29 Mayıs 2019 Çarşamba

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 10

28 ŞUBAT TAN BUGÜNE BAKMAK BÖLÜM 10



TANSU ÇİLLER – Teşekkür ediyorum Sayın Kaya. 

Sorunuza ilişkin olarak Sayın Demirel, bir siyasi figür ve kendisi darbelerden geçmiş birisi, dolayısıyla, kendisinin bazı korkularının olduğu, bazı şeyleri gerçek olarak bir… “Buradan bir şey çıkar, bunu önlemek lazım.” şeklinde bir duruşunun olduğunu düşünmek mümkün, ancak algılanan bir başka boyutunda sanki Sayın 
Cumhurbaşkanı, bu işin tankla, tüfekle olan tarafını önlüyor ama tankla, tüfekle olmayan boyutunda bu siyasi suikast dediğimiz boyutunda, sanki o duyarlılığı göstermiyor ve… 

BAŞKAN - Bir hatırlatma bağlamında bunları ifade etmeme izin verir misiniz? Sayın Demirel’i dinlediğimiz zaman özellikle 28 Şubat sürecinde, ki kendi rolü açısından “Millî Güvenlik Kurulu, anayasal bir kuruluş ve ben anayasal bir kurum, demokratik sistem içerisinde işlettim ve bunun hiçbir yönüyle ne postmodern darbedir, ne darbedir, ne demokrasiyi işlevsiz kılmıştır zira bir muhtırada bile Meclisin faaliyetlerini, Meclis demokratik sistemin dışına çıkar, ne Meclis kapanmıştır, ne tank girmiştir, dolayısıyla, bu tamamen demokratik 
sistem içerisinde siyasal aktörlerle konuşarak çözdüydük.” Problem olarak ifade etti yani tam kelimeler bu olmasa da çizdiği çerçeve buydu, belki bu minvaldeki açıklamalara da yani çerçevesel olan bir şeyi tam derseniz belki de hani daha net bir … yapma imkânınız… 

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Çok özür dilerim, “Sayın Demirel, tankların ve toplarla darbe yapılmasını önledi ama siyasi suikast anlamındaki darbelerle” diye devam ediyordunuz o yarım kaldı herhâlde. 
TANSU ÇİLLER – Evet, siyasi suikast denebilecek ve Meclisin çoğunluğunun azınlığa çevrildiği bir süreçte milletvekili transferlerinin… Aslında bir program çerçevesinde, imzalı bir program çerçevesinde yürütüldüğünü ne kadar biliyordu? Ve netice itibarıyla sonuçta ortaya çıkan tabloda, çoğunluk azınlığa 
çevriliyorsa ve bunu azınlığa çevirme sürecinde korku işletiyorsa, tekrar ediyorum -toplumun hafızasına işlemiş bir eski fotoğraf var, o bir hançer gibi duruyor orada onun altında yapmak daha kolay birtakım şeyleri- ama ikna 
odaları kuruluyorsa, milletvekilleri transfer ediliyorsa ve azınlık çoğunluk yapılana kadar bir zaman süreci tanınıp, o güven oylamasının alınmasına müsaade ediliyorsa ve sonra da ona “tabii şartlar altında kurulmuş bir hükûmet” 
deniliyorsa o zaman bunun demokrasiyle bağdaşır bir tarafı olup olmadığını iyi düşünmek lazım. 

Sayın Demirel, netice itibarıyla bizim partimizin eski Genel Başkanıdır, kendisinin darbelere ilişkin evvelden geçirmiş olduğu birçok şey bize “226 ruhunu” hatırlatmıştır. 226 dediğim şey: “Bulun 226’yı gelin.” yani Meclis çoğunluğunu bulun, gelin. Tabii bunların hepsinde tekrar ediyorum, Sayın Demirel’in, yaşanmışlığının, geçirmiş olduğu darbelerin kendisi üzerinde bıraktığı izlenimlerden doğan çok samimi önleme istekleri olabileceği gibi, başka farklı algıların da gündeme geldiği ve toplumda yankı bulduğu bir süreçten bahsediyoruz. Yani Sayın Erbakan bu doğrultuda hareket ediyor yani daha farklı bir demokrasi sınavı verilebilir miydi? Her şey hukuki olarak devam etmiş de olabilir, böyledir de ama demokrasi etiği açısından bundan sonra yapılacak olan 
bir anayasada, yazılı veya yazısız olarak bu ruhun mutlaka işlenmesi gereğinin altını çizmek istiyorum yani Meclisin çoğunluğu milletçe belirlenir, bu çoğunluk; bu iradenin Meclise yansıttığı aritmetiktir eğer, siz bunun bir bölümünü alıp bir ikna odası süreci içerisinde zorla, korkuyla, menfaatle, her neyse bir başka yere geçiriyorsanız ve o çoğunluğun azınlık olmasını bekliyorsanız sonra da ondan bir hükûmet çıkarıyorsanız ve “Ne güzel işte, demokrasi içinde bu işi hallettik.” diyorsanız o zaman bunun ileri bir demokrasi çerçevesinde yargılandığı zaman 
ne kadar kabul bulacağı ayrı bir sualdir. 

BAŞKAN – İdris Şahin Bey, buyun lütfen. 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Sayın Başbakanım, öncelikle biz de teşekkür ediyoruz , hanenizde bizi misafir ettiğiniz için. 

Ancak, bir tespit yaparak suallerimi tevcih etmek istiyorum. Gerçek anlamda bu Komisyon çalışmaları esnasında şöyle bir manzarayla karşılaşıyoruz; davet ettiğimiz tüm konuklarımızın başlarında kendilerine lider olarak addettiği isimler konusunda bir sual tevcih edildiğinde; emin olun çok büyük sıkıntılar çekerek, doğruyu direkt söylemenin ötesinde dolanarak bazı şeyleri ifade ettiğini görüyoruz. Bunu sadece zatıalinize mahsus değil, bunu biz evveliyatında dinlediğimiz Sayın Recai Kutan’da da gördük, Sayın Şevket Kazan’da da gördük ve diğer bir kısım siyasi aktörlerde de gördük. 
Şimdi, çok net bir sual, aslına bakarsınız Sayın Kaya’nın sormuş olduğu sual; son derece net ve biz Sayın Demirel’i dinlediğimizde de emin olun, bize o süreci anlatırken sanki normal Anayasa çerçevesi içerisinde, Mili Güvenlik Kurulu çerçevesi içerisinde, yapılmış hadiseler gibi anlattı. Demin de buyurduğunuz gibi “Tankla, tüfekle gerçekleştirilemeyen eylemler.” bu dönem içerisinde maalesef Sayın  Cumhurbaşkanının ve onunla birlikte hareket eden bir kısım isimlerin Doğru Yol Partisinin içerisinde yaptığı bir cerrahi müdahaleyle, Doğru Yol Partisinin zemini başka bir mecraya taşınmış ve siyasal olarak çoğunluk elde 
edemeyeceği anlaşıldıktan sonra da başka bir isme hükûmet kurma görevi verilmiş. Niçin bunu söylüyorum? 
Özellikle siz bunu ifade edemediniz, sizin adınıza belki bizler, yaşanılanları sizinle paylaşmak suretiyle önünüzü açmış oluruz, bu niyetle söyledim çünkü Sayın Demirel’e bizzat ben kendim sordum, dedim ki: Efendim, yani demokrasilerde böyle bir teamül var mı? 278 tane ilave oylarla birlikte 282 tane isim geliyor ve Sayın Çiller, sizinle görüşüyor, 282 ismin olduğunu, bu konuda Sayın Erbakan’ın da destek olacakları noktasında size teklifte bulunuyor, ancak siz, hükümeti kurma yetkisini Sayın Çiller’e; değil Sayın Mesut Yılmaz’a, veriyorsunuz, böyle 
bir şey olabilir mi? Dediğimde bana: ”Ben anayasal hakkımı kullandım.” dedi. 

BAŞKAN – “Noterci değilim, Çankaya’nın noteri değilim.” dedi. 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Evet, “Çankaya’nın noteri değilim, anayasal hakkımı kullandım.” Şimdi, biraz önce ifade ettiniz; “226’yı bulan gelir.” Bu söz; Sayın Demirel’in sözüdür, demokrasilerde sadece yazılı esaslar değil, aynı zamanda teamüller işler, bugün biz her yerde aynı şeyleri ifade ediyoruz; İngiltere’nin bir yazılı anayasası yok ama teamülleri var, asla ve asla bazı şeylerin farklı şekilde yürüyeceği noktasında bir inanç dahi İngiltere’deki demokrasi anlayışında yok. Şimdi, biz burada, Sayın Cumhurbaşkanı: “İmza sahipleri imzalarının arkasında olmadıklarını bana söylediler, 278 imzanın ve bundan dolayı Sayın Mesut Yılmaz’a bu görevi verdim.” gibi bir açıklama yapmıştı o gün bize. 

Şimdi, sizin bu söyleminizden şunu çıkartıyoruz; süreci yayarak, belirli bir süre içerisinde Doğru Yol Partisinden bir kısım milletvekilleri ikna odalarına çekiliyor, bir kısım ara otellerde, ikbal kaygısıyla, belirli bir tehditle ve belirli bir korkuyla ikna ediliyor ve bu şekilde de Doğru Yol Partisinden bir kısım isimler kurulacak olan hükûmete güvenoyu vermek durumunda bırakılıyor, bunların bilfiil başında ve bu organizasyonu yapan isimlerin başında da Sayın Cumhurbaşkanının olduğu görülüyor, bizim dinlediğimiz, edindiğimiz bilgilerle. Bunu söylemekten acaba niye çekiniyoruz? Öncelikle bir bunu öğrenmek istiyorum çünkü artık, millet aydınlanmak istiyor. 

AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, şimdi, biz burada Sayın Cumhurbaşkanını yargılıyor gibi bir sonuca varıyoruz. 
BAŞKAN – Yargılamıyoruz. 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Efendim, ben bizzat Sayın Cumhurbaşkanının söylediği sözleri söylüyorum. 
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Şimdi, sözleri söylüyorsunuz da İdris Bey, “Bir mahkeme kararı gibi de anlaşılıyor.” diyorsunuz yani şöyle oldu, Demirel bunu yaptı, Demirel’in bunun gibi… 
BAŞKAN – Şimdi, değerli Milletvekilim, diğer milletvekillerimizin sorularına yorum katarak da sorabilir yani. 
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) – Hayır, yorum başka bir şey efendim. 
BAŞKAN – İdris Bey, böyle bir yargılama yapılmıyor fakat ona dikkat ediyorsanız, öyle bir… 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Ahmet Bey, ben başından beri tüm misafirleri dinleyen bir arkadaşınız olarak söylüyorum ve Sayın Demirel’in bizzat hemen yanı başında bu müdahaleyi kendisine de yapmış olan birisi olarak soruyorum. Şu anda da Sayın Başbakan, “Özellikle güvenoyu noktasında süreci biraz uzatarak kendi arkadaşları üzerinde bir kısım operasyonların gerçekleştiğini” ifade etti. Bunu Sayın Başbakan söyledi, ben de ikisini karşılaştırmak suretiyle böyle bir algının içerisinde olabilir miyiz? Bunu somut olarak söylerlerse bundan 
memnun olacağımızı ifade ettim ve girişte de şunu ifade ettim; herkes kendi liderini korumak gibi bir algı içerisinde, bu şekilde davrandığımız zaman, gelecek nesillere tam demokratik, ciddi anlamda özgürlüklerin tartışıldığı bir ülke bırakabilir miyiz? Samimice ifade ediyorum, güzel bir anayasa yapmanın yolu; gerçekleşen hadiseleri, dünde kalanları, tüm çıplaklığıyla burada ifade etmek değil midir? Bunu Sayın Başbakanımızdan rica ediyorum, uygun görürseniz cevaplarsınız, uygun görmezseniz de tamamen sizin takdirinize bırakıyorum Sayın Başbakanım. 
İkinci sualim ise şu: “28 Şubat kararlarını Meclise götürme düşüncesini eyleme geçiremedik.” diye bir düşünce paylaştınız bizimle. Oysaki, 406 sayılı Millî Güvenlik Kurulu kararlarının uygulama mercii tamamen hükümettir. Ancak bir dönem içerisinde hükûmetinizin bu kararlardan duyduğu rahatsızlık nedeniyle dönemin Meclis Başkanı Mustafa Kalemli’yle Sayın Başbakan Necmettin Erbakan’ın bu şekilde bir girişimde bulunduğu yani askerin bir nevi bildirisi veya ihtarını bir şekliyle Meclisten geçirmek suretiyle veyahut da Mecliste bunun 
reddedilmek suretiyle bir duruş sergileme niyetinizin olduğu ortaya çıkıyor, ancak siz burada özel olarak kendiniz ifade ettiğiniz için söylüyorum; “Yani Meclise götürelim düşüncesi bende hâkim oldu.” dediniz. Oysaki, bunun 
muhatabı Bakanlar Kurulu ve Bakanlar Kurulunda görüşüldükten sonra da ilgili bakanlıklara bildirilebilir. 

Buradaki muradınız neydi? Yani 406 sayılı kararları uygulamamak mıydı, Mecliste bir şekliyle zaman kazanmak mıydı, yoksa Anayasa ve çerçevesinde bu olayın, muhatabının Meclisin olmadığı hepimizce bilinmesine rağmen bu yolu tercih etmekteki niyetiniz neydi? Bunu öğrenmek istiyorum. 

Bir diğer sualim ise şu Sayın Başbakan: Özellikle cumhurbaşkanlığı seçimiyle alakalı olan süreç içerisinde yine dinlemiş olduğumuz tanıklardan birisi; “Bizzat kendisinin bu olaya şahit olduğunu…” ifade etti, “Sayın Haberal’ın ismini, Sayın rahmetli Ecevit’in ön plana çıkarttığı ve rahmetli Ecevit’in, Haberal’ın seçilmesi 
noktasında Sayın Mesut Yılmaz ve diğer muhalefet partileriyle irtibata geçip, karar aşamasına geldiği bir anda, silahlı kuvvetlerden bir telefon aldığını ve Sayın Ecevit’e Sezer’in ismi ön plana çıkartılması gerektiğini ve Sezer’in seçilmesi noktasında bir talepte bulunulduğunu” ifade etti. Bu konuyla alakalı sizinle paylaşılmış bir hadise var mı bu süreç içerisinde cumhurbaşkanlığı seçiminde? Bunu öğrenmek istiyorum. 

Bir de çokça konuşulan, toplumun da merak ettiği, ancak muhataplarından birine sorduğumuzda: “Böyle bir görüşmenin olmadığını” ifade etti. “Sizin, Uludağ’da, İsmail Hakkı Karadayı Paşa’yla bir görüşmenizin olduğunu ve kendisine burada veya başka bir noktada: “Paşam, 278 tane imzalı güvenoyu alabilecek çoğunluğum var, siz de yer yüzünde Cenabıallah’tan sonra en büyük kudret sahibisiniz, benim Başbakanlığım noktasında; bu imzaları da toplamışım, bana destek olmanızı istiyorum.” gibi bir görüşmenizin geçtiği ifade ediliyor. Böyle bir görüşme, oldu mu, olduysa nerede oldu ve bu minval üzerine mi oldu? Bunu öğrenmek istiyorum. 

Bir diğer sualim ise; özellikle döneminizin, Ekonomi Bakanı Ufuk Söylemez Bey, son derece güzel bir sunum gerçekleştirdi Komisyonumuza ve o sunumda: “Kendi hiçbir şekilde dış borçlanma o süreç içerisinde yapmadığınızı ve ekonominin Refahyol Hükûmeti döneminde son derece istikrarlı ve iyi gittiğini” ve yine bizim bir sualimiz sonrasında; “Bunun sebebinin havuz uygulaması mı?” diye kendisine sual tevcih ettiğimizde: “Elbette ki havuz uygulaması çok önemlidir ama tek başına havuz uygulaması da değildi, bu dönem içerisinde,  ekonomik çevreler Refahyol İktidarının iyi gidişinden çok ciddi anlamda rahatsız oldular.” gibi bir düşünce paylaştı, biz de kendisine şunu sorduk: “O dönemde Anadolu sermayesinin yükselişine mani olmak isteyen İstanbul iş çevrelerinin darbede; medyayla, askerle olan ilişkilerle ve bu sürecin, sürekli olarak gündemde tutulmasında ciddi anlamda bir faktör oldu mu?” ve özellikle yine o dönemde dinlemiş olduğumuz tanıklardan birisi de şunu ifade etti: “94-2003 yılları arasında 25 tane banka TMSF’ye devredilmiştir ve özellikle de bu süreç içerisinde otobüs üstünde, fona devredilen bankalar da dâhil olmak üzere bir kısım lisanslar imzalattırılmıştır, o günün siyasilerine…” gibi bir söylemle… 

TANSU ÇİLLER – Bu son, anlayamadım son cümleyi lütfen. 

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Şimdi, birçok banka lisansı verilmişti, 93, 94 ve 2003 yılları arasında TMSF’ye devredilen 25 banka içerisinde Komisyonumuzda ifade veren dönemin 8. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı da yapmış olan Mustafa Ak’ın, bir ifadesinde dedi ki: “Seçim otobüsü üzerinde bile banka lisansı 
verilmesine ilişkin kararların imzalandığını biliyorum.” 

TANSU ÇİLLER – Bana ilişkin mi bunu söyledi? 

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Hayır, hayır o döneme ilişkin ve sizin ekonomi profesörü olarak ve ülkemize Başbakanlık yapmış bir isim olarak: “Bu 25 TMSF’ye devredilen banka ve gidişatla alakalı bu davalara bakan yargıcın, yargı eliyle bir çırpıda görev değişikliği cihetine gidilmiş ve bu yargılamaların bir kısmı akamete uğratılmış.” Bizzat, biz bunu, kendi beyanından aldık. Bu süreç içerisinde sorum şu: Söz konusu, 25 bankanın fona devri nedeniyle milyarlarca dolar kamu zararı oluşmuş, acaba 28 Şubat sürecinin bu zarara ne ölçüde etki ettiğini düşünüyorsunuz yani pek çok dinlediğimiz tanıklar, açık bir darbeden ziyade ekonomik bir darbe olduğu kanaatindeler, buna siz de katılıyor musunuz? 

Son sualim de Sayın Başbakanım şu; özellikle Batı Çalışma Grubu evraklarının ortaya çıkması nedeniyle, silsile yoluyla Sayın Orakoğlu, İçişleri Bakanınız Meral Akşener’e, Meral Akşener Hanımefendi de: 
“Zatıalinizin o da bu yolla sizlerle bunun Başbakan tarafından Cumhurbaşkanına götürülmesi noktasında telkinde bulunarak, Cumhurbaşkanına götürüldü, daha sonra ise Cumhurbaşkanı, gereğini yapması gerekir iken, bunun tekrar muhataplarına geri döndürmek suretiyle bu belgeleri vermesi nedeniyle, 28 Şubat süreci içerisinde açık bir darbenin gerçekleşmediğini ve açık darbenin oluşmamasının en önemli sebebinin de bu belgelerin o dönem içerisinde açığa çıkmış olması ve bundan bir şekilde silahlı kuvvetlerin de haberdar olmasını 
öne sürenler var.” Bu görüşe de katılıyor musunuz? 

Teşekkür ederim. 

Tutanaklarda “Sayın Çiller vermiştir.” şeklinde. Hayır, orada bir yanlışlık var, ben tam dinledim onu, Sayın Başbakanın götürmesini istemiştiniz doğru mudur bu öneri? 
TANSU ÇİLLER – Ben, Sayın Meral Akşener’in bunu Başbakana, merhum Erbakan’a götürmesini istedim. 
İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Tamam doğru, doğru. 
TANSU ÇİLLER – Benim düşüncem, Sayın Erbakan’la bizim onu bir tezekkür edeceğimizdi yani kendi aramızda, o götürecek, biz bir tezekkür edeceğiz fakat bu olmadan Sayın Erbakan, Sayın Cumhurbaşkanına götürüyor meseleyi ve Sayın Cumhurbaşkanı da -yani benim bildiğim bir olay- bunu Türk Silahlı Kuvvetlerine bir biçimde götürüyor ve hemen oluyor bu çünkü arkasından Güven Erkaya –Deniz Kuvvetlerinin başında olması sıfatıyla ve nedeniyle bu konuda çok ciddi bir girişimde bulunuyor- Sayın Meral Akşener’e karşı ama tabii asıl 
hedefte olan Tansu Çiller çünkü Meral Akşener, Tansu Çiller’in yeni Bakan yaptığı ve aralarında bu konuda ve diğer konularda bir akışkan bir ilişkinin olduğu, bir resimle karşı karşıyasınız, ona saldırıyorsunuz ama asıl saldırmak istediğiniz öbürü, mesele bundan ibaret. 

İDRİS ŞAHİN (Çankırı) – Çok özür diliyorum, tutanaklarda; lisans ihalesini bunu sağlayan isim olarak zatıalinizin ismi geçmiş, ona dair değerlendirmenizi yaparsanız -arkadaşlarımız uyardı- sizin isminizi vererek, otobüs üstünde lisans sözleşmesi imzaladığınız noktasındaki bir beyan. 

TANSU ÇİLLER – Şimdi, ben ilk önce şu lisanstan başlayayım yani hemen son olduğu için. Ben, bütün Başbakanlığım zamanında en büyük rezistansı koyan, başbakanlardan biriyim hiç şüphesiz, özellikle bu dönemde. Yeni banka kurulmaması açısından çünkü her yeni banka; bir rant, bir kesimden diğer kesime aktarılmış çok ciddi bir ranttır. Buna benden önce başlamış, benden önce başlamış ve sonuca gelmiş birtakım bankalar hariç, Hazine Bakanlığımdan itibaren, buna son derece karşı çıktım yani bu bir şey değil, bu benim 
temel felsefelerimden bir tanesiydi. Bu arada başlamış süreçler vardı, belli bir noktaya gelmiş, belli bir noktadan geri dönmeyenler, bunlar; oldu o araları ama bizim bütün yaptığımız şeyde, bizden sonra furya hâlinde banka verilmesinin en önemli banka kurma yetkisi verilmesinin en önemli nedeni; ondan önce bizim çok ciddi ölçüde bunu sıkmamız oldu. Yalnız, bakın koalisyonlara ilişkin size bir şey daha söyleyeyim: Koalisyonlar, belirli bakımdan demokrasi açısından yararlı bir işlevi var. Nihayet, temsil konusunda bir araya getiriyorsunuz, herkes 
temsil ediliyor ama koalisyonlarda hâkim değilsiniz olaya, sizin hayır dediğinizi bir başka bakanlık kanalıyla yani başbakanlar öyle tek başına iktidar gibi falan tek başına olayları götüremiyor, sizin haberiniz olmadan, birilerinin, birilerinin bakanının altından, birilerinin bir şeyinin altından bir şey yapıldığını görüyorsunuz. 
Anlatabiliyor muyum? 
Yani bu öyle, hele şimdi tek başına iktidar olarak yaşayan arkadaşlarıma ben hep şunu söylemiştim o zaman da arkadaşlarıma; şu nimeti iki seneliğine keşke Cenabıallah bize de kısmet etse de şu milletlimize gerçekten yapabileceklerimizi yapsak çünkü bizim kurduğumuz koalisyonlarda ve hatta bakanlarınıza bazen 
egemen olamıyorsunuz, tek başına bir iktidarda olabileceğiniz kadar yani dolayısıyla, orada birtakım şeyler kaymış olabilir ama benim bu konuda önü çekmem, bilmem şuralarda, buralarda tepelerde bilmem ne imzalamam, tam karşı görüşte olduğum bir olaydan bahsediyoruz. Dolayısıyla, tekrar ediyorum, başlamış birtakım süreçler olabilir, benim haberimin olmadığı süreçler olabilir ama ben temelli buna çok karşı koyduğum için zaten bizim çekilmemizden sonra 97’de furya hâlinde bankalara yetki verildi ve bu bankaların başlarına vesaire de çeşitli insanlar geldi, onları Komisyonunuz eminim inceleyip, görecektir- bunların bir bölümü de bu 28 Şubat sürecinin etkin isimleri oldu, zaman zaman. Dolayısıyla, söylemek istediğim şey; benim tam karşısında olduğum bir noktaya işaret ediliyor, ben banka verilmesine topyekûn, koyabildiğim rezistansı, sonuna kadar koyan bir siyasi ve ekonomik anlayıştaydım yani bunun bilinmesini isterim. 

11. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..,

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder