Taha AKYOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Taha AKYOL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

19 Eylül 2019 Perşembe

YASSIADA BROŞÜRLERİ

YASSIADA BROŞÜRLERİ


27 Mayıs-Yassıada cinayetleri-Taha Akyol 

Nazlı Ilıcak’ın 27 Mayıs’ı savunan ve karşı çıkan 37 kişinin ‘sözlü tanıklığını’ tarihe aktaran “27 Mayıs Yargılanıyor” adlı kitabı, darbenin 50. yılında yeniden raflarda.
Nazlı Ilıcak Türkiye’de 27 Mayıs’ı ‘yargılayan’ ilk gazetecilerden biridir; diğeri de rahmetli Tekin Erer’di. Nazlı Ilıcak’ın “27 Mayıs Yargılanıyor” adlı kitabının özelliği, mülakatlardan oluşması, belge niteliğinde olmasıdır.
Önce 1974’te Tercüman’da tefrika edilmiş, 1975’te iki cilt halinde kitap olarak yayımlanmıştı. Şimdi Doğan Kitap tek cilt halinde yeni baskısını çıkardı. 
Ilıcak kitabında hem darbecilerle ve darbe yanlılarıyla hem darbenin mağdurlarıyla görüşmüş; onun için belge niteliğinde.

Toker’in yazdıkları,

Ilıcak’ın kitabında görüyorsunuz; zaman içinde görüşler nasıl değişip olgunlaşıyor. Metin Toker, 1974’te Ilıcak’a yaptığı açıklamalarda ateşli bir DP düşmanı ve 27 Mayıs yanlısı... Ama sonra “Kantarın topuzunu kaçırmıştık” diye özeleştiri yapacaktır. 1974’te Metin Toker’e Menderes dönemindeki kalkınmayı soran Nazlı Ilıcak Toker’den şu cevabı alıyor:
“Normal bir seyir içinde kalkınma zaten olacaktı, hangi hükümet gelirse gelsin kalkınma meydana gelecekti...” (Sf. 38)
Halbuki merhum Metin Toker, on beş yıl sonra kaleme alacağı kitabında şunları yazacaktır:
“Adnan Menderes ‘bütün memleketin bir şantiye haline geldiğini’ söylüyordu. Doğruydu. DP yöneticilerinin, özellikle Adnan Menderes’in CHP’lilere nazaran daha büyük düşündükleri, daha geniş ufka sahip oldukları reddedilemez...” (“DP’nin Altın Yılları”, Bilgi Yayınevi, 1990, sf. 240-241.)

Darbe meşru mudur?, 

Nazlı Ilıcak’ın kitabındaki tarihsel belgelerden biri, medeni hukuk profesörü Muammer Aksoy’un söyledikleridir. Merhum Aksoy, ihtilal mahkemelerinin kurulabileceği, geriye yürüyen ceza kanunu çıkarılabileceği yolunda fetva verenlerden biriydi. Ilıcak’ın bu konulardaki sorusuna cevap verirken hâlâ aynı görüşü savunuyor. 
Hukukun bu temel ilkelerinin “demokratik düzenin normal işlediği zamanlarda tatbik edilecek bir kural olduğunu” söyleyebiliyor! 

Darbe meşru mudur? 
Aksoy “Hitler’in rejimini veya Stalin’in rejimini tasavvur edelim” diyerek başlıyor darbeyi savunmaya!
Çok ilginç bir yön, Aksoy’un bu fikirleri 27 Mayıs günlerindeki kadar ateşli ve coşkulu savunmayışıdır. Hatta suçu darbecilerden Orhan Erkanlı’ya yüklerken, 
darbecilerin nasıl baskı yaptıklarını da ‘ifşa’ ediyor:
“Cezaların ağır olması ve mümkün olduğu kadar çok kişinin cezalandırılması için olağanüstü çabalar göstermiş, adeta çırpınmış bir kişiydi. 
Durmadan fetva toplamak için çalışmış ve aradıklarının çoğunu elde edemedikçe kızmış, lisan-ı münasiple tehditlerde bulunmuştur.” (Sf.129)
Aksoy keşke yaşasaydı, görüş değiştirmez miydi?

Tahkikat Komisyonu,


27 Mayıs’ın en önemli gerekçesi olarak Tahkikat Komisyonu gösterilir. 
Menderes Meclis’te Tahkikat Komisyonu kurarak CHP’yi kapatıp diktatörlüğünü ilan etmek istemişti. 
Komisyon’a yargı yetkisi bile vermişti! İddia böyle.


Ilıcak’ın kitabında DP’lilerin bu konudaki görüş ve savunmaları var.
Mesela Ahmet Hamdi Sancar DP hakkındaki korkunç iddiaları anlatıyor: “Menderes ve arkadaşları çaldıkları milyonları Avrupa bankalarına yatırmışlardı. 
Gençleri öldürtüp kıyma makinelerine göndermişlerdi. Türk kadınlarını Amerikan askerlerine peşkeş çekiyorlardı. 
Anadolu’yu parselleyip Ruslara satıyorlardı! 
Harp Okulu öğrencilerini imha edeceklerdi...(Sf. 292)”
Tahkikat Komisyonu, bu yalanların gerçek yüzünü ortaya çıkarıp seçimlere gitmek için kurulmuştu. “Anayasa ihlali, vatan ihaneti gibi iddialar işte budur!” (Sf. 293)
Tahkikat Komisyonu’nda görev yapan Nusret Kirişçioğlu, komisyonun raporundan uzun alıntılar yaparak CHP’yi kapatma gibi bir düşüncenin olmadığını kanıtlıyor. 
Raporda İnönü’ye itidal tavsiye edilerek seçime gidileceğinin vurgulandığını ortaya koyuyor. Komisyonun sadece ‘soruşturma ve tedbir’ yetkisinin olduğuna, 
yargıya ait ‘hüküm’ yetkisinin komisyonda bulunmadığına dikkat çekiyor. Demek ki Komisyon Anayasa’ya aykırı değildi. (Sf. 387-394)
27 Mayısçı ve 27 Mayıs’a karşı 37 kişinin ‘sözlü tanıklığını’ tarihe aktaran bu fevkâlade değerli belge-kitap için Nazlı Ilıcak’ı tebrik ediyorum. 

27 Mayıs ve yargı,

Turkiye 27 Mayıs’a nasıl geldi? Hem Menderes ve Bayar’ın hem İsmet Paşa’nın büyük hataları oldu. Siyasi tercihlere göre ‘öbürü’nü daha kusurlu bularak tartışmak mümkündür.
Ama iki husus var ki, olaylarla doğrulanmış gerçeklerdir:
-  27 Mayıs, kendisinden sonraki cuntalara, darbe teşebbüslerine, darbelere, hatta ‘silahlı devrim’ hareketlerine yol açtı. Çünkü meşruiyetin kaynağını “seçim” kavramından “devrim” kavramına kaydırdı.
-  27 Mayıs, yargıyı politize etti; yargıyı ideolojisine göre yapılandırdı. 
Demokrasi üzerinde ‘yargısal vesayet’i 27 Mayıs kurdu. 
Ben bugün bunun üzerinde duracağım.

‘Devrim hukuku ,

27 Mayıs’ın “devrim” sayılması, klasik darbelerin ötesinde bir ‘devrim hukuku’ anlayışına yol açtı: Masumiyet karinesi, doğal hâkim, cezaların geriye yürümezliği gibi temel hukuki prensipler “devrim dönemleri”nde geçerli olmazdı! Bunu koca koca profesörler söyledi!
Merhum Abdi İpekçi’nin anlattığı gibi, bu ‘hukuk profesörü’ne göre:
-  DP’lilerin hepsi, aksi ispat edilene kadar suçludur! Masumiyet karinesi normal zamanlarda geçerlidir, şimdi “devrim” zamanıdır, DP’liler bu kuraldan yararlanamaz! 
İmza: Ünlü medeni hukuk, idare hukuku, anayasa hukuku prof.ları!
İhtilalciler serbest bıraktıkları DP’lileri de bu ‘fetva’ üzerine yeniden tutuklayacaklardı!
-  Doğal hâkim ilkesi normal zamanlarda geçerlidir, şimdi devrim zamanıdır! DP’lileri yargılamak için özel mahkemeler, devrim mahkemeleri kurulabilir! 
Yassıada Divanı böyle kuruldu. Bu görüşe sadece ceza hukukçusu Prof. Tahir Taner karşı çıkmış, medeni hukuk Doçenti Muammer Aksoy ise Prof. Taner’i ‘inançsız’ diye suçlamıştı; devrime inançsız!
-  Devrim dönemlerinde geçmişe yürüyen ceza yasası çıkarılabilir! DP’lilere yüklenen suç ‘anayasayı ihlal’di ve cezası idamdı. Yargılanan 588 kişiye bu ceza verilebilir miydi?! Anayasayı ihlal suçuna ikinci derecede (fer’an) iştirak diye bir suç uydurdular ve bunu geçmişe yürüterek 400 kadar DP’liye bu suçtan ceza verdiler!
Bu korkunç ‘fetva’lardaki imzalar birer kara lekedir. İsimleri merak edenler Abdi İpekçi ile Ömer Sami Coşar’ın “İhtilalin İç Yüzü” adlı kitabına bakabilirler! 
(Sf. 276, 316-323) 

‘Bağımsız’ Yargı

Yassıada Mahkemesi bu fetvalarla kuruldu; başkanlığını Yargıtay Başkanı Recai Seçkin kabul etmedi çünkü hukuka aykırı buluyordu. 
Mahkeme başkanlığına getirilen Salim Başol’un şu sözü yargılamanın niteliğini göstermeye yeterlidir:
- Sizi buraya tıkan kuvvet böyle istiyor.
Darbeciler, evet Anayasa Mahkemesi’ni kurmakla iyi ettiler ama Salim Başol’un üye yapılması ve Anayasa Mahkemesi’nin 27 Mayıs’la ve DP’lilerle ilgili konularda verdiği birçok karar, bu mahkemenin nasıl kadrolaştırıldığının kanıtıdır.
Bununla yetinmediler! Danıştay üyelerinin yarısını, vatandaşın günlük işleriyle ilgili davalara bakan Yargıtay’da ise üyelerin altıda birini ve adli yargıda 520 hâkim ve savcıyı ‘emekliye sevk’ yoluyla tasfiye ettiler. Böylece “27 Mayıs Devrimi”ne uygun bir yargı yapılanması yarattılar.
Hizaya getirdikleri bu yargıya da sözüm ona ‘bağımsızlık’ verdiler.

‘Devrimci Yargı’,

Yargıtay başkanlarının Adli Yıl açış konuşmalarında geleneksel olarak sadece ‘hukuki’ konuşma yaptıkları halde, 1960’ların ortalarından itibaren ‘devrimci’ siyasi konuşmalar yapmaya başlamaları tesadüf değildi.
Dostlar arasındaki sohbette bile “Menderes iyi adamdı” demenin suç olduğuna hükmeden Yargıtay, bu ‘yapılandırılmış’ Yargıtay’dı.
Merhum Ecevit’in 1970’lerde “Yargı devrimcilerin elindedir” sözleriyle tanımladığı da 27 Mayıs’ın yapılandırdığı yargıydı! (Atatürk ve Devrimcilik, sf. 106)
Şu iki eseri okumadan 27 Mayıs’ın günümüze kadar uzanan tahribatını anlamak mümkün olmaz:

- Nazlı Ilıcak, 27 Mayıs Yargılanıyor, Doğan Kitap 2010.
- Dr. Osman Doğru, 27 Mayıs Rejimi, İmge Kitabevi 1998.

İnönü ve İhtilal,

İSMET Paşa 27 Mayıs darbesinin neresindedir?    
İsmet Paşa’nın ordu üzerindeki etkisini anlatmaya gerek yok. 
Böyle bir şahsiyetin, Adnan Menderes’i, 1954’te petrol ve yabancı sermaye kanunları yüzünden ‘vatanı satmakla’ suçlaması elbette subayları etkilemiş, 
cunta çalışmaları o sıralarda başlamıştır.

Fakat Güneri Cıvaoğlu’nun haklı olarak belirttiği gibi, İsmet Paşa hiçbir zaman askere “ihtilal örgütü kur” demiş değildir.
Ancak bu gerçek, İnönü’nün, üstelik ordu üzerindeki büyük nüfuzuyla, “ihtilale yeşil ışık yaktığı” gerçeğini ortadan kaldırmaz.

Karşılıklı Paranoyalar.,

Türkiye’nin 27 Mayıs felaketine sürüklenmesinin sorumlusu hem muhalefet hem iktidardır. Erdal İnönü ile birlikte SODEP’i kuran değerli araştırmacı 
Tevfik Çavdar’ın da belirttiği gibi, İsmet Paşa ve CHP yıkıcı, tahrikçi bir muhalefet yapmıştır.

Menderes’in bakanlarından Rıfkı Salim Burçak’ın yazdığı gibi de Menderes ve Bayar buna sertlikle, baskıyla karşılık verme hatasını işlemişlerdir.
DP’nin paranoyası, İnönü’nün orduya darbe yaptıracağıdır. Önlemek için muhalefete, basına ve yargıya ağır baskılar uygulamışlardır!
CHP’nin paranoyası ise DP’nin diktatörlük kuracağıdır. Önlemek için gençliği ve orduyu tahrik etmişlerdir!
Birbirlerini körükleyerek 27 Mayıs’a gelinmiştir!

İhtilale yeşil ışık,

Olayların en yakın tanığı olan rahmetli Metin Toker, “İsmet Paşa’yla On Yıl” adlı kitabının ilk baskısında, “Ordu+CHP=İktidar” formülünün gerçek olduğunu yazar! (Cilt 3, sf. 101)
Yine Metin ağabeyin yazdığı gibi:
“İhtilale yeşil ışığı onun (İnönü’nün) yaktığı bir gerçektir...” (Cilt 2, sf. 237)
Askerlere emir vererek değil elbette... 
İki tarafta da karşılıklı paranoyalar zirveye tırmanırken, İsmet Paşa’nın “Şartları gerçekleşirse ihtilal meşru olur” sözünün subaylar üzerindeki etkisini tahmin 
etmek zor değildir.
O dönemde meşhur bir “kıyma makineleri” fısıltısı vardır. Menderes yüzlerce genci öldürtmüş, izlerini yok etmek için cesetlerini kıyma makinelerinden geçirtip hayvan yemi yaptırmıştı!
İnönü bunu araştırmak için CHP bünyesinde bir komisyon kurdurur! Komisyon haftalarca çalışıp raporunu hazırlar: Bu fısıltı tamamen yalandır!
Komisyon Başkanı Kamil Kırıkoğlu, raporu İsmet Paşa’ya takdim eder... İsmet Paşa’nın tepkisi:
“Olmaz! Yoktur demeyeceksiniz! Vardır imajı vereceksiniz!” (K. Kırıkoğlu, Anılar, sf. 103)

Tarihte İnönü,

İsmet Paşa Cumhuriyet tarihinde şiddet kanunu olan Takrir-i Sükun’un uygulayıcısıdır ama demokrasiye geçiş gündeme geldiğinde her zaman Atatürk’ten daha istekli oldu. Takrir-i Sükun’u ve İstiklal Mahkemeleri’ni kaldırmaya Atatürk’ü ikna eden İnönü’dür.
1946’da demokrasiye geçişte iç ve dış şartların rolü çok önemlidir ama İnönü bunu isteyerek de yapmıştır.
Albay Talat Aydemir’in 1962 ve 1963’teki darbe teşebbüslerinin ancak Başbakan İnönü’nün tarihi şahsiyetinin ağırlığıyla bastırıldığı bir gerçektir. 
Zaten kendisine karşı yapılacak bir darbeye “yeşil ışık” yakması düşünülemezdi.
Bunlar doğru ama 27 Mayıs darbesine yeşil ışık yaktığı, hatta siyaseten ortamını hazırladığı da bir gerçektir. 
Menderes’in idamını önlemek için Komite’ye mektup yazmakla yetinmiş olmasını bile ben ‘kusur’ sayarım.
Netice: Bütün darbeler yanlıştır; bütün baskı politikaları yanlıştır!

Hukuk ve yargı açısından 27 Mayıs

27 MAYIS Darbesinin de Menderes’le arkadaşlarının idam edilmesinin de temel gerekçesi “Anayasayı İhlal” iddiasıdır: 
Menderes Meclis’te CHP hakkında Tahkikat Komisyonu kurmuştu, bu şekilde CHP’yi kapattırarak diktatör olacaktı... 
27 Mayıs demokrasiyi kurtarmıştı!

27 Mayıs’ı Savunanların tezi budur.

Şimdi Demokrat Partililerin yargılandığı Yassıada Mahkemeleri’ne gidelim. 
18 Mayıs 1961 günlü duruşma... 
Tahkikat Komisyonu Başkanı DP’li Nusret Kirişçioğlu sorgulanıyor.
Kirişçioğlu, Tahkikat Komisyonu’nun nihai raporunu anlatıyor: 
CHP’nin kapatılması falan yok, sadece yıkıcı muhalefet yaptığına dair örnekler veriliyor, 

İnönü’nün bunları önlemesi isteniyor.
Fakat Yassıada’daki ‘devrim mahkemesi’nin Başkanı Salim Başol, diyor ki:
“İddiaya göre bu raporda varılan neticeler yumuşaktır. Kamuoyunun baskısı altında yumuşak olmuştur. 
Daha sert neticelere varılacaktı!” 
(Yassıada Zabıtları, Anayasa Davası, cilt I, sf. 440)

Adaleti hukukçular katletti!,

Mahkeme Başkanı Başol’un sözleri utanç vericidir! Toplam üç bin sayfa tutan mahkeme zabıtlarında böyle yüzlerce örnek vardır.
Bugün hiçbir hukukçu yüzü kızarmadan bunu savunamaz.
Yassıada Mahkemesi, delillere göre değil, İstiklal Mahkemeleri gibi, “olacaktı, yapılacaktı” tasavvuruyla, ‘niyet okuma’ metoduyla idam kararları vermiştir.
Menderes, Zorlu ve Polatkan bu yolla ‘siyaseten katl’ edildiler.
27 Mayıs darbesinin hukuk tarihimizdeki korkunç tahribatı, Yassıada faciasından ibaret değildir.

Hukuk profesörlerinin utanmadan “devrimler normal hukuk kurallarıyla bağlı olmaz” diyerek verdikleri fetvalarla İhtilal Mahkemeleri kuruldu, bu fetvalarla geriye yürüyen ceza kanunları çıkarıldı. Merhum Abdi İpekçi “İhtilalin İç Yüzü” adlı kitabında hukuk profesörlerinin bu utanç verici fetvalarını anlatmıştı. 
(Sf. 276, 317, 322)

Dahası, 27 Mayıs Danıştay ve Yargıtay’da hâkim ve savcı kıyımı yaptı. Anayasa Mahkemesi’ni de kendi kafasındaki yargıçlardan oluşturdu. 
Sonra da “yargı bağımsızdır” denildi!
Böylece adaletin en önemli ilkelerinden biri olan “yargının tarafsızlığı” da 27 Mayıs’ta katledildi!
Adalet, hâlâ çıkamadığımız bir dehlizin içine atıldı böylece.

Karşılıklı Saplantılar.,

Ben Menderes yanlısıyımdır ama bugün tarihten ders alınması için şunu belirtmeliyim: 27 Mayıs’a sürüklenmemiz de Menderes ve Bayar’ın da İnönü’nün de veballeri vardır.
İnönü’nün ‘vatanı satıyorlar’ propagandası daha 1955’te orduda cuntaların kurulmasına yol açtı. Aynı sebepten Kemalist gençlik ve Kemalist üniversite militanlaştı.
Metin Toker “İnönü ihtilale yeşil ışık yaktı!” diye yazmıştı. (İsmet Paşa’yla On Yıl, Cilt 2,  sf. 237)

Çünkü İnönü, Bayar ve Menderes’in diktatörlüğe gittikleri saplantısına kapılmıştı...

Bayar ve Menderes ise “yalan haberleri, ihtilal tahriklerini önleyeceğiz” diye basın ve muhalefete gittikçe ağırlaşan baskılar yaptılar. 
Çünkü İnönü’nün daha 1950’lerin başından itibaren ihtilal hazırladığı saplantısına kapılmışlardı...
Karşılıklı vehim ve sert kavgalarla yuvarlanan kartopu çığa dönüştü, Türkiye 27 Mayıs darbesinin altında kaldı, seçimlere gideceğini açıklamış meşru 
iktidar süngüyle devrildi! Adalet katledildi!
Elli birinci yılında 27 Mayıs’ı kınıyorum.

Yassıada Cinayetleri,

KÜLTÜR  ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ı telefonla kutladım, kamuoyu önünde de açıkça kutluyorum; “ Yassıada Demokrasi Müzesi ”  projesi için...
Daha önce bu köşede birkaç defa yazdığımız dileğimi, Günay’a da ilettim:
- Adnan Menderes’in sekiz ciltlik konuşmalarını, üzerinde akademik bir çalışma yaparak yeniden yayımlamak...
 Bu konuşmalar yirmi yıl önce Demokratlar Kulübü tarafından yayımlandı. O günün tekniğiyle yapılmış bir baskı... İndeksi yok, açıklayıcı notları yok... 
Üstelik çoktan tükendi.
‘Akademik edisyon’ niteliğinde yeni baskısının yaptırılması fikrini Sayın Günay çok olumlu buldu, fakat haklı bir tereddüdü var:
- Nihayet siyasi bir liderin konuşmalarını bizim yayımlamamız doğru olur mu, bakmam lazım. Ama belge yayını, akademik araştırma, müzenin çeşitli 
materyallerle zenginleştirilmesi gibi çalışmaları muhakkak yapacağız.

 Meclis Yayımlasın,

 Bu durumda, aynı dileğimi TBMM Başkanı Sayın Cemil Çiçek’e iletiyorum. Nitekim İsmet İnönü’nün konuşmalarını TBMM Kültür Sanat ve Yayın Kurulu 1993 yılında üç büyük cilt halinde yayımladı; muhalefet lideri olarak yaptığı konuşmalar dâhil... Çok da iyi oldu.
Üstelik, Menderes artık bir parti lideri değildir; milli iradenin üstünlüğünün simgesidir...
Darbelere karşı olmanın simgesidir...
Yassıada’daki idamların, daha doğrusu “siyaseten katl”  cinayetinin bu sene 60. yıl dönümüdür. Menderes’in bütün konuşmalarını yayımlamak ‘zamanın ruhu’na da TBMM’nin işlevine de yakışır.
İnönü’nün TBMM tarafından 1993’te yayımlanan konuşmalarının ön sözünü Hüsamettin Cindoruk yazmıştı, iyi de etmişti...
“Menderes’in Bütün Konuşmaları” nı da TBMM yayımlamalı, ön sözünü Cemil Çiçek yazmalıdır.
Metinleri yayına hazırlamak için gereken akademik çalışmayı Adnan Menderes Üniversitesindeki akademisyenler yapabilir; çok da anlamlı olur.

Hukukun Düşkünlüğü,

 Bu meseleyi böylesine önemseyişimin tek sebebi, siyasi görüşlerim değildir. Daha önemlisi, “Yassıada yargılamaları” nın korkunç bir hukuk cinayeti olmasıdır.
‘Devrim’ adına hukukun en temel kuralları olan “tabii hâkim”  ve “geçmişe yürüyen ceza kanunu çıkarılamaz”  ilkeleri çiğnenmiştir! Avukatlar tutuklanmış, 
savunmalar kısıtlanmış, belgeler tahrif edilmiştir!
Demokrasi dönemimizde yargının yaptığı hiçbir hukuk ihlali, bu boyutlarda olmamıştır.
Fransa’da Binbaşı Dreyfüs’ün siyasi husumetle mahkûm edilmesine yazar Emile Zola isyan bayrağını açmış, çığ gibi büyüyen adalet mücadelesi sonunda 
Dreyfüs beraat ettirilmişti.
Bu, Fransa’da ‘devrimin hizmetindeki yargı’ geleneğinden, hukukun üstünlüğüne geçişin en büyük virajı olmuştu...
Celal Bayar’ın Kayseri Günlüğü ’nde yazdığı gibi, Yassıada’da yüzlerce Dreyfüs faciası icra edildiği halde bizde bir tane Zola çıkmamıştı! 
Aksine bu hukuk cinayetlerinin altında “hukuk profesörleri” nin ve “Yargıtay yargıçları” nın imzaları vardı! Aydınlar da alkışlamışlardı!
Şimdi idamların 60. yıl dönümünde, Türkiye’de Zola’ların artık mevcut bulunduğunu göstermenin zamanı çoktan gelmiştir.
Menderes’in konuşmaları yayımlanmalı... Yassıada Müzesi açılmalı... Altmış yıldır üç maymunu oynayan Hukuk Fakülteleri Yassıada yargılamalarını 
akademik araştırma konusu yapmalıdır...
Düzeltme notu:  TBMM elbette 23 Nisan 1920’de açıldı, dünkü yazımdaki “1923”  kaydı, düzeltmeyi gerektirmeyecek kadar açık bir ‘sehiv’dir.

Bir Darbenin Anatomisi Yassıada Broşürleri,

***

15 Temmuz 2017 Cumartesi

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 25


28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 25

BÖLÜM DİPNOTLARI;


138 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704, Fihrist No:22357-756. 
139 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-439/442. 
140 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-121 
138 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704, Fihrist No:22357-756. 
139 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-439/442. 
140 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-121 
141 Bu Brifingin, Başbakan ERBAKAN tarafından, Başbakanlık Resmi Konutunda bazı din adamlarına ve Diyanet temsilcilerine ve din adamlarına verilen iftar 
yemeğinin altı gün sonrasına rastlaması not edilmelidir. 
142 Komisyonumuzda dinlenen Gazeteci Rıdvan AKAR, bu brifing hakkında şunları söylemiştir: “…Sayın Demirel’le yaptığımız söyleşide vurguladığı birkaç şey var. Bir tanesi, Sayın Karadayı’nın, kendisini ziyaret etmesi sonrasında işte rahatsızlıklarını ifade etmesi ve bu ifade etmesinin sonrasında Genelkurmay Başkanlığı içerisinde ki galiba 28 Şubat sürecine ilişkin ilk brifing oluyor- İstihbarat Daire Başkanı, iki istihbarat daire görevlisi Genelkurmay Başkanı, 2’nci Başkan ve Sayın Cumhurbaşkanı eşliğinde gerçekleştirilmiş olan toplantı…” 
143 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-156 
144 MİT Kanunu’nun 13’üncü maddesinde, “Milli İstihbarat Teşkilatı Müsteşarı, Milli Güvenlik Kurulu’nda görüşüldükten sonra Başbakanın inhası ve 
Cumhurbaşkanının onayı ile atanır.” hükmü mevcuttur. Benzer şekilde, MGK Genel Sekreterliği görevi de, 2004 yılına kadar Genelkurmay Başkanlarınca 
belirlenen ve daha sonra Başbakanlar tarafından atanan Orgeneraller eliyle yürütülmüştür. 
145 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-90. 
146 Erkan YÜKSEL, Medya Güvenlik Kurulu, T.C. Anadolu Üniversitesi Yayınları, Eskişehir, 2004, s.55-56. 
147 Hulki Cevizoğlu, 28 Şubat Bir Hükümet Nasıl Devrildi, Ceviz Kabuğu Yayınları, s.28. 
148 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-439/442. 
149 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-235/288 
150 Komisyonda dinlenen gazeteci Abdurrahman DİLİPAK, sözkonusu mektuptan haberdar olduğunu şu sözlerle ifade etmiştir: “…Demirel’in filan benimle ilgili, benim yazımdan dolayı Erbakan’a verdiği muhtıra var.” 
151 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-226. 
152 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:9/703, Fihrist No:22357-224 
153 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-227 
154 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:9112-28, Desimal No:84, Fihrist No:2. 
155 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-12. 
156 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-13. 
157 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-20. 
158 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-18. 
159 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-9. 
160 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-10. 
161 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-62. 
162 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-16. 
163 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91703, Fihrist No:22357-17. 
164 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-80/89. 
165 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-612/22357-613. 
166 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-71 
167 TSK’dan atılıp RP’li Belediye ve şirketlere giren subay ve astsubay adları Ek’tedir. 
168 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-443 
169 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-433 
170 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-341/401. 
171 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-435/436. 
172 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-341/348. 
173 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-349/355.
174 Milliyet Gazetesi, 14 Ağustos 1997. 
175 28 Şubat sürecinin Adalet Bakanı Şevket Kazan, bu ilan hakkında şunları söylemiştir: “Hep aynı üslupla verilmiş. Yargıya, işçilere ve üniversitelere 
seslenilmiş. Ben 2000'de araştırma yaparken gördüm bunları." 28 Şubat sürecinde gazetelerdeki çok önemli bir ilanı fark edemedik”, 28 Şubat 2008, 
Zaman Gazetesi 
176 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91703, Fihrist No:22357-481. 
177 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704, Fihrist No:22357-297 
178 “28 Şubat sürecinde gazetelerdeki çok önemli bir ilanı fark edemedik”, 28 Şubat 2008, Zaman Gazetesi. 
“Kazan, MİT'in o dönemde Başbakan Erbakan'a ayrı, askerlere ayrı rapor gönderdiğini ileri sürüyor. 28 Şubat'taki MGK toplantısında iki farklı raporun tartışmaya yol açtığını aktarıyor. Kazan, şöyle devam ediyor: "Biz gelinceye kadar MİT birbirine paralel rapor hazırlıyormuş. 28 Şubat'ta okunan MİT raporu başka, MGK üyelerine gönderilen rapor başkaymış. Deniz Kuvvetleri komutanı, 'bendeki rapor başka' deyince o konu tartışılıyor epey MGK'da." Kazan, MGK'daki irtica raporunun okunması sırasında Erbakan'ın kendine şunları söylediğini aktarıyor: "Bu raporun vatanın öz evlatları tarafından yazılmış olabileceğine inanmadım, inanamadım. İnançlı bir Müslüman böyle bir rapor yazamaz." 
179 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91703, Fihrist No:22357-295,296.) 
180 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704, Fihrist No:22357-451,452) 
181 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-485,486. 
182 Toplantının ertesi günü çıkan gazetelerde“Bu maddenin tam metnini Türkiye'nin uluslararası ilişkilerini ilgilendirdiği için yayınlayamıyoruz.” denilmiştir. Ancak, “Gizli” olması gereken bu tedbir de, bir gün sonra gazetelerde yayımlanmıştır. 
183 “28 Şubat Kararlarını BÇG Hazırladı”, 26 Şubat 2007, Aksiyon Dergisi. Ağaoğlu, sözkonusu röportajında, “18 maddelik paketi hazırlayan bizzat BÇG'nin kendisidir. Komutanlar, kollarının altında BÇG tarafından hazırlanan 
raporlarla geldiler. Teklif sahibi Genelkurmay Başkanlığı idi, genel sekreterlik bu konuda herhangi bir altyapı çalışması yapmamıştı." demiştir. 
184 Mehmet AĞAR’ın 9/11/2012 tarihli Komisyon Tutanağı. 
185 Mehmet AĞAR’ın 9/11/2012 tarihli Komisyon Tutanağı. 
186 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91704, Fihrist No:22357-504/527. 
187 Komisyonumuzda görüşlerine başvurulan Gazeteci Fatih ÇEKİRGE, o dönemde ERBAKAN’ın tutumu hakkında şunları söylemiştir: “…Milli Güvenlik Kurulunda birtakım şeyler oluyor, onlar Bakanlar Kuruna yansımıyor. Biz de 
Hoca’ya soruyorduk: “o dönem, gerek Tansu Hanım’a gerek dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Bey’e ve Erbakan Hoca’ya defalarca sorduk …soruyorduk: Ya, Hocam, kriz var.”. “Siz uyduruyorsunuz.” diyordu….” 
188 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Dolap No:91704, Fihrist No:22357-450. 
189 “Karadayı buradan Meclis’i izliyordu”, 29 Şubat 2012, Star. Basında yer alan 406 sayılı Karar eki aşağıdadır: 
190 Açıklamada; “TSK…Anayasamızın temel niteliklerinin korunmasında ve yasaların kendisine verdiği yetki ve sorumluluğun hudutlarının teyit ve tespitinde fevkalade hassastır. Bu …demokrasiye bağlılığından doğmaktadır. Yüce Türk Milleti, Atatürk’ün kendisine emanet ettiği laik ve demokratik cumhuriyetin tüm imkanlarından istifade ederek, çağdaş medeniyet yolunda azimle ilerleyecektir. Buna hiç kimse mani olamaz ve olamayacaktır. 
Hal böyle iken, zaman zaman TSK’yı siyasi polemiklere konu etmek, şu veya bu şekilde silahlı kuvvetleri siyasetin içindeymiş gibi göstermek üzüntü vericidir. 
MGK yasal bir platformdur. Komutanlar, görüş ve düşüncelerini MGK’nın bir üyesi olarak burada özgür bir şekilde dile getirmektedir.” denilmiştir. GÜRSES, s. 99. 
191 ERBAKAN, MGK Genel Sekreterliğinde şunları söylemiştir: “MGK’yı oluşturan üyeler, millet ve devlet hizmetinde engin deneyimler kazanmış, ülkenin en 
yetişmiş kişileridir. Milletin emanet ettiği büyük görev ve sorumlulukları üstlenmişlerdir. Devletin varlığı ve bağımsızlığı, bölünmezliği ve bütünlüğü, milletin huzur ve güvenliği gibi paylaştığımız ortak değerler, anlam ve içerik olarak milli güvenliğimizin yapı taşlarıdır. Bu unsurların sağlamlığını korumayı cumhuriyet hükümetleri her zaman görev bilmişlerdir. MGK Genel Sekreterliğinde üretilen her türlü belge ve rapor kapsamlı, akılcı, verimli, kaliteli olmuştur. …Güvenlik mimarisini tasarlamak gibi görevlerini başarıyla yapmıştır. MGK ve MGK Sekreteryası, Atatürk ve Cumhuriyetin bir kurumudur. … 
Hükümetimiz görev başına geldiği günden beri MGK’nın gündemine aldığı ve tavsiyelerde bulunduğu stratejik konulara öncelik vermiş, dikkat ve ihtimamla 
uygulanmasına özen göstermiştir.” GÜRSES, s. 113. 
192 CHP lideri Deniz BAYKAL, 22 Nisan 1997 tarihli gazetelerde yer alan açıklamasında şunları demiştir: “12’ye 5 var. Herkes ne yapacaksa artık yapmalıdır. …Cumhurbaşkanı son alarmı çalıyor…Kendi Anayasası ve Silahlı Kuvvetleri ile çatışan bir hükümetin göreve devam etmesi mümkün değildir. 
..Parlamento gerçeği görmelidir. … Bu hükümete destek vermeye devam etmek, Türkiye’nin bir çatışmaya sürüklenmesine neden olmak demektir.” 
193 DSP lideri ECEVİT, bu konuşmayı 29 Nisan 1997 tarihinde Meclis kürsüsünden yapmıştır. 
194 GÜRSES, s.93-95. 
195 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-766/22357-802. 
196 CUMHURBAŞKANLIĞI ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-729. 
197 Erdoğan TEZİÇ’e ait 28/06/2012 tarihli Tutanak. 
198 (E) Korg.Nevzat BÖLÜGİRAY bu konuda şunları söylemektedir: “ ‘Sırtındaki üniformayı çıkarıp öyle konuşsunlar’ diyen ve her türlü yasa dışı işi yapan 
kimi millet vekilleri, önce kendi ‘dokunulmazlık’ zırhını çıkartmalıydılar.” Bu görüş, Türkiye’de asker-sivil ilişkilerinin anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.107. 
199 (E ) Tuğg. Nevzat BÖLÜGİRAY, Osman ÖZBEK’in konuşmasını, “TSK’nın tabanının sesiydi” şeklinde tanımlayarak, o dönemde TSK’daki bazı genç subayların kendisine “Bizler, komutanlar için söylenen sözlere tahammül edemiyoruz. Vallahi, komutanlar iyi dayanıyorlar doğrusu…” dediklerini ifade etmektedir. Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.109. 
200 "28 Şubat sürecinde gazetelerdeki çok önemli bir ilanı fark edemedik”, 28 Şubat 2008, Zaman Gazetesi
201 Cumhurbaşkanlığı Arşivi.
202 (E) Korg.Nevzat BÖLÜGİRAY, RP ile koalisyon hükümeti kuran Tansu ÇİLLER için şunları söylemektedir: “RP ile koalisyon kurarak halkın istencine ihanet 
eden kendisiydi. RP ile yolsuzluk savlarını karşılıklı olarak aklayarak Meclis denetimini yozlaştıran, çarpık bir muhalefet anlayışı ile Meclis’i kilitleyen kendileriydi. Hemen her konuşmasında dini siyasete alet eden ve sürekli TSK’ya saldıran Çiller’di. TSK’nın da bunlara seyirci kalamayacağını ve Anayasal ve yasal zeminlerde kimi girişimlerde bulunacağını bile bile bunları yaparak TSK’yı siyasete çeken bizzat Çiller’in kendisiydi.” Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.97. 
203 “Ordu: Öncelik iç tehdit”, Milliyet, 30 Nisan 1997. 
204 Hikmet ÇİÇEK, İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri, Kaynak Yayınları, 1997, İstanbul. 
205 ÇİÇEK, s. 52. 
206 Komisyonumuzda dinlenen gazeteci Rıdvan AKAR, bu brifing hakkında şunları söylemiştir: “Burada söylemek istediğim şey, özellikle 28 Şubat sürecine dair söylemek istediğim şey: Küçük bir anekdotla belki başlamak mümkün. Biliyorsunuz, gazeteci brifingleri verilirdi ve o gazeteci brifinglerine medyanın önemli isimleri gider askerleri ayakta karşılayarak ve alkışlayarak onların o irtica tehlikesiyle ilgili algılarını daha sonra kamuoyuna yansıtırlardı. Bu irtica tehlikesinin anlatıldığı bir toplantıda, bir brifingde Mehmet Ali Birand da o brifingi izlemişti, biz dışarı çıktığında merakla “Acaba ne tür kanıtlar verildi, ne tür belgeler sunuldu?” diye büyük bir merakla kendisini karşıladığımızda kendisi de büyük bir şaşkınlıkla: “Yahu, inanmayacaksınız ama gösterilen bütün filmler 32.Gün’de yayınlanan dosyalarda hatta hepimizin “Voice-Over”ını orada dinledim, üstelik sesi bile değiştirmemişler.” demişti. Bunu sadece o dönemde bu irtica algısının ciddiyeti konusunun sorgulanması açısından bir anekdot olarak aktarıyorum. “ 
207 Hikmet ÇİÇEK, İrticaya Karşı Genelkurmay Belgeleri, Kaynak Yayınları, 1997, İstanbul. 
208 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-579. 
209 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-582/22357-611. 
210 Genelkurmay Başkanlığınca Eylül 1990’dan itibaren 10 Eylül 1997 tarihine kadar 511 adet suç duyurusunda bulunulduğu, ancak bunların çok azının işleme 
konulduğu, REFAH-YOL döneminin Adalet Bakanı olan Şevket KAZAN’ın, sözkonusu suç duyurularını sümen altı ettiği öne sürülmüştür. Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.94. 
211 “28 Şubat Kararlarını BÇG Hazırladı”, 26 Şubat 2007, Aksiyon Dergisi. 
212 Genelkurmay Başkanlığınca Eylül 1990’dan itibaren 10 Eylül 1997 tarihine kadar 511 adet suç duyurusunda bulunulduğu, ancak bunların çok azının işleme 
konulduğu, REFAH-YOL döneminin Adalet Bakanı olan Şevket KAZAN’ın, sözkonusu suç duyurularını sümen altı ettiği öne sürülmüştür. Nevzat BÖLÜGİRAY, 28 Şubat Süreci 1, Tekin Yayınevi, Ankara, 1999, s.94. 
213 Vural SAVAŞ, “Anılarım, bir dönemin perde arkası”, Bilgi Yayınevi, Ankara, Nisan 2012, s.160-161. 
214 Cavir ÇAĞLAR’ın 8/11/2012 tarihli Komisyon Tutanağı. 
215 Başbakan Mesut YILMAZ’ın yaptırdığı bir araştırmada “ordunun irticaı abarttığını söyleyenlerin oranının” %62, “ordunun irticaı abartmadığını söyleyenlerin oranının” ise %37.7 olduğu ifade edilmiştir. “İrtica ile savaşımı yetersiz bulanların oranı” %37, “irtica tehlikesi yoktur diyenlerin oranı” ise %39,3 olarak verilmiştir. (Taha AKYOL, 3 Nisan 1998, Milliyet Gazetesi.) (E) Korg.Şevket BÖLÜGİRAY, bu anket sonuçlarını “siyasilerin anketleri kendi eğilimlerine göre yaptırdıkları” şeklinde yorumlamış; REFAHYOL döneminde “ordunun irticaı abartmadığını” söyleyenlerin oranının %80 olduğunu öne sürmüştür. 
216 Mehmet Ali BİRAND’ın 4/10/2012 tarihli Komisyon Tutanağı. 
217 MUSTAFA CUMHUR ERSÜMER’in 01/11/2012 tarihli Komisyon Tutanağı. 
218 CUMHURBAŞKANLIĞI DEMİREL ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-546. 
219 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ Yer No:91704, Fihrist No:22357-528. 
 220 “Belgeleriyle 28 Şubat”, http://www.haberturk.com/gundem/haber/718362-belgeleriyle-28-subat (15 Ekim 2012) 
221 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-668-700. 
222 CUMHURBAŞKANLIĞI SÜLEYMAN DEMİREL ARŞİVİ, Dolap No:91704 Fihrist No:22357-656/667. 
223 “Askerden Yanıt”, Hürriyet Gazetesi, 21 Mart 1998. 
224 Mehmet Ali BİRAND, Son Darbe 28 Şubat, İstanbul, Şubat 2012, 8. Baskı, s.260. 


 ***

28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 24

 28 ŞUBAT 1997 TARİHLİ MİLLİ GÜVENLİK KURULU TOPLANTISI, BÖLÜM 24


 E- İRTİCAIN TSK'NE YÖNELİK FAALİYETLERİ: 

 İrtica'ın hedefine ulaşmada, en büyük engel olarak Türk Silahlı Kuvvetlerini gördüğü bilinen bir gerçektir. 

 İrtica taraftarları; 

 İslam devletini gerçekleştirme yönünde faaliyetlerini devam ettirirken, ılımlı davranışları ve bazen demokrasi şemsiyesi altındaki örtülü hareketleri ile bazı 
Devlet kademelerinde kadrolaşma imkanını bulmalarına rağmen, Türkiye Cumhuriyetinin temel dayanaklarından Silahlı Kuvvetlere sızma girişimlerini 
tamamlamadan hedeflerine varamayacaklarını daima gözönünde bulundurmuşlardır. Bu nedenle; Cumhuriyet tarihi boyunca İrtica'ın Silahlı 
Kuvvetlere sızma girişimleri hep var olmuş ve her seferinde de bu girişimler başarısızlıkla sonuçlanmıştır. 

 İDDİA-9: 

 Silahlı Kuvvetlerin yasal yetki ve görevleri çerçevesinde ve Genelkurmay Başkanlığı'nın emirleri ile karargah çalışması yapmak üzere teşkil edilen Batı 
Çalışma Grubu'na ve Türk Silahlı Kuvvetlerine yönelik faaliyetlerde bulunmak üzere çalışma grupları kurmuşlar, bu gruplar vasıtasıyla hayali senaryolar 
üreterek ve çeşitli mercilere gönderdikleri Komutanları hedef alan mektuplarla; kasıtlı olarak Türk Silahlı Kuvvetleri personelini, Müslüman -Ateist, Alevi-Sünni 
şeklinde bölmeye, karşılıklı güvensizlik ortamı yaratarak emir-komuta sistemini parçalamaya yönelik propaganda yapmaya başlamışlardır. (Syf-36) 


 ONERI-9: 

 Belirli mihraklar tarafından, TSK üst kademelerine Alevi kökenli üst subay ve generallerin hakim olduğu ve Alevilerin TSK'de kritik makamları ele geçirdiği 
şeklinde sistematik olarak mektup ve fakslarla sinsi bir propaganda faaliyeti yürütülmektedir. Cumhurbaşkanlığına da bu konularla ilgili birçok mektup ve faks gelmekte, bu faaliyet özellikle Askeri Şura öncesinde yoğunlaşmaktadır. 

 Bu tür dedikodu ve propagandaların milletimizin göz bebeği TSK'lerini yıpratmaya yönelik faaliyetler olduğu her kesimce bilinmeli ve böyle değerlendirilmelidir. 

 İDDİA-10: 

 Her fırsatta General, Subay ve Astsubayların itibarını düşürmeye yönelik faaliyetler ile, YAŞ kararları bahane edilerek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin 
uygulamalarının dinsel özgürlüklerle çeliştiği yönündeki propaganda faaliyetleri hız kazanmıştır. 

 ONERI-10: 

 Türk Silahlı Kuvvetleri, milletimizin daima övünç kaynağı olmuştur. RTÜK'ün, tüm illere kadar yayılacak teşkilatı ile bu güzide Kuruluşumuza yönelik propaganda faaliyetleri denetim altına alınmalı, suç işleyenler cezalandırılarak bu yönde yayın yapan kuruluşlar kapatılmalıdır. 

 Bu konuda il ve ilçe denetim kurullarına büyük görev düşmektedir. 

 İDDİA-11: 

 İmam Hatip Lisesi mezunlarının Harp Okullarına alınmasını sağlama girişimleri ve tarikatlar vasıtası ile Askeri Okul ve Birliklere sızma girişimleri mevcuttur. 
(Syf-35) 

 Özellikle, son dönemde Fethullah GÜLEN Nurcu tarikatının Silahlı Kuvvetlere sızma girişimleri artmıştır. Bu kesim planlı, programlı, sinsi ve yanıltmacı bir 
biçimde sürdürdükleri çalışmaların önünde engel olarak hep Türk Silahlı Kuvvetlerini görmektedir. 

 Bu bakımdan her fırsatta orduyu ele geçirmek amacıyla sızma girişimlerini sessiz ve derinden devam ettirmektedir. 

 Bu meyanda; 

 F. GÜLEN tarikatına ait yurtdışındaki okulların açılış törenlerine, özellikle bazı emekli generallerin davet edilmesi, dolaylı olarak Türk Silahlı Kuvvetlerine 
yakınlaşma gayretlerinin yanısıra, kamuoyuna da askeri kesim tarafından kabul görüldüğü imajının verilmesini amaçlamaktadır. (Syf-37) 

 ÖNERİ-11: 

 Halihazırda İmam Hatip Lisesi mezunlarının bugün için Harp Okullarına girmeleri mümkün değildir. Esasen, Hükümetin "Milli Eğitim Temel Kanunu"nun 31 inci 
maddesiyle ilgili çalışmaları sonuçlandığında, İmam Hatip Lisesi mezunları sadece dini eğitim veren meslek yüksek okulları ile bu konuda eğitim veren 
fakültelere girebileceklerdir. 

 Ancak, bazı tarikatların kontrolünde olan "Özel Okullar"dan mezun olacak öğrencilerin Harp Okulu başta olmak üzere askeri okullara girişini engellemek 
mümkün görülmemektedir. Bu konuda TSK'nin okullara öğrenci alımları için yapılan mülakatlarda", öğrencilerin mezun oldukları okul konusunda çok titiz 
davrandığı ve bu tür girişleri büyük ölçüde önledikleri bilinmektedir. 

 İDDİA-12: 

 F. GÜLEN Nurcu tarikatı tarafından, Silahlı Kuvvetler içerisinde yapılanabilmek ve ileride etkinliğe kavuşabilmek amacıyla yeni projeler üretilmeye başlanmış, 
bu çerçevede; askeri okullarda okuyan öğrenciler öncelikli hedef olarak belirlenmiş, kültür düzeyi yüksek tarikat mensubu ve türban takmayan bayanların askeri öğrencilerle tanışmaları ve evlenmelerinin sağlanabilmesi için gerekli vasatı oluşturacak bir yapılanmaya gidilmiştir. 

 Anılan kesim tarafından bu yöntemle 10 yıla kadar olan bir sürede Silahlı Kuvvetler içerisinde tarikat olarak sözsahibi bir konuma gelebilecekleri şeklinde 
değerlendirmeler yapılmaktadır. (Syf-37) 

 ÖNERİ-12: 

 TSK her zaman laiklik konusuna hassasiyet göstermiş, askeri öğrencilikten başlayarak her rütbedeki elemanlarını sıkı bir denetime tabi tutarak, zararlı 
kişileri bünyesinden uzaklaştırmıştır. Bugün için sürdürülen bu çaba on yıl sonra da aynen devam edecek, tarikat mensuplarının bu Kurum içinde söz sahibi bir 
konuma gelebilmeleri TSK'lerinin kendi iç denetimi sayesinde asla mümkün olamayacaktır. 

 F- DİĞER HUSUSLAR: 

 Yukarıda ki konulardan ayrı olarak irtica ile mücadelede önemli yer tutacağına inanılan aşağıdaki konuların da Yüksek Huzura sunulmasında yarar görülmüştür. 

 a. Kılık kıyafet dahil Anayasanın 174 üncü maddesinde sayılan İnkılap Kanunlarının etkinlikle uygulanmasını sağlamak amacıyla Hükümet tarafından 
hazırlanıp Meclise sunulan "Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı" ile; 

 (1) Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Şeddine ve Türbedarlıklar ile Birtakım Unvanların Men ve İlgasına Dair 677 Sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 2 inci 
fıkrasında ceza " 6 Aydan az olmamak üzere hapis ve elli Milyon liraya kadar ağır para cezası ile cezalandırılır." şeklinde üçüncü fıkrasındaki ceza " Bir yıldan az 
olmamak üzere hapis ve iki yüzelli milyon liradan aşağı olmamak üzere ağır para cezası ile cezalandırılır." şeklinde değiştirilmektedir. 

 (2) 765 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 526 ncı maddesinin ikinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir. 

 "Şapka İktisası Hakkında 671 sayılı Kanunun veya Türk Harflerinin Kabul ve Tatbiki Hakkında 1353 sayılı Kanunun veya Bazı Kisvelerin Giyilemiyeceğine dair 
2596 sayılı Kanunun koyduğu yasaklara veya yükümlülüklere aykırı hareket edenlere altı aydan bir yıla kadar hafif hapis ve elli milyon liradan yüz milyon liraya kadar hafif para cezası verilir." 

 Bu suretle, Türk toplumunu çağdaş uygarlık seviyesinin üstüne çıkarmaya ve Türkiye Cumhuriyetinin laiklik niteliğini koruma amacını güden bu Kanunlardaki 
cezalar caydırıcı bir boyuta getirilmektedir. 

 b. Hükümet tarafından Meclise sevkedilen "Bazı Örgütlü Suçlarla Mücadele Kanun Tasarısı" ile "Suç örgütü" tanımı yapılarak; doğrudan veya dolaylı 
biçimde bir kurumun, kuruluşun veya teşebbüsün yönetim ve denetimini ele geçirmek, kamu hizmetlerinde, basın ve yayın kuruluşları üzerinde, ihale, imtiyaz ve ruhsat işlemlerinde etkinlik ve denetim elde etmek, ekonomik faaliyetlerde kartel ve tröst yaratmak, madde ve eşyanın nedretini, fiatların artmasını sağlamak, kendilerine veya başkalarına haksız menfaat temin etmek, seçimlerde oy elde etmek veya seçimleri engellemek maksadı ile zor veya tehdit 
uygulamak veya kişileri kendilerine tabi kılmaya zorlamak veya mensupları arasında her ne suretle olursa olsun açık veya gizli işbirliği yapmak suretiyle 
yıldırma veya korkutma veya sindirme gücünü kullanarak suç işlemek için örgüt kuranlara veya örgütü yönetenlere veya örgüt adına faaliyette bulunanlara veya 
bilerek hizmet yüklenenlere sadece bu nedenlerden dolayı üç yıldan altı yıla kadar ağır hapis cezası, örgüte üye olanlara da iki yıldan dört yıla kadar hapis 
cezası verilecektir. 

 Örgüt silahlı ise, bu cezalar üçte birden yarıya kadar artırılarak hükmedilecektir. 

 Suç faili memur veya kamu hizmetlisi ise, verilecek ceza keza, üçte birden yarıya kadar artırılacaktır. 

 Suçun işlenmesine yarayan veya suçun işlenmesinde kullanılan veya suçtan doğan değer veya ürünlerin veya bunlar yerine geçen şeylerin müsaderesi gereken her türlü eşya, gelirleri Devletin mal varlığına geçecektir. 

 Bu Kanun Tasarısının yasalaşmasından sonra suç faillerinin ve ilgililerin telefonları, faksları, bilgisayarları gibi aletleri dinlenecek ve içindeki bilgilerden 
yararlanılacaktır. 

 c. Yine Hükümet tarafından sevkedilen, "3194 Sayılı İmar Kanununa Bir Ek Madde Eklenmesine Dair Kanun Tasarısı" ile bundan böyle camiler, mevzuat 
çerçevesinde plan ve programlara uygun ve ihtiyaca göre il, ilçe, kasaba ve köylerde müftülerin izni alınmak suretiyle yapılacaktır.” 

 Çalışmanın ekinde yer alan “REKABET KURUMU” başlıklı belgede, o tarihte Kurumda çalışan Başkan, 2. Başkan, Başkan Yardımcıları ve Kurul Üyelerinin 
isimleri ve biyografileri hakkında bilgi yer almaktadır. 

      ANASOL-D Hükümetine 20 Mart 1998 tarihinde verilen “ Genelkurmay Muhtırası ”: 

Dönemin Başbakanı Mesut Yılmaz, Tiflis seyahatinde gazetecilere "Bazı askerler irtica tehlikesini 30 Ağustos'ta yapılacak Yüksek Askeri Şûra'da görev sürelerini 
uzatmak için kullanıyorlar açıklaması üzerine, 20 Mart 1998 tarihinde, Genelkurmay Başkanlığında üst düzey komutanların katılımıyla yapılan toplantıya ilişkin Basın Açıklaması kamuoyuna yansımıştır. 

Orgeneral İsmail Hakkı Karadayı ile Genelkurmay Başkanlığı karargahındaki toplantıya, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu, Deniz Kuvvetleri Komutanı Oramiral Salim Dervişoğlu, Hava Kuvvetleri Komutanı Orgeneral İlhan Kılıç ve Jandarma Genel Komutanı Orgeneral Fikret Özden Boztepe katıldığı toplantı sonra açıklanan basın bildirisi şöyledir:223 

“1- Türk Silahlı Kuvvetleri'nin görev ve yetkileri ile konumu Anayasa ve yasalarla tespit edilmiştir ve TSK'nın her ferdi bunun bilincindedir. 

2- Türk Silahlı Kuvvetleri, bütün mensupları ile demokrasiye bağlı, yüce milletin emrinde çağdaş değerlerin ve dünyadaki gelişmelerin bilincinde olarak, 
hiçbir farklı düşünceye sahip olmaksızın şerefli görevlerinin başındadırlar. Bu inançla, hiçbir art niyet ve düşüncesi olmaksızın, ülke bütünlüğü ve halkımızın 
güvenliği için içte ve dışta canını dişine takarak pekçok şehitler pahasına mücadeleye devam etmektedir. 

3- Türk Silahlı Kuvvetleri, Anayasamızda belirtilen Atatürk milliyetçiliğine bağlı, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan cumhuriyetimizin temel 
niteliklerinin öncelikle korunmasını her türlü siyasi mülahazanın üzerinde görmektedir. Bu nitelikleri ve ülkemizin bütünlüğü ile geleceğini tehdit 
eden bölücü ve irticai gelişmelerin kesinlikle karşısındadır. Ayrıca, terör ve irtica ile mücadele, bu ülkede hür ve bağımsız yaşamak isteyen her vatandaşın 
en büyük ve öncelikli görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri, bundan önce olduğu gibi bundan sonra da eksiksiz 
olarak yerine getirmeye devam edecektir. Bu hususta kesin kararlıdır ve bunu yaparken de hiçbir kimsenin bu görevini hatırlatmasına ihtiyacı yoktur. 

4- Türk Silahlı Kuvvetleri, yüce milletimizin güvenine mazhar olan bütün cumhuriyet hükümetlerine bağlıdır, saygı duyar ve başarılarını mutlulukla karşılar. 
Ancak; makamı, konumu ve görevi ne olursa olsun, hiç kimse kişisel menfeatleri ve siyasi ihtirasları uğruna, Türk Silahlı Kuvvetleri'ni yasal görevi olan ülke 
güvenliğine yönelik bölücü ve irticai gelişmelere karşı mücadele azminden vazgeçirecek, zayıflatacak, tereddüte düşürecek veya kararlılığını gölgeleyecek 
hiçbir tavır, tutum, beyan ve telkinlerde bulunamaz. Türk Silahlı Kuvvetleri ayrıca, bu tarz tartışmaların devamının ülkenin demokratik yapısına ve milli 
menfaatlerine son derece zararlı olduğu düşüncesini taşımaktadır. 

5- Bazı talihsiz beyanlarda olduğu gibi Türk Silahlı Kuvvetleri, bir tehdit değil aksine ülkemiz için bir güvencedir. Türk Silahlı Kuvvetleri dün olduğu gibi, 
bugün de yüce milletinin kendine duyduğu güven ve itibara gölge düşürecek hiç bir davranış içinde olmamıştır. Türk Silahlı Kuvvetleri gelecekte de her 
türlü siyasi mülahazanın dışında olarak bu tutum ve davranışını sürdürecektir. Bundan kimsenin kuşkusu olmamalıdır.'' 

Bu bildiriyle ilgili olarak Mesut Yılmaz;224 “Bence bu bir muhtıraydı, çünkü bir kere kendi görev alanlarına giren, yani net olarak askerlikle ilgili, savunmayla ilgili konuların, aslında o konularda bile açıklama yapmaları bağlı oldukları merciin emrine bağlıdır. Ama ona girmeyen bir konuda, ülkenin genci yönetimini ilgilendiren bir konuda hükümeti aşarak direkt kamuoyuna böyle bir açıklama yapmaları, burada da dolaylı olarak hükümetin değil kendilerinin sorumlu olduklarını vurgulamış olmaları bence bir muhtıraydı. Diğer bütün muhtıralar gibi yasalara aykırı bir muhtıraydı. 
Hukuki kaynaktan yoksun bir açıklamaydı. Ben baktım ki yeni bir kopmaya gidiyor, ülke yeni bir krizi kaldıracak durumda değil, durumu yumuşatmak için 
dedim ki: "Genelkurmay kendi görüşünü açıklamıştır, ama bu konuda sorumlu olan hükümettir" dedik ve biz yola devam ettik.”açıklamasını yapmıştır. 

 “ Bence bu bir muhtıraydı ” açıklamasını yapan Mesut Yılmaz bildirinin yayınlandığı günün akşamı "Siyaset Meydanı ”programında "Kuvvet komutanları 
toplanmışlar, aralarında son gelişmeleri değerlendirmişler, bununla ilgili görüşlerini kamuoyuna açıklamışlar… demokratik bir tavırdır" şeklinde açıklama 
yapmıştır. 

 Konuyla ilgili olarak Eyüp Aşık; “Mesut Bey, Başbakan ve ANAP Genel Başkanı olarak grup toplantısında bir konuşma yaptı. Konuşmasında dedi ki: "İrtica ile 
mücadele dediğin askerlerin görüşü değildir. İrtica ile mücadele hükümetin görevidir" dedi. "Başbakan olarak ben askerlere böyle bir görev vermedim, ben 
kimseye görev vermedim. Başbakanlıkta zaten irtica ile mücadele için bir çalışma grubu kurulmuş. Ben onunla çalışıyorum, bunun dışında kimseye görev 
vermedim" falan... 

Çok sert bir konuşma yaptı. "Bizim işimize karışmasınlar, bize müdahale etmesinler" gibi... Benim için çok sürpriz oldu, bu konuşmadan sonra hemen yanına gittim. (Gruptaki odasında dedim ki: "Akşam bana deseydin ki 'Yarın böyle bir konuşma yapacağım', ben şahsen yapma derdim. Yani konuşmanın 
içeriği bizim bugünkü konumumuza uygun değil, sıkıntıya girebileceğimiz bir konuşma yaptın. Ama bak bu konuşmayı yaptın, burada geri adım atarsan yanarız. 
Siyaseten tükeniriz. Mademki yaptın, bundan sonra bu konuşmanın arkasında durmak mecburiyetindeyiz. Bu konuşmanın arkasında durursak biz bir daha 
seçim kaybetmeyiz... Mesut Bey o gece televizyonda düzelten bir açıklama yaptı. Ye bizim bir yerde kırılma noktamız oldu... Çok yoğun baskı geldi, işte 
Genelkurmay'da ışıklar sönmedi, toplantılar oldu. giden gelenler oldu, rahatsızlık oldu yani... Dengeleri gözetmek zorunda kalıyorsunuz, kendine zarar verse bile. 
Yani Mesut Bey orada "Başıma bir iş gelir, darbe olur. ben bir zarar görürüm değil. "Eğer ülkem zarar görecekse zararı yok, ben de o konuşmadan vazgeçerim" dedi. ANAP için kırılma noktasıydı.” açıklamasını yapmıştır. 

 Toplantı sonrası askerler tarafından yapılan bildiride; “Türk Silahlı Kuvvetleri Anayasa ve yasaların kendisine verdiği görevleri, bundan önce olduğu gibi 
bundan sonra da eksiksiz olarak yerine getirmeye devam edecektir. Bu hususta kesin kararlıdır ve bunu yaparken de hiçbir kimsenin bu görevini hatırlatmasına 
ihtiyacı yoktur.” ifadesi ile Anayasa ve yaslarda verilen görevleri hatırlatılarak İç Hizmet Kanunu 35. madde hatırlatılmış, “Ancak; makamı, konumu ve 
görevi ne olursa olsun,” ifadesi ile açıkça Başbakana ikazda bulunulmuştur. 

Diğer taraftan; “…Türk Silahlı Kuvvetleri gelecekte de her türlü siyasi mülahazanın dışında olarak bu tutum ve davranışını sürdürecektir.” ifadesi ile yapılan açıklamayla ise baştan beri yaptıkları siyasi açıklama ile çelişmiş, açıkça siyasete müdahale edilmiştir. 

25 CI BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR.


***