13 Şubat 2020 Perşembe

11 EYLÜL SONRASI ABD NİN ORTADOĞU POLİTİKASI VE TÜRKİYEYE YANSIMALARI., BÖLÜM 4

11 EYLÜL SONRASI ABD NİN ORTADOĞU POLİTİKASI VE TÜRKİYEYE YANSIMALARI., BÖLÜM 4



Muhafazakarlar 11 Eylül 2001’den sonra ivme kazandırdıkları önalıcı saldırı (preemptive strike) anlayışı bağlamında önce Afganistan, ardından da 11 Eylül’le bir bağlantısı olmamasına rağmen, Irak operasyonlarını yürütmüşlerdir. Başkan Bush’un ifadesiyle, ABD’nin “terörle mücadelesi” esnasında diğer ülkeler “ya 
ABD’yle birlikte ya da ABD’nin karşısında”dır. ABD’nin atmaya karar verdiği adımlara karşı çıkmak ya da bunları sorgulamak, Yeni Muhafazakarlar’ın iktidarda olduğu Washington’da dostça bir davranış olarak değerlendiril memektedir. Dolayısıyla Yeni Muhafazakar Amerikan yönetiminin diğer ülkelerden beklentisi, yolunun şu veya bu şekilde tıkanması değil, kendisine her türlü kolaylığın gösterilmesi olmuştur. Hegemon gücün uzun pazarlıklara, diplomatik manevralara ve zaman kaybına tahammülü olmayacaktır.31 

B. 2002 Ulusal Güvenlik Stratejisi 

Amerika’da bu gelişmeler yaşanırken hazırlanmakta olan “Yeni Güvenlik doktrininin” içeriğinin nasıl olacağı da açıklık kazanmaya başlamıştır. George W.Bush 11 Eylül saldırılarının ardından, 27 Eylül 2001’de kongrede yaptığı konuşmasında, ABD’nin bundan sonra izleyeceği politikanın temel unsurları hakkında oldukça detaylı bilgiler vermiştir: 

“Emrimizdeki tüm kaynakları, her türlü istihbarat aracını, her türlü hukuki yaptırımı, her türlü mali etkiyi ve gerekli her türlü silahı kullanarak global terör şebekesini mahkum edeceğiz. Teröristlerin mali kaynaklarını kurutacağız, birini diğerine düşüreceğiz, onları bir yerden başka bir yere kaçacakları ve sığınacakları yer kalmayıncaya kadar süreceğiz. Teröristlere yardım eden veya onları barındıran devletleri takip edeceğiz. Dünyanın neresinde olursa olsun devletlerin bir karar vermesi gerekir:bizimle misin yoksa teröristlerle mi? 
Bugünden itibaren teröristleri barındırmaya ve desteklemeye devam eden bir devlet, ABD tarafından düşman bir rejim olarak dikkate alınacaktır. Ulusumuzun şunu bilmesi gerekir ki:Saldırılardan muaf sayılamayız; fakat teröristlere karşı Amerikalıları korumak için gerekli savunma önlemlerini alacağız”32 

Başkan Bush bu konuşmasında terörle mücadele konusunda çok kesin çizgiler koymuştur. Devletlerin desteğini sağlayabilmek için adeta “biz” ve “onlar” ayrımına gitmiştir. Bu söylem aynı zamanda bir tehdidi de içermektedir. ABD açıkça destek vermeyen ülkelere karşı diplomatik usullerle ve nezaketle açıklanamayacak sert bir tutum takınmıştır. Başkan George W. Bush, terörle mücadelelerinde tarafsız kalmanın dahi mümkün olmadığını, ülkelerin 
ya ABD’nin yanında yer alacağını, ya da karşısında olacaklarını açıkça belirtmiştir. Türkiye’nin 2. Irak savaşı öncesi sınırlarını açmaması üzerine, Türkiye’de daha önce ABD Büyükelçiliği görevinde de bulunmuş olan Mark Paris, Irak Savaşı’nda gerekli desteği vermeyen Türkiye’nin savaş sonrası Washington telefonlarında bekletileceğini ifade etmiştir.33 Tehdit boyutuna varan bu 
ifadeler ABD’nin, dış politikaya bakış açısındaki radikal değişimi anlamada somut veriler olarak değerlendirilmiştir. 

Yine Başkan Bush; saldırıların hemen akabinde, 14 Eylül 2001’de, The National Cathedral’da yaptığı konuşmada: ABD’nin, küresel uzantıları olan teröristlere karşı savaş yaptığı ve bu savaştaki düşmanın, masum kişilere karşı yürütülen önceden tasarlanmış siyasi amaçlı şiddet anlamında “terörizm” olduğuna 
değinerek, teröristlerle, bilerek bunları barındıranlar veya yardım edenler arasında bir ayırım yapılmayacağını açıklamıştır. Bush, Özellikle kitle imha silahlarını edinmeye veya kullanmaya çalışanların hedef alınacağını belirtmiştir. ABD’nin, vatandaşlarını, nerede olursa olsun saldırılardan korumak için, teröristleri, tehdit sınırlarına ulaşmadan teşhis ve imha yoluna gideceğini ve bu 
konuda, gerekli olduğunda tek başına hareket etmekte tereddüt etmeyeceğini, kendini koruma hakkını kullanarak bu teröristlere karşı önceden davranıp ülkeye ve halka zarar vermelerinin önleneceğini açıklamıştır.34 

Başkan Bush’un, 1 Haziran 2002’de West Point’te yaptığı konuşmada da aynı stratejiyi, bu kez Saddam rejimini hedef alarak şu sözlerle tekrarladığı görülmüştür. “Haydut devletlerin ve teröristlerin amaçları göz önüne alındığında, ABD artık geçmişte olduğu gibi tepkisel (reaktive) bir tutuma güvenemez. 
Günümüz tehditlerinin aciliyeti ve muhtemel düşmanlarımızın seçtikleri silahların vereceği zararın büyüklüğü, düşman saldırısının başlanmasının beklenmesi seçeneğini ortadan kaldırmaktadır.”35 Bu açıklamalardan sonra 17 Eylül 2002’te açıklanan ve Bush Doktrini olarak da adlandırılan 33 sayfalık “2002 Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi”36, Dokuz bölümden ve giriş metninden oluşmaktadır. Belgenin ABD Başkanı George W. Bush imzasını taşıyan giriş bölümünde Yeni güvenlik stratejisinin amacına yer verilmektedir. Amaç:”özgürlüğü destekleyen 
adil bir barış ortamının sağlanması” olarak ifade edilmektedir. 

Amaç; terörist ve zorba (yapıların) tehditlerine karşı barışı korumak, büyük güçler arasında iyi ilişkiler tesis ederek barışı muhafaza etmek, açık ve özgür toplumları teşvik ederek barışı her kıtada yaymak olarak belirtilmektedir. Başkan Bush; 20. yüzyılda totalitarizm ile özgürlük arasında yaşanan mücadeleyi  özgürlüğün kazandığını belirtmekte ve uluslar arası sistemin istikrarı ile insanlığın geleceği için 20. yüzyılda da galip gelmiş olan, temel insan hakları ile ekonomik ve siyasal özgürlüklere bağlı ulusların, özgürlük, demokrasi ve serbest girişimi savunmaları gerektiğinin altını çizmektedir.37 

Stratejide, yeni yüzyılda insan haklarına, ekonomik ve siyasal özgürlüklere sahip ülkelerin galip gelmesi gerektiği ve bunun için mücadelenin önemi vurgulanmak tadır. Ama bu mücadelenin hangi uluslara ve rejimlere karşı yapılacağı açık ve net olarak belirtilmemektedir.38 İfadeler oldukça muğlak ve açık uçludur. Belge düşmanın adının terörizm olduğunu açıkça ifade etmekte ancak bir terörist tanımlaması sadece bir takım ipuçları vermekle yetinmektedir. Buna göre terörist: Kız çocuklarını okutmayanlar, Totaliter rejimler, tehlikeli teknoloji kullananlar, Radikal toplululuklar ve tüm bunlara yardım edip kolaylık sağlayanlardır.39 Görüldüğü gibi mücadele edilecek rejimler bazı nitelikleri ile belirtilmektedir. Örneğin; mücadele edilecek rejimlerin bir özelliği “kız çocukları nın okumasına engel olan rejimler”dir. Burada anlaşılmasına rağmen açıkça “radikal dinci rejimler” ifadesinden kaçınılmıştır. 

Böylelikle hem İslam dünyasından gelebilecek muhtemel tepkiler önlenmeye çalışılmakta hem de bu tarz rejimlerin öteki kavramı içerisinde yer almasının nedeninin, tercih ettikleri din değil kız çocuklarının haklarının 
kısıtlanması olduğu vurgulanmaya çalışılmaktadır. 

ABD’nin yeni ulusal güvenlik stratejisi belgesinde ekonomi ve enerji konusuna da yer verilmektedir. Enerji konusunda “Kendi enerji güvenliğimizi ve küresel ekonominin ortak refahını güçlendirmek üzere, müttefiklerimiz, ticaret ortakları mız ve enerji üreticileriyle birlikte, enerji kaynaklarının arzını ve mevcut  küresel enerji çeşitlerini, özellikle Batı yarımküre, Afrika, Orta Asya ve Hazar bölgesinde geliştireceğiz”40 ifadesi yer almaktadır. 

1. Stratejik Ön Alıcılık Doktrini (Bush Doktrini) 2002 ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi belgesindeki en önemli konu; “Stratejik önalıcılık” veya “önleyici müdahale” kavramıdır. Bush Doktrini adı da verilen bu stratejinin izlerini 
daha öncesinde 2002 Ocak ayında hazırlanan “Nükleer Durum Değerlendirilmesi” adlı raporda da görmekteyiz. 2002 Haziran ayında başkan Bush’un West Point’deki konuşmasında da izlenecek politikanın stratejisi netleşmeye başlamış, Eylül 2002’de de kamuoyuna açıklanan “Ulusal Güvenlik Stratejisi” ile somutlaşmıştır.41 Amerikan yönetimi 2002 Ulusal Güvenlik Stratejisinde, tehdit ve güvenlik kavramını yeniden tanımlamıştır. 

Bu belgede, klasik caydırma stratejisinin artık yeni koşullarda, özellikle tekrar tehdidi karşısında, anlamı ve geçerliliğinin kalmadığı belirtilmektedir. Caydırıcılık, bir ülkenin sahip olduğu güçle ve bu gücü kullanma konusundaki inandırıcılığı 
ile rakibi olası bir saldırıdan vazgeçirmesi anlamına gelmektedir. Devletler arasında klasik askeri güç kullanımında etkili olan bu strateji, terörist saldırılara karşı caydırıcı olamamaktadır. 

Örnek olarak 11 Eylül olayları verilmekte ve klasik caydırma politikasının 11 Eylül politikasını engellemekte faydalı olamadığı belirtilmektedir.42 Bush Doktrini olarak da bilinen bu strateji, ABD’nin, tehdit olarak algıladığı ülkelere müdahalesi nin teorik zeminini oluşturmaktadır. Stratejik önalıcılık doktrini, geleneksel tehdit merkezli askeri savunma doktrininden, olanak-olasılık merkezli bir yaklaşıma geçişi vurgulamaktadır. 

Böylece savunma da önlemeden (prevention) önalmaya (preemption) dönüşmektedir. Bush doktrinin dayandığı önalıcılık (önleyici saldırı) tezi, Amerika’nın kendisine yönelik doğrudan bir saldırı olmaksızın tehdit olarak algıladığı hedefleri vurma hakkını (Önleyici Vuruş) kendinde gördüğünü deklare 
etmesidir. Stratejinin en can alıcı özelliği, önleyici vuruş çerçevesinde 
ABD’nin dünyanın birçok yerine kendi başına müdahale edebileceğini göstermesidir. ABD bu kavramla, teröre karşı bir önlemin alınması için direkt bir saldırı olmasını ya da tehdidin doğmasını beklemeyeceğini belirtmektedir. 

“ABD doğrunun ve özgürlüğün hamisi olarak dünyanın herhangi bir yerinde bu değerlere (insan hakları, özgürlük, demokrasi) yönelik her türlü tehdidi henüz oluşma aşamasındayken yok etme hakkını kendisi için değil, bütün özgür dünya için kullanacaktır. Uluslararası terörizme karsı savaş, demokratik değerlerin ve demokratik hayat düzeninin savaşıdır” 43 

Bu strateji ABD’nin Soğuk Savaş döneminden bu yana takip ettiği, sadece saldırıya uğradığı durumlarda savunma amaçlı karşı saldırıya geçme stratejisinden, kesin bir dönüştür.44 2003’te Irak’a karşı yapılan II. Irak savaşı bu doktrine dayandırılmıştır. Irak’ın sahip olduğu iddia edilen kitle imha silahlarının ABD’ye ve müttefiklerine zarar verebileceği, dolayısıyla mutlaka ortadan kaldırılması gerektiği yaklaşımı, “önalıcılık” kavramı temeline oturtulmuştur. 

2002 Yeni Ulusal Güvenlik Stratejisi çok yoğun eleştirilere tabi olmuştur: Kissenger’a göre “önleyici müdahale” politikası, Westphalia’dan bu yana süre gelen uluslararası düzenin tüm kurallarını hiçe sayan “devrimci” bir kavramdır.45 İkinci Dünya Savaşı sonunda meydana getirilen uluslararası sistemin temeli olan BM Şartının 51’inci maddesindeki meşru savunma kavramının yorumu, ABD’nin baskısıyla önleyici müdahale doktrini doğrultusunda değiştirilebilir. Bu durum krizlerin çözümü konusunda, 
BM’nin barışçıl ve uzlaşmacı yaklaşımının yerini, yönlendirici ve zorlayıcı yaklaşımların almasına neden olacaktır.46 

Bir diğer eleştiri, tehdit kavramının muğlaklığı üzerinedir. ABD, ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit algıladığı takdirde, tehdit tam manasıyla oluşmadan ortadan kaldırmak için önleyici müdahalede bulunabileceğini açıklamıştır. Burada önemli olan nokta yakın tehdit olarak görülen ve önleyici müdahale yapılacak devletin gerçekten yakın bir tehdit olup olmadığı, buna kimin karar vereceği ve son olarak ne kadar meşru müdafaa sayılabileceğidir.47 

Taşdemir’e göre; Bush doktrini Uluslararası Hukukta ihtilaflı bir doktrin olan preemptive/sezgisel meşru müdafaa hakkına dayanmaktadır. Önleyici kuvvet kullanılmasına izin veren bu strateji küresel bir hiper gücün Uluslararası Hukuk normlarını kendi çıkarları doğrultusunda çarpıtmasından başka bir şey değildir.48 

Uluslararası Hukuk açısından önleyici meşru müdafaa hakkı çok uzun süredir tartışılmaktadır. Ancak, doktrini farklı kılan husus; geleneksel “gereklilik” kriterini esnetmek istemiş olmasıdır. Bir başka ifade ile, Bush yönetimi, kitle imha silahları ve terörizmin ortaya çıkardığı yeni tehditler karşısında “vukuu muhakkak” tehdit kriterinin anlam ifade etmeyeceğini iddia etmektedir. Taşdemir 

“Önleyici Savaş (Preventive War)” ve “Önleyici (sezgisel) Vuruş (Preemptive Strike)” Kavramları Arasındaki Farka da dikkat çekmektedir. Belgede bu kavramlar dönüşümlü olarak birbirinin yerine kullanılmaktadır. Önleyici vuruş; “vukuu muhakkakyakın tehdit” (imminent threat) kavramına referansla yapılmakta olup, yazarların bir kısmı tarafından hukuka uygun kabul edilmektedir. Önleyici (sezgisel) savaş kavramı ise bir silahlı çatışma içinde, “vukuu muhakkak” değil fakat “vukuu muhtemel” potansiyel bir tehdidi ortadan kaldırmak için önleyici bir saldırıyı ifade etmekte olup hukuka aykırı bulunmakta dır.49 

Uluslararası Hukukun öteden beri vukuu muhakkak bir saldırı tehdidine (imminent threat) karşı önleyici(sezgisel) meşru müdafaa hakkını tanıdığına değinen Bush, burada yapılması gerekenin, vukuu muhakkak tehdit kavramını, günümüz düşmanlarının imkanları ve amaçları göz önünde bulundurularak 
tekrar gözden geçirmek gerektiğini belirtmektedir.Bir başka deyişle, kolayca saklanan, gizlice ulaştırılan ve uyarı olmaksızın kullanılan silahlara güvenen haydut devletleri ve teröristleri göz önünde bulundurarak, yeniden yorumlamak gerekirliği üzerinde durmaktadır.50 Böylece Doktrine, gelecekteki potansiyel tehditlere karşı eylem yapma hakkını dahil ederek önleyici meşru müdafaa 
hakkını daha da genişletmek istemiştir.51 

Uluslararası hukukun kuvvet kullanmaya ilişkin esaslarının, ABD’nin yorumladığı biçimde meşru sayılabileceği bir ortam, dünyada çok büyük istikrarsızlıkların doğmasına neden olabilecektir. Bush’un önleyici meşru müdafaa doktrinine dayanarak, Hindistan’ın Pakistan’a; Rusya’nın Gürcistan’a, Kuzey Kore’nin 
Güney Kore’ye, İsrail’in komşu Arap devletlerine ya da Çin’in Tayvan’a saldırması halinde uluslararası barış ve güvenlikten söz edilmesi mümkün olmayacaktır.52 

Bush doktrinine en şiddetli eleştirilerden biri de ünlü spekülatör George Soros’tan gelmiştir. George Soros, kamuoyunda ünlü bir finans spekülatörü olarak tanınmasının yanında, Amerikan dış politikasının bir aktörü olarak da bilinmektedir. Özellikle, eski SSCB devletlerindeki turuncu devrimlere verdiği destek çokça bilinen bir konudur. Amerikan yönetimine bu derece entegre olmuş bir kişinin eleştirileri, içeriden gelen bir tepki olarak görülmüş ve dikkat çekici bulunmuştur. Soros, Amerikanın kendini bir karmaşa içinde bulduğunu belirterek Bush’un politikalarını eleştirmektedir. Amacının ise, Amerikanın dünyadaki 
rolünün ne olduğunu açıklayarak, bu rol ile ilgili kendi deyimi ile “yapıcı bir vizyon” ortaya koymaya çalışmak olduğunu belirtmektedir. “Amerikan Üstünlüğü Hayali” isimli çalışmasının giriş bölümünde Bush Doktrini’nin yaklaşımını değerlendirmiştir. 

“Başkan Bush, ülkesini ve dünyayı farklı bir yöne yönlendirdi. 11 Eylül’ü “önleyici askeri müdahale” için bir neden olarak öne sürdü. Temel endişem bu yaklaşımın aşırılıkları ile ilgilidir. Dünyadaki bir çok güçlü devletin hükümetleri Sosyal Darwinizm’in kaba bir biçimi ile hareket eden radikallerin eline düştü. “Yaşam 
bir hayatta kalma mücadelesidir ve hayatta kalmak için büyük ölçüde güç kullanmak zorundayız.” Bu çarpıtılmış bir görüştür. En uygun olanın hayatta kalması, rekabet kadar işbirliğine de dayanır.”53 

Soros’a göre, ABD yönetimi yanlış bir ideolojinin elindedir. 11 Eylül öncesinde bu yanlış ideolojinin aşırılıkları, Amerikan demokrasisinin normal işlemesi ile belirli sınırlar içerisinde tutulmakta idi. 

Fakat teröre karşı savaş, Amerikan yönetimine karşı eleştirileri geçici olarak susturmuş ve Bush yönetimi terörist tehdidi abartarak ulusu arkasından sürüklemeyi başarmıştır. 11 Eylül saldırıları insanların güvenlik algısını paramparça etmiştir. Normallik duygusunun yerini olağanüstü durum algısı almıştır. Irak’a saldırı da Amerikanın, Soros’un “dengeden uzak” olarak adlandırdığı alana girmesine neden olmuştur.54 

BU BÖLÜM DİPNOTLARI;

31 Erhan “Yeni Muhafazakarların….”, s.30 
32 Kenneth W.Stein, “The Bush Doctrin:Selective Engagement in the Middle East”, Middle East Review of International Affairs, Vol.6 No.2, 
June 2002 
33 İhsan Bal ve Sedat Laçiner, “Küresel Terörle Mücadelede ABD Güvenlik Politikalarının Türkiye’nin 
İç Güvenliğine Yansımaları”, içinde (Der.Tülin Günşen İçli ve Fatih Karaosmanoğlu), Uluslararası Polislik 
ve İç Güvenlik, Ankara: Nobel Yayınları, Şubat 2003, ss. 111 
34 President Bush Washington, D.C. (The National Cathedral) September 14, 2001, The National Security Strategy of the United States of America, s:5-7, 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf,   Erişim:02.01.2006 
35 President Bush West Point, New York June 1, 2002, The National Security Strategy of the United States of America, s:1-2, 
http://www.white-house.gov/nsc/nss.pdf, erişim:02.04.2006 
36 The National Security Strategy of the UnitedStates of America, September, 2002. 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf, erişim:02.04.2007, s.3-4 
37 The National Security Strategy of the UnitedStates of America, September, 2002. 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf, erişim:02.04.2007, s;1-2 
38 Beril Dedeoğlu, “ABD’nin 21. Yüzyıl Stratejisi ve Olası Küresel Etkileri”  2023 Dergisi, Kasım 2002, sayfa 27 
39 Dedeoğlu, “ABD’nin 21.Yüzyıl…”, s. 29 
40 The National Security Strategy of the United States of America, September, 2002. 
http://www.whitehouse.gov/nsc/nss.pdf, erişim:02.04.2007, s;7-8 
41 Lawrence Freedman “Prevention, Not Preemption” The Washington Quarterly, Spring 2003, s; 104 
42 The National Security…., s:9-14. 
43 The Washington Times, “Bush Promises to Pre-empt Terrorist Plans”, 2 Haziran 2002 
44 Hasan Kösebalan, “Yeni Amerikan Güvenlik Doktrini ve Uluslararası İlişkiler”, 2023 Dergisi, Kasım 2002, ss. 34-38 
45 Ergin Yıldızoğlu, “ABD Sağında Irak Tartışmaları Yol Ayrımı: Hegemonya-Imparatorluk”, Stratejik Analiz, Sayı 30, Ekim 2002, s.19. 
46 Nejat Eslen “Strateji Kavramı”, 
www.harpak.tsk.mil.tr/dscgi/ds.py/Get/File -97/11, 21.12.2007 
47 Franklin Eric Wester, “Preemption And Just War: Considering The Case Of Iraq”, 
www.army.mil/usawe/Parameters/04winter/ wester.pdf,   19.10.2006. 
48 Fatma Taşdemir, “Uluslararası Anarşiye Giden Yol: Uluslararası Hukuk Açısından Önleyici Meşru Müdafaa Hakkı”UHP Dergisi, Cilt 2 
No:5, ss. 77 
49 Taşdemir, “Uluslararası Anarşiye….,s.79 
50 President Bush West Point, New York June 1, 2002, The National Security Strategy of the United States of America, s:1-2 
51 Michael Byers, “Letting the Exception Prove The Rule”, Ethics and International Affairs, Cilt 17, Sayı 1, 2003, s. 13. 
52 Richard N. Gardner, “Neither Bush Nor the “Jurisprudence”, Agora: Future Implications of The Iraq Conflict, AJIL, Cilt 97, Sayı, 3, 2003, s. 588. Aktaran; Taşdemir, “Uluslararası Anarşiye.., s.82 
53 Soros, Amerikan Üstünlüğü…, s:13 
54 Soros, Amerikan Üstünlüğü…, s:4 


5. Cİ BÖLÜM İLE DEVAM EDECEKTİR..

***

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder