Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak (Armageddon, Hıristiyan Kıyametçiliği ve İsrail)
Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi
Grace Hallsell
Çev.: Mustafa Acar, Hüsnü Özmen
İstanbul, Kim Yayınları, 2003 / 159 Sayfa
Tanıtan: Tamer YILDIRIM18*
* Yrd. Doç. Dr. Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi.
Genel olarak Evanjelist öğretinin anlatıldığı bu eserde Evanjelistlerin
Amerikan Yahudileri ve İsrail sağı ile aralarında ne tür ittifakların kurulduğu
ve bunların gerçekleşmesi için yapılan faaliyetler, bu örgütün sahip olduğu
güç, Kudüs’ün ve İsrail’in önemi ile bu bağlamda Hz. İsa’nın (Mesih)
yeryüzüne dönmesi, Kudüs’ü merkez edinmesi ve Süleyman Mabedi’nin
yeniden inşa edilmesi, A.B.D’nin başına geçen veya önemli devlet kademelerinde bulunmuş olanların konuyla ilgili açıklamaları anlatılmaktadır.
Kitabın tanıtımına geçmeden önce eserde bolca geçen bizim de metin
içinde kullandığımız iki kavramın anlamını vermemiz anlatılanların daha
iyi anlaşılması için faydalı olacaktır. İlki yukarda da zikrettiğimiz Evanjelizm.
Sözlük anlamı olarak, Kutsal Kitaba yönelmek, dönmek anlamına gelen Evanjelizm, bugün için Amerika’daki Hıristiyan toplumunun tutucu
kanadını temsil etmektedir. Amerika’da son yıllarda büyük bir sayıya ulaşan
Evanjelistler inanç açısından Yahudiliğe en çok benzeyen cemaatlerden
biridir. Cemaat üyelerinin sayısı hakkında farklı bilgiler verilmektedir.
Gallup 2002 yılı araştırmalarına göre Evanjelistler’in Amerikan nüfusuna
oranı %35, yani yaklaşık olarak 100 milyon, cemaatin kurucusu olan Jerry
Farwell’e göre ise 70 milyon, kitabın yazarı Grace Hallsell’e göre 1986 yılı
itibariyle 40 milyon civarındadır. Bir diğer kavram ise Armagedon. Kelime
anlamı Megido Tepesi demek olan Armagedon, Müslümanlar ile Yahudiler
arasında yaşanacağı ifade edilen söz konusu büyük savaşın Yahudi ve
Hıristiyan Kaynaklarındaki adıdır.
İslami kaynaklarda ise bu kavram Melheme-i Kübra (büyük ve kanlı savaş) olarak geçmektedir.
Eser akademik olmaktan ziyade popüler bir tarzda yazılmış olup basit
ve anlaşılır bir anlatıma sahiptir. Bundan dolayı bizim burada değineceğimiz
nokta da eserde genel olarak ifade edilen görüşlerin tutarlılığı üzerine
olacaktır. Her şeyden önce çevirmenlerin de haklı olarak ifade ettikleri
gibi eser eğer bütünüyle kabullenici mantıkla okunursa insana her taşın
altında bir Yahudi parmağı arama zafiyeti verecektir. Zira her olayı Yahudi
oyunuyla açıklamak, aşırı indirgemeci ve komplocu bir yaklaşım olduğu
gibi aynı zamanda bu düşünüş biçimi en başta böyle düşünenlerin zararına
olacak ve sorunları çözmekten öte; kolay izah, sorumluluktan kaçma ve ruh sağlığını olumsuz etkileyecektir (s. 9). Fakat bu uyarı kitabın böyle bir etki yapmasını engelleyebilmiş midir? Konu ile ilgili yayınlanan gerek akademik
gerek popüler eserlere bakarsak; bunu olumlu olarak cevaplandırmak mümkün değil. Şöyle ki, eser yayınlandıktan sonra bu konuda yazılan pek çok esere kaynaklık etmiş ve komplo teorisi olarak değerlendirebileceğimiz pek çok yeni düşüncelerle olayın kurgusu daha da genişletilmiştir.
Millet olarak komplo teorisine düşkün bir yapıya sahip olmamız da bu tür
yaklaşımların revaç bulmasına imkân vermiştir.
Dolayısıyla kitabı okurken verilen bazı bilgileri ihtiyatla karşılamamız
gerekir. Örneğin s.17’ de belirtilen ve ilk okunduğunda insana Ortaçağ’da
Papa’nın cenneti satmasını hatırlatan şu bilgiler:
“Oral Roberts. Tulsa papazı dinleyicilerine bir keresinde 8 milyon dolara ihtiyacı olduğunu söylemiş “ ''Aksi takdirde Tanrı beni yanına çağıracak” demişti. Takipçileri de bu parayı göndermişti.
26.000 üyeli Dallas İlk Baptist Kilisesi papazı W. A. Criswell vaazında
kilisenin “ Ödenecek Elektrik Faturası ” için 1 Milyon Dolara ihtiyacı olduğunu söyledi. Söz konusu parayı da tek bir günkü bağış toplama seansında
elde etti.”
Bunlar kısmen doğru olabilir fakat verilen miktarın abartılı olduğu açıktır.
Eserde dikkat çekilen bir diğer husus Armageddon ile ilgili eserlerin
son yıllarda İncil’den sonra en çok satan eserler listesinde yer almasının
belirtilmesidir. Burada şu hususun gözden kaçırılmaması gerekir, bu kitabın
yazıldığı yıl 1999 yani millenyum arefesi. O dönem hatırlanırsa çevrilen
filmlerin de pek çoğu dünyanın sonunun geldiğini anlatan senaryolar
içeriyordu. Kıyamet senaryolarını ve buna ilginin artmasını biraz da içinde
bulunulan dönemle bağlantılı olarak düşünmek gerek.
Değinmemiz gereken bir diğer konu da; bilindiği gibi Hıristiyanlığın
bir sevgi dini olduğu belirtilir. Fakat dispensasyonalistlerin ifadelerinde
sevgiden eser olmadığı gibi şiddetin en dehşet verici hali vardır. Hallsell,
kitabın ‘Sonsöz’ kısmında bu konuya değinerek şöyle demektedir. “Jerry
Farwell ve diğer dispensasyonalistlerin vaazlarında Hz. İsa’nın evrensel
sevgisinden veya Hz. İsa’nın dağdaki vaazından bahsettiklerini hiç işitmemişimdir.” (s.140).
Fakat belki de en çok değinilmesi gereken ve içinde önemli bir sorunsalı barındıran bu konu bir iki cümleyle geçiştirilmektedir. Hallsell, konuştuğu dispensasyonalistlere bu konu hakkında sorular sorsaydı sanıyorum olayın mahiyeti daha açık bir şekilde ortaya çıkardı. Bunun yanında eserde şöyle bir çelişki de görülmektedir: Kitabın 98– 99. sayfalarında yer alan ve Hall Lindsey’e ait olduğu belirtilen bir alıntı var. Bu alıntıdaki üslup, kitabın ilk kısımlarında Hallsell’in kendisiyle konuştuğunu belirttiği ve Megiddo’yla ilgili görüşlerini konuyu açıklamak için verdiği İsrail’e yapılan ziyaretteki yol arkadaşıydı.
Alıntının Lindsey’e ait olduğunu kabul edecek olursak T.V. Evanjelistleri’nin önde gelenlerinden birinin kıyamet senaryosuyla ilgili olarak endişeye kapıldığını kabul edeceğiz ki bu kitabın bütününde anlatılanlarla çelişen bir durumdur. Dolayısıyla bu alıntı -büyük bir ihtimalle- yanlışlıkla Hall Lindsye’e atfedilmiştir.
Eseri yayımlayanların bu hatayı düzeltmeleri gerekir.
Teknik ve kullanılan kelimeler açısından da bazı hususlara işaret etmemiz
gerekiyor. Bunlardan biri; Türkçe’de de kullandığımız Beytüllahim şehrinin adının İngilizce’deki haliyle Betlehem şeklinde verilmesidir. Bir diğeri ise metin içinde dağınık bir şekilde yerleştirilen alıntılar konunun bütünlüğünü bozmaktadır. Bunların bölümlerin başında veya sonunda verilmesi böyle bir bölünmeyi önleyecektir.
Fakat kitabın akıcı ve sade bir üslupla Türkçe’ye çevrilmesi, kitabın adının içerik göz önünde bulundurularak Tanrı’yı Kıyamete Zorlamak şeklinde ifade edilmesi, kitabın sonuna literatüre alışkın olmayanların metni daha iyi anlaması için bir lügatçe eklenmesinden dolayı çevirmenleri kutlamak gerekir.
Sonuç olarak eser Amerika’daki muhafazakâr Hıristiyan grupların en güçlülerin den biri olan ve İsa’nın geliş sürecini hızlandırarak deyim yerindeyse
bu süreçte bizim de tuzumuz bulunsun diyen T.V. Evanjelistleri’nin A.B.D yönetimiyle ve İsrail’le olan siyasi, mali ve dini ilişkilerini anlatmakta
olup, Amerika-İsrail ilişkilerinin arkasındaki farklı bir boyuta ışık tutması
açısından önem taşımaktadır. Eserde belirtilen bir takım varsayımların gerçekleşip gerçekleşmeyeceğini ise zaman gösterecek. Fakat içinde bulunduğumuz dönemi de göz önünde bulundurarak şunu söyleyebiliriz ki, Amerikan halkı içlerinde şiddet taraftarı olanlar bulunsa da eserde belirtildiği
kadar kanlı bir olayın içinde bütünüyle yer almayacaklardır.
***