence altına alacaktır. 

Enerji güvenliğinin temini ve refah düzeyinin artması hususunda bir dizi fırsatlar sunan ve Kıbrıs sorunu bağlamında önemli bir uzlaşma zemini oluşturabilecek olan hidrokarbon rezervlerinin keşfi, tam aksi yönde bölgedeki sorunların derinleşmesi ve bilhassa da Türkiye adına yeni tehdit ve mücadele alanlarının doğmasıyla sonuçlanmıştır. Özellikle son 10 yılda bölgede tedrici olarak şekillenen Türkiye karşıtı koalisyon, Türkiye’yi ve Kıbrıs Türklerini Doğu Akdeniz enerji denkleminin dışında bırakıp yalnızlaştırmayı hedeflemektedir. 

Bugün gelinen noktada Türkiye, Doğu Akdeniz’de adeta bir cenderenin içine sıkıştırılmak istenmektedir. Türkiye açısından değerlendirildiğinde, bölgede özellikle son yıllarda öne çıkan risk ve tehditlerin temelinde, Yunanistan ve GKRY ile olan deniz yetki alanları uyuşmazlığı ve Kıbrıs Sorunu yatmaktadır. Yunanistan’ın Ege’de ve Rum yönetiminin de Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuka aykırı şekilde deniz alanlarını belirlemeye çalışılması Türkiye ve KKTC’nin meşru haklarının gasp edilmesi neticesini doğurmaktadır. Nitekim Akdeniz ve Ege’de Lozan dengesini bozucu adımlar atan Yunanistan, Girit, Kaşot, Kerpe, Rodos ve Meis adalarının sınırlarından oluşturulan ortay hat ile deniz yetki 
alanlarını belirlemeyi amaçlayarak Türkiye’yi Ege ve Akdeniz’den dışlamak istemektedir.63 Kıbrıs Rum Yönetimi ile birlikte hareket eden Yunanistan; hakkaniyet, orantısallık ve coğrafyanın üstünlüğü ilkelerine aykırı olarak belirlediği ortay hat ile Türkiye’yi adeta Antalya Körfezi’ne sıkıştırmak, orada hapsetmek istemektedir (Bkz, Şekil 4). 




Şekil 4: Türkiye’nin Muhtemel MEB’i ve Yunanistan-GKRY İkilisinin Türkiye İçin Öngördüğü MEB64 

Hâlbuki deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin Yunanistan’ın dikkate aldığı Meis Adası’nın hukuki statüsü tartışmalı olmakla beraber, ortay hattın belirlenmesinde esas alınan adalar Türkiye ve Yunanistan anakaraları arasındaki ortay hattın “ters tarafında” yer alması sebebiyle uluslararası hukuk açısından kıyı oluşturamaz ve kıta sahanlığına sahip olamaz.65 

Ayrıca ister eşit uzaklık, ister başka bir sınırlandırma metodunu seçilsin MEB ve kıta sahanlığının belirlenmesinde coğrafyanın üstünlüğü prensibinin de dikkate alınması gerekmektedir. Coğrafyanın üstünlüğü prensibi gereği iki ülke arasında sınırlandırmaya konu olan deniz alanındaki anakara coğrafyasının esas alınması gerekir ve bu noktada en önemli coğrafi unsur ana kara kıyılarının uzunluğu dur.66   
Yine benzer şekilde dikkate alınması gereken bir başka husus da “kapatmama” prensibidir. Bilhassa kıta sahanlığının belirlenmesinde sınırlandırma çizgilerinin her ülkenin kıyılarına yakın alanları bırakması ve kıyıların önünü kapatmaması gerekmektedir.67 

Ancak, yukarıda zikredilen deniz hukuku normlarına aykırı hareket eden Yunanistan ve GKRY, uluslararası aktörleri kendi amaçları doğrultusunda yönlendirerek Türkiye’nin asgari 104.000 kilometrekare olması tahmin edilen deniz yetki alanını 41.000 kilometrekare ile sınırlandırmak istemektedir (Bkz, Şekil 4). 

Konu Kıbrıs bağlamında değerlendirildiğinde, bölgede hidrokarbon kaynaklarının keşfi maalesef gerilimin daha da tırmanmasına ve adadaki çözümsüzlük sürecine yeni bir boyut eklenmesine neden olmuştur. 

Adanın yönetiminde, tek taraflı olarak karar alma ve anlaşma yapma yetkisi olmamasına rağmen Rum yönetimi, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin hak ve hukukunu yok sayarak sözde MEB’ini ilan etmiş ve Mısır, Lübnan ve İsrail ile sınırlandırma anlaşmaları imzalamıştır. İlan ettiği sözde münhasır ekonomik bölgelerin varlığını uluslararası kamuoyunda kabullendirmek isteyen Rum Yönetimi, Amerikan, Fransız ve İtalyan menşeli uluslararası şirketlere gaz arama ihaleleri vererek, Türkiye’yi uluslararası kamuoyu ile karşı karşıya getirecek bir 
oyun kurgulamıştır. GKRY’nin bu tutumu apaçık Türkiye ile Kıbrıs Türklerinin haklarını gasp etmeye matuftur. Her şeyden önce GKRY adanın tamamını temsil eden bir devlet olmadığı için adayı çevreleyen deniz alanlarında MEB tespit etme ve ihale etme hakkına sahip değildir. 

Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunda iki toplumun da iştirak ettiği göz önünde tutulursa hem Kıbrıs Adası’nın sahip olduğu zenginlikler, hem de deniz alanlarındaki canlı ve cansız kaynaklar üzerinde Kıbrıs Türklerinin Rum kesimi ile eşit haklara sahip olduğunu ifade etmek gerekir.68 Nitekim Kıbrıs Adası çevresindeki kaynakların iş birliği ve uzlaşı ortamı içerisinde çözümlenebilmesi için çaba gösteren Türkiye, Kıbrıs Türklerinin en az Rumlar kadar eşit haklara sahip olduğunu ve adayı çevreleyen deniz alanlarındaki zenginliklerden müşterek bir şekilde yararlanılması gerektiğini ifade etmiştir.69 

   Ancak, Ankara ve Lefkoşa’dan yapılan tüm çağrılara rağmen mevcut tutumunu değiştirmeyen GKRY, her ne kadar Türk tarafına hak edilen payın 
verileceğini ifade etse de temsilde adaletin olmadığı bir siyasal yapıda, hakça bir paylaşımın tahakkuk etmesi zor görünmektedir.70 

Ayrıca GKRY, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin kara parçalarına uygulanan hükümlerini dikkate almaksızın oluşturduğu MEB ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki egemenlik haklarını gasp etmektedir. Yarı kapalı bir coğrafya olan Doğu Akdeniz dikkate alındığında karşılıklı kıyıların uzunluğu 400 deniz milinden azdır ve MEB belirlenirken prensip gereği sahildar devletler arasında ilk önce 
karşılıklı mutabakat sağlanması gerekmektedir. Ayrıca Birleşmiş Milletler Deniz Hukuku Sözleşmesi çerçevesince bir ada devleti olan Kıbrıs’ın kıta sahanlığı yoktur ve sadece uzlaşma ile münhasır ekonomik bölge ilan edebilir.71 Ancak uluslararası hukuktan doğan mevcut gerçeklere rağmen GKRY yaptığı ikili anlaşmalar ile Türkiye’nin ve KKTC’nin bölgedeki haklarını yok sayarak fiili durum yaratmaya çalışmaktadır. GKRY’nin bu tutumu karşısında ise Türkiye kendi kıta sahanlığının ve KKTC’nin hak ve menfaatlerinin ihlal edildiği gerekçesiyle yapılan anlaşmalara ve verilen doğal gaz arama ihalelerine karşı çıkmaktadır.72 

Bu kapsamda Türkiye uzun süre Doğu Akdeniz’de MEB ilanı yoluna gitmemiştir. Lakin 2019 yılı Kasım ayında Türkiye ile Libya arasında imzalanan Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılmasına İlişkil Mutabakat Muhtırası ile Türkiye Doğu Akdeniz enerji denkleminde önemli bir kazanım elde etmiştir. Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin deniz yetki alanlarının batıdaki sınırlarının bir bölümünün belirlenleyen bu antlaşma bir anlamda bölgede Türkiye ve KKTC’nin çıkarlarını destekler mahiyette olmuştur. Zira GKRY’nin bölgede sondaj çalışmalarına 
başlamasının ardından Türkiye, 21 Eylül 2011 tarihinde KKTC ile “Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması” imzalamıştır. Deniz yetki alanlarının belirlenmesine ilişkin Libya ile yapılan mutabakat, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile imzaladığı anlaşmadan sonra bu konuda yaptığı ikinci önemli hamle olmuştur. Başta BM olmak üzere ilgili uluslararası kuruluşlar ve devletler nezdinde girişimlerde bulunan Türkiye, 32 derece 16’18” D boylamı ile 33 derece 40’K enlemi arasında kalan alanın kendine ait olduğunu müteaddit kere ifade etmiş ve hem kendi karasularında, hem de KKTC’ye ait deniz alanlarında Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) arama ruhsatları 
verilmiştir.73 Dolayısıyla Şekil 5’te de görülebileceği üzere GKRY’nin 13 parsele bölüp ve uluslararası şirketlere lisans verdiği alanlar, hem Türkiye’nin kıta sahanlığı (1, 4, 5, 6 ve 7) hem de KKTC’nin TPAO’ya verdiği ruhsat alanlarıyla (1, 2, 3, 8, 9 ve 13) çakışmaktadır. 




Şekil 5: Kıbrıs’ta Deniz Yetki Alanları Sınırlandırma Sorunları74 

Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuktan kaynaklanan haklarını savunmak hususunda kararlı olan Türkiye, deniz yetki alanlarına ilişkin uyuşmazlığın diplomatik yol ve yöntemlerle, hak ve hakkaniyet çerçevesince çözümlenmesini müteaddit kere dile getirse de Rum kesimi attığı gayri meşru adımlar ile Kıbrıs Türkleri’nin ve Türkiye’nin bölgedeki haklarını gasp etmeye devam etmektedir. Ne yazık ki, Türkiye’nin, kendi kıta sahanlığını ve KKTC’nin hak ve menfaatlerini koruma adına şu ana dek yapmış olduğu diplomatik girişimlerden fiili anlamda sonuç elde edilebildiğini söyleyebilmek zor görünmektedir. 

Nitekim Kıbrıs çevresindeki hidrokarbon rezervlerinin paylaşımı ve kullanımı meselesini bir oldu-bittiye getirmek isteyen Yunanistan ve GKRY tüm itirazlara rağmen tek yanlı parselleştirme girişimlerine devam etmekte ve bu alanları yabancı şirketlere ihale ederek yapmış oldukları hukuksuzluklara meşruiyet kazandırmaya çalışmaktadırlar. Yunanistan ve GKRY’nin takınmış olduğu bu tutum hem Akdeniz’e kıyıdaş diğer ülkeler, hem de ABD ve AB gibi bölge dışı güçlerce destek görmektedir. Bugün gelinen noktada, Türkiye ve Kıbrıs 
Türkleri’nin bölgede yalnızlaştırıldığı ve kasıtlı olarak Doğu Akdeniz enerji denkleminin dışında bırakıldıkları gözlemlenmektedir. Bilhassa Türkiye’nin, İsrail ve Mısır ile bozulan ilişkilerini fırsat bilen Yunanistan-GKRY ikilisi, bölgedeki dengeleri kendi lehlerine çevirmeye çalışmaktadır. Bu noktada özellikle 2010 yılından itibaren GKRY, Yunanistan ve İsrail, enerji ve güvenlik konularında ortak strateji yürütmeye başlamıştır.75 Yine 2013 yılında Mısır’da Müslüman Kardeşler adayı Muhammed Mursi’nin askerî darbeyle görevden uzaklaştırılmasının 
ardından bozulan Türkiye-Mısır ilişkileri sonrası, GKRY-Mısır-İsrail arasında önemli bir yakınlaşmanın yaşandığı gözlemlenmektedir.76 

Nitekim Yunanistan-GKRY-Mısır-İsrail ekseninde şekillenen bu yakınlaşma 2019 yılı başında Türkiye karşıtı bir bölgesel iş birliği mekanizması olarak Doğu Akdeniz Gaz Forumu’nun kurulmasıyla sonuçlanmıştır. 

Doğu Akdeniz’de enerji alanında iş birliği sağlamak ve bölgesel doğal gaz piyasası oluşturmak amacıyla kurulan Gaz Forumunun temel motivasyonunun esasında bölgedeki en önemli aktörlerden biri olan Türkiye’yi ve dolayısıyla Kıbrıs Türk toplumunu oluşan enerji denkleminin dışında bırakmak olduğu söylenebilir.77 Nitekim 2019 yılının temmuz ayında ikinci kez Kahire’de toplanan forumda, kıyıdaş ülkeler olarak İsrail, İtalya, Yunanistan, Mısır, GKRY, Filistin yönetiminin yanı sıra, ABD Enerji Bakanı Rick Perry, AB Komisyonu Enerji Genel Müdürü Dominique Ristori, Fransa ve Dünya Bankası’ndan temsilciler yer alırken Türkiye ve KKTC’den herhangi bir yetkilinin davet edilmemesi bunun en büyük emaresidir. İleri vadede uluslararası bir örgütlenme seviyesine yükseltilmesi düşünülen ve birden fazla paydaşın ve uluslararası aktörün yer aldığı Akdeniz Gaz Forumu esasında Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki hareket alanını kısıtlamaya yönelik önemli bir girişim olmuştur. 

Bu süreçte kendisini dışlamaya yönelik tüm çabalara rağmen Türkiye, Doğu Akdeniz’de haklarını korumak adına hem kendi kıta sahanlığında, hem de KKTC’nin Türkiye Petrolleri’ne verdiği ruhsat alanlarında arama ve sondaj faaliyetlerine devam etmektedir. Diplomatik teşebbüslerin başarısız olması sebebiyle tavrını artık eylem sahasında koymak zorunda olan Türkiye, Barbaros Hayrettin ve Oruç Reis sismik araştırma gemileri ile Yavuz ve Fatih sondaj gemileri ile bölgede arama çalışmaları yürütmektedir. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de, 2019 yılının başından bu yana hızlandırdığı sondaj çalışmaları, yalnız Yunanistan ve GKRY ile olan ilişkileri değil, Avrupa Birliği ve ABD ile olan ilişkilerin de gerilmesine sebep olmuş ve Türkiye’yi Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarından mahrum etmeye yönelik bir dizi karşı hamleyle sonuçlanmıştır. GKRY lehine açık tavır sergileyen Avrupa Birliği, Türkiye’nin bölgedeki doğal gaz arama faaliyetlerini Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarını ihlal ettiği iddiasıyla “yasa dışı” olarak nitelendirmiştir.78 

   Kıbrıs’ın Avrupa Birliği üyesi olduğunu vurgulayan AB yetkilileri, Doğu Akdeniz’deki doğal gaz sondaj çalışmaları sebebiyle Türkiye’ye karşı 
bir dizi yaptırım kararı almıştır. AB Dışişleri Bakanları düzeyinde alınan bu kararlar Türkiye ile üst düzey temaslara bir süreliğine ara verilmesi, Hava Taşımacılık Anlaşması müzakerelerinin askıya alınması, AB’nin Türkiye’ye sağladığı katılım öncesi fonlarında kesintiye gidilmesi ve Avrupa Yatırım Bankası’nın Türkiye’deki kredi faaliyetlerinin gözden geçirilmesi gibi bir dizi cezai önlemi içermektedir.79 Almış olduğu yaptırım kararlarıyla Ankara üzerinde baskı oluşturmak isteyen AB, Doğu Akdeniz’de yaşanan uyuşmazlıkları uluslararası arenaya taşıyarak Türkiye’nin bölgede yürütmekte olduğu arama ve sondaj faaliyetlerine son vermeyi amaçlamaktadır. Avrupa Birliği’ne nazaran daha itidalli bir dil kullanan ABD dışişleri yetkilileri, her ne kadar enerji kaynaklarına ilişkin paylaşımın iki toplum ve komşu ülkeler arasında gerçekleşecek bir 
diyalog süreciyle yürütülmesi gerektiğini ifade etse de, Doğu Akdeniz’de İsrail Yunanistan-Kıbrıs ittifakını destekler mahiyette adımlar atmaktadır. Türkiye’nin Doğu Akdeniz’deki sondaj faaliyetlerinden rahatsızlık duyduğunu defaten ifade eden ABD, senatosundan geçen Doğu Akdeniz Güvenlik ve Enerji Ortaklığı yasa tasarısıyla Yunanistan, Kıbrıs ve İsrail’in bölgede kuracağı enerji ve savunma ortaklığına açıktan destek vermektedir. ABD Senatosu Dışişleri Komitesi tarafından kabul edilen yasa tasarısıyla Doğu Akdeniz’de Enerji Merkezi kurulması, GKRY’ne yönelik silah satışı ile ilgili kısıtlamaların kaldırılması, Yunanistan’a üç milyon dolar tutarında doğrudan askerî yardım yapılması ve 2020-2022 yılları arasındaki mali dönemde, Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik Uluslararası Askerî Eğitim yardımı yapılması kararı verilmiştir.80 

Dolayısıyla AB ve ABD’nin GKRY-Yunanistan-İsrail ittifakı lehine almış oldukları bu açık tutum, Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de yalnızlaşması ve bölgede oluşan yeni enerji denkleminin dışında kalması tehlikesini beraberinde getirmiştir. Türkiye’yi bölgede çevrelemeye yönelik atılan mevcut adımlar, enerji kaynakları nın paylaşımı ve kullanımının ötesinde kaynakların transferi hususunda da Türkiye’yi oyunun dışında bırakmaya matuftur. Nitekim kaynakların uluslararası piyasalara nakli konusunda, bölge ülkeleri ve uzmanların ortaya koyduğu birden fazla senaryo81 olmasına rağmen AB ve ABD’nin özellikle Doğu Akdeniz Boru Hattı projesini hayata geçirmek hususunda göstermiş olduğu ısrarlı tutum düşündürücüdür. Halihazırda hem maliyet, hem de güvenlik açısından en optimal seçeneğin İsrail-Kıbrıs-Türkiye rotası üzerinden gazın Avrupa’ya nakil edilmesi uzmanların üzerinde mutabık kaldığı genel bir görüştür. 

Buna rağmen daha çok siyasi motivasyonlarla hareket eden Yunanistan-GKRY-İsrail üçlüsü, AB ve ABD’nin desteğini de alarak Doğu Akdeniz Boru Hattı  projesinin gerçekleştirilmesi noktasında kararlı görünmekte dir. EastMed olarak adlandırılan ve 2025 yılında tamamlanması öngörülen proje ile Doğu Akdeniz gazının İsrail, GKRY, Yunanistan ve İtalya arasında kurulacak iki bin kilometrelik bir boru hattı ile Avrupa pazarına ulaştırılması hedeflenmekte dir.82 

Maliyet bakımından 15 milyar doları bulması düşünülen projenin bölge ülkeleri tarafından üstlenilmesi her ne kadar zor görünse de proje, AB Komisyonu’nun Müşterek Menfaat Projeleri (Projects of Common Interest, PCI) kapsamında destek görmektedir.83 Ayrıca Ağustos 2019 tarihinde Atina’da gerçekleştirilen enerji bakanları zirvesinde enerji kaynakların dan sorumlu ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Francis Fannon, Yunanistan-GKRY-İsrail üçlüsünün güçlü ortağı olarak East-Med projesine destek verdiklerini açıkça ifade etmiştir. Dolayısıyla bölgesel barışı ve ekonomik maliyetleri göz ardı ederek oluşturulan East-Med projesinin kabul görmesi bölgede Türkiye’nin devre dışı bırakıldığı bir enerji ticaret rotasının da ortaya çıkmasıyla sonuçlanacaktır. 

Bölgede yaşanan tüm bu gelişmeler değerlendirildiğinde Türkiye ve KKTC’nin uluslararası hukuktan kaynaklanan meşru haklarının bir oldu-bittiyle gasp edilmek istendiği gayet açıktır. Bugün gelinen noktada Türkiye ve KKTC sadece enerji kaynaklarının paylaşımı hususunda değil kaynakların uluslararası piyasalara sevkiyatı konusunda da oyunun dışında bırakılmak tehlikesiyle karşı karşıya bulunmaktadır. 
Tüm bu gelişmelerin farkında olarak Türkiye’nin enerji kaynaklarının paylaşımı ve yönetimi hususunda bölgesel barış ve iş birliği temelinde yapmış olduğu girişimlerin şuan için tam anlamıyla olumlu neticeler doğurduğunu söyleyebilmek zor görünmektedir. Nitekim bölgede GKRY-Yunanistan-İsrail ekseninde oluşan bir geniş koalisyonun Türkiye’nin ve KKTC Türklerinin meşru hak ve çıkarlarına rağmen hareket ettiği ve Türkiye’nin deniz yetki alanlarına ilişkin ortaya koyduğu kararlılığı görmezden geldiği aşikârdır. Bu noktada Türkiye’nin bilhassa 
son yıllarda bölgede gerçekleştirdiği arama ve sondaj faaliyetleri ve çıkarlarını korumak adına diplomatik, siyasi ve askeri alanlarda yapmış olduğu karşı manevralar bu konudaki kararlılığını ortaya koymak adına şüphesiz önemlidir. 

Bilhassa Türkiye’nin Libya ile deniz yetki alanlarını belirlemek adına 27 Kasım 2019 tarihinde imzalamış olduğu mutabakat bölgedeki dengeleri değiştirmeye yönelik kritik bir hamle olmuştur. Türkiye ve Libya arasında yapılan bu mutabakat ile Türkiye’nin Doğu Akdeniz'deki deniz yetki alanlarının Yunanistan dışında kalan batı sınırı bir ölçüde belirlenmiştir. Libya’nın Derne-Tobruk ve Bardiyah kıyı hattından Türkiye'nin Marmaris-Fethiye-Kaş kıyı hattına uzanan deniz alanları bu iki ülkenin kıta sahanğılı olarak tespit edilmiştir. 

Yapılan anlaşmayla deniz alanlarının sınırlandırılmasına ilişkin Türkiye’nin önceden beri ifade ettiği ve uluslararası hukukun ilgili prensipleriyle de 
örtüşen hukuki yaklaşımı somut bir içerik kazanmıştır. Türkiye ve Libya arasındaki deniz sınırını yaklaşık eşit uzaklık cizgisine tekabül edecek biçimde belirleyen bu anlaşma ayrıca Kıbrıs adasının batısına yönelik yapılacak yetki alanı sınırlamasında Türkiye’nin tutumunu destekler mahiyette olmuştur. Öte yandan Doğu Akdeniz’de ortay hattın ters tarafında kalan Yunan adalarına uluslararası hukukun ilgili kuralları gereği kara suları dışında deniz yetki alanı verilemeyeceğine ilişkin Türkiye’nin ortaya koyduğu tutum bu mutabakat ile devam ettirilmiş ve Libya tarafından da kabul görmüştür. Böylece Türkiye, deniz yetki alanlarına ilişkin maksimalist bir tutum sergileyen Yunanistan ve GKRY’nin oldubittiye dayanan tek taraflı adımlarına müsaade etmiyeceğini göstermekle kalmamış söz konusu bölgede yapacağı doğal kaynak arama ve işletme faaliyetlerine meşru bir zemin kazadırmıştır. Ayrıca Libya ile yapılan mutabakatın devreye girmesi Türkiye’yi bir anlamda “bypass” eden East Med projesini de perdelemeye yönelik önemli bir adım olmuştur. Nitekim Doğu Akdeniz'den 
çıkarılacak doğal gazın Avrupa ülkelerine taşınmasını öngören EastMed boru hattının geçeceği güzargahıın, Türkiye’nin Libya ile belirlediği deniz yetki alanı ile çakışması projenin işlerliğine gölge düşürmüştür.84 

Bu yönüyle Libya mutabakatı Doğu Akdeniz’deki tarafları müzakere yapmaya zorlamış ve hakkaniyete dayalı ortak bir çözüm süreci başlatılmasına kapı aralamıştır. Sonuç itibariyle son dönemde Libya ile yapılan mutabakatın Türkiye açısından ilerleyen süreçlerde olumlu yansımaları olacağını tespit etmekle beraber Türkiye’nin Doğu Akdeniz’de çıkar ve güvenliğini teminat altına alması ve bölgede oluşan denklemi tam anlamıyla lehine çevirebilmesi adına kısaca şu stratejik öneriler ortaya konulabilir: 


4. CÜ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,,

***